‘Qou vadis’ kent nüfusu?

İç göçün sürekli artması, aranan koşullara bir türlü ulaşılamadığını gösteriyor. Diğer bir anlamda durumu, iç göçün artmasını genel olarak, ülke yönetiminin bulunduğu yeri terk etmek zorunda bıraktığı insanların çaresizliğinin, giderek derinleştiği biçiminde de yorumlayabiliriz.

TÜİK, 2023 için ülke içi göç bilgilerini yayınladı. Göç bilgileri, son yıllardaki iç göçle ilgili daha geniş bir anlamayı sağlayacak bir biçimde, göçün demografik yapısını (cinsiyete göre yaş gruplarını) ve göç nedenleriyle ilgili bilgiyi, nüfusun yapısına ve illere göre ayrıntılandırarak veriyor.

Bu bilgi çok yararlı olmakla birlikte, kır-kent ayrımı gibi bir sınıflandırma olmaksızın verildiği için sonuçları kentler açısından yorumlayabilmek oldukça zor. Ancak TÜİK kent tanımını ve kır-kent ayrımına göre veri toplamayı ve istatistik üretmeyi epeydir bıraktığı için, kentler bakımından, ancak bazı sorunlar üzerinde durabiliriz.

Öncelikle, iç göç hızının oldukça yüksek seyretmekteyken, 2023’te çok daha arttığını görüyoruz. Gerçi “göç nedenleri” ile ilgili bilgiler veriliyor, ancak bu bilgiler kentin ve kırın ve buradaki insanların gerçek durumunu yansıtmak bakımından, oldukça yapay sayılabilecek kalıplara göre sınıflandırılmış. Göçü, etkileyen nedenler bakımından, çok daha genel bazı varsayımlar öne sürebiliriz ve bunlar da zaten, ülkenin içinde bulunduğu durum üzerinde son yıllarda yapılan tartışmalarla açıkça ortaya çıkmış bulunuyor:

Yine de kabaca özetlemeyi deneyelim: Kentlerde, özellikle metropollerde,

  • Ekonomik kriz, enflasyon nedeniyle pazardaki bütün fiyatların şişmesi ve gelirlerin azalması, 
  • Ekonomik kriz nedeniyle üretimin yavaşlaması ve işsizliğin artması,
  • Gelir dağılımının kesin bir biçimde bozulması ve çok büyük gelir ve mülk sahipleriyle düşük gelirli ve mülksüzler arasındaki makasın iyice açılmış olması,
  • Konut ve genel olarak barınma sektöründe, kıtlığın veya dar gelirli sınıflar için erişilebilirlik sınırının yükselmiş olması gibi nedenlerle oluşan krizin, alt gelir gruplarını şiddetle etkilemesi, 
  • Kentlerde üretilmesi gereken kamusal mal ve hizmet altyapılarının, neo-liberal gelişmeler nedeniyle yıkılmış olması, (ya da yoksulları/ yoksullaşanları bir çeşit “sadakaya” mecbur bırakması)
  • Kentlerin ekolojik olarak sağlıksızlaşması ve kirlenmelerin (özellikle hava, katı atık, gürültü, yeşil alanların istilası, vb.) artması
  • Metropol kentlerin güvenlik/ şiddet sorunlarının artması ve 
  • Başta İstanbul ve İzmir olmak üzere, metropollerde afetlerle ilgili hazırlıkların yetersizliği, gelecek güvensizliği,
  • vb.

nüfusun bulunduğu yere tutunamamasına neden oluyor.

İç göç örüntüsü nasıl betimlenebilir? İç göçlerle ilgili genel tablo bize neler söylüyor? 

Öncelikle hızlanmış olan iç göçün kentlerden kıra doğru mu, yoksa kentlerden başka kentlere doğru mu olduğu konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak iç göçün daha çok büyük kentlerden ve metropollerden, daha küçük kentlere doğru olduğu konusunda bir önerme geliştirmek (veya varsayımda bulunmak) sanırım çok yanlış olmaz.

Peki, bunun anlamı nedir? Öncelikle büyük kentlerin/ metropollerin pek çok insanı çekmeye devam etmekle birlikte, bu yerlerden dışarıya doğru göçün de çok güçlü olduğunu görüyoruz. Bunun, metropol belediyeleri için bir sorun yaratabileceğini, ama çok büyük bir sorun olmayabileceğini düşünebiliriz. Ancak göç eden insanlar ya da toplum yaşamı açısından bakarsak, bunun gerçekten önemli ve çözümü çok güç bir sorun olduğunu görürüz. Eğer göç edenlerin büyük çoğunluğu yoksullar ve alt orta sınıflarsa, bu, göç-alan ve veren bütün yerler için, etkin bir program yapabilmek bakımından, ciddi güçlükler oluşturabilir.

Göç, bir anlamda yerleşik olmayan veya başka tür bir yerleşim deseni için arayış içinde olan nüfus durumu demektir. Oysa kamusal yönetimler (özellikle yerel yönetimler) yerleşik bir nüfus için, çok daha kolay tahminler yapabilir ve onların örgütlü beraberliğinden yararlanarak etkinliği artırabilirler. Göç eden nüfusun artması durumunda, kamusal yararın elde edilmesi güçleşmiş veya daha pahalılaşmış demektir.

