Ana Sayfa Blog Sayfa 3859

Pembe Hayat LGBTİ, “Dilek İnce Trans Giysi Bankası” oluşturuyor

Pembe Hayat LGBTİ Derneği trans kadınlar için giysi bankası oluşturuyor. Öncelikle cezaevindeki trans kadınların ihtiyaçlarını karşılamayı planlayan banka, öldürülen trans kadın Dilek İnce’nin adını taşıyor. Banka katkılara açık.

Yıldız Tar’ın Bianet’te yer alan haberine göre Pembe Hayat Derneği özellikle cezaevindeki trans kadınların ihtiyaçlarını karşılamak üzere giysi bankası oluşturuyor. Giysi bankası, 2008 yılında Ankara’da Etlik bölgesinde transfobik nefret cinayeti sonucu yaşamını yitiren Dilek İnce’nin adını taşıyacak.

15 trans giysi bankası...

Giysi bankası özellikle cezaevindeki trans kadınlar için oluşturulsa da; ihtiyacı olan ve zor durumdaki herkes faydalanabilecek. Bankada, abiyelerden iç çamaşırlarına, günlük giysilerden ayakkabılara kadar geniş bir yelpazeden kıyafetlerin bulunması planlanıyor.

Giysi bankasına katkı sunmak isteyenler; salı, çarşamba ve perşembe günleri 10.00 ile 18.00 saatleri arasında Pembe Hayat Derneği’ne kıyafet bağışında bulunabilir ya da eşyaların düzenlenmesine yardım edebilir.

Pembe Hayat LGBTİ Derneği’nden Buse Kılıçkaya bankayı oluşturma nedenlerini şu şekilde anlattı:

Buse Kılıçkaya
Buse Kılıçkaya

“Kendi numarasına göre kıyafet bulamayan, alacak gücü olmayan, kıyafetini uyduramayan, parası olsa dahi mağazalardan alışveriş yapamayan trans arkadaşlarımız için oluşturduk. Birçok trans kadın için alışveriş yapmak bile büyük bir mesele olabiliyor. Bankamız herkese açık. Öncelikle cezaevindeki tutsaklarla dayanışmak için kullanacağız. Tutsak arkadaşlarımızın ihtiyaçları doğrultusunda kıyafet de temin edeceğiz. İsteyenler çalışmamıza katılabilir ya da bağış yapabilir.”

Kılıçkaya bankanın Dilek İnce anısına olmasının kendileri için çok önemli olduğunu belirterek, “Dilek, Eryaman sürecinde ciddi mücadeleler veren arkadaşlarımızdan bir tanesiydi. Biz de bir hayır işi gibi düşündüğümüz bu işle onun anısını yaşatmak, emeklerine vefamızı göstermek istedik” dedi.

Dilek İnce kimdir?

Dilek İnce, 10 Kasım 2008’de, Ankara’da, Etlik bölgesinde, otomobili içinde pompalı tüfekle saldırıya uğramış ertesi gün de hayatını kaybetmişti.

Dilek İnce, “Eryaman Olayları” olarak bilinen, Eryaman ilçesinde travesti ve transseksüellere yönelik saldırılarla ilgili davanın şikayetçilerinden ve tanıklarındandı. İnce, Eryaman Davasında tanık olarak ifade vermişti.

Dilek İnce’nin “heteroseksist nefretin kurbanı” olduğunu belirten LGBT örgütler, 12 Kasım 2008’de, “Öfke içindeyiz çünkü sırada hangi gey veya transseksüel arkadaşımız var bilemiyoruz” açıklaması yapmışlardı.

Ankara, İzmir ve İstanbul’da Dilek İnce’nin öldürülmesini protesto eden örgütler, “Transseksüel Dilek İnce’yi başkentte pompalı tüfek ile vurarak kimler öldürdü ve katilleri bulunacak mı?” diye sormuşlardı

‘Hayvan kesmeye hayır bayrama evet’ – İhsan Eliaçık

Kurban ne anlama geliyor?

Kurban Bayramından ne anlamamız lazım?

Gurbân (kurban) kelimesi yakınlaşmak demektir; aynı zamanda, yumuşak g (ğ)  ile söylendiğinde, ğarip (garip), ğurebâ (gureba) aynı kökten gelen kelimelerdir. Garip, gureba kelimeleri, Kuran’ın kullandığı kavramlar. [Yalnız kalmış, garip kalmış bir yetime…] diye de, Beled Suresi’nde geçer.

Kurban, gariplerle, kimsesizlerle, yoksullarla, itilmişlerle, dışlanmışlarla, ötekileştirilmişlerle yakınlaşmak, onlarla hemhal olmak demektir. Peygamberimiz bu bayramda yani garip gureba ile yakınlaşma bayramında, sabah, bayram namazından sonra ilk yaptığı şey, ashab-ı suffa diye bildiğimiz, gariplerin, yoksul kimselerin, evsiz sahabelerin kaldığı yere gelip, onlarla bayramlaşmak idi. Kendi evinden ve ailesinden, eşlerinden önce, kimsesiz, garibân diye ifade ettiğimiz sahabelerle bayramlaşırdı. Onlarla kahvaltı eder, sohbet eder, gününü onlarla geçirmeye gayret ederdi. Bu, sadece bayramlarda değil, başka zamanlarda da böyle idi.

