Ana Sayfa Blog Sayfa 4382

Ata Soyer hayatını kaybetti

Dr. Ata Soyer (1955-2013)

Türk Tabipleri Birliği (TTB) eski genel sekreteri ve Dokuz Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi Dr. Ata Soyer hayatını kaybetti. Bugün öğleden sonra meslektaşları tarafından evinde ölü bulunan Ata Soyer diyabet ve böbrek yetmezliği tedavisi görüyordu.

Ata Soyer’in cenazesi 21 Mart Perşembe günü 10:30’da Ankara’da TTB önünde düzenlenecek törenin ardından öğle namazını müteakip Maltepe Camii’nden kaldırılacak.

58 yaşında ölen Ata Soyer toplumcu hekimlik mücadelesinin Türkiye’deki öncü isimlerinden biri olarak tanınıyordu.

Ata Soyer kimdir?

Dr. Ata Soyer 1955 yılında Malatya’da doğdu, İlkokula Edirne’de başlayıp Siirt’de bitirdi, Bahçelievler Deneme Lisesi’ni 1972 yılında bitirdi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. Tıp Der, Köylü Derneği, Maltape Halkevi, Ankara Tabip Odası, HalkevIeri Genel Merkezi gibi örgütlerde yer alan Soyer 1978’de mezun olduktan sonra Hasankeyf Sağlık Ocağı’nda işe başladı. 1979’da askere gittikten sonra 1980 Kasımında Ankara Üniversitesi Toplum Hekimliği Bölümünde asistanlığa başladı. 1981 de gözaltına alındı. 1982’de asistanlığının bitimine 20 gün kala görevine son verildi.

1983 yılında Ankara Numune Hastanesi’nde başladığı radyoloji ihtisasını 1987’de tamamladı. 1987-94 yılları arasında Ankara Numune Hastanesi Radyoterapi Kliniği’nde çalıştıktan sonra 12 Eylül 1994 tarihinde mahkeme kararı ile Ankara Üniversitesi Halk Sağlığı bölümüne geri döndü. 1997 yılında halk sağlığı ihtisasını tamamladıktan sonra, aynı yıl Dokuz Eylül Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümünde öğretim üyesi olarak işe başladı. 2006 Temmuzunda emekli oldu.

1986-90 tarihleri arasında Ankara Tabip Odası Genel Sekreterliği’ni yapan Soyer, 1990-98 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nde görev aldı. 2002-2006 yıllarında da TTB Merkez Yürütme Kurulu üyesiydi. TTB’nin çeşitli kol ve komisyonlarında (İnsan Hakları Kolu, Halk Sağlığı Kolu, Özlük Hakları ve Sendikalaşma Kolu, Sağlık Politikaları Çalışma Grubu, Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu, Tıp Dünyası Yayın Kurulu vb.) çalışan Soyer, Toplum ve Hekim Dergisi Yayın Koordinatörlüğü ve Sağlık ve Politika Kurulu üyeliği yapmaktaydı. Dr. Soyer’in sağlık politikaları, insan hakları, sağlık çalışanları ve sendikalaşma gibi, konularda 30 kadar kitabı vardı.

İzmir’de yaşayan Dr. Ata Soyer bir çocuk babasıydı.

Yeşil Gazete olarak bütün hekimlere, sağlık çalışanlarına ve halk sağlığı camiasına başsağlığı dileriz.

(TTB web sitesi, Yeşil Gazete)

3. Kadın Yazarlar Sempozyumu: Suat Derviş

İstanbul’da Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nin bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Kadın Yazarlar Sempozyumu, Türkiye edebiyatının özgün yazarlarından Suat Derviş’e adandı. Sempozyum, 4–5 Nisan 2013 tarihleri arasında Yeni Yüzyıl Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleşecek.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in eserlerini, yazarlığını ve çağdaş Türkiye Edebiyatı içindeki yerini çok disiplinli bir platformda yeniden okumayı ve tartışmayı amaçlayan sempozyumda, yazarın Türkiye sinemasında da kült haline gelmiş Fosforlu Cevriye romanının uyarlamaları da yer alacak. Popüler kültür tarafından farklı dönemlerde üretilen bu uyarlamaların; dönemin siyasal, toplumsal ve “toplumsal cinsiyetçi” bakış açılarını nasıl yansıttığı tartışılacak.

