Ana Sayfa Blog Sayfa 953

Michigan’da polisin siyah bir genci öldürdüğünü gösteren videolar yayımlandı

ABD‘nin Michigan eyaleti Grand Rapids şehrinde bir polis memurunun 4 Nisan’da bir trafik kontrolü sırasında 26 yaşındaki siyah mülteci Patrick Lyoya‘yı vurduğunu gösteren videolar yayınlandı.

Grand Rapids Polis Departmanı (GRPD), Lyoya‘nın öldürüldüğünü gösteren bu görüntüleri paylaştığı bir basın açıklaması düzenledi.

Yayınlanan görüntüler diğer polis memurunun vücut kamerasına, araç ön kamerasına, bir tanık cep telefonuna ve bir ev kamerasına ait.

Video görüntüleri, Lyoya’nın durduktan sonra araçtan çıktığını ve ardından memurun Lyoya’ya doğru yürüyerek ona arabada kalmasını söylediğini gösteriyor.

Lyoya uzaklaşmaya başlamadan önce ikisi birkaç dakika konuşuyor ve memurun onu yakalamaya çalışmasıyla Lyoya’nın kaçıyor. Burada bir arbede başlıyor, ikisi yerde bir süre kavga ettikten sonra ise memur, Lyoya’yı vuruyor.

GRPD Şefi Eric Winstrom, memurun, Lyoya’nın vurulup öldürülmeden önce, mücadele sırasında iki kez şok tabancasına ulaşmaya çalıştığının görüldüğünü söyledi.Olayla ilgili “Bunu bir trajedi olarak görüyorum” diyen Winstrom, tüm soruşturma tamamlanana kadar bir sonuca varmak için bekleyeceklerini  belirtti.

Michigan Eyalet Polisi, bu durumlarda standart uygulama olan soruşturmayı yürütüyor. GRPD, memurun 2015’ten beri departmanda olduğunu ve çekim sırasında yalnız çalıştığını söyledi. Bakanlık, memurun adını açıklamadı.

Grand Rapids şehir yöneticisi Mark Washington, “Videoyu gördüğümde izlemek acı vericiydi. Bunun olmasına ne sebep oldu ve bunun olmasını önlemek için daha ne yapılabilirdi diye sordum” dedi.

26 yaşındaki Kongolu mülteci Patrick Lyoya’nın iki yaşında ve üç aylık iki çocuğu var.

Görüntüler, nüfusunun yüzde 18’inin siyah olduğu yaklaşık 200 bin kişilik bir şehir olan Grand Rapids’de uzun süredir devam eden gerilimleri alevlendirdi. Görüntülerin yayımlanmasını ardından şehirde protestolar gerçekleşti.

Siyah erkeklerin polis tarafından öldürülmesi, özellikle 2020’de bir Minneapolis polis memuru tarafından George Floyd‘un öldürülmesinin ardından, Grand Rapids de dahil olmak üzere ülke çapında Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) protestolarına yol açmıştı.

Balıkesir madencilik projelerinin sahasına dönüştü

Balıkesir‘in hemen hemen tüm ilçelerinde çeşitli madencilik projeleri bulunuyor. Özellikle Balya, İvrindi, Havran, Sındırgı ve Dursunbey bu projelerden çokça nasibini almış ilçelerden. Bu projelerin arasında metalik madencilik, taş ocakları, mermer ocakları, kömür ocakları da yer alıyor.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından yapılan açıklamada, işletme ruhsatı almış ve Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinden geçmiş ya da geçmekte olan projelerin dışında henüz Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ECED duyuru sistemine yansımamış, ihale ya da arama aşamasında da bir sürü projenin yer aldığı belirtildi.

‘Maden şirketlerinin izlediği ÇED süreci gerçek bilgileri kamuoyundan gizlemeye yönelik’

Söz konusu bilgilerin bir kısmına ilişkin harita bilgileri TEMA’nın Kazdağları Madencilik Raporu’nda yer alıyor. Ancak ÇED yönetmeliğinde 2018’de yapılan değişiklik ile sondajlı arama faaliyetleri ÇED süreci dışına çıkartıldığı için arama aşamasında olan projeler hakkında bilgi edinilemiyor. Bu durumda projeler ancak işletme aşamasına geçip ÇED başvurusu yapıldığında ECED duyuru sisteminden takip edilebiliyor. Dernek tarafından konuya ilişkin olarak yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Tüm projeleri bir arada görebilmek için acilen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan Balıkesir‘in maden projeleri ile ilgili hem ihalelik alanların hem de arama ve işletme ruhsat bilgileri ve koordinatlı haritalarının temin edilerek bir haritaya işlenmesi gerekmektedir. Yüksek fiyatlarla satılan bu bilgilerin STK’lar tarafından temini mümkün değildir.”

Yerel yönetimler ve bölgenin zehirlenmemesini isteyen tarım ve turizm sektör örgütlerinin bu konuda destek olması gerektiğinin bildirildiği açıklamada “Hemen hemen tüm maden şirketlerinin izlediği ÇED süreci de gerçek bilgileri kamuoyundan gizlemeye yöneliktir. Şöyle ki; Şirketler bir an önce alana girebilmek, yerleşmek ve işletme izni almak için feldspat, kuvars, halloysit vb madenleri çıkartacaklarını söyleyerek ve ÇED alanını da 25 hektar altında göstererek ÇED başvurularını yapmakta ve uzun uzadıya ÇED Raporları ile uğraşmadan, proje tanıtım dosyası hazırlayarak ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı almaktadır” denildi.

“İşletme iznini alıp alana yerleşip bu sürede arama faaliyetlerine de devam edip gerçek fizibilitelerini hazırladıktan sonra gerçek niyetlerini yine aşamalı olarak ortaya koymaktalar” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada “Projede ‘zenginleştirme tesisi ve atık tesisi’ yapma kararları varsa bile kamuoyunun siyanür vb konusundaki hassasiyeti nedeniyle önce yalnızca küçük bir alan için ‘maden ocağı’ projesi olarak başvurularını yapmakta, ardından ‘kapasite artışı’, ardından da ‘zenginleştirme tesisi ve atık havuzu’ için ayrı ayrı ÇED süreçleri başlatmaktalar” sözlerine yer verildi.

‘Geri dönüşü olmayan ekolojik yıkım’

ÇED süreci devam eden CVK Sarıalan Altın Madeni Projesi‘ne de değinilen açıklamada, projenin ÇED süreci izlendiğinde tam da bu şekilde bir seyirin izlendiği belirtildi ve şunlar aktarıldı:

“Projelerle tek tek uğraşmak ve gerektiğinde ayrı ayrı dava etmek de artık STK’ların zaman ve ekonomik olarak kapasitelerini aşmaktadır. Balya’nın durumu ortada iken bir bölge için bunca proje bölgenin geri dönüşü mümkün olmayan ekolojik yıkımı anlamına gelmektedir.”