Malum, İslam’ın ilk doğuş yıllarında Müslümanlar günlük toplanırlar, yani salât ederlerdi. Hayye ale’ssalâh diye çağırılırlar, bu, haydin yardımlaşmaya ve dayanışmaya demekti. Ve herkes toplanır. Abdest alınır, salâta katılırken el yüz yıkanır, toplantıya temiz çıkılır. Ve insanlar, çalıştıklarında, ürettiklerinde hayvan olarak ihtiyaçtan fazla ne varsa, onu salât toplantısına getirirler, onu orada ihtiyaç sahibi alır. Bunu haftalık olarak Cumada, yıllık olarak da hacda yaparlar.

Kameri aylara göre, yılın son ayı Zilhicce ayıdır. Zilhicce, hac sahibi, ziyaret sahibi ay demektir. Zilhiccenin dokuzuncu günüde, Arabistan’ın hatta dünyanın her yerinden gelenler, Allah’ın evinin etrafında toplananlar, Arafat’ta vakfeye dururlar, sonra Kâbe’yi tavaf ederler. Herkes, bulundukları yerden, ihtiyacından fazla ne varsa oraya getirir, Cumada haftalık yaptığımızı, orada yıllık olarak yaparız ve başka diyarlardan gelen ihtiyaç sahipleri de, onları oradan alır. Şimdi bu, dünya genelinde oluyor. Peygamberimiz zamanında Mekke çapında ve giderek Arabistan çapında oluyordu. Peygamberimiz vefat ettiğinde, İslamiyet Arabistan dışına çıkmamıştı. Allah’ın evi Kâbe, kamuyu temsil ediyor. O zamanların tarım toplumunda, ihtiyaçtan fazlası dendiğinde, koyun, deve akla geliyordu ve onun ihtiyaçtan fazlasını Kâbe’ye getiriyorlardı. Ne için? İhtiyacı olan alsın, taşımada, çift sürmede kullansın diye. O hayvan, bir anlamıyla sermaye olmuş oluyor, oraya kesilmesi için geliyor değil.

Bu, aynı zamanda, eski bir kültürün (İslam öncesi kültürün) devamıdır. Sümerlerde ihtiyaç fazlası tapınağa getirilen mallar yine koyun, deve, inekti. Ortadoğu halkları binlerce yıl, sermaye olarak bu hayvanları kullandı, bunlardan iki tanesine sahip olursan yoksulluktan kurtuluyordun. Bunlar getiriliyordu ve üzerlerine “Tanrı malı” diye damga vuruluyordu ve ona kimse dokunamıyordu. Neden? Çünkü o, mabede getirilmiş. O kimin hakkı? İhtiyaç sahibinin, yoksulun hakkı. Ona dokunamazsın. Tanrı malı, demek, yoksulun hakkı demek. O hayvanların üzerine çentik atılarak işaretleniyordu. Tanrı malı olduğunu bildiren işaretler, Sümerlerden Fenikelilere geçerek, matematikteki x, y, w ifadeleri doğdu. Dil bilimde, bu böyle anlatılmaktadır. Sümer tapınaklarına bu hayvanlar neden getiriliyordu, orada da mabedin görevi (Cuma toplantısı ve hac ile) aynıydı, ihtiyaç fazlası olan oraya getirecek, ihtiyaç sahibi oradan alacak. Bu kültür devam etti etti etti, Kâbe’ye geldiğinde de, aynı kültürü İslamiyet sürdürdü. Sümer’in peygamberi Sümerlilere bunu anlatmıştı, Babil’in peygamberi Hz İbrahim Babillilere onu anlatmıştı, Asur’un peygamberi Asurlulara, Ninova’da Hz Yunus peygamber Ninovalılara onu anlatmıştı. Mekke’de çıkan Peygamber Hz. Muhammed’de, insanlara aynı şeyi anlattı. Dedi ki, burası Allah’ın evidir, ihtiyacından fazla olanı herkes buraya getirsin. Getirdiler ve oraya bıraktılar. Üzerinde, Allah’ın ismi anılmak, üzerine Tanrı damgası vurulması kültürünün devamıdır.

Üzerine Allah’ın adı anmayı, bıçağı eline alıp, bismillahirrahmanirrahim diyerek, böyle fışkırtarak hayvanın kanını dökmeye çevirdiler. Üzerinde Allah’ın ismi anılmak bu değildir! Üzerinde Allah’ın ismi anılmak demek, ben bu keçiyi, koyunu, deveyi, kamuya, yoksula, gitsin diye adıyorum demektir. Üzerinde yazıyor işte Tanrı malı, eskiden böyleydi, Kuran’dan sonra buna, üzerine Allah’ın ismini anmak dendi, bu sözler, bu hayvan kamu malıdır, yoksulun malıdır, kimse almasın demektir. İşte bunlara [hedy] denilir.

