Ana Sayfa Blog Sayfa 5392

Aaa… Kral çıplak!

Dünya da insanın varoluşundan beri sürdürdüğü özgürlük, demokrasi ve insan olma mücadelesinin geldiği şu nokta da artık belli ölçütler oluşmuş durumdadır. Bu ölçütleri olaylara ve yaşanan pratiklere vurduğumuzda bizim bu mücadelenin neresinde olduğumuz sonucu da kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu ölçütler basitçe şunlardır.

1-Devletin ya da merkezi idarenin sosyal dayanışma ağı kısmı hariç küçültülmesi, hatta mümkünse sosyal dayanışma ağının sivil toplum tarafından örgütlenip devletin yok olmasına taraftar olmak.

2- Hak ve özgürlükler alanının herkes için mümkün olabildiğince genişletilmesine çalışmak.

3- Toplum içinde kendisinden olmayan, yabancı, farklı etnik, görüş ve kimlikte olanların o toplumdaki her bireyle eşit şekilde haklarını kullanılabilmesini savunmak.

Söylediğimiz ölçütleri yaşanan pratik gelişmelerde, kendi savunduğumuz görüşlere uygularsak bu mücadelenin neresinde durduğumuz sorusuna da bir cevap vermiş oluruz.

Bu açıdan baktığımızda insanların içinde bulundukları toplumda yönetime katılmaları, kendisini yönetecekleri belirlemeleri temel haklardandır. Olmazsa olmazlardandır.

HSYK’da yapılan değişiklikler sonucu 12.000 i aşkın hakim ve savcının kendi özlük işlerini yönetecek olan temsilcilerinden bir kısmını seçmesini bu açıdan değerlendirmek gerekir.

Bu anlamda bu seçime karşı çıkmak bunlar kendisini yönetecekleri seçme ehliyetine sahip değildir, onların yerine bazı akil adamlar onları yönetebilir anlamına gelmektedir. Ki bu görüş halk cahildir onlar yanlış seçim yapar görüşünden bile daha vahimdir. Çünkü bahsedilen kitle, üniversite eğitimi almış, yıllarca hakimlik ve savcılık yapmış, belli kültür ve birikime sahip olduğu tartışılamayacak bir insan topluluğudur. Hepsi toplumsal yapı içinde çok önemli görevler yürütmekte olan ve toplumsal gelişmeleri en yakından izleyebilecek ve kandırmacalara, aldatılmaya, birtakım ufak çıkarlarla satın alınmaya uygun olmayan bireylerdir.

Tüm bunlara rağmen bu kişilerin kendilerini yönetecekleri seçebilme hakkına karşı çıkmak bizim yukarıda anlattığımız ölçütlere vurulduğunda insanın demokratlık sınıfında sınıfta kalmasına yol açar, insanın özgürleşme mücadelesinde mücadelenin karşısına atar.

Şimdiye kadar onları temsil ettiğine toplumu inandırmaya çalışan Yüksek Yargıdan oluşmuş derneklerin seçimlerde destekledikleri adayların aldıkları oy da ne kadar temsil yetenekleri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü bu yüksek kastın mensupları aslında meslektaşlarını değil statükoyu ve kast sisteminin aynen sürmesini savunanları, devletin her şeye karar veren yapısını savunuyorlardı.

Seçim sonuçlarının gönlünüze göre olup olmaması ayrı bir sorundur, o topluluğun kendisini yönetecek olanları seçmesi ayrı bir sorundur. Bu seçime karşı çıkmak seçimlerde biz seçilemiyoruz hep başka partiler seçiliyor öyleyse seçimler olmasın, birileri bizi (biz iyiyiz ya!) ülke yönetimine atasın demek kadar saçma bir şeydir.

Anayasa değişiklikleri öncesi ve sonrası durumda oluşan gruplaşmalara ve değerlendirmelere baktığımızda bu ölçütler temelinde Özgürlükçü olduğunu söyleyen grup ve kişilerin tavırlarında ağzımdan çıkan tek bir nida var. Aaaaa Kral çıplakmış.

Bu kişi ve kurumlar hiç de özgürlükleri savunmuyor, devletin gücünün azaltılmasından yana değil ve kendinden farklı kişilere tahammülleri yok.

Adlarına ne derlerse desinler bu ölçütlere vurulduğunda sınıfta kalıyorsa bu kişi ve kurumlar, oturup bir daha hak ve özgürlük mücadelesinin neresindeyiz diye bir düşünmeleri gerekir.

Nazım’ın bir şiiri vardır “Yeniden mihenge vurdum inandığım şeyleri, çoğu katıksız çıktı çok şükür” der. Alın size mihenk taşı.

Sizlerin de diyebilmesi umuduyla…

Sağır köpeğin zaferi

İngiltere’de sağır bir köpek, sahibinin ona öğrettiği işaret alfabesi sayesinde terbiye yarışmasında birinci oldu.

