Ömer Madra: “Dünya iklim hareketinin ilk ve dev adımı 10/10/10”

10/10/10 eylemlerinin Türkiye ayağında çağrı metni Ömer Madra imzasını taşıyordu. Biz de 10 Ekim'e iki gün kala, Açık Radyo yayın yönetmeni Ömer Madra ile küresel ısınma, 10/10/10 ve aktivizm üzerine konuştuk.

Ömer Madra yıllardır Türkiye’ye küresel ısınmanın ne kadar önemli, ne kadar acil bir sorun olduğunu anlatmaya çalışıyor. Ama anlatmakla da kalmayıp bir aktivist olarak sokaklarda, küresel ısınmayı durdurmak için herkesi harekete geçmeye çağırıyor. Bu yıl 10 Ekim’de, 350.org’un öncülüğünde bütün dünyada aynı anda yapılacak olan eylemlerin Türkiye ayağında da çağrı metni Ömer Madra imzasını taşıyordu. Biz de 10 Ekim’e iki gün kala, Açık Radyo yayın yönetmeni Ömer Madra ile küresel ısınma, 10/10/10 ve aktivizm üzerine konuştuk.

– 10/10/10.. Neden sokaklarda olmak gerek? Bu çağrı kime?

10/10/10’da sokaklarda olmak niye önemli? Bu sorunun cevabı herkes için farklı olabilir. Benim için en anlamlı cevap şu: 2000 doğumlu olan, yani bugün tam 10 yaşında olan torunum, bundan 10 yıl sonra ortalığı tam fırtına kıyamet götürürken “Dede bunları o zaman biliyordun da niye bana söylemedin?” diye sorarsa bir cevabım olsun diye. “Biz oradaydık ya işte!” diyebilmek için. (O zaman ben yaşıyorsam tabii! Hoş, yaşamıyorsam da farketmez . Yaşamıyorsam da “biliyordu da bana söylemedi” durumu olmasın diye.)

– Yazdığınız çağrı metni karanlık bir tablonun tasviri ile başlıyor. Harekete geçilmezse ne olur?

Çağrıda çizilen tablonun karanlık olduğu doğru. Ama, bence burada önemli olan şey, tablonun renginden çok, gerçekliği. Orada anlatılanlar, büyük resmin küçük bir parçası aslında. Bunların hepsi oldu. Bunlardan çok daha fazlası da oldu. Ve bilim dünyasının kanıtlarıyla ortaya koyduğu gibi, besbeteri de olacak. Jeofizik kanunlarından bahsediyoruz. Pazarlık edecek durumda değiliz. Jeofizik, “atmosfere saçacağınız sera gazı en fazla milyonda 350 parça (ppm) olacak, daha fazla olmaz!” diyorsa, öyle olacaktır. Dünyada Maldiv Adaları, Bolivya gibi birkaç ülke dışında hükümetlerin bir şey yaptığı yok. Dolayısıyla, kamuoyunun bir şekilde “aktif müdahil” olması zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yani harekete geçmemiz zorunluluğu. Harekete geçilmezse ne mi olur? Bunu birkaç yıl sonra bir daha konuşalım isterseniz. Özellikle bugünün gençleri ve çocuklarıyla.

– Tüm dünyada binlerce eşzamanlı eylem. Bu bir ilk mi? Önemi ne?

10/10/10’a 2 gün kala, son duruma baktığımda, yeryüzünün tüm ülkelerinde (hadi tüm demeyelim, BM’ye üye olan 192 ülkeden 188’inde) 7000’den fazla eylemce kaydedildiğini görüyorum! Yani Pazar günü yeryüzü tarihinde en yaygın çevre eylemi gerçekleşmiş, en yaygın mesaj yeryüzünü çepeçevre dolanmış, tek bir gün için en fazla sayıda insan siyasi eylem gerçekleştirmiş olacak. Bundan fazlası mı? Can sağlığı filan değil aslında. Aslında iş şimdi başlıyor denebilir. Küresel bir kitle hareketinin kurulmasına giden yolun ilk önemli adımı da diyebiliriz.

– Yıllar sonra dönüp baktığınızda 10/10/2010 tarihini nasıl hatırlayacağınızı düşünüyorsunuz?

