Zeytinden açtım ya sözü, Nermi Uygur gibi bir zeytinsi denemenin yolunu düzlemeye durduğumu sanmayın sakın. İstemez miyim, elbette isterdim yazmayı, ne var ki gönlüm şen değil. Böyle tıkız tıkırak, neşeli bir zeytin denemesi çıkar mı insanın kaleminden! Öyleyse nedir derdin? Anlatayım…
Büyük bir hadise var… Ödemiş’in Bademli köyünde mukim 945 yaşındaki zeytin ağacı, kökünden sökülüp Antalya’ya götürülmüş. Expo 2016 fuar alanı içerisine cumhurbaşkanı adına dikilmiş. Güngörmüş, devran sürmüş baba zeytin (Lorca’nın ruhuna bin selam!) yalnız değilmiş burada. Aynı köyden iki arkadaşı daha (yaşları biraz daha gençmiş) onunla aynı kaderi paylaşıyormuş. Onlar da başbakan ve tarım bakanının adını yaşatacakmış. Geçen gün, bin yaşına göz kırpan zeytini toprağa dikip can suyu vermişler, sonra da ‘inşallah tutar’ diyesilermiş.
Zeytinleri yerinden söküp sürgüne götürenler, orada gururla can suyu verip kameralara gülümseyenler ve Expo 2016’da konuklara övünçle göstermeyi hayal edenler elbette mutlu. Fakat 945 yıl yaşadığı dağların toprağından, yağmurundan, rüzgârından mahrum bırakılmış ağaç memnun mudur, onu düşünen, soran yok. Yaşayıp yaşamayacağından, orada kuruyuverirse vebalinin kime yazılacağından endişe duyan da!
Sürgüne gönderilmiş koca zeytinin yasını tutarken, aslında onun başına gelenin, içinden geçtiğimiz dönemi anlamakta son derece kullanışlı bir metafor olabileceğini düşündüm. Sürgün zeytin metaforu… Türkiye’nin yaşadığı büyük kırılmayı; insan, toplum, ahlak, kültür ve estetik kıyımını hemşehrim koca zeytinin macerasıyla paralel okumaya ne dersiniz?
İçinden geçtiğimiz bu dönemin en belirgin özelliği, ‘emek gaspı’ olmalı. Alın terine, çileye, emeğe saygısızlık… Hazırlopçuluğu seviyor muktedirler. Var olanı sahiplenmek kolaylarına geliyor. (Bakınız: El konulan şirketler) Bir fidan dikip büyütmeyi değil, hazır ağacı söküp götürmeyi marifet biliyorlar.
Yaşama felsefeleri nedir diye sorarsanız, iyisinden bir oportünizm derim. Yeni bir Türkiye kurmaktan söz açıyorlar ama idealizmin adını anmıyorlar. Kazanmak, her şeye rağmen daha çok kazanmak; görünmek ve göstermek! İdealizm, Expo alanına bir fidan dikip büyütmeyi gerektirir, oportünizm ise bin yıllık ağacı söküp getirmeyi, orada göstermeyi.
Bugünün aktörleri durmaz, geçmişten ve gelenekten söz açarlar ama devam fikrini önemsemezler. (Bakınız: Kurumların hafızasını sıfırlamak) Değişerek devam etmeyi değil, yıkıp yenisini kurmayı yeğlerler. (Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın kemikleri sızlıyor) Bu, tastamam hafızasızlık demektir. Sözümona gelenekçilerin ucubeler inşa ettiği bir zamandayız. Bu yüzden bin yıllık zeytinin yerinden sökülüp götürülüşüne şaşırmamak gerekir.
Her şey bir yana, yaşadığımız günlerin can yakıcı tarafı sevgisizliğin ve kabalığın iktidarını ilan etmiş olmasıdır. Nobranlıktır bu dönemin baş tacı. Amaca giden yolda her şey mubahtır. Yeryüzü konuklarının en şereflisi insanı böylesine aşağılayan küstahlıktan, dağ başındaki yaşlı bir zeytin ağacına saygı duymasını nasıl beklersiniz? Yaşlı bir zeytinin incinebileceği kimin aklına gelir?
Kimsenin aklına gelmez, çünkü yönetme biçimleri keyfiliktir. Ben böyle istiyorum! (Bakınız: Mahkeme kararlarını uygulamamak, kurumları Danıştay denetiminden kaçırmak, İl merkezlerini taşıma) Vaziyet böyleyse, kimsenin rızasına, aklına, düşüncesine ihtiyaç duyulmuyorsa, bin yıllık zeytin ağacını yerinden söküp Antalya’ya götürmenin ne sakıncası olabilir? Kim karışabilir buna!
Bilmezler ki, ağaç simgedir. Ağaç dikmek de… Bir başlangıç olacaksa, kut, bereket ve uzun ömür murad ediliyorsa, işe bir fidan dikmekle başlanır. Öyle yapardı atalar. Evliliklerde, çocuk doğduğunda, hayırlı işlere girişildiğinde önce bir fidan dikerlerdi. Şimdi, koca bir zeytini yerinden, yurdundan ediyor, belki de hayatına son veriyorlar. Sadece bu bile, günümüz muktedirlerinin geçmişle, gelenekle ilişkilerinin ne kadar sorunlu olduğunu anlatmaya yetecektir.
Hemşehrim baba zeytin, hey koca sürgün zeytin! Ağaçların en alçakgönüllüsü sen, yazık ki nobranların elinde oyuncak oldun! Ne çağlardan geçtin, ne işgaller, barbarlıklar gördün… Yıldırımlar, yangınlar, afetler geçirdin, hiçbirine eyvallahın olmadı. Nereden bilecektin ki, bir gün muktedirler keyifleri istedi diye söküp götürecekler!..
Seni kimsecikler anlamaz madem, gel, yasını beraber tutalım koca zeytin.
Ali Çolak – Zaman