 

Sempozyumda pek çok akademisyen, yazar ve araştırmacı Suat Derviş edebiyatı ile ilgili çalışmalarını sunacak.  Yazar Prof. Dr. Erendiz Atasü, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Genel Yayın Yönetmeni Raşit Cavaş, Prof. Dr. Fatmagül Berktay ve Prof. Dr. Nazan Aksoy sempozyuma konuşmacı olarak katılacak isimler arasında. Sempozyuma gönderilen tüm bildiriler daha sonra kitap haline getirilerek arşivlerdeki yerini alacak.

(Uçan Süpürge)

 

Fener Rum Patriği 1000 yıl sonra Vatikan’da

0

Katolik dünyasının yeni lideri Papa Francis, Vatikan’da yapılan ayinle resmen görevine başlıyor. Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da törene katılıyor olmasıyla 959 yıldır ilk kez bir Rum Patriği, Papa’nın göreve başlama ayinine katılmış oluyor.

1054 yılında iki kilisenin ayrılmasından sonra ilk kez bir patrik, papalık töreni için Vatikan'da yer alacak

Bin 300 yıldır ilk kez Avrupa dışından, Papalık tarihi boyunca ilk kez Güney Amerika’dan göreve seçilen Arjantinli kardinal Jorge Mario Bergoglio’nun Papalık dönemine daha alçakgönüllü bir imajın damga vurması bekleniyor.

1054 yılından beri ilk kez

Papa’nın göreve başlama törenine Fener Rum Patriği Bartholomeos da katılıyor. Böylece 1054 yılında Batı ve Doğu kiliselerinin ayrılmasından bu yana ilk kez Ortodoks dünyasının ruhani lideri, Papa’nın göreve başlama törenine katılmış oluyor.

Kararını NTV’ye değerlendiren Bartholomeos, ‘Bu jestin altında iki kilisenin arasındaki dostane ilişkilere atfettiğim önem yer alıyor. Bu ziyaretle son dönemde gelişen ilişkilerimizin altını çizmek istiyorum. Yeni Papa döneminde bu dostane ilişkilerimizin daha artmasını ümit ediyorum. Yeni Papa, mütevazi tutumu ile herkesin gönlünü kazandı’ dedi.

(Euractiv, Ntv)

 

 

Hindistan’da tecavüze idam yasası parlamentoda

Hindistan’da tecavüz sanıklarına, idam da dahil olmak üzere, daha ağır cezalar verilmesini öngören yasa tasarısı parlamentoya sunuldu.

Hintli öğrencilerin ellerindeki afişlerde, "Tecavüz terörünü durdurun" yazıyor

Geçen Aralık ayında Yeni Delhi’de bir öğrencinin toplu tecavüze uğramasından sonra, daha katı yasalar çıkarılması yolundaki çağrılar artmıştı.

Yeni yasa, röntgencilik, taciz ve kezzap gibi yakıcı maddelerle saldırı için öngörülen cezaları da arttırıyor.

Yasada ölüme veya kurbanın kalıcı bir şekilde bitkisel hayata girmesine yol açan tecavüz vakalarında, Hindistan’da nadiren verilen idam cezası da yer alıyor.

Yeni yasa, toplu tecavüz, reşit olmayan birine tecavüz, polis ya da yetkili birinin tecavüzü gibi suçlar için öngörülen cezayı iki kat arttırarak 20 yıla çıkarıyor. Bu cezanın ömür boyu hapis cezasına dönüştürülmesi de mümkün.

Mevcut yasalarda ise tecavüz sanıklarına 7 ila 10 yıl arasında hapis cezası verilebiliyor.

(BBC Türkçe)

 

 

Suriyeli muhaliflerin başkanı: Hasan Hito

İstanbul’da toplanan Suriye muhalifler, Hasan Hito’yu geçici hükümet başkanı seçti.

Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Güçler Koalisyonu’nun 62 temsilcisinin oy kullandığı seçimde, Hasan Hito, 35 üyenin oyunu alarak geçici hükümet başkanı oldu.

Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Güçler Koalisyonu içerisinde görüş ayrılıkları nedeniyle, başbakanlık seçimi daha önce birkaç kez ertelenmişti. Başbakan’ın seçilmesinin ardından, geçiş hükümetinin üyelerini belirlemesi bekleniyor. Geçiş hükümetinin merkezinin, muhaliflerin kontrolündeki Halep’te olacağı belirtiliyor.