İlk bakışta bunların, kesmekle alakası yoktur. Fakat daha sonra, uzak diyarlardan gelenler (hacılar) olduğu için, o hayvanlardan kesip, o insanların karınlarını doyurmak için de kullanılmıştır. Zamanla, önceki asli vazifesi unutulup, kesme ön plana çıkarılarak, getirilip kesiliyor, bırakılıp gidiliyor şekline dönüştü. Kuran geldiğinde Araplar bunu zaten yapıyorlardı, Kâbe’nin etrafı, kesilmiş kurbanlarla doluyordu. Kuran geldi ve bu insanlara dedi ki, bu kestiğiniz hayvanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz, ulaşacak olan sizin takvanızdır. Bu şu demektir: Bunları kesiyorsunuz da, bunlar Bana ulaşmıyor, dolayısı ile, kesip durmanıza gerek yok, siz asıl, kendi aranızdaki davranışlarınıza bakın, birbirinize iyilik etmeyi öğrenin, adaletle davranın, işçinizi ezmeyin, kimseyi sömürmeyin, kul hakkı yemeyin, Ben bunlara bakarım, kestiğinize ve kana değil! Bunu açıkça söylüyor. Fakat bunu da şöyle anladılar: Tamam, Allah ete ve kana bakmaz, takvaya bakar, yani bıçağı eline alır, hayvanı keserken ki duygularına bakar, bunu Allah için kesiyorum derken ki duygularına bakar, takva budur, diyorlar. Böyle yorumladılar. Ben bu yoruma da katılmıyorum, yanlış bir yorumdur. Kuran diyor ki, onların etleri kanları Allah’a ulaşmaz! Yani, boşuna kesip durmayın. Allah diyor ki, onlar Bana ulaşmaz, Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salât, zekât, ihtiyaç fazlasını verme, isâr, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları beliyorum, takva budur. Her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, Allah bundan mutlu oluyor değildir. İşin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.

Bugün yoksul insanlar, çevre baskısında kalarak, ben kurban kesemedi dedirtmem diyor ve gidiyor bankadan bayram kredisi, kurban kredisi alıyor, faizli kredi kartı taksiti ile, kurban borcuna giriyor. Bu insanlara  bu eziyeti yapmaya  kimsenin hakkı yok. Diyanet açıklama yapmalı ve demeli ki, Kuran’da kurban ayetleri, genellikle hacda geçer, şuanda orada büyük bir toplantı oluyor, insanlar uzak diyarlardan geliyor, orada kesilenler hem yenmek hem yoksullara dağıtmak içindir; madem orada bu kesimi yapıyorsunuz, onu üçe bölün, paylaştırın ve yoksullara, garibanlara bunu verin diyor. Bu sözler kimedir, hacılaradır. Bu, hacda sürüp gelen bir kültürdür. Şimdi bunu, hacca gitmeyenlere de teşmil ederek, bütün herkes, giden gitmeyen (hacda olan olmayan), yediden yetmişe, hem de ikişer üçer, dörder tane..! Vatandaşı bunun altına sokmak, bunu yapmazsanız dini vecibeniz yerine gelmez demek, insanlara, kan dökerseniz onu alnınıza sürerseniz, gelecek kurbana kadar günahlarınız af olur, kan aktıkça pir-u pak olursun diye bir itikat telkin etmek, son derece yanlıştır. Böyle şeyler, bu dinde yoktur.

Bakın, açık açık söylüyorum. Ben kendimi söyleyeyim, yirmi yıldır bayramda hayvan kesmiyorum. Ama, gurban, yakınlaşma, garip gureba ile yoksulla yakınlaşma bayramını çok seviyorum. Hayvan kesmiyorum ama bayram kutluyorum. Bayram çok güzeldir. Temiz elbiseler giyiyorsun, küsler barışıyor, insanlar birbirlerine güler yüzlü davranıyor, hediyeleşiyor, karşılıksız yardımlara alabildiğine coşuyor. Kalplere sevinç bırakılıyor, insanlar seviyor, sevgi yayılıyor, ne güzel. Bayramlar ne güzel! Ama, bayramda illa hayvan keseceksin diye bir şey yok kardeşim. Böyle bir dini mecburiyet ve zarurette yok. Allah, herkesten böyle bir şey istiyor da değil. Allah bizden, yardımlaşma, dayanışma, iyilik, güzellik, sevgi, merhamet istiyor, başka bir yarattığı olan hayvanın kanını akıtmanızı değil. Onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan, birbirimize karşı yaptığımız iyilikler, doğruluklar, dürüstlükler, isârlardır, burada anlattığımız yardımlaşmalar ve destekleşmelerdir. İslam’ın bu konuda söylediği budur.

