Ana Sayfa Blog Sayfa 4217

Yunuslar artık Hindistan’da özgür: Yunuslar, insan olmayan birey ilan edildi

Hindistan, resmi olarak yunusları “insan olmayan bireyler” olarak tanıdı. Bu karar sonucunda yunuslar da insanların sahip olduğu iddia edilen hayatta kalma ve özgür bir şekilde hayatını sürdürme hakkından faydalanabilecek. Bu karar sonucu Hindistan’daki tüm yunus parklarının kapatılması bekleniyor.

paylaşmak için tklynz / click for to share

Hindistan Çevre ve Orman Bakanlığı tüm ilgili mercilere yunus parklarının yasaklanması ve eğlence sektöründe kullanılan yunuslarla ilgili gerekli çalışmaların bir an önce başlatılması çağrısı yaptı.

Hükümetin bu kararı Kerala eyaletinde haftalardır devam eden Yunus Parkları Kapatılsın protestolarının ardından geldi. Hindistan’da bu yıl içinde gerek yunuslar gerek diğer memeli hayvanların sergilendiği pek çok park açılmıştı. Hayvan hakları avukatları hükümetin kararının memnuniyet verici olduğunu açıkladılar.

Yunusların üstün bilişsel ve duyusal becerileri nedeniyle yasalar düzeyinde de insan olmayan bireyler gibi ele alınmaları gerektiği, uzun zamandır bilim insanları ve STK’lar tarafından dile getirilmiş, hatta ABD’de SeaWorld’e karşı dava konusu bile olmuştu, fakat bugüne kadar somut bir gelişme yaşanmamıştı.

Bu resmi kararla birlikte ülkede yunusların ticari amaçlarla kullanılmasını bütünüyle yasaklamış olmanın yanı sıra, insan dışı hayvanlara yönelik davranış kalıplarına yönelik devrimsel bir adım atılmış oldu.

Hindistan Hayvan Hakları Dernekleri Federasyonu’ndan (FIAPO) Puja Mitra, bu kararın ülkedeki hayvan hakları savunucularının hareketine yeni perspektifler kazandıracağını söyledi. Mitra, Hindistan’daki yunusların özgürleştirilmesi hareketinin sözcüsü olarak biliniyor.

Hindistan, bu karar ile birlikte dünyada memeli deniz canlılarının eğlence sektöründe gösteri amaçlı kullanılması ve ithalatını yasaklayan dünyadaki dördüncü ülke oldu. Kosta Rika, Macaristan ve Şili de bu yönde kararları yürürlüğe koymuş durumda.

Türkiye ise hala etik bir yaklaşımdan ve yunus gösteri merkezlerini yasaklayan yasal düzenlemelerden oldukça uzak durumda. Henüz varolan yasaların bile uygulandığından söz etmek mümkün değil.

(Yeşil Gazete, Deutsche Welle)

İtalyan bakana muzlu ırkçı saldırı

İtalya’nın ilk siyahi Bakanı Cecile Kyenge‘ye yine bir ırkçı saldırıya maruz kaldı. Daha önce ırkçı bir senatörün “orangutana benziyor” diyerek hakaret ettiği Kyenge’ye bu sefer de bir miting sırasında muz fırlatıldı.

Entegrasyon Bakanı Cecile Kyenge, sosyal paylaşım sitesi Twitter ‘daki hesabından, hafta sonu Ravenna vilayetine bağlı Cervia kasabasında katıldığı partisinin etkinliğinde bir kişinin muzlu saldırısına uğradığını açıkladı.

Geçtiğimiz Cuma günü konuşma yaparken, ırkçı olduğu tahmin edilen bir kişi tarafından kendisine muz fırlatılmasını eleştiren Bakan Cecile Kyenge, “İnsanlar açlıktan ölüyor. Gıdaların böyle atıldığını görmek üzücü. Yoksulluğa atılmış bir tokat” sözleriyle ırkçı saldırıyı tepki gösterdi. 49 yaşındaki Bakan Kyenge, bu tür ırkçı saldırıları önlemek için zihinsel bir değişime ihtiyaç olduğunu söyledi. İtalya Entegrasyon Bakanı Cecile Kyenge, aynı mitingte ırkçı parti “Forza Nouva” nın ırkçı bir eylemiyle de saldırının hedefi oldu.