İstanbul’daki toplantıya katılan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) komutanı Selim İdris hükümete destek vereceklerini ve bu hükümetin şemsiyesi altında faaliyet göstereceklerini söyledi.

(Deutsche Welle Türkçe)

 

 

[Özel Haber] Elektrik Piyasası Kanunu’nda büyük tehlike!

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca hazırlanan Elektrik Piyasası Kanun Tasarısı 14 Mart’ta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.

Tasarıda üretim, iletim, dağıtım, işletim, lisanslandırma, satış, kamulaştırma, özelleştirme, tarifelendirme gibi konular düzenleniyor.

Ancak kanunda yer alan bazı maddelerin çok büyük ve geri dönüşü olmayacak zararlar yaratabileceği bildiriliyor.

Eski İstanbul Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Eylem Tuncaelli’ne göre kanunla birlikte enerji yatırımlarının çevre değerlendirme raporlarından muaf tutulmaya çalışıldığı ve çevreye verdiği zarar sonucu ceza almayacağının onandığı bir tablo ortaya çıkıyor, kamu yararı hiçe sayılıyor.

 

 

Kanunun özellikle geçici 8. maddesinin tehlikeli olduğunu belirten Tuncaelli, “Geçici 8. madde doğaya, insana karşı işlenen bir kabahattir” diyor.

Tuncaelli’ye göre maddenin gerekçesi de “özrün kabahatinden büyük” dedirtiyor.

Geçici 8. maddeyi Yeşil Gazete‘ye yorumlayan Eylem Tuncaelli, bu maddenin sadece emisyon izinlerini kapsayan bir madde olmadığını belirterek “Çevre mevzuatı hiçe sayıldı ve bu alanda faaliyet yürüten nükleer, termik ve hidroelektrik santraller ve işleme tesisleri dahil olmak üzere her tesis, tüm mevzuattan muaf tutuldu” diyor.

Bu madde ile gerekli izinlerin alınmasının 31.12.2018’e kadar uzatıldığınını belirten Eylem Tuncaelli, 2018 sonrası için de uzatma yetkisinin de Bakanlar Kurulu’na verildiğini ve böylelikle bu olağandışı iznin ucunun da açık bırakıldığının altını çiziyor.

“Mevzuat ‘izinler olmadan faaliyete geçemezsin’ diyor, ancak bu maddeyle birlikte bu durum dikkate alınmayacak” diyen Tuncaelli, ÇED(Çevresel Etki Değerlendirme), emisyon İzni, deşarj kalite kontrol ruhsatı, deşarj izni gibi bir dizi kontrolü içeren çevre izinleri olmadan bir tesisin faaliyete geçemiyor olması gerektiğini hatırlatıyor

Yeni kanunun geçici 8. maddesiyle, çevreye zararlı tesisler yasal güvence altına alındığı anlaşılıyor.

“Bu kanun, bırakın faaliyetten men etmeyi, açıkça idari para cezası bile verilemeyeceğini öngörmektedir. Bir kez daha gerekçede kamu yararı hiçe sayılmış bunun yerine işletme karı baş tacı edilmiştir.” diyen Tuncaelli sözlerine şöyle devam ediyor: 

Eylem Tuncaelli

“Tasarıyı hazırlayanlar bu maddenin gerekçesinde ‘Biz bu tesisleri yaptık, işlettik, öyle baca gazıydı, çevreydi, şuydu buydu, bunca yıl bakmadık, gazeteler manşet attı, insanlar sokağa çıkamadı, kulak arkası ettik; işte bunu da geçici 8. Maddenin gerekçesine biz bunları yapmadık, eğer biz süreyi uzatmazsak inşallah 2018 sonrasında birileri yapar diye yazdık’ açıklamasını yapmışlardır. Geçici 8. madde doğaya, insana karşı işlenen bir kabahattir ve bu maddenin gerekçesinde özrün, kabahatten çok daha büyük olduğu anlatılmaktadır.”

Eylem Tuncaelli, tasarıyı hazırlayan Bakanlık’ın ikame yatırımları planlayabilmenin öncelendiği, Yatağan’da insanların soluksuz kalmasından, kanser tehdidinden çok daha önemli konuma getirilmesini de eleştiriyor.

