Ana Sayfa Blog Sayfa 4543

Memo, Hidayet ve nihayet NBA

Eurosport Türkiye ekibi, 30 Ekim’de başlayan NBA sezonunu takım takım mercek altına aldı.

Lokavt nedeniyle 66 maçta sınırlanan 2011-12 sezonunun ardından NBA, yeniden kapılarını açıyor. Son şampiyon Miami Heat, unvanını koruyabilecek mi? Steve Nash’i kadrosuna katan LA Lakers nereye kadar ilerleyebilir? Masai Ujiri’nin büyük takdir toplayan hamleleriyle yeniden yapılanan Denver Nuggets, normal sezonda Batı’nın zirvesine oynayabilecek mi? James Harden’ın gidişinin ardından OKC Thunder, eskisi kadar güçlü mü?

Eurosport Türkiye, sezon öncesi yazılarıyla cevapladı; MIAMI HEAT, LOS ANGELES LAKERSBOSTON CELTICS, DENVER NUGGETS, INDIANA PACERSOKLAHOMA CITY THUNDERCHICAGO BULLSSAN ANTONIO SPURSMILWAUKEE BUCKSLOS ANGELES CLIPPERS, PHILADELPHIA 76ERSMEMPHIS GRIZZLIESTORONTO RAPTORSPORTLAND TRAIL BLAZERSBROOKLYN NETSNEW ORLEANS HORNETSDALLAS MAVERICKSATLANTA HAWKS takımlarının sezon öncesi son durumları hakkında fikir sahibi olmak için takım isimleri üzerini tıklayınız.

(Eurosport.tr)

Sandy: Tarihi fırtınaların ilki! – Levent Kurnaz

Artık hazır olun, bundan sonraki haberlerin tümü benzer olacak: “Süperfırtına Sandy Amerika’nın Doğu Yakası’nı yerle bir etti 30.10.2012”, “Süperkasırga Humberto’dan sonra artık Miami haritadan silindi 17.08.2013”, “En Süperkasırga Odette vurduğunda New York on metre su altında kaldı 11.09.2015”. Gelecek bu fırtınalarla dolu olacak, buna hepimizin hazır olması lazım. Hatta şöyle bir habere bile “Akdeniz’de görülen ilk kasırga Kıbrıs’ta büyük hasara yol açtı 30.08.2045”. Tüm bunların gayet basit bir sebebi var:

Kasırgalar deniz üzerinde oluşur. Altlarındaki deniz suyunun sıcaklığı ne kadar yüksekse, kasırga da o denli güçlü olur. İklim değişikliği nedeniyle okyanusların ortalama sıcaklığı artıyor, bu da hem daha fazla kasırga oluşumuna davet çıkartıyor, hem de oluşan kasırgaların daha kuvvetli olmasına neden oluyor. Şimdi size bir kaç ilginç bilgi vereyim Sandy Kasırgası ile ilgili.

• Kuzey Atlantik’teki kasırga sezonu 1 Haziran’da başlayıp 30 Kasım’da sona erer. Yani kasırga sezonunun sonuna gelirken bu büyüklükte bir kasırgaya rastlamak çok sıra dışıdır (suların bu yaz çok ısındığını unutmayın).

• Kuzey Atlantik’te her sene ortalama 10 tane tropik fırtına / kasırga görülür. Bu sene 19 tane görüldü.

• Sandy şimdiden tarihteki en fazla maddi hasar yaratan ilk üç fırtınadan biri oldu. Daha ne New York çevresindeki havaalanlarındaki hasar ne de metro sisteminin ne kadar zarar gördüğü biliniyor.

• Bir kasırganın “çok büyük” kabul edilmesi için büyüklüğünün 888 kilometreden fazla olması gerekiyor. Sandy’nin büyüklüğü 1500 km. Yani Sandy çok büyük fırtınalardan bile çok büyük bir fırtına.

• Fırtınanın büyüklüğü 500 km olsa tamamının karaya çıkması fazla uzun sürmeyeceği için deniz seviyesinin de yükselmesi çok kısa süreli olur. Ancak bu büyüklükteki bir fırtına deniz seviyesinde çok daha uzun süreli yükselmelere neden olur, bu da su altında kalan yerlerin çok uzun süre su altında kalmaya devam edecekleri anlamına gelir. Doğal olarak da su ne kadar geç çekilirse, hasar da o denli artar.

• Normalde fırtınalar deniz üzerinde kuvvetlidir ve karaya çıktıklarında zayıflarlar. Ancak Sandy Philadelphia yakınlarında karaya çıktıktan sonra kıta üzerindeki soğuk hava akımları ile birleşerek bu sefer bir kış fırtınası karakteri aldı. Yani içinde bol nem barındıran bir tropik fırtına soğuk hava kütlesi ile karşılaşınca aniden soğuyacağı için, içinde barındırdığı nemi hızlıca yağmur ve kar olarak kaybedecek. Bu da normalde beklenebilecekten çok daha fazla yağmur ve üzerine kar demek.

