Spor

Yorum: Şike soruşturması boyut değiştirirken

0

Dün Fenerbahçe ile Shakhtar Donetsk* arasında oynanan karşılaşma 67. dakikada taraftarlarca bitirilince, futbol üzerinden bir aya yakındır konuştuğumuz şike tartışmaları da bambaşka bir boyuta girdi. Bundan önce Adliye, kulüplerin yönetim binaları ve emniyet arasında gerçekleşen ve bizim basından izlediğimiz olaylar, gerçek yerini buldu. Gerçek yeri derken, olayların sahada çıkması gerektiğini ya da sahalarda olaylar çıkması gerektiğini düşündüğüm anlaşılmasın. Futboldan bahsediyorsak ya da herhangi bir spordan, onu hayatta tutan taraftardır ve dün ilk defa taraftar futbol ile birlikte karşı karşıya geldi tartışmalarla.

Maç öncesinde ve sonrasında tribünlerde tutuklu olan Aziz Yıldırım’a büyük bir destek vardı. Tribünlerin tamamen dolu olmamasını yaza mı yoksa taraftarların desteğinin boyutuna mı bağlamak gerektiği meçhul. Temmuz ayının sonunda bu kadar bile iyi demek de mümkün, Aziz Yıldırım bu durumdayken, o boşluklar olmamalıydı demek de mümkün. Fakat gelen herkesin takıma ama özellikle de Aziz Yıldırım’a sahip çıkmak için orada oldukları da açıktı.

Bu sahip çıkmak da iki şekilde oldu. Biri tabii ki Aziz Yıldırım’ın yanında olduklarını, hatta bizzat Aziz Yıldırım olduklarını, herkese göstermek; diğeri de söylentiler üzerinden tiraj kazanmaya çalışanlara ve bu durumun nedeni olduğuna inandıkları unsurlara tepki göstermek. Bundan da nasibini en çok basın aldı. Ezgi Başaran’ın dün Radikal’de yazdığı yazıdan öğrendiğimize göre Juventus taraftarı’nın baskısına İtalya’daki basın dayanamamış ve İtalya’daki şike skandalı hakkında yaptığı yayınları giderek küçültmüş. Türkiye’nin İtalya’dan farkı şu olmalı: Dün fiziksel olarak da tepkiye dönüştü yaşananlar. Sahadaki fotoğrafçılar çıkartıldı, basın tribünü boşaltıldı, maçı yayınlayan kameraların bazıları engellendi ve sonrası sahaya giren yüzlerce taraftar… Doğal olarak da maç tatil edildi. Görünen o ki; biraz futbol hazırlığı yapıldı dün, biraz da gelecekteki tepkiye yönelik olarak bir gösteri… “Siz bizi bu hale getirdiniz, bizden de size bundan sonra rahat yok!”

Peki ne olacak? Açık konuşmak gerekirse, soruşturmanın gidişatının, her adımda inandırıcılık sorununa battığı bir gerçek. Basın ile olan ilişkilerin daha önce bir çok olaydan üzerlerinde soru işaretleri bulunan bir kaç gazeteciden kurulması, başlı başına bu soruşturmanın inandırıcılığını sarsıyor. El altından alınan ve doğruluğu her zaman şüpheli olan bilgilerle konuşan ya da 7 gün 24 saat ekranlarda bağıran şovmenlerle olacak iş değil bu! Haber yazarken ya da bilgi edinirken şike yapanların futbolda şikeye karşı olması komik değil mi?  Kamuoyunun desteklediği takımların büyük bölümünün ismi geçtiği için, hazır bir inanmama refleksi var zaten toplumda. Bir de sürekli gerçekmiş gibi ortaya atılan bilgiler ve sonrasında bunların yalan çıkması durumu inanmamak isteyenlerin elini daha da güçlendiriyor.

Örneğin, bir “itirafçı” aranıyor net olarak. Belli ki bir itirafçıya gereksinim duyuluyor. (Mahalle maçlarının eksik olmaz sözüyle: Karşı takımdan birinin gol demesi ve ona bakıp “E adamın da gol diyor!” denmesi gerekiyor.) İlk önce Şekip Mosturoğlu’nun itiraf ettiği yazılıyor, çiziliyor. Sonra bu yalanlanıyor. Ortalık biraz duruldu gibi oluyor. Bu sefer de, İbrahim Akın’ın itiraf ettiği yazılıyor. O da yalanlanıyor, bir de üzerine psikolojik baskı ile bu sözlerin söyletilmeye çalışıldığı ortaya çıkıyor. Bunlar arka arkaya gerçekleştiği sürece de kimseyi, hiçbir şeye inandırmak mümkün olmaz. Bir şaibe bulutu içerisinde kirlenen de, kirlenmeyen de birbirine karışacağı için, kamuoyu bu soruşturmaya umut beslemekten pes eder ve her türlü yapı eski haline döner. Siyahlar da grileşir, beyazlar da grileşir.

Şimdi bu işe başlayanların ve giderek çıkmaza sokanların önünde büyük bir sorumluluk var. Amaç gerçekten ortaya konulduğu gibi şike ise sonuna kadar gitmeliler. Fakat amaç söylentileri dolaşan diğer konularda bir şeyler kazanmak ise; derin devlet konusunda, Kürt Sorunu konusunda olduğu gibi biraz yapıyormuş gibi görünerek, başka amaçlarla hareket etmek hiçbir zaman olumlu sonuca yol açmadı. Bizim gibi idealleri olanları da çok fazla kandıramadı. Bu yüzden bu amaçtan vazgeçilmeli. Suçluyu da suçsuzu da aynı şekilde değerlendirip, futbolu (ya da her sporu) daha fazla çıkmaza sokmamalılar. Umutlandırıp, bir gelişme elde edememenin sonuçları daha vahim olacaktır.

* Mircea Lucescu’nun takımı olan Donetsk’i seçmek kimin aklına gelmişse ilginç bir tercih olmuş. Hatırlarsınız 2003-2004 senesinde Beşiktaş’ın başında olan Lucescu, o senenin ikinci devresinde yaşadıklarından sonra “Türkiye Çavuşescu dönemi Romanyası’ndan bile kötü” diyerek Türkiyeden ayrılmıştı. Şimdi temiz futbol diye bağıran bazı yorumcular ise Lucescu’ya demediklerini bırakmamışlardı.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

More in Spor

You may also like

Comments

Comments are closed.