Ana Sayfa Blog Sayfa 5430

Dünya Kupası’nda Çin de var! – Özgür Gürbüz

Futbol Dünya Kupası’nı yakından takip edenler Çin’in milli futbol takımının aynı Türkiye gibi elemelerde kupaya veda ettiğini ve bu başlığın hatalı olduğunu düşünebilir. Evet, Çin’in futbol takımı kupada mücadele etmiyor ama Çinli bir firma tüm dünyadaki futbolseverlere reklam panolarından sesleniyor. Tarihte ilk kez bir Çin firması, Yingli Solar, Dünya Kupası’nın resmi sponsoru oldu.

Cennetten Kovulmadık / Refika Birgül

Amerika ve İngiltere’de yemek devrimi yapmaya çalışan 35 yaşındaki Jamie Oliver ağaçtan bir şeftali koparıyor ve “Bunu hayatımda ilk kez yaptım” diyordu.

Bu cümle bile ne kadar şanslı olduğumuzun kanıtı. 17 milyonluk bir şehirde sokaktan ıhlamur, kiraz, asma yaprağı ve şeftali toplamak, denizden balık tutmak… Yani henüz cennetten kovulmadık biz.

Yetmez! Ama Evet! / Gökçen Özdemir

Anayasa Mahkemesi, Anayasa reformu konusundaki yasa (tasarısı?) ile ilgili iptal davası konusunda beklenen kararını açıkladı; ve Mahkemenin raportörünün görüşünün aksine iptal başvurularını tamamen reddetmeyip, değişiklik paketindeki bazı ifadeleri iptal etti. Böylece, yine varlık sebebi olan, ruhen ve lafzen korumakla yükümlü olduğu Anayasayı deldi.

Munzur'un Eteklerinde

İnsan farklı yerlerde hiçbir kariyer zaafiyetine girmeden kendine sorumluluklar edinirse her hafta sonu farklı bir noktada buluyor kendisini.

Geçen hafta Mersin’de yapılan mitingin ardından , bu haftada EMO’nun her 3 ayda bir yaptığı Ankara Şube’ye bağlı bölge koordinasyon toplantısı için Erzurum Erzincan  toplantısı için Aksaray yollarındaydık. Sanırım bu edinimi kazanmamız lazımdı.

Erzurum havaalanına uçağımız indikten sonra, bizi Erzincan’ götürecek servise bindik, Erzincan havaalanı kapalı olduğundan uçağımız Erzurum’a inmek zorunda kaldığından bizi yaklaşık 3 saat süren bir yolculuk bekliyordu. Yol gördüğüm en güzel yollardan biri, bir başka nehirle birleşecek Fırat adını alan Karasu nehri tüm yol boyunca sizinle ama görüntü, yeşilllik ve dağlar harika. sıkılmadan yol alıyorsunuz.Bir nehir ancak böylesine akabilir. Ama bölgede ilk HES’le karşılıyorsunuz. Kafanız takılıyor. Tam bir noktaya geldiğinizde Siz’i Tunceli kavşağında harika bir köprü karışıyor ki bence herkes bu yolu görmeli. Cennet bu olmalı daha fazlası olamaz diyorsunuz.

Erzincan’a  indiğinizde bizi Şelale denen bir Munzur eteklerinde yere götürüyorlar ama tabi ki yol boyunca o kısacık mesafe de 3 adet HES’le karşılıyorsunuz. Mesafe toplamda 25 dakika ve 3 adet HES, şaşkınsınız sadece bakakalıyorsunuz. Şelale ise, Manavgat’tan , Tarsus’dakinden de abartısız harika Cennet yer değişti beyninizde. Tamamen doğanın içindesiniz ve cep telefonu çekmiyor.

Sadece suyun sesi.