 

Tasarının 8. geçici maddesi şöyle:

“Üretim tesislerinin çevre mevzuatına uyumlu hale getirilmesi amacı ile EÜAŞ veya bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarına ve 4046 sayılı özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun kapsamında oluşturulacak kamu üretim şirketlerine, bunların özelleştirilmeleri halinde de geçerli olmak üzere, çevre mevzuatına uyumuna yönelik yatırımların gerçekleştirilmesi ve çevre mevzuatı açısından gerekli izinlerin tamamlanması amacıyla 31/12/2018 tarihine kadar süre tanınır. Bu sürenin uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir. 31/12/2018 tarihine kadar süre tanınır. Bu sürenin uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu süre zarfına ve önceki dönemlere ilişkin olarak bu gerekçeyle, EÜAŞ veya bağlı ortaklık, iştirak, işletme ve işletme birimleri ile varlıklarında ve 4046 sayılı Kanun kapsamında oluşturulacak kamu üretim şirketlerinde, bunların özelleştirilmeli halinde de geçerli olmak üzere, elektrik üretim şirketlerinde, bunların özelleştirilmeli halinde de geçerli olmak üzere, elektrik üretim faaliyeti durdurulamaz, idari para cezası uygulanamaz.”

 

Maddenin gerekçesi ise şu şekilde sunuluyor:

“ Özelleştirme işlemleri devam eden ve EÜAŞ tarafından işletilmekte olan üretim tesislerinin emisyon izni alabilmeleri için gerekli yatırımlar henüz tamamlanmamıştır. Dolayısıyla emisyon izinlerinin öngörülen sürede alınması mümkün görülmediğinden, söz konusu termik santrallerin özelleştirilmesi zorlaştırılmaması ve olumsuz etkilenmemeleri, çevresel sorunların ortadan kaldırılmaması riskinin bertaraf edilmesi, ayrıca tesislerin devralan kişi veya kuruluşların yeni ve ikame yatırımları planlayabilmeleri ve yapabilmeleri amacıyla madde düzenlenmiştir.”

 

Öte yandan, tasarının yasalaştığı konusundaki bilgiler de son derece çelişkili. 4 gün önce medyaya “tasarı yasalaştı” şeklinde düşen haberlere ve TBMM’nin resmi web sitesindeki “6446 numarayla kanunlaştı” ibaresine rağmen, bu numarayla aranan kanun metnine ulaşılamıyor.

Kanun henüz Resmi Gazete’de de yer almış değil.

Yanlış ve kirli enerji yatırımları, Türkiye’de özellikle son yıllarda giderek daha büyük sorunlar yaratan bir alan. Hükümetin yerel halkların ve ekolojistlerin itirazına rağmen özellikle HES’ler ve kömürlü termik santrallerde ısrar etmesi büyük tepkiye neden oluyor.

Türkiye’de 2 binden fazla HES, 50’den fazla da termik santral planı var. Bunların bir kısmı plan, bir kısmı ise yapım aşamasında; aralarında faaliyete geçmiş tesisler de azımsanmayacak sayıda.

Hükümetin nükleer ısrarı da “her şeye rağmen” devam ediyor.

 

Özel Haber: Büşra Akman, Durukan Dudu

(Yeşil Gazete)


 

İstanbul’da deprem: 4,5

Bugün saat 14:44’de İstanbul ve çevresinde hissedilen bir deprem meydana geldi. Kandilli Rasathanesi’nin web sitesine göre 10,7 km derinlikte gerçekleşen ve 4,5 büyüklüğünde olan depremin merkez üssü Karadeniz olarak verildi.

İstanbul’da güçlü hissedilen deprem sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri haline geldi.

(Yeşil Gazete)

Yunan edebiyatçı Alki Zei “Özgür Sesler” ile Çankaya’da

Çankaya Belediyesi tarafından organize edilen “Özgür Sesler” söyleşilerinin ilki Yunan edebiyatçı Alki Zei ile gerçekleştirilecek.

21 Mart Perşembe saat 18.30’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde başlayacak söyleşinin öncesinde Ege’nin iki yakasından müzikler, ardından ise Zei ile bir soru yanıt bölümü olacak.

Alki Zei Kimdir?

Yunan çocuk edebiyatına yeni bir soluk getiren yazarlar içinde yer alan Alki Zei, eserlerine daha çok kendi yaşamının izlerini yansıtır. Zei, romanlarında güncel konulara yer vererek, ele aldığı dönemde var olan şartlar ve insanların verdikleri yaşam mücadelesini anlatır. Satırlarına dönemin mevcut siyasi ve toplumsal şartlarından kaynaklanan olumsuz yaşam koşullarını yansıtan Zei, bu şartların iyiye doğru olmak üzere ortadan kaldırılmasına dönük bir mücadele ruhunu okuyucuya aktarır.