 

 

 

Mersinli hamileler de kararlı, “Gezine Gezine Doğuracağız”

TRT’ ve AKP’nin mollasının, “Hamile kadının sokakta gezmesi terbiyesizliktir” fetvasına yanıt verme sırası Mersin’de idi Pazar akşamı. Gezi Direnişi’nden sonra Mersinli direnişçilerin buluşma mekanı olması amacı ile açılan Gezi Kültür Kafe’de 11:00’den itibaren başladı hummalı çalışma.

paylaşmak için tklynz / click for to share

Gezi Direnişi’nden sonra Mersinli direnişçilerin buluşma mekanı olması amacı ile açılan Gezi Kültür Kafe’de 11:00’den itibaren başladı hummalı çalışma. 11:00’den 14:00’e kadar hem pankartları hazırlayan, hem balon ve yastıkları koordine eden drenişçiler 14:00 – 17:00 arasında ise Gezi Kültür Kafe için kafa patlattılar. 17:00 – 19:00 arasında Gezi Kültür Kafe’nin konuğu Mersin Bağımsız Milletvekili Ertuğrul Kürkçü idi. Aslında niyet Kürkçü’nün de karnına bir “hamile” yastığı koyup eylemin en önünde yürümesini sağlamaktı ama  son anda kendisine iletilen bu teklifi, “başka bir sözüm olmasa elbette sizinle birlikte olmak isterdim” diyerek geri çevirmek zorunda kaldı.

#direnhamileeylemi için Eylem için 19:10 gibi Gezi Kültür Kafe’den çıkan direnişçilerp Forum AVM’nin havuzlu bölümüne kadar yürüdü. “Gezine Gezine Doğuracağız” ve “Ayy ayy ıkınıyorum, Tayyip senden sıkılıyorum” sloganları atan grup daha sonra Türkiye’nin en büyük AVM’si olduğu iddia edilen Forum’un içinde yürüyüşe geçti. Eylem öncesi alınan karar ile Forum içindeki yürüyüş sırasında slogan atmayan grup Gezi Kültür Kafe’nin içinde hazırladıkları dövizleri kaldırarak ve karınlarına yerleştirdikleri balonlar ile kendilerine hamile görüntüsü vererek tüm Forum’u dolaştıç

30 kişi ile başlayan yürüyüş Forum’un içinden eyleme destek vermek isteyenlerin de katılımı ile 60 kişiye ulaştı. Vatandaşlar da AVM içindeki tur boyunca ıslık ve alkışları ile #direnhamile eylemcilerine destek verdi.

Mersin Yedirenk LGBT'den Yağmur ve Tuna da #direnhamile eylemine destek verdi

Mersin’deki #direnhamile eylemi Forum AVM içinde yarım saati aşkın süren yürüyüş ile nktalandı. Gezi Parkı direnişçileri direnişin ilk gününden beri yaptıkları gibi eylemden sonra Barış Meydanı’nın yolunu tuttular.

Haber ve Fotoğraflar: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

 

 

 

Filistin’den Taksim’e biber gazı: Neoliberalizmin küresel kentler savaşı (1) – Yahya Berman

Biber gazı sorunu, polis tarafından kullanılan bir dizi kimyasal silah ve plastik mermi gibi diğer ‘öldürücü olmayan kitle denetim silahları’yla ilgili düşünülmeli. Türkiye hükümetinin yaygın olarak kullandığı biber gazı ve benzeri kimyasal silahların bugünkü versiyonları, Filistinlilere karşı İsrail ordusunca yapılan denemelerden sonra yayıldı. ABD, İsrail ordusuna İntifada sürecinde kullanmak üzere bu kimyasal silahları sevk ederken, söz konusu ürünlerin promosyonunu amaçlıyordu.

