Ana Sayfa Blog Sayfa 4758

Meçhul Öğrenci Haritası yayınlandı

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, ülke genelinde öğrencilerin düşüncelerinden ve siyasi eylem ve etkinliklerinden dolayı karşılaştıkları adli ve idari hak ihlallerini görünür kılmak amacıyla “Meçhul Öğrenci Haritası” yayınladı.

Girişimin etkinliği ve başarısı, insanların haritayı, öğrencilerin karşılaştıkları hak ihlallerine dair bir haberleşme kanalı olarak görmesine ve bilgi akışına katkıda bulunmasına dayanıyor. Meçhul Öğrenci Haritası, gönüllüler tarafından güncellenen bir sistem olarak kurgulandı.

Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi, mağdur tüm öğrencilerine ve yakınlarına, “başınıza gelen, tanık veya hakkında güvenilir bilgiye sahip olduğunuz gözaltı, tutuklama, cezaevi hak ihlalleri, okullardaki disiplin soruşturma ve cezaları gibi durumları, varsa destekleyen belgeler ile birlikte bizimle paylaşın” çağrısı yaptı.

Meçhul Öğrenci Haritası internet sayfasına bilgi eklemek için Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’ne ait twitter ve e-posta hesaplarını kullanarak bildirebilirsiniz.

İnisiyatif ayrıca, gözaltı ve tutukluluk hallerine dair gelişmelerin (tahliye, beraat, mahkumiyet, soruşturma sonucu, cezaevinden sevk vs.) bildirilmesi yönünde de çağrıda bulundu.

E-posta göndermek için:

[email protected]

Yıldırım’ın savunması sözlü olacak!

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na yapmış olduğu sözlü savunma talebi kabul edildi.

Futbolda ‘şike soruşturması’ nedeniyle cezaevinde bulunan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın PFDK’ya yapmış olduğu sözlü savunma talebi kabul edildi.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Yıldırım, daha önce 12 Mart’ta Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na, savunmasını sözlü olarak yapmak için başvuruda bulunmuştu. Bu teklifi reddedilen Yıldırım’ın 1 aylık ek süre talebi ise kabul edilmişti.

ATALAY: TÜM KULÜPLERİN BEYANLARI ALINDI
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Oğuz Atalay, şike iddiaları için Etik Kurulu’nca hazırlanan rapora ilişkin, ”Biz birey olarak Aziz Yıldırım’ın ifadesini istemedik ama kendisi açıklamada bulunmak istiyor. Önümüzdeki hafta yazışmalar tamamlandıktan sonra Aziz Bey’in beyanlarını PFDK alır. Gerekirse Etik Kurulu da alır ve değerlendirme yapılır” dedi.

İzmir 2. Ulusal Hukuk Kongresi’ne katılan Atalay, şike raporu kapsamında iddianamede adı geçen tüm kulüplerin beyanlarının alındığını, tüm spor ailesi mensuplarının ifadelerinin de Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) tarafından alındığını belirtti.

Gelecek hafta ifadelerin alınmasına ilişkin çalışmaların tamamlanacağını kaydeden Prof. Dr. Atalay, ”Birkaç ay içinde bu iş biter, biz de raporumuzu hazırlarız diye düşünüyorum. Ancak, bu nihai karar olmayacaktır. Biz sadece mütalaa hazırlayarak federasyon yönetim kuruluna sunacağız. Onlar da bu görüşümüzü değerlendirecektir” diye konuştu.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da beyanda bulunmak istediğini söyleyen Prof. Dr. Oğuz Atalay, ”Biz birey olarak kendisinin ifadesini istemedik ama kendisi açıklamada bulunmak istiyor. PFDK’ya başvurdu. Zannediyorum önümüzdeki hafta yazışmalar tamamlandıktan sonra Aziz Bey’in beyanlarını PFDK alır. Gerekirse Etik Kurulu da o beyanları alır ve değerlendirme yapılır” dedi.

Etik Kurulu’nun hazırladığı raporu Türkiye Futbol Federasyonu’na sunacağını ifade eden Atalay, yönetim kurulunun gerek görürse konuyu PFDK’ya sevk edeceğini ve onların karar vermesini isteyeceğini de sözlerine ekledi.

Cihan Kırmızıgül’ün duruşması yarın

Poşu taktığı için molotoflu saldırıya katıldığı öne sürülerek 2 yıldır  “terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklu olarak yargılanan GSÜ öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün sekizinci duruşması yarın görülecek.

