Yazarlar

Angarya doktoru: İntörn – Caner Ercan

0

Üniversiteye ilk başladığımda duyduğum kelimenin anlamı için sözlüğe bakmıştım ve yazılanı çok net hatırlıyorum: “İntern: Diploması olmayan doktor”. Üniversite hastanesine yolunuz düşmüşse mutlaka görmüşsünüzdür ortada gezen, sizinle ilgilenen doktorlara abi/abla diye hitap eden, sizlerin çoğunlukla pansumancı, kan alıcı, hemşire sandığınız ama tüm çalışanların doktor bey/hanım diye hitap ettiğini duymuş olabileceğiniz genç insanlardır onlar. poliklinik, servis, yoğun bakım, laboratuvar, tomografi, mr her yerde varlardır. Bu gençler 6. sınıf tıp fakültesi öğrencileridir, okullarını okumuş tüm derslerini vermiş ve bunun karşılığında hastanede 52 hafta aralıksız bölüm bölüm gezdirilerek çalıştırılan; yapacakları iş, statüleri, sorumlulukları hiçbir yerde tanımlanmamış insanlardır. Bu tanımlanmamışlık o haldedir ki bir yerde intörn’ün asli görevi olan işi diğer birimde yapması yasaktır. tüm bu karmaşıklık içinde özet olarak intörn, ne iş verilirse yapan girdiği kabın şeklini alan bir insan gürûhu olarak karşımıza çıkıyor.

Bu kadar görev ve sorumlulukları üstlerinin kaderine terk edilmiş “doktor eksi 52 hafta” diyebileceğimiz gençlerin çalışma şartlarına değinirsek; En başta şu anda hastanelerin intörnlere bakış açısı çok nettir “beleş* personel”. Her türlü getir götür, evrak takip, verileri bir yerden diğerine geçirme gibi tıp ile kesinlikle alakası olmayan işlerden(yani sadece yasal zorunluluklardan yapılan dosya işlerinden) solunumu olmayan hastanın mekanik cihaz olmadığı için bir balonunun sıkılıp bırakılması yoluyla solunumunun günlerce devam ettirmesinden(genelde 30dk’lık nöbetler halinde dönüşümlü yapıyoruz bu işi) poliklinikte hasta çağırmaya(çünkü numara ekranları da hep bozuktur); röntgen filmi çekilirken çocukları tutmaktan(hiçbir intörnde radyasyon maruziyetini ölçen dozimetre cihazı yoktur ama) hasta numunelerini laboratuvara taşımaya(çünkü taşıyıcı sistem yavaş çalışır ya da numuneyi kaybeder) hastaların tanı ve tedavisinin ucundan dokunan ama yapmak için tıp eğitimi almak gerekmeyen işleri yaparlar.

Çok Efendili Köle

Özetlemek gerekirse intörnlük üniversite hastanesinin “Ben seni 5 sene eğittim doktor yaptım sen de 1 yıl bana hizmet edeceksin” demesidir. Aklıma sağlık bakanlığının doktorlara dayattığı “Ben seni doktor ettim sen de 3-4 yıl bende çalışmazsan sana diplomanı vermem” deme şekli olan mecburi hizmeti getirmektedir. İşte işin en komik yanı intörnleri bu şekilde tıpla alakası olmayan işlerde çalıştıranlar(ki kendileri bizzat o kişileri eğitmiş kişilerdir) her gün doktorların itibarsızlaştırılmasından, tıbbi uygulama şikayet hatları ve davaları ile taciz edilmesinden dert yanan; sevk sistemi çalışmadığından sağlık hizmetlerinin çöktüğünü söyleyip yönetenlerden şikayet edenlerle aynı kişilerdir. Mecburi hizmetin insan haklarına aykırı olduğunu savunup intörn’ü 52 hafta bedava iş gücü olarak kullanmaktadır.

Bir de işin hoca kısmından daha vahim asistan kısmı vardır. Asistanlar hastanede uzmanlık eğitimi alan, intörnlüklerinin üzerinden kısa bir süre geçmiş kişilerdir. Aslında kendileri hastanelerin esas sömürülenleridir. Ünvanlarında araştırma görevlisi yazar, işin bilimsel yönünü bir alanda daha derinlemesine öğrenmek için oradadır ama “Hastane AŞ.”nin para kazanması gerekmektedir. Poliklinikte günde 80 hasta bakarlar, serviste onlarca hastadan birincil olarak sorumludurlar. Yapılması gereken tonla işi mesai sınırlaması olmadan yapıp bir de hocaların kaprislerini çekip rutin olarak azar işiten kişilerdir. Biraz dokunsanız sizi ağlatacak kadar dert yanabilirler ama angaryadan şikayet ettikten sonra girişte saydığım onca işini yapmasını intörne söyleyen, üstüne onları gereksiz yere gecenin bir yarısı uyandırmaktan çekinmeyen, kendisi ayak işi yapmaktan şikayet ederken intörne kantinden simit aldırabilen, sırf kendisi çıkamıyor diye işi biten intörnün akşam 5’te çıkmasına izin vermeyebilen, hocanın araştırması için bilgisayara veri girişi yaparken küfreden ama yatan hastalara çıkış özet raporu yazmayı (%100 asistan görevi olmasına rağmen) intörne mütemadiyen yaptırabilen şahıslardır. Önceden tanıdığım bir insanın asistan olduktan sonra intörnlere çok kötü davrandığını duyduğumda şaşırmıştım ve sonradan “Benim intörnlüğüm çok zor geçti onlar çekecekler” dediğini ikinci ağızdan duyduktan sonra şok olmuştum.

Burada anlattıklarımdan yapılabilecek; insanların ne kadar kolayca zalim olabildiği, bir başkasını sindirilip otoriteye başkaldıramaz hale getirebildiği gibi psikolojik çıkarımların, toplumsal tahlillerin birçoğu Amerika’yı yeniden keşfetmenin ötesine geçmeyecektir ki zaten benim de haddime değildir. Benim daha çok kafamı kurcalayan nokta o bahsettiğim sağlıkbakanlığı-hoca; hoca-asistan ilişkilerindeki haksızlıklara uğrayanların haksızlıklara tepki gösterirken ilk fırsatta ve rahatça çok benzer davranışları gösterebilmesidir. Benim bunu anlamlandırabilmem ya da naifliğimi üstümden atıp artık şaşırmamam belki biraz vakit alacaktır ancak her halükarda daha uzun yıllar Türkiye’deki** genç doktorlar meslek hayatlarına sindirilmişliklerle başlayıp kabullenmişliklerle yol almaya devam edeceklerdir. Herkesin kendi içindeki zalimi zapt edebildiği bir dünya dileğiyle.

*: 2 yıldır intörnlerin aylık yaklaşık 350 lira maaş almasına ve yemekhaneden ücretsiz öğle yemeği yiyebilmelerine rağmen bu insanların hastanede tam zamanlı çalışıp üstüne ayda 6-7 nöbet tutabildiklerini düşündükçe “beleş” kelimesinden vazgeçmeye içim elvermedi.

canerercan **: Bildiğim kadarıyla tüm tıp eğitimlerinde intörnlük sistemi var ancak bu birçok ülkede genç hekimlerin pratik kazanılması amacından sapmadan uygulanabiliyor.

Caner Ercan 

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.