Birinci Emperyalist Savaştan beri gaz bombalarının kullanımı, ordulardan polise, sömürgelerden metropollere doğru yaygınlaştı. AKP rejimi, 2005 yılında kitlesel alımlara başladı ve aynı süreçte Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu değiştirildi. Mart 2006’da 8 Martı kutlamak isteyen kadınlar ve Diyarbakır’da Kürt göstericilere karşı polis şiddeti, Türkiye’de yeni bir olağanüstü hal rejimini haber veriyordu. Her iki olayla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları yayınlandı.

Biber gazı, Gezi Parkında başlayan toplumsal muhalefet hareketiyle birlikte AKP rejiminin markası oldu. Başbakanın öfkesi gibi o da evlerimize girdi. Tıpkı AKP’nin yeni muhafazakâr ve neoliberal ideolojisi, iktidar teknikleri ve söylemleri gibi biber gazının da lisansı ABD ve İngiltere merkezli çok uluslu şirketlere ait.

Bir uygunsuz kullanım meselesi!

ABD’nin İsrail’e sevk edilen kimyasal silahların ‘uygunsuz kullanımı’na ilişkin araştırmasında, Aralık 1987-Nisan 1988’de 40 Filistinli göstericinin biber gazı kullanılarak öldürüldüğü ve birçok Filistinli kadının da düşük yaptığı saptamasına yer verildi. Katledilenlerin çoğunluğu çocuk ve yaşlıydı. Araştırmayı yapan resmi kuruluş, yine de biber gazının cezalandırma amacıyla değil kitleleri kontrol etme amacıyla kullanılması halinde ‘en insani yöntem’ olduğu konusunda ısrarlıydı. Çünkü biber gazından etkilenenler, sağlık sorunları olmaması halinde ölmüyorlar, ancak etkisiz hale getiriliyorlardı. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığına göre, bir hekim, düşüklerin sadece  gazdan değil, çatışma ortamının stresi de dahil olmak üzere ek faktörlerin de etkisiyle gerçekleştiğini belirtmişti.

Neredeyse yüzyıldır ABD ve İngiliz orduları, biber gazının doğru kullanımı halinde ölüme yol açmadığını kanıtlayıp duruyorlar. Bu konuya odaklanan Anna Feigenbaum’un araştırmaları gösteriyor ki, kapitalizmin kriz dönemlerinden birinde, 1930lu yıllarda işçi sınıfı hareketlerine karşı biber gazı kullanılmış; ABD ve İngiliz polis teşkilatları, biber gazı ve diğer kimyasal silahların kullanımı ve üretiminin teşvik edilmesi için strateji geliştirmişlerdi.

ABD Hesap Verebilirlik Bürosunun Filistin’de ABD menşeli biber gazı kullanımına ilişkin raporu, şöyle bir mantık kuruyordu: 1988 yılında öldürülen toplam Filistinli sayısı 366’dır ve bunlardan ancak dördünün ölümünün doğrudan doğruya kapalı yerlerde biber gazı kullanımına bağlı olduğu tıbbi olarak kanıtlanabilmiştir (otopsi raporları olmayan durumların yanı sıra yaralanma, sakatlanma gibi sonuçlar bir çırpıda gözden kaçırılır; kaldı ki, dört kişi de Amerikalı ya da İsrailli değildir ve isimleri asla anılmaz. 1987-2000 İntifadasının sonuna kadar 1,376 Filistinli öldürülecek ve dünyanın geri kalanı için, rakam olarak bile yok hükmündedirler). Dolayısıyla, İsrail’e biber gazı ihracının yasaklanması için gerekçe yoktur.