Duruşma öncesinde Çağlayan Adliyesi önünde saat 10.30’da bir basın açıklaması gerçekleşecek. Duruşmaya gitmek isteyenler için de saat 09.30’da Beşiktaş Kadıköy İskelesi’nden servis kaldırılacak.

OECD: Gelecek karanlık

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, 2050 Çevre Tahmin Raporu’nu Berlin’de kamuoyuna tanıttı. Rapora göre, küresel politikaların değişmeden kalması halinde dünyayı karanlık bir tablo bekliyor.

OECD 2050 Çevre Tahmin Raporu’nda, 2050 yılında dünya nüfusunun 9 milyarı aşacağı belirtiliyor. Bu artış enerji tüketimininin de artması, toprak paylaşımında sorunlar ve biyoçeşitliliğin azalması anlamına geliyor. Küresel ekonominin büyüyerek, şimdikinin dört katına çıkması ve enerji üretiminin büyük kısmının fosil yakıtlardan karşılanmaya devam etmesi bekleniyor.

Rapora göre, sera etkisi yaratan gazların atmosfere yayılması sonucu ortalama sıcaklıkların üç ila altı derece yükselmesi bekleniyor. Raporda, bu rakamların uluslararası sözleşmelerle kabul edilen, sıcaklık artışını iki derece ile sınırlı tutma hedefinden fazla olduğuna dikkat çekiliyor.

‘Sonuç alıcı politikalar şart’

OECD Berlin Bürosunun başında bulunan Heino von Meyer bu karanlık tabloyu çizenlerin bir avuç karamsar insandan ibaret olmadığına dikkat çekiyor: “Bu senaryo hiçbir şey yapılmaması halinde olacakları tanımlıyor. Ulusal ve küresel düzeyde sonuç alıcı siyasi girişimlerde bulunulmazsa neler olabileceğini ortaya koyuyor. Senaryomuz, evet, gerçek bir kâbusu yansıtıyor. Ancak bununla birlikte herkesi derhal harekete geçmeye zorluyor.”

350 sayfalık rapor olağan politikalarla devam edilmesi halinde bunun bedelinin ağır olacağını ortaya koyuyor. 2050 yılına gelindiğinde iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, sağlık, su kaynakları gibi çeşitli alanlarda, insanları aşılması neredeyse imkânsız sorunlar bekliyor.

Rapora göre, sanayide, termal elektrik üretiminde ve evlerde daha fazla kullanılması nedeniyle küresel su ihtiyacı yüzde 55 oranında artacak. Heino von Meyer bunun ölümcül sonuçları olduğunu belirterek “Eğer su kaynaklarımızı daha etkin bir biçimde kullanmanın yolunu bulamazsak, 2050’de dünya nüfusunun yüzde 40’ı su sıkıntısının olduğu bölgelerde yaşayacak” diyor.

Hava kirliliğinin, suların kirlenmesine, insan sağlığının bozulmasına ve erken ölümlere yol açan başlıca çevresel sebeplerden biri haline geleceği de raporda saptanıyor. Von Meyer hava kirliliğine yol açan en büyük faktörün hızlı kentleşme olduğuna dikkat çekiyor: “1970 yılında dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri kentlerde yaşıyordu. Bugün bu oran hemen hemen yarı yarıya oldu. 2050 yılında ise dünya nüfusunun üçte ikisi kentsel bölgelerde ve mega kentlerde yaşamaya başlayacak.”

Toprak çeşitliliği azalıyor

Rapor başta Asya, Avrupa ve Güney Afrika kıtalarında olmak üzere dünyadaki toprak çeşitliliğinin de yüzde 10 oranında azalacağını saptıyor. Buna sebep olarak gittikçe daha fazla arazinin tarım alanı olarak kullanılması, altyapı çalışmalarının ve tüketime dönük ormancılığın gelişmesi gösteriliyor.

Raporda bu durumun önüne geçilmesi için bir takım ipuçları da sunuluyor. Örneğin fosil yakıt üretimi ve tüketimi konusunda dolaylı kamu sübvansiyonlarının kesilmesi halinde sera gazları emisyonlarının yüzde 6 oranında düşürülebileceği kaydediliyor.

Mart ayı sonunda OECD’ye üye ülkelerin bakanları Paris’te bir araya gelerek muhtemel çözüm yollarını konuşacak. Sonuç alıcı kararlar mı verileceği yoksa olağan politikalara devam mı edileceği orada belli olacak.