Yarışmada işiten rakiplerini eleyen iki yaşındaki Zippy’nin kullandığı özel alfabeyi sahibi Vicky Tate geliştirmiş. Sağır köpek, işaretler sayesinde ‘Otur, koş, buraya gel, getir’ gibi 20 komutu algılayıp uygulayabiliyor. 65 yaşındaki Tate ‘Hareket etme’ emrini verebilmek için sol eliyle burnuna dokunuyor, ‘Bana doğru yürü’ eylemi içinse sol elini yanda tutup parmaklarını oynatıyor. Tate, Zippy’yi yedi aylıkken aldığında bir şey fark etmediğini ancak hiçbir sese tepki vermemesi üzerine test yaptırdığını anlatıyor. Gururlu ‘anne’ “Doktorlar Zippy’nin doğuştan sağır olduğunu söylediğinde paniğe kapılmadım ve hareketleri öğrettim. Çağırdığımda gelmesi için de titreşimli bir tasma yaptırdım. Çok akıllı, kısa sürede bütün işaretleri öğrendi. Eskiden sağır köpekleri uyuturlarmış. Böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmedi. O benim en iyi dostum” diyor. (Radikal)

Arif Damar hayatını kaybetti

Şair Arif Damar bugün saat 03.00’te kaldırıldığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kalp yetmezliği nedeniyle vefat etti. Damar’ın cenazesi, 22 Ekim Cuma günü Moda Camisi’nde kılınacak cenaze namazının ardından İstanbul’da defnedilecek.

Çanakkale’nin Gelibolu ilçesi Karainebey köyünde 1925’te doğan Damar, ilkokulu Çanakkale’de, ortaokulu İstanbul’daki Yenikapı Ortaokulu’nda bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’ndeki öğrenimini iki yıl sonra bırakan şair, şiir yazmaya orta birinci sınıf öğrencisiyken başladı.

İlk şiiri ”Edirne’de Akşam”, 1940 yılında (şair henüz 15 yaşında iken) Yeni İnsanlık adlı dergide, altında ”Harika Çocuk” diye bir notla yayımlandı.

1944 yılında taşındığı Ankara’da 1950 yılına kadar yaşayan Damar, 1945 yılında Ant Dergisi’nde yayımladığı şiirlerle adını duyurdu. 1944-1947 yılları arasında Atatürk Orman Çiftliği’nde memurluk yapan şair, askerliğini Kayseri ve Sivas’ta sürgün alayında yaptıktan sonra 1950’de İstanbul’a döndü, Mahmutpaşa’da işportacılık yaptı.

1951 Eylülünden 1952 Martına kadar Yeryüzü adlı kültür dergisinin yönetiminde bulunan şair, 15 Kasım 1951’de yayımlanan ”Dayanılmaz” adlı şiirinin ardından gizli örgüt üyesi olduğu suçlamasıyla 5 Aralık 1951’te tutuklandı. İki yıl cezaevinde kalan Damar, delil yetersizliğinden beraat etti.

Cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli işlerde çalıştı. 1969’da Suadiye’de Yeryüzü Kitabevini kuran ve yöneten şair, yayınevinde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle 1982’de üç ay hapis cezasına çarptırıldı, Bozcaada Tutukevinde yattı. 1984 yılında kitabevini kapatıp kendini bütünüyle yazılarına verdi. 1985 yılında Melih Cevdet Anday ile ortak imza attığı ”Yağmurlu Sokak” adlı romanı yayımlanan şair, en son Cumhuriyet gazetesinde ‘Ayın Şairi’ bölümünü hazırlıyordu.

Damar’ı cezaevine götüren şiiri:
DAYANILMAZ

Gözlerini ölüm bürüdü onların
korkulu rüyalarda uyanıyorlar uykularından.

Günden güne daha cana yakın
günden güne daha yaşanacak hale gelsin diye
her gün daha sağlam
daha usta
daha kahraman ellerle onarılan yeryüzü
eskisinden dar geliyor onlara
eskisinden düşman.

Ne günün ilk ışığı
ne balık sürülerinin ışıldaması suda
ne güneşe uzanan dal
ferahlık vermiyor içlerine.

Çalınan insan emeği yaşatmaz oldu
korkulu rüyalarla uyanarak uykularından
korkunç kararlar verdiler.

Karşı koymazsak eğer
tehlikededir günlük ekmeğimiz
bacamızın tütmesi tehlikededir
evimiz, aşkımız, çocuğumuz
pencerede saksı
kitap sevgisi, insan sevgisi
tehlikededir.

Gözlerini ölüm bürüdü onların
uyumak, uyanmak tehlikededir,
tehlikededir çiçek koklamak
bardakta su, ateşte yemek
bahçede güneş tehlikededir.

