Bu yazı ozerakdemir.blogspot‘tan alınmıştır
Çine Çayı’nın adı Anadolu’nun mitolojik öykülerinde Marsias olarak geçer. Sanatın 9 perisinin gözyaşlarından doğmuştur. Şimdi madenler ve fabrika atıkları yüzünden açık lağım gibi akıyor.
Ölümü bekleyen sular
Çine Çayı Muğla Karagedik Dağlarından doğan suların Yatağan Sarıgerme Deresi’yle beslenip coşmasıyla oluşurdu. Mitolojik öykülere beşiklik eder, sarı kuyruklu dere balığına lezzetini katar, beline İnce Kemer Köprüsü’nü dolayarak geçtiği ovalara bereket taşır, Büyük Menderes’le buluşurdu. Şimdi ne “Çine Çayı taşkın olur” türküsündeki taşkınlığı kaldı, ne beline dolanan İnce Kemer’i. Bazen cerahat beyazı, bazen kangren moru, bazen irin yeşili bir renk alarak, akmıyormuş gibi, akmaktan utanırmışçasına, Büyük Menderes’e doğru hasta, ölgün kayıp gidiyor. Büyük Menderes’in hali de Çine Çayı’ndan farklı değil zaten. Kapitalizmin ölümcül eli değmiş bu coğrafyanın dereleri her yanına hastalık sıçramış kanser hastaları gibi, rengi, tadı, kokusu gitmiş, mecalsiz yatıyorlar yataklarında. Ölümü bekliyorlar.
Çevre İl Müdürlüğü ne iş yapar?
Oysa 359 kilometre boyunca Ege’nin ovalarına bin yıllardır bereket taşırdı Çine Çayı. Akıp geçtiği ovalardaki sebzelere doyum olmazdı. Hele birbirinden lezzetli yeşilli, morlu, siyahlı zeytinleri, tadından dalında çatlayan narları…
Çine’yi Karpuzlu Ovası’nın köylerine bağlayan demir köprünün altında, kötü kokan, yer yer köpüren, kenarları adeta makine yağına bulaşmış gibi kirli görünen çayın önünde konuştuğumuz Aydın Çevre Kültür Derneği (AYÇEP) Başkanı Mehmet Vergili, “Dünyanın en güzel çaylarından birisiydi burası” dediği Çine Çayı’nın bugünkü haline üzüntüsünü gizlemiyor: “Maden şirketleri, zeytinyağı fabrikaları bıraktıkları kimyasallarla, maden kalıntıları ve zeytin karasuları nedeniyle tamamen çöplük halinde su. Bu kirlilik nehir yatağındaki doğal yaşamı bittirdiği gibi, suyun gittiği yerlerdeki bitkileri de zehirliyor. Nehirde yaşam ölmüş, bir tane balık, kurbağa, kuş yok civarda. Bu şirketler çevreye önem vermiyorlar, devlet de çevreyi önemsemiyor. Yöreye can veren bir su kaynağı çevreye zararlı hale getirildi. Buradan Çevre İl Müdürlüğüne sesleniyoruz, siz ne işe yarıyorsunuz? Gelin buna bir çare üretelim.”
“11 yıldır balık tutan görmedim”
Doğanyurt köyü yakınlarındaki tarlasına su çektiği Karpuzlu Deresi kenarında görüştüğümüz Erdinç Aliboğazı, tarlasında yıllara göre değişmek üzere mısır, yer fıstığı, biber patlıcan, domates, karpuz tarımı yaptığını söylüyor. Dereden çektiği suyla arazisini suladığını anlatan Aliboğazı, hemen yakınlardaki madenlerin yol açtığı kirliliğin dereyi kirlettiğini, tarımı bitme noktasına getirdiğini aktarıyor.
Deredeki canlıların, balıkların bolluğundan artık eser kalmadığını belirten Aliboğazı, “10-11 yıldan bu yana bu çaydan balık tutulduğunu görmedim. Zaten bırakın balık tutmayı suya girmek bile zararlı”. Aliboğazı, bu yıl Çine ve yöresinde büyükbaş hayvanlarda görülen ve karantina uygulanmasına neden olan hastalığın da çaylardaki mikropların sinekler tarafından hayvanlara taşınması sonucu oluştuğu görüşünde.
“Torunlarımız mikrop taşıyıcısı olacak”
Çine’de zeytincilikle uğraşan, aynı zamanda yerel tarih, folklor ve kültürle ilgili çok sayıda kitabı da bulunan Arif Ali Uyguç, bir zamanlar gürül gürül suların aktığı büyük kısmı kurumuş Çine çayını göstererek, “Ben bu çayda öğrendim yüzmeyi. Şimdi burada en az 10-15 çocuk elinde olta ile balık avlardı çaydan. Şimdi bırakın yüzmeyi yaklaşamıyorsunuz bile yanına. Halkın sağlığı ile ilgilenmesi gereken kurumlar ne yapıyorlar sormak istiyor insan. 40-50 yıl sonra bu çayın mikrobunun taşıyıcısı torunlarımız olacak” diyor.
“Çayı kirleten temiz sularımızı da bize satıyor”
Çine’de yaşayan EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi ve AYÇEP kurucularından Ahmet Uslu bu kirlilikten sadece Çine’nin değil, Yatağan, Aydın, Koçarlı, Söke gibi birçok yerleşim yedinin etkilendiğini belirterek; “İlgililer bu durumu duyamazlıktan, görmezlikten geliyorlar. Burada 20’ye yakın maden şirketi var. Bu çayı kirleten maden şirketlerinden birisi bizim Madran Dağındaki temiz içme suyu kaynaklarımızı da eline geçirmiş durumda. Aydında kanser olaylarının da %50 oranında arttığı biliniyor. En temiz iller arasındayken, son 10 yılda kirlilikte 8. sıraya yükseldik. 8-10 sermayedarın paşa keyfi sürsün diye 100 binlerce insanımız zarar görmekte”
İnce kemer yakışırdı Çine’ye !
Kendisinden iyi müzik yaptı diye tanrı Apollo tarafından derisi yüzülen Marsias’ın haline bakıp ağlayan sanatın dokuz perisinin gözyaşlarından oluşmuştu mitolojik öyküye göre. Önce önüne baraj yaptılar. Halk arasında Gelin Geçmez Köprüsü olarak da bilinen Roma döneminde yapılan 2300 yıllık İnce Kemer Köprüsü, ömrü 50-60 yıl olacak barajın sularına gömüldü. Oysa halk türküsündeki gibi ince kemer ne de yakışırdı Çine’ye! Sanatın dokuz perisinin gözyaşları kurumaya yüz tuttu bugün. Yaşamı kurutanlar, efsanelerin değerini bilirler mi? Ağla Marsias, elveda Çine Çayı!
Bu yazı ozerakdemir.blogspot‘tan alınmıştır.
Özer Akdemir