Ana Sayfa Blog Sayfa 4757

Newroz, şaşmaz bir göstergedir- Yetvart Danzikyan

Bir GSM şirketinin reklamı gösteriliyor televizyonlarda bugünlerde, Ata Demirer oynuyor. Demirer kâh şirketin teknoloji merkezinde çaycı oluyor, kâh güvenlik görevlisi, kâh o merkezin inşaatında çalışan işçi. Her rol için ayrı bir Anadolu aksanı kullanıyor. Reklamda bir de şöyle bir ayrıntı var ki, atlanacak gibi değil: Demirer sadece inşaat işçisini canlandırırken Kürt aksanı kullanıyor. Bu aslında çok önemli. Zira şu algı kuvvetlidir: Bu memlekette, inşaat işçisi dediğin, Kürt olur. Ve hepimiz biliyoruz ki bu algı boş yere oluşmamıştır, çünkü hemen hemen öyledir. Peki ama bu niye böyledir? Derin ve uzun mevzu.

Ne tesadüfse, bu reklamın gösterime girdiği günlerde Esenyurt’ta bir alışveriş merkezi inşaatında çalışan işçilerin kaldığı çadırlarda yangın çıktı. 11 işçi, taşeron firmanın inanılmaz ihmalleri ve kamunun yetersiz denetimi sonucu, yanarak can verdi. Ölenlerin hepsi değilse de önemli bir kısmının Kürt olduğu anlaşılıyor. Hatta aralarında deprem sonrasında biraz para kazanabilmek için Van’dan gelenler de vardı. Van’a yardım elini böyle uzatmış olduk. Uydurma çadırlarda barındırarak ve sigortalarını, öldükten sonra yaparak. O derin ve uzun mevzunun göstergelerinden biri, işte bu.

Aynı günlerde, ibretlik bir vaka daha yaşandı. Kütahya’nın Emet ilçesinde bir inşaatta (evet, yine inşaat) çalışan Kürt işçilerden bazıları çarşıda bir tartışmaya karışınca ilçe halkı milliyetçi duygularla ‘kışkırıp’ toplandı ve bu işçilerin kaldığı yeri bastı. Senaryo klasikti: “PKK bayrakları açtılar.” Bu dedikoduya inanmaya ve kışkırtılmaya hayli müsait yüzlerce Emetli, işçilerin etrafını çevirdi, eşyaların tutulduğu çadırları ateşe verdi. Düpedüz ırkçı bir linç havası esti ilçede, saatlerce. Devletin sevdiği tabirle söyleyecek olursak, ‘gerginlik’ –ki buna esasen linç girişimi demek gerekiyor– işçilerin Van’a gönderilmesiyle sona erdi.

Devlet ve medya bu tip vakaları “Gerginlik böylece sona erdi” havasıyla vermeyi pek sever ama olan, bir etnik gruba ait işçilerin bir kentten kovulmasıdır, bunun başka izahı yok. Kovulmakla kalmayıp kendi bölgelerine gerisin geri gönderilmesidir. Kürtlerin memlekette, devletin ve toplumun gözünde eşit olamadıklarının daha net bir örneği olur mu? Peki bu işçiler Van’a döndükten sonra, televizyonda bir hükümet yetkilisinin yaptığı, “Bu ülkede hepimiz kardeşiz, ayrım yoktur” gibisinden, beylik bir açıklamaya denk geldiklerinde neler hissederler dersiniz, en kibarından?

Tablo nettir. Bu ülkede Kürtler hem sınıfsal hem de etnik açıdan iki kere bastırılmaktadır. Seçimler öncesinde bazı sosyalistler BDP listelerinden bağımsız aday olduklarında kimi sol –ve ‘sağ’– çevrelerde, “Sosyalistlerin Kürtlerin arasında ne işi var?” tartışması başlamıştı. Bahsedilen adaylar ise Türkiye’de günümüz itibariyle Kürt meselesinin bir sınıf meselesi haline geldiğini, artık ezilen sınıfın yerini büyük ölçüde Kürtlerin aldığını, dolayısıyla bir sosyalistin Kürt hareketinden uzak kalamayacağını söylemişlerdi. Bu tespit büyük ölçüde geçerliğini koruyor, hatta tablo gitgide perçinleniyor, yukarıda verdiğim örneklerde görüldüğü gibi.