Son olarak da güncel bilgilerle bitirelim:

• Hasarın ne kadar büyük olduğunu tespit etmek bile mümkün değil. Yollar geçilmez, telefon hatları ve elektrik kesik olduğundan ancak helikopterlerle inceleme yapmak mümkün, ama bu tür rüzgara dayanacak helikopterler kurtarma çalışmalarında kullanıldığı için durumun ne derece kötü olduğu tahmin edilebiliyor ancak.

• Metro sistemlerinin büyük kısmı sular altında. New York metrosu deniz seviyesinin altında olduğu için dolan suyun tamamının dışarıya pompalanması gerekiyor. Bu da günler değil haftalar hatta aylar sürebilir. Ama daha önemlisi, sular dışarıya pompalandıktan sonra içeriye dolan tuzlu suyun elektronik aksama yaptığı zarardan dolayı tüm sistemlerin yenilenmesi gerekir.

• New York bölgesindeki üç havaalanı da deniz seviyesinde ve pistleri su altında. Suların kendiliğinden çekilmesini beklemekten başka yapacak şey yok, ama aynı zamanda uçakların inişini sağlayan elektronik algılama sistemlerinin de tamamı tuzlu su altında kaldığı için ne derece zarar gördüğü bilinmiyor.

Umarım bu seçim kampanyaları sırasında iklim değişikliği konusunda bir tek kelime etmeyen iki başkan adayına da ciddi bir uyarı olmuştur. Amerikan ekonomisi bu fırtınanın yarattığı 20-40 milyar dolarlık hasarın altından kalkabilir. Ama unutmayın, Sandy sadece birinci kategori bir kasırgaydı. Humberto üçüncü, Odette beşinci kategori bir kasırga olacak. Haa, maddi anlamda, New Orleans’ı 2005’te etkileyen Katrina karaya vardığında üçüncü kategori bir kasırgaydı ve 108 milyar dolar hasara neden oldu. New York’u, Washington’u veya Boston’u vuracak bir beşinci kategori kasırganın ne kadar hasara yol açabileceğini hayal gücünüze bırakıyorum…

Bu yazı ilk olarak t24.com.tr/‘da yayınlanmıştır

Levent Kurnaz

 

Levent Kurnaz

Sandy geçip giderken

Sandy kasırgası ile ilgili uyarıları içinde bulunduğumuz, Amerikalı koca koca insanların nasıl çocuklaşabildiklerini , korku faktörünü eğlencelik bir tüketim nesnesine dönüştürebildiklerini gösteren Cadılar Bayramı – Halloween sezonunun hoşluklarından biri olarak görüp fazla ciddiye almamıştık. Marketlerde tuvalet kağıdı, içecek su, kontrplak, pil stoklarının tükendiği haberlerini duyunca şaka yollu da olsa, bütün olup bitenlerin tüketimi artırmaya yönelik bir komplo olduğu yolunda senaryolar üretmeye başlamıştık.

Önce New York toplu taşıma idaresi – MTA’nın otobüs ve metro seferlerini durdurma kararını aşırı ihtiyatlılık olarak değerlendirdik. Broadway showlarının tatil edildiğini öğrendiğimizde ciddiye almadık. Amerika’nın pek çok yerinde olduğu gibi New York’ta da insanların evlerinden fazla vakit geçirdikleri Starbucks’ların topyekûn kapandığını görünce bir şeyler olduğunu anladık, ama esas olarak Wall Street’in de Pazartesi günü açılmayacağını duyunca durumu ciddiyetini idrak etmeye, vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu fark etmeye başladık.

İki gün üst üste kapalı kaldıktan sonra Wall Street bugün açılıyor. Gerçi şehrin önemli bir bölümü hala sular altında, otobüsler kısmen çalışmaya başlasa da metro kapalı ve ne zaman açılacağı henüz belli değil, okullar tatile devam, şehrin bir bölümüne elektrik en erken on gün sonra verilecek, evsiz kalan onbinlerce yoksulun akıbeti belirsiz, ama olsun, Wall Street’in kapanması nasıl felaketin geldiğini gösterdiyse, açılması da olağanüstü durumun geçtiğini gösteriyor.

