Dış Köşe

Rezidanslar bizim beyaz yakalarımız üzerinde yükselecektir – Deniz Aydın

0

Merhaba hanımlar beyler, bugün size belki de duymaktan çok hoşlanmayacağınız şeylerden bahsedeceğim. Evet, bir kaza oldu, 10 işçi birden öldü. Üzüldünüz elbet. İşçilerin ne korkunç koşullarda çalıştıkları faş oldu. Şaşırdınız. Her yeni bilgiyle müthiş şaşırıyorsunuz. Ben de şaşırıyorum. Ama size. 9 yıl bilfiil inşaat sektöründe çalıştıktan sonra sektörden ve hatta kurumsal hayattan koşarak uzaklaşmış biri olarak kendime söylediklerim ve size de söylemek istediklerim var. Aslında bunları söylemek tuhaf geliyor, imtina ediyorum, malumun ilanı. Gel gelelim iğneyi hükümete, çuvaldızı inşaat firmasına batırıp kendinize çimdik bile atmıyorsunuz kuzum. E söylemem farz oldu.

Torunlar GYO’nun patronunun “vallahi de masumuz” açıklamasına şaşırıyorsunuz. Türkiye’de ve Türkiye firmalarının yurtdışı şantiyelerinde her gün kim bilir kaç tane iş kazası oluyor, kaç işçi ölüyor, geçici veya kalıcı sakatlık sahibi oluyor. Kim bilir diyorum, çünkü iş kazalarının büyük kısmı kayıt altına alınmaz sevgili baylar bayanlar. Evet, büyüğünden küçüğüne, ana yüklenicisinden taşeronuna, alenen hükümet yandaşından kokmaz bulaşmazına kadar her inşaat firmasının şantiyelerinde sayısız kaza olur. Şirket biraz “insaflı” ve “iş ahlakı sahibi”yse kaza kayıt altına alınır, ya da şirketin kontrolü dışında bir şekilde kaza ortaya çıkar, dava açılır. Ve şok şok şok, flaş flaş flaş: Bütün firmalar, evet istisnasız hepsi davada kendini tıpkı, tıpa tıp Torunlar GYO gibi savunur. En “ahlaklı”, en “düzgün”, en “insaflı” firmalar bile bunu böyle yapar. Böyle firmalar dahi, ölen ya da sakatlanan işçinin ailesine “kan parası” dediğimiz gayrıresmi ödemeyi yapar, ama davayı kaybetmemek için de elinden geleni ardına koymaz. Çünkü şirketin itibarı söz konusudur, itibar da paranın göbek adıdır zaten. Dolayısıyla çok şaşırmayın hanımlar beyler, kapitalist ve hatta neoliberal Türkiye’de diğer inşaat firmaları da Torunlar’ın laciverdidir.

Torunlar GYO şantiyesindeki işçilerin kaldıkları yerlerdeki korkunç koşullara, aldıkları ücretlere şaşırıyorsunuz. Şimdi biraz taşeron gerçeğinden bahsedelim. Türkiye’deki neredeyse bütün büyük inşaat şirketleri taşeron kullanır baylar bayanlar. Örnek verelim: Büyük X firması, 10 kuruşa bir iş alır. Kendisi yaparsa işin maliyeti 9 kuruş olacaktır. Firma bunun yerine işi dört ana taşerona böler, her birine 2’şer kuruş verir, 8 kuruşa işi kapatır, 1 yerine 2 kuruş kar eder. Bu 4 ana taşeronun her biri de işi dörder küçük taşerona böler, her birine 0,25 kuruş verir. Yani işi “şanına halel getirmeyecek” şekilde yapacak olsa tamı tamına 9 kuruş harcayacak olan Büyük X firması, işi reelde 4 kuruşa küçük taşeronlara yaptırmış olur. Küçük taşeronlar da üniversite harçlığı biriktirmeye çalışan çocukları, tarım bitirildiği için topraktan rızkını çıkaramayan köylüyü toplayıp şantiyeye getirir, sırf ucuz olsun diye kalifiye olmayan bu insanları işçi eder, onları yok pahasına çalıştırır, toplama kampı gibi koğuşlarda yatırır. Sevgili baylar bayanlar, yandaş ya da değil, neredeyse tüm büyük inşaat firmalarında durum aşağı yukarı böyledir, ya biraz daha iyi, ya biraz daha kötü. Çoğu büyük firmanın şantiyesinde firmaya kayıtlı işçi bulmak bile zordur, hepsi taşeron işçisidir. Büyük inşaat firmaları fiili olarak inşaat yapmadan para kazanır hanımlar beyler. Taşeronluk sistemini yandaş firmalar icat etmedi yani, müsterih olun. Kapitalizme hoş geldiniz, şimdi kemerlerinizi bağlayıp koltuğunuzu dik konuma getirin.