SİYASİ SIĞINMACI ZEİ…

Atina’da 1925 yılında doğan Alki Zei, çocukluk yıllarını Sisam adasında geçirmiştir. Atina Edebiyat Fakültesinde ve Atina Devlet Konservatuarı Drama Okulunda okumuş, daha sonra Moskova Sinema Enstitüsünde senaryo yazarlığı eğitimi almıştır. 1954-64 yılları arasında siyasi mülteci olarak Moskova’da yaşamış, 1964’te ailesiyle Yunanistan’a dönmüş, ancak 1967’deki Albaylar Cuntasıyla birlikte tekrar yurt dışına çıkarak demokrasi egemen olana kadar Paris’te yaşamıştır.

-Yeşil Gazete-

Ayşegül Güzel: “Zumbara’daki gibi, cömertlik üzerine tasarlanan bir dünya mümkün”

Ayşegül Güzel

Para karşılığı yapılabilen her türlü hizmetin para yerine zamanla yapıldığı Zaman Bankası sisteminin Türkiye’deki ismi Zumbara’nın fikir sahibi Ayşegül Güzel’le bir söyleşi yaptık.

Güzel, zaman karşılığında hizmet alıp vermenin değer sistemini yeniden biçimlendireceğini, insanların davranışının bencillikten, daha fazla paylaşmaya dönüşebileceğini, birbirine güvenen insanların da sağlıklı bir toplum yaratmaya katkıda bulunacağını söylüyor.

Zumbara’nın gelişim sürecini özetler misiniz?

Zumbara maceram bundan 5 yıl önce Barselona’da bir inovasyon danışmanlık firmasında stratejik danışman olarak çalışırken, mahallemde zaman bankası fikri ile tanışmam ve dahil olmam ile başladı. İşim aracılığı ile yarattığım anlamı, paranın etrafında dönen değer kavramını, gerçekten hayatta ne yapmak istediğimi sorguladığım bir dönemde zaman bankası fikri, değerleri ve prensipleri kelimenin tam anlamıyla beni benden aldı ve zaman bankası sisteminin Zumbara ismi ile Türkiye’de başlatma macerasının ilk adımları atılmış oldu.

Sizin hayatınızdaki yeri ne, neler değişti Zumbara’yla?

Zumbara benim hayatımda neler mi değiştirdi? Tüm değer sistemimi, ilişki modellerimi, inançlarımı ve korkularımı altüst etti. Hayattaki tercihlerimi para kazanmak için yapmak yerine armağanlarımı vermek için yapmaya başladığım bir yolculukta, hayatı çok daha gerçek, canlı ve hissederek yaşamama sebep oldu. Birçok farklı insanla, farklı fikirle, toplulukla tanışmamı sağladı. İlişki kurmamı, tecrübe yaşamamı, pek çok farklı duyguyu hissetmemi, yeni arkadaşlar edinmemi, pek çok farklı bilgiyi başkalarından öğrenmemi, ilgi alanlarımı geliştirmemi, hiçbir şeyin imkansız olmadığını tecrübe etmemi, bir topluluğun parçası olmamı sağladı. Zumbara bu hayatta başıma gelen en güzel şeylerden biri oldu. Zumbara benim için inanılmaz maceralı bir yolculuk oldu.

Çevrenizdeki insanlarla iletişiminiz nasıl bu manada, ilk destek aldığınız kişiler kimlerdi?

Bu sadece benim hayatımda yarattığı dönüşüm tabii ve bunu tek başıma gerçekleştirmedim. Neredeyse tüm süreçte yanımda olan, üniversiteden yakın arkadaşım Meltem Şendağ dışında çok fazla arkadaşımız ve paylaşıma açık insanlardan destek aldık. Temmuz 2011’e kadar geçen 2 yıl boyunca programlama dışında Zumbara için hiç bir profesyonel servis (para) kullanılmadı. Her şey fikre inanan, katkıda bulunmak isteyen güzel insanların katılımları ile gerçekleşti.

“Zaman, sahip olduğumuz tek şey”

Şu anki zumbara ekibinin oluşumu nasıl? Başka platformların da aynı zamanda etkinliklerle birlikte buluştuğu bir yersiniz aynı zamanda.

