Dış Köşe

Partiler çevre için ne vaat ediyor? – Pelin Cengiz

0

7 Haziran seçimleri yaklaşırken üç siyasi partinin seçim beyannamelerinde çevre ve kent sorunlarının nasıl yer aldığını sizin için inceledik

AKP, CHP ve HDP’nin seçim beyannameleri açıklandı. Hepsinin demokratik haklar, yeni anayasa, çözüm süreci, ekonomi gibi alanlarda pek çok vaadi mevcut. Büyük bir bölümü kamuoyunda tartışıldı, tartışılmaya da devam ediyor. Ancak, tüm bu sıcak siyasi gündemin yanı sıra Türkiye coğrafyasının pek çok noktasında çevre, kent ve yaşam alanları mücadeleleri de süregidiyor. Artık muhalefetin belki de siyasetin en temel dinamiklerinden biri çevre ve kent sorunları ile bunların getirdiği mücadeleler. Peki, bu partiler, iklim değişikliği, çevre koruma, nükleer enerji ve fosil enerji yatırımları konusunda ne düşünüyor, ne vaat ediyor? Bu yazıda üç partinin ağırlıklı olarak çevre koruma ve enerji alanlarındaki karşılaştırmalı vaatlerini anlatmaya çalıştım.

İklim değişikliği ve AKP’nin ‘copy paste’ hedefleri

“Yeni Türkiye Yolunda Daima Adalet Daima Kalkınma” başlığı ile açıklanan AKP’nin seçim beyannamesinde çevre alanında yapılanlar ve vaatler 5. Madde olan “Yaşanabilir Şehirler, Sürdürülebilir Çevre” başlığı altında toplanmış. Bu madde altında alt başlıklar olarak Refahın Bölgelere Dengeli Dağılımı, Mekan Planlaması ve İmar, Kentsel Dönüşüm ve Konut, Kentsel Altyapı, Yerel Yönetimler, Kırsal Kalkınma, Çevrenin Korunması ve Afet Yönetimi sıralanıyor.

Daha çok seçim beyannamesinden alıntılarla “Çevrenin Korunması” alt başlığı üzerinde duracağım.

Başlığın girişindeki cümleler şöyle: “Günümüzde insan faaliyetlerinin doğal kaynaklar üzerinde yarattığı baskı giderek artmaktadır. AK Parti olarak, temel yaklaşımlarımızdan biri de her türlü politika ve kararda daha fazla gözetilecek bir öncelik haline gelen çevre konularında uluslararası gelişmeleri yakından takip etme, koruma ve kullanma dengesini gözeten bir anlayışla politika üretmektir. AK Parti olarak, çevrenin korunmasını sadece ulusal ve uluslararası bir sorumluluk gözüyle değil, nesiller arası hakkaniyeti sağlamak açısından da bir zorunluluk olarak görüyor, iklim değişikliği başta olmak üzere, artan çevresel sorunlara karşı hassasiyet ve tabii afetler konusunda hazırlıklı olmayı en önemli sorumluluklarımızdan biri olarak addediyoruz. Nitelikli bir kalkınma ortamının tesisinin ancak sürdürülebilir bir çevre yaklaşımı ile mümkün olacağını benimsiyoruz.”

Cümleler bize tam da olması gerekeni, en ideali sunuyor. Türkiye’nin hemen her köşesinde çevre ve yaşam alanları mücadelesi sürerken, peki ya gerçekler öyle mi, bir göz atalım.

AKP’nin bugüne kadar yaptığı uygulamalardan bahsettiği bölümde şöyle bir cümle de yer alıyor:

“Birinci atılım döneminde başta küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının kontrolü olmak üzere, yenilenebilir enerji kullanımının ve enerji verimliliğinin artırılması, atık yönetiminin etkinleştirilmesi, içme suyu ve kanalizasyon gibi hizmetlerin yaygınlaştırılması ve kalitesinin yükseltilmesi, orman ve korunan alanların genişletilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması ile ilgili uygulamalara öncelik verdik ve çevresel göstergeleri iyileştirdik.”

