Yazarlar

Anadolu doğası, Emek sineması – Sinem Demir

0

Emek sinemasının başına gelecekleri, 3 yıldır Anadolu’nun vadilerine reva görülenlere birebir tanık olan biri olarak, acı içinde öngörebildim.

Bir metropolde küçük burjuva hayatı yaşayıp giderken, Anadolu’daki köklerine yaşatılan ağır hasarları fark etmiş ve o köklere doğru çekilmiş insanlardan biriyim. ‘Aklım başımda, işim gücüm yerinde, hümanist ve doğrucu bir hayat duruşum var’ der, geçinir giderdim. Derken, ‘doğa’ derken bile kendimize yabancılaştırdığımız, kültürün, nefes alıp vermenin en temel değeri olan yaşam kaynaklarının başına getirilenleri gördüm, gördük. Başlarda delirmiş gibiydim, günün 24 saati bu olanlarla ilgili yapabileceklerimizi planlayıp duruyordum. Zaten bir süre sonra işimi, yaşadığım şehri tamamen bırakıp yollara düştüm, düştük.

Sanıyordum ki, bu olanları duyanlar koşup gelecekler Anadolu’ya; bir yerlerden başlayacaklar olan biteni gözleriyle görmeye ve arkası da gelecek. Hiç olmadı diyemem ama beklediğim gibi de olmadı maalesef. Bunda, bu çabalarımızın bir parçası olan ancak bu mücadelelerdeki varlıklarını kendi ihtirasları için kullanan, emeklerimizi hallaç pamuğuna çeviren kimi kentli insanların da payı var. Her neyse… Keşke daha güçlü olsaydı nefesimiz de, bu yıkımların hakikaten ne anlama geldiğini ve hepimizi ne kadar ilgilendirdiğini anlatabilseydik.

Belki anlattık da, dinleyeni az bulduk. Dinleyenlerin de çok azı, haykıran memleketlere yol alabildi. Gerçeklik ile kurgunun arasında şaşkınca debelenirken, şirketler yıktıkça yıktı. Bir ‘retweet’e boynu bükük ceylanlar gibi muhtaç olunan gerçeklikten ne çıkar ki… Ondan bile sıkılan, bir süre sonra görmezden gelenlerin bu denli ‘çoğunluk’ olduğu kitlelere, er geç kendi varoluşlarının da vinçlerle kazınacağını anlatmayı çok istedim. Hala da istiyorum.

Şirketler var artık, sizin en erdemlileriniz, en duyarlılarınız bile umurunda değil Erk’in. Gündelik hayatınızdaki doyumluluklarınız, en harika filmlere gidiyor oluşunuz, en dokunaklı tiyatro oyununu sergiliyor ya da izliyor oluşunuz da silikleşecek maalesef. Bu bir karamsarlık da değil biliyor musunuz; sizin şu anda yaşadığınız hayal kırıklıklarının en dibine vurup, bir şekilde yeniden hayata dönmüş biri olarak söylüyorum bunları.

Sizi temin ederim, bizlerin yaşadığı bu dönemde hala bir şans varsa, bunun tek yolu sizlerin artık yollara düşmesi.

Emek sineması veya Taksim için hala umut varsa, sizlerin Erzurum İspir’in köylerine, Artvin’e, Sinop Gerze’ye, Bitlis Peri Suyu’na veya Antalya Alakır vadisine gelmenizle mümkün olacak. Şehirlerdeki müzeleri gezip tur yapmanın ötesine geçmeden anlamanız imkansız.

Bir gece kalın Alakır vadisinde, durdurulmuş bir derenin ne demek olduğunu hissedin. Ya da Gerze’ye gidin, iki yıldır mücadele eden ve iki asır daha edebilecek insanların dirayetiyle güçlenin. Karşılıklı olacak her şey. Ve kentte yıkım, Emek sinemasıyla sınırlı kalmayacak. Sohbetler edilmeden, kibirden uzak bir ruh haliyle, arka sokakların ve bizi doyuranların gerçekliğiyle göz göze gelmeden, inanın olmayacak. Bir inanışla, o yola çıkmakla anlayacağız kalbimizdeki sönmüş ateşlerin yerini almış florans ışıklarını…

Ben yine söyleyeyim de, gerisi size kalmış. O vakitler gelir ve birden zırt diye uyandırıverir geç kalmış adımların acısı…

Herkes kendi hikayesini yazmaya veya yazmamaya devam eder.

Benim hikayemi soracak olursanız, Kuzeyde bir şehirde, bahçesi de olan bir evde yaşamımı sürdürüyorum. Yeniden işime başladım. Ekip biçmeyi öğrendim, hatta arsa aldım. Bir vadiye gidebilmek, kuş seslerine yakın olmak için emekli olmayı beklemedim. Güzel ve değerli memleketlerle bağlarım sürüyor. Yaşadığımı şimdi hissediyorum. Benim bir hikayem var. Umarım sizin de olur.

 

Sinem Demir

twitter.com/sinemdemir78

More in Yazarlar

You may also like

Comments

Comments are closed.