Tehlikededir gözbebeklerimiz
Adana’nın pamuğunu yabancılar işliyor
dokuma tezgahları tehlikededir.
İzmir’in üzümü, fındığı Giresun’un
Samsun’un tütünü tehlikededir.
Kapanıyor fabrikalar birer birer
varımız yoğumuz tehlikededir.

Fakat korkunç kararlara ve tehlikelere aldırış etmeden
boy atan başakların şarkısı devam eder
topraktan güneşe avaz avaz.
Çatlayan tohumdaki yaşamak arzusu
her zaman galip, her zaman hür,
dağlardan akan suyun sevinci
her zaman genç, delikanlı
kabına sığmaz…

Dayanılmaz
çocuğunu emziren ananın şefkatine
-yırtıcı, derin-
hilelere, ölümlere karşı gelir
memedeki çocuğun iştahı,
kudreti sonsuz,
dayanılmaz.

Ve sen gözbebeğim
sen erkek sesinle
“İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi.” dersin
milyonların içinden
milyonlardan ve gün ışığından uzağa götürülür,
işkence görür,
hapis yatar,
sürgün edilirsin;
sevilecek şeyler değilse de bunlar
DAYANILIR…

Halbuki günden güne yaşanacak hale gelen yeryüzünde
toprağın ve insanoğlunun ümitle yarattığı her şey
çatlayan tohum, akan su,
ana şefkati, çocuk iştahı, insan tahammülü,
hayatı öven şiir,
kardeşliği söyleyen şarkı,
mücadele eden resim,
ve emekçinin yüreği, elleri, hasreti
harbe ve ölüme karşıdır
DAYANILMAZ…

(ajanslar)

Irak’ın doğalgaz sahaları için ihale yapılıyor

0

Irak’taki başlıca üç doğalgaz sahasının işletmesi ve geliştirilmesi için ihaleye gidildi.

Uluslararası ihale, Irak Petrol Bakanı Hüseyin el Şehristani tarafından açıldı.

Şehristani, ihalenin Irak’taki doğalgaz sektörünün geliştirilmesi için çok önemli olduğunu söyledi.

Irak Petrol Bakanlığı Sözcüsü Asım Cihad da ayrıca Şehristani’nin enerji sektörünün istihdam yaratarak ve elektrik ihtiyacını karşılayarak ekonomiyi canlandırabileceğini söylediğini aktardı.

İhaleye Türkiye’den Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Fransa’dan petrol devi Total, Japonya’dan Mitsubishi’nin yanı sıra Rusya, Güney Kore, Hindistan’dan olmak üzere toplam 13 şirket katılıyor.

İhale daha önce iki kez ertelenmişti.

İhalesi yapılan ve Irak’ın batısında yeralan El Enbar ilindeki Akkas doğalgaz sahası, Diyale ilindeki Mansuriye sahası ile Basra’daki Siba sahasının toplam kanıtlanmış rezervi 314 milyar metreküp.

Elektrik sıkıntısı

BM verilerine göre Irak’ta işsizlik oranları, yüzde 28’i buluyor.

İhale sayesinde Irak’ın elektrik ihtiyacının giderilmesi umuluyor.

Savaşlarla altyapısı ciddi zarar gören ülkede, ulusal şebekeden günde sadece bir kaç saat elektrik verilebiliyor. (BBC)

ABD ordusunda eşcinsellik serbest

Amerikan ordusu, eşcinsel olduğunu gizlemeyen kişilerin orduya yazılmalarına ilk kez olmak üzere izin vermeye başladı.

Karar, California eyaletinde bir yargıcın orduda uygulanan “sorma, söyleme” politikasını kaldırmasını izliyor.

17 yıl önce uygulanmaya başlanan “sorma, söyleme” politikasına kadar, eşcinsellerin Amerikan ordusuna katılmaları yasaktı.

Bu politika sayesinde eşcinsel kimliklerini gizli tutan kişiler orduda yer alabiliyor ancak bu bilginin açığa çıkması halinde ordudan atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyorlardı.

California yargıcı Virginia Philips, bu politikanın, ifade özgürlüğü gibi anayasal haklara aykırı olduğuna karar vererek derhal askıya alınmasına hükmetti.

ABD Başkanı Barack Obama, “sorma, söyleme” politikasının feshedilmesinden yana olsa da, askeri politikalara ilişkin kanunları mahkemenin değil, Kongre’nin belirlemesi gerektiğine inanıyor.

Temyiz talebi

Obama yönetimi, ordudaki eşcinsellerin, heteroseksüellerle aynı haklara sahip olmasını garanti altına alacak yasa değişiklikleri yapmak istiyor.

Karar, ABD’de eşcinsel hakları savunucuları açısından zafer olarak görülüyor.