Balıkesir için hem maden hem de enerji yatırım ve projelerinin bölgeye etkisinin kümülatif-toplam etkisinin gözetilmesinin gerektiğinin ifade edildiği açıklamada, tüm bu projelerin hem bölgenin tarım ve hayvancılığına, toprağa, orman ekosistemine, su kaynaklarına, ekolojik dengeye etkisinin ortaya çıkartılması için acilen “Stratejik Çevresel Değerlendirilme”nin yapılması gerektiğinin altı çizildi.

Bölgedeki metalik madencilik projelerinden işletme ruhsatı aşamasındaki yalnızca altın, kurşun, gümüş, çinko, bakır projelerinin listelenmiş olduğunun ancak manganez, antimuan, krom, feldspat vb projelerin dahil edilmediğinin ifade edildiği açıklamada “Ayrıca arama aşamasında veya ihale aşamasındaki projeler de listede yer almamaktadır. Listenin bu hali bile durumun ne kadar vahim olduğunu ortaya koymaktadır” denildi. Açıklamada bölgede faaliyet gösteren projeler şöyle listelendi:

Havran

1. Halılar Altın Madeni Projesi: Önce “açık ocak” ve daha sonra “patlatmali açık ocak” ÇED başvuruları yapıldı, ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı aldı. ‘Patlatmalı Açık Ocak’ projesi dernek tarafından dava edildi ve kazanıldı. Danıştay kararı bozdu, dava yeniden görüldü, keşif yapıldı. Dernek bu kez de davayı kazandı ve onaylandı.

2. Büyükşapçı Altın Madeni Projesi: Önce “açık ocak” ve daha sonra “patlatmalı açık ocak” ÇED başvuruları yapıldı, ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı aldı. ‘Patlatmalı Açık Ocak’ projesi dernek tarafından dava edildi ve kazanıldı. Danıştay kararı bozdu, dava yeniden görüldü, keşif yapıldı. Dernek bu kez de davayı kazandı ve onaylandı.

3. Demirtepe Altın Madeni Projesi: İlk ÇED Süreci başlama: 02.10.2017 HKT: 11.10.2017 İkinci Başlama: 03.04.2019, Halkın katılımı: 18/04/2019 İDK: 03.07.2019 İlk ÇED sürecinde dernek itiraz etti ve proje durduruldu. 18.08.2020’de ÇED süreci yeniden başlatıldı, pandemi koşullarında halkın katılımı toplantısı yapıldı. Toplantıya dernek de katıldı. 07.04.2022’de İDK toplantısı yapıldı, toplantıya Dernek de katıldı ve itirazlarla 12 bin vatandaş itiraz dilekçelerini sundu ve ÇED süreci durduruldu.)

4. Eymir Köyü Altın Madeni Projesi: ÇED Süreci iki kez başlatıldı, ikincisi 11.06.2020’de, süreç devam ediyor.

5. Ödoğu-Tepeoba Bakır ve Molibden Madeni: ÇED Olumlu: 20.11.2009…Rezerv bitti, proje durduruldu ve alan mevcut haliyle rehabilite edilmeden terk edildi.

6. Koza Altın İşletmeleri A.Ş.: Küçükköy Altın Madeni Kapasite artışı (ÇED Olumlu: 10.03.2009)

7. Koza Altın İşletmeleri A.Ş.: Çoraklıtepe Altın-Gümüş Madeni Açık Ocak İşletmeciliği (ÇED Olumlu: 15.11.2012)

8. CVK Madencilik: Karaaydın Kurşun Madeni Projesi (Kapasite artışı için ÇED Başlama: 09.07.2018, ÇED Olumlu kararı aldı. Maden Çalışıyor.)

İvrindi

1. TÜMAD Burhaniye-İvrindi Altın Madeni (ÇED Olumlu: 11.08.2016. Maden Çalışıyor)

2. CVK Madencilik: Altın Madeni Projesi. Çevikler’den devir: ÇED süreci başlama:17.11.2016 ÇED Gerekli Değil: 23.08.2017, İkinci ÇED sürecinde halkın katılımı toplantısı ve İDK toplantısı yapıldı, toplantılara dernek katıldı. ÇED olumlu kararı aldı. Mimarlar Odası Balıkesir Şubesi dava etti. Dava kaybedildi. Danıştaya itiraz edildi. Dava devam ediyor. Zenginleştirme eklenerek yeniden ÇED süreci başlatıldı. Halkın katılımı toplantısı ve 1 Nisan 2022’de de İDK’sı yapıldı. Henüz ÇED kararı açıklanmadı.

3. Nesko Mad. Tic. ve San. A.Ş.: Bakır, Kurşun, Çinko: Çalışan madende yeni ÇED süreci başlatıldı ve projeye cevher zenginleştirme tesisi eklendi ve kapasite artışı yapıldı. Şimdi de atık depolama alanı ilavesi için ÇED süreci başlatıldı. İDK toplantısı 10.12.2019 tarihinde yapıldı.

4. Teck Madencilik San. Tic. A.Ş.– RN: 59750 Ruhsat Numaralı Sahada Altın Ocağı Patlayıcı Madde İlavesi. ÇED Süreci Başlama: 06.09.2018 -ÇED Gerekli Değil.26.09.2018)

Balya

1. Bahar Madencilik-Orhanlar Altın Madeni Projesi (Teck Madencilik’ten devir. 05.02.2019 ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı aldı, arama sondajları devam ediyor.)

2. Eczacıbaşı Kurşun Madeni (ÇED Olumlu: 13.09.2007 Yer altı ocağı İlave: Başlama: 25.10.2018 ÇED Gerekli Değil: 27.11.2018, şirket kapasite artışına giderek yeniden ÇED süreci başlattı. ÇED Olumlu aldı. Maden çalışıyor)

3. Dedeman Kurşun Madeni Projesi (ÇED Olumlu: 23.05.2011, Maden çalışıyor)

4. Eczacıbaşı Halloysit Projesi: ÇED Gerekli Değildir kararı verildi.11.01.2021. )

5. HB Madencilik Anonim Şirketi- 200701393 Ruhsat Numaralı Kurşun – Çinko Ocağı (ÇED Gerekli Değil. 10.02.2020.

6. Koza Altın İşletmeleri A.Ş.-Gökmusa Köyü Altın Madeni Projesi (ÇED Olumlu:12.09.2013

Sındırgı

1. Zenit Madencilik San. ve Tic. A.Ş. Altın Gümüş Zenginleştirme Tesisi Kapasite Arttırımı (ÇED Gerekli Değildir. Duyurusu: 31.08.2020, karar: 14.09.2020. 15 günde hemen karar verilmiş…)

2. Zenit Madencilik San. ve Tic. A.Ş.- Altın Gümüş Zenginleştirme Tesisi Kapasite Arttırımı (ÇED Süreci Başladı. 23.12.2020)

3. Zenit Madencilik San. ve Tic. A.Ş. – Kızıltepe Altın ve Gümüş Madeni İşletmesi Alan Artırımı (İlk ÇED Olumlu: 23.12.2013, ÇED Süreci Başlama:14.12.2017.ÇED Gerekli Değil-19.12.2019)

