İktidar İstanbul’un ortasında suç işlemeye devam ediyor. Yine bir şafak operasyonu düzenleyen güvenlik güçleri barışçı bir eylemi sürdüren insanlara karşı hiçbir demokratik ülkede görülmeyecek ölçüde güç kullanmıştır. Olay orantısız güç kullanımı şeklinde nitelenemeyecek denli vahimdir çünkü karşılarında demokratik haklarını kullanan savunmasız insanlar vardır. Sonuç vahimdir, henüz doğrulanmayan ve umarız gerçek olmayan bir kişinin ölümün yanında bilinen çok sayıda yaralı vardır.
Ortada açıkça suç vardır. Ancak aynı anda birden çok suç bütün İstanbulluların gözleri önünde işlenmektedir.
Taksim Meydanının yayalaştırılması ve Gezi’ye tarihin ihyası kandırmacasıyla yapılması planlanan alışveriş merkezi projesi ile kente karşı suç işlenmiştir. Gerekli izin süreçleri tamamlanmadan başlatılan proje en önemlisi İstanbulluların rızası alınmadan yapılmaya başlanmıştır. Aleyhine toplanan 100 000’den fazla imzaya, işlevsiz bırakılan koruma kurullarının raporlarına, sürmekte olan onca davaya rağmen zorbalık yöntemleriyle sürdürülen proje Başbakanın İstanbul halkıyla inatlaşma projesi halini almıştır.
İstanbulluların nefes alabildikleri nadir yeşil alanlardan birisinde sürdürülen proje tabiata karşı suçtur. Kesilen her ağaç doğanın haklarının açıkça ihlalidir.Yok edilen her ağaçla birlikte ağaçların, dalları yuva edinen kuşların, kelebeklerin hakları da gasp edilmektedir. Doğa bir bütündür; doğanın hakları söz konusu olduğunda kesilen her ağaç için yeni ağaçlar dikileceği sözünün ciddiye alınır bir tarafı yoktur.
Kente ve tabiata karşı aylardır işlenen suça bugünden itibaren insanlık suçu eklenmiştir. İnsanların en masum protesto haklarını barışçı yollarla ve en şenlikli biçimde yaşarlarken uygulanan polis şiddeti insanlığa karşı suç halini almıştır. Emniyet güçleri halkın demokratik haklarını güvence altına almak yerine gayrimeşru bir projeyi yürütürken kente ve doğaya karşı suç işleyen müteahhit şirketin çıkarlarını korumaktadır.
Doğrudan hedef gözeterek yapılan gazlı saldırılar protestocuları dağıtmak için değil cezalandırmak amacıyla yapılmaktadır. Amaç protestocuları dağıtmak değil, insanları yıldırmak ve demokratik haklarını kullanmalarını engellemektir.
Örneğini ancak diktatörlük rejimlerinde gördüğümüz geceyarısı operasyonları bir korku ve baskı ortamı yaratmaya yöneliktir. İfade ve gösteri özgürlüğü çağımız demokrasilerinin asgari standartlarının başında gelir. Bu hakkın devlet şiddetiyle kullanılamaz hale getirilmesi insanlığa karşı bir suç olarak görülmelidir.
Günlerdir yoğun protestolar sürerken kentin seçilmiş belediye başkanı birinci derece sorumlusu olduğu bir konuda ağzını açmamaktadır. Kentin ve kentlileri haklarını savunması gereken İstanbul Belediye Başkanı söz hakkını Başbakan’a ve güvenlik güçlerine bırakmıştır.
Biz İstanbullular İstanbul kentini ilgilendiren kararları vermesi için Belediye Başkanına görev ve yetki verdik.
Ortada açık bir yetki gaspı veya en masum deyişle yetki devri vardır. İstanbul Belediye Başkanı eğer sorumluluklarını yerine getiremiyorsa derhal istifa etmelidir.