Rapor, ‘Arap yanlısı bir çıkar grubu’nun biber gazı ihracına karşı (raporda ne bu çıkar grubunun adı ne de itirazları belirtildi) itirazlarına, ihracatçı firma Trans-Technology’den (adını vererek) alıntı yaparak cevap veriyordu: “Kullanımın öldürücü olmaması ve böylece isyan ya da ayaklanmaların denetlenmesinde öldürücü yöntemlerden vazgeçilmesi amacıyla tasarlanmış bu ürünün [ihracat izninin] çekilmesi, samimi görüşümüze göre, ilgili insanların yüksek insan hakları çıkarlarının aksine sonuçlar doğuracaktır. Ürünlerimizin suistimal edilerek masum sivillere zarara yol açılabileceği ihtimalinin farkında olmakla birlikte, bu türden bir kalabalık denetimi yönteminin el altında olmaması halinde, yaralanma ve yıkımın çok daha yaygın olacağına inanıyoruz.”

Firmanın bu inancı, ABD Hesap Verebilirlik Bürosu raporunun sonuç bölümünü oluşturuyordu. Kanıtların çarpıtılma biçimlerine dikkat: Örneğin 366 ölümden (haydi diyelim ki 40 değil de) sadece dördü gaz bombalarından kaynaklanıyorsa, bu, ‘ölümcül olmayan’ silahların ‘ölümcül olan’larla beraber, aynı tekniğin bir parçası olarak kullanıldığını gösterir. Dört ölümün gazdan kaynaklandığı kanıtlandıysa, demek ki şu sonucu çıkarmak gerekir: Kimyasal silahlar, ölüme sebep olabilir. Eğer ölümler belirli koşullarda, örneğin gazın kapalı yerlere sızması sonucu oluyorsa, ya da göstericilerin sağlık durumları ağırlaştırıcı etkense, hiçbir uygun gaz kullanımı bunları engelleyemez demektir. Biber gazının kapalı yerlere sızması (polis evlere, okullara, hastanelere atmasa bile, ki atmıştır ve atacaktır) engellenemez.

Yeni sağ söylemin işleyiş ilkelerinden biri, olguları çarpıtarak kısmi gerçekler üzerinden kamuoyu oluşturmak ve eleştiri getirenleri, (‘Arap yanlısı bir çıkar grubu’nda olduğu gibi) sessizleştirerek muhatap olmaktan çıkarmaktır.

Artık bir kez böyle bir araştırma yapılıp biber gazının daha insani bir ‘kitle denetimi’ yöntemi olduğu kanıtlandıktan sonra, Filistin’de biber gazı kullanımına dair kaygılar ortadan kalkıyordu. 2012’deki bir örnekte İsrail askerleri, Jenin’de bir köye baskın yapmış ve bir okulun etrafında ses ve gaz bombaları atmaya başlamıştı. Gaz sınıfları doldurdu. Köylüler, buna tepki olarak ayaklanınca daha fazla gaz bombası atıldı ve pek çok köylü yaralandı.

İsrail’in işgal altındaki topraklarda kurduğu apartheid rejiminin bir parçası olarak biber gazı, Filistin topraklarına yerleştirilmiş yasadışı Yahudi yerleşimlerini de etkileyecekti elbette. Öyle ki, Ami Kaufman, İsrail ordusu ve medyasıyla şöyle dalga geçecekti: Filistinliler, her Yahudi bayramında gösteri yaparak İsrail ordusunun kendilerine karşı biber gazı kullanmasına neden oluyordu kasten, böylece Yahudiler bayramlarını kutlayamayacak, strudelleri gaz kokacaktı!

İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, 1989’daki kuruşundan beri Filistinli göstericilere karşı ‘ölümcül olmayan’ silah kullanımlarını belgelemişti. Bu raporlarda ayrıntılı olarak belirlendiği gibi, ölüm ve yaralanmaların istisna değil normdur ve İsrail ordusunun bu sonuçları daima uygunsuz kullanım sonucu olmasıyla açıklayacaktır. Ancak sorumluların cezalandırılması istisnai bir durumdur.

