Ana Sayfa Blog Sayfa 4898

İpte çamaşır yoksa, yıkım var

0

Numara 29’un giriş katındaki Jirary Zincirci, ne mal sahibi, ne kiracı ama 30 yıllık Tarlabaşılı. Şimdi onu küçücük odasından çıkartıyorlar ama gidecek yeri yok.

Bianet’ten Nilay Vardar’ın haberine göre;

Karakurum, Halepli Bekir, Tavla, Fıçıcı Abdi, Sakızağacı caddeleri bomboş.

Tarlabaşı’nda evlerin terk edilmişliğini anlamak için yanlarına kadar varıp, kırık kapı ve camlarına, çöplük dolmuş içlerine bakmaya gerek yok; şöyle uzaktan mahalleye girdiğinizde, evler arasında çamaşır asılı olmayan binalar boşaltılmış demek.

Sakızağazı caddesinin de son sakinleri gitmeye hazırlanıyor.

Numara 29’un giriş katındaki Jirary Zincirci, ne mal sahibi, ne kiracı ama 30 yıllık Tarlabaşılı.

Eskiden apartmanın kapıcılığını yapan 65 yaşındaki Zincirci, bunun karşılığında giriş katındaki küçücük bir odaya yerleşmiş.

İki metrekarelik küflü odasında, yatağı, demliği, televizyonu, kedisi ve mahallenin davetsiz kedileriyle kendi halinde dertsiz, tasasız yaşıyor. Pek bir masrafı yok; komşular yemeğini, sigarasını veriyor.

Ama oturduğu binadaki herkes gitti; artık kapıya kilit vurulacak.

Üç, dört gün içinde odasını boşaltmak zorunda kalacak; her gün “yetkili” birileri gelip, “çık da çık” diyormuş.

Zincirci, nereye gideceğini bilmiyor; çünkü gidecek bir yeri yok.

30 yıl boyunca devletle de çok işi olmamış, eski tip nüfus cüzdanını bile dün berber Ali ile yenilemiş.Yani öylesine kendi halinde bir hayat sürüyor. Şimdi sinir ve üzüntüden elleri titriyor, ara sıra ayağa kalkıp “ben ne söyleyeyim” deyip, yine yerine oturuyor.

“Yaşlıyım, hastayım ama ufak tefek  işler yaparım” diyor, “yeter ki başımı sokacak bu odanın yarısı kadar bir yerim olsun”.

Belediye, kaymakamlık, kimse ilgilenmemiş; “zaten mal sahipleri, kavga gürültü çıktılar, beni mi düşünecekler” diyor. Zincirci, “bir avuç Ermeni kalmışız, devlet sahip çıkmıyor” derken bir yandan da Ermeni cemaatine de sitem ediyor.

Umudu yok ama sesleniyor gene de, “Küçücük bir oda, bu yaştan sonra ben ne yaparım sokakta.”

Kapıya kadar uğurluyor beni Jirary Zincirci, ben ne söyleyeceğimi düşünürken o imdadıma yetişiyor; “geldin, ilgilendin, sağol” diyor.

Apartmanın karşısındaki 30 yıllık berber Ali’ye gidiyorum, taa Eyüp’ten gelen müşterisinin saçlarını kesiyor. Ali kiracı, mal sahibi mahkemelik, şubat ayında karar çıkacak, o da dükkanı boşaltacak. Taksim’den başka yerde çalışmaya niyeti yok.

Müşterisi çıkarken, tedirgin bir şekilde “aman ha taşınınca yeni yerini haber ver” diyor.

Bakkal bir kadın, dükkanını yeni taşımışken binanın yıkılacağını öğrenmiş, şimdi zaten doğru düzgün iş yapamazken, her an çıkarılmayı bekliyor. Kunduracı Ali de aynı sokağın yıkılacak bölümünde kiracıymış, sonra sokağın üst kısmındaki başka bir dükkana geçmiş.

