Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Yazı Yaban] Isınmanın muhasebesi

0

Daha dünyaya gözlerini açalı 10-15 sene olmamış genç bir sedir ormanı içinde yürüyoruz. Sedir mantarı bakacağım ama ama hem ağaçlar genç olduğu, hem de bir kesim alanında bulunduğumuz için vazgeçiyorum. Eğer vardıysa bile nevaleyi çoktan toplamışlardır.

Orman işletme tarafından her sene “bu sene son” diyerek köylüye verilen yakacak odunu hakkım için buradayım. Memur hangi odunun benim olduğunu gösterecek, üzerine sprey boyayla adımı yazacak, bir de imza alacakmış. Ertesi gün de odunu yükleyecek ve evin önüne yıkacağız.

Köylünün lugatine “odun istihkakı” diye yerleşmiş bir haktan bahsediyorum. Yani orman kesimi yapılan hazine arazilerinin sahibi olan devlet, bir anlamda buranın yerlilerinin öncelikli hak sahibi olduğunu kabul ediyor ve odun ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlıyor. Ancak eskiden köylünün ev, ahır, samanlık, kümes hakkını da veriyorken, bugün sadece yakacak odunu veriyorlar. Hak baki, Orman Kanunu‘nda hala duruyor. Gelgelelim köylerde artık bu hakkı arayacak nüfus kalmadığı, kümese, ahıra, samanlığa çoğunlukla ihtiyaç duyulmadığı, tahmin edersiniz ki devlet hepimizden çok daha fazla ihtiyaç sahibi olduğu için uygulanmıyor. Yasada hane başına 6’dan az nüfuslu aileler için 18 stere, 6’dan çok olanlar için ise 22 stere kadar yakacak odun alma hakkı bulunmasına rağmen geçen sene 5 ster verildi, bu sene ise 4 ster verilecek.

‘Odun bayramınız kutlu olsun!’

4 ster yaklaşık 2 tona denk geliyor. Ancak 2 ay yeter. Ekim ayında ne bulursak yakmaya başladık bile. Nisan’a kadar da soba hiç sönmez. Sonra günün bir yarısında yanar, derken söner hepten. Nereden baksan 6 ton oduna ihtiyacımız var ama haklar sıralaması değişti. “Hayatımız odun oldu” diyor sevgili. Bir dağ köyünde yaşıyorsanız öyle oluyor. Hatta yine onun taktığı adla yarın “odun bayramı”. Öncelikli hak sahipleri olarak gidip odunumuzu alacağız. Yine de sevinelim, bu sene meşe odununun tonu 2.500 lira.

Kesim yapılan alan hangi köylere yakınsa o köylerden başlanmak üzere, ikameti köyde olup yakacak listesine adını yazdıranlar peyderpey hakkını alıyor. Daha doğrusu 2 ton için yaklaşık 670 lira yatırabilenler, bir traktör sahibine 700-900 lira vererek, kesim alanından aldığı odunu evine getirtebilecek olanlar, 350-500 lira vererek kocaman odunları motorlu testereyle doğratabilecek olanlar. Yani toplamda 2 ton odun için yaklaşık 2 bin lira verebilecekler sıraya giriyor. Herhalde bizden başka kimse bu kadar para vermiyordur, ne de olsa, hemen herkes hısım, akraba diye düşünecek oluyorum da vazgeçiyorum. Hangi dayanışma bu zamlara dayanabilir?

Köyün yerlisi olanlar arasında bu meblağı karşılayabilecekler oldukça az olduğu için, çoğunlukla ya emekli olup buralara ocak kurmuş olanlar ya yaylacılar, ya da bizim gibi piyangodan çıkmış olanlar yararlanıyor bu haktan.

Traktörü ayarladık, yardım işi de tamam. Sabah 8’de yola çıkıyoruz. Lakin hak; kesim alanının içlerine doğru ilerledikçe bir zulme dönüşüyor. İki arabanın bile yan yana geçemeyeceği kadar daracık bir orman yolunda traktörler, hangi odunun kendisine ait olduğunu belirletip imza atacaklar vızır vızır gidip geliyor. Odun şantiyesindeyiz sanki. Birazdan bir oduniyer, başımızdan aşağı odunu boca edecek ve şoför başını camdan çıkararak bağıracak; “Odun bayramınız kutlu olsun, işte odun istihkakınız.”

Toros göknarı olmasın?

Traktörler kafa kafaya verince el kol işareti yaparak 5 saniyede anlaşıyor ve bir şekilde kenara çekilip birbirlerine yol vermeyi becerebiliyorlar. Sedire, ardıca, kayalara hayran kaldığım kadar, hayran kalıyorum bu anlaşabilme haline. Acaba kaç yılın temrini? Kaç yılın sözsüz anlaşması?

Yol tıkandı… Biri odununu yüklüyor, hemen inip omuz veriyoruz yapabildiğimiz kadar. Bu koca gövde kasaya nasıl yüklenecek, ancak iş makinası kaldırır bunu, diyorum. Omuz verenlerden biri “bizden iyi iş makinası mı olur” diyor. Haydi, kaldırın. Hooooop, tomruk kasada. Tekrar ilerlemeye başlıyoruz.

