Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Susuz yıllar bizi bekliyor

0

Ülkemiz son yılların en yağışsız kış mevsimini yaşıyor. Ocak ayının sonuna yaklaşıyoruz ve tüm bölgelerimizde yeterli kar ve yağmur yağışı yok. Başta büyük kentlerimizin olmak üzere tüm kentlerimizin içme ve kullanma suyu kaynakları ciddi boyutta alarm veriyor. İstanbul ve İzmir’de içme suyu barajlarındaki doluluk oranı %30’lar düzeyine düştü. Örnek vermek gerekirse İstanbul’daki barajların toplam doluluk oranı sadece %31.5, İzmir’in ana su kaynağı olan Tahtalı Barajı’ndaki doluluk oranı ise %39… Oysa bu barajlar geçtiğimiz yıl bu günlerdeki doluluk oranları %60’lara yakındı.

Aslında ülkemiz su sıkıntısı çeken ülkeler arasında; yıllık kişi başına su üretim kapasitesi 1350m³ civarında… Üstelik ülkemizin su kaynaklarının dağılımı da dengeli değil. Nüfus yoğunluğunun daha çok olduğu batı bölgelerimiz su kaynakları açısından doğu bölgelerimize göre daha fakir. Bu gerçek uzun yıllardan bu yana bilinmesine karşılık bugüne kadar kısıtlı olan su kaynaklarımızı ve su havzalarımızı korumak için elle tutulur, ciddi önlemler de alınmadı. Batı bölgelerimizde birçok su havzası düzensiz kentleşme, endüstriyel bölgeler kurulması, atık depolanması gibi nedenlerle ya elden çıktı, ya da kirlilik açısından çok riskli hale geldi.

İstanbul’a kilometreler ötesinden taşınan su dördüncü kalite

Bunun son örneği İstanbul’da yaşanan susuzluk tehlikesi nedeniyle görülüyor. Henüz tamamlanmayan, İstanbul’a 190 km mesafedeki Melen Barajı’ndan ve Yeşilçay regülatöründen kente su veriliyor. DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, İstanbul’a Melen ve Yeşilçay Regülatöründen önceleri günlük 750 bin metreküp su iletildiğini belirtiyor. Beyaz, İstanbul’un barajlarındaki su kıtlığı nedeniyle bu miktarın sürekli artırılarak bugünlerde 1,9 milyon metreküp mertebesine ulaştığını söyleyerek “11 Ocak 2023 tarihinde İstanbul’da şebekeye verilen suyun yüzde 65’i Melen ve Yeşilçay Regülatöründen, yüzde 35’i ise kent içi havzalardan temin edildi” diyor.

Peki, bu ne kadar sağlıklı bir su? Haberin devamında da Beyaz bu konuya da temas ediyor. Çevre Mühendisleri Odası’na göre Melen havzasında toplanan ve İstanbul’a içme ve kullanma amacı ile iletilen suların kalitesi ‘dördüncü sınıf’ su niteliğinde. Çünkü havza alanında yaklaşık 400 bin kişilik nüfus yaşıyor, günlük 400 ton katı atık bölgede düzensiz olarak su kaynakları kenarında depolanıyor veya Hecinler köyünde Küçük Melen su kaynağı kenarında bulunan çöp tesisinde işleniyor. İstanbul’un su kaynağı Melen nehri ve kolları, çöp sızıntı suları, evsel ve endüstriyel atık sularla kirleniyor.

ÇMO, havza içinde azot, fosfor ve organik kirleticilerin su kaynağına doğrudan karıştığını, suyun İstanbul’a su transfer noktasında oldukça kirlenerek dördüncü sınıf suya dönüştüğünü de tespit etmiş.  Bilindiği gibi Yerüstü Su Kalitesi Yönetmeliği’ne göre sular dört grup altında; son yönetmelik değişikliklerinden sonra ise üç grup olarak sınıflandırılıyor. Birinci kalite sular mavi renk ile kodlanırken “yüksek kaliteli su” olarak biliniyor. İkinci kalite sular yeşil renk ile kodlanıyor ve “az kirlenmiş su” olarak kabul ediliyor. Üçüncü kalite sular ise sarı ile dördüncü kalite sular ise kırmızı ile kodlanıyor. Üçüncü sınıf sular kirli, dördüncü sınıf sular ise çok kirlenmiş sular olarak kabul ediliyor. Yönetmelikte yapılan son değişikliklerden sonra üçüncü ve dördüncü sınıf sular birleştirilerek üçüncü sınıf olarak tanımlandı, sarı ile kodlanlandırılarak orta kalite sular olarak kabul edildi. Aslında bu değişikliğin ne kadar doğru olduğu tartışmalı… Yanlış kentleşme, endüstri ve atık politikaları sonucu bütün yerüstü su kaynaklarının kirlenmesi nedeniyle yönetmelik değişiklikleri ile durumun “kurtarılmaya” çalışıldığı açık…