Kuran’da Kurban Ayetleri Haritası diye bir yazım var, buradan ayetleri tek tek inceleyebilirsiniz.

 (http://www.ihsaneliacik.com/2012/10/kuranda-kurban-ayetleri-haritasi.html)

Haccdaki hayvan kesme Allah adına bir ritüel değildir, uzaktan gelenleri doyurmak için, et ihtiyacını karşılamak için yapılan kesimdir. Benim görüşüme göre, İslam’da, insanların biyolojik ihtiyacını karşılayacak et tüketimi anlamında hayvan kesimi vardır. Tanrı için hayvan kesimi diye bir şey yoktur. Allah bizden böyle bir şey istememektedir. Bu, Kuran’ın ruhuna da aykırıdır. Yeryüzünde kan dökmek ve fesat çıkarmak, hayvan kanı dahi olsa, Kuran’ın hiç istemediği, hiç hoş karşılamadığı, nefretle karşıladığı bir durumdur.

Bazıları şöyle söylüyor, Müslümanlardaki kurban kesme olayı, insanlardaki şiddet eğilimini, enerjinin toprağa verilmesi gibi, içimizdeki şiddet canavarını, kurban keserek, kan fışkırdığını görerek gideriyormuşuz; böyle kan göre göre, şiddet eğilimini kurbana vererek, hiç olmazsa, insanları kesmekten kurtulurmuşuz. Bunlar, gülünç yorumlardır, bu yorumu yapan adama kahkahalarla gülerler. Açın videoyu bakın! Adam, genci yatırıyor, eline bıçağı alıyor, lebbeyk allahumme lebbeyk diye “dua” okuyorlar ve genci, tıpkı bir koyunu keser gibi Allahu ekber diye diye kesiyor ve kan fışkırıyor! Bu nedir! Herhalde bunu yapanlar, bu kurban kesenlerden olmalı, adam alışmış! Adam genci koyun yerine koydu, ben izleyemedim, tam bıçağı vururken kapattım. Lanetler okuyarak kapattım! Bunu yapanlar kim? Müslümanlar! Kurban vacip diyenler, hayvan kesilmeli diyenler. Allah kan istiyor diyenler! Allah hiç kan ister mi! Yeryüzünde kan dökmek kadar kötü bir şey var mı? Kan dökmek! Hayvan kanı dahi olsa! Barış dinine yakışır mı? Olacak şey mi? Nerden çıkarıyorsunuz bunu? İbrahim aleyhisselam zamanında, insanlıkta, insan kesme olayına Allah müdahale ederek, İbrahim’in rüyası vesilesi ile, durun, Benim için insan kesmenizi istemiyorum demiştir. İbrahim çağında böyle idi. Aradan ikibin yıl geçtikten sonra Muhammed çağında hayvan kesmek Kâbe’ye sıkıştırılarak, Kâbe’nin etrafına mahsus kılınarak, o da, fakiri doyurun, Ben sizden et kan falan istemiyorum, bunlar Bana ulaşmaz diyerek, daraltıla daraltıla iyice kenara çekildi.

Benim görüşüme göre, Peygamberimizden sonra, hayvan kesme olaylarının giderek azalması gerekiyordu. Kuran’ın doğrultusunda daraltılıp, sadece biyolojik ihtiyaç kadar et tüketimine izine dönüşmesi gerekiyordu, İbrahim’den beri gidişat bu yöndeydi. Ama gel gör ki, bu hususta tam tersi bir gidişat olduğunu ve hayvan kesmenin patlama yaptığını, bunun bir bayrama dönüştüğünü görüyoruz, aman Allah’ım! Bu da, Türklerin geninden midir nedir, Araplarda, Farslılarda bu kadar yok. Türk illerinden başka diyarlara gittikçe bu iş azalıyor ama burada, acayip bir kurban kanı akıtma geni var. Bu gen nereden geliyor, bunun üzerine düşünmek lazım. Geçen bayramın birinci günü, Kahire’deki bir arkadaşımla konuştum, bayram orada nasıl gidiyor dedim, yolda yürüyorum, tek tük kurban kesen gördüm, birisinin yanına gittim, o da Türk’müş dedi. Araplarda falan bizim gibi öyle yollarda bellerde kurban kesmek bu kadar yaygın değil.