Dursunbey

1. 3S Madencilik Seramik İnşaat Madencilik Seramik İnşaat Nakliyat Dış. Tic. A.Ş. – RN: 200702692 Altın- Gümüş Maden Ocağı Kapasite Artışı (ÇED S. Başlama Tarihi: 17.09.2019 ÇED Nihai kararı-08.01.2021)

2. 3S Madencilik Seramik İnşaat Madencilik Seramik İnşaat Nakliyat Dış. Tic. A.Ş. – RN.20062509 Ruhsat Nolu Altın- Gümüş Ocağı -(ÇED Gerekli Değildir. Karar: 21.12.2020)

3. Aksu Mad. San. Elekt. Ürt. Tic. A.Ş.- Aşağımusalar Kurşun-Çinko-Bakır Madeni İşletmesi ve Zenginleştirme Tesisi  (ÇED Olumlu:21.07.2009)

Gönen

1. Santral Madencilik A.Ş.: ER:3246881 ve ER: 3283125 Numaralı IV. Grup (Kurşun-Çinko-Bakır) Maden Ocağı. Başlama: 20.01.2020 ÇED Gerekli Değildir. 18.06.2020. Proje dava edildi. Dava Kazanıldı.

Ayvalık

1. Bilfer Madencilik ve Turizm A.Ş.: Ayvalık Bilfer Maden Atıkları Düzenli Depolama Tesisi (ÇED Olumlu: 5.02.2008, İlave tesis: ÇED Başlama: 12.09.2019, ÇED Olumlu: 26.11.2020. Proje dava edildi. Kaybedildi. Danıştaya itiraz edildi. Devam ediyor. )

2. Densan Madencilik San. ve Tic. A.Ş.: ER:3361056 VE ER:3371984 Numaralı sahalarda denizde demir cevheri (Manyetit) arama ve çıkarma. (İlk başvuru: 01.11.2017, gerekli kararı, ÇED Süreci Başlama: 17.09.2018, HKT:18.09.2018, Toplantıya katıldık. IDK: 01.07.2020. ÇED süreci durduruldu.

Gömeç

1. Uludoru Madencilik San.ve Tic.A.Ş.-IV.Grup Maden Ocağı.( ÇED Süreci Başlama:17.07.2017 ÇED Gerekli Değil: 31.07.2017)

2. Koza Altın İşletmeleri A.Ş.- Kuruşlar Altın Madeni: ÇED Olumlu: 7.02.2013

Bigadiç

1. Polimetal Madencilik San. ve Tic. A.Ş.- Gediktepe Polimetalik (Cu, Zn, Pb, Fes2, Ag, Au) madeni açık ocak işletmesi kapasite artışı , yığın liçi ve merril crowe tesisi, flotasyon tesisi ve atık depolama tesisi (ÇED Olumlu 1.07.2016)

Karesi

1. 3S Madencilik Seramik İnşaat Nakliyat Dış Tic. A.Ş. – RN.200705031 Ruhsat nolu sahaya ait gümüş- kurşun-çinko maden ocağı (ÇED Gerekli Değildir. 16.10.2020)

Balıkesir Merkez

Koza Altın İşletmeleri A.Ş. Merkez İlçesi, Yaylacık Köyü Altın Madeni Projesi (ÇED Olumlu: 13.04.2011).

Balkan Naci İslimyeli yaşamını yitirdi

Ressam, öğretim üyesi, sanat yönetmeni Balkan Naci İslimyeli, bir süredir tedavi gördüğü kanser hastalığı nedeniyle 75 yaşında vefat etti. Sanatçının ölüm haberini kardeşi Oya İslimyeli Ulutin sosyal medyadan, “Canım ağabeyim Balkan Naci İslimyeli ‘yi kaybettik. Acım, üzüntüm tarifsiz. Ayakta duracak gücüm yok. Sevenlerinin ve sanat camiasının başı sağ olsun. Mekanı cennet olsun” paylaşımıyla duyurdu.

Müzisyen Cihat Aşkın, sosyal medya hesabından bir paylaşım yaparak, “Üzüntümüz büyük Sevgili dostum, büyük sanatçı Balkan Naci İslimyeli’nin vefatını derin bir üzüntü ile öğrendim. Kendisine Allah’tan rahmet ailesi ve sevenlerine başsağlığı diliyorum” yazdı.

Balkan Naci İslimyeli kimdir?

1947’de Adapazarı‘nda doğdu. 1967’de Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü‘ne girdi. 1972 yılında aynı kurumdan birincilikle mezun oldu. 1973’te kuruma asistan olarak kabul edildi.

1975 yılında Avusturya Hükümeti bursu ile Salzburg‘ta litografi çalışmaları yaptı. 1977 yılında Görsel Sanatlarda Anlatım Öğesi Olarak Kurgu konulu yeterlilik tezini verdi.

1980-1982 yıllarında İtalyan Hükümeti’nin bursu ile Floransa Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünde çalışmalar yaptı. 1983’te sanatta yeterlilik diploması aldı.

İslimyeli, New York‘ta çağdaş sanat üzerine çalışmalar yaptı. 1990 yılında New York Üniversitesi‘nde Hagop Kevorkian Yakın Doğu Çalışmaları Merkezi‘nde konuk sanatçı olarak bulundu. 1991’de Fulbright bursunu kazanarak N.Y.U. Güzel Sanatlar Fakültesi‘nde çalışmalarını sürdürdü. 1996 yılında profesör oldu.

Söz, Suç, Suret, Deja Vu, Matah ve Balkan Naci İslimyeli adlı altı sanat kitabı kaleme alan sanatçı, onlarca kişisel sergiye imza attı. Bunun yanında şiir ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlandı.

TÜİK’ten izinsiz istatistik açıklayana hapis düzenlemesi geliyor

Türkiye‘de ekonomi araştırmacıları, göstergelere ilişkin resmi olmayan verileri, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK)  onayını almadan yayınlarlarsa üç yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilirler.

Bloomberg‘den Fırat Kozok‘un aktardığına göre, AKP’nin hazırladığı yeni taslakta çevre, demografi, fiyat, işgücü, tarım ve ulusal hesaplar alanlarında TÜİK tarafından üretilen istatistiklere alternatif oluşturacak şekilde istatistiki sonuçlar içeren araştırmaların, kamuoyuna açıklanmadan önce bunların kapsamı, örnekleme yöntemi, örnek hacmi, veri derleme yöntemi ve uygulama zamanını gösteren metodolojisi onaylatılmak üzere kuruma başvurması gerekecek.

Çalışmayla Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) enflasyon verisi hesaplamalarını ve DİSK Araştırma ile Türk-İş’in işgücü ve yoksulluk araştırmalarının önüne geçilmesinin istendiği belirtiliyor. Taslağa göre, istatistik üretip TÜİK’e onaylatmadan yayımlayanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak.