Sandy kasırgası New York’luların alışık olmadığı büyüklükte bir felaketti. Kasırgada kuvvetli rüzgâr ve denizin yükselmesi nedeniyle özellikle sahil bölgelerini ve şehrin alçak kesimlerini sel bastı. Sokaklar ve evler sular altında kaldı, binlerce ağaç devrildi, çatılar uçtu, enerji nakil hatları zarar gördü, elektrik kontakları yüzünden yangınlar çıktı. Yine de kuvvetli rüzgâr ve denizin yükselmesinin yanında beklenen şiddetli yağış tahmin edilenden az olunca zarar beklendiği kadar korkutucu olmadı.

Karayipleri yalayarak gelen tropik fırtına Amerika’nın doğu sahilleri boyunca etkili olduktan sonra New York yakınlarından karaya çıktı ve giderek etkisini yitirdi.

Yani Sandy’nin Amerika’nın en büyük şehrini ziyareti yirmi dört saatten az sürdü, fakat görünen o ki daha uzun süre bu felaketten, sonuçlarından ve etkilerinden konuşacağız. Evleri su altında kalan sıradan insanların dramlarından, itfaiyecilerin kahramanlık hikâyelerinden, hastanelerden tahliye edilmek zorunda kalan acil hastalardan ve görevini özveriyle yapan kamu idarecilerinden konuşmak serbest.

Fakat yine görünen o ki Sandy kasırgası ve sonuçları üzerine konuşurken bazı konularda hiç konuşmayacağız veya geçiştireceğiz. Konuşmalarımızın çerçevesini kasırgayı başından sonuna ayrıntılarla aktaran televizyon kanalları önceden çizdi.

New York’lular yanı başlarında dünyanın en eski nükleer santrallerinin bulunduğunu biliyor ve hatta bununla övünüyor olabilirler. Ama bunlardan birinin, New Jersey’de bulunan Fukushima’nın kardeşi Oyster Creek nükleer santralinin Sandy kasırgası nedeniyle alarm durumu ilan edilerek devre dışı bırakılmak zorunda kaldığını duymadılar. Yağmur daha kuvvetli yağıp, sular biraz daha yükselseydi Oyster Creek’te, Indian Point’te neler olabileceğini belki de hiç öğrenmeyecekler.

Kasırganın nedenlerine ilişkin çok şey söylendi. Dolunayın bile ne kadar belirleyici olabildiği konusunda tezler dinledik, ama kasırganın iklim değişiklikleriyle ilişkisine değinen olmadı. New York Belediye Başkanı Bloomberg küresel ısınmadan söz ettiği konuşmada küresel ısınma yüzünden bu tarz doğal felaketlerle daha sık karşılaşacağımız konusunda uyardı uyarmasına ama küresel ısınmanın nedenlerini ortadan kaldırmak yerine, önlem olarak jeneratörlerin binaların bodrum katlarında yerleştirilmemesinin önemli olduğunu söyledi.

New York’un ve çevre kentlerin karşılaştığı felaketin boyutları gerçekten ürkütücüydü. New York ‘ta kasırgaya bağlı onsekiz ölüm bildiriliyor ama Sandy kasırgasının sadece Haiti’de 52 kişinin ölümüne neden olduğundan hiç söz edilmiyor. New York’ta hayatın normale dönmesinin en geç iki hafta içinde sağlanacağı açıklanıyor ama Haiti’de kasırga sonrası ortaya çıkacak kolera vakalarının nasıl önleneceği tartışılmıyor.

Sandy kasırgasının yıkıcı etkisini hisseden New York, New Jersey ve Long Island afet bölgesi ilan edildi, böylece Federal Bütçeden kaynak aktarılacak ve bugün bölgeyi ziyaret edecek olan Obama’nın yaklaşan seçimler öncesi olaylara seyirci kalmadığı dosta düşmana gösterilecek.

New York’ta okullar bugün de kapalı, bu akşam Greenwich Village’de yapılması planlanan Cadılar Bayramı yürüyüşü belirsiz bir tarihe ertelendi, ama bu sabah Wall Street’te gong çalacak.

Önemli olan da bu.

 

Exxon Mobile yöneticisini eko-teröristler öldürdü iddiası

14 Ekim’de Belçika’nın başkenti Brüksel’de üç el ateş edilerek öldürülen üst düzey Exxon Mobil yöneticisi Nicholas Mockford’un eko-teröristler  tarafından vurulduğu iddia ediliyor. Özellikle Belçika ve İngiltere kamuoyu cinayetin soruşturması uzadıkça bu ihtimal üzerinde durmaya başladı.

Bu inancın altında ise dünya genelinde tüm ekolojistlerin İngiliz petrol devi Exxon Mobil’i düşman olarak görmesi yatıyor. Ekolojistler şirketin özellikle Nijerya ve Afganistan’daki faaliyetlerinin hem yerel halka hem de doğaya büyük zarar verdiğini iddia ediyor. İngiliz basını bu faaliyetlerin durdurulması için 60 yaşındaki iş adamının vurulmuş olabileceğini belirtiyor. Bazı bloggerların cinayet sonrası ‘zaten masum değildi’ içerikli yazıları da bu komplo teorisine katkıda bulundu.