İsrail ordu ve polis kuralları, göstericilere karşı biber gazı kullanımını yasaklıyor ve ancak kamu güvenliğini tehdit edecek ölçüde ciddi karışıklıklar halinde gaz kullanımına izin veriyor; kapalı yerlerde gaz kullanımı ve kişilere hedef gözetilerek ya da salvo yaptırılarak gaz kullanımını da yasaklıyor. Ancak bu düzenlemelerin uluslararası eleştirilere yanıt vermek amacıyla yapıldığı ve ABD’nin ihracat izinlerini mümkün kıldığı açıktır. Filistin’deki gösterilerde bir noktadan sonra çocukların taş atmaya başlayacağını ve böylece ‘kamu güvenliği’ gerekçesinin devreye gireceğini kestirmek gerekir.

Fakat şunu da belirtmek gerekir: İsrailli yetkililer, B’Tselem’in ve başka örgütlerin belgelediği olaylar karşısında göstericileri suçlama yoluna gitmektense, gaz bombalarının kurallara aykırı olduğunu defalarca kabul etti. Öte yandan B’Tselem, gaz bombalarının kurallara uygun olarak kullanılması halinde bile ölüm ve yaralanmalara yol açabileceğini belgeledi. Çünkü göstericiler doğrudan hedef alınmasa bile, yeni jenerasyon gaz bombalarının etkilerini denetlemek mümkün değildir. B’Tselem, diğer bir ‘ölümcül olmayan’ ayaklanma denetim silahı olan plastik mermilerinse, 2000 yılından beri İsrail askerlerine taş atan 12 çocuk ve 6 yetişkini öldürdüğünü belgeledi.

Aralık 2012’de yayınlanan raporunda, (İsrail’in Batı Şeria’da Kalabalık Kontrol Silahları Kullanımı), ‘ölümcül olmayan’ kimyasal silah kullanımı üzerine yeni kanıtlar sunuyordu.

(devam edecek)

Yahya Berman

Yazının ikinci bölümünü okumak için TIKLAYIN

“Bu baraj düşecek” diyen Aylin Kotil, TBMM’de

Seçim barajının düşürülmesi için İstanbul’da Ankara’ya yürüyen Aylin Kotil, Meclis’te BDP Grubunu ziyaret etti.

İstanbul’dan başlattığı 19 günlük yürüyüşü geçen Cuma günü Ankara’da tamamlayan Kotil, TBMM’de BDP Grubu’nu ziyaret etti.

Kotil, seçim barajının kaldırılması talebini içeren dilekçe örneğini BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’a verdi. Buldan da Kotil’e duyarlılığından dolayı teşekkür etti.

Yüzde 10 seçim barajının antidemokratik bir uygulama olduğunu vurgulayan Buldan, “Seçim barajı Meclis’te temsiliyet hakkını insanların elinden alıyor” diye konuştu. Bu konuda daha önce verdikleri kanun tekliflerini Meclis açılınca tekrar gündemlerine alacaklarını belirten Buldan, seçim barajının kaldırılması gerektiğini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, seçim barajının istikrar için gerekli olduğu şeklindeki değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine Buldan, “Meclis, herkesin kendini özgürce ifade edebileceği bir alan olmalı, dolayısıyla baraj sistemi kaldırılmalı” dedi.

 

Papa’dan Amazonları koruma çağrısı: Peki 334 ağaç ne olacak?

Papa Francis ile buluşan Amazon yerlileri

Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis ilk yurtdışı gezisi olan bir haftalık Brezilya ziyaretini tamamladı.

Dünya Gençlik Günü kapsamında Brezilya’ya giden Papa, dün Rio de Janeiro’nun ünlü Copacabana plajında toplanan 3 milyondan fazla Katolik Hristiyan’a hitap etti ve gençlere devrimci olmaları çağrısında bulundu: “Devrimci olun. Sizlere akıntıya karşı yüzmeniz çağrısında bulunuyorum. Evet sizden isyan etmenizi istiyorum. Sizden her şeyi geçici olarak gören ve aslında sorumluluk alamayacağınıza inanan bu kültüre isyan etmenizi talep ediyorum.”