Başvuranlara yanıt iki ay sonra

Kurum bu başvuruyu iki ay içinde sonuçlandıracak. Metodolojisi TÜİK tarafından onaylanmamış araştırmaların sonuçları herhangi bir yolla kamuoyuna açıklanamayacak.

Taslağın gerekçesinde, metodolojisi belli olmayan istatistiklerin hem TÜİK’e hem de ekonomik göstergelere duyulan güveni hedef aldığı belirtiliyor.

Yasa taslağı ayrıca araştırma sonuçlarının yayımlandığı internet sitelerine de erişim engeline kadar uzanan cezalar öngörülüyor. AKP taslağın bu hafta TBMM’ye sunulmasını planlandığını, ancak konu üzerinde bir süre daha çalışma kararı alındığını belirtti.

TÜİK’e göre enflasyon yüzde 61, ENAG’a göre yüzde 142

TÜİK ile ekonomistlerin oluşturduğu ENAG’ın enflasyon verileri arasında büyük fark bulunuyor. Mart ayın enflasyonunu TÜİK yüzde 61 olarak açıklarken, ENAG yüzde 142 olarak hesaplamıştı. Aynı şekilde DİSK Araştırma, işsiz sayısının 8 milyon civarında olduğunu duyururken, TÜİK’e göre yaklaşık 3 milyon 800 bin işsiz var.

ENAG: Verileri paylaşmaya devam edeceğiz

TÜİK daha önce bağımsız bir enflasyon araştırmacısı olan ENAGroup hakkında kurumu “kasıtlı olarak karalamak” ve “kamuoyunu yanlış yönlendirmek” suçlamasıyla suç duyurusunda bulunmuştu.

ENAG tarafından sosyal medyadan üzerinden açıklamada, ”ENAGrup bu sayfada ve her zaman enflasyon oranını halkımız ile paylaşacaktır. Saygılarımızla” denildi.

Çiftçiler Sendikası’ndan 17 Nisan çağrısı: Gıda egemenliği hemen şimdi!

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN), 17 Nisan Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle yayımladığı açıklamada gıda egemenliği mücadelesine dikkat çekti.

Nyeleni Bildirgesi’yle küresel bir harekete dönüşen ve 2018’de “Birleşmiş Milletlerin Köylülerin ve Kırsal Bölgelerde Yaşayan Diğer Kişilerin Hakları Deklarasyonu“, kısa adıyla Köylü Hakları Deklarasyonu‘nda bir hak olarak tanınan gıda egemenliği; halkların kendi kültürlerine uygun, sağlıklı gıdaları üretme, sahip olma ve kendi tarım sistemlerini belirleme hakkını tanımlıyor.

Şirketlerin ve piyasaların değil, gıdayı üreten ve tüketenlerin ihtiyaçlarını temel alan gıda egemenliği mücadelesi, bu sene 30’su gerçekleşen Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü’nün ana teması olarak belirlendi.

ÇİFTÇİ-SEN’in de kurucu üyesi olduğu uluslararası  çiftçi ve köylü dayanışması La Via Campesina, 17 Nisan yaklaşırken Avrupa Parlamentosu üyelerine, Avrupa Komisyonu Başkanı’na ve AB üyelerine Köylü Hakları Deklarasyonu’nu uygulamaları ve Halkların Gıda Güvencesi’nin teminatı olarak gıda egemenliğinin tesis edilmesi için çaba sarf etmeleri çağrısı yaptı.

ÇİFTÇİ-SEN de 17 Nisan kapsamında Ayvalık’ta “Gıda Egemenliği Mücadelesinde Zeytin Savunması” ve Salihli’de “Gıda Egemenliği Mücadelesinde Agroekoloji” başlıklı söyleşiler düzenleyecek.

“Gıda krizinin sürekli büyüdüğü, yoksulların, emekçilerin gıdaya erişiminin her geçen gün zorlaştığı günümüzde daha adil ve onurlu, halkların kendi kültürlerine uygun, doğayla uyumlu bir gıda sistemi bugün daha fazla ihtiyaçtır ve bunun için kolektif bir çaba gereklidir” diyen Sendika, taleplerini de şöyle sıraladı:

  • Hasat dönemlerinde çiftçilerin ürün fiyatlarını baskılandıran ithalatlardan vazgeçilmelidir.
  • Çiftçilerin üretim maliyetlerini karşılayan ve adil geliri garanti eden taban fiyat uygulamaları yapılmalıdır.
  • Dünya Ticaret Örgütü den çıkılmalı, Serbest Ticaret Anlaşmaları reddedilmelidir

Köylülerin, çiftçilerin sağlıklı tohuma, toprağa, suya, havaya erişimi sağlanmalı, ekosistemi tahrip eden uygulama ve yatırımlardan vazgeçilmelidir.

  • Köylülerin/ çiftçilerin agroekolojik üretime geçişini kolaylaştıran kamu politikaları uygulanmalıdır.
  • Köy tüzel kişilikleri, mal varlıkları otlak ve meralarıyla birlikte geri verilmelidir.
  • Çiftçilerin atalık yerel tohumlarla üretim yapmasını zorlaştıran “Tohumculuk Yasası” iptal edilmeli, desteklerden yararlanamayan yerel atalık tohumla üretim yapan çiftçilerin desteklenmeleri sağlanmalıdır.
  • Mevsimlik tarım işçileri sosyal güvenceye kavuşturulmalı, iş güvenliği ve işçi sağlığı sağlanmalı, örgütlenmelerinin önünü açan düzenlemeler yapılmalıdır.

‘Cumhurbaşkanına hakaret’ten yargılanan Genco Erkal’a beraat

Kararını açıklayan mahkeme heyeti, atılı suçun unsurları oluşmadığından Erkal’ın beraatına karar verdi.

Genco Erkal ve avukatlarının hazır bulunduğu duruşmada mütalaasını sunan savcı, Anayasa‘nın 26. maddesine ve AİHM içtihatlarına yer vererek Erkal’ın politik paylaşımlarda bulunmasının doğal olduğunu söyledi.  Duruşmaya katılan Erdoğan’ın avukatı ise, çobanlık ve eğitim konusundaki paylaşımların hakaret kastıyla yapıldığını söyleyerek Erkal’ın cezalandırılmasını talep etti.

‘Diploma meselesi yıllardır tartışılıyor’

Savcı’nın mütalaasına katıldığını söyleyen Erkal şunları söyledi:

“Bu paylaşımlar bir eleştiridir, hakaret içermez. İddia makamının bunun kabul edilmesi sevindirici. Diploma meselesi yıllardır tartışılıyor bunu tek söyleyen ben değilim. Çobanlık konusunda Cumhurbaşkanının kendisi de ‘ben de çobanım’ diyerek kabul ediyor burada hakaret olamaz. Beraatımı talep ediyorum”

Erkal’ın avukatı Turgut Kazan da “Cumhurbaşkanına hakaret” davalarının Türkiye’de bir baskı aracı olarak kullanıldığını belirterek,  “Fransa’da bu suçtan iki dava açılmış. Türkiye’de sadece 7 yılda 169 bin soruşturma, 38 bin 608 dava açıldı” dedi.

