Yeşeriyorum

8 Mart Kadınlar Günü – Pınar Bilir

0

Birçok yazıda okuyabileceğiniz gibi günün ilk önce tarihsel önemini belirtmekle başlayayım.

8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York eyaletinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları  için greve başlar. Ancak polisle müdahalesi ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesinin ardından fabrikada çıkan yangında, kurulan barikatı aşmak kaçmaya engel olduğundan 129 kişi yanarak can verir. Yanarak ölen kişilerin çoğu ise kadındır.

Almanya Sosyal Demokrat Partisi üyelerinden Clara Zetkin, 27-29 Ağustos  1910 tarihinde yapılan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart 1857’de ölen kadın işçileri anmak için “Kadınlar Günü” adıyla her yıl bir gün düzenlenmesi önerisini getirdi ve oybirliğiyle kabul edildi. 3.Uluslarararası Kadın Konferansı’nda 1921 tarihinde bu anma gününün 8 Mart olarak belirlenmesine karar verildi.  Sonraki yıllarda  kadınların farklı statülerde karşılaştıkları sorunlarında dile getirildiği bir gün olarak “kutlanmaya” devam ediliyor.

Ben günümüzde , birçok anma gününün , sosyal hak ve hukuk mücadelesinin içinin boşaltıldığı gibi bugünün de içinin boşaltıldığını düşünüyorum. Kadınlar günü aslen bir anma günü ve ezilen pek çok sınıfın anma gününde olduğu gibi bir de cinselliği ön plana çıkarılarak kadının bir arkadaki adım olarak görülmesine isyan mücadelesinin dile getirildiği bir gün olarak anılması taraftarıyım, kadınlar günü olarak kutlanmasının değil. Tıpkı anneler günü, sevgililer günü gibi reklam panolarına malzeme olacak pankartlar asılarak “kadınlar gününüzü kutlarım” şeklindeki reklam içerikli cümlelerin çok daha ötesinde bir gün. Mücadele sürecinde cinsiyetinden dolayı ezilen bir sınıfın ortak sorunlarını ortak bir dille getirmesinin ötesinde bir gün değil. Yani bu günde kadınlara çiçek vererek, kadınlara hediye alarak bence kavramın içeriğini boşaltıp tam da sınıfları oluşturan kapitalist sistemi beslemiş oluyoruz.

Ötesinde de bu bir kadın mücadelesi değil sadece. Bizler erkek ve kadın olarak birlikte varız. Mücadele sadece erkeklerle değil, mücadele aynı zamanda annelerimizle de.  Evet bizleri koruyup kolluyorlar ama bildiğimizin ötesinde evde ki güçlü karar verici de onlar. Ve bu kararlar maalesef ki ülkemizin Doğusu ile Batısı arasındaki eğitim eşitsizliğinden dolayı daha çok Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gördüğümüz töre cinayetlerinin bir sebebi de yaşanan bu durumu yazgıları olarak gören kadınlar olabiliyor. Fiziksel yetersizlik, eğitim yetersizliği, hayatın Batı’da yaşayanlara göre daha zor olduğu bu bölgelerde kadınları gelenek ve görenekler karşısında daha aciz bırakıyor.

Birçok erkeğin düşündüğü gibi bir feminist hareket değil bu. Ki feminizmin en güzel tanımı Bell Hooks’un  “Feminizm Herkes İçindir” kitabında yapılmıştır. Kavram içeriği boşaltılmazsa ve kadınlar da “kadın,bayan,hanım” kavramlarını tartışmayı bırakırsa, aslında “feminizm”in cinsiyetler arası eşitlikten bahsettiğini anlayabiliriz. Kadınlar üzerindeki fiziksel ve psikolojik baskıların çoğunun erkekler üzerinde de uygulandığını düşünmek en doğrusu. Toplumun erkeği erkek olduğu için sürekli güçlü görme isteği kadar hastalıklı bir fikirde kadının kadın olduğu için ya eşit haklardan yararlanamaması ya da kadın olduğu için pozitif ayrımcılık tanınması. Eskiden abimle futbol maçı yaparken benim 2 puan önden başlamam gibi, yani pozitif ayrımcılık, sen zaten hayata 1-0 yenik başladığın için sana 1 puan avantaj veriyoruz demek.

Kadın olmak, erkek olmak,lezbiyen olmak, transeksüel olmak, cinsel tercihi ne olursa olsun “insan” olarak hayatta var olmak güzel. Bu kavramlar bir üstünlük ya da eziklik değil. Önemli olan birbirimize saygıyı yitirmeden, insan varlığımızla eşit olarak yaşayabilmek.

 

 

Pınar Bilir

twitter.com/#!/pnar_bilir

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.