Günümüzde sosyal ve çevresel felaketleri aşırı nüfus artışına dayandırmak genel bir düşünce olmuş durumda, ama artık asıl suçluyu görmemiz gerekiyor.
Sanayi Devriminden beri “aşırı nüfus artışı” fakirlik ve diğer sosyal problemler gibi çevresel felaketlerin de nedeni olarak gösterilmektedir. 1789’da Thomas Malthus’un ortaya koydugu üzere insan nüfusu geometrik olarak artarken bu artışı karşılayacak gıda üretimi aritmetik olarak artmaktadır. Bunun sonucunda aşırı
Çevresel Felaketlerin Sorumlusu Aşırı Nüfus Artışı mı?
Seydişehir'e Termik Santral Yapıyorlar!
BEN KONYA’NIN SEYDİŞEHİR İLÇESİNDE OTURUYORUM.. .
İLÇEMİZDE CE-KA ADLI ALİMİNYUM FABRİKASINI ALAN ŞİRKET ŞUAN İLÇEMİZE TERMİK SANTRAL YAPMAKTA… ANCAK KÜRESEL ISINMA GERÇEĞİ ÖNÜMÜZDE DURURKEN BUNU HANGİ MANTIKLA YAPIYORLAR SEYDİŞEHİR HALKI OLARAK BİR TÜRLÜ ANLAYAMDIK.. . SEYDİŞEHİR HALKI BU SANTRALE KARŞI ÇEŞİTŞLİ YOLLARDAN MÜCADELE VERDİ ANCAK KAMUOYUNA BİR TÜRLÜ SESİNİ DUYURAMADI.. .
*Let' Stop The Food Crisis!
Mehmet Atak
Selam,
Bir pirinç dalgalanması dışında burada pek gündeme gelmedi ama (ki pek çoğumuz farkında olmasa da TC’de açlık sınırında yasayan çok insan var) dünya tepetaklak bir açlık krizine giriyor-girdi. Aslında uzun zamandır görünen koydu ya…
Fahiş yiyecek fiyatları kitleleri eylemlere tetikliyor. Buğun dünyada 1 milyarın üzerinde insan doğrudan açlık ve kotu/eksik beslenmekten muzdarip. dünya genelinde, günde 24 bin insan açlık ve etkileri dolayısıyla oluyor. Bu ölümlerin ¾ u çocuklar ve gençler, kalanın ¾ u de kadınlar. Bu ölümlerin sadece %10’u savaşlar ve geçici dönemsel kıtlıkla bağlantılı, %90’i kronik eksik beslenme kaynaklı.
Biyo Etik
KÜRESELLEŞTİRMENIN DAYATTIĞI YENİ KÜRESEL BİLGELİK ARAYIŞLARI.
(İLERLEMENIN ARKA PLANINDAKI ETİK SORUNLAR)
M. Cengiz Güleç
“Yaşantıda yitirdiğimiz yasam nerede?
Bilgide yitirdiğimiz bilgelik nerede?
Haberde yitirdiğimiz bilgi nerede?
Yirminci yüzyılda gokkubbenin katları
Bizi Tanrı’ya değil, toprağa yaklaştırıyor”
T:S: Eliot
İngiliz Yeşilleri Duruşmada…
Yeşillerin İngiltere’de en büyük ilerleme gösteren parti oldukları haklı olarak söylenebilir, fakat sık sık sol cenaptan şüpheyle karşılanıyorlar. Solcular bu eleştirilerinde ne kadar haklılar?
Görünüşte solda olan, 100’den fazla konsey üyesi, Avrupa parlamentosunda ve Londra Meclisinde sandalye sahibi, gelecek seçimlerde ilk parlamento üyesini koruyarak seçim sisteminde bomba etkisi yaratabilecek bir parti düşünün. Bu parti Yeşiller Partisi. Fakat, belli nedenlerden, belki kıskançlık ya da sosyal bir duyuyla, “fazlasıyla seçime dayalı, aşırı derecede beyaz, orta sınıf ve Yeterince Solcu Olmamak iddialarıyla düzenli olarak Sol Fikir Mahkemesine itiliyor. Hem de içlerinde birbirinden nefret eden hizipçilerin olmamasına rağmen.
Medya İktidar İlişkisi Ortaya Saçılırken…
Başbakan bir medya patronunu, medya dışı iş ilişkilerinden dolayı ad vererek suçladı. Medya patronu, medya dışı ilişkisini medya aracılığı ile başbakana cevap verdi. Medya aracılığı ile bir oyana bir bu yana döndü durdu!