Duruşma savcısı, Genco Erkal’ın, ‘Cumhurbaşkanının diploması’, ‘Erdoğan’ın kaç çocuk yapılacağına karışması’, ‘Ayder Yaylası’ndaki yapılaşma girişimine karşı olması’ ve ‘Türk usulü başkanlık sistemini eleştirmesine’ ilişkin açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek beraatini istedi. Mahkeme, Genco Erkal’ın beraatine karar verdi.

Ne olmuştu?

Genco Erkal 16 Nisan’da, 2016’dan bu yana Twitter paylaşımlarının incelendiğini söylemiş ve bazı paylaşımları sebebiyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla hakkında soruşturma açıldığını açıklamıştı.

Erkal, 19 Nisan’da Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde verdiği ifadeyi şöyle özetlemişti:

“Benim işimin politik tiyatro yapmak olduğunu, 60 yıldır bu işi yaptığımı, dünyanın her yerinde haksızlıklara, baskılara, adaletsizliğe, bağnazlığa karşı olduğumu ve bu düşüncelerimi hem sahneden hem de sosyal medyadan açıkladığımı anlattım. ‘Başkanlık sistemine karşıyım.’ dedim. ‘İfade özgürlüğünün kısıtlanmasına, insanların düşünceleri yüzünden hapis yatmalarına, doğanın katledilmesine ve betonlaştırılmasına karşıyım’ dedim.”

 

Ferhan Yılmaz’ın görüntüleri işkenceyi doğruladı: Yılmaz’ın ölümü meclise taşındı  

Silivri Cezaevi’nde kalp krizi ile öldü denilen Ferhan Yılmaz’ın yoğun bakım görüntüleri işkence iddialarını doğruladı. Yılmaz’ın ölüm belgesinde ise ölüm nedeni olarak ‘bulaşıcı hastalık‘ yazıldı. Ahmet Şık ve Sezgin Tanrıkulu, Yılmaz’ın ölümünün ardından ortaya çıkan çelişkileri Meclis gündemine taşıdı.

Evrensel’den Meltem Akyol’un aktardığına göre; İşkence iddiaları ile gündeme gelen Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde hayatını kaybeden Ferhan Yılmaz’ın yoğun bakım görüntüleri işkenceyi gözler önüne serdi. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından Ferhan Yılmaz’ın kalp durması sonucu öldüğü açıklanmıştı. Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi, işkence iddialarıyla gündemde.

60 gardiyanın işkence iddiası

İddiaya göre 6 Nisan’da başlayan şiddet ve işkencede 60 gardiyan girdikleri koğuşlarda mahpuslara işkence yaptı ve onları tehdit edip kendilerini öldürmelerini istedi.

Bu baskılar sonucu bazı mahkumların topluca intihar ettiği öne sürüldü. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü önce “Tamamen gerçek dışıdır. Söz konusu iddialar iyi niyetten uzak, kamuoyunda algı oluşturmaya yöneliktir” diyerek iddiaları yalanladı. Ardından söz konusu cezaevinde bulunan Ferhan Yılmaz’ın hayatını kaybettiği ortaya çıktı. 

Kalp krizi açıklaması

10 Nisan Pazar günü hastaneye kaldırılan Yılmaz’ın yakınları, ölüm nedeninin kendilerine “kalp krizi” olarak açıklandığını ancak Yılmaz’ın vücudunda işkence izleri bulunduğunu söyledi. 

Ferhan Yılmaz’ın ağabeyi Hikmet Yılmaz, “Bize kalp krizi dediler. Cenazesini yıkarken gördük, sanki boynuna çamaşır ipiyle asılmış gibi iz var, her iki gözü patlamış, gözlerinden kan geliyor, burnu sanki tamamen kırılmış pamuklarla doldurulmuş, göğüs kısmında büyük bir şişkinlik ve morluk var sanki ağaç saplanmış gibi. Üst dudağı neredeyse bir avuç kadar şişmişti. Sağ ayak kısmı dikişliydi” dedi.

Evrensel’in haberi üzerine Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü açıklama yaptı. Yapılan yazılı açıklamaya göre hayatını kaybeden Ferhan Yılmaz, koğuşunda rahatsızlandı, önce Silivri Ceza infaz Kurumu Devlet Hastanesi’ne, oradan da Silivri Devlet Hastanesine sevk edildi. Müdürlüğün açıklamasında Ferhan Yılmaz’ın 10 Nisan Salı günü saat 18.30’da Silivri Devlet Hastanesi, Genel Yoğun Bakım Servisi’nde tedavisi devam ederken Kardiyak Arest (Kalp Durması) sebebiyle vefat ettiği yazıyordu.

‘Bu kalp krizi geçirmiş birisinin görüntüsü mü?’

Ancak Ferhan Yılmaz’ın yoğun bakım görüntüleri ailenin ‘işkence’ iddialarını doğrular nitelikte. Ferhan Yılmaz’ın ağabeyi Hikmet Yılmaz, “Tam size dün anlattığım gibi. Görüyorsunuz siz de… Dudaklarını, burnunu. Bu kalp krizi geçirmiş birisinin görüntüsü mü? Bu görüntüye bakıp bu çocuk kalp krizi geçirdi diyebilir misiniz?” diye sordu.

Sorumlularla ilgili yetkilileri de göreve çağıran Yılmaz, “Ne gıda zehirlenmesidir ne de kalp krizidir. Açık ve net kendini gösteriyor ki 90’lı yıllarda Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan Silivri’de kardeşime yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu fotoğrafa bakıp Silivri Cezaevi Müdürü’ne herhangi bir işlem yapmayacak mı? Bu sorumluların görevden alınmasını ve yargılanmasını istiyoruz. Her kim ki buna sessiz kalırsa yargı, yetkililer, onlar da bunun ortağı olur” ifadelerini kullandı.

Ölüm belgesi

Öte yandan halktv.com.tr’den Hazar Dost ise cezaevinde hayatını kaybeden Yılmaz’ın ölüm belgesine ulaştı. Belgede, Yılmaz’ın ölüm nedeni, “bulaşıcı hastalık” olarak belirtilirken herhangi bir kalp krizi ya da kalp durması vurgusu yapılmadığı görülüyor.

