2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİKöşe YazılarıManşetYazarlar

Rönesans

0

Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle büyük üzüntü içerisindeyim. Ulusumuza ve bu depremlerden etkilenen komşu ülkelerde yaşayanlara baş sağlığı diliyorum. Depremlerin engellenmesi olanaklı olmadığına göre, umudum bundan sonra yaşanacak depremler ve diğer afetlerden en az zararı görmek için atılması gereken adımların daha fazla gecikmeye mahal vermeden bir an önce atılmasıdır. Ama nasıl?

“Burnuna yumruk yemek istemiyorsan kırık burunlu adamla konuşursun.” Sanırım bir Amerikan filmi ya da dizisinde duymuştum bu sözü. Bizim kültürümüzde de var buna benzer sözler. İlk aklıma gelen ‘Damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar.’ Bu sözler yalnızca kişiler için değil toplumlar içinde geçerli olmalı. Kültürlerimiz asırlar boyunca yaşanmış sorunlara üretilmiş çözümlerle şekillenmiş. Bir sorun yaşayan o sorunu en iyi bilenlerden biri olur ve bir daha aynı sorunu yaşamamak için yollar arar, bulur ve uygular. İnsan da kültürler de böyle gelişir, ilerler.

Neden ders almıyoruz?

Tarihimizde büyük depremler var. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda İstanbul’da sık sık irili ufaklı depremler olurdu. Yıkıcı olmayan bu depremleri çok da ciddiye almazdık açıkçası. Fakat 1999 Gölcük Depremi öncekilere hiç benzemiyordu. Ardından Düzce. Toplumsal olarak büyük bir çöküş yaşadık. Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu ilk kez bu derece ciddi biçimde hissettik. Uzmanlar, bildiğimiz her şeyi unutup bambaşka yerleşimler kurmamız, yaşamlarımıza bambaşka yollar çizmemiz gerektiğini açık açık, tane tane anlattı. Biz İstanbul’da yaşayanlar için deprem hâlâ büyük bir kâbus olarak aklımızdaki yerini korurken başka şehirlerde başka büyük depremler oldu geçen sürede. Ve şimdi, çok sayıda kente felaket getiren Kahramanmaraş Depremleri. Ne kentlerimizi başka kentlere, ne yaşamlarımızı başka yaşamlara, ne de kurtarma çalışmalarımızı başka kurtarma çalışmalarına dönüştürememişiz. Neden? Neden hep aynı yumruğu yiyoruz?

Ya diğerleri? Ya iklim krizi kökenli felaketler?

Sorun depremle sınırlı değil. Örneğin sel ve taşkınlarda da benzer bir durum yok mu? Türkiye’de büyük acılar yaratan bir sel-taşkın olayının yaşanmadığı herhangi bir yıl var mı? Ben hatırlamıyorum. Peki, bunca felaketten hangi dersleri çıkardık? N’olur, ben unutuyorsam birisi söylesin, ne ders çıkardık? Peki, orman yangınları?

Umutsuz olmamak için tutunacak bir dal arıyorum. Uzak ve yakın tarihimizde defalarca yaşayıp hiç ders çıkaramadığımız felaketleri görünce, iklim krizi nedeniyle ortaya çıkacak olanları, daha önce hiç yaşamadığımız ve bazılarını bugünden tahmin bile edemeyeceğimiz felaketleri yaşamaya başladığımızda ne olacak diye düşünmekten ve kaygılanmaktan kendimi alamıyorum. Orman yangınları artacak, kuraklık ve su krizi çaresiz bırakacak, hiç bilmediğimiz hastalıklarla karşı karşıya kalabileceğiz, mutlak bir gıda yetersizliği yaşayabileceğiz. Ne önlenmesi olanaklı olan bu felaketleri yaşamamak için bir tedbir alıyoruz ne de başımıza geldiğinde daha az zararla üstesinden gelebilmek için.

Rönesans

Biz Rönesans’ı ortaçağ karanlığından çıkmak için atılan adım; sanat, bilim ve felsefede aydınlanma olarak biliyorduk. Antakya’da 2013 yılında yapılan bir binaya vermişler bu ismi. Rönesans Rezidans. Basında yer alan haberlere göre ‘Cennetten bir kare’ sloganıyla satışa çıkmış rezidanstaki daireler. Bir beton yığınına, cehenneme dönmüş depremde, oysa. Karanlık rant kültürü, paradan başka hiçbir değer tanımayan utanmazlar bula bula Rönesans adını bulmuş bu binaya verecek. Rönesans ‘yeniden doğuş’ demekken, masum insanların ölüm fermanına dönüşmüş.

Öle öle tükenmeye yüz tuttuk. Ya tabela Rönesansları ile her gün ölmeye devam edeceğiz ya da gerçek bir Rönesans’ı başlatıp karanlığı ışığımızla kovacağız bu topraklardan. Başka bir yol yok!

You may also like

Comments

Comments are closed.