Esnaf, her ne kadar tüm Tarlabaşı’nın üç, beş yıl içinde yıkılacağını bilse de, bir alt, bir üst sokağa geçiyor ama çok da uzaklaşamıyor. Ama alan daraldıkça 200 lira olan kiralar da 600 liraya çıkmış. İşler yarı yarıya düştüğü için kirayı ödemek daha da zorlaşmış.

Dört yıl önceye gidelim…

Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşüm, 2007’den beri Çalık Grubu ve Beyoğlu Belediyesi eliyle yapılıyor. Şu anda dönüşümün ilk etabı çerçevesinde 20 bin dönümlük alan boşaltılıyor, bu da 278 binayı kapsıyor. Buralarda,  50-100 metrekare arasındaki tarihi evler birleştirilip tek blok haline getirilecek. Binaların bir kısmı restore edilecek, bir kısmı ise orijinaline uygun biçimde yeniden inşa edilecek. Binalar, alışveriş merkezi, konut, otel olarak kullanılacak, yapıların altına otoparklar yapılacak. Evlerde yaşayanların bir kısmı, en başta devletle başım belaya girmesin diye, evlerini ucuz fiyata sattı; şimdi onların çok pişman olduğu söyleniyor. Anlaşamayanlar ise kamulaştırma tebligatı alıp mahkemelelik oldu. Davalardan son bir umut bekliyorlar. Kiracılara ise Kayabaşı’ndaki TOKİ’lerde bin ila 4 bin arası peşin, sonrası aylık 100-400 lira arası değişen taksitlerle evler sunuldu. Bir kısmı gitti; bir kısmı, bunu ödeyebilecek durumda olmadığı, bir kısmı ise şehirden çalıştığı yere çok uzak olduğu için o kadar uzağa gitmeyi göze alamadı. Sonuçta herkes zorla ya da isteyerek evini boşaltmak zorunda. Uluslararası Af Örgütü, temmuz 2011’de “Tarlabaşı sakinlerinin evlerinden zorla tahliye uygulamasının derhal durdurulmasını” istedi ve tahliye edilenlerin zararının tazmin edilmediğini, alternatif barınma imkanı sağlanmadığını açıkladı. Proje 2014’te tamamlanacak, peki barınma hakları hiçe sayılan, muhtemelen yoksullukları daha da derinleşecek mahalleli ne zaman toparlanacak ?

Karakolda şiddet var – Benan Molu

Geçtiğimiz günlerde 16 Temmuz 2011’de İzmir’de bir gece kulübünde eğlenirken kimliği yanında olmadığı için gözaltına alınan ve polis tarafından Karabağlar Polis Merkezi’ne götürülerek orada işkenceye maruz kalan Fevziye Cengiz‘in işkence görüntüleri basına yansıdı ve toplumda büyük yankı uyandırdı.

Fevziye Cengiz, olayın ardından sabah savcılığa giderek polisler hakkında suç duyurusunda bulundu ve bunun üzerine sivil polisler Hakan Yörük ve Beyit Sezgin de “Fevziye Cengiz de bizim kolumuza vurdu, tırmaladı, küfretti” diyerek Cengiz’den şikayetçi oldu.

Savcı Ahmet Küçükpınar polis tutanaklarını baz alarak Cengiz hakkında 6.5 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Polisler aleyhine ise işkence ve kötü muamele yerine “basit yaralama”dan dava açıldı.

Cengiz aleyhine açılan davanın İzmir 15. Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmasında tanıklar daha önce Fevziye Cengiz’in küfretmediği yönünde verdikleri ifadeyi değiştirerek Fevziye Cengiz’in polislere küfrettiğini, polise mukavemet ederek onlara vurduğunu söyledi.