Yoğun bakım görüntülerinin ardından Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, Ferhan Yılmaz’la ilgili bir açıklama yaptı. Başsavcılık görüntülere rağmen gündeme gelen bütün haberlerin “gerçeğe aykırı ve dezenformasyon amaçlı haberler” olduğunu savundu. Başsavcılığın açıklamasında şu ifadeler yer aldı: 

“Ferhan Yılmaz’ın barındığı Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda 9 Nisan 2022 tarihinde rahatsızlandığı ve Silivri Devlet Hastanesi’ne sevk edildikten sonra 10 Nisan 2022 tarihinde yoğun bakımda tedavi edilmekteyken yaşamını yitirdiği olaya ilişkin başsavcılığımızca başlatılan soruşturma neticesinde müteveffanın teşhisi yakını Mehmet Emin Yılmaz’a yaptırıldıktan sonra cumhuriyet savcısı ve doktor bilirkişisi ile yapılan ölü muayenesinde müteveffanın bedeni üzerinde tıbbi müdahale sırasında oluşabilecek semptomlar dışında darp cebir, kesici delici alet, ateşli ateşsiz silah yarası, boğma, boğulma izine ait bulguya rastlanmamış olup, müteveffa kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla otopsi yapılmak üzere İstanbul Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmiştir. Olay üzerinde tüm şüphelerin aydınlatılabilmesi için kurumdan kamera kayıtları, tanık beyanları dosyaya delil olarak alınmış olup, gönderilecek olan otopsi raporu ve toplanacak tüm sair deliller ile birlikte soruşturma titizlikle yürütülecek ve neticelendirilecektir” denildi.

‘Çürüttünüz, gerçekten çürüttünüz’

Mezopotamya Haber Ajansı’nın haberinde  Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 60 gardiyanın baskı ve işkencesinin ardından yaşamını yitiren 2 tutukludan biri olan Ferhan Yılmaz’ın hastane görüntülerinin ortaya çıktığı, Yılmaz’ın hastane odasında yatırılırken 6 saniye çekilen görüntülerde Yılmaz’ın yüzünde darp izlerinin görüldüğü, burun ve üst dudağında darp izlerinin bulunduğu aktarılmıştı.

CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Silivri Cezaevi’nde yaşamını yitiren Ferhat Yılmaz’ın yoğun bakımda çekilmiş fotoğraflarını TBMM Genel Kurulu kürsüsünden gösterdi. Tanrıkulu, “Çürüttünüz, gerçekten çürüttünüz Türkiye’yi de. Bu resimden dolayı herkesin utanması lazım” dedi.

Yılmaz’ın yoğun bakımda çekilmiş fotoğraflarını mecliste gösteren Tanrıkulu, şunları söyledi:

  • Biraz önce telefonuma bu fotoğraf düştü değerli arkadaşlar.  Batmanlı Ferhat Yılmaz… Otopsi raporunda -daha çıkmadı da- ‘Kalp krizinden öldü’ diye yazılmış. Bakın. Bu, cezaevinde olmuş. Yani biraz vicdan varsa bunun nasıl bu hale geldiğinin sorulması lazım. Sorulacağı yer de burası, Meclis…
  • Bunun gibi binlerce vaka var. Biraz önce abisiyle görüştüm; gerçekten ağladım telefonda. Utandım insanlığımdan. Türkiye’yi ne hale getirdiniz? 12 Eylül darbecileri, kendilerine ‘darbeci’ denmesinden rahatsız değildi ama ‘işkenceci’ denmesinden rahatsızdı; o nedenle Diyarbakır Cezaevi’ni, Mamak Cezaevi’ni görüşmeye açtılar, gazetecilere açtılar. Siz ‘işkenceci’ denilmesinden rahatsız olmuyorsunuz gerçekten. Sadece geçen ay, şubat ayında benim telefonuma gelen, sosyal medya hesaplarıma gelen cezaevlerinde 138 vaka var. İnsan Hakları Komisyonu’nun alt komisyonu cezaevlerini ziyaret ediyor. O bulguları lütfen bir okuyun. Sistematik olarak bütün cezaevlerinde kötü muamele ve işkence var, sistematik olarak her tarafta var. Onları bir okuyun.
  • Cezaevlerindekilere düşman ceza hukuku uyguluyorsunuz. Bu parlamentonun yazdığı raporlar dikkate alınmıyor, hiçbir yerde dikkate alınmıyor. Milletvekillerimiz gidiyorlar, özveriyle çalışma yapıyorlar ama o çalışmalar sonunda yazdıkları bulgular. Cezaevleri Genel Müdürlüğü tarafından -bir parti politikası olduğu için, AK Parti’nin politikası olduğu için- yerine getirilmiyor bütün bunlar. Yoksa Türkiye’nin en berbat cezaevi olan Silivri Cezaevinde bu olur mu ya? Otopsi raporu beş ay sonra çıkacakmış.
  • Bir iddiayı daha burada söylüyorum: ‘Daha önce nasıl çıkar?’ diye konuşmaya çalışmışlar, rüşvet istenmiş. Daha dün, daha dün Adli Tıp Kurumu’ndan ‘Eğer şu kadar para verirseniz, daha şu kadar para verirseniz bu raporu beş ayda değil de iki ayda çıkaracağız’ diye aileye haber göndermişler. Çürüttünüz, gerçekten çürüttünüz Türkiye’yi de. Bu resimden dolayı herkesin utanması lazım.

Ahmet Şık’tan Bozdağ’a Yılmaz hakkında soru önergesi

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık, Ferhan Yılmaz’ın Silivri Cezaevi’ndeki şüpheli ölümünü Meclis gündemine taşıdı. Soru önergesi hazırlayan Şık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a, “Bakanlığınız yerinde inceleme yapmış mıdır?” diye sordu.

Yılmaz’ın cezaevindeki vefatına dair, “Basına yansıyan görüntülerde ise Yılmaz’ın yoğun bakımdaki görüntülerinde burun, üst dudak ve yüzündeki darp izleri çok açık bir şekilde görülüyor, bu durum işkence iddialarını beraberinde getiriyor” diyen Şık, Yılmaz’ın ölümünün ardından ortaya çıkan çelişkileri Meclis gündemine taşıdı.

TİP’li Şık, cezaevinde intihara sürüklendiği öne sürülen mahkumlardan Halil Kasal’ın yaptığı görüşmede, “Hiçbir şey yokken arkadaşıma tokat atıyorlar, hakaret içeren bir sürü şey söylüyorlar. Bahçeye götürüp hakaret ettiler, vurdular. Sakallarımı elleriyle yoldular. Botlarla kafamıza basıyorlar. Davacı olmak için tutanak tutuyorlar” dediğinin basına yansıdığını hatırlattı.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu’nun hazırladığı raporda ise, gardiyanlar tarafından işkence edilerek süngerli odaya götürülen 6 tutuklunun yaşadıkları baskılar nedeniyle intihar girişiminde bulundukları, cezaevi görevlilerinin ise daha önceden yaşanan intihar girişimlerine rağmen mahpusların ulaşabileceği yerlere jilet ve ip bırakarak intihara teşvik ettikleri kaydedildiğini; işkence ve baskı nedeniyle bir tutuklunun avluda ayakkabı ipleriyle kendini asmaya çalıştığı bunu gören gardiyanların ise müdahale etmediğinin raporda yer aldığını belirten Şık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi.