Düzenli Zumbara için çalışan 5 kişiyiz. Meltem ve ben fikri başından beri yönlendiren çekirdek ekibiz. Altyapı, kodlama kısmında çalışan 2 kişilik bir ekibimiz var. Aynı zamanda sosyal medya yönetiminde bize düzenli destek veren bir arkadaşımız daha var. Ekibin Zumbara vizyonuna ve değer sistemine inanan kişilerden oluşması bizim için öncelikli. Ancak ekip bu kadarla da sınırlı değil aslında. SEO, etkinlik organizasyonları, topluluk yönetimi, derneklerin Zumbara’ya entegrasyonu, posterlerin asılması vb. bir çok konuda destek aldığımız bir çok gönüllümüz var. Zumbara.com da yer alan Zumbara profilini de çok aktif olarak kullanıyoruz. Son zamanlarda finansal olarak sıkıntı çektiğimiz için ekip olarak tam zamanlı çalışamadığımız durumlar oluyor ne yazık ki.

Zaman bankası sistemini açıklar mısınız?

Zaman bankası sistemi birisine 1 saatlik yardım et. Karşılığında 1 saat kazan ve kumbarana at. Bu 1 saat ile topluluktaki dilediğin kişiden istediğin 1 saatlik servisi al mantığı ile işler.

Ben Filiz’e ne zamandır öğrenmek istediği ve benim severek yaptığım fotoğrafçılığa giriş dersi veriyorum 2 saat, Filiz karşılığında bana 2 saat ödeme yapıyor. Ben kazandığım bu saatleri kumbarama atıyorum ve ihtiyacım olduğunda çıkarıp 1 saati ile Meltem’den web sitesi geliştirme hakkında bir danışmanlık alıyorum, diğer 1 saati ile de topluluktaki başka bir kişiye evimdeki avizelerimi taktırıyorum. Yani sistem alternatif bir ekonomik sistemdir. Para ile şu anki sistemde servis bazında yapabileceğimiz her şeyi zaman ile yaparız.

Değer nasıl belirleniyor, servis alan ve veren için? Çeviri almak için o 1 saate örneğin nasıl değer-saat biçiyorum?

Zumbara’da değerin belirlenmesi anlamında, yapılan hizmetin değeri hizmet süresince olan zaman olarak belirleniyor. Ütü yapmak ile pazarlama danışmanlığının değeri aynı yani. Bu hem paranın tüm değer kavramını sahiplendiği günümüzde, biraz daha bu değer kavramını sorgulamamızı sağlarken, diğer taraftan zamanın sahip olduğumuz tek şey olduğunu bize hatırlatması anlamında da önemli.

“O zaman evimi de paylaşayım, arabamı da, zamanımı da..”

Değer sisteminin para dışında,  ancak çok değerli bir araç olan “zaman”la yürümesinin etkisinden söz edebilir misiniz? Örneğin insanların bakış açısı nasıl?

Zumbara topluluğu zaten başka bir dünya hayali olan, paylaşıma açık, farkındalık seviyesi yüksek insanlardan oluşuyor. Bu nedenle sahip oldukları yetenekleri açık gönüllülükle ortak ilgi alanına sahip insanlarla paylaşmak veya diğer insanların ihtiyaçlarını karşılamak onlar için tatmin edici.

Diğer taraftan bazen zaman ödemesi almak istemeyenler de oluyor, aramızda zamanın lafı mı olur diyenler var. Ancak tabii ki de bazen zamanı tutmak isteyen, paylaşımı sadece zaman kazanmak için yapmak isteyenler de olmuyor değil. Zumbara’da tekrar ve tekrar bunun mesajını vermeye çalışıyoruz. Bizim için zaman sadece bir oyun. Esas olan paylaşmak, esas olan sahip olduğumuz yetenekleri gönül rahatlığıyla verebilmek ve almaya da hazır olmak ki günün sonunda güvene dayalı ilişkiler ve sağlıklı topluluklar kurabilelim.

Her şeye fazla araç ve aracı kullanarak ulaşmanız mümkün, zumbaranın bu manada aracısız olarak insanların kendini paylaşıma açmasına yönelttiği söylenebilir mi?