Beşiktaş sezonu kapadı

0

Avrupa’ya veda eden, ligde de liderin 17 puan gerisinde kalan Beşiktaş, kupaya da havlu attı. Bank Asya 1. Lig ekiplerinden Boluspor, Ferhat Kiraz’ın golüyle Beşiktaş’ı Ziraat Türkiye Kupası’nın dışında bıraktı.

Bank Asya 1. Lig’de topladığı 38 puanla 6. sırada yer alan Boluspor, kupa mücadelesinde Beşiktaş’ı Ferhat Kiraz’ın 77. dakikadaki golüyle mağlup ederek, yarı finale yükseldi.

32 saatlik operasyon bitti

Fransa’nın Toulouse kentinde 7 kişinin ölümünden sorumlu tutulan saldırganın kıstırıldığı evin penceresinden atlayarak öldüğü açıklandı. Operasyonda 2 polis memuru da yaralandı.

Fransa’nın Toulouse kentinde üç ayrı saldırıda 7 kişinin ölümünden sorumlu tutulan 23 yaşındaki Muhammed Merah’ın öldüğü Fransız İçişleri Bakanı Claude Gueant tarafından doğrulandı.

Fransız polisi Çarşamba gecesinden bu yana saldırganı sağ ele geçirmeye çalışıyordu. Ancak bu sabah polisle yaşadığı silahlı çatışmanın ardından saldırganın bulunduğu evin penceresinden atladığı bildirildi.

Elindeki silahla kendini aşağı atan Muhammed Merah’ın öldüğü yetkililer tarafından doğrulandı.

Olay yerinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Gueant, sabah saatlerinde eve kapıdan ve pencerelerden girilerek baskın yapılmasının kararlaştırıldığını söyledi.

Saldırganın banyoya saklandığını ve apartmana giren özel time bağlı polislerin üzerine ateş açtığını belirten Gueant, saldırganının elinde silahla kendisini pencereden dışarı attığını kaydetti.

Gueant, operasyonu gerçekleştiren polisleri tebrik etti.

Operasyonda iki polisin de yaralandığı açıklandı. Bakan, polislerden birinin ayağından yaralandığını, diğerinin ise şokta olduğunu ifade etti.

(DW)

Su tasarrufunun yolu rüzgar enerjisinden geçiyor

0

Dünya su kaynaklarının azalması, artan enerji talebinin  nasıl karşılanması gerektiğinin cevabında bu durumun da göz önüne alınmasını zorunlu hale getiriyor.

ABD Enerji Bakanlığı bünyesinde  yapılan bir araştırmaya göre, fosil ve nükleer kaynaklı enerji üretimi önemli su tüketimine neden olurken, rüzgar enerjisi su tasarrufuna sağladığı katkı ile çevreye önemli katkı sağlama potansiyeline sahip.

Bakanlığın çalışmasına göre megavat-saat başına elektrik üretiminde kömür santralleri 3.2 metreküp su kullanırken, bu rakam nükleer santrallerde 2.7 metreküp ve doğalgaz santrallerinde 1.7 metreküp olarak gerçekleşiyor.

Bununla birlikte çalışmaya göre ABD’nin 2030 yılında elektrik talebinin yüzde 20’sini rüzgardan karşılaması ile 9 milyon ABD’linin su tüketimine denk şekilde 15 trilyon litre su tasarrufu sağlanabilir.

(yesilekonomi.com)

Portekiz’de işçiler genel grevde

0

Ekonomik krizin pençesindeki Portekiz’de kamu çalışanları genel greve gitti.

Ülkenin en büyük işçi sendikası Portekiz İşçileri Genel Konfederasyonu’nun (CGTP) çağrısıyla düzenlenen grevde işçiler hükümetin kemer sıkma önlemlerini protesto ediyor.

Sabah erken saatlerde otobüs ve belediye garajları önlerini kapatan göstericiler, grevin kırılmasına da izin vermedi.

Kameralara konuşan grevdeki kamu çalışanları özellikle gelirlerindeki kesintilerden rahatsız:

“Grev Troyka’nın tedbirleri ile alakalı (Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu, Avrupa Merkez Bankası). Noel primi ve tatil primlerinin kesilmesi gibi. Kamu çalışanları ve tabii ki toplu taşıma çalışanları bu iki gelirin kesilmesinden çok etkilendi.”

