Haliyle teknolojinin de verdiği yetkiye dayanarak hızlı ve analitik düşünme yetisini bünyelerinde barındırırlar. Ancak bu yetilerini kullanma becerileri bireyseldir. Bu şu demek; asla ekip çalışmasına gelemezler!… Özgürlüklerinin kısıtlanmasından ve konfor alanlarına müdahaleden hoşlanmazlar. … onlar için imkânsız diye bir şey yoktur. Toplumsallaşma gibi bütünleşmeler onlara göre değildir daha çok bireysel olmaya önem verirler. Kuralların onlar için bir bağlayıcılığı olduğu söylenemez. … Çaba harcamak, öz verili olmak, emek vermek gibi kavramlar Z kuşağı için pek geçerli olmaz … bu nesil, bilgiye erişimin hızına da müpteladır. Bilgiye çok çabuk ulaşmaya alışık olduklarından hızlı yaşamaya da aşinalardır. Bu nedenle çok çabuk sıkılabilirler, onları oyalamak çok da kolay değildir. Farklı sosyolojik gruplarla ilişki kurma konusunda başarılıdırlar aynı zamanda haklarını arama konusunda da oldukça etkindirler. Kendilerine yapılan bir haksızlığa karşı sessiz kalmak Z kuşağına göre değildir. Çünkü onlar mutlaka haklarını ararlar. Z kuşağının hayal dünyasında limit yok denebilir. … Aynı anda pek çok işi kotarabilir tabi sıkılmazsa! Z kuşağı için isteklerinde sonuna kadar direten bir nesildir diyebiliriz. Haklı olduğu konularda asla geri adım atmaz. X kuşağı ile Z kuşağı arasında bitmek bilmeyen bir çatışma söz konusudur. Y kuşağı için genelde arabulucu diyebiliriz.”[1],[2],[3]
Bugün ve bu hafta yeni için milyarlarca ‘iyi yıl’ dileği havada uçuşacak. Ve bir yıl boyunca insanların büyük çoğunluğu ‘iyi’nin ne, nerede, nereden, nasıl, ne zaman ve kimin iyisi olacağını düşünmeyecek; bilmeyecek.
Rahmetli Savaş Emek’in önderi olduğu İzmir-Karaburun Ütopyalar Toplantıları’nın şimdi aktif olmayan iletişim grubuna ([email protected]) her yılbaşı, “Milli Piyango’nun yılbaşı büyük ikramiyesi bana çıksa ne yaparım” diye ütopya sayılabilecek hayallerimi, yeni yıl dileklerimi yazardım. 2020 ve Korona/Covid-19 küresel salgını gösterdi ki paranın halledemeyeceği çok sorun, yerine getiremeyeceği çok hayal ve dilek var.
Eğitim şart, ama…
2021’de 68 yaşıma gireceğim. Benim kuşağım abece harflerinden biriyle nitelenmiyor. Pek çok yayında 2. Dünya Savaşı sonrasındaki “baby boom” (bebek patlaması) kuşağı tanımına giriyorum. Ekolojist anlamda ise aslında benim kuşağım, aynı zamanda “baby bomb” (bomba bebeği) kuşağı yani nükleer bomba ve denemelerinin neden olduğu atmosferdeki radyasyon serpintilerinden nasibini almış 1946-1964 doğumlulardan oluşuyor.[4],[5]
Bunca yaş, bana, Sokrates’ın “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” deyişinin bütün insanlık için hâlâ doğru olduğunu kanıtladı. Son salgın, bu bilgisizliğe tüy dikti. Korona salgını özellikle, kapitalist ekonomilerin belirlediği, zorladığı yaşam biçimlerimizin yanlış ve sürdürülemez olduğunu gösterdi.
Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun, bir röportajında: “ABD (2019 nüfusu: 328,2 milyon), kendine gereken bir-iki milyon yurttaşını Harward gibi okullarda iyi eğitir; gerisi cahildir. Bir Amerikan kamu lisesinde kavga çıkmadan bir saat ders yapabilen öğretmen kendini şanslı sayar” dediğini hatırlıyorum. ABD üniversitelerinde halk sağlığı uzmanlık eğitimi alan öğrencilerimizin anlattıklarından biliyorum:
Profesörler, bir gecede 300 bilimsel tıp makalesini okumasını istedikleri asistanlarıyla ertesi gün o makaleleri tartışmak istiyorlarmış. Bunu yapabilmeleri için asistanlardan öncelikle hızlı okuma bilmeleri isteniyor; bilmiyorlarsa bir hafta-on gün hızlı okuma kursuna aldırıyorlarmış. ABD’de mezuniyet sonrası her beş yılda bir yeterlilik sınavını başaramayanın hekimlik mesleğini uygulamadığını da biliyoruz. Ülkemizde ise kendini çok okuyan sayan yaşlı-genç pek çok kuşaktan üniversite mezunu uzun metinleri okumak istemiyor; yazdığımız 3-4 sayfalık makalelerin dahi daha kısa yazılmasını, özetlenmesini, isteyebiliyor.
Türkiye’de her kısır tartışma “Eğitim şart!” sözleriyle sonlanır ya! Her ne kadar iyi eğitimin 6N1K’sı üniversitelerin özerk olmasıyla başlıyor ve bu ülkenin demokrasisinin yetersizliğine varıyorsa da benim isteğim de, Türkiye’de başta üniversite hocalarımız ve mezunları olmak üzere en azından bir milyon iyi eğitilmiş insanımızın olması.
Sorun şu ki, dünyayı bugünkü çaresiz, bitmiş, tükenmiş hale getiren vahşi tüketim ekonomisine taşıyanlar, ‘iyi eğitim’ örneği olarak kullandığımız o özerk ABD veya Batı vb. üniversitelerinin X ve Y kuşağı içinden seçip halen dünyayı yöneten bu iyi eğitilmiş (!?) mezunları. Şimdi de önümüzdeki 20-30 yılımızı yönetecek olan, ama sözde iyi eğitilenlerin kurguladığı yaşamın çilesini en fazla çekecek, ama sorunları çözmek için gereken toplumsallık ve ekip çalışması, çaba harcama, öz verili olma, emek verme konusunda yetersiz; Z kuşağı denilen bir gerçek var.
O halde ‘iyi yıl’ dileklerimizi, sorunların nedenlerinin altında yatan nedenlerin ve sıfatların göreceliliğini, 6N ve 1K’larını unutarak; yarım ve eksiksiz, bir ayağı havada olan boş sözlerle yapmamalıyız. Yeni yıl, dünyanın iyiye gitmesi için bütün dünya insanlarının düşünce biçimlerinde, eğitim başta olmak üzere, enerji, ulaşım, ekonomi, sağlık, turizm vb. bütün devlet politikalarında doğaya zarar vermeyecek tüketim ve yaşam alışkanlıklarına yol açacak “yeşil/ekolojist değişimleri getirsin; bir başka deyişle “Allah herkese akıl fikir versin; amin!”.
*
[1] https://www.manpower.com.tr/blog/z-kusagi-nedir-z-kusagi-ozellikleri-nelerdi. 31.12.2020 tarihli erişim.
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/X_ku%C5%9Fa%C4%9F%C4%B1. 31.12.2020 tarihli erişim.
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Y_ku%C5%9Fa%C4%9F%C4%B1. 31.12.2020 tarihli erişim.
[4] https://en.wikipedia.org/wiki/Baby_boom. 31.12.2020 tarihli erişim.
[5] http://blog.milliyet.com.tr/siz–hangi-kusagin-insanisiniz-/Blog/?BlogNo=206574. 31.12.2020 tarihli erişim.