Ana Sayfa Blog Sayfa 5403

Boğaziçi’nde klasik müzik sonbaharı

Albert Long Hall
Albert Long Hall

Boğaziçi Üniversitesi’nde Albert Long Hall klasik müzik etkinlikleri yarın başlıyor. 13 Ekim Çarşamba akşamı yapılacak “Orgun Yüce Tılsımı” başlıklı ilk konserde Genoveva dos Santos (Soprano), Sharon Carty (Mezzosoprano) ve Istvan Matyas (Org)’dan oluşan grup Pergolesi’nin Stabat Mater’inin 2 soprano ve org uyarlaması da dahil olmak üzere org ve vokal için bestelenmiş çok sayıda eser sunacaklar.

Albert Long Hall klasik müzik konserleri dizisinin Sonbahar 2010 programında yer alan sanatçılar şöyle: Ventus Nefesli Çalgılar Kenteti, piyanist Khatia Buniatishvili, Cihat Aşkın (keman) – Bülent Evcil (flüt) – Çetin Aydar (viyola) üçlüsü, Emre Elivar – Muhiddin Dürrüoğlu piyano ikilisi, Midori – Özgür Aydın keman-piyano ikilisi, Fahrettin Arda (keman) –  Dorukhan Doruk (çello) – Özgür Ünaldı (piyano) üçlüsü, Magdalena Blum (piyano) – Stanislaw Firlej (çello) – Elzbieta Nowotarska (soprano) – Jolanta Stopka (keman) dörtlüsü ve María Távora Sánchez ve Topluluğu.

Paul Badura-Skoda

Konserlerin önemli bölümü Çarşamba akşamları yapılacak. Sonbahar 2010 programının ağır topu ise 83 yaşındaki Avusturyalı piyanist Paul Badura-Skoda. Chopin, Brahms ve Mozart’ın eserlerinden oluşan bir resital sunacak olan Badura-Skoda’nın konseri 17 Aralık cuma akşamı.

Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall klasik müzik etkinliklerinin ayrıntılarını ve konserlerde çalınacak eserlerin listesini BURADAN takip edebilirsiniz.

Homofobi Belgrad sokaklarında

0

Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da, polisle ‘Eşcinsel Onur Yürüyüşü’nü dağıtmaya çalışan bir grup arasında çatışma çıktı. Molotofkokteyli ve taş atarak güvenlik koridorunu geçmeye çalışan ve ‘Eşcinsellere ölüm’ sloganları atan gruba göz yaşartıcı gazla müdahale eden 5 bin kişilik polis bazı kişileri gözaltına aldı. Sokaklar ambulans sesleriyle yankılanırken 70 polis yaralandı. Aşırı milliyetçi ve dazlak gruplar taşla saldırdı, çöp tenekelerini devirerek trafiği engelledi, milliyetçi marşlar söyledi.

‘Korunmak zorunda olmam utanç verici’
Onur Yürüyüşü’ne katılan 36 yaşındaki lezbiyen aktivist Milena, “Kimliğim için yürüyüş yapmak zorunda olmam ve polisin beni korumakla görevli olması utanç verici” yorumunu yaptı. Kendisini dindar bir milliyetçi olarak tanımlayan 28 yaşındaki mühendis Milija ise Eşcinsel Yürüyüşü’ne izin veren hükümeti ‘saçma’ davranmakla suçladı ve “Hükümet sapkın ve Hıristiyan olmayan azınlığı; iyi, kanunlara uyan çoğunluğa karşı korumak istiyor. Sonra da demokrasiden bahsediyorlar” dedi.
Tahminlere göre eşcinsel hakları için yürüyen grup bin 500 kişiydi. Anketler Sırpların yüzde 60’ının eşcinselliği kabul etmediğini, nüfusun üçte birinin de kamuya açık alanlardaki eşcinsel etkinliklerini engellemek için şiddet kullanmayı savunduğunu gösteriyor. Müdahalenin ardından yürüyüşün devam ettiğini açıklayan yetkililer bunun, 2001’deki benzer bir gösterinin aşırı sağ grupların olay çıkarmasıyla sonuçlanmasının ardından ülkedeki ilk ‘Eşcinsel Onur Yürüyüşü’ olduğunu hatırlattı. Geçen yıl yapılması planlanan yürüyüş, şiddet olaylarından kaynaklanan endişeler nedeniyle iptal edilmişti. (aa, Reuters)

Gevende’nin yeni albümü yolda

Psychedelic folk’un başarılı temsilcisi Gevende, yeni albümlerinin tanıtım konseri için 6 Kasım’da IKSV Salon’da olacak.  2000 yılında Eskişehir’de bir öğrenci grubu olarak kurulan grup,  2006 yılında Baykuş müzik etiketiyle yayınladıkları ilk albümleri  “Ev” ile özgün tarzları ve başarılı performansları ile kısa sürede dinleyicinin dikkatini çekmişti.  Ev’in yurt dışında da dağıtılmasıyla uluslararası müzisyenlerle aynı festivallerde yer alıp birlikte projeler gerçekleştiren Gevende’nin yeni albümü,  yine Baykuş müzik etiketiyle, 6 Kasım’da raflardaki yerini alacak.