Eğlence mekanının sahibi Turgay Çetin de ifadesini değiştirerek Cengiz’in orada çalıştığını, yanında bulunan kişinin de eşi değil, oraya eğlenmeye gelen bir müşteri olduğunu söyledi. Cengiz’in polislerden şikayetçi olduğunu söylemesi üzerine de polisler “Yasal sınırlar içinde görevimizi yaptık. (…) Ben de kendisine müdahale ettiğimde bu sefer elleriyle kendisine zarar vermeye başladı. Saçlarını çekti. Ben de kendisine zarar vermemesi için ellerini tuttum. Bu sırada kendini yere bıraktı. Bu oda içinde yine şahıs yerdeyken kendine zarar vermeye devam etti. Ellerini tutmaya çalışırken şahıs kafasını yere vurmaya başladı. Beyit ile ikimiz şahsı etkisiz hale getirdik. Araçtan kelepçe getirdim taktım. Sakinleştirdik. Bu aşamadan sonra fiziki olarak müdahalede bulunmadık” şeklinde savunma verdi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin polislerin görevden uzaklaştırılmasının caydırıcı olacağına inandığını belirterek, “İzmir’de yaşanan olay kabul edilemez ve bunu yapanlar kesinlikle cezalandırılmalı. Hem adli hem idari soruşturma başlatıldı ve o polisler görevden uzaklaştırıldı” dedi. İzmir Valisi Cahit Kıraç, Fevziye Cengiz’den özür diledi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Vedat Ahsen Coşar da sürecin takipçisi olacaklarını bildirdi. Ama iki polis hakkında dava açılma talebini savcı Alaaddin Dokur, “Bu iddialarının soyut kaldığı, iddiayı destekler başkaca inandırıcı delil elde edilmediği”ni söyleyerek reddetti. Savcılık ayrıca dayak attıkları kamera görüntüleri ile ortaya çıkan iki polis hakkında “hakaret ve tehdit” suçlarından da dava açılmasına gerek olmadığına karar verdi.

1986 yılında Antalya’da bir kadın (N.T.) dört erkeğin tecavüzüne uğramıştı. Tecavüzcüler N.T.’nin evli olmadığı bir erkekle aynı evde yaşadığını ve fahişe olduğunu söyleyerek indirim talebinde bulunmuştu.

O dönem yürürlükte olan 1926 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 438. Maddesine göre, fahişelik yapan kadına tecavüz indirim sebebiydi. Mahkemenin hakimi, 438. Maddeyi anayasanın “eşitlik ilkesi”ne aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşıyarak, maddenin iptalini istedi.

Tamamı erkek üyelerden oluşan Anayasa Mahkemesi, “İffetli kadınla iffetsiz kadına tecavüz aynı şey değildir” diyerek maddenin iptal edilmesine karşı çıktı. Karar üzerine “Haklı tecavüz olamaz!” denilerek, karara karşı tepki gösterildi ve bir yıl sonra TCK’nin 438. Maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde iptal edildi.

Bu karar, özellikle 1980’lerden sonra daha da önem kazanan feminist hareketin ilk yasal kazanımı oldu. Daha sonra başta Ailenin Korunmasına Dair Kanun, Medeni Kanun, İş Kanunu ve Ceza Kanunu olmak üzere pek çok alanda önemli değişiklikler yapıldı, uluslararası alanda başta Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olmak üzere pek çok sözleşmeye taraf olundu ama kadına yönelik şiddetin son dokuz senede yüzde 1400 arttığı ve her gün ortalama beş kadının öldürüldüğü Türkiye’de, gerekli zihniyet değişikliği hala sağlanamadı.

Son olarak 25 Kasım 2011’de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde imzalanan Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunların Önlenmesi Sözleşmesi bu zihniyet değişikliğinin sağlanmasına yönelik çok önemli hükümler içeriyor. Sözleşmeye göre, taraf devletler, özel ve kamusal alanda herkesin, özellikle de kadınların, şiddetten uzak yaşama hakkını korumak ve bu hakkı sağlamak amacıyla gereken yasal tedbirleri almak zorunda.

Bu tedbirlerin yanı sıra devlet, devlet adına hareket eden devlet görevlilerinin bu yükümlülüğüne uygun davranmasını, yükümlülüğe aykırı davranan görevlilerin soruşturulmasını, cezalandırılmasını ve eylemlerinden doğan mağduriyet için tazminat ödenmesini sağlamalıdır. Hukuk kuralları doğrultusunda, yargı, cumhuriyet savcıları, kolluk kuvvetleri, yerel ve ulusal yetkililer dahil ilgili devlet kuruluşları ve yanı sıra hükümet dışı örgütler ve ilgili diğer örgütler ve yapılar arasında etkili bir işbirliği oluşturmak ve ceza davasının tüm aşamalarında mağdurun haklarını dikkate almak durumunda.