Size özel donatılmış bir masada ki bölge halkı aralarında tanımadıklarımız fazla idi, çok misafirperver, komplekssiz. Bir mühendis arkadaş kalkmış servis yapıyor bizle bekleyemeyelim diye ve bizler kendi insani değerlerimizi yeniden sorguluyoruz. Bitmeyen bir güleryüz ve harika bir doğa. İnsan başka ne isteyebilir.

Şimdi bu yazı gezi yazısına dönüşmesin diye, bölgenin harika tulum peynirini, el yapımı bakırlarını ve harika balını es geçiyorum. Affola.

Orada belediyede çalışan bir mühendis arkadaşa bölgede çevre derneği var mı diyorum, yok sadece TEMA var diyor. Peki TEMA ve halk HES’lere karşımı dediğim de, hayır çok memnunuz zira ekolojik dengeye zarar vermiyor keşke daha önce yapsalardı diyorlar. Ve ekliyor Karadenizdeki gibi doğa etkilenmiyor merak etmeyin, bize sizden bahsettiler inanın ürkmenizi gerektiren durum yok.

Ünümüzün Munzur’u aşması iyi hoş ama yine de kafam bu duruma basmıyor. Tartışmaya girip, fasıl geçen bir ortamı germemek adına susma hakkımı kullanıyorum. O kadar insanlar ki, o kadar sıcaklar ki tamam diyorum.

Yola çıkmadan bir gece önce bir Kürt yazar arkadaşımla görüşüyorum. Ona kalsa bir Türk olarak asla gitmemeliyim. Benim adıma benden daha endişeli. Neden diyorum net bir şey yok.Öyle olunca ben de yol boyu panik ve acaba ne olabilir endişesi.  Yanıtları Erzincan halkının tavırlarında yakalıyorsunuz. Halk biraz gergin , korkulu ve endişeli. O bölgede  çalışan bir Malatya’lı mühendis arkadaşa ne kadar Erzincan Malatya arası dediğim de , yanıt tüm sorularıma karşılık geliyor. “ Tunceli üzerinden giderseniz çok kısa , ama ben oradan gitmeye korkuyorum, sadece ben olsam iyi, eşim ,kızım, Sivas üzerinde gidiyoruz, yol bayağı uzuyor. Ama gelin Malatya’ya seveceksiniz.

“KORKU” bir insanın en son yaşaması gereken duygu. Özelikle insanı hakları açısından baktığınızda yolunu değiştirmeleri şaka gibi. Ama çok da fazla bunları konuşmuyorlar. Sormamanız gerektiğini anlıyorsunuz. Ama bu yaşanan bir iç çatışma ise halkın psikolojisini bozuyor. Bunu anlamak için çok zeki olmanız Ya da uzun yıllar yaşamanız gerekmiyor. İşte tam da o nokta da bir arkadaş öneriyor. Eğer ulaşım sorununu çözer teşvik verirseniz , sorununuzun çözülmemesi için Hiçbir neden yok. Yeter ki,  Gaziantep’e yapılanlar buralara da yapılsın. O zaman bu sorunlar yaşanmayacaktır. Düşünüyorsunuz kesinlikle haklı, zira bölgede büyük bir fabrika yok.

Açıçası yüreğim ilk defa Karasu da kalarak, Erzurum uçağına biniyorum. Kafamsa karmakarışık.

Kürt Meselesi ve Web 2.0

Bir arkadaşımın gönderdiği bir videoyu izliyordum. Videodaki konuşmacı Mark Pesce web 2.0’ın haberlere ulaşma yöntemlerimizi nasıl da değiştirdiğini söyledi. “Eskiden haber almak için gazetelere ve televizyona başvururduk. Haber için yukarı bakardık. Bugün ise haber için etrafımıza bakıyoruz. Birbirimize bakıyoruz.”