Gizem Ertürk

http://www.gevende.com/

http://www.myspace.com/gevende

10/10/10 eyleminden fotoğraflar

10/10/10 küresel eylem gününde yapılan Galatasaray-Taksim yürüyüşünden kareler. Gültekin Tetik’in objektifinden…

O kafa – bu kafa

Geleceğe Dönüş

Eko-köyler etrafında (hem akademik hem de kişisel yaşamımda) geliştirdiğim “gelecek” fikrini daha iyi yansıtan bir film ismiyle karşılaşmadım henüz. “Geleceğe Dönüş”. Hani gelecek ama, bi’ dönmek lazım önce. Dönmezsek hiç gelmeyecek ya da sanki. Gelse bile “Abi gelmez olaydın, bi’ git ya” dedirtecek. Kocaman bi’ ormanın ortasındayız, ve her yöne binlerce yol var. Güney civarından gelip kuzeye doğru gidiyoruz gelecek niyetine. “Daha iyi bi’ gelecek nasıl olur aceba?”diye düşündükçe aklımıza kuzeyden başkası gelmiyor, 3 derece sola, 3 derece sağa belki. E bunun batısı var, doğusu var, kuzeybatısı var, güney-güneydoğusu var. Belli ki ayakkabılar çamur oluyor, toprak bataklık haline geliyor, dikenler her yanını çiziyor; bu kuzey ısrarı neden o halde? Bi’ de koşa koşa gidiyor utanmadan, kan ter içinde. Bi’ dur, etrafına bak, düşün doğru yolda mıyım diye. Evet, güzel kısa film olur bundan. (gerçi çok bayıcı bi’ art-nouveau da çıkabilir, belli olmaz). Hem kuzey soğuk be dostum, in şöyle güneye, güneşe doğru. Küresel Isınma da palavra zaten, Buzul Çağı geliyor ne de olsa.

Kedi

Bi’ kediyle yaşıyorum son bir haftadır falan. Hayır dostlar, yalan-yanlış konuşamam sizlere : Bi’ kedim yok. Bi’ kediyle yaşıyorum. Evlenmek gibi bi’ şey zaten, odanın içini değiştirtti, uyku saatlerimi değiştirtti, yatağımı paylaşıyor, eve geç geldiğim zaman pis pis bakıyor. Tam bilgisayarı açıyorum kucağıma, gelip önüne yatıyor, ilgi bekliyor. Tabi bunlar benim penceremden yaşananlar, bi’ de Kedi’ye kulak vermek lazım. Tırnaklarını kesmem lazım ama önce, yoksa kulak verelim derken Van Gogh’a benzeme ihtimali var.

Güneşli Soğuk

Candır, kandır. Böyle bahar gibidir, yaz gibidir, kış gibidir. Dışarı çıkıp çimlerde parende mi atsan, eve kapanıp yazı yaz-film izle-patlamış mısır ye döngüsü mü başlatsan, bilemezsin. Bi’ de erken gelen akşam olgusunu da ekledin mi kafalar tam karışıyor. Boğazına kaçmış mısır taneleriyle parende atarken film izlemeye çalışır halde buluyorsun kendini bir anda. Kucağında da Kedi.

350

Bence 350.org hareketinin çıkış noktası yanlış. Yani bilimsel olarak falan doğru tabi, hatta bariz de; kamuoyunda ilgi uyandırma ve küresel ısınmaya karşı farkındalık yaratmak için 350 doğru sayı değil. 300 olsa şahane olurdu mesela, basardın kampanyayı “İklim Değişikliğiyle savaşmak için 300 Spartalı! Auu-Auu!” diye. Hem toplumsal ayaklanma yaratırdın, hem de 350 yerine 300 e indirirdin atmosferdeki karbon miktarını. Düşünmek lazım böyle şeyleri.

2milyon

Bak bunda da aynı şey mesela. “2milyon ağaç için 2milyon istanbullu” sloganı yerine “2milyon araç için 2 milyon İstanbullu; size sesleniyorum, aloo, en az 5 milyon istanbullu sığar lan o 2 milyon araca. Yetkililere de sesleniyorum, deniz taşımacılığı yapın, raylı sistem yapın, metro yapın da 2 bin araca 2 milyon İstanbullu sığdıralım. Bu sayede 2 milyon ağaç da 2milyon İstanbullu’da kalsın, nasıl fikir? Ehehe” şeklinde bi’ slogan olsa daha iyi olmaz mıydı? Evet, biraz uzun olabilir  ama Times New Roman’da 8 puntoyla yazınca sığıyor A4 kağıda, denedim.