Fevziye Cengiz örneğinde, şiddete uğrayan bir kadına dava açılmasının, polislerin “orada çalışıyordu, konsomatristi” savunması yapabilmesinin, tanıkların ifadelerinin değiştirilmesinin ve son olarak savcının delillerin soyut olduğu gerekçesiyle güvenlik kameralarındaki kayıtlara rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesinin kadına yönelik şiddetle mücadelede yeri yoktur.

Devlet, erkeklerin yaptığı vahşeti kadın bedeni üzerinden meşrulaştırmaya çalışamaz. Türkiye, sözleşmeye taraf bir devlet olarak, kadına yönelik şiddetle mücadelede yeterli kararlılığı sergilemek ve yargılama süreci sonunda verilecek kararların erkek egemen zihniyetin etkisinden muaf, adaleti sağlamaya yönelik kararlar olmasını güvence altına almak zorundadır.

Bianet

Halkı askerlikten soğutmak suçundan yargılanıyorlar

Eskişehir’de vicdani retçi er Enver Aydemir‘e destek vermek amacıyla yaptıkları basın açıklamasında halkı askerlikten soğutmak suçunu işledikleri, “Herkes bebek doğar, hiç kimse asker doğmaz” şeklinde slogan attıkları öne sürülen 5 kişi 2 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor.

Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan vicdani retçi er Enver Aydemir’in 21 Ocak 2010 tarihinde Eskişehir Askeri Mahkeme’deki duruşmasını Ahmet Aydemir, Davut Erkan, Fatih Tezcan, Halil Savda ve Mehmet Atak da izledi. Grup, duruşma sonrası da Eskişehir’in İstiklal Mahallesi Porsuk Bulvarı’nda bir alişveriş mağazasının önünde yaptıkları basın açıklamasında, “Eğer halkı askerlikten soğutma suçsa biz suç olmadığına inanıyoruz, demokratik bir hak olduğuna inanıyoruz, her tür ifade gibi. Biz bu suçu işlemeye devam edeceğiz, bunu mahkemede de ifade ettik. Burada bir kez daha ifade ediyoruz. Halka diyoruz ki; askerlikten soğuyun, hatta buz olun. Çünkü biz askerlikten soğudukça, ancak barış gelir. Toplum askerlikten soğudukça, ancak özgürlükler sağlanabilir ve ülke demokratikleşebilir” diyerek, “Herkes bebek doğar, hiç kimse asker doğmaz” şeklinde slogan attı.

Basın açıklamasına katılanlardan Ahmet Aydemir, Davut Erkan, Fatih Tezcan, Halil Sevda ve Mehmet Atak hakkında ’Halkı askerlikten soğutmak’ suçundan Eskişehir 4’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nde 6 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Davanın 4’üncü duruşması bugün yapıldı. Duruşmaya tutuksuz yargılanan sanıklardan Mehmet Atak katıldı. Diğer sanıkları avukat Senem Doğanoğlu savundu.

Sanık Mehmet Atak’ın talebi üzerine Bilgi Dagaç, Sevim Şahin ve Gürsel Şenşafak adlı kadınlar tanık olarak dinlendi. Tanıklardan Sevim Şahin, “Benim sanıklarla akrabalık bağım yoktur. İnsani boyutu nedeniyle davada tanıklık yapmak istedim. Ben çocuğumu normal doğumla, narkoz etkisi altında kalmadan doğurdum. Doğum anında çocuğumun bebek olarak doğduğunu bizzat gördüm. Hal böyle iken iddianamede sanıkların ’Herkes bebek doğar’ şeklindeki sözlerinin bir suç unsuru olarak yazılmış olmasının bu kapsamda doğru olmadığını düşünüyorum” dedi.

Sanıkların avukatı Senem Doğanoğlu mahkeme hakimine “Daha önceki celsedeki taleplerimiz üzere çocukların üniformalı doğup doğmadıkları hususunda bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ediyoruz” dedi.