Yapmayı sevdiğimiz şeyleri başkaları için yapmanın aslında insanın özünde yatan cömertlikte bulunduğuna inanıyorum. Kıtlık bilincine dayanan ekonomi, tarihi algılama şeklimize dayanan insan bencildir olgusu her ne kadar tersini söylese de bunların tam tersinin, cömertlik üzerine tasarlanan bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyor ve bunu Zumbara pratikleri ile de görüyorum. Şu an 12.000’den fazla kişi aylık 1000 saate yakın paylaşımda bulunuyor, bu hiç de azımsanacak bir rakam değil.

Ortak kullanım ağları, yaygınlaşacak bir sistem: Takas, hibe, ödünç gibi farklı sistemler var. Birbiriyle zamanını paylaşan insanlar, eşyalarını da, evlerini de, bahçelerini de paylaşır diyebilir miyiz? O psikolojik altyapıyı sağlıyor mu sence?

Kesinlikle öyle. Bu şu an yaşadığımız dünyadan gelen iyi bir haber. Paylaşım ekonomisi hızla yükselişte. Arabadan, evinize, çocuk kıyafetinden, oyuncaklara, bahçenizden, yemeğinize ve hatta zamanınıza kadar her şeyi paylaşabildiğiniz bu dünyada, paylaşıma ayırdığımız her bir küçük aksiyon bizlerde alışkanlık yaratmaya başlayarak, davranışlarımızı değiştiriyor. Hep daha fazlasını isteyerek paylaşımı günlük rutinimiz haline getirmeye başlıyoruz. Eşyaları değiştirebiliyorsam, o zaman arabamı da paylaşayım, evimi de, zamanımı da… Özellikle 2013’de hızla büyüyen bu paylaşım ekonomisi, sonunda dünyadaki ekonomik büyümeyi tehdit eden unsurlardan biri haline gelecek bence. Özlemle beklediğimiz ekonomik küçülme başlayınca da hepimiz rahat edeceğiz.

Röportaj: Büşra Akman – Yeşil Gazete

Belge: “Sol’un kitle partisi olması zor ama imkansız değil”

Yeşiller  ve Sol Gelecek’in düzenlediği BEBDA (Bilgiye Erişim ve Birlikte Değerlendirme Atölyeleri) Türkiye’de Sol ve Siyaset değerlendirmeleri toplantısı haftasonu Cezayir Toplantı Salonu’nda Atilla Aytemur moderatörlüğünde gerçekleşti. BEBDA’nın yeni konuğu Murat Belge idi.

Atilla Aytemur ve Murat Belge

Birikim dergisi dönemini anlatarak sözlerine başlayan Murat Belge, teorinin, sanatın yorumu hakkında hoşgörülü bakış açısının varlığından söz etti.

Belge, düşünceyle ilişkinin daha çok pragmatik temeller üzerine inşa edilmesinin, düşünceye saygının bulunmadığı bir ortamda olmanın sonucu olduğunu ve de  iktidarın aracının arandığını, fikri alt yapınınsa bu nedenle kurulmadığını sözlerine ekledi.

Toplantının ikinci oturumunda katılımcılarla birlikte forum düzenlendi

Avrupa’daki 68 kuşağının söz edildiği konuşmada, farklılıkların neler olduğu tartışıldı. Sol hareketin kendi ilkelerini oluşturamaması dile getirildi. Siyaset eleştirisi olarak, dar alanda hapsolan bir siyaset anlayışının varlığı ele alındı. Solun kitle partisi olma potansiyeli sorusunu yanıtlayan Belge, “Zor ancak neden imkansız olsun. İktidar şart mıdır? Muhalefette ne yapılır? Sosyal hareket biçimleri neler? Sorunla ilgilenen herkes bir araya gelsin, çözsün. Bu düşünce bir yere varır” diye konuştu.

Belge’nin 70. yaş günü, kesilen pasta ile birlikte toplantıya gelenlerle kutlandı

Murat Belge, geçmişte yanlış olan her şeyin yeniden üretim mekanizması olduğuna dikkat çekti ve doğru olan yeniden üretmek için insanların bir araya gelmesinin öneminden bahsederek bu toplantıların birliktelik noktası oluşturduğunu ifade etti.

Forumun ardından katliamlar günü olarakta bilinen 16 Mart’ın en iyi özelliğinin Murat Belge’nin yaş günü olduğuna karar verildi. Belge’nin 70. yaş günü, kesilen pasta ile birlikte toplantıya gelenlerle kutlandı.

Haber ve Fotoğraflar: Büşra Akman

(Yeşil Gazete)