Katil Domatesler  : Çok yakında sinemalarda

YÖK Başkanı’na %100 katılıyorum. Geçen gün bi’ İsrailli arkadaşla birlikteydim, laf bu domateslerden açıldı. “E tabi” dedi arkadaşım, “İsrail’de herkes bilir bunun Türk Milleti’ni yok etmek için tasarlanmış bir biyolojik silah olduğunu.” Sessiz ve düşünür rolü çalan bir bakışın eşliğinde başımı eğdim. Birkaç saniyelik sessizlik ritüelinin ardından “Demek katilimle aynı masada oturuyor, çene çalıyorum şu anda.” diyerek gözlerimi Salomon’un gözlerine diktim. Haince sırıtıyordu. Önümdeki domatesten bir dilim daha kestim, ağzıma attım, yavaşça çiğneyerek yuttum. Bir yandan da “Tadı saman gibi, rengi desen yok, koku zaten hak getire. Nerede benim köyümün gübresiz-ilaçsız kendiliğinden ekolojik domatesi, peh peh.” diye mırıldandım. Cebine uzanıp bir sigara çıkardı, “yak son bi’ sigara” dedi. “O kadar hızlı mı öldürüyo’ lan bu meret?” diye sordum hayretle. “Hehe” diye sırıttı, “Cebimdeki aletin düğmesine ne zaman basarsam o zaman ölürsün. Yahudi malı, uzaktan kumandalı. Canım ne zaman isterse o zaman basarım.” diye de ekledi. Verdiği sigarayı yaktım, “paket sigaralar da pek kötü, sarma gibisi yok” diye kötüledim hemen. O an aklıma gelen soruyla aniden döndüm Salomon’a, “Ya pili biterse senin aletin?” dedim umutla. Yüzü karardı birden. Hemen sonrasında da sırıtıp “Aletimin pili kolay kolay bitmez oğlum benim.” diye kehkeh güldü. Kahkahalar kulağımda çınlarken kan ter içinde uyandım. Hemen Salomon’u aradım, “Abi ne biçim espri bu ya, mal mısın afedersin?” diye azarladım. Salomon uykulu sesiyle “Bak basarım ha, sinirlendirme beni” diye tehdit etti. Telefonu kapattım, Kedi’ye daha bir sıkı sarılıp battaniyenin altına iyice gömüldüm.

Nobel

Bundan 5-6 sene öncesine kadar İstanbul’da Beşiktaş’tan yukarı çıkarken sağda bi’ bina vardı eski-meski. NOBEL yazardı üzerinde. Her önünden geçişimde aklıma birisinden bi’ ara duyduğum “Hiç terlemeyen insana ne denir? – Noter! Hehe” esprisi gelirdi nedense. Yıllar geçti, biz büyüdük ve kirlendi dünya. O değil de Nobel’i alan en genç biliminsanı 25 yaşındaymış ödülü kucakladığında, fizikçi Lawrens Bragg. 25 yaşında daha yeni master bitiyor, doktora başlıyor falan artık; bi’ de bir sürü bilimle uğraşan insan olduk. Velhasıl hayat çok daha zor bu günlerde. Diyeceğim o ki siz siz olun Nobel’i takmayın kafanıza, onlar kafalarına göre veredursunlar. Size kalmaz ne de olsa. Hem ödülü alan kişi olmaktansa “Abi bu sene Nobel Barış Ödülü’nü kime verdiler görüyor musun? Peki ya edebiyata ne demeli?” muhabbeti yapan kişi olmak daha bi’ eğlenceli. Ama en kötüsü ödülü almaya uğraşıp alamamaktır herhalde. Nobel’e çamur atayım istersin, önümüzdeki yıllar var, vazgeçersin. Ödülü alan kişi 5 para etmez muhabbeti yapmak istersin, eşin-dostun “Aa tam kıskanç oldu bu da” diyeceğini bilirsin. İki arada bi’ derede acayip.

Küstü-rica

Hürriyet’ten, Posta’dan, ya da ne bileyim Sabah’tan falan böyle bir manşet beklerdim Kusturica’nın Altın Portakal jürisinden çekilmesi hakkında. Buradan bu gazetelerin yayın yönetmenlerine sesleniyorum : Milletin beklentilerini boşa çıkarmayın abiler. Habertürk de olabilir bak, ona daha da yakışır hatta. Madem ortaya bi’ laf attınız, bi’ gaz verdiniz, üzerine alaycı espriyi de yapmadan bırakmayın peşini. Ayıp oluyor.

Bedelli Askerlik

“Nesini tartışıyoruz anlamıyorum; askerlik Türkiye’de zaten bedelli değil mi? 5, 12 ya da 15 ay boyunca hakaret, angarya, çağdaş kölelik, özgür iradenin gaspı gibi bedelleri yok mu?” diye hararetli hararetli yazacaktım tam, ama henüz askerlik yapmadığımı hatırladım birdenbire. Bu ayıptan kurtulmak için hemen çantamı toparladım, ilk İstanbul uçağında biletimi aldım, okulu falan bırakıp Türkiye’ye geldim. “Kutsal vatan hizmetimi yapayım da yerinde incelemiş olayım durumu” diye düşünmüştüm. Uçakta aklım başıma geldi, ama artık çok geçti… Yedi tepeli şehre doğru yavaş yavaş süzülürken tansiyonum yükseldi, kalbim sıkıştı, avuçlarım terledi. Neden sonra uyandım, Kedi avcumu yalıyordu. “Yaa, avcunuzu yalarsınız anca. Bende sizin kokuşmuş askerlik zulmünüze ortak olacak göz var mı!” diye haykırdım Genelkurmay’ın websitesini açıp. Cevap gelmedi. Biraz daha bekledim, sonra sıkıldım yattım yeniden. Sabah yeniden kontrol ettim, hala cevap yoktu Genelkurmay’dan. “Korktunuz, verecek cevabınız yok di’ mi?!” diye bi’ nara daha attım. Hala da cevap yok.