Küresel iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında Türkiye’nin 2004’te BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ve 2009’da Kyoto Protokolü’ne taraf olduğu belirtiliyor. Yine iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve İklim Değişikliği Eylem Planı’nın hazırlandığı dile getiriliyor.
Her şeyden önce 1997’de kabul edilen Kyoto Protokolü’ne 2009’da imza koyan Türkiye, bu anlaşmayı en geç imzalamış birkaç ülkeden biridir. İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının sınırlandırılması ya da azaltılması yönünde Türkiye’nin herhangi bir sayısallaştırılmış hedefi yoktur.

Üstelik TÜİK rakamlarına göre, Türkiye’nin 2012 yılı toplam sera gazı emisyonu 1990’a kıyasla yüzde 133,4 artış göstererek, rekor kırdı. Emisyon artışında en büyük payı yüzde 70,2 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken, bunu yüzde 14,3 ile endüstriyel faaliyetler ve yüzde 8,2 ile atıklar takip etti.
Ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesindeki İklim Değişikliği Daire Başkanlığı 2013’te alınan ani bir kararla kapatıldı. İklim Değişikliği Daire Başkanlığı, 2010’da iklim değişikliğine politika ve strateji belirlemek ve uygulamak üzere kurulmuştu.

Dolayısıyla, uygulama ile seçim beyannamesinde yer alan idealize edilmiş süslü cümleler arasında dağlar kadar fark var. Hedefler belli ki bir yerlerden ‘copy paste,’ çünkü uygulama AKP’nin Yeni Türkiye’si…

Türkiye’de en sıcak gündem maddelerinden biri enerji. AKP, seçim beyannamesinde, “Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını mümkün olan ve en üst düzeyde değerlendirmeyi ve nükleer teknolojiyi elektrik üretiminde kullanmayı öngörmekteyiz” diyor. Beyannamede, Mersin ve Sinop’un ardından üçüncü nükleer santral için görüşmeler yapıldığı da ifade edilmiş. Yani, nükleer konusunda AKP bildiğiniz gibi…

Fosil yakıtlara dayalı enerji yatırımları konusunda da aynı zihniyetin devamı beyannamede mevcut:

“Afşin-Elbistan gibi büyük linyit havzaları ile daha düşük kapasiteli diğer rezervlerin değerlendirilmesini sağlayacağız. Kömür aramalarına hız verecek ve rezervleri artıracağız. Yurt içi ve yurt dışı petrol ve doğal gaz aramaları ve üretimini artıracağız. Enerji üretiminde dışa bağımlılığın azaltılması hedefiyle uyumlu olarak; yurtiçi ve yurtdışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerini hızlandıracağız. Linyit kömürü ve jeotermal gibi yerli kaynakları potansiyelinin tespitine yönelik arama faaliyetlerini azami düzeye çıkaracağız.”

CHP’nin Yaşanacak bir Türkiye’si ‘nükleer’ diyor

“Yaşanacak bir Türkiye” CHP’nin 2015 seçim bildirgesinin adı. Açıkçası, adını ilk duyduğumda çok hoşuma gitti. Artık gerçekten yaşanacak bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Peki, CHP’nin “Enerji” ile “Doğa ve Kent Hakkı” başlıkları altındaki vaatleri bize yaşanacak bir Türkiye sunuyor mu, bakalım.
Doğa ve Kent Hakkı başlığı altındaki girizgâh kapsayıcı. Türkiye’nin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en fazla zarar görecek ülkelerden biri olacağı vurgusu önemli. Doğa Dostu Bir Toplumsal Yaşam başlığı altındaki, “Acil koruma ve yeniden onarma ilkesi ışığında Ekolojik Anayasa hazırlayacağız. Sera gazı salınımlarını azaltmaya yönelik bağlayıcı, ölçülebilir ve uygulanabilir hedefler koyacağız. Genel bütçede yaratacağımız İklim Fonu ile iklim değişikliğiyle mücadele için kaynak oluşturacağız. Çevre davalarında mahkeme masrafı almayacak, bilirkişi masraflarını Hazine üzerinden karşılayacağız” maddeleri gerçekleştirilebilmesi halinde Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelesinde önemli bir gelişme sağlar.

