Romanlar ve yaşadıkları sorunlar üzerinden yapılan tartışmalar genel olarak ve öncelikli olarak dört-beş kalemi geçmemektedir. Hepsinden önemli ve önce gelen ama pek de dillendirilmeyen, yargı ve ayrımcılık meselelerini daha sonraya bırakmak üzere, bu sorunları istihdam, barınma, sağlık ve eğitim adıyla temel dört başlıkta toplamak mümkündür, genel olarak da öyle yapılıyor zaten. Biraz daha zorlayarak istihdam ve eğitim sorunlarını bir yola koyduğumuzu varsaysak, barınma ve sağlık sorunlarının da kendiliğinden çözülebileceğini söylemek yanlış olmaz. Ekonomi bu türden sorunları çözebilecek kudrete sahip en önemli araçtır.
İstihdam, yakıcı ve çözümü de hayli güç bir konu olarak varlığını hep korudu ve koruyacak gibi de duruyor. Ne kadar yetenekli olursa olsun, bir Romanın iş bulabilme şansı ne yazık ki daha çok işverene bağlı bulunmaktadır, yukarıda sözü edilen yargı ve ayrımcılık halledilemediği sürece…
Eğitim konusu en önemli faktör olarak ele alınmakta, bir sihirli değnekmiş gibi anlatılmakta, olmazsa olmaz olarak ileri sürülmekte ama ne yazık ki olduğu zaman bile pek bir işe yaramamaktadır. Milyonlarca yüksek okul diplomasına sahip gencin işsiz olduğu şu günlerde, üniversiteli Romanların iş bulma şansı neredeyse sıfırdır, eğer çok aranan bir niteliğe sahip değilse. Üniversiteli Romanlar söz konusu olunca şu rakamları hatırlamakta yarar var: Roman toplumunun bireylerinin zaman zaman tartışmalarında nüfusun, 5-6 milyon kadar olduğu, üniversiteli Roman sayısının ise 600 kadar olduğu dile getirilmektedir. 2014 yılında YÖK’ün açıkladığı Türkiye’deki üniversiteli sayısı 4 milyondan fazladır. Eşitlik kavramı içinde bu rakamların zinhar yan yana gelir bir tarafı yoktur. Bunlar, şimdilik bu tartışmalar içinde pek de dillendirilmeyen konular olarak bir tarafta durmaktadır.
İçeriği ve uygulama biçimi çok tartışılmış olsa bile günümüzde eğitim sistemi, istisnaları olsa da bir ayrım yapmaksızın herkese eşit durmaktadır. Kimi noktalarda eğitimin kalitesi satın almanın gücüne bağlı olarak değişkenlik gösterse bile, büyük ama çok büyük bir çoğunluk eşitlik içindedir denilebilir.
Belki başka topluluklarda da olabilir ama söz konusu Roman çocuklar olunca bu eşitlik kendi içinde farklı bir noktaya doğru evirilmektedir. Adrese dayalı bir sistem içinde veli, çocuğunun hangi okula gideceğini belirleyemediği için ortaya istenmeyen sonuçlar çıkabiliyor. Roman çocuklarının sayıca çok az olduğu okullarda, bu çocukların bir sınıfa toplandığı, sanki onlara has bir sınıf varmış gibi durumlar olabiliyor. Bunun örnekleri zaman içinde sanal ortamda epeyce tartışıldı, yazıldı çizildi. Bu, bariz bir ayrımcılıktır. Roman çocukların sayıca böyle bir duruma elveremeyecek olduğu haller var ki, burada ancak gizli bir ayrımcılıktan söz etmek olanaklıdır. Bir de her ikisine de benzemeyen, sistemden kaynaklanan bir durum var ki, üzerinde asıl durulması gereken vaziyet burasıdır. Okulun konumu itibariyle, mahalleye yakın ya da içinde olması sonucu sadece Roman çocukların gittiği okullar vardır. Diğer okullarla kıyaslanırsa, burada diğerlerine benzer bir ayrımcılıktan söz etmek olanaklı değildir. Peki, başarı oranı diğerleri kadar mıdır? Hayır… Aksi durumda üniversiteli Roman gençliğin sayısının belki 6 bin, belki 60 bin olması gerekecekti.
Yukarıdaki modellerin durumu bizi bir yanılgıya götürmesin. Ayrımcılık yok ama başarı da yok demek abesle iştigaldir. Konuya eşitlik-eşitsizlik ekseninden bakmak gerekir. Ayrımcılık her hal-u karda başarının önünde engeldir. Gündemde tutulması gereken nokta karma eğitimin yararlarıdır, sağladığı olanaklar, birleştiriciliğidir, yapıcılığıdır. Ayrımcılık yok diye üçüncü tip okulların savunulacak hiçbir tarafı yok…
Gariplik şurada ki, Roman çocukların eğitimi ve eğitime erişimi söz konusu edilirken genellikle okul, sistem, öğretmenler vs. merkeze alınmış, tartışma bu eksen etrafında dönüp durmuştur. Ancak görünen o ki, bu işin okul öncesi var, aile boyutu var, mahalle boyutu var, vs… vs… Dolayısıyla, özellikle Roman çocukların eğitimi üzerine üç-beş bir şeyleri dile getirirken, nasıl ki eğitimin niteliği, fiziki koşulları sorgulanıyor ve bir sistem sorunundan söz ediliyorsa, aynı şekilde basmakalıp fikirlerden sıyrılıp konunun pek de görünmeyen yanlarına da bakmak gerekiyor. Gariptir ki, yine basmakalıp bir şekilde sadece ayrımcılık var demek çözüm önermiyor.
Sinan Şanlıer