Şık, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi.
Şık, Bozdağ’a yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti:

  • “Yılmaz’ın ölümüne ilişkin açılan soruşturma kapsamında Bakanlığınız yerinde inceleme yapmış mıdır?
  • Bakanlığınıza göre Yılmaz’a ilişkin video kaydında görülen darp izlerinin açıklaması nedir?
  • Bakanlığınıza göre Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü “Ferhan Yılmaz kalp durması sonucu ölmüştür” açıklamasına rağmen Yılmaz’ın ölüm belgesinde “bulaşıcı hastalık” yazmasının izahı nedir?
  • Merhum Yılmaz’ın abisi Hikmet Yılmaz, “Biz yıkarken gördük, sanki boynuna çamaşır ipiyle asılmış gibi iz var, her iki gözü patlamış, gözlerinden kan geliyor, burnu sanki tamamen kırılmış pamuklarla doldurulmuş, göğüs kısmında büyük bir şişkinlik ve morluk var sanki ağaç saplanmış gibi. Üst dudağı neredeyse bir avuç kadar şişmişti. Sağ ayak kısmı dikişliydi” sözleri ve “Doktor bana, ‘Kardeşine ne olduysa içeride oldu. Hastaneye getirilirken ölmüştü” ifadesi Yılmaz’ın ölümünün Bakanlığınıza göre kalp krizi mi yoksa bulaşıcı hastalıktan mı kaynaklandığını göstermektedir?
  • Silivri cezaevi yetkilileri ve çalışanları hakkında bugüne dek işkence ve kötü muamele sebebiyle açtığınız herhangi bir soruşturma var mıdır?
  • Cezaevinde bulunan Kasal’ın ailesini arayarak anlattığı işkence iddialarının araştırılmasına yönelik bakanlığınız tarafından bugüne dek ne yapılmıştır? Kasal ve ailesinin tanık olarak ifadesine başvurulmuş mudur?
  • Silivri Cezaevinde gardiyanların mahkumlara işkence, kötü muamele ve baskı yaparak intihara sürükleyecek şekilde muamele ettikleri ve intihar için kullanılabilecek ip, jilet vb. malzemeleri de mahkumların ulaşabilecekleri yerlere bıraktıkları iddiaları doğru mudur? Bugüne dek Silivri cezaevinde kaç intihar girişimi vakası yaşanmıştır? Yaşandığı iddia edilen intihar girişimlerine ilişkin herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?
  • Yılmaz ailesine otopsi raporunun 5 ay sonra çıkacağı bilgisi verildikten sonra eğer para verilirse raporun daha kısa sürede çıkartılabileceği iddiası doğru mudur? Adli Tıp Kurumu’ndaki rüşvet iddialarına yönelik bir soruşturma başlatılmış mıdır?
  • Son 5 yılda Türkiye genelindeki cezaevlerinde çeşitli hastalıklar nedeniyle ölen hükümlü ve tutuklu sayısı nedir?
  • Son 5 yılda Türkiye genelindeki cezaevlerinde intihar eden tutuklu ve hükümlü sayısı nedir?
  • Son 5 yılda Türkiye genelindeki cezaevlerinde işkence eve kötü muamele iddiasıyla Bakanlığınıza ve resmi makamlara ulaşan şikâyet sayısı nedir? Bu bağlamda açılan soruşturma sayısı nedir? Açılan soruşturmalar sonucunda verilen idari ve cezai kararlar nelerdir?”

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Kavala mütalaasını yayınladı: Türkiye AİHM’e sevk edilebilir

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, Kasım 2017’den bu yana Gezi Davası kapsamında tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala‘nın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına rağmen serbest bırakılmamasıyla ilgili Türkiye‘ye başlattığı ‘sözleşmeyi ihlal’ sürecine dair mütalaasını yazılı açıkladı.

Mütalaada, AİHM‘in makul şüphe için yetersiz bulduğu aynı kanıt ve gerçeklerle Kavala‘nın hala tutuklu bulunmasının, Türkiye’nin sözleşme yükümlülüklerini göz ardı ettiği anlamına geldiği belirtildi ve davada bu kararı veren savcının hiçbir disiplin cezası almadığıın altı çizildi.

Konsey Bakanlar Komitesi, bu mütalaa ile ihlal sürecinin ikinci aşamasına geçmiş oldu. Buna göre Türkiye’nin AİHM’in verdiği Kavala kararını uygulayıp uygulamadığının tespiti hususunda AİHM’e havale edilmesi istendi ve konuya ilişkin Ankara’dan görüşünü iletmesi talep edildi.

Türkiye Konsey’den çıkarılabilir

AİHM’nin ihlal yapıldığını tespit etmesi durumunda Komite, Türkiye’ye karşı alınacak yaptırım kararı belirleyecek.İhlal kararı durumunda Türkiye’nin Konsey’den çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması söz konusu olabilir.

Bu davaya 17 yargıçtan oluşan AİHM’in Büyük Dairesi bakacak; başkan, 19 Nisan’a kadar davanın taraflarıyla birlikte Bakanlar Komitesi görüşlerini yazılı olarak bildirecek.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2 Şubat’ta aldığı kararda Kavala davasını AİHM’e havale etmişti.

8 Mart’a katılmak isterken gözaltına alınan 40 kadına dava açıldı

8 Mart Dünya Kadınlar Günü‘nde İstanbul Taksim’de düzenlenecek Feminist Gece Yürüyüşü‘ne katılmak üzere Kadıköy’den vapura binmek isterken gözaltına alınan Kadın Savunması’ndan 40 kadına dava açıldı. 

Davanın gerekçesi; “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” iddiası..

İddianamede ise olay şöyle aktarıldı: “…Kadıköy Kuzukestane Sokağı’nı araç ve yaya trafiğini kapatacak şekilde yürüyüşe başladıkları, bu sırada grubun ellerinde ‘Emine’nin kocası ödesin, zamlara isyan, feminist dünya yaratalım, 20 yıldır yine yeni yeniden feminist isyanla diren’ vb. içeriklere sahip dövizleri açtıkları, ayrıca ‘gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin jop, inadına isyan, inadına özgürlük, yaşasın feminist mücadelemiz, susma haykır, lezbiyenler vardır, patronsuz, p……… bir dünya istiyoruz’ vb. içeriklere sahip sloganları attıkları; olay yerinde hazır bulunan kolluk biriminin eylemi sonlandırmaları için şüphelilere uyarıda bulunduğu, grubun yürüyüşü sonlandırmadığı…”

Kadın Savunma Ağı üyesi Begüm Seliçi, polisle uzlaşıp vapura binebilmek için slogan atmayı bıraktıklarını, dövizlerini indirdiklerini, ancak bu kez de polisin kendilerine “Vapura toplu binemezsiniz” diye itiraz ettiğini aktardı.

Kadıköy Bahariye’den rıhtıma doğru slogan atarak yürüdüklerini de aktaran Seliçi, “Başta ‘Hayır’ dedik ama sonra vapura binebilmek için uzlaştık. Ama bir anda etrafımız çembere alındı. Bir yandan ‘Dağılın’ çağrısı yapıyorlardı ama bir yandan da asla dağılmamıza izin vermediler. O sırada çemberi de daraltıp bir anda apar topar gözaltına almaya başladılar” dedi. Gösteri yapmanın en temel haklardan biri olduğunun da altını çizen Seliçi, kendisinin de sürüklenerek gözaltına alındığını söyledi.