Acil yasa aranıyor

Pembe Hayat Derneği, TBMM’yi nefret suçları yasasını çıkarmaya çağırıyor. Sadece LGBT bireylere yönelik olanları değil, etnik ve dini temelli nefret suçlarını da kapsayacak bir yasal düzenleme; uzun zamandır Türkiyeli pek çok farklı sivil toplum kuruluşu, akademisyen ve aktivist tarafından talep edilmekte. Böyle bir yasanın eksikliği, ayrımcı saik ile işlenen pek çok suçun adi suç olarak yargılanmasına ve böylece toplumdaki ayrımcılık üreten mekanizmaların önünün hukuki yaptırımlar ile kesilememesine neden oluyor. Pembe Hayat Derneği’nin açıklaması şöyle:

Basına ve Kamuoyuna;

Pembe Hayat Derneği olarak, son dönemde trans bireylere yönelik gerçekleştirilen nefret cinayetleri konusunda son derece kaygılıyız. Biz trans bireyler, istihdam, eğitim ve hizmetlere erişim gibi alanlarda yaşadığımız sistematik ayrımcılık pratikleri, polis şiddeti, ayrımcı mevzuat gibi sorunlar yetmezmiş gibi bir de, göz göre göre nefret cinayetleri sonucu öldürülmekteyiz ve sesimizi yetkililer duymamaktadır. Yaşanan cinayetler sonrası kolluk kuvvetleri soruşturma aşamasında isteksiz davranmakta, zanlıların yakalanması sonrası kovuşturma evresinde adli birimler “ağır tahrik” indirimleri ile zanlıları ödüllendirmekte, yasa yapıcılar ve karar vericiler ise var olan ayrımcı mevzuatı değiştirmemekte ve tarafımızca talep edilen Nefret Suçları Yasası ve Ayrımcılık Karşıtı Yasa gibi çalışmalar için hiçbir adım atmamaktadırlar.

Bütün bu faktörleri de göz önünde bulundurarak, 15 Ekim 2010 tarihinde, saat 11.00´de TBMM önünde yasa yapıcı ve karar vericilerin gözleri önünde bir defa daha trans bireylerin maruz kaldığı nefret cinayetlerini protesto eden ve demokratik taleplerimizi dillendiren basın açıklamamızı yapacağız. Türkiyeli bütün demokratik kitle örgütleri, hak savunucuları ve vatandaşları, trans bireylerin yaşadıkları hak ihlallerine karşı basın açıklamamıza katılmaya çağırıyoruz.

“Nefret”in değil, eşitlik ve adalet taleplerinin önemsendiği bir dünya için…
Basın açıklaması sonrasında Sakarya Caddesi´nde kamuoyunu yaşanan hak ihlalleri noktasında bilgilendirmek amacı ile stand açarak taleplerimizi dillendireceğiz. Ardından saat 17.00´de ise, çeşitli illerden katılım gösteren insan hakları savunucuları ile birlikte Sakarya Caddesi´nden Yüksel Caddesi´ne yürüyeceğiz.

Pembe Hayat Lezbiyen Gey Biseksüel Travesti Transeksüel Dayanışma Derneği

Bodrum’da da ‘eylemce’ vardı

10.10.10’da Bodrum’da da ‘eylemce’ vardı. Küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla yapılan eylemde aktivist grup pankartlarıyla, çanlarıyla, davulları ve dümbelekleriyle Belediye Meydanı’nda buluştu. Yeşiller Partisi üyelerinden Cüneyt Karaloğlu’nun okuduğu basın bildirisinden sonra İskele Meydanı’na çalgılı ve şarkılı bir yürüyüş yapıldı. Burada dokuztaş, bilye ve uzun eşek oynayan eylemciler Ender Kasal, Erkan Şimşek, Yücel Şenol’un müziğini dinlediler. Bu arada Kajal’ın tasarladığı 350 Hemen Şimdi, 350 için Rüzgar, 350 için Güneş  pankartları özellikle çocukların çok ilgisini çekti.

Eylemde okunan basın açıklaması şöyle:

“Sevgili Bodrumlular ve Bodrum severler bugün burada 350.org öncülüğünde tüm dünyadan 188 ülkede düzenlenen 7014 etkinlikten birinde bir aradayız ve yaşadığımız her yerde küresel ısınmaya dikkati çekmek üzere EYLEMCE var.
Geçtiğimiz 2009 Aralık ayında son yıllarda imzalanması gündemimizi sıkça meşgul eden Kyoto Protokolünün yerini alması gereken Kopenhag zirvesi 193 ülkenin 2 hafta boyunca kıran kırana süren pazarlıklarına sahne oldu. Sonuçta zirve yasal bağlayıcılığı olmayan, katılımcıların tamamının onayını almayan ve beklentiler karşılamaktan çok uzak bir anlaşma ile sonuçlandı. Zirve sonucu ile ilgili genel kanı “dağ fare doğurdu” olarak tanımlandı.

Kopenhag zirvesinden sadece birkaç hafta önce Amazon yağmur ormanlarında sıra dışı yoğun bir kuraklık hüküm sürerken, Suudi Arabistan çöllerini seller götürdü.  Pakistan’da meydana gelen sel tartışmasız bir tufandı ve ülkenin beşte birini sular altında bıraktı. Sonuç, 20 milyonu evsiz kalırken. Selden 40 milyon insan etkilendi. Latin Amerika’da, Rize’de, Doğu Avrupa’da, Keşmir’de, Hindistan’da, Çin’de, Kuzey Kore’de, Vietnam’da alışılmadık boyutta sel ve heyelan felaketleri yaşandı.

İçinde bulunduğumuz yıl geçtiğimiz on yılda olduğu gibi gezegenimizin tarihindeki en sıcak yıl olmaya aday. Bu yaz başta Pakistan olmak üzere gölgede 54 derecelere varan sıcaklık rekorları kırıldı. İstanbul 28 derece iken başta Rusya olmak üzere kuzey Avrupa’da sıcaklıklar 35-40 derecelere ulaştı ve bazı bölgelerde aylarca sürdü ve on binlerce kişinin ölümüne neden oldu.