Ülkede toplu taşımada büyük aksamalar yaşanırken Lizbon, Porto gibi büyük şehirlerde metro ile gemi gibi bazı ulaşım araçlarında asgari hizmetin bile verilmediği bildirildi.

Konfederasyon’un lideri Armenio Carlos, “Bu çifte sorumluluğu olan bir savaş. Haklara sahip olanların onları koruması ve bu hakların gelecek nesillere aktarılması ile ilgili bir savaş.” şeklinde konuştu.

Portekiz hükümetinin, iş adamları ve ülkedeki 2. büyük sendika olan UGT ile uzlaşmaya vararak bu yıl çıkardığı yeni iş yasası işten çıkarılmaları kolaylaştırması ve pazarın daha çok liberalleştirilmesine yol açtığı için eleştiriliyor.

(en)

Dünyanın dili – Müge İplikçi

Dünya Şiir Günü’nde şair Sennur Sezer’in kaleme aldığı metnin bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Şiir, çağının seslerinin yankısını taşır: Kahkahalar, çığlıklar, ıslıklar… Aşk şarkılarına marşlar karışır, ağıtlara çocuk sesleri.

Çok sesli bir korodur şiir, bir orkestra.

Şairler hükümdarlara övgüler yazsalar da bu sesleri şiirin orkestrasına ekleyemezler. Bir yıl geçmeden yıpranır gider o övgülerin kumaşı.

Eskimeyen, yaşamaya övgüdür, adalete, aşka.

Bir de diktatörlere yazılmış alaylar eskimez, bin yıllarca.

Şairler söz ustasıdır. Anadildir ustalığın nedeni. Vay şairlere ana dilini yasaklayana. Vay insanlara şiiri yasaklayanlara!”

***

Umarım Sennur Sezer’in yazdıkları günümüzün hayali kıt yaşam pratiklerine merhem olur. Hemen gerçekleşmeyeceğini bilsem de bu hayali taşıyabildiğim müddetçe içimde taşımak istiyorum.

Pazar günü olup bitenlerden sonra, elimizde insanlık adına ne kaldı diye düşünüp duruyorum.

Arabalarının taşlandığını söyleyen insanlar, huzurlarının kaçtıklarını belirtenler, biber gazıyla soluksuz kalanlar…

Öte yandan duygularını,

bastırılmışlıklarını ifade edebilecekleri bir meydanın bile kendilerine çok görülmesinden ötürü isyan içindeki insanlar.

Hep aynı. Hep aynı… Yıllardır h-e-p-a-y-n-ı.

Yine de inatla şunu söylemeye devam edeceğim. Baskı baskıyı, yasak gerginliği, gerginlik yeni yasakları, yeni yasaklar isyanı getirir.

İnsanları rahat bırakmak, onları suçun içine değil, yaşamın içine bırakmak demektir. Ki asıl ihtiyacımız olan budur. Kutuplaşmaları daha beter artırmak, hemen her şeyi kendi cephemize çekip kendimizce yontup durmak değil.

Biber gazının kokusu ile taşın rengi arasındaki bambaşka bir yerden bahsediyorum. Devlet şiddetiyle örgüt şiddetinin dışındaki bir yerlerden. Reflekslerin öfke ve nefretten beslenmeyeceği bir yerden. Üstelik devletin polisinin, milletvekilinin sesinin onaylandığı bir yer de değildir burası. Büyük medyada olduğu gibi, olaylara körükle gidenlerin yeri hiç değil! Kısacası hükümdarlara övgü dolu şiirler yazıp “şiir yazdığını sanarak” günü kurtaranların! Tıpkı Sennur Sezer’in söylediği gibi: “Bir yıl geçmeden yıpranır gider o övgülerin kumaşı.”

Bu olup bitenlerden sonra yinelemekten bıkmayacağım tek şey var: İnsanlara yaşamı yasaklayamazsınız. Yaşamın şiirini, o çok sesli koronun sesini yasaklayamadığınız gibi.

O şiirin içindeki çoğulluğun sesini bulmak durumundayız. Aksi taktirde varlığımız bir diğerinin varlığına tehdit oluşturmaya devam edecek. İstenilen, kışkırtılan, pompalanan, ezberletilen, dayatılan bu olsa da buna izin vermemek ve şiddetin, küfrün, öfkenin, terörün ağına düşmeksizin karşı koymak gerekiyor. O şiddet karşıtı, vicdanla harmanlanan uzun soluklu mücadele dilini bulmak ve ondan ödün vermemek.

 

Müge İplikçi – Vatan

Tarihe can vermek…- Berrin Karakaş

Pazar günü Yenikapı sahil yolundan geri çevrildiğim İstanbul Kazlıçeşme Newroz kutlamalarından, güvenlik uğruna yaratılan o kaostan, gaz bulutlarından, rengârenk bir halka tek renk saldıran polislerden geriye, televizyon ekranından iki kare kazınmış belleğime. Oysa ne çok kare var ertesi günlere de yayılan. Cizre’de bir bilimkurgu filmi edasında, zırhlı aracının içinde, kendisi görünmese de sahibi besbelli “Nevruz kutlamaları kanunsuzdur ve devletimiz tarafından engellenecektir” anonsundan, ana haber bülteninde devletten izinli 21 Mart kutlamalarının haberini verirken, çocuğunu azarlamaya hazır ‘tatlı’ baba misali ‘Yarın bakalım BDP hiç olay çıkarmadan duracak mı?” sorusunu soran spikere, ne çok kare…
Bendeki iki kareye gelince; biri, Yenikapı sahil yolunda polisin ellerinden kurtulmaya kendisini denize atmış adamın denizden çıkarıldıktan sonra ve polisler kollarına sarıldıktan sonra söylediği, söylerken kafaya tokadı yediği kareden tek bir cümle; “Abi, mutluluğum orda…” O kadar kısa. O kadar net. O kadar saf… Diğeri, aynı sahil yolundan gider iken arabasına taş geldi diye feveran eden, aracının içinden “Öldürüyorlardı beni! Ben doktorum, ben doktorum!!!” diye fırlayıveren bir başkasından. Mutluluğu afili arabasında bulmuşların rahatsızlıkları da, bayramları izne bağlayan bir devlet kadar rahatsızlığımın bir parçası. Belki bu rahatsızlığımın içinde, her şeye rağmen Kazlıçeşme’ye yürümeyen benim sahilden paşa paşa dönüşü de vardır, kim bilir… Tek iyi bildiğim “Bu insanların isyanı niye?” demektense kafayı kırılmış metro duraklarına takmış insanların çokluğu. Bir de o insanların görmek istemediği bir çokluk var keza, bir halk, Kürt halkı.
Hardt ve Negri ortak kaleme aldıkları ‘Ortak Zenginlik’ kitabında; “İsyan çokluğun tarih yapma şekli, aksi halde ölecek şeye hayat öpücüğü verme biçimidir” diye yazıyorlar. Önden de Foucault’dan söylüyorlar: “Kimsenin benim için isyan, tüm insanlığın özgürleşmesine katkıda bulunacaktır deme hakkı yoktur. Ancak, iktidarın karşısında yaşamlarını tehlikeye atanlara ahlaki nutuk atılmaması gerekir. İsyan etmek doğru mudur yanlış mı? Bu soruyu açık bırakalım. İnsanlar ayaklanır, bu bir gerçektir. Bu, öznelliğin (muhteşem insanlarınki değil ancak herkesinki) tarihe katılma ve ona can verme şeklidir.”
Foucault’un “İktidarın karşısında yaşamlarını tehlikeye atanlara ahlaki nutuk atılmaması gerekir” nasihatının altını çize çize söylersek, Newroz da Kürtlerin hayat öpücüğüdür, can verme şeklidir tarihlerine. Resmi gücün karşısına çıkardıkları renkleridir. Dilleri yasaklandığından yıllarca, meydanlarda söyledikleri şarkılarla, halaylarla hatırlamaktır, hatırlatmaktır varlıklarını. “Biz hep buradaydık” demektir. Bir haftadır İstanbul’dan Batman’a meydanlarda gaza boğulmaya çalışılan, Kürtlerin toplumsal, kültürel, politik bellekleridir.
Bu yazıyı işte bu belleğe karşı, 1990’lardan beri bir proje olarak özenle hazırlanılmış, kurumlaştırılmış resmi Nevruz Bayramı’nda yazıyorum. Üçünden birinin isminde ‘Atatürk’ geçen kültür merkezlerinde İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başlarken kutlamalar, şöyle bir baktım da valiliklerin hazırladığı programlara, çoğunda mutlaka bir şiir okuma programı var. Şiirin kendisi olmak yakışır oysa bahara. Bahar “Nevruz Bayramı saat 11.00’de başlayıp 13.00’te sona erecektir” dilinize sığmaz.

Berrin Karakaş – Radikal