O sırada masamda 4 Temmuz 2010 tarihli Radikal İki gazetesi vardı. Radikal İki’deki yazıların takip eden salı günü gazetenin sitesinde yayınlanacak olduğunu düşündüm bir an. İnterneti kullanmak ama çok da kaptırmamak için bir garip çaba…

Ve o anda çok daha garip bir durumu fark ettim:

Masamdaki Radikal İki’nin içeriğinin neredeyse dörtte üçü Kürt meselesi ile ilgili yazılardan oluşuyordu. Ben de konuyu takip etmeye çalışan biri olarak konu hakkında her hafta hiç yoksa 15-20 farklı yazı, haber vs. okuyordum. Neredeyse diğer tüm konularda (web 2.0 sayesinde) birinci elden haber alabilen ben, Kürt meselesi ve Kürt bölgesi hakkında okuduğum neredeyse her şeyi gazeteler, haber ajansları, parti ve örgütlerin bültenimsi haber sitelerinden takip etmek zorunda kalıyordum.

Takip ettiğim gay, müslüman, sosyalist, anarşist, serbest piyasacı, çevreci, yogacı, korsan, mühendis, aşçı blog yazarları ve sosyal ağlarda yazıştığım, tartıştığım her çeşit insan vardı. Bunların içinde bir sürü Kürt olduğunu bildiğim/bilmediğim insan olduğu kesindi. Ancak uzun uzun tartışma geçmişlerime, takip ettiklerim listelerime ve diğer kayıtlara bakmama rağmen bu insanlardan Kürt oluşuyla öne çıkan birilerini bulmakta zorlandım.

Oysa web 2.0 herkesin kendi editörü olduğu, yazarın okuyucuyla aynı seviyede durduğu bir iletişim tahayyülü değil miydi? Peki o zaman neredeydi benim kafa dengim olabilecek, yazdıklarını merakla takip edeceğim Kürt blog yazarları? Neredeydi mahallenin delisi olmayı göze alan Kürt muhalifler?

Sorunun bende olduğunu varsaydım ve daha geniş bir araştırmaya başladım. Google, tanıdık sitelerin verdiği bağlantılar, eşin dostun önerdikleri ile şu anda ulaşabildiğim sınırlı sayıda siteye ulaştım. Evet sorun bir parça bendeydi, ama bir sürü Kürt arkadaşı olan ve her gün sosyal ağlara bağlanan bir insana şimdiye kadar bu kaynakların ulaşmamış olması da düşündürücüydü.

Bu araştırmam sonucunda vardığım bir kaç sonucu ham halleriyle paylaşmak istiyorum:

1- PKK’ya muhalefet yapan bağımsız veya bireysel Kürt haber kaynağı bulamadım.  Özellikle bölgede yaşayan insanların bireysel deneyimlerini aktaran ve Kürt ana akımı dışında kalan bir ses bulmakta zorlandım.

2- İnternete bireysel olarak yazan entellektüel Kürt arkadaşların çoğunun (haklı bir şekilde) yaşananlara angaje olup, kısmen de olsa, objektifliklerini yitirdiklerini gözlemledim.  Bu da araştırmam sonucunda ulaştığım sitelerin beni tatmin etmemesinde bir etken oldu. (Örneğin bir yazısını beğenerek okuduğum blog yazarı, bir başka yazısında Kürtlerin dünya müzik tarihine yaptığı eşsiz katkıları öyle banal bir milliyetçilikle tasvir ediveriyor ki, lise tarih kitabı usulü Türk milliyetçiliğinin simetrisine baktığımı hissettim.)

3- Web 2.0 aleminde takipçisi bol olan insanların pek çoğunun büyük şehirlerde yaşayan beyaz Türkler olduğunu farkettim.

Festival Habercisi – 2

33400_10150228787850601_838500600_13489929_4511180_nYazı dizisine başlarken;

Müzik festivalleri -öteki.” yaşamdır. Başka türlü olmanın, normal toplumsal yasa ve yükümlülüklerden uzak bulunmanın, ciddiyetin çok çok ötesinde ve hatta ciddiyetle ilgisiz; gücünü “o an-orada” bulunan insanların organik iletişiminden alan, eğlencenin, dans etmenin, gülmenin yer aldığı, buna karşılık üretim ve kalkınmanın olmadığı geçici alanlardır.