Amazonları koruyun

Papa Francis dünyanın en büyük yağmur ormanları olan Amazon havzasının korunması çağrısında da bulundu. Papa Francis, “tanrının insana emanet ettiği bütün yaratılışa saygı gösterilmesi ve korunması” çağrısında bulunurken “bu yaratılışın sömürülmemesi, tam tersine bir bahçeye çevrilmesi” gerektiğini söyledi.

Papa Francis, Amazonlarla ilgili konuşmasını Brezilya yerlilerinin kendisine Amazonlar’da yasadışı ağaç kesimine, baraj inşaatlarına ve diğer tehditlere karşı verdikleri mücadeleyi anlattıkları bir buluşmada yaptı.

Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Kutsal Yeryüzü Programı Direktörü Dekila Chungyalpa, Papa’nın tüm yaratılışın ve yerli toplulukların korunmasıyla ilgili konuşmasının Katolik dünyaya ve dünyanın tüm inançlı insanlarına güçlü bir mesaj verdiğini ve onları muazzam büyüklükteki biyolojik çeşitliliğin ve doğal yaşamın sesi olmaları konusunda cesaretlendirdiğini söyledi.

Yeryüzü insanlara emanet

Hıristiyan inancında yeryüzünün Tanrı tarafından insana verilen bir armağan olduğu ve bu emanetin korunması konusunda insanların “kahyalık” görevi yapması gerektiğine inanılıyor ve “kahyalık etiği” de denen bu anlayış Batı yeşil düşüncesini şekillendiren unsurlardan biri olarak biliniyor.

Öte yandan doğanın korunması çağrısını yapan Papa’nın Yeşil Gazete’de yer verdiğimiz bir haberde olduğu gibi Brezilya’ya gelişi öncesinde tören alanı açmak için yüzlerce (tam olarak 334) yaşlı ağacın kilise tarafından kesilmesi bütün bunların “laftan” ibaret olup olmadığını düşündürüyor. Papa bu konuda bir açıklama yapmamıştı.

İklim değişikliği, çevre kirliliği ve ağaç kesimi tarafından tehdit edilen Amazon ormanlarında 33 milyon kişi yaşıyor.

WWF ve Euronews’dan derleyen Ümit Şahin

(Yeşil Gazete)

 

18 yaş altı Basketbol Milli Takımı Avrupa Şampiyonu

18 yaş altı Basketbol Genç Erkek Milli Takımı, Letonya’da düzenlenen Gençler Avrupa Basketbol Şampiyonasında  Milli Takımlar seviyesinde ülkemize ilk  vrupa Şampiyonluğunu getirdiler. Final Maçında gençler Hırvatistan’ı 81-74 ile geçerek altın madalyaya uzandı.

Maça tutuk başlayan basketbolcularımız, Hırvatistan hızlı hucümlarına engel olamayınca skor avantajını rakibe verdiler. Hucümda Cedi Osman’ın sayılarına Marinelli’nin organize ettiği Hırvatistan ilk 5 dakikada oyunun hakimi oldular. Hırvatistanın pota altı etkinliğe karşı Kenan-Emircan’ın ikili oyunlarıyla cevap veren Türkiye, rakibin hucüm ribauntlarındaki üstünlüğü sonucu ilk çeyreği 22-16 geride tamamladılar.

İkinci periyotta karşılıklı boş hucümlar sonrası 5-1 seri yakalayan gençler farkı 2 sayıya kadar indirmeyi başardılar.Bu dakikaya kadar benchten gelen oyuncularımızın 10 sayılık skor katkısı farkın erimesindeki ana sebeplerden biriydi. 2.periyotun ortalarında ise ribauntları dengeleyen, rakibi hatay zorlayan milliler çaldıkları toplarla skoru eşitlemeyi başardılar. Periyodun son 4 dakikasına 29:29 eşitlikle giren takımlar karşılıklı buldukları basketler sonrasında devre 38-37 Türkiye’nini takımımız lehine sonuçlandı.