Bununla beraber ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, orduya yeni alınacak eşcinsel personelin, kararı temyiz ettikleri, dolayısıyla yasağın her an yeniden uygulanabileceği konusunda uyarıldığını bildirdi.

Pentagon ayrıca mahkeme kararının, uygulamada ne gibi sonuçları olabileceğini de değerlendirmeye aldı.

Bu değerlendirme sonucunda eşcinsel olduğunu gizlemeyen askeri personelin sosyal etkinliklerde nasıl bir protokol izleneceğine dair ciddi politika değişiklikleri dahi beklenebilir. (BBC)

Fransa’da greve devam kararı

Fransa’da emeklilik reformuna karşı protestoların bugün de devam etmesi planlanıyor.

Böylece son iki ayda yedinci kez genel greve gidilmiş olacak.

İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre dün Fransa genelinde bir milyonu aşkın kişi sokaklardaydı.

Dün grevler nedeniyle ülkede 4 bin benzin istasyonu işlemez hale gelirken gösterilerde protestocularla polis arasında çatışmalar yaşandı.

Başta başkent Paris’te olmak üzere ülke genelinde hava ulaşımı da etkilendi.

Lyon’da bazı dükkanlar yağmalanırken, Paris banliyölerinde de araçlar ateşe verildi.

Tasarıya karşı çıkan petrol rafinerilerindeki işçilerin başlattığı grev, ülkede yakıt sıkıntısına yol açarken, yine demiryolları işçilerinin grevi ulaşımı sekteye uğratıyor.

Ulaştırma sektöründe çalışanlar, greve bugün de devam edileceğini, ancak demiryollarının biraz da olsa işleyebileceğini ifade ediyor.

Öğrenci temsilcileri de emeklilik reformuna ilişkin oylama öncesi daha fazla protesto gösterisi düzenlenmesi çağrısında bulundu.

PROTESTOLARA KATILIM

19 Ekim : 1,1 milyon – 3,5 milyon

16 Ekim : 825 bin – 3 milyon

12 Ekim : 1,2 milyon – 3,5 milyon

02 Ekim : 900 bin – 3 milyon

23 Eylül : 1 milyon – 3 milyon

07 Eylül : 1,2 milyon – 2,7 milyon

(İlk rakam resmi kaynaklara, ikincisi sendikalara dayanmaktadır.)

Fransa’da Senatonun, reform planlarını bugün oylaması planlanıyordu, ancak daha sonra oylamanın haftasonuna doğru yapılacağı açıklandı.

Yakıt sıkıntısı

Fransa genelindeki 12 bin benzin istasyonundan tam olarak kaçının eylemlerden etkilendiği bilinmiyor.

Ancak Exxon Mobil petrol şirketi, durumu “kritik” olarak niteledi.

Ülkenin kuzey-batı bölgelerinde de ciddi yakıt sıkıntısının baş gösterdiği açıklanırken, Uluslararası Enerji Ajansı, Fransa’nın acil durumlar için tuttuğu petrol rezervlerini kullanmaya başladığını duyurdu.

Diğer Avrupa ülkeleri gibi, Fransa’nın en az 90 günlük petrol rezervi bulunuyor. Hükümet kontrolündeki stratejik rezervlerin 60 gün dayanacağı belirtiliyor. Rezervler, Fransa’daki 12 rafineri ve 100 petrol deposuna dağılmış durumda.

Halkın paniğe kapılarak benzin istasyonlarına hücum etmesi nedeniyle geçen hafta satışlar yüzde 50 oranında artmıştı. (BBC)

İngiltere’de 130 milyar dolarlık kemer sıkma programı

İngiltere’de koalisyon hükümeti rekor seviyedeki bütçe açığını kapamak amacıyla bugün, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük kemer sıkma programının ayrıntılarını açıklayacak.

130 milyar dolara varan kesintilerin kamu sektöründe birçok kişinin işten çıkarılmasına neden olacağı belirtiliyor.

Hükümetin, yaklaşık yarım milyon kişinin işini kaybetmesini beklediği ortaya çıktı.

Kesintiler, eğitimden sosyal yardımlara, ulaşımdan güvenliğe birçok alanı kapsıyor.

Borçlanmayı azaltmak için bu kesintilerin zorunlu olduğunu söyleyen hükümet dün de savunma bütçesinde büyük kesintiler açıklamıştı.

Kesinti programı kapsamında BBC Dünya Servisi’nin finanse ediliş biçimi de değiştiriliyor.

Şimdiye kadar BBC Dünya Servisi’nin yıllık 400 milyon dolarlık bütçesini Dışişleri Bakanlığı karşılıyordu.

Bundan böyle Dünya Servisi, BBC’nin iç yayınlarıyla aynı bütçeden finanse edilecek.

BBC, bütçesini televizyon cihazı sahiplerinden alınan yıllık vergiyle karşılıyor.