Göç, hem terk edilen yer için bir maliyet yaratır, hem de yeni gelenlerin yerleşiminin düzenlenmesi bakımından başka bir maliyet yaratır. Bununla birlikte Türkiye’deki iç göç örüntüsüne bakıldığında, çok büyük bir nüfus grubunun (2023 için, yaklaşık 3.5 milyon kişinin), ülke içinde sürekli devinim halinde olduğunu düşünebiliriz.

Geçtiğimiz yıllarda göç edenlerin sayısı bu kadar çok olmasa da, buna yakın bir büyüklükteydi. Bu nüfus, her yıl, ülke içinde bir yerden başka bir yere giderek, kendisi için en elverişli yaşam koşullarını yaratabilecek bir yer bulmaya çalışıyor. Ancak, bunu kolayca bulamadığını, dalgalanmalar gösterse de, sürekli artan bir kitleye ulaşmış olmasından anlayabiliriz. Yerleşim yerlerinin hiç birisi, kendi yerel nüfusuna bile, yeteri kadar yaşanabilir bir çevre sunamıyor. Yerinden memnun olmayan nüfus da, genellikle, vardığı yerde de elverişli bir yaşam çevresi oluşturamıyor.

Göç eden nüfusun iş/ istihdam aradığını ve iş bulacağı yere yerleşeceğini, ya da eğitim olanakları gözlediği veya göreli daha ucuz konut/ ulaşım/ yaşam çevresi sağlayan bir yer aradığını, tatmin edici bir durumu bulduğunda yerleşeceğini varsayarsak, iç göçün sürekli artması, aranan koşullara bir türlü ulaşılamadığını gösteriyor. Diğer bir anlamda durumu, iç göçün artmasını genel olarak, ülke yönetiminin bulunduğu yeri terk etmek zorunda bıraktığı insanların çaresizliğinin, giderek derinleştiği biçiminde de yorumlayabiliriz.

İnsanlar her zaman yer değiştirmek isteyebilir, iş yeri veya iş değiştirebilir, kır-kent arasında yeni dengeler arayabilir veya yeni şanslar yaratabilmek için yeni yer/ çevre seçebilir. Bunun bir toplumsal sağlıklılık olarak okunması gerekir. Ancak TÜİK verileri ne yazık ki ne böyle bir eğilim sergiliyor, ne de toplumun böyle bir ümidi gerçekleştirebildiğini gösteriyor. Ülke tam olarak bir fırtınaya tutulmuş gibi sarsılıyor.

Göç hızının yüksek olması, bir anlamda da, göç edenlerin/ arayış içinde olanların umutlarını yitirmedikleri, kendi iradeleriyle kendilerine uygun bir optimizasyon sağlayabileceklerine inandığı ve bunun canlılığı içinde oldukları biçiminde de yorumlanabilir. Ancak böyle olabilmesi için, bir süre sonra iç göç hızının daha düşük bir düzeyde sabitlenmesi gerekecektir. Ancak son çeyrek yüzyılda, henüz bir sabitlenme olmadı.

Yukarıdaki yorumları karamsar ve negatif bulabilirsiniz. Ancak TÜİK’in kendi sitesinde yayınladığı “iç göç istatistiklerine göz atmak yararlı olabilir. Ancak bu istatistikler, zaman içindeki bir noktanın durumunu anlatıyor. Eğer değişimi de görmek istiyorsanız, “İç Göç İstatistikleri Veri Portalı’na” bakmanızı öneririm. Burada, her il düzeyinde “aldığı göç”, “verdiği göç”, “net göç hızı” ve “net göç” istatistiklerini gösteren haritalara, 2008 ve 2023 yılları arası için düzenli olarak bakılabilir. Böylece iç göç bilgilerini dinamize edebilecek ve daha bütünlüklü bir demografik öyküyle karşılaşacaksınız. Eğer gelecek hafta da, bu konu ilginizi çekmeye devam ederse, bu portaldaki bilgileri yorumlamaya çalışabiliriz.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

İklim örgütlerinden Türkiye’nin 2024 karnesi: Yetersiz ve çelişkilerle dolu

Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporda, Türkiye’nin yenilenebilir enerji enerjisi kapasitesini artırma hedefi olumlu bulunurken, nükleer bağımlılığı ve kömürden çıkış projeksiyonu olmaması eleştiriliyor.

Kanal İstanbul için rezerv alan ve imar planlarına yargı engeli

İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Kanal İstanbul Projesi'ne ilişkin alınan rezerv alan ilanı ve 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği kararlarını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Ağva plajına mahmuz darbesi

Devlet Su İşleri’nin Ağva Plajı’na yapmayı planladığı mahmuz projesi...

Pirosmani: Bir sanatçı ardında ne bırakır?

Gürcü tiyatro topluluğu The Wandering Moon Theatre’ın ikinci yapımı...

Batı Karadeniz Çevre Gönüllüleri Platformu kuruldu

Mavera Maden şirketi tarafından Devrek, Akçakoca, Alaplı’nın Fındıklı, Belen,...

EN ÇOK OKUNANLAR