Ancak, Doğa ve Kent Hakkı başlığının girişinde yer alan, “İklim değişikliğine neden olan sera gazı salınımlarının azaltılması için, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımları konusunda gerçekçi hedefler doğrultusunda hareket edilecektir “ cümlesi yine Enerji başlığı altında yer alan fosil yakıt hedefleriyle ciddi çelişki içeriyor.

Enerji başlığı altında yer alan Temel İlkeler’in ilk üç maddesi şöyle:

“Yerli kaynaklara öncelik veren, insan odaklı ve sürdürülebilirliği önceleyen bir enerji politikası benimseyeceğiz. Enerji politikalarını; dış politika, güvenlik ve ekonomi politikaları, sanayi ve tarım politikaları ve çevre politikası ile bütünleşik bir planlama çerçevesinde geliştireceğiz. Enerjinin çeşitlendirilmiş kaynaklardan ve ekosisteme zarar vermeden sağlanmasını gözeteceğiz.”

Devamındaki alt başlıklara baktığımızda anti nükleer bir yaklaşım olmayışı, nükleer enerjiye karşı çıkmak yerine kurumsallaştırılmasına yönelik ifadelerin yer alması bu ilk üç maddeyle çelişiyor. Üstelik, “Çevreye ve Topluma Duyarlı Enerji Politikası” alt başlığı altındaki, “Çevre ve toplumla uyumsuz, yerel paydaşların karşı çıktığı projeleri uygulamaya koymayacağız” cümlesinin yer aldığı bildirgedeki şu ifadeleri anlamak mümkün değil:

“Nükleer teknolojiye, kategorik olarak karşı olmamakla birlikte, mevcut nükleer enerji teknolojilerine dayalı sorunlarını giderememiş riskli santrallerin kısa vadede ülkemizde kurulmasına izin vermeyeceğiz.”

Bu ifadelerin yer aldığı bir seçim bildirgesiyle CHP iktidar olsa nükleer santral projelerini iptal etmesi imkânsız.

Kömüre bakış açısında farklılık yok

Diğer yandan, AKP’nin fosil yakıtlarla ilgili duruşunda bir değişiklik yok: “Kömür aramalarına hız verecek ve rezervleri artıracağız. Linyit kömürü ve jeotermal gibi yerli kaynakların potansiyelinin tespitine yönelik arama faaliyetlerini azami düzeye çıkaracağız” diyor.
CHP’nin vaatleri de AKP’den farksız:

“Önemli kömür alanlarının, havza madenciliği kavramı temelinde yeniden projelendirilerek yapılandırılmasını sağlayacağız. Linyit kaynaklarımızın, öncelikle elektrik enerjisi amaçlı değerlendirilmesini sağlayacağız.”

Bunun yanında, CHP’nin bildirgesinde sık sık yer alan ithal kömürün sınırlandırılması ile ilgili ifadeler, “millilik” üzerinden madencilik ve termik santraller sorununu sadece dışa bağımlılığa indirgeyen bir yaklaşım sunması açısından yetersiz. Kömür alt başlığı altındaki, “Ülkemiz kömür kaynaklarının katma değerinin arttırılmasına yönelik Ar-Ge faaliyetlerini hızla artıracağız” ifadesi zaten bunu teyit ediyor.

HDP’nin vaatleri yeterli mi?