İnsanlar şu soru üzerinde düşünsünler: Alevilik ve Sünnilik namaz konusunda anlaşamıyor, biri cemevine gitmiyor, öbürü camiye gitmiyor; Alevi diyor ki namaz yok niyaz var, neden böyle dediğini anlıyorum, çok iyi anlıyorum, bu, Sünniliğin ritüel dayatmasına bir tepki aslında, din ritüeldir demesine bir tepki, hayır, din gönüldür, kalp kırmamaktır, incinsen dahi incitmemektir diyen bir bilgelik var burada, anlıyorum. Camiye gitmiyor cemevine gidiyor, Kâbe’ye gitmiyor, insan Kâbe’dir, yeryüzü Allah’ındır diyor, tamam bunu da anlıyoruz, Sünnilik ne diyorsa, onun ritüelini icra etmiyor, onun yerine başka bir yolu var, bunun da tarihsel, ideolojik birçok nedeni var. Fakat iş kurbana gelince, enteresan bir şekilde (Aleviler ve Sünniler) yekvücut oluyorlar. Bütün cemevlerinin etrafı, bütün camilerin etrafı kurbandan geçilmiyor. Neden! Bu nereden geliyor? Eğer Kuran’dan geliyor dersen, Alevinin Kuran’da geçen Kâbe’yi, Sünniliğin camisini falan herhalde kabul etmesi lazım ama burada başka bir şey var. Kurban denince ikisi neden birleşiyor? Birçok konuda anlaşamayan Alevilik ve Sünnilik, nasıl oluyor da Kurbanda anlaşıyor? Bunu biraz düşünün, neden bu illerde kurbanın bu kadar parlatıldığını anlayacaksınız.

Türkiye’de, kurban kesme oranı, yüzde doksansekiz oranla birinci ritüel, ikinci ritüel domuz eti yememek, diğer namaz, hac yüzde altmışa elliye kadar iniyor, faizden kaçınma oranı ise, yüzde üçbuçuk, dörde bile varmıyor. Faizden kaçınma oranı yüzde üçbuçuk, kurban kesme oranı yüzde doksansekiz, domuz eti yememe oranı yüzde doksanbeş! Beşbuçukmilyon asgari ücretli var, onüçmilyon, yoksulluk sınırı altında yaşayan insan var. Son on yılda, her yıl, muhafazakâr iktidar zamanında, hacca gidenlerin sayısı, oruç tutanların sayısı, namaz kılanların sayısı, başını örtenlerin sayısı artmış. Ve fakat zenginle yoksul arasındaki fark da, geçen sene, sekiz kat artmış! Burada bir yerlerde, kesinlikle, kablolar yanlış bağlanmış. Bu kabloları çekip, doğru bağlamamız gerekiyor.

Kardeşim, dinin temelleri şu beş şeydir, lütfen bunları tepeye koyalım. Sizin o, dinin temeli zannettiklerinizi, lütfen şöyle aşağı indirin denmesi gerekiyor. Bizim (benim) yapmaya çalıştığımız şey de bu, size, Kuran’ın ilk surelerini açık seçik bir Türkçe ile anlatıyorum ki, Kuran en çok neyin etrafında dönüyor görün. Umarım, birileri bunları görüyordur.

    Bunlar benim doğrularım. Bir yıl, insanlar kurban kesmese, o zaman yakınlaşmanın ne demek olduğunu, bayramlaşmanın ne demek olduğunu çok iyi anlayacaksınız. Ben yirmi yıldır kurban kesmiyorum. Ben, yakınlaşmayı yaşıyorum. Bağırsak, deri, et, dana, koyun, teke, bunların olmadığı bir bayram, insanları derinden saran ve insanları birbirleri ile yüz yüze getiren bir bayram oluyor. Ben, bireysel olarak bunu yapıyorum ve bayram çok güzel. Bayram çok güzel!

    Kuran diyor ki, bunların kanları etleri Allah’a ulaşmaz ama insanlar illa kesmek istiyor ve kesiyor. O zaman ne yapacağız? Öyle ise bunu üçe böl, yakınındaki komşuna, uzağındaki komşuna, ancak üçte biri sana. Kestiğin kurbanın tamamını kendine alamazsın, ancak üçte birini alabilirsin, üçte ikisi başka yere gidecek. Kestiğinden biyolojik ihtiyacın kadarını ye, yoksula ver diyor, ayet böyle söylüyor. Bu da, kesmekte ısrar edenlere önerilen bir yoldur. Başta ne demişti, onların etleri ve kanları Bana ulaşmaz; buradan da (kurbanın önerilmediği) anlaşılıyor. (Kuran) Kurban geleneğini de yardımlaşmaya ve dayanışmaya dönüştürün diyor.

    Soru: Kurban Mehmetçik Vakfına verilir mi?

    İhsan Eliaçık: İstediğiniz yere verebilirsiniz. Nereye istersen oraya verirsin, şuraya verilir, buraya verilmez, şuraya verildiği zaman suçtur, şuraya verildiği zaman suç değildir diye bir şey söylemek, bence doğru değil. Vatandaş kurban kesiyorsa ve buna inanıyor ise, hür iradesi ile istediği yere verir.

    Soru: Kurbanın yerine bağış yapılabilir mi?