Torunlar GYO’nun yıllık cirosunu işçilerin aldığı saatlik 4,5 TL ücretle karşılaştırıp şaşırıyorsunuz. Size birşey daha söyleyeyim ama şaşırmayın, onları denetleyen mühendis de aylık 4.500 TL filan alıyor. Öyle firmanın karına ortak olup milyon dolar vurmuyor. Yani o rezidanslar sadece işçilerin değil, beyaz yakaların da üzerinde yükseliyor. Ama mühendis kardeşimiz aylık 4.500 TL aldığı için google gibi kendini şanslı hissediyor, çünkü o işçiler gibi ölmüyor. Ölmüyor ama sürünüyor. Onyıllar süren işçi sınıfı mücadelesinin kazanımı olan fazla mesai ücreti gibi temel haklara bile sahip değil bu kardeşimiz, çalışma saatleri konusunda limit sonsuza giderken maaş n sabiti olarak kalıyor, ağzını açıp birşey demiyor, kariyeri söz konusu çünkü. Çalışmaktan arta kalan zamanlarda yaşıyor. Yoğun stres altında çalışıyor, bu nedenle de bilinçli ya da bilinçsiz, kendini ödüllendirmek istiyor. 4.500 TL’siyle kol saati, ayakkabı, tablet alıyor. Tatile çıkıyor. O büyük firmaların o küçük taşeronlara yaptırdığı sitelerde, rezidanslarda ev taksidine giriyor. Çocuğunu o işçilerin çocukları ile aynı okula yollamamak için özel okullara para saçıyor. O işçilerden çok daha “iyi yaşıyor”. Elim bir kaza yaşanırsa patrona, hükümete sövüp sayıyor, ölen işçilerin yakınlarına yardım için 22bilmemkaça SMS atıp bağış yapıyor. Ama kendi çalışma koşullarıyla ilgili kılını kıpırdatmıyor, meslektaşlarıyla dayanışmıyor. İşçiler için yapılan eyleme gidiyor belki, işçilerin örgütlenmesi gerektiğine inanıyor ama kendisi için tek bir eylem yapmıyor, örgütlenmiyor. Kazanıp harcamaya, harcamak için kazanmaya devam ediyor. İçten içe kendini şanslı hissediyor, çünkü ölmüyor o. Ölen işçiler, koordinatör sınıfın da diyetini ödüyor. Bunu biliyor.

Bu mühendis kardeşimizin hikayesine de şaşırdınız mı baylar bayanlar? Yoksa size tanıdık mı geldi? Evet AKP hükümetinin dinamosu inşaat sektörü, evet Birikim’in pek güzel dediği gibi “inşaat ya resulullah” diye gemi azıya aldılar, evet yandaşları her vakada utanıp sıkılmadan zeytinyağı gibi üste çıkıyor. Evet suçlular. Çok suçlular. Ama demem o ki, o rezidanslarla vücut bulan kapitalizm yalnızca işçilerin değil, bizim beyaz yakalarımızın üzerinde de yükseliyor.

 

Deniz Aydın -http://m.radikal.com.tr/blog

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.