Bu yıl Grönland’dan kopan Bodrum yarımadasının dört katından daha büyük bir buzulda rekorlardan birini oluşturdu. Dünyanın çeşitli yerlerinde, milyonlarca insanın hayatını etkileyen, pek çok felaketi daha bu listeye eklemek mümkün.
İklim değişikliğine neden olan küresel ısınmanın kaynağını oluşturan bugün tükettiğimiz tüm fosil yakıtlar dünyamız biyosfer tabakasının karalarda ve okyanuslarda oluşturduğu son dört yüz milyon yılda farklı jeolojik katmanlar içinde oluşmuş birikimidir. Biz insanlar bu dört yüz milyon yıllık birikimi sanayi devrimi sonrasında giderek artan oranda neredeyse tamamen tükettik. Bugün ortalama bir yılda dört milyon yılda oluşmuş fosil yakıtı tüketmekteyiz.

Bu tüketimin sonucu olarak iki yüzyıl kadar önce atmosferimizde bulunan sera gazlarının en sabıkalısı olan karbondioksit milyonda 275 parçacık seviyesinde idi, yani bilimsel ölçü birimi ile 275 ppm. Oysa günümüzde bu miktar 392 ppm’e ulaşmıştır ve yılda 2 ppm artmaktadır.

Bugün yukarda örneklerini sıraladığımız dünyanın çeşitli yerlerinde oluşan iklim felaketlerinin giderek küresel bir kıyamete dönüşmesini engellemek için yakın gelecekte Küresel ısınmayı iki derecenin altında tutmanın kritik eşiği olan sera gazlarının 350 ppm. Sınırında tutulması artık acil ve yaşamsaldır.

Bu nedenle bizler dünyamızda parçası olduğumuz yaşamı savunmak için “350 ppm hemen şimdi” diyoruz. Ve çocuklarını düşünen ve gelecekte de yaşamın vazgeçilemez değerdeki çeşitliğinin korunması için herkesi bu haklı talebi paylaşmaya davet ediyoruz.

Güncel jargonla dünyamızın artık küresel bir köye dönüştüğü tespiti, biz sıradan insanlara sermaye, mal ve hizmet hareketlerinin bu durumun doğal bir sonucu olduğu ve artık yadırganmaması gerektiğini ve başımıza gelenleri artık sorgulamadan kabul etmemiz gerektiğini dayatıyor. Bu dayatma Küreselleşmenin yaşattığı her boyutta olumsuzluğu sanki olmazsa olmaz, hayatın gerçeği açmazına dönüştürüyor.

Bugün küresel ısınmanın somut sonucu olan iklim değişikliği; kuraklık, kıtlık, açlık ve bunların oluşturduğu göç sarmalı ile küresel boyutta giderek kitleselleşen bir döngü yarattı.

Üzülerek kabul etmeliyiz ki yukarıda ortaya konan karanlık tabloyu değiştirecek olumlu işaretler ne küresel boyutta, ne ulusal boyutta ne de yakın çevremizde mevcut değil. Başta gelişmiş ülkeler tarafından sürdürülmekte olan tüketime dayalı ekonomik model, maalesef tüm dünya insanlarının talebi haline gelmeye devam etmekte ama kaynaklar bu talepleri karşılamaktan çok uzak olmakla beraber yıkıcı küresel etkileri de beraberinde getirmekte.

Dünyada özellikle başta gelişmiş ülkeler olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik dönüşümü sağlayacak, bilimsel çalışmalar, teknolojik gelişme ve pazar oluşumunu teşvik eden düzenlemeler yetersizde görülse yapılırken, bizim gibi ülkelerde planlamada dahi karbon salınımını azaltacak önlemler yöneticilerin aklına gelmemektedir.
Bu alanlarda geri kalmamızın nedeni, siyasi bağımsızlık konusundaki hassasiyetimize rağmen, teknoloji ve inovasyon geliştirme konusunda kendimize duyduğumuz öz güven eksikliği sonucu oluşan İçselleştirdiğimiz dışa bağımlılıktır.
Bu durum bizi dünyayı geriden takip eden demode ve karbon salınımı yönünden sorunlu teknolojilere pazar haline getirmektedir.

Son dönemde rüzgâr enerjisi üretimine dönük bazı gelişmeler olmakla birlikte, güneş, jeotermal kaynağı zengini ülkemizde durum henüz emekleme aşamasında bile sayılamaz.

Geçen dönemde çıkartılan yenilenebilir Enerji Kanunu, Enerji Verimliliği Kanunu gibi yasal düzenlemeler olması gerekenin çok gerisinde kalmıştır. Teşvikler çıkar lobilerinin isteği doğrultusunda engellenmektedir.
Küresel hegemonyanın lobileri bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kontrol edemeyecekleri güneş ve benzeri enerjilerin gelişmesi ve yayılmasını her türlü entrikayla engellemeye çalışıyorlar.