Denecektir ki, Türkler de yoksul. Elbette öyle, ancak ‘yoksulluk’ ve ‘yoksulluk bilinci’ ayrı ayrı şeyler. Yoksulluk bilinci, kabaca tarif edecek olursak, o durumun toplumsal, siyasal ve ekonomik şartları üzerine düşünmek, hangi eşitsiz şartlar sonucu o duruma düşüldüğü, bunu değiştirmek için topluca neler yapmak gerektiği üzerine kafa yormak demektir. Genelleme yapmak hiç de hoş olmasa da, ‘bu tarafta’ yoksulluk bilincinin artık pek oluşmadığını, oluşanın da ağırlıklı olarak AKP tarafından ‘emildiğini’ söylemek mümkün.

Hal böyleyken, AKP’nin bir de devletin Kürt sorununda onyıllar boyunca takındığı ceberut pozisyonu benimsemesi, meseleyi gitgide içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Son Newroz bayramında AKP’nin takındığı tutum, zihniyet olarak 12 Eylül’den çıkamadığımızı bir kez daha gösterdi. Önce İstanbul ve Diyarbakır’da, sonra bölgedeki çeşitli illerde Newroz’u kutlamak isteyen gruplara sert biçimde müdahale edildi, milletvekili Ahmet Türk polislerin fiziki müdahalesine maruz kaldı. Hükümetin şu dönemde sertlik manivelasını kullanmaya karar verdiği açıkça anlaşılıyor.

Newroz, 1990’lardan beri bir göstergedir. Kürt sorununda hangi aşamada olduğumuzu, bence şaşmaz biçimde gösterir. Devlet ve hükümet meseleye olumlu yaklaştıklarında bu tavır hemen Newroz alanlarında kendini gösterir, bayram hakikaten de bayram gibi geçer, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi. Devlet ve hükümetin, hangi hesapla bilinmez, ‘baskı’ politikasına geçmesi de Newroz alanlarında kendini gösterir. Zaten ezilen ve dışlanan genç kitlelerin umutsuzluğu, kendilerine ait hissetikleri, aidiyet duydukları tek şey olan bayramlarının ellerinden alınmasıyla isyana dönüşür. Bu yıl olduğu gibi.

Özetle, önümüzde hem sınıfsal hem de etnik bir mesele var ve iki cephede de mevcut eşitsizlikler sürdükçe söz konusu kitlenin hem sınıfsal hem de etnik reaksiyonlar göstereceğini tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla, baskı politikası uygulayıp, sonra da “Neden olay çıkıyor?” demek mantıklı değil. Bugünün sorusu, bahsedilen her iki cephedeki eşitsizliği gidermek için bilhassa hükümet tarafından hangi adımların atılacağıdır.

 

Yetvart Danzikyan – Agos

 

Portekiz’de Salazar’dan sonra ilk kez göstericilere şiddet

Portekiz’de hükümetin kemer sıkma politikalarını protesto gösterisi çatışmaya dönüştü. Polisin protestoculara müdahalesi, Salazar döneminden bu yana ilk kez çok şiddetli oldu.

Avrupa’yı saran krizde ‘yeni Yunanistan’ olarak görülen Portekiz’in başkenti Lizbon, savaş alanına döndü.

Hükümetin kemer sıkma politikalarını protesto etmek için düzenlenen gösteride çatışma çıktı.

Barışçıl başlayan gösterinin sonunda sistem karşıtı olarak bilinen 15 Ekim Hareketi’nin üyeleri polise şişe fırlatınca ortalık karıştı.

Polisin göstericilere müdahalesi çok sert oldu; çıkan arbede sırasında çok sayıda kişi yaralandı. Polisten dayak yiyenler arasında gazeteciler de vardı.

Olaylı gösterilerin yanı sıra ülkenin en büyük sendika konfederasyonu, kemer sıkma önlemlerini protesto için 24 saatlik genel greve de gitti.

Polis, 1932 yılından 1968’e kadar görev yapan diktatör Salazar’dan sonra ilk kez bu kadar büyük şiddete başvurdu.

Sendikalar, Portekiz hükümetinin borç krizi ve resesyon nedeniyle aldığı tedbirlerin işsizliğe yol açtığını, hayat standartlarını düşürdüğünü ve işçilerin haklarını kısıtladığını söylüyor.