Genç Basketçiler 2.Yarıda Çoştu

Kerem Sipahi maçın en değerli oyuncusu seçildi

3.periyotta her iki takımda sert savunma yaparak başladılar. Savunmaya konsantre olmuş gençler hucümlardan boş dönerken, Hırvatistan üstüste aldıkları hucüm ribaundları sonrasında  44-42 önce geçmeyi başardılar.Periyodun ortalarında ise sorumluluk alan oyun kurucumuz Kerem Sipahi kişisel becerileri ile bulduğu sayılar ve sonrasında yaptığı asitlerle millileri son 3 dakikada bir adım öne çikarmayı başardı.(51-48) Periyotun sonlarında faul çizgisine gelen rakibine karşılık 3 sayılık isabet bulan Genç basketçilerimiz final periyotuna 5 sayılık avantajla girdiler.(61-55)

Son periyota Metecan Birsen’in 3 sayılık isabeti ile başlayan Türkiye oyuna hükmeden taraf oldular.İki takımında skor üretme konusunda sıkıntı yaşadığı dönemde dengeli hucümlarla sayı bulan ay yıldızlılar son 3 dakikaya kadar 9 sayılık farkı korumayı bildiler. Son 3 dakikaya iki takımın skor yükünü omuzlayan Kerem Sipahi (19 sayı, 6 ribaunt) Hırvatistanda ise Marinelli (14 sayı1 asist) 5 faulle oyun dışında kaldılar.

Maçın son dakikasına 7 sayılık farkla giren Türkiye, Hırvatistan’ın  taktik faullerle maça ortak olma planlarını serbest atışları sayıya çevirerek maçı 81-74 kazanmayı bildi.

HIRVATİSTAN (74): Josip Gulam 5 (1 asist), Paolo Marinelli 14 (1 asist), Domagoj Bosnjak 10 (8 ribaund- 2 asist), Tomislav Gabric 8 (4 ribaund), Andrija Coric 7, Dorian Jelenek (1 ribaund), Marko Arapovic 10 (11 ribaund- 3 asist), Lovro Mazalin 15 (8 ribaund- 2 asist), Karlo Zganec 4 (3 ribaund- 3 asist)

TÜRKİYE (81): Kenan Sipahi 19 (1 ribaunt – 6 asist), Berk Uğurlu 4 (1 ribaund), Cedi Osman 7, Metecan Birsen 11 (6 ribaunt), Emircan Koşut 6 (1 ribaunt), Egemen Güven, Kartal Özmızrak 6 (1 ribaunt – 3 asist), Berk Demir 8 (3 ribaund), Okben Ulubay 12 (4 ribaund), Kerem Kanter 6 (7 ribaunt- 1 asist), Doğukan Şanlı 2 (1 ribaund- 2 asist)

1. PERİYOT: 22-16

2. PERİYOT: 15-22

3. PERİYOT: 18-23

4. PERİYOT: 19-20

 

Haber: Muhittin Kurban

(Yeşil Gazete)

 

Twitter’dan açıklama, “Hükümetle anlaşmadık, silinen hesaplar spam diye bildirilenler”

Son günlerde Twitter’da silinen kullanıcı hesaplarının muhalefet mensuplarına ait olduğu iddiası üzerine açıklama yapan Twitter CEO’su Dick Costolo, Türkiye ile bu konuda bir anlaşmaya varmadıklarını ifade etti.

Akşam saatlerinde Twitter üzerinden Türk internet kullanıcılarının sorularını yanıtlayan ünlü sosyal paylaşım sitesinin CEO’su, silinen kullanıcı hesaplarının hükümetin talebiyle bir ilgisi olmadığını belirtti.