Enerji tasarrufu tedbirleri toplumun bazı kesimlerinde tartışılmakla birlikte henüz toplu taşıma projeleri dahi bazı kesimler tarafından engellenmektedir. Güncel uygulamalarda konu dikkate alınmamaktadır. Oysa pek çok yeni yaklaşımın bu alanda gündeme gelmesi ve tartışılması gerekmektedir. İmar planlarına gerekli anlayışın henüz yeterince yansımadığını görüyoruz.  Yerel yönetimlerin 1/25000 Plan hükümleri doğrultusunda enerji verimliliğini artıracak, TS 825 Standardı gibi yalıtım standartlarını yükseltecek uygulamaların yaygınlaşması ve görüntü kirliliği yaratmayacak ancak yenilenebilir enerji kullanımını özendirecek düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak bugün yaşadığımız bu küresel çöküşte Şirketler ve onlara bağlı yönetenler kadar her bireyin az veya çok pay ve sorumluluğu vardır.

Günümüz insanında gözlemlenen en düşündürücü değişim, o ünlü şartlara uyum yeteneğinin küresel sistemin pompaladığı bireycilik ve yönetenlerin güçlerini korumak adına sürdürdükleri antidemokratik tahammülsüzlüğün sindirici etkisi sonucunda dünyası ısınırken piştiğini fark edemeyecek bir uyuşturucuya dönüştüğü gerçeğidir.
Sanki bir fanus içinde yaşıyormuş gibi kendisini çevresinden izole etmiş ve kendi başına bir şey gelmediği sürece duyarsızlaşmıştır.

Artık tüketim alışkanlıklarımızı ve yaşama biçimlerimizi gözden geçirip hepimizin az çok payımız ve geldiğimiz bu noktada ahlaki sorumluluğumuz olduğu gerçeğini kabullenerek kaçınılmaz hale gelen değişimi gerçekleştirmemiz gerekmektedir.

Her gün çemberini biraz daha daraltarak bağımlılıklarımızı artıran, yarattığı ekonomik ve çevresel sorunlarla hayatımızı daha yaşanmaz kılan “Küresel Tüketim Ekonomisi” sistemine karşı, bireyin üzerinde yaşadığı dünya ile daha barışık yaşamasını olanaklı kılacak Dönüşüm Odaklı Ekonomik sisteme doğru zaman kaybetmeden geçmek zorunluluğu vardır.

Bu nedenle hep beraber 350 ppm. Hemen Şimdi diyoruz.

Bundan sonra10/10/10 tarihini takvimlerimize kaydedelim. Çünkü Küresel ısınmanın gündemimizde kaldığı sürece veya bir başka deyişle hasta ettiğimiz dünyamız tekrar iyileşene kadar bizler bu ve benzeri günlerde eylemcelerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.”

Gezegenin en büyük eylemiydi

10/10/10 Galatasaray - Taksim yürüyüşü

Küresel ısınmayı durdurmak ve gezegeni kurtarmak için gezegenin en büyük eylemi dün yapıldı.  10 Ekim 2010’da, 188 ülkede 7347 eylem yapılırken, aktivistler sadece küresel ısınmaya dikkat çekmekle yetinmedi, aynı zamanda küresel ısınmayı durdrumak için yapılması gerekenlerin örneklerini sergiledi. Kimi yerlerde bisikletleri tamir eden, kimi yerde güneş panelleri yerleştiren eylemciler, eğlenceli yürüyüşler yapıp, yaratıcı şekillerde 350 yazdılar.

İstanbul’da yapılan yürüyüş de gösterişli ve eğlenceliydi. Galatasaray’dan Taksim’e yaklaşık bir saatte yürüyen eylemciler, burada Uzunköprü Bandosu’nun çaldığı roman ezgileriyle oynadılar. Eylem Ömer Madra, Noan Chomsky ve Richard Falk’un konuşmalarıyla sona erdi.

Galatasaray’da eylemi başlatan basın açıklamasını yapan Küresel Eylem Grubu’ndan Nuran Yüce “Bugün tüm dünyada binlerce meydanda ve noktada örgütlediğimiz bu eylemle, tüm hükümetlere, “Ya iklim değişimine çözüm olun ya da gidin” diyeceğiz. “Şirketleri değil gezegeni kurtarın” diyeceğiz.” diye konuştu.

Eylemin çağrıcısı Ömer Madra ise konuşmasında dünyanın 188 ülkesiyle aynı anda eylem yapmanın önemine değindi ve torunlarımıza bir dünya bırakmanın ancak bu şekilde mümkün olacağını söyledi.

Noam Chomsky de İstanbul eylemindeydi

Noam Chomsky ise küresel ısınmanın son derece önemli bir mücadele alanı olduğuna şüphe olmadığını belirttiği konuşmasında, bu eyleme İstanbul’da katılmanın kendisini ayrıca mutlu ettiğini söyledi.

Yürüyüş sırasında bir konuşma yapan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin ise son zamanlarda basında çıkan buzul çağı haberlerine dikkat çekerek petrol ve kömür şirketlerinin her zaman olduğu gibi insanların kafasını karıştırmaya ve iklim değişikliğine karşı gelişen duyarlığı engellemeye çalıştığını söyledi. Küresel ısınmayı durdurmak için işi hükümetlerin ve şirketlerin insafına bırakamayacağımızı söyleyen Şahin, çözümün ancak sokağın gücünü göstererek bulunabileceğine vurgu yaptı.

Yürüyüşe katılan Greenpeace gönüllüleri de yüzlerini petrol benzeri organik bir sıvıya bulayarak, Karadeniz’de gerçekleştirilen petrol arama çalışmalarına dikkat çekti ve “Karadeniz, Meksika Körfezi olmasın!” mesajını verdi.