Tutuksuz sanık Mehmet Atak da kendisinin akli dengesinin yerinde olup olmadığının belirlenmesi için gerekli sağlık kuruluşuna gönderilmesini istedi. Mehmet Atak ayrıca “Tıp Fakültesi doğum kürsüsünden bilirkişi tayin edilerek bebek doğmamış, ya da asker doğmuş bir bebek olup olmadığının tespiti hususunda Anayasa hukuku kürsüsünden de bir kişinin bilirkişi tayin edilmesini talep ediyorum” diye konuştu.

Mahkeme hakimi, Mehmet Atak ve avukat Senem Doğanoğlu’nun taleplerini reddine karar vererek duruşmayı 9 Şubat 2012 tarihine erteledi.

(Ajanslar)

Sönmez Atasoy hayatını kaybetti

Oyuncu ve akademisyen Sönmez Atasoy geçirdiği kalp krizi nedeniyle kaldırıldığı hastanede vefat etti.

Geçen Perşembe günü Isparta’da çekimleri süren ‘Sakarya Fırat’ adlı dizinin setinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle Şevket Demirel Kalp Merkezi’nde tedaviye alınan oyuncu Sönmez Atasoy bir haftadır yoğun bakım ünitesinde tedavi görmekteydi. Bir süre durumunda değişiklik gözlenemeyen Atasoy’un böbreklerinin olumsuz sinyaller vermesi üzerine önceki gün diyalize bağlanması kararlaştırılmıştı.

Ünlü oyuncu bu gece saat 24.00 sıralarında fenalaştı. Yoğun bakım ünitesinde kalbi duran Sönmez Atasoy doktorların yaptıkları tüm müdahalelere rağmen yaşam savaşını kaybetti. Sanatçının ölüm haberini alan yakınları hastaneye akın etti.

Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro bölümü mezunu olan Sönmez Atasoy 1968 yılında Devlet Tiyatroları’nda çalışmaya başladı. 40 yıl oyuncu ve yönetmen olarak bu kurumda hizmet verdi. İki defa en iyi oyuncu (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı), (Kanlı Nigar) ve en iyi yönetmen (Ana Hanım Kız Hanım) seçildi. Atasoy 1975 yılında Cüneyt Gökçer’in asistanı olarak başladığı sahne öğretmenliğini Ankara ve İzmir Devlet Konservatuarları’nda, Yeditepe Üniversitesi ile Haliç Üniversiteleri’nde sürdürüyordu.

KIZI FADİK SEVİN ATASOY BABASINA BÖYLE VEDA ETTİ
Sönmez Atasoy’un kendisi gibi oyuncu olan kızı Fadik Sevin Atasoy, babsının ölümü ardından şu sözleri söyledi:

Sevgili babacığımın vedası ‘Kendi Gök Kubbemizde’ ; ‘…Seslendi pek vakitsiz… İçim yandı ansızın…’

Bekleyişimizin ardından tiyatro sanatçısı, yazar, yönetmen ve babam Sönmez Atasoy ebedi huzurla buluşmuştur. Bir gün yine kavuşmak üzere veda ederken, bizi yalnız bırakmayan Kültür ve Turizm Bakanı sayın Ertuğrul Günay’a, Sinema ve Telif Hakları Genel Müdürü sayın Abdurrahman Çelik’e, hocamız Osman Sınav’a ve tüm Sakarya Fırat ekibindeki kardeşlerimize, TRT Genel Müdürü Sayın İbrahim Şahin’e, Devlet Tiyatroları ve Genel Müdürü Sayın Lemi Bilgin’e, Şevket Demirel Kalp Damar Merkezi’ne, Prof. Dr. Süleyman Kutluhan’ın şahsında Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne ve her an, her dakika yüreği bizimle çarpan tüm sevdiklerimize ve sevenlerimize teşekkürlerimi arz ederim.

Babacığım olduğun yer ışık, şiir ve renkle dolsun; ‘…Ey sevgi anladım bu uzakta seda ile, ömrün yegâne lezzetidir hatıran bile.’