Medya patronu medya dışı iş ilişkisi için aracı göndermiş, kimi göndermiş dersiniz? Medya içinde çalışanı mı? Bunu başbakanın açıklaması gerek. Medya dışı iş ilişkilerde, medyanın ve medya çalışanlarının kullanıldığı konusunda hiç şüphemiz yok.
Post Modern Böööö
Hâlihazırda Genelkurmay-iç mihrak diye bir sitede bu kurumdan genel kurnaz başkanlığı diye söz ediliyor- Başkanlığını üstlenen İlker Başbuğ entelektüel ilgileri olduğunu göstermeyi seven bir general. Canım generalin enteli mi olurmuş demeyin. Hepsi de “evrenin evreni”!! gibi değil, Bay General Başbuğ bizde iletişimsel eylem kuramı adı ile Kabalcı Yayınlarından çıkan Jurgen Haberması referansa göstermeyi seviyor. Harp Akademilerin açılışı esnasında yaptığı konuşmada Poppere, Fukuyamaya ve Habermasa yaptığı göndermeler ile sayın paşamız entelektüel cesameti konusunda, hepimize küçük dilini yutturdu. Ve yine onun sayesin de başımıza örülen post modern çoraplar konusunda bilgi sahibi olduk.Bu bölücü, yıkıcı dış mihrak sapık ideolojilere karşı en büyük güvencemiz olan kemalizmi kemiren bir kurtmuş, başımıza alt kimlik üst kimlik gibi dertleri de açan, küreselleşme denen zararlı cereyanın ardına sığınarak Ike kasırgasından bile daha yıkıcı etkiler ile devletimizin bekasını tehlikeye düşüren bu felaket paşamızın basireti sonucu artık dilediği gibi at koşturamayacak.
Nükleer Enerji Siyasi Bir Tercihtir!
09-Eylul-2008 Nukleer enerji teknik bir zorunluluk degil, ayrica, sakincalari çok, siyasi bir tercihtir diyen Prof.Dr. Tolga Yarman ”Uyumuyoruz” etkinlikleri kapsamında İstanbul Yeşil Ev’e konuk oldu. Özellikle katılımcılar için çok doyurucu ve zihin açıcı görüşlerini son derece canlı bir uslupla izleyicilere aktaran Tolga Yarman bir nükleer mühendis, ayrıca da Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Güvenlik Komitesi ve Danışma Kurulu Eski Üyesi…. Üc saate yakın süren ve beş ana başlıktaki sunumlarını birer birer sizlerle paylaşmak istiyoruz. Gazetemizin bu sayısında Nükleer Enerji Ve Türkiye başlıklı metinle başlamak istiyoruz
* Ekotopyalılar Çırılçıplak Denizde!
‘Nükleer santral öldürür!’ demenin ve bunu temsilen yere yatmanın keyfiyen cezalandırıldığı, 12 Eylül demokratik Türkiye’sine hoşgeldiniz
İnsanı doğanın bir parçası olarak kabul eden, onunla uyum içinde yaşamanın hem mümkün hem de çok keyifli olduğunu düşünen farklı ülkelerden genç insanlar, 20 yıldır dünyanın değişik ülkelerinde yaptıkları gibi bu yıl da yaz kamplarını Türkiye’de, Sinop’ta yapmaya karar verdiler. Ekotopyalılar kimdir, in midir cin midir? Kudretli devletimizin ve onun başbakanı Erdoğan’ın hışmına uğrama lütfuna niçin ulaşmışlardır? Gelin görelim nasıl yaşıyorlar, neler düşünüyorlar?
Kocamışlığımda İblise Armağan Ettiğim….
Kocamışlığımda iblise armağan ettiğim gençliğimin kapısını usulca kapattım İlhan Berk
Selam,
Ölümün farkında olmak, çoğu kez taakkul içinde hayatımızı daha manalı devam ettirmeyi değil de, ölüm korkusunun bir var oluş anksiyetsi olarak tezahür eder. Ölüm korkusuyla basa çıkma gayesiyle de, çağdaş psikoloji terminolojisiyle, farklı çehreli ‘nevroz’lara saplanırız. Bu da hilafsız bir yeryüzü hakikatini, “burada ve şimdi”yi kaçırmamıza sebep olur. Bu nevroz kâh sanat ya da başka bir üretimle kendimize bahsetmeye çalıştığımız “olumsuzluk” yanılsaması, kah nesil devamıyla, çocuklarımızla kendimizin “ölümsüzleşeceği” yanılsaması, kah turlu inançlarla buradaki olumun son olmadığı, başka bir düzlemde “olumsuzluğu” yakalayacağımız yanılsamasıyla… bir mücadeledir.