İstanbul’da yapılan eylemcenin yanısıra İzmir, Ankara, Yalova, Bodrum ve Adana’da da etkinlikler yapıldı.

İzmir’de bisikletçiler, bedenleri ve bisikletleriyle 350 yazdılar… Perşembe Akşamı Bisikletçileri adlı grubun düzenlediği eylem Bostanlı Limanı’nda başladı ve Üçkuyular Limanı’nda son buldu. Etkinliği organize edenlerden Muhlis Dilmaç “Biz bisiklet yolları istiyoruz, bu sayede bisiklete binerek atmosferdeki karbondioksit oranını azaltabileceğiz” dedi.

Noam Chomsky, Ömer Madra ve Şanar Yurdatapan eylemde

Bodrum’da küresel ısınmaya dikkat çekmek amacıyla Mavi Yol Girişimi Platformu, Gümüşlük Akademisi Vakfı ve Bodrum Demokratik Anayasa Platformu’nca şarkılı, türkülü ve oyunlu bir etkinlik düzenlendi. Topluluk, basın açıklamasından sonra çocukluk günlerindeki gibi oyunlar oynayıp şarkılar söyledi. Yerli ve yabancı turistler de etkinliği ilgiyle izledi.

Yalova’da ise ”10.10.2010 küresel iklim değişikleri etkinlikleri” kapsamında Perşembe Akşamı Bisikletçileri tarafından ”İklim İçin Harekete Geç” adı altında etkinlik gerçekleştirildi.Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen etkinliğe, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce ve Yalova Belediye Başkanı Yakup Koçal ile Bursa’dan Yeşil Pedallar, Yeşiller Partisi, İstanbul’dan Küresel Eylem Grubu, Barışa Pedal ve Greenpeace gönüllüleri ile Yalova’dan Tükoder ve TEMAD üyeleri destek verdi.

Adana’da kendilerine “350 Hareketi” adını veren bir grup, çevre kirliliğini protesto etmek için şehir içinde bisiklet turu attı.

Ankara’da da iklim değişikliği konusunda hükümetin politikalarını protesto eden 350 adlı bir grup bisikletli eylem yaptı. Gençlik Parkından toplanan ve Kuğulu Parka kadar bisikletleri ile birlikte gelen grup, fosil yakıtlara dur demeyen politikacılara karşı biraraya geldiklerini ifade etti.

DÜNYADA NELER OLDU?
· Orta Avrupa: Yaklaşık 10.000 okulun 10/10/10’de ağaç dikimine katılacağı bildirildi.
· Maldivler: Devlet Başkanı Naşid, bugünkü eylemlere destek vermek amacıyla 7 Ekim’de çatısına güneş panelleri yerleştirdi.
· Meksiko City: Belediye Başkanı, karbon salımlarını düşürmek için bir taahhüt imzalayacak ve güneş enerjisi kullanılan Chapultepec Parkı’ndaki festivale katılacak.
· ABD: Ülkede soğuğa karşı yalıtım çalışmalarından, yerel bitki dikimine dek 2000’in üzerinde etkinlik düzenleniyor.
· Çin: Hindistan ve ABD’de 850’ün üzerinde kampüs 10/10/10’da, öğrenciler arası bir temiz enerji yarışması olan“Great PowerRace”’e katılacak.
· Irak: Babil’de öğrenciler, Babil Üniversitesi’ne güneş panelinin takılacağı bir temiz enerji etkinliğine ev sahipliğini yaptı.
· Kongo’da sığınmacılara ev sahipliği yapan bir şehirde, vatandaşlar binlerce ağaç dikecekler.
· Bolivya’da 40’tan fazla kuruluş, “düşük karbon festivalinde” bir araya gelerek, gücü güneş enerjisinden sağlanan bir konser, geri dönüşüm atölyesi, ağaç edinme programı gibi bir dizi etkinlik gerçekleştirerek, ülke olarak sadece iklim değişikliği hakkında konuşmadıklarını, aynı zamanda harekete geçtiklerini gösterecekler.

(Yeşil Gazete, 350.org, NTVMSNBC)

Buradan yetkililere süslenmek istiyoruz

HIV ve AIDS ile yaşayanlar yararına düzenlenen “Buradan Yetkililere Süslenmek İstiyoruz” adlı fotoğraf sergisi 14 Ekim – 1 Kasım tarihleri arasında Piola’da.

“Buradan Yetkililere Süslenmek İstiyoruz” projesi, fotoğraf sanatçısı Fatih Akdan tarafından geçtiğimiz iki sene süresince hiçbir ayrım gözetmeden fotoğraflanan 600 gönüllünün özverisi ile meydana geldi.

Makyaj yapmak ve güzelleşmek insanları yaşama bağlayan, güne daha pozitif bakmalarını sağlayan bir araç ve çoğumuz için bir anlamda topluma kendini ifade etme biçimidir. Günlük hayatımızda sürdüğümüz kırmızı bir rujla daha renkli hissedebilir ya da siyah bir göz kalemi yardımı ile bakışlarımıza anlam katarız. İşte makyaj yaparken yüzümüzden aynaya yansıyan bu mutluluktan ve yaşam sevincinden yola çıkan Fatih Akdan yakaladığı enstantaneleri bizlere geri yansıtarak bu mutluluğu anlatmak istedi.