HDP’nin “Biz’ler Meclise” temalı seçim beyannamesinde çevre ile ilgili konular “Ekoloji” başlığı altında toplanmış.
Başlığın girişindeki açıklama şöyle:

“HDP, kapitalizmin doğayı, kültürel ve doğal varlıkları ve yaşamı metalaştırarak sömürmesine karşı ekosistemi koru­mayı ilke edinir. Yaşamı ve yaşam alanlarını korumak için verilen mücadeleyi emek ve sınıf mücadelesinden ayrı dü­şünmez. Kırda ve kentte, doğa ve yaşam haklarını savunma ve koruma mücadelesi verenlerin taleplerini yükseltir ve sahiplenir.”

Üç partinin seçim beyannameleri açıklandıktan sonra genel olarak, CHP ve HDP’nin programlarında doğa haklarının insan odaklı dile getirilmiş olmasının sorunlu olduğu dile getirildi. Burada, CHP ve HDP açısından esas niyet AKP’nin ihtiraslı büyümeci ve kalkınmacı ekonomik modeline karşı bir duruş sergilemek. Kamuya ait olan su kullanım hakkının devredilmesine izin verilmemesiyle ilgili vaatler hem CHP hem de HDP programında yer almış.
HDP’nin nelerin yapılmayacağını, nelere karşı durduklarını söylediği bildirgesi bu açıdan bakıldığında kesin ve net ifadeler içeriyor. Ancak, karşı oldukları enerji ve altyapı yatırımlarının yerine neyi nasıl koyacaklarını belirtmemiş olması bildirgenin temel eksikliği. İklim değişikliği ile mücadele konusunda tek bir cümlenin yer almaması yine bildirgenin en büyük eksikliği olarak göze çarpıyor.

Enerji yatırımları konusunda, “Sermaye birikimi için yapılan HES, termik, nükleer vb. enerji projelerine, ekolojik yıkıma yol açan maden işletmeciliğine, endüstriyel atık ve kirlilik sonucunda yaşam alanlarının tahribine yol açan uygulamalara son verilecek” enerji yatırımlarında yeni bir bakış açısı vaadi sebebiyle olumlu. Ancak, bu projelerin sadece sermaye birikimi açısından yapıldığını söylemek yeterli bir yaklaşım değil.
Diğer yandan, “Enerjinin yerel halkın ihtiyacı için, yerinde üretilmesi sağlanacak ve bu amaçlı projeler desteklenecek, yenilene­bilir enerjiye öncelik verilecek. Nükleere ve radyoaktivite­ye dayalı üretim ve yeniden dönüşüm yapılanmasına, ta­rım alanlarının, meraların, ormanların, kıyıların nükleer atık sahası olmasına izin verilmeyecek” vaadi seçim bildirgeleri arasındaki en net duruşu sergilemesi açısından olumlu.

Yine, “Demokratik Anayasa” başlığı altında yer alan, “HDP, eşitlikçi, cinsiyet özgürlükçü, sosyal, ekolojik ve de­mokratik bir anayasayı yapmak için tüm gücüyle çalışa­cak. HDP’nin öngördüğü anayasa; eşit yurttaşlık temelinde din, inanç ve vicdan özgürlüğü ile ekonomik, sosyal, siya­sal, kültürel, bütün temel hak ve özgürlükleri güvenceye kavuşturan, ekolojik, doğal varlıkların ve hayvanların ko­runmasını esas alan bir anayasa olacak” cümlesi ekolojik bir anayasa vaadi içeriyor.

Madenlerle ilgili olarak da, “Madenlerde işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınana kadar üretim durdurulacak. Güvenli üretim koşulları sağ­lanana kadar, ücretlerin işveren tarafından ödenmesi ga­ranti altına alınacak. Madenlerde kamu denetimi altında, çağdaş, güvenceli üretim koşulları sağlanacak. Madencilik alanındaki yasa ve mevzuat sendikaların, oda­ların, üniversitelerin görüşleri alınarak yeniden düzenle­necek. Özelleştirme, taşeronlaştırma ve rödovans uygulamasına son verilecek” ifadeleri dikkat çekici.

MHP’nin seçim beyannamesi açıklandığında, orada çevreye nasıl yaklaşıldığını ayrıca ele alacağız.

Pelin Cengiz – platform24.org

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.