Exxon Mobil şirketi işlenen cinayetin Mockford’un yaptığı işle alakalı olduğunu gösteren bir kanıt olmadığını açıkladı ancak kendisinin tam olarak hangi projelerde görev aldığını belirtilmedi. Belçika polisi de, Da Marcello isimli lokantada yaşanan kanlı cinayetin neden işlendiği konusunda bir ipucuna ulaşamadıklarını açıkladı. Eko-suikast teorisine karşı çıkanlar ise ekolojistlerin her ne olursa olsun cinayet işlemek gibi bir şiddet eylemi içerisinde olamayacağını savunuyor. Avrupa’nın ortasında işlenen bu cinayet gündemi daha uzun süre meşgul edecek gibi gözüküyor.

Exxon Mobile yöneticisi Nicholas Mockford’un cinayeti ile ekolojistler arasında bağlantı olduğu iddialarının ingiliz bulvar gazetesi Daily Mail kaynaklı olması ise bu iddianaın yeni bir Daily Mail asparagası olma ihtimalini kuvvetlendiriyor.

(Yeşil Gazete)

İnternetin istikbali mobil teknolojiye emanet

Akıllı telefon ve tablet bilgisayarlar alanında kıran kırana bir savaş yaşanıyor. Satışlardaki patlama, Güney Koreli elektronik devi Samsung’a rekor kâr getirdi. Apple de cirosunu büyük ölçüde artırdı.

Samsung, yılın üçüncü çeyreğinde yaklaşık 4 milyar 700 milyon euro kazanarak, kârını bir önceki yılın aynı dönemine göre neredeyse ikiye katlamış oldu. Piyasa araştırmacılarının tahminlerine göre üç aylık dönemde satılan akıllı telefon sayısı 57 milyonu buluyor. Dünyanın en büyük cep telefonu üreticisi olan Samsung, piyasanın yaklaşık üçte birini elinde bulunduruyor. Samsung marka akıllı telefonların büyük bölümü Google’nin işletim sistemi Android’i kullanıyor.

Samsung’un en büyük rakibi Apple de cirosunu büyük ölçüde artırdı. Şirket geçtiğimiz çeyrekte yaklaşık 27 milyon iPhone satarak, yüzde 24’lük artışla 6 milyar 300 milyon euro kâr etti.

“Bilişim sektörünün motoru”

İki şirket patent hakları nedeniyle aylardır hukuk savaşı veriyor. Bilgisayar dergisi c’t’nin mobil medya uzmanı Achim Barczok, normal cep telefonu ve kişisel bilgisayarlarda satış rakamları gerilerken akıllı telefon piyasasının, bilişim sektörünün en önemli motoru haline geldiğini, bu nedenle bu alandaki rekabetin kızıştığını belirtiyor:

“Öncelikle, pahalı akıllı telefonlarda kâr marjı, kişisel bilgisayarlardakinden çok daha yüksek. Apple, Samsung gibi üreticiler muazzam kâr yapıyor. Dolayısıyla çok kârlı bir piyasa. Diğer yandan piyasa çok dinamik. 5-6 yıl ya da üç yıl önce piyasada öncü konumdaki markalara baktığımızda çok şeyin değiştiğini görüyoruz. Teknoloji de hızla değişiyor. Küçük bir üretici de piyasaya girebiliyor, herkes boy göstermeye çalışıyor. Bilişim sektöründe rekabetin çetin olduğu bir alan.”

Google’ın Android kozu

Pek çok uzman, internet kullanımında geleceğin akıllı telefon ve tablet bilgisayarlar gibi mobil araçlarda olduğu konusunda hemfikir. Arama motoru Google gibi şirketler bu nedenle şimdiden pastadan mümkün olduğunca büyük bir pay kopartma yarışında. Google, kendi Android işletim sistemiyle akıllı telefon piyasasını ele geçirmiş durumda. Alman Bilişim Teknolojileri Birliği Bitkom’un verilerine göre Almanya’daki akıllı telefonların yüzde 40’ı Android ile işliyor. Bitkom’dan Tobias Arns, Google’nin bundan büyük kâr ettiğine dikkat çekiyor:

“Android telefonunu tam kapasite kullanmak isteyen herkesin bir Google hesabı açması gerekiyor. Google hangi marka olursa olsun, Android sistemiyle işleyen her akıllı telefon sayesinde, muhtemelen diğer Google hizmetlerini de kullanacak olan yeni bir müşteri kazanmış oluyor. Kullanıcılar, arama fonksiyonunun yanında e-posta, harita, değerlendirme platformları, ABD’de otel ve uçuş rezervasyon platformu gibi Google hizmetlerini de kullanıyor. Google, internette her alanı kapsayan bir hizmet sunucu konumuna yükselmek, bir nevi Google kâinatı yaratmak istiyor. Kayıtlı kullanıcı sayısı arttıkça, Google’nin ana gelir kaynağı olan reklam platformu da daha iyi işliyor.”

Google artık kendi cihazlarını üretmeye de başladı. Şirket, 2011 yılında kötü durumdaki cep telefonu üreticisi Motorola’yı satın almıştı.

Microsoft, Windows 8’e bel bağladı

Yazılım devi Microsoft ise akıllı telefon ve tablet bilgisayar trendine oldukça uzak kaldı. Şu an akıllı telefonların sadece yüzde 7’si Microsoft işletim sistemiyle çalışıyor. Şirket bu durumu değiştirmek için yeni işletim sistemi Windows 8’e bel bağlıyor. Şirket için Windows 8, kişisel bilgisayarlar alanında piyasa liderliğini getiren Windows’un ardından 17 yıldır piyasaya sürülen en önemli ürün.

Üreticiler arasında amansız rekabet sürerken piyasa alanı da genişliyor. Öncelikle sanayi ülkelerinde önemli rol oynayan akıllı telefonlar, gelişmekte olan ülkelerde de giderek daha fazla rağbet görüyor. Bilgisayar dergisi c’t’den Achim Barczok, gelişmekte olan ülkelerde uygun fiyatlı akıllı telefonların pek çok kişi için internete ilk erişim olanağı sağladığına ve dizüstü bilgisayar almaya parası yetmeyenler için alternatif oluşturduğuna dikkat çekti.

(Deutsche Welle Türkçe)

 

 

Sandy, nükleer santralleri alarma geçirdi

ABD’nin doğu kıyısında 1,8 metrelik dalgalara yol açan Sandy kasırgası ülkede faakiyette bulunan yarım düzine kadar nükleer santralin ya çalışmasının yavaşlatılmasına ya da kapatılmasına neden oldu.

New York’un 72 kilometre kuzeyinde yer alan Indian Point nükleer santralini işleten Entergy Şirketi yetkilileri, kasırganın elektrik sisteminde yol açtığı sorunlar nedeniyle santralin bir ünitesinin kapatıldığını açıkladı.

Nükleer santraldeki diğer ünitenin çalışmaya devam ettiğini belirten yetkililer, santral yakınlarındaki Hudson Nehri’nde su seviyesinin yaklaşık 3 metreye yükselmesinin herhangi bir risk oluşturmadığını belirtti

Ülkenin New Jersey’de bulunan en eski nükleer santrali Oyster Creek ise alarm durumuna geçirildi.  Exelon Şirketi yaptığı açıklamada 43 yıllık nükleer santralin alarm durumunun süreceğini açıkladı.Şirket sözcüsü yaptığı açıklamada şu an için halk sağlığını tehdit edici bir gelişme bulunmadığını bildirdi.

Santralin yakıt ikmali nedeniyle zaten devre dışı olduğunu anımsatan yetkililer, Oyster Creek’in yer aldığı Barnegat Körfezi’ndeki dalgalar nedeniyle alarm durumuna geçtiklerini söyledi.

(Reuters, Yeşil Gazete)

Örnek Yurttaş – Ödlek Yurttaş – Aydın Engin

Neyse geçti. İkisi de geçti.

Kurban bayramını İstanbul Boğazını kana boyayarak, Cumhuriyet Bayramı’nı da Ankara’yı gaza bulayarak geçirdik.

Yani geçmiş olsun.

“Bayramlar için ‘geçmiş olsun’ dileği uymadı” diyen varsa beri gelsin.

Kurban bayramını bir kalem geçelim.

Tamam, Cumhuriyet Bayramı da geçti. Ama kabul edelim ki deldi de geçti.

Şu ya da bu ideolojik tercihle Cumhuriyet bayramını kutlamak isteyen bir kitle vardı. Ülkenin özellikle batısındaki büyük kentlerde resmi, protokol kurallarına boğulmuş, ilkokul müsameresinden beter görsel marifetlerle süslenmiş tatsız tuzsuz kutlamaların yanı sıra çok önem verdikleri, epey geniş bir kesiminde demokrasiden bile vazgeçilebilecek kadar değerli olan Cumhuriyet’in89. yılını gönüllerince kutlamak isteyen yurttaşlar Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle yürüyüşler yapmak istediler.

Tamam, bu gösteriler dolaylı ya da dolaysız AKP iktidarına ve o zihniyete karşı gösterilere dönüştü.

Eeee?

Yürürlükte olan Anayasa’da “AKP’ye karşı yürüyüş düzenlenemez, bayram kutlamalarında bu karşıtlık dile getirilemez” diye bir madde mi var?

Ankara’da olsaydım elime Atatürk posteri ya da bayrak alıp o yürüyüşlere katılmazdım.

Ama bu, bunu tercih eden yurttaşların polis barikatına, biber gazına çarpıp çiğnenen haklarına karşı duyarsız kalma hakkını da bana -ve kimseye- vermez.

Bir bayramı kutlamak hakkı valinin ya da ona emir veren İçişleri Bakanı’nın, ona da emir veren Başbakanın iki dudağı arasından çıkacak “yasakladım” buyruğuna bağlı değildir.

Öyle olsaydı, her “İstihbarat aldık, provokasyon olacak” mazeretinin ya da yalanının ardına gizlenen bütün iktidarlar kendilerine karşı olan bütün eylemleri kolayca yasaklarlardı.

Polis kalkanlarından örülmüş barikata tekme sallayan, biber gazı sıkanlara bağırıp çağıranlara bir de bu gözle bakalım.

Ne yapsalardı yani?

“Hükümet yasakladı; yasakladığına göre ben de bayramı kutlamaktan vazgeçeyim” demelerini mi beklerdiniz?

Anayasa’dan ve yasalardan aldığı haktan itirazsız ve dirençsiz vazgeçenlere örnek yurttaş değil, ödlek yurttaş denir.

Yurttaşlık sınavı haklarını savunmak ya da savunmamak tercihi sırasında ete kemiğe bürünür. Unutmayalım ki  Anayasa ve yasalar -12 Eylül generallerinin sandığı ve istediği gibi- yurttaşın devlete karşı görevlerini değil yurttaşın devlet karşısındaki haklarını belirler. Gaspedilen hakka karşı direnmek ise bir yurttaşlık ödevidir.

*    *    *

Tayyip Erdoğan dün akşam saatlerinde “Yaşananlar Cumhuriyet mitinglerine benziyor” buyurdu.

Velev ki benziyordu.

Şiddete başvuruldu mu?

Cam çerçeve kırıldı, ortalık yangın yerine döndürüldü mü?

Kimse tutup “Ama Cumhuriyet Bayramını kutlamak bahanesi ile alanlara doluşanlar aslında bir askeri darbeye itirazı, demokrasiye saygısı olmayan kalabalıklardan oluşuyordu” diye niyet okumasına geçmesin. TGB denen milliyetçi örgütün “sabıka dosyasını” ben de biliyorum. Biliyorum dünkü miting ve yürüyüşlerde, yıllar önce “Ordu göreve” diye utanç verici bir çağrıyı seslendirenler de vardı. Ama daha da çok AKP iktidarında yaşam tarzlarına karışılacağına, müdahale edileceğine ilişkin derin korkular besleyenler vardı.

Bu korkuları yersiz bulabilirsiniz, mitingde ve yürüyüşte kolayca algılanan milliyetçi histeriden tiksinebilirsiniz ama bu, onların bu ülkenin yurttaşları olduğu gerçeğini değiştirmez ve o yurttaşların Anayasal haklarını kullanmalarını engelleyemez.

*    *    *

Yukarıdaki paragraflardan birinde “Ankara’da olsaydım elime Atatürk posteri ya da bayrak alıp o yürüyüşlere katılmazdım” yazdım.

Dün gün boyu ekranlardan izlediğimiz görüntüler karşısında “Ankara’da olsaydım, evden çıkar, hızla Ulus’a gider ve kimlerle birlikte yürüdüğümü hiç umursamaksızın o kalabalığın içinde yerimi alırdım” demeyi bir yurttaşlık ödevi sayıyorum.

Aydın Engin – www.t24.com.tr

 

 

Vicdani belirsizlik – Ufuk Uras

Ünlü fizikçi Heisenberg’in “Belirsizlik Kuramı”nın ona, bölüm başkanı olduğu fizik bölümünün kapısına “Muhtemelen burada olabilirsiniz” diye yazdırmaya kadar vardırdığını hatırlıyoruz.

Sonu belirsiz ihtimaller dünyasında yaşamanın belirsizliğinin ne kadar yorucu olduğunun hepimiz farkındayız.

Belirsizliklerin bu kadar belirleyici olduğu bu coğrafyadan bir Heisenberg’in çıkmış olmaması şaşırtıcı bir durum. Ortalık Raci Tetiklerden, Mehmet Ağarlardan geçilmiyor.

 

Kadim devlet reflekslerinin hiçbir konuda kalıcı sonuç getirmediği defalarca kanıtlandığı halde, resmiyet dünyasının inatla, bildiğinde ısrar hali ve değişime direniş, yaşadığımız belirsizlikleri daha da belirgin kılıyor.

Memlekette altta kalanın sadece pestili çıkmıyor, bu ülkenin geleceği de bugüne kolaylıkla  heba edilebiliyor.

Belleksiz bir toplumunun vicdani, siyasi birikim oluşturması kolay olmuyor. Belleğin kayıt yapabilmesi için her şeyden önce ortada bir beyin olması gerekiyor.

Siyasi vandalizm ise bu diyarda geriye kalıcı bir değer de bırakmıyor.

Geçmişin deneyimlerinin  eleştirel bir değerlendirmesi imkanına sahip olmayanların, gelecek tasarımları da anlamlı olamıyor; her şey eğreti duruyor.

Yaşam bir tekrar ilişkisi üzerinden kendini yeniden ve yeniden üretmeyi sürdürüyor.

İktisat fakültelerinde okutulan muhasebeden de zor olanı, aslında vicdan muhasebesi ve onun bir mektebi de bulunmuyor.

Raci Tetik adlı devletin imalatı  bir insan, olan biten herşeyi  çok iyi anlatıyor ve özetliyor; bütün işkenceler onun için bir devlet görevi, o bir ödevsever ve türünün yegane örneği de değil üstelik.

Bu insan suretleri devlet refleksini çok iyi özetliyor, ama bugün yaşamda gelişmiş türlerin refleksleriyle değil, akıl ve vicdanlarıyla hareket ettiğini biliyoruz.

Bergson, “Ancak zeki varlıklar hurafecidir,” diyordu. Devletin hurafeleri ise neredeyse tapınma ritüeli haline geldi ve herhangi bir toplumsal/uluslararası denetime de tabi değiller.

Başkasının emeğine, başkasının hayatına göz dikenler kuralları belirleyebiliyor.

Şimdi Raci Tetik devletinden ve onun siyasi iktidarından bizleri şaşırtabilecek bir tepki bekliyoruz, 50 güne yaklaşan açlık grevlerinde.

Dünyada da tecritte Beider Meinhofları çıldırtan ve öldürten güvenlik devletinin aklı her yerde birbirine benziyor; zaten birbirlerinden öğrenip, eksiği gediği tamamlıyorlar.

Politik taleplere, politik düzeyde verebilecekleri yanıt yok.

Garnizon devletinin siyasi partilerinin Anayasa uzlaşma komisyonunda vatandaşa etnik aidiyet sıfatı konmasından vazgeçmemeleri de sebepsiz değil, Siyasi spektrumdaki yerlerine göre, kimisi daha kaba saba, kimisi daha az hoyrat, ama sonunda aynı yerden bakıyorlar hayata; 12 Eylül’ün kabullerini aşabilecek bir yaşam belirtileri yok. 12 Eylül’ün suni tenefüs çadırında solunum aletine bağlı siyasi yaşamlarının son demlerini sürdürüyorlar.

Bırakınız onlar otoriter cumhuriyetlerinin ayinlerini sürdürsünler, biz demokratik ve sosyal bir cumhuriyet hedefini her zaman siyasetimizin merkezine oturtalım.

Açlığını çektiğimiz demokrasi, barış ve adaletin sadece kendi gücümüze dayalı bir mücadeleyle sağlayabileceğimizi hayat gösteriyor.

İktidardan gelen yegane ses ise kendi yapması gerekeni başkalarına önermekten ibaret: boş söz orucu.

Başbakanın bayram öncesi konuşması tamamiyle bir nefret söylemine dayanıyordu, sonunda zaten nefretinizle baş başa kalacaksınız.

Ama açlık grevleri için aydınların deklerasyonu, gün gelecek, iktidarın utanç davalarında önlerine konulacak karar hükmü olacaktır.

Ufuk Uras – Özgür Gündem

Sandy kasırgası ABD’de, Oyster Creek nükleer santrali kapatılabilir

0

Sandy Kasırgası ABD’ye ulaştı. Şiddetli fırtına akıllara geçen yıl Japonya’da yaşanan deprem sonrası oluşan tsunamiyi ve Fukuşima nükleer faciasını getirdi. ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu eski başkanı Arnie Gundersen, en büyük tehlikeyi New Jersey’deki Oyster Creek santralinin arz ettiğini ifade
etti. Santralin Fukuşima’daki 1 numaralı reaktör ile aynı tasarıma sahip olduğunu hatta daha eski olduğunu vurgulayan Gundersen, reaktörün kullanılmış yakıtların depolandığı havuzlarını soğutan sistemin elektriğinin fırtına yüzünden kesilmesinin yüksek bir ihtimal olduğuna dikkat çekti. Bu ihtimal gerçekleşirse Fukuşima benzeri bir felaketin yaşanmasından endişe ediliyor. Nükleer Düzenleme Komisyonu ise Sandy fırtınasının 16 farklı nükleer santrali etkileyebileceğini doğruladı.

Öte yandan 350.org‘un kurucusu ve yöneticisi Bill McKibben, ABD’nin Doğu kıyısını vuran ve 50 milyon kişinin hayatını doğrudan etkilemesi beklenen
“Frankenfırtına” Sandy hakkında konuştu. ABD’nin DemocracyNow! radyo
kanalına konuyla ilgili bir mülakat veren McKibben, fırtınanın “doğal ve doğal olmayan unsurların bileşimi” olduğunu ve ciddi tahribat yaratacağını söyledi. McKibben, aynı yıl içinde kutuplardaki buzulların rekor hızla yok olması, tarihteki en sıcak yazın geçirilmesi ve şimdi de bu fırtınanın birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, “eğer bir uyanın çağrısına ihtiyaç duyuyor idiysek, o çağrı geldi” şeklinde konuştu.

Şu ana kadar Küba ve Haiti’de 66 can alan Sandy, ABD’de de ilk belirlemelere göre 7 kişinin ölümüne neden oldu. Fırtınanın yol açtığı can kaybının yanı sıra etkilenen bölgelerde normal yaşam durdu, okullar ve işyerleri kapanırken, ulaşım durma noktasına geldi. Meteorologlara göre Sandy, ABD ana kıtasını vuran tüm zamanların en büyük kasırgası olabilir. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi NOAA, Sandy kasırgasının şiddetini 6 üzerinden 5.8 olarak değerlendirdi.

Tüm bu gelişmelere rağmen ABD’de mevcut Başkan Obama ve 6 Kasım’da
yapılacak seçimlerdeki rakibi Mitt Romney, iklim değişikliğine ilişkin
sessizliklerini koruyor. ABD’de 1984 yılından bu yana ilk defa iklim değişikliği adaylar tarafından bir seçim kampanyasında gündeme getirilmiyor.

(Yeşil Gazete, DemocracyNow!, NOAA, NYTimes)

Galatasaray bir kez daha Dünya Şampiyonu

Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Japonya’da düzenlenen Kıtalararası Kupa final maçında ev sahibi ekip Miyagi Max’ı 67-48 yenerek, üst üste ikinci, toplamda dördüncü kez şampiyon oldu.

“Engelsiz Aslanlar”, Kitakyushu kentinde bu yıl 10. kez düzenlenen Kıtalararası Kupa final maçında ev sahibi ülkeden Miyagi Max ile karşılaştı. Mücadeleden 67-48’lik skorla üstün ayrılan ”Engelsiz Aslanlar”, üst üste ikinci, toplamda ise dördüncü kez Kıtalararası Kupa’da şampiyon olma başarısı gösterdi.

Karşılaşmaya Piotr Luszynski, Sofyane Mehiaoui, İsmail Ar, Fikri Gündoğdu ve Mateusz Filipski 5’iyle başlayan Galatasaray, ilk çeyreği 19-15 önde kapadı.

Japonya temsilcisi, devrenin sonuna 7.07 dakika kala 22-21’lik skorla maçta ilk kez öne geçmeyi başardı. Karşılıklı basketlerle geçen ikinci periyot sonunda, skorda 32-32 eşitlik oluştu.

Üçüncü çeyrekte daha iyi oynayan sarı-kırmızılı ekip, son periyoda 49-44 önde girdi.

Dördüncü çeyreğin başında Miyagi Max, oyuna tekrar ortak olabilmek için hamleler yaptı. Ancak üçüncü çeyrekte kazandığı avantajı koruyan Galatasaray, İsmail Ar’ın basketiyle skoru 57-46’ya getirerek, farkı ilk kez çift hanelere çıkarmayı başardı. Son bölümde üstünlüğünü rakibine iyice kabul ettiren Galatasaray, Özgür Gürbulak’ın 3 sayılık atışının ardından skoru 62-48’e taşıdı. ”Engelsiz Aslanlar”, son çeyrekteki 18-4’lük bariz üstünlüğüyle sahadan 67-48’lik skorla galip ayrılarak, üst üste ikinci, toplamda dördüncü kez şampiyon oldu.

Galatasaray, daha önce de 2008, 2009 ve 2011 yıllarında bu kupayı Türkiye’ye getirmeyi başarmıştı.

Toplamda 4 kez şampiyon olan ”Engelsiz Aslanlar”, 2003’ten beri düzenlenen Kıtalararası Kupa’yı en çok kazanan takım unvanını korudu. ”Engelsiz Aslanlar”, geçen yıl da final maçında yine ev sahibi Miyagi Max’ı 68-51 mağlup ederek zafere ulaşmıştı.

(Eurosport)