BBC’nin bütçesi kısılıyor

İngiltere gazetelerine göre, BBC’nin bütçesi yüzde 16 oranında kesilecek.

Dünya Servisi eski genel müdürlerinden John Tusa, BBC genelinde yapılacak kesintilerde Dünya Servisi’ne odaklanılmasının engellenmesi gerektiğini söyledi.

Tusa, Dünya Servisi’nin dünyanın en saygın yayıncısı olmasının tüm BBC’yi güçlendirdiğinin akılda tutulması gerektiğini söyledi. (BBC)

Mediz: Tecavüze ortak olmayın

0

Medyadaki erkek egemen cinsiyetçi söylemi deşifre etmek üzere 2006 yılında kurulan Mediz, Habertürk’te yayınlanan tecavüz skeci ile ilgili bir basın açıklaması yaptı:

Yeniden, Medyaya Çağrı:

Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisinin yapımcı-yayıncılarına ve dizideki tecavüzü komedi malzemesi yapan Habertürk’te yayınlanan Gölgede Muhabbet programını hazırlayanlara ve bu vesileyle tüm medyaya, 2 yıl sonra, bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Kadınlara Yönelik Suçlara, Tacize, Tecavüze Ortak Olmayın!

21.11.2008 tarihli MEDİZ basın açıklamasından: “Kadınlara yönelik, tecavüz gibi cinsel suçların medyada hala pornografik reyting-tiraj malzemesine dönüştürüldüğü, suçun işlenişine dair her tür detaya yer verilen, hatta mağdur kadınların fotoğraflarla metalaştırılarak, haklarındaki tüm detayların ifşa edildiği haberleri, bizler, dehşetle izliyoruz! Ama yalnızca dehşetle izlemekle kalamayız! Başta medya mensupları olmak üzere bu toplumda yaşayan her kişi bu dehşeti sona erdirmekle sorumlu… Suç İşliyorsunuz!…Tecavüzün verdiği hasarı artıracak, tecavüze ortak olacak her tür yayın da kamuya karşı bir işlenmiş bir suçtur!… Tecavüze Ortak Oluyorsunuz!…Başta yöneticiler ve editörler olmak üzere tüm medya mensuplarını bu hususları uygulamak konusunda sorumlu davranmaya, tecavüze ortak olmamaya çağırıyoruz.”

Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisinin yapımcı-yayıncılarına ve dizideki tecavüzü komedi malzemesi yapan Habertürk’te yayınlanan Gölgede Muhabbet programını hazırlayanlara ve bu vesileyle tüm medyaya, 3 yıl sonra, bir kez daha çağrımızı yineliyoruz: Tecavüze Ortak Olmayın!Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisi maalesef internette dolaşan ve yine maalesef çok tıklanan tecavüz görüntüleri ile gündeme geldi. Bu görüntülerin internette nasıl yayıldığına, dizinin yapımcı ve yayıncılarının bununla ilgisi olup olmadığına dair merakımız bir yana bu görüntülerin dolaşımını durdurmak yapımcı ve yayıncıların sorumluluğu değil midir? Bu konuda, yapımcı ve yayıncıların böyle bir tanıtımı etik bulmayarak, müdahale etmesini beklerken Habertürk’te yayınlanan Gölgede Muhabbet programında, maalesef, tecavüzün bir spor aktivitesi gibi kurgulanarak komedi unsuru yapıldığı bir parodi izledik. Bu parodiyi hazırlayanlar, Ali Poyrazoğlu, Habertürk yönetimi ve dizinin yapımcı-yayıncılarına yönelik yeni bir çağrımız yok! Sadece, bu sorumsuzluklarıyla ortak oldukları tecavüz, taciz ve kadınlara yönelik suçların, kadınlarda ve tüm toplumda yarattığı hasarı anlamak için, ilgili istatistiklere, davalara göz atmalarını; bu vakalardan zarar gören, hatta hayatını kaybeden kadınların hikayelerine, onların yakınlıklarının tanıklıklarına kulak vermelerini öneriyoruz. Ve soruyoruz: gerçekten elde edilen reytingin bu kadar kadının hayatına değdiği kanısında mısınız?