    İhsan Eliaçık: Yapılabilir. Bir yoksula verilebilir. İlla kurban kesmek istiyorsanız, onu da üçe bölmeniz gerekir. İster kesin, ister kesmeyin, ister parasını verin, ister kendisini, her iki halde de paylaşmak durumundasınız. Kurbanın üçe bölünmesinden, paylaşım mesajı çıkmıyor mu, neden üçe böleceğiz? Neden hepsini kendimiz alamıyoruz? Yasaktır! Bakın, kurban üzerinden bile, bu Kitabın her yerde mesajı aynıdır. Birine söz verdin, gitmedin, yemin ettin tutmadın, on fakiri doyur, üç gün oruç tut, köle azat et. Özgürlük, yoksula vermek veya kendin aç kal, açlığın ne olduğunu gör. Bakın, açlar, yoksullar, köleler, Kuran  lafı dönderir, dolaştırır, buraya getirir. İslam’ın özünün, sosyal adalet ruhunun ne olduğunu buralardan anlayabiliriz, kurban kesince üçe böleceksin diyor, orada da paylaşma var, bunu yap da, nasıl yaparsan yap.

    Soru: Asgari ücretli birinin kurban kesmesi gerekir mi?

    İhsan Eliaçık: Hayır, gerekmez. Asgari ücretli biri, kredi kartı ile borçlanıp kurban kesmek zorunda kalıyorsa, burada din anlayışında bir sorun var. Neden yapıyor bunu? Kurban kesemedi demesinler diye. Olmaz. Çok yanlış. Paylaşalım, dayanışalım, bu, hayvan kesmeden de olur! Paylaşalım, dayanışalım, yakınlaşalım, bu hayvan kesmeden de olur! Üçüncü kez: Paylaşalım, dayanışalım, bu, hayvan kesmeden de olur! Bayramlaşalım, helalleşelim, bu, hayvan kesmeden, kurban kesmeden de olur kardeşim. Böyle yaparsanız, umulur ki, bayramdan maksadın ne olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Çünkü bu kan revan, bu bağırsak, deri, teke kanı, öküz, dana kovalamaları yüzünden, bayramın ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Bir gurup plaja gidiyor, öbür gurup dana peşinde koşuyor. “Kestin kesmedin, bağırsak var mı, deriyi kime verdin, sucuk yaptın mı, elini kesen acemi kasaplar, ipini koparan danalar” bayram ne idi yahu, bayram?

Soru: ‘Hayvan kesimine hayır bayrama evet’ diyen vejeteryan/vegan çevrelerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz.

İhsan Eliaçık: Olumlu buluyorum, hatta kurban konusundaki tavırlarını destekliyorum. Bu tavırlarıyla, dinin ruhuna, tekbir getirerek elinde kesik kafa sallayan IŞİD’ciden daha yakınlar. Hayvan eti yemeye ve ürünlerini kullanmaya sömürü ve zulüm olduğu gerekçesiyle karşı çıkmakta dinsel bir ruh var.  Çünkü kökünde merhamet ve adalet duygusu var. Dinler tarihinde böylesi akımlar çoktur. Hiçbir canlıya, doğaya zarar vermemek ilkesi İslam’ın ruhuna çok uygun hatta bizzat kendisi. Böylesi tutumları yüksek takva (ileri derecede sakınma duygusu) olarak bile görebiliriz. Hayvan eti yemeyen ve ürünlerini kullanmayan bir çok insan tanıyorum. Gayet de sağlıklılar ve hiç de bir şey olduğu yok. Demek ki alternatif doğal yaşam yolları çok. Hayvanların ve ürünlerinin yenmemesini, kürkten deriye kadar endüstriyel hayvan sektörünün ana sermayesi olduğu için gayet antikapitalist bir tavır olarak da görmekteyim.

(Bu makale KRT; Kültür Radyo TV’de yayınlanan ‘Bana Dinden Bahset’ programında kurban ile ilgili sorulara verdiğim cevaplardan derlenmiştir. Hayırlı bayramlar.)

Bu yazı adilmedya.com/ dan alınmıştır

İhsan Eliaçık

İhsan Eliaçık

 

Dingoların bilim dünyasından acıklı haberler – Ezgi Başaran

Ezgi Başaran‘ın Radikal.com.tr’de TİB kararıyla sansürlendiği için yayınlanamayan yazısının tam metnini paylaşıyoruz

* * *

Hükümetin açtığı en ‘makbul’ üniversite yöneticisi yarışmasında birinciliği şimdilik bu rektör göğüslüyor. Ama rakipleri bol. Ama rakipleri güçlü.

Üniversite değil, Dingo’ların şahsi ikametgahı. Tozu dumanı, otu samanı gönlünce savuruyor, ne hukuk ne etik, ne bilim ne fen kriterini takıyorlar.

Türkiye’nin belli başlı üniversiteleri böyle Dingo rektörler, belli başlı fakülteler böyle Dingo dekanlar tarafından iç ediliyor.