(radikal.com.tr)

Dört cümlelik görüş alan gazeteciye bir yıl hapis

Birgün Gazetesi muhabiri İlkem Ezgi Aşam toplu mezarlarla ilgili haberi için Bitlis İnsan Hakları Derneği temsilcisi Hasan Ceylan‘dan aldığı dört cümlelik görüş nedeniyle bir yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada savunmasını yapan Aşam, haber için görüş almanın bir gazetecinin en demokratik hakkı olduğunu söylerken verilen cezanın hukuki olmadığını belirtti. İmzasız çıkan haberin sadece kutu kısmında ismi olan, aldığı görüşü yorumsuz biçimde aktaran Aşam’ın cezası onanırsa tutuklanan 67. gazeteci olacak.

‘YORUM YOK SUÇ VAR’
Konuyla ilgili konuşan avukat Tolgay Güvercin, devam eden yargı sürecinde yorum yapmanın hukuken doğru olmadığını ancak benzer olaylarla ilgili yorum yapılabileceğini söyledi. Güvercin ayrıca; “Örneğin röportaj yapan bir gazetecinin dört cümlelik bir görüşü aktarması bir gazetecinin en demokratik hakkıdır. Röportajı yapan gazetecinin ‘Terörle mücadele eden kişileri hedef göstermek’ kastı ile hareket ettiğinin tespiti mümkün değildir. Çünkü burada gazetecinin hiçbir yorumu yoktur. Sadece görüş aldığı kişinin görüşlerini yorumsuz olarak vermiştir” dedi.

Kararla ilgili görüşünü sorduğumuz İlkem Ezgi Aşam “Ben gazetecilik faaliyetlerimden dolayı yargılanıyorum, bu mahkemenin sonucu ne olursa olsun haber yazmaya devam edeceğim” dedi.

Nükleer gemide korkutan kaza

0

Rusya’nın Sibirya bölgesinde nükleer enerji ile işleyen bir buz kırıcı gemide çıkan yangında 2 kişi öldü.

Rusya Acil Durumlar Bakanlığından yapılan açıklamada yangının, buz kırıcı geminin Yenisey ırmağının, Rusya’nın kuzey sahiline yakın “Kara” denizine döküldüğü bölgenin yakınındaki Vaygaç adasında bulunduğu sırada çıktığı belirtildi. Açıklamada 2,5 saat süren çalışma sonucu söndürülen yangında ayrıca 1 kişinin de dumandan zehirlendiği, ancak gemide radyasyon sızıntısı meydana gelmediği kaydedildi. Yetkililer 1990 yapımı geminin, Yenisey’deki Dudinka Limanı’ndan, Barents denizindeki Murmansk Limanı’na gitmek üzere yola çıktığını bildirdi.

İstanbul’da trolcülere baskın

İstanbul Deniz Polisi Marmara Denizi’nde yasak olduğu halde trol avcılığı yapanlara operasyon düzenledi.

Operasyona dalgıç polisler de katıldı. Denizin dibine saklanmış 60 trol bulundu.

Marmara Bölgesi’nde tamamen yasak olan trol avcılığı, Ege , Akdeniz ve Karadeniz’de kontrollü olarak yapılabiliyor…

Yasadışı  avcılıkla  mücadele eden Deniz Polisi, denizlerimizdeki biyolojik çeşitliliğin yok olmaması için, her tür yasa dışı uygulamanın ALO 155  ihbar hattına bildirilmesini istiyor…

(Ntv)

15 gardiyana Ergenekon ihracı

Silivri Cezaevi‘nde biri başgardiyan 15 infaz koruma memuru meslekten ihraç edildi. Gerekçenin ise Ergenekon ve Balyoz sanıkları İbrahim Fırtına, Çetin Doğan ve Tuncay Özkan‘ın da aralarında bulunduğu tutuklu yakınlarıyla telefonda görüşmek olduğu iddia edildi.