Genç yaşlı, kadın erkek, öğrenci, ressam, bankacı, sporcu, tiyatro oyuncusu, makyaj sanatçısı kısacası toplumun her kesiminden birçok gönüllü de bu projeye destek olmak için ayna karşısına geçti. Kimisi süslü tuvalet masasında, kimisi vapurda, kimisi kuliste, kimisi de ofisinde…

Fatih Akdan’ın Projesi’nin isim babası ve serginin sembolü haline gelen karikatürün sahibi ise ünlü Karikatürist Metin Üstündağ. Güçlü mizah kalemini çoğu zaman toplum ve kadın erkek ilişkileri, modern toplum ve bastırılan kişilikler, toplum ve önyargılarımız gibi konuları hicvetmek için kullanan Metin Üstündağ projeye hediye ettiği karikatürü ile projenin vermek istediği mesajı kısa yoldan veriyor.

MAC Kozmetik, MAC AIDS Fonu faaliyetleri çerçevesinde projenin ana sponsoru olurken, SONY teknoloji desteği veriyor. Sergi kapsamında fotoğraf satışlarından sağlanacak olan tüm gelir HIV ve AIDS ile yaşayan kişilere destek vermek adına Türkiye’de faaliyet gösteren Pozitif Yaşam Derneği’ne bağışlanıyor.

“Buradan Yetkililere Süslenmek İstiyoruz” Sergisi 14 Ekim 2010, Perşembe günü Point Otel Barbaros bünyesindeki tüm dünyada adını muhteşem İtalyan lezzetlerinin yanı sıra genç sanatçılara ve sanata verdiği destekle de duyuran Piola’nın mekân sponsorluğunda yapılacak olan kokteyl ile açılıyor. Sergi 1 Kasım 2010, Pazartesi gününe kadar Piola’da görülebilir.

Pozitif Yaşam Derneği sergiyi destekliyor

HIV/AIDS için, önyargısız bir toplum ve yaşam için; “Buradan Yetkililere Süslenmek İstiyorlar.” Dernekten sergi ile ilgili yapılan açıklama şöyle:

Genç veya yaşlı, kadın veya erkek, HIV pozitif veya negatif demeden her kesime; HIV pozitif kişilerin düzenli tedavi ile hayatlarına devam edebildiğini, çalışabildiğini, evlenebildiğini, belirli önlem ve kontrollerle HIV pozitif bebekler dünyaya getirebildiklerini anlatmak istiyorlar.Korkutarak, ötekileştirerek, yok sayarak, kulaklarımızı tıkayarak değil; doğrusunu anlatarak, dinleyerek ve farkında olarak; mitleri değil tıbbın ispatladığı gerçekleri paylaşmak istiyoruz. HIV sosyal ilişkilerle, öpüşmekle, sarılmakla, aynı ortamda bulunmakla, aynı ruju, allığı, ojeyi, rimeli paylaşmakla, sivrisinek ısırmasıyla, ortak havuzu, tuvaleti kullanmakla, tükürükle, ter ile bulaşmaz.

Kurulduğu tarihten bu yana 600 HIV/AIDS ile yaşayan kişiye binlerce destek hizmeti veren Pozitif Yaşam Derneği, fotoğrafı çekilen bu 600 kişiye, fotoğraf sanatçısı Fatih Akdan’a ve Ağustos 2008’den bu yana her Viva Glam marka rujun satışından elde ettiği gelirin tamamını Pozitif Yaşam Derneği’ne bağışlayarak HIV pozitiflerin yaşamlarına renk katan MAC Kozmetik’e teşekkür ediyoruz.

Sergideki fotoğrafların sahibi fotoğraf sanatçısı Fatih M. Akdan. 1983 Almanya doğumlu olan Fatih M. Akdan, liseyi Adana’da okudu. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okurken fotoğrafla ilgilenmeye başladı. Ürün, portre fotoğrafçılığı dışında fotoroman da hazırlayan Fatih M. Akdan, Toplum Gönüllüleri Vakfı İletişim Sorumlusu görevini yürütüyor.

Detaylı bilgi için: www.buradanyetkilileresuslenmekistiyoruz.com

(Yeşil Gazete)

Google’dan Cahit Arf Anısına Özel Logo

Arama motoru 11 Ekim tarihinde kullandığı özel logoyla da dünyaca ünlü matematikçimiz Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’ı 100. doğum gününde onurlandırıyor.

Arf, aritmetik alanındaki çalışmalarıyla ünlü. Cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılmasında ortaya çıkan değişmezlere ilişkin olarak geliştirdiği formül, dünya literatüründe “Arf Değişmezi” olarak biliniyor. Formülden alınan bir kesit de Arf’ın portresiyle birlikte bugün kullanmakta olduğumuz 10 TL’lik banknotların arka yüzünü süslüyor.

Arf Değişmezi’nin yanısıra Arf halkaları ve Hasse-Arf Teoremi gibi kendi adıyla bilinen birçok kavramı matematik literatürüne kazandıran Cahit Arf, 1997 yılında aramızdan ayrıldı.

Google servis verdiği ülkelerin özel günlerinde veya dünya çapındaki önemli kişi ve olayların anıldığı günlerde, orjinal logosu yerine İngilizce “karalama çizim” anlamına da gelen “doodle” adındaki özel logoları kullanarak ‘jest’ yapıyor.

Elbette bu ‘jest’ler genellikle ‘yerel’ kalıyor, yani sadece ilgili ülkedeki Google anasayfasında yer alıyor, oradaki kullanıcılarının yüreklerini okşayıp haber olmayı başarıyor. (Ntvmsnbc)