Ne haller ne mikro iktidar alanları var, ne Kemeraltı’nda Kapalıçarşı’da bulunmayacak kurnazlıkta esnaf hesapları dönüyor, ah bir bilseniz…

Gücü elinde bulunduranlar tarafından özenle seçilip üniversitelere yerleştirilen ‘bilim’ dünyasının hükümet komiserleri, ‘bilim’ dünyasının ‘Alo Fatih’leri, yani bu Dingolar…

İstiyorlar ki tüm araştırma görevlileri, tüm asistanlar, tüm yardımcı doçentler, tüm doçentler onların eşleri dostları, söz geçirebildiği ya da hükümetin hoşuna gidecek kişiler olsun.

Buna göre kadroları düzenlerken de, takdir edersiniz ki, ne bilimsel kriter ne de hukuki hudut gözetiyorlar.

Akademik yetkinlik mi? Geçiniz.

‘Milliyetçilik’, ‘AKP’ye yakınlık’, ‘eskiden cemaate yakınlık şimdi cemaate uzaklık’, ‘Milli Görüş geleneğine içten bağlılık’, ‘serde İslamcılık’ türünden yetkinlik alanları var ve asıl bu akçeler tedavülde…

Ha bir de en önemlisi… ‘Haddini aşarak(!)’ protesto hakkını kullanan gençlere karşı devletin tarafını tutmak… Evet üniversite kadroları böyle hocalarla dolsun isteniyor. Öğrencisinin değil, devletinin hocaları!

**

Ben size yukarıda yaptığım tarifin vücuda gelmiş halini vakalar üzerinde göstereceğim şimdi, az bekleyin.

-Öyle bir rektör düşünün ki… Soma faciasından 1 hafta önce, Soma Holding’in patronuna plaket verdi.

-Öyle bir rektör düşünün ki… Çocukların mezuniyet törenini ‘kapasite yetersiz’ diyerek iptal etti. O kapasitesiz stadyum Metallica konserine ev sahipliği yapmıştı fakat öğrenciler için uygun değildi. Çünkü bir sene önce Gezi eylemleriyle ilgili komik pankartlar açan öğrencilerin bu sene de ‘şov’ yapmasından çekinilmişti.

-Öyle bir rektör düşünün ki… Kampüs güvenlik görevlilerinin sayısı 1.5 katına çıkarmak üzere kaynak ayırdı ama sosyal bilimler fakültesinin açılması için kaynak bulamadı!

-Öyle bir rektör düşünün ki… Yemedi, içmedi… Gezi’de hayatını kaybeden gençlerin anısına dikilen 30 fidanı bir bayram tatili vakti söktürdü.

-Öyle bir rektör düşünün ki… Pirinçler üzerinde (Mersin Limanı’nda ele geçirilmişti) araştırma yapan ve ‘GDO’ludur’ diye rapor veren Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi’nin itibarını sıfırladı. Çünkü Tarım Bakanı ‘Hayır o pirinçler GDO’lu değildir’ demişti. Bu demeci en kıymetli bilimsel veri kabul eden rektör üniversitesinin merkezini analizden çekti.

-Öyle bir rektör düşünün ki… Onlarca idari personeli sürgün etti, afiş asıyor diye öğretim görevlileri hakkında soruşturma başlattı.

-Öyle bir rektör düşünün ki… Doktoraları biten bir çok araştırma görevlisini işten attı. İlgili bölümleri ve fakülteleri bu araştırma görevlileri ile çalışmaya devam etmek istediğini söylemesine rağmen… Bu akademisyenler İstanbul idare mahkemesinde dava açtı ve bir ay önce kazandı. O mahkeme kararına göre üniversitedeki kadrolarına geri dönmeleri gerekiyordu. Evet bir kısmı döndü. Fakat iki araştırma görevlisi için mahkeme kararı olmasına rağmen göreve iadeleri yapılmıyor. Neden? Çünkü bu iki araştırma görevlisi, Hüseyin Mercan ve Aykut Tunç Kılıç rektöre göre hiç ‘makbul’ kimseler değil. Çünkü bu iki akademisyen rektörlüğün yukarıda saydığım uygulamalarını eleştiriyor ve daima öğrencilerinin yanında duruyor. O nedenle hukuksuz biçimde işsiz bırakılıyorlar. Ceza gibi, gözdağı gibi işsiz bırakılıyorlar.

**

Bu müthiş icraatlara imza atan rektör Prof. Mehmet Karaca’dır.

Türkiye’nin en kıymetli üniversitelerinden biri olan İstanbul Teknik Üniversitesi’ni yönetiyor.

Ve hükümetin açtığı en ‘makbul’ üniversite yöneticisi yarışmasında birinciliği göğüslüyor.

Ama rakipleri bol. Ama rakipleri güçlü. Bugün İTÜ’de yarın ODTÜ’de. Yarın ODTÜ’de, öbür gün Yıldız Teknik’te. O gün Yıldız’da, diğer gün Ege’de…

Dingo’nun bilim dünyasından haberleri dinlediniz, şimdi endişe edebilirsiniz.