Silivri 4 ve 5 No’lu Cezaevi’nde, biri başgardiyan toplam 15 infaz koruma memurunun sanık yakınlarıyla telefonda görüştükleri gerekçesiyle meslekten ihraç edildiği öne sürüldü.

Başgardiyanın Balyoz sanığı Hava Kuvvetleri eski Komutanı Emekli Orgeneral İbrahim Fırtına’nın bir yakınıyla, gardiyanlardan birinin ise Ergenekon tutuklusu Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan’la telefonda konuştuğu belirtildi.

Akşam gazetesinin haberine göre; kayda geçen görüşmelerden birinde Nazlıcan Özkan’ı arayan gardiyan, Tuncay Özkan’ın temiz çamaşır talebini iletiyor. Dinlemeye takılan bir diğer telefon görüşmesi ise başka bir gardiyanın Balyoz sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın yakınıyla yaptığı telefon konuşması.

Cezaevinde çalışan biri başgardiyan 15 infaz koruma memuru, 657 Sayılı Kanunu’nda 13 Şubat 2011’de yapılan değişiklik kapsamında ihraç edildi. Gardiyanların kendilerini, ‘Yardım istediler biz de telefon açtık. Herhangi bir karşılığı olmadı’ şeklinde savundukları öğrenildi.

Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla ihraç edilen gardiyanlara tazminat verilmedi.

10 günde 15 gardiyanın meslekten men edilmesi üzerine infaz koruma memurlarının Ergenekon ve Balyoz tutuklularıyla sözlü irtibatı kesildi. Bazılarının ise telefonlarını değiştirdiği öğrenildi.

Fitch, 5 Avrupalı bankanın kredi notlarını indirdi

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Avro Bölgesi’nin borç krizi ve bankacılık sektörünün karşı karşıya olduğu güçlüklere dikkati çekerek 5 Avrupalı bankanın kredi notlarını indirdi.

Fitch, Fransız bankaları Banque Federative du Credit Mutuel ve Credit Agricole ile Finlandiya bankası OP Pohjola Group’un kredi notlarını birer basamak indirerek ”AA-”den ”A ”ya, Danimarkalı Danske Bank’ın kredi notunu ”AA ”dan ”A”ya ve Hollandalı Rabobank Group’un kredi notunu da ”AA ”dan ”AA”ya çektiğini açıkladı.

Danske Bank ve Credit Agricole’un kredi notları indiriminin, bu bankalara bağlı iştiraklerin sıkıntıdaki Avro Bölgesi ülkelerinin risklerine maruz kalmasını yansıttığını belirten Fitch, Avro Bölgesi borç krizinin diğer finansal kuruluşlara da zarar verdiğine, sermaye piyasalarının etkin biçimde çalışmadığına ve krizin ekonomideki yavaşlamaya katkıda bulunduğuna dikkati çekti.

Avrupa’da bazı hükümetlerin aldığı tasarruf önlemlerine ilaveten Avro Bölgesi krizinin nasıl çözüleceğine ilişkin belirsizliğin, özellikle güney Avrupa ve İrlanda’da olmak üzere ticari bankacılığı olumsuz etkileyeceğine işaret eden Fitch, 5 bankanın sermaye ve likidite konumunu düzeltmesinin bu bankaların kredi notlarının 1 kademeden daha fazla düşmesini engellediğini vurguladı.

Fitch, Ekim ayında da İngiliz bankaları Royal Bank of Scotland Group PLC ve Lloyds Banking Group ile İsviçreli UBS AG’nin kredi notları ve kredi notları görünümlerini düşürmüştü.

(Ajanslar)

Çin’in uçak gemisi fotoğraflandı

0

Amerika’ya ait ticari bir uydu, Çin’in ilk uçak gemisi ‘Varyag’ı Sarı Deniz’deki deneme seferlerinden birinde fotoğraflamayı başardı. Çin, 300 metrelik uçak gemisini 1998’de Ukrayna’dan almıştı. Çin, uzunca bir süredir uçak gemisini günümüz teknolojisine göre donatıyor. Çin’e satılmadan önce silahları ve makineleri sökülen Varyag, boğazlardan motorsuz ve dümensiz olarak geçirilmişti.