Dış Köşe

Toplumsal barış için yüzleşme! – Selma IRMAK

0

 

Başlayan barış sürecinde, gerillanın sınır dışına çekilme kararını açıklamasından sonra ikinci basamağa geçildi. Hâlâ tedirgin ve belirsiz bir bekleyişten söz etmek mümkün. Buna rağmen umut, her zamankinden daha büyük bir ışıkla parıldıyor. Elbette en kötü barış bile, çok iyi bir savaştan daha iyidir.

Kuzey İrlanda-İngiltere barış görüşmelerinin baş aktörlerinden biri olan Jonathan Powell böyle düşünmüyor: “Kötü bir barış, savaştan daha berbattır” diyor. Sanırım umutları yükseltip, sonra hayal kırıklığına sebep olmanın ağırlığını anlatmak için böyle bir cümle sarfediyor. Bu anlamda kendisine katılıyorum. Barışı gerçekleştirebilmek için, savaş seçeneğini kesinlikle terk etmeye ikna olmak en önemli ve temel bir noktadır. Yarım imam dinden, yarım hekim candan ederse, heralde yarım barış da geleceğe güvenle bakmaktan eder. Yani yarım olan bir şey iyi değildir.

Barışa ikna olmak kadar, barışı kalıcılaştırmak da önemlidir. Bu da toplumsal barışla mümkündür. Barış müzakerelerine başlanırken ilk iş olarak yol temizliği yapılır. Yani savaşa neden olan, müzakereyi başka bir deyişle söz söylemeyi engelleyen koşulları ilk etapta ortadan kaldırmak… Ancak zaman ilerledikçe ve barış sürecinde yol alırken, geçmişe uzanmak kaçınılmazdır. Yaşanan onca yıkım, afet, ağır hak ihlalleri, işlenen savaş suçları ve de insanlık suçları teker teker ele alınmalıdır. Bunlar hasır altı edilemeyecek konulardır. Tıpkı denize atılan ceset gibidir. Er geç kıyıya vurur, açığa çıkar ve siz onunla yüzleşmek zorundasınızdır.

Şimdi Allah da biliyor kul da biliyor ki Fırat’ın batısında gömülü silahlar, Fırat’ın doğusunda gömülü kemiklerin sahiplerini vurdular. Ve Silivri’de mağduriyet edebiyatı parçalayanlar; binlerce insanın varoluşunu, kimliğini, ruhunu, dününü, yarınını parçaladılar. Dönüp bunlara bakmadan bir barışın gerçekleşebileceğini sananlar ancak “savaştan berbat bir barış” elde ederler.

Geçmişle yüzleşme, geçmişle hesaplaşma barışın diğer adıdır. Bu bir nevi arınma, rehabilite olma fırsatıdır da. Sadece mağdurlar için değil, failler için de önemli bir süreçtir. Ve pek tabii yıllarca gözünü bu soruna kapatan, görmezden gelen, bu sorun üzerinde bir an bile düşünmeyenler için de vicdan muhasebesi, kendini sorgulama fırsatıdır. Yapan kadar, yapılanlara sessiz kalarak onay verenler de bu hesaplaşmanın, yüzleşmenin içindedir.

Türkiye’nin o kadar ağır bir geçmişi var ki, sanırım bu ülkede bir şekilde kirlenmeyen kimse kalmamıştır. Sezen Aksu’nun dediği gibi; “Masum değiliz hiçbirimiz”…

Yüzleşme yalnız yakın tarihle olmaz, olmamalı. Cumhuriyet kurulalı, hatta Cumhuriyet’in kuruluş harcına bulaşan Ermeni, Rum ve diğer gayrimüslimlerin, etnik azınlıkların yaşadıkları trajedileri de barış masasına getirmek gerek. Bir 24 Nisan’ı daha geride bırakırken artık vicdan kirliliğinden kurtulmanın zamanı geldi, çoktandır geçiyor bile.

Yüzleşme yalnız devlet cephesinde mi olur? Bence, hayır! Kürdistan coğrafyasında “milyonların şahitliğinde” bir Newroz ateşi yakan Kürtler de, birlikte yaşadıkları halklarla buluşmak, yüzleşmek, helalleşmek durumundadır. Hamidiye Alayları marifetiyle, din propagandası veya korku ve tehditle de olsa Ermenilerin soykırıma uğratılması, binlercesinin ana yurdundan bilinmez bir meçhule sürülmesine Kürtlerin de eli bulaşmıştır. Devlet eliyle de olsa, cehaletten veya sayabileceğimiz her tür sebebten ötürü de olsa bu, böyledir. O nedenle açık yüreklilikle bu gerçeklikle yüzleşilmelidir. Kürtler kendi payına düşen kısmı için Ermeni halkından içtenlikle özür dilemelidir.

Yine Kürtlerin kadim kültürünün direngen taşıyıcısı ve temsilcisi olan Êzidîlere Sünni Kürtlerin uyguladığı dıştalama, ötekileştirme, bir fobi halinde Êzidîlere karşı nefret suçunu işleme, irdelenmesi, söz konusu edilmesi gereken bir konudur. Yıllarca Êzidîlere komşuluk yapmayan, yemeklerini yemeyen, onları aşağılayan, hor gören Sünni egemen tutum; yüzleşilmesi gereken bir ayıptır, suçtur. Diyebiliriz ki devletin şiddet politalarının yanı sıra, Êzidîler, Sünni Kürtlerin tutumu yüzünden bizleri, bu toprakları terk edip diasporalara kadar gitmek zorunda kaldılar. Êzidîlere, Sünni Kürtlerin devletten önce bir özür ve tekrar yurtlarına dönme çağrısı yapma borcu vardır. Ve barış süreci bunun için vesiledir.

Ermenilerin, Süryanilerin, Êzidîlerin, Alevilerin ve diğer etnik, dini, kültürel azınlıkların dahil olmadığı bir barış, toplumsal barış olamaz. Buna kalıcı barış denemez. DTK, HDK ve diğer sivil oluşumlar şimdiden yüzleşmenin bu yüzünü de kapsayacak Hakikatleri Araştırma ve Adaleti Sağlama Komisyonu’nun altyapısını oluşturmalıdır.

Unutmayalım ki; “Hakikat acıtır, ama susmak öldürür…”

 

Selma IRMAK  – Özgür Gündem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.