MEDİZ – Kadınların Medya İzleme Grubu

(Yeşil Gazete)

Orhangazi’den otoyola karşı sesler yükseliyor

Orhangazi ile İznik Gölü arasına yapılacak olan otoyol güzergâhına yönelik tepkiler her geçen gün artarak devam ediyor. Yerel “Üçüncü Göz” gazetesinin öncülük ettiği “Katil değil, ulaştıran otoyol istiyoruz” kampanyası dahilinde ilçedeki sivil toplum kuruluşları ve siyasi parti temsilcilerinin de katılımıyla düzenlenen imza kampanyası ve basın açıklaması büyük ilgi gördü. CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in de katıldığı basın açıklaması sonrasında yaklaşık üç bin imza toplandı. Üreğil ve Yeniköy’de başlayan orman katliamı ve çevre sorunlarına da dikkat çekilen açıklamada Orhangazi’nin geleceğine sahip çıkılması gerektiği vurgulandı. Orhangazi Güç Birliği Platformu sözcüsü İrfan Aydın’ın okuduğu basın açıklamasında önemli konular gündeme getirildi. Açıklama şöyle:

İstanbul – İzmir otoyolunun Orhangazi geçiş güzergâhı maalesef birinci derece tarım arazilerini ve İznik Gölünü katledecek bir şekilde hayata geçirilmek isteniyor. Her fırsatta İznik Gölünün güzellikleriyle övünen siyasilerimizin otoyol sayesinde İznik Gölü ile Orhangazi arasına örülecek Otoyol Seddi’ni görmemezlikten gelmeleri büyük bir gaflettir. Otoyolun elli metre sağına ve soluna örülecek tel örgüler nedeniyle İznik Gölüne hasret kalacağımız gerçeğini milletten saklayan yetkililer ulaşımı kolaylaştırması için yapılması düşünülen otoyolun tam bir çevre katili olacağını görmemezlikten geliyorlar.

Otoyolun daha önce Orhangazi üzerinden projelendirilmiş olmasına rağmen daha az maliyetli olacağı gerekçesiyle sessiz sedasız göl havzasına kaydırılması hepimizi tedirgin etmektedir. Otoyol geçiş güzergâhının yeniden Orhangazi’nin üzerine alınması ve İznik Gölü ile Orhangazi arasına katil otoyol yapılmaması için duyarlı olan herkesin harekete geçmesi gerekmektedir. Bizler otoyol yapılmasına karşı değiliz. İhtiyaçsa yapılsın. Fakat “Katil Değil Ulaştıran” olsun. İznik Gölü ile ilgili koruma kanunu çıkaranlar otoyolun yapacağı tahribatı göremiyorlar mı? Yanı başımızda Sapanca Gölü en bariz örnektir. Otoyolun geçişiyle birlikte kirlilik oranı hat safhaya çıkan Sapanca Gölü, geçtiğimiz aylarda İspanya’da düzenlenen bir konferansın da ana gündem maddesi oldu. Şimdi aynı kaderi İznik Gölüne reva görenleri buradan bir kez daha uyarıyoruz. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Otoyolun İznik Gölü havzasından geçmesinin hiç bir mantıklı açıklaması olamaz. Maliyeti ileri sürenler ya bu milleti aptal zannediyorlar ya da bilinçli olarak niyet saklaması yapıyorlar. Otoyolun Orhangazi üzerindeki kıraç hazine arazisinden geçmesi durumunda maliyeti çok daha ucuz olacaktır. Hem tarım arazileri zarar görmemiş olacak hem de su kaynaklarımız kurtulmuş olacaktır.

Otoyol öyle ya da böyle olur, fakat İznik Gölü geri gelmez. İzmir’e bir saat erken gidilecek diye böylesi bir çevre katliamına seyirci kalınması tam bir insanlık suçu olur. Unutmamalıyız ki tabiatta yalnız yaşamıyoruz. Başka canlıların da olduğu bilinciyle hareket etmek zorundayız. İSKİ Müdürlüğü döneminde yaptığı çalışmalarla adından çevre dostu diye söz ettiren Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu, aynı zamanda su uzmanıdır. Sayın Bakanımızın böylesi büyük bir katliama seyirci kalmayacağına yürekten inanıyoruz. Kaldı ki hukuk önünde haklarımızı sonuna kadar arayacağız. Gerekirse Birleşmiş Milletlere başvurup, yaşanan bu katliamın bir an önce durdurulmasını sağlayacağız. Koruma bandı olan İznik Göl havzasının tam kalbinden geçirilmek istenen otoyolun esas amacı bu bölgeyi ikinci bir Dilovası yapmaktır. Buna müsaade etmeyeceğiz. Kimin ne tür rant peşinde koştuğunu çok iyi biliyoruz. Asırlardır her türlü tabii afetlere direnen zeytin ağaçlarından aldığımız ilhamla otoyolu katil değil, ulaştıran yapıncaya kadar eylemlerimiz sürecektir. Orhangazi tek yürek olmuştur. Bu işin şu partisi bu partisi olmaz. Tüm siyasi parti temsilcilerimiz bu haklı eyleme destek veriyorlar. Vermeyenlere karşı Orhangazi halkı gerekli dersi vermesini de bilir. Yeter ki yaptığımız bu güç birliğini çıkarsız ve samimi bir şekilde sürdürelim. Başka Orhangazi yok. Dağ ile Otoyol arasına sıkıştırılmak istenen Orhangazi’de kimse yaşamak istemez. Orhangazi özgürlüğüyle güzeldir. Şimdi açık olan ufkumuza pranga vurmak istiyorlar. Buna müsaade edecek değiliz elbette.