Yıllar sonra baktığımızda, ya da çocuklarımız baktığında şu denecektir bence: “Şirketlerin kontrolündeki küreselleşmenin karşısına çıkan Dünya İklim Hareketinin ve doğrudan kitle eylemlerinin ön plana geçmesinin ilk ve dev adımıydı 10/10/10.”

– Yapılan “eylemce” çağrısı aslında aynı zamanda bir de “eğlence” çağrısı? Neden?

Eylemce, çünkü sırf eylem deyince en azından Türkiye’de bazı orta sınıf ve kentli insanların zihninde bir çekinme, hatta bir korku uyandığını düşünebiliriz. Eylemin kendisi, aslında her zaman içinde eğlenceli bir yan da barındıran heyecanlı ve canlı bir olgudur bence. Ama bu bir yana, hep birlikte sokakta yürüyüp şarkı söylemekten daha korkutucu birşeyler var. Mesela insanlığın ve canlılar âleminin yokolması tahlikesi, bana sokağa çıkmaktan biraz daha korkutucu geliyor.

– Yıllardır  felaket tellallığı ile eleştirildiniz. Bugün gelinen noktada bunlara yanıtınız nedir?

Ben bir felaket tellalı değilim. Bilim ve rasyonel düşünce dünyasının temsilcilerinin ezici çoğunluğunun kanıtlarını da ortaya koyarak söylediklerini dinleyici ve okurları ile paylaşan biri olmaya çalışıyorum sadece. James Hansen, Bill McKibben, Noam Chomsky, Richard Falk da felaket tellalı falan değil. Bilim âleminin %99’u, düşünce dünyasının bir o kadarı, yerçekimi yasası kadar tartışılmaz bir gerçeği ortaya koyuyor. Ya 350 ya yokoluş. İnanmayacaksınız belki, ama mesele bana bu kadar basit ve net görünüyor.

RÖPORTAJ: Işıl Sarıyüce (Yeşil Gazete)

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

M. Levent Artüz: Marmara Denizi sürekli olarak bir önceki günden daha kötü!

M. Levent artüz, Marmara Denizi'nin durumunu değerlendirerek bugüne kadar cin fikirlerle ve oldu-bittiye getirilerek gerçekleştirilen yönetimin sonuçlarına işaret etti: 'Kısaca ilerleme kaydettiğimiz tek nokta, günden güne Marmara Denizi’ni kümülatif olarak daha fazla kirletmemiz!'

Altyapı olarak ekosistemler: İklim direncine yönelik yeni bir yol

Peyzaj mimarı Kate Orff, toplumların ve şehirlerin iklim risklerini azaltmalarına yardımcı olmak için doğal sistemlerin yeniden inşası üzerinde çalışıyor. Orff, ekolojik sistemlerin iç içe geçtiği yerlerin daha dirençli olduğunu ve hem acil durumlara yanıt vermek hem de geleceğe uyum sağlamak için daha iyi olduğunu söylüyor.

Çöpe gidecek gıdalardan mama üretmek mümkün mü?

Tarım alanında çalışan tıp doktoru Çalıkoğlu, İzmir’de hayvanlar için siyah asker sineği larvalarından yüksek besin değeri olan mamalar üretiyor.

[Bir konu/k] Kim bu ağaca sarılanlar: Füsun Kayra’yla doğa mücadelesi üzerine

Ağaçlara dokunmasınlar diye iktidarın, şirketlerin, kolluk kuvvetlerinin karşısında duran insanları tanıyor musunuz? Ekofeminist aktivist Füsun Kayra, birçok doğa tahribatına karşı mücadele verenlerden biri. Kayra bir ağacı savunmanın ne anlama geldiğini anlattı.

Antakyalı müzisyen Özlem Koyuncu: Meğer bir şehir de ölürmüş

Antakyalı müzisyen Özlem Koyuncu ile 'kendi depremini', Antakya'sını, 2022'de yazıp bestelediği ve deprem nedeniyle tekrar gündeme gelen 'Kefen' adlı şarkısının hikayesini konuştuk: Güneşte kalmış plastik su şişesi gibi yavaş yavaş ısınan ılık ömrümüzü içiyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR