Ana Sayfa Blog Sayfa 4405

Mersin Yeşilovacık’ta termik santral protestosuna müdahale

Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Yeşilovacık beldesinde, termik santral yapılmasını istemeyen vatandaşlar, termik santralle ilgili bilgilendirme toplantısını protesto etti. Vatandaşlarla güvenlik güçleri arasında gerginlik yaşandı.

Beldelerinde termik santral yapılmasını istemeyen vatandaşlar, toplantı başlamadan önce firmayı protesto ederek, salona girmeye çalıştı.

Çevik kuvvet ve jandarma ekipleri, grubun içeri girmesine izin vermedi. Salona girmekte ısrar eden grupla güvenlik güçleri arasında arbede yaşandı. Bu sırada salonun camları kırıldı, bazı kişiler gözaltına alındı.

Olay nedeniyle toplantı yapılamadı, firma yetkilileri ise bir ambulansla beldeden gönderildi.

Bu arada, söz konusu grup, Mersin-Antalya karayolunu trafiğe kapatarak, gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istedi.

Olayları yatıştırmaya çalışan CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve Yeşilovacık Belediye Başkanı İhsan Küpük, gözaltına alınanların ifadelerinin alınması ve sağlık raporunun ardından serbest bırakılacağını söyledi.

Grup, gözaltına alınan kişilerin, beldedeki sağlık ocağından haklarında rapor alınmasından sonra serbest bırakılmalarının ardından dağıldı.

Silifke bölgesi hem termik hem de nükleer tehdidi altında. Bölge halkının istememesine rağmen hükümet doğayı geri dönülmez şekilde yok edecek projelerinden geri adım atmaya yanaşmıyor. Yeşilovacık’ın 50 km doğusunda yer alan Akdere Beldesinde de 13 Şubat’ta yapılması planlanan ÇED toplantısı bölge halkı tarafından yaptırılmamıştı. Akdere Beldesinde yapılmasını müsaade edilmeyen ÇED toplantısına ilişkin haberimizi buradan okuyabilirsiniz.

(İmc-tv, Yeşil Gazete)

 

İmralı mektubu Kandil’e ulaştı

Kandil, İmralı’nın ‘yol haritasına’ uyma kararı aldı. Örgüt, Nevruz’da ateşkes ilan edecek, 15 Ağustos’ta ise sınır dışına çıkacak. Süreci sabote etmesinden endişe edilen Bahoz Erdal ise cephe gerisine çekilecek.

İmralı’dan BDP’ye giden mektup Kandil’e iletildi. İmralı’ya giden 2. heyette yer alan BDP’li Sırrı Süreyya Önder, dün Habur Sınır Kapısı’ndan geçerek Kuzey Irak’ın Duhok kentine gitti. Bunun üzerine Öcalan’ın mektubunu Kandil’e Önder’in götürdüğü iddiası ortaya atıldı. Ancak iddiayı yalanlayan BDP Genel Başkanı Demirtaş, mektupları milletvekilleriyle değil, ‘uygun bir mekanizma’ üzerinden gönderdiklerini açıkladı. Önder’in ise ‘uçak korkusu’ nedeniyle karayolunu tercih ettiği öğrenildi. Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk de dün akşam uçakla Kandil’e ulaştı .

Yenişafak’ın haberine göre  Kandil’e ulaştırılan Öcalan’ın yol haritasını 6 gündür değerlendiren örgütün, ateşkes ve geri çekilme takvimine uyacağı belirtildi. Nevruz’da ateşkes ilan etmesi beklenen PKK, 15 Ağustos itibariyle Kuzey Irak’a çekilmeyi planlıyor. Bölgesel Kürt Yönetimi de ateşkesle birlikte sınırda gözlem timleri konuşlandıracak. Örgütün ayrıca Bahoz Erdal kod adlı Suriyeli Fehman Hüseyin gibi radikal ve sürecin dışında hareket edebilecek isimleri cephe gerisi olarak adlandırılan bölgelere çekeceği öğrenildi.

Örgütün geçtiğimiz hafta itibariyle Türkiye kırsalındaki tüm birimlerine ‘Askeri bölgelerden ve çatışmalardan uzak durun’ talimatı verdiği de belirtiliyor.

(Agos, Yeni Şafak)

 

Slovenya’da hükümet düştü

0

Ekonomik kargaşa ve yolsuzluk iddialarıyla boğuşan Slovenya hükümeti çöktü. Parlamento oyçokluğuyla Başbakan Janez Jansa’nın hükümetini düşürdü. Ülkenin yolsuzlukla savaşma birimleri Ocak ayında Jansa’nın vergilerinde düzensizlik olduğunu açıklamıştı. Başbakan ayrıca o sırada ülkenin yaşadığı finansal krizi hafifletecek kemer sıkma önlemlerini yürürlüğe koymakta zorlanıyordu.

Hükümeti kurmakla görevlendirilen Alenka Bratusek, Slovenya'nın ilk kadın başbakanı olacak

Milletvekilleri oyçokluğuyla muhalefet lideri Alenka Bratusek’i yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. Bratusek, 1991 yılında Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığını kazanan Slovenya’nın ilk kadın başbakanı olacak.

2004 yılında Avrupa Birliği’ne katılan Slovenya, 2007 yılında da Euro para birime geçti. Ülkenin bankacılık sektörü küresel finansal krizden ve Euro bölgesi krizinden oldukça etkilenmişti.

(BBC Türkçe)

 

 

Koşacaksanız atalık tohumlarınız için koşun

Bu haftasonu planınız henüz netleşmedi ise size hemen not etmek için defter kalem arayacağınıza emin olduğumuz bir haberimiz var. 2 – 3 Mart tarihlerinde Antalya’daki Runtalya Maratonu’nda ter atabilir üstelik bu maratonda atacağınız her adımla atalık tohumların sürekliliği için Buğday Derneği’nin başlattığı Tohum Takas Ağı’na katkıda bulunabilirsiniz.

Nasıl mı?

Hemen anlatalım

Adım Adım Oluşumu, 3 Mart 2013’de Antalya’da yapılacak Runtalya Maratonu’nda adımlarını yine Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin atadan kalma tohumları korumayı ve yaygınlaştırmayı hedefleyen Tohum Takas Ağı Kampanyası yararına atacak. Doğa Koleji’nin çeşitli şehirlerden gelecek olan öğrencileri de, 2 Mart’ta yapılacak olan halk koşusunda tohumlar için koşacaklar.

2010 yılından bu yana adımlarını Buğday Derneği’nin projeleri yararına da atan Adım Adım Oluşumu’nun koşucuları, Tohum Takas Ağı Kampanyası’na destek için Runtalya’da, deli bezelye, Osmanlı çileği, kavılca buğdayı, pembe domates gibi yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımız yararına koşacaklar.

Kampanya kapsamında bugüne kadar toplanan bağışlarla farklı bölgelerde yetiştirilen 42 ayrı cinsten, 155 yerel çeşidin ekimi yapıldı. Türkiye’nin farklı bölgelerinde toplam 27 çiftlikte 4 bin 715 dönüm arazi, Buğday Derneği’nin Tohum Takas Ağı Projesi’ne dahil edildi.

Buğday Derneği, Adım Adım koşucularına ve bağışçılarına geleceğin tohumlarına verdikleri destek için teşekkür ediyor ve herkesi yaşamın sürdürülebilirliği için, Anadolu’nun ambarından kurda, kuşa, aşa dağılacak tohumlarımıza destek olmaya çağırıyor.

Kampanyaya http://bugday.org/portal/adimadim.php linki tıklanarak ya da proje için özel olarak açılan hesaba (Garanti Bankası Karaköy Şubesi Şube No: 400 Hesap No: 629 52 40, IBAN: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40) havale yaparak destek verilebiliyor.

Daha detaylı bilgi almam mı lazım diyorsunuz. O halde www.bugday.org ya da www.yasasintohumlar.org

Yok illa benim birine de danışmam gerek derseniz irtibat kişisi; Mine Eroğlu, 0212 252 52 55,  [email protected]

E, daha ne duruyorsunuz. Tohumlar desteğinizi bekliyor!

(Yeşil Gazete)


 

 

 

Boğaziçi Üniversitesi İklimBu ekibi’nden İklim Değişikliği 2012 Raporu

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışma Grubu (İklimBu) tarafından her yıl iklim değişikliğinde yaşanan son gelişmelerin dünya bazında derlendiği İklim Değişikliği Raporunun 2012 yılı edisyonu yayınlandı.

Ekim 2012'deki Sandy Kasırgası önümüzdeki yıllarda yaşayacağımız iklim felaketlerinin de habercisi oldu

Raporda iklim değişikliğinin durmaksızın ilerlediği vurgulanırken bu konu ile ilgili biran önce gereken adımların atılmaması halinde geri dönülmez noktaya ulaşmanın kaçınılmaz olduğuna da dikkat çekiliyor.

Üniversite bünyesinde kurulan İklim Değişikliği Çalışma Grubu’nun başında bulunan Prof. Dr. Levent Kurnaz, Yeşil Gazete’nin 2012 İklim Değişikliği Raporunun yayınlanmasının ardından yönelttiği, “Dünyanın geleceğini nasıl görüyorsunuz? İklim değişikliğini durdurmak ya da geri döndürmek konusunda vaktimiz kaldı mı? Hem gezegen hem de insan açısından bakacak olursanız zararın hangi köşesinde bulunmaktayız?” sorularına şu şekilde yanıt verdi.

“Bu rapor bize artık zamanımızın azaldığını gösteriyor. 2012 yılında dünyadaki iklim olaylarına bakıp “bunlar hep olmuştu, hep de olacak” demek artık mümkün değil. İklime zarar veren sera gazlarının salımını durdurma açısından artık önümüzde çok az zaman var. Bir yanda kutuplardaki buzullar, diğer yanda tropiklerdeki ormanlar iklim dengesinin ana yapı taşlarını oluşturuyor. Dünyadaki iklim dengelerini bir defa bozacak olursak, ki buna çok yakınız, bu dengelerin tekrar yerine gelmesi ve dünyanın bildiğimiz eski dünya olması binlerce yıl sürebilir. Amazon ormanları ya da Grönland buzulları binlerce yılda oluştu, geri gelmeleri de gene binlerce yıl sürecektir. Bir iklim felaketini durdurmak için çok az zamanımız kaldı, hepimiz doğanın bu tehlike çanlarını dikkate alıp harekete geçmek zorundayız.”

Boğaziçi Üniversitesi İklim Bu ekibi (İklim Değişikliği Çalışma Grubu) tarafından hazırlanan 2012 raporunda ay ay tüm dünyada iklim nedeni ile meydana gelen tüm gelişmeler derlenmiş bulunuyor. Nisan 2012’de Elazığ’da yaşanan hortum ve hortum nedeniyle sürüklenen konteyner içinde bulunan işçilerden altısının hayatını kaybetmesinden Ekim 2012’de ABD’nin finans merkezi New York’u esir alan Sandy Süper Kasırgası’na kadar  iklimin değişmesinin sebep olduğu tüm gelişmelere rapor üzerinden ulaşmak mümkün.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışma Grubu’nun İklim Değişikliği 2012 raporuna erişmek için climatechange.boun.edu.tr/belgeler/IklimBU_2012

(Yeşil Gazete)

Suriye’deki gelişmeleri nasıl okumalı? – Kadir Akın

Suriye’de başlayan savaş ikinci yılını doldurmak üzere. 2011’in ocak ayında Esad yönetimine karşı başlayan gösteriler, 15 Mart’ta ülkenin güneyinde Dera kentinde göstericilerin üzerine ateş açılmasıyla bir başka noktaya evrilmiş, sonrasında devam eden çatışmalarla süren savaşın başlama tarihi 15 Mart olarak kayıtlara geçmişti.

Geçtiğimiz haftalarda İran’ın Suriye’de bulunan elçisi Mohammed Rıza Rauf, İran Press-TV’ye yaptığı açıklamada “Tahran’ın kendi topraklarında Suriye hükümeti ve muhalefet arasında yapılacak görüşmeleri organize etmeye hazır olduğunu” söylemişti.

Kuşkusuz ateş olmayan yerden duman çıkmıyordu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un tarafların müzakere masasına oturmasının yakın olduğunu açıklamasının üzerinden bir gün geçmeden, bu çağrı Suriye muhaliflerinin lideri Muaz el Hatip tarafından reddedilse de, görüşme için tarafların “kimi şartlar” ileri sürdüğü medyaya yansımış durumda.

Türkiye’yi yakından ilgilendiren savaşın bugün geldiği nokta ise AKP hükümetinin süren savaşa dair öngörü ve iddialarının tam anlamıyla çökmesi anlamını taşıyor.

Kamp mı, üs mü tartışması

Ocak ayının sonlarında muhaliflerle Suriye hükümeti yetkililerinin arasında görüşmelerin başlayacağı ajans haberlerine düşüp bu bir soru olarak Tayyip Erdoğan’a sorulduğunda ne diyeceğini bilememişti.

Suriye’de savaş başladığında AKP hükümetinin Libya’daki savaştan yeterli payı alamadığını, bu kez elini çabuk tutmaya karar verdiğine ilişkin epey analiz okumuştuk.

Recep Tayyip Erdoğan’ın birlikte yaz tatillerini geçirdiği ve kardeşim dediği Beşar Esad, bir anda “Esed” adını aldı ve Türkiye hızla silahlanan muhalif grupların her türlü destekçisi konumuna geldi.

ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)adını alan ve Suriye ordusundan ayrılan subaylarca koordine edilen silahlı güçlerin tam anlamıyla “cephe gerisi” olan Türkiye; Pakistan, Afganistan, Katar ve Libya’nın yanı sıra hemen her yerden “cihat” için gelen güçlerin toplandığı bir “üs” haline geldi.

2011 Haziran ayının başından itibaren Suriye’den göç eden mültecilere kapılar açıldı. Binlerce savaş mağduru sınır boyunda yedi ilde kurulan 18 kampta toplanmaya başladı.

Birleşmiş Milletler’in (BM) özel temsilcisi sıfatıyla oyuncu Angelina Jolie Türkiye’ye getirildi. Bu ziyaret basında Jolie’nin ağzından “Türk hükümeti büyük bir cömertlik göstererek bu olağanüstü kampı kurmuş. Gerçekten çok etkileyici” diye duyuruldu.

Esad rejimin kullandığı yöntemler, savaşın acımasızlığı, savunmasız kadın ve çocukları mülteci durumuna düşürmüştü.

Türkiye’nin ÖSO dışında “el Nusra” denen ve içinde el Kaide militanlarının da olduğu bu silahlı güçlere her türlü lojistiği sağlarken mülteci kamplarının nasıl “paravan” haline getirildiği üzerine çokça konuşulduğunu da hatırlayalım.

Nasıl olsa Suriye’ye müdahale kaçınılmazdı, nasıl olsa yakın zamanda Türkiye’ye yakın Suriye topraklarında “tampon” bölge kurulacaktı ve mülteciler geri gidecekti.

Türkiye öngörüsünün gerçekleşeceğinden o kadar emindi ki, muhalefetin omurgasını oluşturan Suriye “İhvan”ı ile daha önce Esad’la 20 Ekim 1998’de yaptığı ve Suriye Kürtlerinin mevcut statükosunun asla değişmemesini içeren “Adana mutabakatı”nı yeniden tazeledi.

NATO güçlerinin ve ABD kuvvetlerinin üç vakte kadar müdahalesi beklendi durdu. ABD’de süren başkanlık seçimleri beklendi, Suriye muhalefetinin güçlenmesi beklendi, Esad’ın kaçması beklendi. Suriye’de Sünnilerin çoğunluk olduğu, Esad rejiminin azınlıkta olan Nusayrilere (Arap Alevileri) dayanarak ayakta kalamayacağı söylendi ama bunların hiçbirisi gerçekleşmedi.

Tıpkı AKP hükümeti gibi, Rusya ve Çin hükümetleri de Libya’da olan bitenden dersler çıkarmışlardı. Esad’ın liderliğindeki Baas rejiminden desteklerini hiçbir zaman çekmediler.

İran ise Suriye’den sonra sıranın kendisinde olduğunu zaten uzun zamandır biliyordu.

ABD’ye gelince, Irak’tan henüz yakasını kurtaramamışken ve Afganistan “bataklığından” nasıl çıkacağının hesabını yaparken başını yeni bir belaya sokmak istemiyor, Suriye’deki muhalefeti birleştirerek krizi onların üzerinden yönetmeyi yeğliyor, doğrudan askeri müdahaleyi tercih etmiyordu. Üstelik Türkiye’nin kimi çıkışlarının, bölge için öngördüğü planları zora soktuğunu da ima etmekten çekinmiyordu.

Suriyeli Kürtler

Suriye’nin çok parçalı etnik yapısı içinde Araplar, Kürtler, Türkmenler, Ermeniler ve Çerkeslerin olduğu biliniyor. Bu etnik kimlikler dine göre gruplandığında ise karşımıza Sünniler, Nusayriler, Hristiyanlar, Dürziler,  Süryaniler, Yezidiler ve Keldaniler çıkıyor.

Dolayısıyla Baas rejimin tümüyle Nusayri’lere dayandığı tezi gerçek olmadığı gibi,  Baas rejiminin dünyada uygulanan neo-liberal politikalar doğrultusunda Halep ve Şam’da ciddi bir Sünni sermayesini arkasına aldığı da biliniyor.

Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru, 4 Kasım’da Katar’ın başkenti Doha’da toplanan muhalifler, ABD’nin yönlendirmesi ile daha kapsayıcı bir çatıda birleştiler. SDKM (Suriye Ulusal Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu) adını alan bu çatı örgütünün başına ise Şam’da bulunan Ümmeyye camii imamı Muaz el Hatip getirildi.

Bu toplantının ve alınan kararların ayrıca şöyle bir anlamı da vardı; Türkiye artık muhalifler için “merkez” olmaktan çıkmıştı. Diğer bir taraftan Suriye ordusuna karşı en ön saflarda çarpışan “el Nusra” nın ABD tarafından “terörist” ilan edilmesi, bu örgütün her türlü lojistiğini sağlayan Türkiye’yi daha da ciddi bir açmaza düşürmüştü.

Türkiye’nin açmazları bununla sınırlı değildi elbette. Bir dönem “mülteci sayısı yüz bini geçerse müdahale için hak doğar”(Ahmet Davutoğlu) diyen Türkiye, bugün sayıları 300 bine yaklaşan (185 bini kamplarda, 100 bini ise kendi imkanlarıyla kentlerde) Suriyeli mültecilere 650 bin dolar harcamış durumda. Bu paranın ancak 90 bin dolarını uluslararası alandan karşılayan Türkiye’nin başta Hatay olmak üzere, Gaziantep ve Urfa illerindeki ekonomik yapısının da büyük zarar gördüğü biliniyor.

Ama esas “öldürücü darbe” Türkiye’ye çok korktuğu yerden, Suriye Kürtlerinden geldi denebilir.

Irak’ta ABD müdahalesi sonrası merkezi yapının dağılmasıyla Kürtlerin “avantajlı” duruma düşmelerinin yarattığı “özerk bölgeyi” aklından çıkarmayan Türkiye, daha Suriye’de gösteriler bir iç savaşa dönüşmeden “gelecek rejimin sahipleri” olarak gördüğü ÖSO ile Adana anlaşmasını tazelemişti.

Ne var ki korktuğu başına geldi ve Suriye Kürtleri Rojava’da (batı), Salih Muhammed Müslim liderliğindeki PYD (Demokratik Birlik Partisi)ile özerk yapılarını kurmaya başladılar. Üstelik bunu yaparken hem Suriye rejimine hem de muhaliflere eşit mesafede durmayı da becerebildiler.

Kimilerine göre “İmralı süreci” olarak tanımlanan yeni müzakere süreci, önemli ölçüde “ilhamını” Rojava’daki gelişmeden alıyordu.

Türkiye ve Suriye Kürt bölgelerinde PKK’nin ideolojik etkisi ve Abdullah Öcalan’ın tartışmasız liderliği ise herkes için bilinen bir gerçeklik.

İran’da ise İran KDP lideri Dr. Kasimlo’nun 1989 yılında Viyana’da bir komplo ile İran gladyosu tarafından öldürülmesinden sonra PKK doğrultusunda gelişen Kürt örgütü PEJAK(Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) olmuştu. Tarihin bir anında İran rejimi şu ya da bu nedenle merkezi otoritesini yitirdiğinde Rojava’nın yanına “Rojhiilat”ın (doğu) ekleneceğinden de şüphe duymamak gerek.

Suriye’de süren savaş ikinci yılını doldururken önümüzdeki günlerde Suriye hükümeti ve muhalefeti arasında “şartların” oluşmasıyla görüşmeler başlar mı, başlarsa nereye ve hangi anlaşmalara yönelir, bütün bunları bölgede bir satranç oyunu gibi değişen güç dengeleri içinde değerlendirmek ve anlamak gerekiyor.

Kadir Akın – Bianet.org

Kutup ayıları bir sene rahat

Petrol şirketi Shell kuzey kutup bölgesinde petrol aramalarına bir sene ara verdiğini duyurdu. Dün yapılan açıklamada gerekçe olarak ileride yapılacak aramalara hazırlık çalışmaları gösterildi.

Başta Greenpeace ve WWF gibi çok sayıda çevre örgütünün  yoğun kampanyalarına ve yerel halkın muhalefetine rağmen kuzey kutbunda petrol aramaları geçtiğimiz Ekim ayında başlamıştı. Anacak petrol aramaları sırasında önce Noble Discoverer gemisi ardından da yılbaşı gecesi Kulluk adlı gemi sert hava koşulları nedeniyle çalışmalarını durdurmak zorunda kalmıştı. Noble Discoverer araştırma gemisi fırtına sonucu Aleutian adalarına doğru sürüklenmiş, Kulluk ise Anchorage yakınlarında karaya oturmuştu.

Shell şirketi yetkilileri Kuzey kutup bölgelerindeki petrol rezervlerinin kendileri için çok önemli olduğunu ve ileride mutlaka araştırmalara devam edeceklerini bildiriyor. Petrol araştırmalarına karşı kampanya yürüten örgütlerden WWF yöneticileri ise Shell’in aramalara ara verme kararını  memnuniyetle karşılıyorlar. Shell’in aramaları durdurması petrol aramalarına tepki gösteren yerli gruplar tarafından da büyük sevinçle karşılandı.

Kuzey kutup bölgesinde 90 milyar varil petrol ve 48 trilyon m3 doğal gaz rezervi olduğu tahmin ediliyor. Kutup buzullarının geçtiğimiz yıl rekor seviyelerde erimesiyle bölgede petrol araştırma iştahı kabaran dev enerji şirketleri Shell’in aramaları durdurma kararını ilgiyle takip ediyor. Bu karardan önce Norveç petrol şirketi Statoil Shell’in aramalarına göre petrol aramalarına devam edip etmeyeceklerini açıklamıştı.

Shell’in bu kararına çevreci örgütlerin kampanyalarının mı yoksa Meksika körfezinde yol açtığı felaket nedeniyle BP’nin ödemek zorunda bırakıldığı milyarlarca dolar tazminatın mı etkili olduğu bir süre daha tartışılacak gibi görünüyor.

Kutup bölgesinde petrol aramalarına karşı en etkili muhalefeti yürüten Greenpeace örgütü de Shell’in kararını sevinçle karşıladı ve bu kararın diğer enerji şirketlerine örnek olmasını umduklarını belirttiler. Greenpeace kampanyalara destek olan onbinlerce insana teşekkürlerini ileterek araştırmalar için şu ana kadar 5 milyar dolar harcayan Shell’i ve diğer şirketleri tamamen durdurmak için kararlılıkla mücadeleye devam edeceklerini açıkladılar.

 

CNN, Greenpeace.org,Yeşil Gazete

 

Los Indignados’a ilham veren yazar Stephane Hessel öldü

Fransızların dünyaca ünlü yazarı Stephane Hessel, 95 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Hessel’in kaleme aldığı ve Türkçe’ye ”Öfkelenin” olarak çevrilen “Indignez-vous” isimli kitap, dünyada en çok satan kitaplar arasına adını yazdırdı.

“Öfkelenin” kitabı hiçbir şey değiştirmeye bizim gücümüz yetmez diye düşünen gençliği ateşlemiş, önce İspanya’da kıvılcımlanan Los Indignados (Öfkeliler) hareketi Fransa ve diğe avrupa ülkelerine de sıçramıştı. Hessel’in kitabının Arap Baharı’na da ilham kaynağı olduğu, dünya ekonomisinin merkezi sayılan Wall Street’te ortaya çıkıp kısa sürede tüm dünyada kendine damar bulan “Occupy” (İşgal Et) hareketinin de temel dayanak noktasının Hessel’in “İndignez-vous” kitabı olduğu genel kabul görmüştü.

2 Dünya Savaşı’nda Nazi işgali sırasında direniş örgütüne katılan Hesssel, daha sonra diplomat olarak ülkesine hizmet etmişti.

Hessel ayrıca, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni Haziran 1948’de kaleme alan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun yaşayan tek üyesiydi.

Cezayir savaşında Fransa’yı eleştiren Hessel, eşitsizliklere karşı dinmeyen öfkesinde, gençliğinde tanıştığı ve çok etkilendiği Jean Paul Sartre’ın da etkili olduğunu söylüyordu.

Fransa’ya göç eden Yahudi bir Alman’ın çocuğu olan Hessel, İsrail hükümetinin, özellikle Gazze Şeridi’ne dair politikalarını da sert bir şekilde eleştiriyordu.

(Dünya Bülteni, Yeşil Gazete)

 

Tabiatı bozuk yasaya karşı şimdi de TBMM’de eylem var

Yeşiller ve Sol Gelecek’in çağrıcısı olduğu Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı’na karşı ses çıkar eyleminde bugün eylem yeri Ankara.

Eylemciler TBMM Dikmen Kapısı önünde buluştu. Basın açıklamasını Yeşiller/Sol Ankara’dan  Ankara İl Eşsözcüsü Akın Atauz ve YK üyesi Gülnur Öztaşokudu. Basın açıklamasında mecliste görüşülecek tasarının görüşmesinin durdurulması, yasanın hemen ve hiçbir şart öne sürmeden geri çekilmesi talep edildi.

Basın açıklamasını Yeşiller/Sol Ankara'dan Akın Atauz ve Gülnur Öztaş okuyor

Basın açıklamasının ardından eylemciler attıkları sloganlar ile hazırladıkları pankartlar ile doğanın imhasının önünü açmak üzere bilinçli olarak hazırlandığı gün gibi aşikar olan tabiat kanununun bu hali ile çıkmasına izin vermeyeceklerini gösterdiler.

Bir sokak sanatçısı da kartal kanatlı kostümü, başında dünya figürü olan asası ve taşıdığı barış sembolü ile eyleme katıldı

Yeşiller/Sol Ankara Eşsözcüsü Akın Atauz ile YK Üyesi Filiz Özdemir saat 14:oo’de meclise giderek Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinin yasa tasarısı hakkında hazırladığı dosyayı milletvekillerine teslim edecek. Meclisteki görüşmelerinde CHP’den Şafak Pavey ile Melda Onur ve BDP’den Pervin Buldan ile de buluşacak olan Atauz ve Özdemir kanun tasarısında yapılması gereken değişiklikleri iletecekler.

Ankara’da ikinci eylem yeri olarak Yüksel Caddesi seçildi. 17:30’da tüm Ankara halkı doğanın imhasına izin verilmemesi adına Yüksel Caddesi’ne gelerek hükümetin bu tasarısına karşı ses çıkarmaya çağrıldı.

Fotoğraflar: Koray Doğan Urbarlı

(Yeşil Gazete)

Ali Ağaoğlu’na yargıdan son mesaj: Bu Maslak 1453 hiç olmaz!

İstanbul 8. İdare Mahkemesi, Ağaoğlu Holding tarafından projesi hazırlanan ve TOKİ ile birlikte hayata geçirilmesi planlanan Maslak 1453 projesinin imar planının şehircilik ilkelerine ve kamu yararına uygun bulunmaması gerekçesiyle iptaline karar verdi. Projenin iptali için TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından yürütmenin durdurulması ve iptali istemiyle dava açılmıştı.

Birgün gazetesinden Ahmet Şık’ın haberine göre, kararda, imar planlarının deprem kuşağındaki İstanbul için riskli olduğu belirtiliyor. Fatih ormanlarını da kapsayan yeşil alandaki doğal hayatın zarar göreceği belirtiliyor.

Bu iptal kararı ile Fatih ormanlarının talanına yol açacak Maslak 1453 projesinin hiç bir hukuki dayanağı kalmamış oldu.

Kasım 2012’de de Şehircilik ve Orman Bakanlığı, Ağaoğlu Holding’in Maslak Ormanlarının içindeki mesire yerlerinin işletmesini AKC Petrol Ürünlerinden devralmasının usülsüz olduğunu belirterek freshetmişti. Bu fesihte Yeşilist.org tarafından başlatılan ve kısa sürede onbinlerce desteğe ulaşan imza kampanyasının büyük etkisi olmuştu.

Davanın görüldüğü 8. İdare Mahkemesi tarafından hazırlatılan bilirkişi raporunda bölgenin iskana açılmasının sakıncaları şu şekilde sıralandı:

“İstanbul’un en önemli su kaynaklarından Haliç’i ve devamında Terkos’u besleyen Ayazağa Deresinin kollarından birinin komşuluğunda yer alan planlama alanının bu doğal yapısı su kaynaklarının korunmasını ve yapılaşmaya açılmamasını gerekli kılmaktadır.

Dere yataklarının ve bu yatakları besleyen vadilerin taşkın riski ile karşı karşıya olmasının yanı sıra zemin yapısı açısından problemli ve taşıma kapasitesi düşük alanlar ortaya koymaktadır. Bu alanların yapılaşmaya açılması planlama ilkelerine aykırılık teşkil eder ve yaşamsal riskler ortaya çıkarır.

Planlama alanı içinde bulunan vadi tabanları doğal drenaj kaynakları iken bu drenaj alanları da yapılaşmaya açılmış ve doğal yapının bu özelliği dikkate alınmamıştır.

Planlanan alan yüksek eğim derecesine sahiptir ve yer yer %30 ve %40 eğim aralığının üzerinde yer almaktadır. Bu durum arazinin kazı-dolgu ve ulaşım maliyetini arttıracak ve yaşam kalitesini zayıflatacaktır. Eğimin bu kadar yüksek olduğu yerlerin yapılaşmaya konu edilmemesinin planlamanın vazgeçilmez unsurudur.

Bölgenin Fatih Ormanı komşuluğunda yer alması nedeniyle orman alanları üzerinde yapılaşma baskısı oluşturacağı gibi doğal hayatın sürekliliğini de kesecek içerik ortaya koymaktadır.

Alanın güneyinden yüksek gerilim hattı geçmektedir. Ancak enerji nakil hattının altında yer alacak yapıya ilişkin olarak yükseklik sınırlandırması ve tel iz düşümünden geriye doğru kaydırılması dışında herhangi bir kısıtlama öngörülmemiştir. Bu durum güvenlik ve yaşam kalitesi açısından önemli zaafiyetlere neden olacaktır.

Planda öngörülen yapılaşma katsayısı ve ortalama yoğunluk değerleri doğal yapının tahrip edilmesine yol açacaktır.

Plan notlarında yer alan belirsizlikler nedeniyle yoğunluk artışına yol açacak proje, özellikle yapıların kot alma noktalarına ilişkin belirsizliklerin bu tür eğimli yerlerde emsal harici katların ortaya çıkmasına yol açacaktır.

Plan raporunda yer alan arazi kullanım tablosundan elde edilen kişi başına değerler ile yönetmelik koşullarının karşılaştırılması sonucunda eğitim, kreş, sağlık ve yeşil alan standartları yetersizdir.

Kurum görüşleri gereklilikleri yerine getirilmediği ve kurum tavsiyelerine uyulmadığı görüşüyle dava konusu planın şehircilik ve planlama ilkeleri doğrultusunda düzenlenmediği sonucuna varılmıştır.”

(Birgün, Yeşil Gazete)