Yeniköy ve Üreğil’deki çevre katliamı ekolojik dengeyi bozar. Otoyola malzeme temin etmek için Yeniköy ve Üreğil’de açılmak istenen maden ocakları şimdiden bölgenin huzurunu kaçırmaya başladı. Bu bölgeler zengin su havzasıdır. İznik gölünü besleyen damarlar ve bölgenin su kaynakları bu maden ocakları nedeniyle önemli zarar görecektir. Patlatılan dinamitler nedeniyle zeytin havuzlarının çatlamayacağını hiç kimse garanti edemez. Bu halleriyle bile her yıl bir dünya tamir parası yiyen zeytin havuzları, maden ocakları nedeniyle kullanılamaz hale gelecektir. Yine Botaş Boru Hattı, maden ruhsatı alınan yere çok yakın bir yerdedir. Bu hattın patlaması durumunda oluşacak felaketi gündem etmek bile istemiyoruz. Yüzlerce dönüm ormanlık alanlar yok ediliyor. Hakim rüzgarlar bu dağlarımızdan göle doğru estiği için ova ve göl çıkacak olan toza teslim olacaktır. Üç beş kişinin rant kapısı için Orhangazi ovası ve de tarımı yok edilemez. Maden firması sahipleri şuana kadar neyle geçiniyorlarsa bundan sonra da o gelir kaynaklarından geçinmeye devam edebilirler fakat Üreğil, Keramet, Yeniköy, Çakırlı ve de bu bölgedeki tarım ürünlerinden geçinen çiftçilerimizin başka geçim kaynakları yok. Üreğilli binlerce yıllık köyünü terk edip nereye gidecek. Otoyolun Orhangazi üzerinden geçmesi durumunda fazla dolgu malzemesine ihtiyaç duymayacağından Üreğil ve Yeniköy’de yapılmak istenen taş ocaklarına da gerek kalmayacaktır.

Hemşeri dernekleri ile AKP ve MHP’nin eksikliği tepki çekti

Miting havasında gerçekleşen basın açıklamasına elli sivil toplum kuruluş temsilcisi imza koyarken ilçedeki on hemşeri derneğinden hiçbir temsilcinin olmayışı tepki çekti. Orhangazi’nin tek yürek olduğu çevresel sorunlarına karşı duyarsız kalan hemşeri derneklerinin sadece seçim dönemlerinde ya da düzenledikleri konserlerde Orhangazi’de yaşadıklarını hatırlamalarının yanlış olduğunu vurgulayan Güç Birliği Platform sözcüsü Aydın “Nasıl bir iştir anlamış değilim. Burada ilçemizin geleceğiyle ilgili bir çalışma yürütüyoruz. Mesele sadece Üreğil’in ve Yeniköy’ün meselesi değildir. Orhangazi’nin sorunudur. İznik Gölü, zeytinimiz, suyumuz, verimli topraklarımız olmasaydı burada hemşeri derneği kuracak tek kimse de olmazdı. Bu duyarsızlık bizleri derinden üzmüştür. Umarım en kısa zamanda yapılan hatadan geri dönerler. Yine ilçemizdeki tüm siyasi parti temsilcileri haberdar edilmiş olmasına rağmen maalesef sadece CHP, BTP, SP, DP ve HEPAR başkanları kampanyaya destek verdiler. AKP ve MHP’nin ilgisizliğini bir kenara not ettik” diyerek ilçenin sorunlarına sorumsuz yaklaşanlara tepki gösterdi.(3. Göz Gazetesi)

Referandum’un yankıları gelmeye başladı: HSYK

Bu haftasonu Referandum’un en önemli maddelerinden biri, değişikliğin yapılmasındaki amaçlardan bir tanesi, hayata geçti. Engellilere ve çocuklara pozitif ayrımcılık yapılmasına başlandı… Yok hayır bu olmadı tabii ki. Yasadışı dinlemelere ve fişlemelere karşı harekete mi geçildi? Yenilenmiş ve at yarışı bülteni boyutuna inmiş Radikal’in ilk manşeti olmak dışında bu konuda da bir gelişme olmadı.

Fakat, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri yapıldı. 206 adayın ve 11 bine yakın seçmenin oy kullandığı seçim sonucunda Adalet Bakanlığı listesi seçimi kazandı. Bakanın, müsteşarın ve  Cumhurbaşkanı’ndan tarafından atanan üyelerin de eklenmesiyle yeni HSYK belirlenmiş oldu. Sonuçların belki de tek iyi yanı şu oldu: Artık Bakan ya da müsteşar görüşmeleri kilitleyemeyecek, kilitlemesine gerek kalmayacak.