İzmir barajlarında ‘kirli su’ bile yok

Birinci kalite yerüstü suları işlenerek içme suyu olarak kullanıma verilebiliyor. Üçüncü ve dördüncü kalite sular ise bırakın içme suyu olarak değerlendirilmesini, endüstriyel amaçlı bile kullanılamıyor. İzmir’de ise durum daha karışık. İzmir’deki içme suyu kaynaklarına ek olarak Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından 2009 yılında yapılan ve su tutma sorunları nedeniyle defalarca yeniden imalatlar yapılan Manisa’daki Gördes Barajı’nın doluluğu İZSU’nun rakamlarına göre %4.5 seviyelerinde ve İzmir’e bir damla su bile veremiyor. Üstelik bu barajda “tutulamayan” suyun da üçüncü sınıf olduğu iddia ediliyor.

Tablo: Yerüstü Su Kaynaklarının Genel Kimyasal ve Fizikokimyasal Parametreler Açısından Sınıflarına Göre Kalite Kriterleri

Diğer bir konu ise mevcut barajlardaki su seviyelerinin düşmesinin yarattığı halk sağlığı sorunları… Barajlardaki su seviyeleri düştükçe dip çamuruna daha yakın noktalardan su çekilmesi gerekiyor. Ülkemizdeki içme suyu arıtım tesisleri ise kaliteli ham suya; yani birinci kalite suya göre yapılmış olup genelde havalandırma, hızlı ve yavaş karıştırma, çöktürme, filtrasyon ve klorlama şeklinde yapılmaktadır. Barajlarda dip sularında biriken kimyasallar, ağır metaller böyle bir arıtma sisteminde ortadan kaldırılamayacaktır. Bu durum sağlık açısından içme ve kullanma suyu kaynaklı yeni risklerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Susuz yaz’dan susuz yıllara…

Susuz Yaz, Necati Cumalı’nın 1962 yılında yayınladığı ve 11 öyküden oluşan bir kitabı… Öykülerde İzmir’in Urla ilçesine bağlı Bademler köyü ve civarında kurak geçen bir yaz sezonundan insan öyküleri anlatılıyor. Necati Cumalı’nın kitabının yayınlanmasından tam 60 yıl sonra tüm ülkemiz; yanlış çevre politikalarının sonucunda, bırakın susuz yazı, susuz yılların içine girdi. Küresel iklim krizinin etkisi ile ülkemizdeki yağışların azalacağı, şekil değiştireceği yıllar öncesinden yapılan projeksiyonlarla ortaya çıkmıştı. Üstelik su kaynaklarımızın kısıtlı olduğu da biliniyordu. Son derece titizlikle korumamız geren su havzalarımızı çarpık kentleşmeye, organize sanayi bölgelerine, evsel ve endüstriyel atık sahalarına açtık. Sadece yerüstü su kaynaklarımızı değil, yeraltı su kaynaklarımızı da kirlettik. İstanbul’a 190 km öteden, İzmir’e ise 150 km öteden Sakarya ve Manisa’dan su taşımaya çalışıyoruz. Üstelik kalitesiz, kirletilmiş su… Ayrıca uzaktan taşınan, taşınmaya çalışılan bu kirli suların tüm maliyeti de bizlere; yani tüketicilere ödettiriliyor. Şimdi yönetmelik değişiklikleri ile içine düştüğümüz su krizi kamuoyundan saklamaya çalışılıyor…

Kuraklık ve kirli su kaynakları nedeniyle kıtlık, susuz günler ve düşük kaliteli sular nedeniyle ortaya çıkacak sağlık sorunları ile yüzleşmemiz çok yakın…

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.