Hiç yolum düşmemiş buraya daha önce. Neden? Oysa ayaklarını kullanarak gelirsen çok güzel bir yer. Genç sedirlere yaşlı ardıçlar eşlik ediyor. Bu coğrafyada her zaman olduğu gibi kayayı mesken edinmişler. Görseniz, hayata tutunmalarına hayran kalırdınız ama sevdikleri de, aradıkları da bu öte yandan. Kayaları takip ediyorlar. Başka da ne bitki varsa başını çekmiş derine veya kuruluğunun güzelliği bile geçip gitmiş çoktan.

Odun yığınımıza varıyoruz. Bu sedir de değil, ardıç da değil. Köylü “iladin” diyor ancak yaşlı ağaçlar kesildiği için yaşayan bir bireyi göremiyorum. Ladinin ise Akdeniz’de doğal yayılışı bulunmuyor. En az 150-200 yaşında ağaçlar olduğuna göre yapay ağaçlandırma da olamaz. Zaten bu alan böyle bir ağaçlandırma için uygun da değil. Taşa, kayaya tutunabilecek kaç ağaç vardır? Toros göknarı olmasın?

Kızılçam gibi hemen yanıp geçmez herhalde.
– Geçer geçer, bu da kızılçam gibi yanar.

Kesim yapanlar odunu, tomruğu inci gibi dizmiş yolun keyine.(*) Dizmeyip kestiği yerde bıraksa, orman işletme memuruna odunu ölçtürüp parasını alamaz, dizmek zorunda.

– Bu koca tomruğu nasıl indiriyorlar yamaçtan?
– Olmaz dersen, olmaz. Zamanında bu işleri çok yaptık, yönünü bilisen, iner, inme mi? Ama bu genç fidanlara zarar vermeden indirmek çok zor. Görmüyorlar mı bunuuu?
– Kesim için işçiye ne kadar veriyorlar?
– Bilemem şimdi fiyatı neci? Metresine 100 lira mıdır, verirler. Anca o kadar olu.
– Çok zor iş. 500 lira verseler yeridir.
– Vermezler o parayı, vermezler. Kim verecek?
– Bu koca gövdeleri ikiye bölseler ya. Yüklemek daha kolay olurdu.
– Bölmezler. Böyle 4 ster 2 ton gelise, öyle 3 ton gelir.

Bir de üstüne yağmur iniyor. Ha anam de anam, atlı kovalıyor sanki. Geldiğimizde kaymak gibi olan yol, 10 dakikada çorbaya dönüyor. Arabaya güç veriyoruz; hadi sarı bela, hadi canım, sen ne yollardan geçtin of demedin.  Yine of demiyor sarı bela. Çok uzun bir süredir ilk defa asfalt gördüğüme seviniyorum galiba.

Bir mayasıl çiçekte

Arkada sedir dalları. Ahmet Abi‘nin keçilerine taze dallar topladık. Daha önce hiç sedir yememiş keçilere hediye. Ben diyor, bunun kozalağından da aradım, hanıma vermek için.” Tuttu mu eline yapışacaktı, çok sakızlı olur katranın(* )kozalağı ama bulamadım”

– Seneye bulalım Ahmet Abi.
– Oluuu.

Odun yığının hemen arkasında gün ışığının cimrileşmesine aldırmayan bir mayasıl  çiçekte. Son anda tomrukların tekerlenip üzerine gelmesinden kurtuluyor, oh.

Eve varır varmaz verilen odunun ne olduğunu öğrenmek üzere orman işletmeyi arıyorum. Düşündüğüm gibi Toros göknarı çıkıyor. Ama bu türün endemik bir alt türü var. Hem endemik olan hem de olmayan türler aynı coğrafyada yayılış gösterebilir. Endemik bir ağacı mı yakıyoruz? Telefonun ucundaki memur şöyle cevap veriyor;

“Normalde olağanüstü bir durum olmadıkça göknar için kesim önermeyiz. Koruma altındadır. O sahada ya olağanüstü bir durum olmuştur ya da gençleştirme adına kesim yapılmış, yaşlı ağaçlar alandan çıkarılmıştır. Gençleştirmede yeni fidanların ışık alabilmesi için yaşlı ağaçlar kesilir. Benim tahminim bu yönde. Ancak orman şefimiz izinli. Haftaya ararsanız ondan daha ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.”

Tomruklar evin önünde duruyor.

*

Key: Kenar
Katran: Sedir ağacı
İladin: Toros göknarı(Abies cilicica). Akdeniz’de doğal yayılışı bulunan göknarın iki alttürü bulunuyor. Birinde tomurcuklar reçinesiz, genç sürgünleri tüylü (Abies cilicica subsp. cilicica), diğerinde tomurcuklar reçineli, genç sürgünler tüysüzdür (Abies cilicica subsp. isaurica). Bu alttür endemiktir.
Tekerlenmek: Tomrukların yuvarlanarak gitmesi.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.