Yaşamak ve yaşatmak / Abdullah Aysu

Doğa yağmalanıyor. Ne var, ne yok, her şey talan ediliyor. Bir bölüm “azınlık” şirket, dünya sadece kendilerine aitmiş gibi, sorumsuzca davranıyor. Hükümetlerin desteğinde bir dizi kararlar alıyor ve uyguluyor.

Sadece kendilerini (ceplerini) düşünüyorlar. Onların cep sevdası yüzünden ekolojik zincirdeki tüm canlı varlıklar telef oluyor, cansız varlıklar ise kullanılamaz kılınıyor.

Cep şişirme arzusundan dolayı sadece Ordu’da 1 Ocak 2000 yılından 31 Ağustos 2015’e kadar 11 bin 80 dönüm tarım arazisi kullanılamaz kılınıyor. Orada yaşayan tüm canlıların yaşamı risk altına giriyor. Bu bir il, geride daha var 80 il. Hepsinde doğaya açılmış savaş var. Bazı illerde savaş çocuklara karşı sürüyor.

Kısacası şirketler ve onlara destek verenler yanlış yoldalar. Bir avuç şirketin zenginleşmesi uğruna insanların ve diğer canlıların gıda kaynakları yok ediliyor. Yanlış yapıyorlar.

Evet, yanlış içindeler. Yanlışı sadece kendilerine karşı da değil, hepimize ve her şeye karşı yapıyorlar!

İşin bir başka boyutu daha var ki, çok daha vahim. Şirketler onu anlamıyor veya anlamak görünmek işlerine gelmiyor. Onun için ekolojiyi tahrip etmeye tam gaz devam ediyorlar.

Yaşadığımız (daha doğrusu bize yaşatılan) ekolojik sorun yerel değil ki, evrenseldir. “Çağdaş, modern diye şirinleştirilen toplumun ekolojik sisteme verdiği zarar tüm yeryüzünü kaplamaktadır, yeryüzündeki her şeyi, herkesi etkilemektedir. Dünyanın hemen her kıtasında her yıl ortaya çıkan çok büyük miktarda verimli toprak kaybı, erozyona açık alanlarda ağaçların yaygın şekilde yok olmasına neden oluyor. Kentleşmiş bölgelerde tehlikeli hava kirliliği olayları almış başını gidiyor.

Endüstriyel tarımın, sanayinin ve enerji santrallerinin atıkları olan zehirli maddeler dünyamızın her yerine yayılmaya devam ediyor. Yeryüzünün sömürülmesi ve kirletilmesi yalnız atmosferin, iklimlerin, su kaynaklarının, toprağın belirli bölgelerinin bitki ve hayvan dokusunun (flora ve faunasının) bütünlüğüne zarar vermekle kalmıyor, tüm canlıların bağımlı olduğu temel doğa çevrimlerini de birbirinden koparıyor, işlemez kılıyor. Kopmalar her türden felaketleri besleyerek büyütüyor.

Ekosistemdeki büyük çözülme göz önüne alındığında çağımızın ekolojik sorunlarıyla uğraşmak için kapsamlı ve kavrayıcı, toplumsal olduğu kadar bilimsel, bilgi bütünlüğü oluşturmayı gerektiriyor. Doğa ile toplum arasında görünüşteki “çelişkiler”den kaynaklanan ciddi sorunlara daha yapıcı bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor. Artık geleneksel bilimlerin olgularını parçalara ayırıp inceleme eğilimine tutsak olmaktan çıkma zamanı. Olguları birleştirmemiz, birbirleriyle ilişkilendirmemiz ve özgüllüklerinin yanı sıra bütünlükleri içinde görmemiz gerekiyor.

Bu gereksinimlere yanıt olarak çağımıza özgü ülkelerle sınırlı kalmayacak, sadece insanları değil canlı ve cansız tüm varlıkları içine alacak bir gezegen demokrasisine ihtiyaç var.

Gezegen demokrasi için öyle bir çoğalalım ki, doğa tahribatçısı şirketler ve onların hamisi politikacılara yer kalmasın. Ekoloji ve doğanın parçası çocuklar yaşayabilsin!

12.Abdullah AysuAbdullah Aysu – Özgür Gündem

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR