Ana Sayfa Blog Sayfa 4894

Vatikan, xxx adını kurtardı

0

İnternet ortamında erotik içerikli sayfaların ‘xxx’ uzantılı alan adlarıyla ortak bir kimliğe kavuşması yönündeki uygulama tam bir çılgınlığa dönüştü.

Tüm dünyada isimlerini korumak isteyen firma ve ünlülerin ’xxx’ uzantılı alan isimlerini satın alma yarışına Vatikan da dahil oldu. Vatikan adı altında erotik veya pornografik yayın yapılamasının önüne geçmek amacıyla ’vatikan.xxx’ adresi satın alındı.

Tanımlanmış isim ve numaralardan sorumlu internet kuruluşu ICANN, geçen yıl ’.xxx’ alan adına onay vermiş, geçtiğimiz Eylül ayından itibaren de ’.xxx’ uzantılı alan isimleri satışa çıkartılmıştı. Söz konusu uygulama, yetişkinlere yönelik içeriği bulunan internet sayfalarına 18 yaş altı girişinin engellenmesinin kolaylaşacağı görüşüyle desteklenirken, internet kullanım özgürlüğünü sınırlayacağı, sansürü kolaylaştıracağı iddiasıyla da eleştri oklarının hedefi oluyor.

Facebook Zaman Tüneli’ne (Timeline) giriş rehberi

Herkesin merak ettiği Facebook Zaman Tüneli’ne geçmek için beklemek zorunda değilsiniz. Yakında her Facebook kullanıcısına yavaş yavaş bildirilecek Zaman Tüneli (Timeline) uygulamasını 15 adımda güvenli olarak kurup kullanmaya başlayabilirsiniz. İşte resimli ve ayrıntılı anlatılarla Zaman Tüneli‘ne giriş rehberi.

  1. Öncelikle Facebook’un geliştiriciler sayfasına giderek kendi uygulamanızı yaratmanız gerekiyor.Geliştiriciler sayfasına gitmek için bu linke tıklayabilirsiniz.https://developers.facebook.com/apps/
  2. Facebook’un Geliştiriciler uygulamasına erişim vermek için”izin ver” ‘e tıklayın.
  3. Yeni Uygulama Oluştur’a tıklayın
  4. (örnek: testamacliuygulama) (“failed” uyarısı alırsanız başka br metin girmeyi deneyin) Facebook, uygulama geliştirmeniz için sizin gerçek bir kişi olduğunuzu anlamaya çalışır bu nedenle mobil veya kredi kartı ile onay talep eder. Kredi kartı ile işlem yapmak çoğumuzu ürküttüğü için “mobile phone” yazısına tıklayarak cep telefonunuza onay kodu talep edebilirsiniz.
  5. Cep telefonu numaranızı girerek onay kodunun kısa mesaj olarak gelmesini bekleyin.
  6. Kısa mesaj ile gelen onay kodunu ilgili alana girin ve gönder’e basın.
  7. Şekilde gördüğünüz gibi bir uygulama adı girin ve devam’a tıklayın. (Onay kodunu girdikten sonra şekil 4’teki, onay kodunu girmek için ayrıldığınız bu sayfaya geri dönüyor olacaksınız)
  8. Güvenlik Kontrolü’nden geçebilmek için sayfada çıkan rakam ve yazıları harfiyen girin (Büyük harf, küçük harf kullanımına dikkat edin) (şekli iyi seçemiyorsanız “başka bir metin” yazısına tıklayın)
  9. Open Graph sekmesine tıklayın
  10. Yaratacağınız bu uygulama halka açık olmayacağı için kendinize göre bir metin girebilirsiniz buraya. (örnek: testamacliuygulama) (“failed” uyarısı alırsanız başka br metin girmeyi deneyin)
  11. Sayfanın altında yer alan “Save changes and next” ‘e tıklayın.
  12. Bu sayfada herhangi bir işlem yapmayın sadece sayfanın altına doğru giderek bir sonraki şekilde göreceğiniz “Save changes and next” ‘e tıklayın.
  13. “Save changes and next” ‘e tıklayın.
  14. Sayfanın altindaki “Save and finish” ‘e tıklayın.
  15. Şekildeki sayfaya ulaştıysanız “Zaman Tüneli” (Timeline) kurulumu için gerekli olan geliştirici adımlarını tamamladınız demektir. Şimdi Facebook’taki profil sayfanıza gidin. http://www.facebook.com/
  16. Profil sayfanıza gittiğinizde Zaman Tüneli özelliği ile ilgili bir uyarı belirecek. “Şimdi al” ‘a tıklayarak kendi “Zaman Tüneli” sayfanıza yönlendirileceksiniz.

Hepsi Bu! Artık Zaman Tünelini keşfedebilirsiniz.

 

(MSN)

İsrail-Filistin takasında 550 Filistinli daha serbest

0

İsrail, Ekim ayında Filistinlilerle yapılan takas anlaşması uyarınca 550 Filistinli tutukluyu daha serbest bıraktı.

Söz konusu anlaşma kapsamında Filistinli militan gruplarca beş yıl rehin tutulan İsrailli asker Gilad Şalit karşılığında bine yakın Filistinlinin serbest bırakılması öngörülüyordu.

Filistinliler dönenleri, yolları, evlerini bayraklarla ve resimleriyle süsleyerek karşıladılar.

Bu aşamada serbest bırakılanlar arasında İsrail vatandaşlarının ölümüyle sonuçlanan saldırılara karışan kimsenin olmadığı açıklandı.

Ekim ayındaki ilk aşamada serbest bırakılan ilk 447 mahkum arasında saldırılardan hüküm giymiş kişiler bulunması İsrail kamuoyunda tartışma yaratmıştı.

Bazı saldırı mağdurları yine de İsrail Yüksek Mahkemesi’ne takasın ertelenmesi için başvuruda bulundu ancak mahkeme başvuruyu reddetti.

Serbest bırakılan Filistinlilerin büyük bölümü, Filistin yönetimini elinde tutan El Fetih denetimindeki Batı Şeria’ya döndü.

Gerek Ramallah’ta, gerekse Hamas denetimindeki Gazze’de takas dolayısıyla sokaklarda şölen ve eğlenceler düzenlendi.

Ramallah’a götürülen 500’den fazla mahkum, yerel saatle 22.00 sularında 12 otobüslük bir konvoyla Ramallah’a götürüldü.

Buradaki yönetimin karargahı olan Mukata önünde onları binlerce kişi bekliyordu.

Filistin lideri Mahmud Abbas, Türkiye ziyareti için yola çıktığından törene katılamadı.

Ancak danışmanlarından Tayyip Abdülrahim, “Sevincimiz tüm mahkumlar eve dönene dek tam olmayacak” dedi.

Gazze’de ise 41 Filistinli, Filistin bayrakları sallayan kalabalıklar ve havaya atılan kurşunlarla karşılandı.

Fransız haber ajansı AFP, serbest bırakılanlardan hiçbirinin Hamas ya da İslami Cihad üyesi olmadığını, çoğunun El Fetih’ten olduğunu kaydediyor.

Serbest kalanların altısının kadın 55’inin ise 14–17 yaş grubundaki gençler olduğu açıklandı.

Takas anlaşmasının tamamlanması ardından İsrail cezaevlerinde hala 4000 kadar Filistinli mahkum olduğu tahmin ediliyor.

Filipinler’deki selde ölenler gömülemiyor

Filipinler‘de Washi fırtınasının yol açtığı sel felaketinde, 684 kişi hayatını kaybetti. Yetkililer, gerekli malzemeler bulunamadığı için ölenlerin gömülmesinde zorlanıldığını açıklandı.

Filipinler Ulusal Afet İdaresi, güneydeki Mindanao adasını vuran selden sonra hala 800’den fazla kişinin kayıp olduğunu bildirdi. Ülkenin güneyini vuran Washi fırtınası ve yol açtığı seller nedeniyle bir çok köy yerle bir oldu. Yetkililer on binlerce kişinin yüksek kesimlere kaçtığını belirtiyor.

Doğal afetlerle mücadele merkezi yöneticisi Benito Ramos ölü sayısının artabileceğini söyledi. Ulusal yardım ve felaket idaresi kuruluşlarının ceset torbası, gıda, su ve ilaç dağıtımını sürdürdüğü, yetkililerin de yüzlerce kişinin öldüğü felaketten sonra hastalıklara karşı önlem olarak mezarların kazılması talimatı verdiği belirtiliyor.

Yetkililer, Devlet Başkanı Benigno Aquino’nun felaketin en fazla etkilediği Cagayan de Oro ve İligan kentlerini bugün ziyaret edeceği kaydediliyor.

Öte yandan Maocuların önderliğindeki Filipinler Komünist Partisi’nin (CPP) sel kurbanlarına yardım için ateşkes ilan ettiği açıklandı. Filipinler’de 40 yıldır güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele veren CPP, 6 günlük tek taraflı Noel ateşkesi ilan ettiğini bildirdi.

Filipinler yönetimi, sel ve toprak kaymalarından yaklaşık 143 bin kişinin etkilendiğini, bunlardan 45 bininin tahliye merkezlerinde, diğerlerininse akrabalarının yanında kaldığını açıkladı.

(Ajanslar)

Kesmeşeker’den yeni albüm

Türkiye şehir müziğinin 1990’lı yıllardan bu yana belirleyici isimlerinden olan Kesmeşeker, yeni albümü ‘Doğdum Ben Memlekette‘ ile müzikseverlerle buluştu.

Kesmeşeker yedi yıl aradan sonra yayınladığı ‘Doğdum Ben Memlekette’ albümünü Ada Müzik etiketiyle yayınladı.

Türkiye şehir müziğinin 1990’lı yıllardan bu yana belirleyici isimlerinden olan Kesmeşeker yeni albümüyle karşımızda. Grup 20. kuruluş yılını taçlandırdığı bu albümle sevenlerine keyifli bir yapım sunuyor.

Cenk Taner, Can Alper, Tansu Kızılırmak ve Emre Sarıtunalılar’dan oluşan kadronun hazırladığı ‘Doğdum Ben Memlekette’ topluluğun sekizinci albümü. Albümün, kayıt ve miksleri Eray Uygur tarafından Jingle Factory’de, mastering işlemleri ise Andy Jackson tarafından İngiltere’de gerçekleştirildi. Fotoğraflarda Şahan Nuhoğlu, tasarımlarda ise Ragıp İncesağır-Hayalgücü Tanıtım imzası var.

Albüm sadece müzikal içeriğiyle değil kapağıyla da ilgi çekiyor. Bir dönemim farklı sporcusu Metin Kurt kapakta yer alıyor. Kesmeşeker yedi yıl sonra sözleri ve müzikal içeriğiyle çok özel bir yerde duruyor.

Elçi’ye zorla getirme kararı

Şerafettin Elçi 1938 doğumlu, yani 73 yaşında. Katılımcı Demokrasi Partisi Genel Başkanı.

1977 Milletvekili Genel Seçimleri’nde Mardin milletvekili olarak, parlamentoya giren Elçi 1978–1979 yılları arasında, Bayındırlık Bakanı olarak görev yaptı.

Elçi, 12 Haziran 2011 seçimlerinde de partisinin BDP ile işbirliğiyle Diyarbakır ilinden bağımsız milletvekili seçildi.

Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi’nin 12 Haziran genel seçimleri öncesinde düzenlenen mitingde yaptığı konuşma nedeniyle hakkında 5 yıl istemiyle açılan davaya devam edildi. Elçi’nin avukatları müvekkillerinin dokunulmazlığını ve akciğer kanseri nedeniyle tedavi gördüğünü belirterek duruşmalardan muaf tutulması talebi mahkemece reddedildi.

Elçi hakkında açılan dava Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Elçi’nin avukatı M.Emin Aktar, müvekkilinin dokunulmazlığı bulunduğunu ve kanser tedavisi gördüğü için duruşmalardan muaf tutulmasını istedi. Avukatlar aynı şekilde, Elçi’nin akciğer kanseri nedeniyle tedavi gördüğü hastanenin raporlarını mahkemeye sundu.

Mahkeme heyeti, Elçi’nin yargılandığı davaya konu olan konuşmasını Milletvekili seçilmeden önce yaptığını belirterek bir sonraki duruşmaya zorla getirilmesine karar verdi. (ANF)

Sol, tarihinin 3. aşamasına adım atıyor – Zülfü Dicleli



Tartıştığımız şey aslında çok açık: Sosyalist (ya da Marksist, komünistsolun bir geleceği kaldı mı? Yoksa; sömürü var mı yok mu, kapitalizm güzel mi değil mi, sol bitti mi bitmedi mi, sizin ütopyanız, ahlaki tercihleriniz, hayalleriniz vs. var mı yok mu; kimse bunları tartışmıyor. Sosyalist sol varlığını ve gücünü böyle sübjektif görüş ve yaklaşımlardan almadı; çok somut tarihsel toplumsal olguların sonucu olarak tarih sahnesine çıktı ve var oldu. Başarı ve başarısızlıkları oldu. Ve sonunda giderek sönümlenmeye başladı.

Şimdi tartıştığımız şey şu: Sosyalist sola yeniden hayat verecek nesnel toplumsal koşullar bugün hâlâ var mı? Ben, yok diyorum. Solun tarihinin bu aşaması bir daha geri gelmeyecek şekilde sona erdi, tamamlandı diyorum. Bugünkü koşullarda sosyalist bir solu ne proje ya da mücadele stratejisi düzeyinde tanımlamak, ne şu ya da bu şekilde örgütlemek mümkün olabilir, diyorum. Kısacası, biz bittik diyorum!

Bu, elbette, solun bittiği anlamına gelmiyor. Solun tarihinin birinci (sosyalizm öncesi) aşamasını 19. yüzyıl vahşi kapitalizm dönemi ve Fransız Devrimi bağlamında tarif edebilirsek, ikincisini 20. yüzyıl sanayi kapitalizmi ve Rus Devrimi bağlamında ele alabiliriz. Nasıl Jakoben solculuk belli bir tarihsel bağlamda ömrünü tamamladıysa, şimdi de sosyalist (komünist) solculuk tamamlamıştır, diyorum.

Şimdi solun tarihinin üçüncü aşamasının eşiğindeyiz. Bu, 21. yüzyılın küresel bilgi kapitalizmine denk düşüyor. Nasıl sosyalist sol Jakoben solculuktan türemediyse, 3. Aşama Sol da sosyalist, sosyal demokrat ya da komünist soldan türemeyecek, onun yenilenmesi, dönüşümü vb. sonucu boy atmayacaktır. Bu zaten çok açık görülüyor. (Ama sosyalist sol gibi 3. Aşama Sol da kendinden önceki bütün ilerici, dönüşümcü, devrimci akımlardan elbette etkilenecektir).

BUGÜN BİR SOL YIKILIRKEN YENİ BİR SOLUN YARATILIŞINI YAŞIYORUZ VE DAHA DA YAŞAYACAĞIZ.

3. Aşama Sol önceki iki aşamadan çok önemli şekillerde farklı olacak gibi görünüyor. Toplumun örgütlenmesinde bugün piramit yapılardan yatay ağ yapılarına geçiliyor. Dolayısıyla toplumsal değişim yukarıdan aşağıya olmaktan çok yatay ilişkiler içinde yol almaya başlıyor. Onun için “Önce siyasi iktidarı ele geçirmek için sol şiarlarla örgütlenelim, sonra iktidara gelip sosyalist projemizi hayata geçirelim” şeklindeki alışıldık strateji işlemez hale gelmiş bulunuyor. Aynı şey tüm toplumu kapsayan bir proje için de geçerli. Toplum, hayal etmesi güzel olsa da, projelendirilebilir bir şey değil.

Bugünkü kapitalizmde maddi, elle tutulabilir ve sayılabilir sermayeden (para, makine ve donanım, binalar vb.) daha önemli olan elle tutulabilir olmayan, cisimsiz, sayıya dökülemez sermaye (know-how, teknolojiler, organizasyon ve pazarlama becerileri, insan sermayesi, sosyal sermaye, yaratıcı potansiyel)daha önemli. Birinciden farklı olarak sermayenin bu ikinci türünü ne kamulaştırabilir ne devletleştirebilirsiniz. Karşınıza aldığınızda anında buhar olup gidebilir. Ama, daha çok somut insanlar ve bilgiyle ilgili olduğu için, yönelimini etkileyebilir, varlığını kâr maksimizasyonu yerine sosyal faydaya, doğayı korumaya döndürmesine katkıda bulunabilirsiniz. Sermayenin bu nitelik değiştirmesi solun nitelik değiştirme zorunluluğunun temellerinden birini oluşturuyor.

3. Aşama Sol o nedenle daha çok değerler çevresinde ve bu değerler doğrultusundaki faaliyetleriyle tanımlanacak. 3. Aşama Sol için her zaman karşı çıkacağı toplumu geriye çeken öteki fikirler, öteki projeler, öteki zihniyetler, öteki uygulamalar olacak, ama hiçbir zaman “ötekiler” olmayacak; tüm fikirleri, tüm uğraşları herkesi kapsayıcı olmaya, işbirliğine ve yapıcılığa yönelik olacaktır.

3. Aşama Sol “yapan” sol, değişimin praksisini yapan bir sol olacaktır. Yapmak için iktidara gelmeyi beklemeyecek bugünden değişimi gerçekleştirecektir. Yeni çözümler, yapılar, oluşumlar, kuruluşlar, uygulamalar başlatacak ve geliştirecektir.

Yeni bir sol aslında epeydir dünyanın çeşitli yerlerinde boy atıyor. Hem de çok çeşitli biçimlerde. Onlar kendilerine sol ya da sosyalist demedikleri için ve bizler de hâlâ sosyalist solun gözlükleriyle baktığımız için onları fark edemiyoruz ya da “bizi bozarlar diye” etmek istemiyoruz.

Muhammed Yunus’un başlattığı ve Bangladeş’ten tüm dünyaya yayılan mikro-kredi hareketi, birçok ülkede sayıları hızla artan çalışanların sahip olduğu şirketler, organik tarım kuruluşları, birçok yerde yeniden canlanan kooperatifi hareketi; küçük şirketler-yerel yönetimler-sivil toplum kuruluşları arasında oluşan işbirlikleri; sürdürülebilirlik hareketi; yeni ortaya çıkan ve hızla yayılan sosyal girişimcilik hareketi….

Bir yandan da örneğin Uluslararası Af Örgütü, UNICEF, Greenpeace, UNDP, Habitat gibi uluslararası örgütler ya da ülkemizdeki STGM, Özel Sektör Gönüllüler Derneği, AKUT, BM Gönüllüleri, TOG, Türkiye 3. Sektör Vakfı, Kadın Emeğini Güçlendirme Vakfı, Kamer, Kader, Kagider gibi kuruluşlar veya Hırant’ın Dostları gibi platformlar….
Ya da anonim olarak yapılan, sahipsiz ve internette tıklanma rekorları kıran “Canımızı veririz suyumuzu asla: Anadolu’nun isyanı belgeseli” gibi eserler; Haiti ve Van Depremlerinde kurtarma çalışmalarına yardımcı olmak için tüm dünyadan katılımlarla anında oluşan dijital harita yaratma girişimleri; Wikipedia gibi ortak yaratımlar…

Bu örnekler daha sayısızca çoğaltılabilir. Bu tür oluşum ve hareketler elbette tek bir çatı altında toplanacak değil. O nedenle 3. Aşama Sol çok çeşitli görüşler, farklı yaklaşımlar, benzerlikler kadar benzemezlikler de içerecek. Geçmişte sosyalist sola şu ya da bu şekilde destek vermiş taban olmuş işçi, gençlik, kadın, insan hakları vb. hareketleri de yeni gerçekliklere, yeni iletişim ve örgütlenme araçlarıyla karşılaştıkça bunlarla etkileşim içinde 3. Aşama Sola kendi tarzlarında katkıda bulunacaklardır.

3. Aşama Sol bir yandan kapitalizmin kaçınılmaz dönüşümünün sosyal ve doğal varlığı koruyan ve besleyen, onlara hizmet eden bir nitelik kazanması için girişimlerde bulunanları, bir yandan da temsili demokrasinin katılımcı, müzakereci, işbirlikçi sahici bir demokrasiye dönüşmesi için mücadele edenleri kapsayacaktır.

Her iki mücadele de bir parti içinde örgütlenip iktidara gelmekten çok tabanda yatay işbirlikleri ile bu değerleri bizzat yaşama geçirme ve aşağıdan yukarı mevcut iktidarları bu doğrultularda etkilemeyi başa alacaktır.

Çeşitli ülkelerde bugün bütün bu amaçlara yönelik çok çeşitli internet siteleri ve ağ örgütlenmeleri boy atıyor. Küresel etkileşim yaygınlaşıyor. Bütün her şey 3. Aşama Solun küresel bir hareket olarak gelişeceğini ve ancak öyle sonuç alabileceğini gösteriyor.

Bizler gibi sosyalist/komünist soldan gelenlerin böylesi bir 3. Aşama Sola yapabileceği çok çeşitli katkılar olabilir. Bunun için yeni dönemin yeni gerçekliklerini kavramaya ve yeni farklı ruh halini anlamaya çalışmamız gerekiyor. Teoriye ve pratiğe, bunları anlamlandıran somut bir müdahale ancak böyle yapılabilir. Elbette, isteyen bunun yerine kendi ütopyasını, hayallerini yaşamaya devam edebilir.

Zülfü Dicleli – www.kuyerel.com

Sıra, zulmedenlerin tanıklığında – Leyla İpekçi

Ne çok ağladık. Birlikte. Ayrı ayrı. Kızı 19 yıl önce Tunceli’de kaçırılarak öldürülen gözü yaşlı babanın fotoğrafları vardı gazetelerde. Hıdır Öztürk’ün. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda yaşadıklarını anlatmış. “Cesedi parçalanmış, gözleri çıkarılmış, kulakları kesilmiş bir evladın babası olarak buradayım.” diyerek başlamış konuşmasına. 

 

Öldürüldükten iki ay sonra kimsesizler mezarlığında bulmuş kızının cesedini. Uzun uzun baktım fotoğrafına. Sağ elini kalbine götürmüş, gözyaşlarını içine akıta akıta konuşuyordu önündeki mikrofona. Beyaz gömleğinin düğmeleri ilikliydi boğazına dek. Dudaklarının titrediğini sanki görebiliyordum. Kaşları aşağı doğruydu. Saçı çoktan ağarmıştı.

Hıdır babanın evladından on yıl kadar önce, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’in de ölüm yıldönümüydü aynı gün. Ak saçlı Şadan annenin fotoğrafı aynı sayfada buluşmuştu acılı babayla. Acıyı taşımaktan yorgun düşmüş yüzünde alçakgönüllü bir kabullenilmişlik vardı. Sözleri çoktan tükenmişti Şadan Hanım’ın. Ama işte bu kederli yüzleri aynı sayfada olduğu gibi aynı adalet komisyonunda buluşturacak bir umut belirdi bugün. Onlar, acılarını kendilerine bile söyleyemezken, yıllar sonra artık hepimiz onu dillendirmeye başladık. Onların içlerine gömdükleri sözleri hep birlikte diriltiyoruz.

Bu kolay olmuyor yine de. Her an bir engelle karşılaşıyoruz. Susurluk’un özel harekâtçılarına tahliye kararı veren nöbetçi mahkemeyle mesela. Adalet bekçileriyle alay ediyor gözümüzün içine baka baka. Hrant Dink’i valilikte ‘uyaran’ görevliler için (Dalan’a kaç diyenin de onlar olduğu söyleniyor) açılan soruşturma da yine zamanaşımı gerekçesiyle kapanabiliyor hâlâ.

Yılmıyoruz. Çünkü acıda zamanaşımı yok, biliyoruz içten içe. Hıdır baba gibi vicdanına bakan, eli kalbinde konuşan herkes, vicdanda zamanaşımı olmadığını biliyor. O yüzden yıllar sonraya, bugünlere kaldı sözgelimi 12 Eylül cuntasının Meclis’teki Dersim dilekçelerini yok ettiğini öğrenmek. Ve yine bugünlere kaldı Aygün’ün sözleriyle Tunceli’yi göçe zorlayan 1994’deki mantık ile 35’lerdekinin aynı olduğunu idrak etmek.

Hıdır babanın kızının hunharca katledilmesi de hiçbir zulmün geçmediğini, 38’lerden 90’lı yıllara, bugünden yarına devam ettiğini, hepimizin aynı zulmün içinde debelendiğimizi gösteren sonsuzuncu tanıklık olarak çıktı karşımıza. Bugünlere taşınan zorbalıkların üzerini örtmeye çalışanların sığındığı en ‘hukukî’ gerekçe zamanaşımı kavramı oldu hep. Daha ziyade kamu görevlilerini aklamak için kullanılan bir gerekçeydi bu topraklarda. Katliamlarda, işkencelerde, gözaltında yargısız infaza uğratanları adalete teslim etmemek için…

Hıdır baba, Şadan anne gibi bütün yaslı ana-babaların gözyaşında biriken yıllar, şimdi artık saklı gerçekleri bütün yalınlığıyla yansıtmaya başladı. Bir örnek de, yine geçtiğimiz günlerde Meclis’te İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun dinlediği Kalender Şahin’in tanıklığı. Kardeşinin PKK tarafından kaybedildiğini iddia ederek, on yıllardır onun izini sürdüğünü, örgütün en üst düzeyine bile başvurduğunu anlatmış.

Olayların peşine düştüğü için örgüt tarafından tehdit edildiğini belirtiyor: “Kardeşimin ne çocukluğunu, ne gençliğini, ne mezar taşını görebildim.” diyor. Giderek öldürmek için çığlık atanlarla yaşatmak için çığlık atanları ayırt edecek hale geldik hep birlikte. Hıdır baba’ların, Şadan ana’ların, Kalender ağabey’lerin mağduriyet tanıklıklarıyla bir yere kadar vardık. Sıra zalimlerin tanıklığında. Onları çağırıyor tarih.

Ve Selma Batmaz, böyle bir dönemde çıkıyor karşımıza. Kürt davasına yıllarca hizmet ettiğini olanca çarpıcı hikâyesiyle kayda geçirirken, örgütünün infazlarını eleştiren Batmaz, “Yüreğimin sesine kulak verdim ve vicdanım daha fazla sessiz kalmama izin vermedi.” diyor verdiği söyleşilerde. Aldığı tehditlere rağmen, öldürmekten değil yaşatmaktan yana belli ki. Hakikat hareket halinde. Evet, şimdi yeni tanıklıklar bekliyoruz. Mazlumlar bir süredir konuşuyor, bizi birbirimizin acısıyla, yasıyla buluşturuyorlar. Gözyaşlarının zamanaşımı yok. O yüzden sıra zulmü yapanların tanıklığında artık.

Dersim’de, Çorum’da, Maraş’ta, 90’ların Güneydoğu’sundaki faili meçhullerde, 80 öncesi sokak çatışmalarında, işkencelerde, gözaltında kayıplarda, 6-7 Eylül’de, Balyoz’da fişleyen, suikast krokisi yapan, tehdit eden, çatıştıran, provoke eden, operasyon yöneten, işkence eden, yargısız infaz eden, katleden, azmettiren tüm zorbaları veya onların yaptıklarını aktaracak tanıkları çağıralım şimdi.

Onları isimleriyle cisimleriyle sansasyona bulaştırmaktan ziyade, anlatacaklarıyla adaletin tecellisine yardımcı olmalarını, vicdanlarının üzerindeki kalın örtüleri atmalarını sağlayalım. Geleceği hep birlikte inşa edebilmek umuduyla.

 

Leyla İpekçi – Zaman

Hayata Dönüş’te öldürülenler anıldı

Hayata dönüş” operasyonu ile 30 tutuklu ve hükümlünün hayatını kaybettiği 19 Aralık katliamı Bayrampaşa Metris Cezaevi önünde protesto edildi. Basın açıklamasının ardından Grup Yorum, Kutup Yıldızı ve Pınar Sağ Çav Bella’yı söyledi.

19 Aralık 2000 yılında “Hayata Dönüş operasyonu” kapsamında Bayrampaşa Metris Cezaevinde gerçekleştirilen “Tufan Planı” ile öldürülen 12 tutuklu ve hükümlüyü anmak için, insan hakları savunucuları ve hayatını kaybedenlerin yakınları Bayrampaşa Metris Cezaevi’nde bir araya geldi.

Tecride Karşı Mücadele Platformu bileşenleri, Bayrampaşa Metro girişinde toplanarak şimdi küçükbaş hayvan satış yeri olarak kullanılan cezaevine yürüdü. Eylem sırasında “19-22 Aralık katliamını unutmadık, unutturmayacağız”, “Yaşasın devrimci dayanışma”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak”, “Tecride son” sloganları atıldı.

Eyleme katılan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Yoldaşlarımıza olan borcumuz, buradaki insanların kararlığı olacaktır. Dünyanın hiçbir yerinden zulüm kimsenin yanına kar kalmamıştır” dedi.

Tecrit Karşıtı Mücadele Platformu adına açıklama yapan Veysel Şahin, 19-22 Aralık 2000’de “Tarihin en büyük hapishane katliamının yaşandığını” kaydetti. Operasyonunun “halkın özgürlük mücadelesini söndürmek” amacını taşıdığını belirten Şahin, operasyona direnişle karşılık verildiğini ifade etti. Operasyonun ardından tutuklu ve hükümlülere dava açıldığını hatırlatan Şahin, operasyonun siyasi ve askeri sorumlularının yargılanmasını istedi.

19 Aralık davasının avukatlarından Oya Aslan, operasyonun insanlık suçu olduğunu belirterek. “Zaman aşımı bu insanlık suçunu ortadan kaldıramaz. Halen tecritte müvekkillerimiz ölüyor. Bunu önlemenin tek yok asıl sorumluların cezalandırılmasıdır” diye konuştu.

Operasyonu Bayrampaşa Cezaevi’nden karşılayan Mehmet Güvel ile Bursa Cezaevi’nde karşılayan Nihat Göktaş, 19 Aralık günü yaşadıklarını paylaştı.

Konuşmaların ardından İdil Tiyatro Atölyesi, “Basın açıklaması” adlı bir skeç canlandırdı. Ardından ise Grup Yorum, Kutup Yıldızı ve Pınar Sağ hep birlikte “Çav Bella” marşını okudu ve ölenler anısına cezaevine kapısına karanfiller bırakıldı.

Katılımcıların dağıldığı sırada polis ile gerginlik yaşandı. Polislerin eyleme katılanlardan birine sözlü tacizde bulunmasıyla başlayan gerginlik, kurum temsilcilerinin araya girmesiyle sona erdi.

“Hayata dönüş operasyonu” 19-22 Aralık 2000 yılında 20 cezaevinde aynı anda gerçekleştirildi. Operasyon 2000 yılı sonbaharında hapishanelerde uygulamaya konması planlanan F-tipi uygulamasını protesto etmek amacıyla 20 Ekim’de başlayan ölüm orucunu kırmak amacıyla yapıldı. Operasyon sırasında 30 tutuklu ve mahkum öldü, 237 tutuklu yaralandı, iki asker de çıkan jandarma kurşunundan dolayı yaşamını yitirdi.

(Evrensel)

Vicdani retçi Serdar açlık grevinde

Kasımpaşa Askeri Cezaevi‘nde tutuklu bulunan Serdar Delice, darp edildiği ve haraç alındığı gerekçesiyle üç gündür açlık grevinde. Delice’nin avukatı Davut Erkan, cezaevinde işkencenin sistematik olduğu görüşünde.

Bianet’ten Ekin Karaca’nın haberine göre;

Dini gerekçelerle vicdani reddini açıklayan ve askerlik yapmayı reddeden Muhammed Serdar Delice 29 Kasım’dan bu yana tutuklu bulunduğu Kasımpaşa Askeri Cezaevi’nde işkence gördüğü gerekçesiyle açlık grevine başladı.

Delice’nin üç gündür açlık grevi yapmasına neden olan darp edilme olayına ilişkin kamera kayıtları askeri savcılık tarafından başlatılan soruşturma dosyasına eklendi.

Serdar Delice’nin durumu hakkında bianet’e konuşan Avukat Davut Erkan, geçen hafta şikayet dilekçesi hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu’na gönderdiklerini söyledi.

“Haraç dayağı”

Bunun üstüne askeri savcılığın soruşturma başlattığını söyleyen Erkan, Serdar’ın ifadesinin alındığını, ifade üstüne Adli Tıp’a sevkinin yapıldığını ve buradan da psikiyatri servisine sevk edildiğini ifade etti.

Yaşanan darp olayının ardından cezaevinde keşif talebinde bulunduklarını ve bu taleplerinin kabul edilmesinin ardından pazar günü savcı ile beraber cezaevine gittiklerini anlatan Erkan, sözlerine şöyle devam etti:

* Olayın meydana geldiği yerin fotoğrafları çekildi, cezaevinin koşullarına ilişkin tutanak tutuldu.

* Ayrıca olay gününe ait kamera görüntüleri izlendi ve olay anına ait kayıtlar ise kopyalanarak soruşturma dosyasına dahil edildi.

* Olay koğuş kapısının hemen önünde gerçekleşiyor. Kamera da kapının hemen üstünde olduğu için olayın tamamını göremedik. Kapının dibinde yaşanan olaylar kamera tarafından görülemiyor. Bu nedenle dayak görüntülerinin sonu kayıtlara girebilmiş.

* Serdar’ı beraber hücrede kaldığı kişi darp ediyor. Serdar’dan para vermesini istiyorlar. Anladığımız kadarıyla oraya gelen her yeni kişiden istenen bir şey. Yani haraca alma sistemi var.

* Serdar para vermeyi reddediyor. Ancak tehdit ediyorlar ve Serdar ailesinden para isteyip bu kişilere 250 lira veriyor. Ancak yeterli görmüyorlar ve borcunu ödemedin diyerek dövüyorlar.

“Soruşturma geniş tutulmalı”

Olaya ilişkin soruşturmanın devam ettiğini ancak soruşturmanın hangi yönde ilerleyeceğinin önemli olduğuna dikkat çeken Erkan, olayda ihmali, kastı bulunan kişilerin hepsinin soruşturmaya dahil edilmesini istediklerini ifade etti.

Cezaevi görevlilerinin olaylardan haberi olduğunu vurgulayan Erkan, Serdar’ın dayak anında bir görevlinin olaya müdahale etmediğini söylediğini aktardı.

Gördükleri kadarıyla, bu gibi olayların sadece Serdar’ın başına gelmediğini, cezaevinde sistematik işkence uygulandığını ifade eden Erkan, bu nedenle soruşturmanın geniş tutulması gerektiğinin altını çizdi.