Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Acımasızlığın normalleşmesi

0

Mevcut hükümetin yönetiminde süren ayrıştırma politikaları, küresel sahnede de yaşanan doğrudan hayatları etkileyen çevresel ve siyasi krizler sonunda, 2010’ları geride bıraktığımızda inanılmaz bir öfke ve nefret dönemine girdiğimize inanıyorum. Temel demokratik erdemler yerini yankı odalarında köpüren ve altı boş sahte ithamlarla karşı gruplara gözü dönmüş bir hasetle hareket eden insanlarla doldurmuş durumda.

Kendi kimliklerimden ötürü bu nefretin bazı cephelerinde hedef oldum, kadınlığım ve trans kimliğim daima sosyal medya üzerinden saldırı altında. Hatta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sürekli LGBTİ+’ları hedef göstermesiyle oluşan cüretkar nefret ortamı nedeniyle sokakta geçen arabalardan bile “travesti” diye laf yediğim örnekler de oldu. Bundan belki de bir sene önce bunu yaşamıyordum.

Böyle durumlarda şunu düşünüyorum: “Ben kendi hayatımı özgürce yaşamaktan başka ne yapıyorum ki?”

Nefret yankı odaları

Son olarak sanatçı Gülşen’in başına gelenleri de kadın kimliği ve LGBTİ+ desteğinden bağımsız okuyamayız. Huysuz Virjin’in sahnelerden uzaklaştırılması, Netflix/Disney+ gibi platformlara sansür uygulanmak istenmesi de benzer bir sebepten. Oluşturulan bu nefret yankı odalarına, biz LGBTİ+’ların da insan olduğu, haklarımız olduğu ve demokratik bir toplumda saygıyı herkes gibi hak ettiğimizin fark edilmemesi adına, her alanda saklanmaya çalışıyoruz.

Twitter’da geçen gün bir haber paylaştım: ABD’de yaşayan Ashley Diamonds adındaki bir siyah trans kadın, atıldığı erkek koğuşunda 14 kez tecavüze uğramış. Trans düşmanı çevrelerce bu insanlık suçu bile “erkek erkeğin kurdudur” gibi sözlerle aklanmaya çalıştı. İşte tam olarak burada gördüğümüz durum, insanların hissettikleri öfke ve nefreti ancak hali hazırda güçsüz, siyasi bir önemi olduğu düşünülmeyen azınlıklardan çıkarmak. Translar, ülkeye ve ülkedeki devlet işleyişine sirayet etmiş ataerkil şiddetin üreticisi veya sorumlusu mu? Neden hapishanelerde devlet, erkek-kadın fark etmeksizin oradaki mahkumları koruyamıyor? Neden tecavüz kültürü, “benden değilse meşru” görülüyor? Çünkü aslen kadınlara saldıran, onları hedef alan tecavüzcü ve taciz aklayıcı kimselere güç yetmiyor, hatta o çevrelerde kendi suçlarını başka azınlıklara atıyor ve hedef gösteriyor (örneğin mülteciler) Ve burada tanık olduğumuz şeyse, acımasızlığın normalleşmesi.

Savunmasız gruplara yönelik yaygınlaşan saldırganlık

Hande Kader yakılarak öldürüldü. Katili hala aramızda. Peki ya sahile cansız bedeni vuran iki yaşındaki Alan Kurdi? Hedef gösterilen bu savunmasız grupların sürekli şeytanlaştırılması ve karikatürleştirilmesi üzerine asıl eleştirilmesi ve engellenmesi gereken suçlar görünmez kılınıyor. Tüm translar, tüm Kürtler, tüm mülteciler veya tüm Aleviler, saymakla bitmez bir sürü büyük ya da küçük toplumsal grup belirli bir karikatüre oturtulup bunun üzerinden saldırıya uğruyor.

Kendi nefret yankı odalarında kalan bu kayıp ve çaresiz insanlar, rahatlamayı gücü yettiği gruplara çevrimiçi ve anonim olarak saldırmakta, bu saldırıları cesaretlendiren siyasi odağı olan gruplara katılmakta buluyor.

Bu yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada gördüğümüz üzücü bir akım. Sosyal medyada böylesine negatif düşünceleri hemen nefret gruplarına faydalı şekilde aktaran bir de algoritma sistemi var. YouTube, Tiktok veya Twitter fark etmez, yalnızca bir konuda sahip olduğunuz öfke hemen bu algoritmayı sömüren ve kullanan nefret gruplarınca manipüle edilebiliyor. Bir çözüm olarak bu algoritmayı kullanan ve güncel, doğru haberleri kitlelere ulaştıran kurumlar da gerekiyor fakat bunların da ne yazık ki siyasi bir destek alması zor. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada otoriterleşmekte olan çoğu hükümet sosyal medyaya ve buradaki ayrıştırıcı gruplara yatırım yapıyor.

İstanbul Sözleşmesi kaldırılırken trans düşmanlıklarını feminizm arkasına saklayan isimlerin, KADEM ile beraber ücretli programlara katıldıklarını gördük. Burada trans kadınları, kadın haklarının baş düşmanlarından olarak resmederken, kadın düşmanı politikaları hayata geçiren, bunları siyasi koz olarak kullanan gruplarla yan yana poz vermekten utanç duymuyorlar.

“Helalleşmek” diye aylardır konuşan muhalefetin öncelikle bu mikro düzeyde nifak tohumu saçmakta olan trol ordularına dur demesi, yankı odalarında sıkışmış nefretle dolmuş insanlara ulaşması gerekiyor. Nefreti pompalayan bu çevreler susmadıkça, kontrol altına alınmadıkça toplumdaki kutuplaşma da devam edecektir.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.