Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Pembe liranın peşinde tekstil endüstrisinin gökkuşağı yıkama çabası

0

Tekstil sektörü yıkamanın her rengiyle çok içli dışlı, deneyimli diyebiliriz. Onur Ayı geldiğinde yapılan “gökkuşağı yıkama” da bu durumdan nasibini oldukça yoğun alıyor.

Onur Ayı geldiğinde birçok markanın sosyal medya hesaplarında gökkuşağı postları, profil fotoğraflarına gökkuşağı çerçeveleri belirir; tekstil markaları onur ayına özel koleksiyonlar çıkarırlar, gökkuşağı baskılı özgürlük mesajları veren tişörtler mağazalarda yerlerini bulur.

Malesef Türkiye muhafazakarlaştıkça gökkuşağı yıkamaktan bile imtina edilen bir noktaya geldik. Geçtiğimiz yıllarda daha çok yerel marka gökkuşağı yıkama yaparken son yıllarda muhafazakar çevrelerden gelen baskılarla Onur Ayı’nda sessiz kalmayı tercih eden markaların sayısı artıyor. İşte farkındalık veya hak temelli bir duruş yerine gökkuşağı yıkama yapıldığını da tam buradan anlayabiliyoruz.

Gökkuşağı yıkama mı farkındalık mı

Moda endüstrisinde gay erkek tasarımcılar çok uzun süredir görünür hatta çoğu yerde zincirin en üst noktasında olsa da LGBTİ+ hakları söz konusu olduğunda diğer endüstrilerden daha farklı ya da eşitlikçi olduğunu söylemek pek mümkün olmuyor.

Onur Ayı’nda renkli koleksiyonlar çıkaran, postlar paylaşan markaların çoğunun üretim zincirlerindeki LGBTİ+ çalışanlarına dair verileri bilmiyoruz, muhtemelen kendileri de öyle. LGBTİ+ işçilerin haklarına erişebilmelerinin mümkün olup olmadığını, özellikle zincirin alt seviyelerinde üretimi yüklenen yoksul veya muhafazakar ülkelerdeki LGBTİ+ çalışanların ayrımcılığa, şiddete maruz kalıp kalmadıklarını, bu ülkelerin LGBTİ+ politikalarını, zincirin beyaz yakalı ya da daha üst seviyelerdeki çalışanları için de aynı soruların cevaplarını bilmiyoruz. Onur ayı iletişimi yapan markaların LGBTİ+ hakları ile ilgili kurum içi, üretim zincirini kapsayan hangi iyileştirmeleri, eşitlenmeye dair hangi adımları attıklarını çoğu zaman bilmiyoruz. Onur Ayı’nda duyurulan kimi kampanyaların kalan 11 ayda nasıl işletildiğini, takibini, iyileştirilip iyileştirilmediğini de bilmiyoruz. Markanın LGBTİ+ haklarına dair ürün satma çabası dışında neler yaptığını, hangi örgütlenmeleri desteklediğini de bilemiyoruz.

Her geçen gün sayıları artan sivil toplum örgütlenmeleri, aktivistlerin çalışmaları sayesinde artık bu sorulara öznelerden gelen cevaplara az da olsa ulaşabiliyoruz. Örneğin birçok markanın ucuza üretim için zincirin ilk halkası olarak kullandığı Hindistan, Bangladeş gibi Güney Asya ülkelerinde kültürde ve yasada “Hicra” olarak tanımlanan 3. cinsiyete mensup kişilerin tekstil üretiminde çokça ayrımcılığa ve cinsel şiddete maruz bırakıldıklarını kendilerinden dinleyebiliyoruz. Buralarda üretim yapıp Accord’u imzalamamış markaların onur ayı iletişim kampanyalarına göz atsak bunu görebilecek miyiz peki?

Tekstil endüstrisindeki hak mücadelelerinin çok boyutlu olması çok fazla hakkın gasp edildiğini ortaya koyuyor, ama maalesef bu durum markaların iletişim çalışmalarına takvimde yıkanacak çok renk olarak yansıyor. Geçmiş yıllarda Onur Ayı iletişimleri nedeniyle muhafazakar çevrelerden tepki alan kimi markaların zaman geçtikçe hiç iletişim yapmayıp LGBTİ+ çalışanlarını desteklemek yoluna gittiklerini söyleyerek  “biz o işi içeride hallettik” gibi açıklamalar yapması, ama ne yaptıklarına dair bir açıklama, veri sunmaması da bir başka örnek.

Pembe liranın peşinde

Gerçek bir destek, iyileştirme, stratejisi olmayıp iletişim çalışmalarını rüzgâr o sırada takvimde nereden esiyorsa onun üzerine hazırlayan markaların farkındalık yarattığı, normalde ulaşılamayan kitlelere mesaj ulaştırdığı argümanı da oldukça boş, hatta yıkamaya zemin hazırlıyor diyebiliriz. Hak mücadelelerini para kazanmak için içini boşaltarak kâr amaçlı satışa çıkarmak farkındalık değil düpedüz sahtekârlıktır.

Pembe Lira (Pembe para, ing; pink money, pink pound, pink dollar…); LGBTİ+ topluluğunun satın alma gücüdür. Gün geçtikçe küresel olarak büyüyen bu pazar, elbette birçok markanın da ilgisini çekiyor. Pembe liranın peşinde koşarken yapılan çalışmalardan elde edilen kârın ne kadarının LGBTİ+ları güçlendirmek için kullanıldığını ise yine bilmiyoruz.

Markalar baskıcı ülkelerde asgari ücret ödemekten kaçıp, çalışanların güvenliklerini sağlayacak anlaşmaları imzalamayıp insan haklarına aykırı koşullarda ucuza ürettikleri ürünleri renklere bulayıp batılı ülkelere satarken, aynı markalar muhafazakar ülkelerde LGBTİ+lara yapılan baskılara karşı sessiz kalıp kârını korurken, başka ülkelerde başka iletişim stratejisi hatta reklam hedeflemesi kullanarak kendini güvene alırken zincirin tamamında neler yaşandığını bilmemiz de mümkün değil. Bu sebeple üretim zincirlerinin şeffaflaşması çok önemli.

Tüketicinin baskısı yıkamayı önleyebilir

Küresel bir endüstri ürettiği veya satış yaptığı yerelin nabzına göre her ülkede farklı renk alırken tüketicilerin aynı küreselliği bilgiyi yaygınlaştırmak ve kâr için kötüye kullanılan bu renkleri ortaya çıkarmak gibi bir gücü var. Endüstriye şeffaflık için baskı yapmak, “LGBTİ+lar ürünlerinizi satın alsın demenin dışında ne yaptınız?” diye sormak, gökkuşağı yıkama yapan markalar yerine gerçekten eşitliğe adım atan destek veren sürdürülebilir üretimleri desteklemek ilk olarak yapabileceklerimiz arasında.

Endüstriyi de Onur Ayı’nda, 8 Mart’larda, Çevre Günü’nde, Siyah Tarihi Ayı’nda büründükleri renkleri yılın geri kalan günlerinde gerçek adımlarda da görebileceğimiz günler dileğiyle,

Onur Ayı kutlu olsun!

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.