Referandum öncesi tüm yazılarda, bu değişikliklerin gerçekleşmemesi gereğine yönelik gerekçeler sıralarken hep en başa kuvvetler ayrılığına yönelik etkisini koymaya çalışmıştım. “Kazananın hepsini alacağı” tezini hep savundum. 2 Nisan günü yazdığım “CmHP’ye Rağmen Referandumda Hayır!” yazısından beri bu böyle.

Seçilen yöntem yine bir referandum. Ve yine en ilkel yöntemi. Tam bir kazanan hepsini alır mantığı ile ortaya konuyor her şey. Hem referandumun yapısı böyle, hem de referandumun içeriği böyle.

(…)

İşin bir de, mantık kısmı var ki, beni bu daha çok ilgilendiriyor. Çağdaş toplumlarda güç, iktidar dağıtılmalı. Tek elde toplanmamalı. Hem de öyle kuvvetler ayrılığı gibi yasama, yürütme ve yargı şeklinde ya da işin Türkiye kısmında olduğu gibi hava, deniz ve kara kuvvetleri gibi de değil. Olabildiğince ayrılmalı. Merkez dağıtılmalı. Üyesi bulunduğum ekolojik hareketin de temel ilkelerinden biri bu. Yerellik sadece, belediye anlamında değerlendirilemez. Peki bu Anayasa değişikliğiyle ne olacak? Akp ya da başka bir parti. Bunlar bugün var yarın yok ama bir hükümet her zaman olacak ise, bu değişiklikler hükümete büyük bir güç vermekte. Yani seçimi kazanan her şeyi alacak. Yargı şu anda tarafsız değil evet. Ama benim sorunum yargının o tarafta değil de, bu tarafta olması değil ki. Değişiklikler sonucunda yargı tarafını değiştirirse, bu neyi değiştirecek? İlerleme mi olacak bu? Hayır. Değişme mi olacak? Hayır! Sorun da tam burada işte. Bu referandumun en temel değişikliği, gücü iktidarı dağıtan değil, daha da merkezde toplayan bir düzenleme getiriyor.

O gün bu yazının yayınlanmasından sonra internetteki sosyal ağların bir tanesinde yazımla dalga geçmeye çalışan Taraf yazarı, şimdi yayın koordinatörü olduğu gazetesinde HSYK seçimlerinin nasıl da demokrasiye karşı kazanılmış bir “Pirus Zaferi” olduğunu anlattırmakla meşgul. Pirus Zaferi tanımı ne onun ne de benim. Bakın kimin:

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhangazi Ertekin seçim sonuçlarının hükümet için “pirus zaferi” olduğunu belirterek “Birinci gayri meşru yargı idaresi yıkıldı, ikinci gayri meşru yargı idaresi de yıkılacaktır” dedi.

Bu noktada Orhangazi Ertekin özelinden, böyle düşünen genele “good morning after supper” demek gereği duyuyorum. Sözlükler bunu iki şekilde çevirmişler. Bir tanesi “Atı alan Üsküdar’ı geçti, diğeri “Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye…” Şimdi, yeni bir antidemokratik süreç, yeni bir vesayet rejimi olduğunu/ortaya çıktığını ve bir olumsuz durumdan kurtulmanın, başka bir olumsuz durumun onunla yer değiştirmesini desteklemek olmadığını madem bu kadar çabuk anlayacaktık, neden yaşadık biz tüm bunları? Referandum öncesi yazdıkları ortada olan biri olarak, zamanın doğrulamasından geçiren biri olarak, aksini yazan ve savunanlardan şimdi de bir değerlendirme istiyorum ben kişisel olarak. İşte demokrasi, işte yargı bağımsızlığı, işte vesayet… Yetmez mi?

Ve tüm bunlar çok açık ki henüz daha başlangıç. Demokrasi beklerken, propaganda yasaklı ve gelecek ipotekli kişilerin eline giden bürokrat listeleri görenler, Anayasa Mahkemesi’ne sadece AKP’nin oylarıyla seçilen kişileri görenler; o HSYK’nın ve o Anayasa Mahkemesi’nin şekillendirdiği bir yargının, yürütme ve yasama ile birleşmesiyle ortaya çıkacak “şey”in nasıl olacağını hayal edebiliyorlar mı? İnanın o zaman, 12 Eylül öncesi tavırlar bile bazılarını kurtarmaya yetmeyebilir AKP bloğu karşısında. Unutmamalı ki, Hanefi Avcı ne işkenceci olduğu için, ne Mersin’de hakkında iddia edilenler için, ne yasadışı dinlemeler için ne de başka illegal davranışları sonrasında tutuklandı. Avcı, çocuklarını okullarında okutacak kadar yakın olduğu bir cemaati, belki de içeriden biri olarak, eleştiren bir kitap yazdıktan sonra tutuklandı.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net