Meşin Kırbaç

“…Yağız atlar kişnedi,

meşin kırbaç şakladı…”

2010 Fransa Bisiklet Turu başlarken, aklıma Faruk Nafiz’in yol şiiri Han Duvarları geldi.

Malum: Bisiklet’e demir at diyoruz. Meşin kırbaç ise pek çok şey olabilir: Kazanma hırsı, rekabet, şöhret, para, savaş…

Evet, evet savaş.

O cicili bicili formalar, şeker gibi bisikletler, kaymak gibi asfaltlar, başka bir yerden bakıldığında birer üniforma, tank, ve savaş meydanıdır.

Bu savaşın da kendine ait bir hukuku var elbette. Örneğin işin içine doping karıştırırsanız “Cenevre Sözleşmesi”ni ihlal etmiş olursunuz.

Geçen yıl hepimiz bir soğuk savaşa tanık olmuştuk.

Savaş bu yıl “soğuk” değil; sıcak… Hatta cayır cayır.

‘Patron’ Lance Armstrong ile ‘Silahşor’ Alberto Contador arasındaki rekabet nihayet kendine gerçekçi bir zemin buldu.

Her iki bisikletçi de geçen yıl aynı takımdaydı, lakin kimin kaptan olduğu, kimin kim için çalışacağı filan bir muammaydı.

(Hoş, Astana gemisi bu iki kaptan dilemmasından dolayı batmadı. Paris’te kurulan podyumda Contador 1, Lance 3 numaralı basamaktaydı. Ama gerilim orada bile devam etmişti.)

Bisiklette bir kural vardır: Zincir, önde büyük dişlideyken, arkadaki en büyük dişliye geçirilmez. Zincir hem çok çapraza düşer hem de aşırı gerilir. ‘Patron’la ‘Silahşor’un durumu bundan farksızdı.

Neyse ki bir strateji gurusu olan Lance durumu erken okumuş, sezon bitmeden Astana’dan ayrılmış, Radioshack firmasıyla anlaşmış, yanına eski yol arkadaşlarını da almıştı.

Contador ise bir süre yalpaladıktan sonra Astana’da kalmaya karar vermişti. Astana’nın ‘Kazak erkeği’ A. Vinoukurov, iki yıllık yasaktan sonra selesine oturmuş, Alberto’nun en güçlü yardımcısı olacağını göstermişti. (Astana’da Vino var ama 2006 şampiyonu O. Pereiro Sio yok.)

Bu yıl kariyerini bitireceğini açıklayan 38 yaşındaki Lance, kendinden 11 yaş küçük Contador’a göre daha güçlü bir takıma sahip. Radioshack’in bünyesinde Leipheimer, Kloden, Popovych gibi sağlam pedalların yanında bir de Brajkovic gibi çok parlak bir genç isim var.

(İzleyenler biliyor, Fransa’nın provası olan D. Libere’de Brajkovic, Contador’u fena silkelemişti.)

3 temmuzda gözlerimiz Rotterdam’da olacak.

Bakalım meşin kırbaç nasıl şaklayacak?


Not:
Bu yazıyı bitirirken aziz dostum Bağış Erten’den bir mail geldi. (Bu vesileyle de hatırlatmış olayım: Bağış bu yıl Gazeteciler Cemiyeti’nin spor yazısı dalında başarı ödülünü aldı.)