Cihan Kırmızıgül tahliye edildi

Galatasaray Üniversitesi öğrencisi tutuklu Cihan Kırmızıgül’ün iki yıldan fazla zamandır devam eden davanın sekizinci duruşması 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

Cihan Kırmızıgül’e destek için Çağlayan Adliyesi önünde toplanan kitle bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasını yapan Galatasaray Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yasemin İnceoğlu “soruşturmanın derinleştirilmesi neden istenmiyor” diye sordu.

Açıklamaya destek için katılan BDP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel de bir konuşma yaparak “buraya Cihan’ı almaya geldik ve alacağız” dedi.

Açıklamalardan sonra Bandista ezgileri davaya destek verdi.

Davanın bitimine kadar Adliye önünde bekleyecek olan kitle sık sık “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganı atıldı.

Avukatların tahliye talep ettiği duruşmada savcı tutukluluğun devamını talep etti. Verilen aradan sonra mahkeme kararını açıklayarak Cihan’ı iki yıl sonra tahliye etti.

(muhalefet.org)

Aliağa Belediyesi şaşırdı!

2009 yılında Aliağa Belediyesi ve Güneş Enerjisi Derneği işbirliği ile açılan Güneş Enerjili Ekolojik Proje Evi tesisinin tahsis süresinin bittiği gerekçesiyle belediye tarafından kapatılmasına tepki geldi.
Güneş Enerjisi Teknolojileri Sanayici ve İşadamları Derneği (GETSİD) Başkanı Gökmen Aykan, yakın bir zamanda güneş enerjisinin hayatın her alanında kullanılacağını söylerken belediyenin aldığı kararı kabul edilemez olarak nitelendirdi.
Güneş enerjili ekolojik proje evini “Ekolojik Güneş Evi” olarak isimlendirdiklerini, bu tesisin veri merkezi olarak kullanıldığına dikkat çeken Aykan, “Tesis bugüne kadar birçok olumlu çalışma yürüttü. Aliağalı çocuklarımızın eğitimi için önemli bir görev yürüttü. Alınan kararı anlayabilmiş değiliz. Termik santrale ruhsat verilirken yenilebilir enerjiye dur denilmesi kabul edilemez” diye konuştu.

Ekvador yerlileri maden anlaşmalarını protesto etti

Latin Amerika ülkelerinden Ekvador’da yerli halkı hükümetin madencilik politikalarını protesto etti.

Solcu hükümütin Çinli şirketlerle Amazonların güneyinde ülkenin en büyük bakır madeni için anlaşmaya varması yerlileri kızdırdı.

Başkent Quito’da gösteri düzenleyen yerli halk, başta su kaynakları olmak üzere çevrenin tahrip olacağını öne sürüyor.

Rafael Correa hükümeti bu yıl içindeyse Kanadalı bir şirktle altın madenleri konusunda üç ayrı anlaşma imzalamaya hazırlanıyor.

Kendisine destek verenlere seslenen Correa, anlaşmaların çevreyi tahrip anlamanı gelmediğini söyledi: “Muhalifler, maden mi su mu? diye soruyor. İyi bir madencilik yada su birlikte mümkün olabilir. Hiç korkmanıza gerek yok, suyumuzu çalmalarına da izin vermeyeceğiz. Bu ülkenin suyunu koruyacak olanlar yine bizleriz.”

Devlet Başkanı Correa’yı destekleyenler, hükümetin ülke ekonomisini güçlendirdiğini savunuyor.

Çinli şirketlerle 25 yıllığına yapılan anlaşma yaklaşık 2 milyon tonluk bakır rezervini işletmeye açıyor.

Kupada eşleşmeler belli oldu!

0

Bu yıl ellincisi düzenlenen Ziraat Türkiye Kupası’nın çeyrek ve yarı final kura çekimi Ataköy Olimpiyatevi’nde yapıldı. Birçok favorinin erken veda ettiği kupada, Fenerbahçe’nin çeyrek finaldeki rakibi Kayserispor oldu.

Hafta içinde oynanan dördüncü tur karşılaşmalarıyla devam eden Türkiye Kupası’nda çeyrek ve yarı final kuraları çekildi. Dört büyüklerden üçünün elendiği kupada eşleşmeler şu şekilde oluştu:

Sivasspor – Bursaspor
Eskişehirspor – M.P. Antalyaspor
Karabükspor – Boluspor
Fenerbahçe – Kayserispor

Yarı final eşleşmeleri
Sivasspor – Bursaspor maçının galibiyle Eskişehirspor – Antalyaspor eşleşmesinden zaferle ayrılan yarı finalde karşılaşacak. Diğer yarı final maçı ise Karabükspor-Boluspor maçının galibiyle, Fenerbahçe-Kayserisior müsabakasından galibiyetle ayrılan taraf arasında oynanacak.

Tek maçlık eleminasyon sisteminde ve tarafsız sahada oynanacak çeyrek final maçlarında normal sürenin berabere bitmesi durumunda 15’er dakikalık iki devre uzatılacak. Burada da eşitlik bozulmazsa penaltı atışlarına geçilecek.

Kupada yarı final müsabakaları da, çeyrek finalde tur atlayan dört kulüp arasında TFF’nin belirleyeceği tarafsız sahada tek maçlı eleme usulüne göre yapılacak. Eşleşmeler, çeyrek final müsabakaları kura çekimi sırasında belirlenecek.

Maçların oynanacağı stadyumların ise Salı günü açıklanması bekleniyor.

İçişleri: Milletvekillerine trafik cezası yazmayın

İçişleri Bakanı Şahin valiliklere, “Vekiller trafik cezasına itiraz edince mahkeme dokunulmazlıktan işlem yapmıyor. Sürücünün vekil olduğu anlaşılırsa, tutanakla TBMM’ye gönderilsin” genelgesi yolladı.

CHP Milletvekili Kemal Anadol’un 2010 yılında “kırmızı ışık ihlali” nedeniyle kesilen bir trafik cezasına mahkemede yaptığı itiraz üzerine verilen dokunulmazlık kararının ardından mahkemelerden art arda benzer kararlar çıkmaya başladı.

Habertürk’ün haberine göre, mahkeme kararlarının ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’ne milletvekillerinin araçlarının plakaları bildirilerek ceza kesilmemesi uyarısı yapılmıştı. Ancak özellikle seçim bölgelerinde uygulamadan habersiz olan ve plakaları takip edemeyen polislerin yazdığı cezalarla karşı karşıya kalan vekillerin tepkisi üzerine harekete geçen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, 5 Mart’ta Jandarma Genel Komutanlığı ve Valiliklere gönderdiği genelgede Anayasa’nın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen maddesini hatırlattı. Genelgede “Suç işlediği öne sürülen bir milletvekilinin Meclis kararı olmadıkça tutuklanamayacağı, sorgulanamayacağı ve yargılanamayacağı, ancak ağır cezalık suçüstü durumlarında bunun geçerli olmayacağı, bu durumda da Meclis’e hemen bilgi verilmesi gerektiği” belirtildi.

Mahkeme kararları var

Genelgede,milletvekilleri hakkında düzenlenen trafik cezalarına yapılan itirazlar sonucunda mahkemelerin “yasama dokunulmazlığı nedeniyle milletvekilleri hakkında işlem yapılamayacağı, düzenlenen tutanakların hukuka aykırı olduğu, bu nedenle kaldırılmaları gerektiği” yolunda karar verdiği bildirildi. Bu nedenle vekiller hakkındaki işlemlerin “Trafik Kural İhlali Tespit Tutanağı” ile Valiliklere gönderilmesi istendi. Bakan Şahin genelgedeki hususların tümtrafik personeline tebliğ edilmesini ve herhangi bir aksaklığa meydan verilmemesini de istedi.

‘Suç’ olduğu için

Milletvekillerinin trafik cezalarına ilişkin başvuru üzerine Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, kişisel olarak tersini düşündüğü notunu düşerek “Kabahatlar Kanunu” kapsamında hukuken “suç” sayıldığı için trafik cezalarının da dokunulmazlık kapsamında olduğu yolunda görüş bildirdi. Geçen dönem MHP’li Beytullah Asil aşırı hızdan ceza kesilince “bazen güvenlik, bazende trafiğin akış hızı nedeniyle ” hız yaptığını belirterek milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle ceza verilemeyeceğini savundu. Ankara 8. Sulh Ceza Mahkemeside itirazı yerinde buldu. 20 Aralık 2011’de yasak yere park eden AK Parti Milletvekili Ali Aydınlıoğlu’ya kesilen 66 liralık trafik cezası da dokunulmazlık kapsamında sayıldı. 2010’da CHP’li Anadol’un dokunulmazlık zırhına takılan ceza ise “Kırmızı ışık ihlali”ni içeriyordu.
(t24)

Galata Rum Okulu 23 yıl sonra iade

Binasına ve gelir kaynaklarına Hazine tarafından el konulduğu için hayalete dönen Galata Rum Okulu dün asıl sahiplerine iade edildi.

Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre;

Meri Komorosano, Galatasaray Meydanı’na 100 metre uzaklıktaki Beyoğlu Kaymakamlığı’na seğirtirken “Heyecanlandım ya, bu yol gözümde daha da büyüyor” diyor. O 100 metre, 23 yıllık bir haksızlığa ve nihayet bir hakkın teslimine denk düşüyor. Komorosano’nun bugün hayatta olmayan babasının vakıf başkanlığını üstlendiği Galata Rum İlkokulu binası, Hazine tarafından dün asıl sahiplerine, yani Türkiyeli Rumlara devredildi. Gayrimüslim mallarının geri verileceğinin açıklanmasının ardından ilk tapu alınmış oldu.

Çikolatayla ziyaret

Komorosana, 1989’da vakfın gelir kaynağı olan 4’ü altında, 3’ü Tophane’de 7 dükkânla birlikte Hazine tarafından el konulan binanın tapusunu almak üzere, elinde bir çikolata kutusu ile saat 11.30’da Beyoğlu Kaymakamlığı’nın önündeydi. Yanında Vakıflar Meclisi üyesi Avukat Laki Vingas da vardı.

Komorosano çok heyecanlıydı. Zira 1853’te Galatalı Rumların kendi emekleriyle temelini atıp tam 30 yıl sonra, 1883’te hizmete açabildiği okulda, Niğde’den İstanbul’a göçen babası Sokrat ve annesi de İrini okumuş, şimdi hayatta olmayan ablası Kiça ise anaokulu öğretmenliği yapmıştı. Halen Yunanistan’da yaşayan ağabeyi Maksimos da bu sıradalardan geçmişti.

Bugün 60 yaşını süren iki çocuk annesi Meri Komorosano, okulun 40 yıl önceki halini, koridorlardaki çocuk koşuşturmalarını, Rumca şarkıları dün gibi anımsıyordu. 1985’te öğrencisizlikten hizmete ara veren okul, 1996’da yeniden açıldıysa da kira gelirinden mahrum olduğu için 2007 yılında tümüyle kapanmıştı.

Çocuk müzesi açılacak

Komorosano’nun tapuyu aldıktan sonraki ilk sözü, “Bu bizim için bir rüyaydı” şeklinde oldu.

Komorosano, artık öğrencisi kalmayan okul binasını kültür merkezine dönüştüreceklerini anlatıyor. İKSV ile anlaştıklarını, gelecek ekim ayında bir bienale ev sahipliği yapacaklarını belirtiyor. Binanın, anaokulu olarak kullanılan üst katında ise çocuk müzesi açacaklarını kaydediyor.

Türkiyeli Rumların önde gelen isimlerinden Laki Vingas da Komorosano ile aynı sevinci paylaşıyor. Karaköy’ün bir liman olduğunu, bu semtteki okulun da gerçek limanına nihayet yanaştığını belirterek, “O bina, ait olduğu topluma döndü” diyor.

Bu ilk başvuru, ilk tapu

5737 Sayılı Kanun’un geçici 11. maddesinin kabulü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gayrimüslim mülklerinin iade edileceğini açıklaması ile Karaköy’deki Galata Rum İlkokulu için umut doğmuştu. Komorosano, 25 Ekim 2011’de Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. Bu, ilk başvuruydu.

VGM geçen ay binayı iade etme kararı aldı. Nihayet dün devir işlemi gerçekleşti. Galata Rum İlkokulu binası, altındaki dört dükkânla birlikte vakfa devredildi. Komorosano, tapusunu Beyoğlu Tapu Müdürü Betül Ekin’den aldı. Ve böylelikle 11 Nisan 1989’da başlayan utanca 22 Mart 2012’de son verildi.

25 vakıf başvurdu sırada Süryaniler var

Vakıflar Meclisi üyesi olan Laki Vingas, Galata Rum İlkokulu’ndan yanı sıra Mardin’de Süryani Katolik Cemaati’ne ait 4 gayrimenkulün de sahiplerine iadesinin karara bağlandığını kaydediyor. Vingas, 25 ayrı vakfın 75 kadar mülke ilişkin başvurusunun bulunduğunu belirterek, “Kanuna göre başvurusu yapılmış her mülk, sahiplerine iade edilecektir, kuşku olmasın” diyor.

Türkiye, 1936’da gayrimüslimlerin vakıflarının ellerindeki mülkleri beyan etmelerini istemişti. Ne var ki 1972 yılına ait bir Yargıtay kararı ile 1936 beyannamesinde belirtilmeyen veya daha sonra vakıflar tarafından elde edilen mülklerin Hazine’ye devri kararlaştırıldı.

4 yıl önce 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun Geçici 11. Maddesi’nde değişikliğe gidilerek, Hazine’ye, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne, belediyeye ya da il özel idaresine devredilmiş mülklerin iadesi, üçüncü kişilere geçen mülklerin de rayicinin devlet tarafından ödenmesi kararlaştırıldı.

Taksim’de şenlik var!

“Herkes için mimarlık” girişiminin başlattığı Gezi Parkı Şenlikleri’nin 3.sü bu pazar düzenleniyor.

4 Mart Pazar günü düzenlenen ilk şenlikte 200, 11 Mart günü gerçekleştirilen ikinci şenlikte ise 400’e yakın kişinin katıldığı “Geleneksel Gezi Parkı Piknik Şenliği”nin duyurusunda “Yemek, içmek, sohbet etmek, uçurtma uçurmak, dans etmek, şarkılar söylemek için; Taksim için, 25 Mart Pazar günü saat 13.00’te Gezi Parkı’nda olacağız.” deniyor.

Pazar günü saat 13:00’te başlayıp hava kararana dek devam eden şenlik boyunca müzik yapılıyor, akustik konserler veriliyor, dans gösterileri yapılıyor, top oynanıyor. Şenliğin amacı “bizlere ne istediğimiz sorulmadan, bizler için (!) yapılan bir yenileme projesiyle elimizden alınacak parkımızın, küçük değişikler yapılsa ne kadar etkin kullanılabileceğini herkese göstermek” olarak tanımlanıyor.

Bu pazar gerçekleştirilecek şenliğin, havanın güzel olması ve daha çok insanın haberder olması nedenleriyle çok yüksek bir katılımla gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Şenliğe katılım için herhangi bir ücret ya da kayıt gerekmiyor, tek yapmanız gereken yiyip-içeceğinizi, topunuzu, müzik aletinizi alarak Gezi Parkı’na gitmek.

Şenliği facebook duyurusuna şu sayfadan ulaşılabilir.

“Herkes için mimarlık” grubu doğrudan katılımcılığı ve yaşam alanlarının tüm toplum tarafından beraber tasarlanması gerektiğini savunan bir girişim. Grup Taksim Meydanı’nda yapılmak istenen “tepeden inmeci” değişikliklere karşı yaratıcı eylem ve sorularıyla dikkat çekmişti. Grubun facebook sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

Geçen haftaki şenliklerden bazı fotoğraflar

 

(Yeşil Gazete)

Cihan Kırmızıgül’e adliye önünde destek

Puşi taktığı gerekçesiyle örgüt üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan, Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün yargılandığı davanın sekizinci duruşması öğleden sonra başlayacak.

Puşi taktığı gerekçesiyle örgüt üyesi olduğu iddiasıyla yargılanan, Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün yargılandığı davanın sekizinci duruşması saat 11.30’da görülmeye başlayacaktı.

11.30’da salona Cihan’a destek için gidenler, duruşma saatinin 13.00 ile 14.00 arasına ertelendiğini öğrendi.

Çağlayan Adliyesi önünde sabah  10.30’da tophlanan kalabalık, 25 aydır tutuklu yargılanan Cihan için şarkılar söyledi ve artık serbest bırakılmasını istedi. Basın açıklamasını Galatasaray Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu okudu. Açıklama sonrası kısa bir konuşma yapan Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel “Cihan’ı almaya geldik” dedi. duruşma saatini bekleyenlere Bandista mini bir konser verdi.

(Bianet)