‘Fenerbahçe maçı çıkışında daha çok insan oluyor’

Hakkında dava açılan 40 kadın arasında yer alan Seliçi, “İddianameyi kabul etmiyorum. Burada ‘kamuya zarar verdiğimiz, yasadışı gösteri ve eylem yaptığımız’ yazıyor çünkü. Birincisi yasaklanan yer Taksim, biz Kadıköy’deydik. İkincisi; 40 kişinin trafiği ve yaya yolunu engelleyecek şekilde yürüdüğümüz yazıyor. Biz, arabalara da yol verdik yürürken. Kaldı ki birkaç gün önce Fenerbahçe maçında binlerce insan sokaktaydı. Bunlarla karşılaştırınca 40 kişi yolu ne kadar kapayabilir?” diye tepki gösterdi ve yasadışı hiçbir eylem yapmadıklarını belirterek kendilerini savundu.

Türkiye’de her gün kadınların öldürüldüğüne ve şiddet gördüğüne dikkat de çeken Seliçi, “Emek sömürüsü zaten su götürmez. Bu kadar şeye karşı bir gün de sesimizi çıkaramayacaksak niye yaşıyoruz? 40 kişi ne zarar verebilirdik? Sadece Taksim’e geçmeye çalışıyorduk ve bu bizim anayasal hakkımız. Dava açılması hepimizi çok üzdü, çok sinirlendirdi” dedi.

Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan yokluğun tespiti davasının ilk duruşması görüldü

Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne (TTM) açılan iki davadan biri olan  “Yokluğun tespiti” davasının ilk duruşması bugün görüldü.

Taraflara ek süre verilerek duruşma, 29 Eylül’e ertelendi.

Bianet‘ten Evrim Kepenek‘in aktardığına göre, duruşmada İstanbul Valiliği avukatı, “Tarlabaşı’nda faaliyet yürütmek için kuruldu bu dernek ama sonrasında 2007 Eylül ayında kendiliğinden faaliyetine son verdi resmi olarak. Tüzükte yazan buydu. Fakat dernek faaliyetlerini sürdürüyor. Bu nedenle davamızın kabul edilmesini istiyoruz” dedi.

Aile Bakanlığı avukatının müdahillik talebina dair Dernek avukatı Sevgi Kalan Güvercin, “Bakanlığın müdahillik talebi dernekle ilgili değil, reddedilmeli. Dernek çok sayıda çalışanı olan bir dernek. 87/1.maddede ‘amacına ulaştı’ deniyor bu nedenle ‘kapatılmalı’ diyorlar” dedi.

İlgili haber: Tarlabaşı Toplum Merkezi, hedef göstermelerin ardından kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya

Dernek avukatlarından Selmin Cansu Demir ise “Aile Bakanlığı’nın çocuk ve kadınlar yararına çalışan derneğin yanında olmasını isterdik. Karşısında olmasını değil” şeklinde konuştu.

Güvercin, derneğin devletin de STK yoluyla desteklediği projeleri olduğunu hatırlatırken, Dernek avukatı Buse Karataş şunları söyledi:

“Dernek, Haziran 2017’de kuruldu sayısız denetim görüyor. Hiçbir yaptırımla da karşılaşmıyor. Ta ki İçişleri Bakanlığı’nın denetimine kadar, ki o da bu davanın konusunu oluşturuyor.”

Bakanlığın denetimi hukuka uygun değil, yetkiyi kötü kullanmışlar. Dernek her türlü bilgi – belgeyi sunuyor buna rağmen Bakanlık derneğin yok olduğunu iddia ediyor.

Mahkeme, Aile Bakanlığına müdahillik talebine ilişkin dilekçe sunmak üzere ve dernek vekillerinin derneğe ait defterlerinin ve yönetim kurulu karar defterlerini sunmak üzere iki hafta süre verilmesine;İstanbul İl Dernekler Müdürlüğüne müzakere yazılarak davalı derneğin dosyasının celbine karar verdi.

Bir sonraki duruşma 29 Eylül’de görülecek.

Keyfi ve öngörülemez bir süreç

TTM ile dayanışmak için kurulan ‘İyi ki Varsın TTM‘ inisiyatifi, 91 hak örgütü adına dava öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne açılan davaların düşürülmesini ve güvenli bir şekilde çalışmalarına devam edebilmesini talep eden hak savunucuları, açıklamada şunları söyledi:

“TTM, başta Tarlabaşı’nda olmak üzere Türkiye ve dünyadaki her türlü ayrımcılığa karşı çalışmak, hak temelli bir sosyal hizmet modeli geliştirmek ve sanatla iç içe birlikte üretmeyi ve ortak yaşama kültürünü geliştirmeyi dert edindi kendine.

Ancak, Haziran 2021’de, birçok sivil toplum örgütü ve bu alana gönül veren kişinin endişelerinden biriyle yüzleşti. Medyadaki nefret söylemi ve hedef gösterme haberleriyle başlayan, idari ve hukuki yaptırımlarla devam eden, keyfi ve öngörülemez bir süreç deneyimliyor TTM. Bugün susturulma ve kapatılma tehdidiyle karşı karşıya.

Dernek örneğinde bugün yaşananların Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan gerilemenin doğal bir uzantısı olduğunu düşünüyoruz.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin hedef gösterilerek ve yürüttüğü faaliyetler çarpıtılarak kapatılmaya çalışılması, tüm sivil topluma yönelik bir tehdit olarak karşımızda duruyor.

Adil, insan haklarına saygılı ve kapsayıcı bir toplumun ancak güçlü bir sivil toplumla birlikte inşa edilebileceğine inanıyoruz. Bu nedenle Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin yanındayız.”

Ne olmuştu?

Tarlabaşı Toplum Merkezi‘nde 27 Haziran 2021’de Kaos GL Derneği ile birlikte planlanan “LGBTİ+ Öğrencileri Aile ve Okul Kıskacına Karşı Nasıl Korumalı?” etkinliği, Milat Gazetesi ve A Haber televizyonlarında “Toplum merkezinde LGBT ve terör eğitimi” gibi haberlerle hedef gösterilmişti. Haberler ve gazetenin bileşenlerinin hedef gösteren paylaşımları yıl boyunca sürdü.

Haziran-Eylül 2021 döneminde çeşitli denetimlerin ardından “yokluğun tespiti” ve “fesih” için ayrı ayrı davalar açıldı.

İstanbul Valiliği tarafından “Derneğin amacının gerçekleşmesinin olanaksız hale geldiği” gerekçesi ile derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespit edilmesi talepli davanın ilk duruşması, bugün görüldü.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın düzenlediği iddianame ile ise “hukuka ve ahlaka aykırılık” gerekçeleriyle derneğin feshi davasının ilk duruşması da 18 Mayıs 2022 tarihinde görülecek.