Bağış, Eurosport’un hazırladığı, Lance ile Contador arasındaki rekabeti anlatan bir video yollamıştı. Aklın yolu bir… Orada da kullanılan kavramlar da aynı: ‘Düello’ ve ‘Savaş’…


www.aydancelik.com

Müdür Bey’in karbon ayak izi – Özgür Gürbüz

Istanbul’un Eyüp İlçesi Milli Eğitim Müdürlüğü’nü dört yıldır vekaleten yürüten ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın akrabasi olan Güsamettin Erdoğan’ın, son 4 yılda 160 ülkeyi dolaştığına ilişkin Haberturk gazetesinde Sultan Uçar imzasıyla çıkan haber düşündürücüdür. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce tarafından Büyük Millet Meclisi’ne verilen soru önergesinde yer alan, bu gezilerin kimin parasıyla yapıldığı, nasıl zaman bulunduğu gibi yerinde sorulmuş sorulara ek olarak, birkaç soru da ben sormak istiyorum.

Vicdani Ret Meselesi

vicdani_ret00

Partide vicdani ret üzerine konuşmalar başlayınca ve konu tekrardan gündeme gelince ben de uzun zamandır var olan sessizliğimi vicdani ret konusunda bir şeyler yazarak bozmak istedim.

Manifesto: Çılgın Çiftçi Özgürlük Cephesi / Wendell Berry

Kısa günün kârını, yıllık artışı,

ücretli izinleri sev. Hazır olan her şeyden

daha fazlasını iste. Kork

komşularını tanımaktan ve ölmekten.

Kafanda bir pencere açılacak o zaman.

Geleceğin bile gizemli olmayacak

artık. Aklın bir karta basılıp

küçük bir çekmeceye kaldırılacak.

Bir şey satın almanı istediklerinde

onlar seni arayacaklar. Onlar istediklerinde

kâr için ölmeni, sana haber verecekler.

O zaman, arkadaşlar, her gün bir şey yapın
hesaplanamayacak. Tanrıyı sevin.
Dünyayı sevin. Karşılıksız çalışın.
Sahip olduğunuz her şeyi alıp fakir olun.
Hak etmeyen birini sevin.
Devleti reddedin ve sarılın

bayrağa. Yaşamayı umut edin
temsil ettiği özgür cumhuriyette.
Onay verin anlayamadığınız her şeye.

Cehaleti övün, çünkü insanın
karşılaşıp da mahvetmediği bir şey yok.

Cevabı olmayan soruları sorun.
Milenyuma yatırım yapın. Sekoya ağaçları dikin.
Temel ürünüm orman deyin
kendiniz ekmediğiniz,
hasat edecek kadar uzun yaşamayacağınız.
Deyin ki yapraklar

küflenip çürüdüklerinde hasat edilir.
Buna kâr diyin. Kehanetler bunu gösteriyor.

Altı santimlik humus tabakasına iman edin
ağaçların altında oluşan
her 1000 yılda bir.
Leşi dinleyin- kulağınızı
yaklaştırın, ve fısıltılarını duyun
söylenecek şarkıların.
Dünyanın sonunu bekleyin. Gülün.
Kahkahalar ölçülemez. Neşeli olun
tüm gerçekleri göz önünde bulundurarak.
Kadınlar iktidar hırsıyla ucuza gitmediğinden,

erkeklerden çok kadınları memnun edin.
Kendinize sorun: Tatmin edecek mi bu,
çocuk doğurmanın tatminini yaşamış bir kadını?
Uykusunu kaçıracak mı bu,
doğum yapmaya yakın bir kadının?

Aşkınızı alıp birlikte tarlalara gidin.
Gölgede uzanın. Başınızı koyun
kucağına. Sadakat yemini edin
düşüncelerinize en yakın olanlara.
Generaller ve siyasiler

tahmin edebildiğinde aklınızın hareketlerini,
kaybedin aklınızı. Bir işaret olarak bırakın
yanlış yolu gösteren, sizin gitmediğiniz yolu.

Tilki gibi olun
gerekenden fazla iz bırakan,
bazıları yanlış yönde.

Hazırlayın kendinizi dirilişe.

Wendell Berry

1973

Manifesto: The Mad Farmer Liberation Front” from The Country of Marriage, copyright © 1973 by Wendell Berry, reprinted by permission of Harcourt Brace Jovanovich, Inc.

Çev: İlknur Urkun