Sosyal Medyada son günlerde ortaya atılan bir iddiaya göre, Twitter’ın, hükümet ile bir anlaşma yoluna giderek, ‘ Gezi Parkı ‘ olaylarında aktif rol oynayan muhalif kesimin hesaplarını kapattırdığı iddia ediliyordu. Costolo ise silinen kullanıcı hesaplarınının hükümetin talebiyle değil farklı görüşlerdeki insanların birbirlerini spam olarak bildirmesinden kaynaklandığını ifade etti.

Bu sorunu çözmek için de bir çalışma içerisinde olduklarını açıklayan Twitter CEO’su, yakın zaman içerisinde sonuca varmayı hedeflediklerini dile getirdi.

 

 

 

ODTÜ’lü bisikletçi Meril Çiğdem Durmuş için Güvenpark’ta eylem

ODTÜ İnşaat Mühendisliği Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Meril Çiğdem Durmuş, bundan 20 gün önce, bisikletine çarpan bir aracın yol açtığı kaza sonucu, 22 yaşında hayatını kaybetti. Fakültesinin en başarılı öğrencisi olan ve gelecek yıl bölüm birincisi unvanı ile mezun olması beklenen Çiğdem’in ölümü başta fakültesi olmak üzere ODTÜ’yü üzüntüye boğarken, bisiklet kullananların yaşadığı sorunlara dikkat çekmek için dün bir de eylem yapıldı.

Eskişehir Yolu üzerindeki Beysukent-Angora Bulvarı’nda kırmızı ışıkta hızla yanından geçen bir aracın kendisine çarpması sonucu hayatını kaybeden Meril Çiğdem Durmuş için Güvenpark’ta toplanan bisikletliler, “Otomobil odaklı değil insan odaklı kent istiyoruz” diyerek yere yattı.

Meril Çiğden Durmuş anısına “Bisiklete özgürlük” turları


Durmuş’un ölümünün ardından Türkiye ’nin pek çok başka kentinde de farklı adlarla bir araya gelen bisiklet grupları, bisiklet kazalarında ölenleri anmak ve trafikte bisikletlilere duyarlılığı artırmak amacıyla “Bisiklete özgürlük” turları düzenlemişti.

Londra’da “Gezi”ye destek eylemi

İngiltere’nin başkenti Londra’da, Türkiye’deki Gezi Parkı protestolarına destek eylemi yapıldı. Protestocular, ünlü sanat müzesi Tate Modern önünde düzenlenen eylemde “Diren Türkiye, Londra seninle” ve “Diren Gezi” dövizleri taşıdılar, Türkçe ve İngilizce sloganlar attılar.


“Amaçlarının İngiltere’nin dikkatini Taksim’e çekmek olduğunu” söyleyen ve “belli bir gruba bağlı olmadıklarını” belirten eylemciler, İngiltere Hükümeti’nin Türkiye’deki şiddeti kınaması çağrısında bulundu. Eylemciler bu amaçla başlattıkları imza kampanyasına destek istedi.

Davul, zurna tencere ve tava çalınan eyleme bazı İngilizlerin de destek verdiği görüldü.

Nikki Donovan adlı bir gösterici “10 yıl önce çok sevdiğim bir Türk arkadaşım ekonomik zorluklara dayanamayıp intihar etti. Toplumdaki sosyo-ekonomik ayrılıklar insanların canlarını yakıyor. Bugün canları yanan Türk arkadaşlarıma destek olmak için buradayım” dedi.

“Diren Hamile” eylemine destek

Eylemde Türkiye’deki “direnHamile” gösterilerine de destek verildi.

TRT’deki iftar programına konuk olan bir avukatın ‘hamile kadınların sokağa çıkmasının estetik olmadığı’ yolundaki sözleri tepkilere neden olmuştu.

Gösteriye “hamile” olarak gelen Tuncay Gürhan adlı bir erkek eylemci, “Ben de anadan doğdum, bu eyleme katılarak bunu hissettirmek istedim” dedi.

(BBC Türkçe)