Bu yazı ilk olarak yazarın yazısını yayınlaması gereken Radikal.com.tr’de TİB kararıyla sansürlendiği için yayınlanamadığı için link veremiyoruz

Ezgi Başaran

 

 

Ezgi Başaran

Bu haftasonu için bir öneri: 4-5 Ekim Dünya Kuş Gözlem Günü

21 yıldır Dünya Kuşları Koruma Kurumu önderliğinde 30’dan fazla ülkede binlerce insanın dışarıya çıkıp gökyüzüne bakarak göç mucizesini fark ettiği ve yılda en az iki kere etrafımızdan geçen milyonlarca kuşu yeniden görünür kılmak için düşünülmüş ortak bir kutlamaya katılmaya ne dersiniz?

Hem bu haftasonu özelinde yere değilde gökyüzüne bakmak özellikle tercih edilebilir bir durum olabilir.

14 dünya kuş gözlem günü

 

Dünya Kuş Gözlem Günü’nün bir parçası olup bu uluslararası günü kutlamak için yaşadığınız bölgelerde, bir parkta veya sokakta kuşları yeniden fark etmek için siz de bir araya gelebilirsiniz.

Dünya Kuş Gözlem Günü’nün tek amacı göçmen kuşları yeniden keşfetmek de değil.  Kuşların bölünen ve/veya hızla azalan üreme ya da kışlama bölgelerini, her yıl yiten önemli göç duraklarını (ormanlar, çayırlıklar, makilikler, sulak alanları) ya da bin yıllardır var olan göç yolları üzerinde insanı bile yutan koca hantal şehirlerin peydahlanmasını bir de kuşların gözlerinden görmeyi sağlamak.

2004 yılından bu yana farklı illerde Dünya Kuş Gözlem Gününü kutlayan Doğa Derneği,  bu yılki kutlama için de etkinlikler düzenliyor.

Bu yıl için ilk etapta etkinlik yapılacağı belli olan iller: İstanbul; Büyükçekmece ve Üsküdar Validebağ Korusu, Urfa; Birecik, Trabzon, Konya; Beyşehir, Adana; Ceyhan.

Bu iller dışında siz de Dünya Kuş Gözlem Günü’nün bir parçası olup bu uluslararası günü kutlamak için yaşadığınız bölgelerde, bir parkta veya sokakta kuşları yeniden fark etmek için bir araya gelebilirsiniz. Kuşları tanımıyorsanız bile hayal gücünüzle geliştireceğiniz bir etkinlikle ile katılın. Yardım için, ekteki kitten yararlanabilir veya her an Doğa Derneğine ulaşabilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi ve katılım için: dogadernegi.org/dunya-kus-gozlem-gunu

 

(Yeşil Gazete)

 

[Dünya Organik Kongresi] Ön Konferanslar tekmili birden: Ne, Nerde, Ne zaman

13-15 Ekim 2014 tarihlerinde, Buğday Derneği ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleşecek Dünya Organik Kongresi’nin (IFOAM Organic World Congress) hemen öncesinde 10-12 Ekim tarihlerindeki Ön Konferanslar hakkında sizi bilgilendirelim istedik

Ön konferanslarda tabir-i yerinde ise Organik ile alakalı “Gıda Toplulukları Oluşturmak” tan “Türkiye’de Organik Sektörün Önündeki Zorluklar“ına, “Kırsal Kalkınma için Organik Aile Çiftçiliği ve Adil Ticaret“ten “Dünya Çapında Organik Tarımı Anlamak“a ve ilk kez ziyaret edeceği Türkiye’deki şu ana kadar ilk ve tek röportajını Yeşil Gazete’ye veren Allan Savory‘nin katılacağı, “Dünyada Organik Hayvancılık: Güncel durum, kalkınma ihtiyaçları ve talepleri“ne kadar ne ararsanız var.

Allan Savory 12 Ekim'de İstanbul Yeditepe Üniversitesi'nde. Kendisi ile gerçekleştirdiğimiz röportajı buradan okuyabilirsiniz
Allan Savory 12 Ekim’de İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde

Aşağıda sıralanan Ön Konferansların yeri, zamanı, konusu ve nasıl kayıt olunabileceği ile ilgili ayrıntılı bilgiye buradan da ulaşabilirsiniz.

Sivil Forum

Buğday Derneği

10 Ekim Cuma, 09:00-18:00, Kartal Belediyesi Büyükada Tesisleri, Büyükada

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: Türkçe

Tüketicilerin ve üreticilerin TÜRETİCİ olabilmesi için hangi yöntemler izlenmeli? Üretici-aracı-türetici arasında sağlıklı ve adil bir ilişkinin kurulabilmesinde STKların rolü nedir gibi soruların irdeleneceği forumda organik tarımla ilgili tüm sivil toplum kuruluşları bir araya geliyor.

 

Gıda Toplulukları Oluşturmak

Buğday Derneği / IFOAM / URGENCI / DBB

11 Ekim Cumartesi, 09:30-18:00, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce ve Türkçe

Topluluk Destekli Tarım (TDT) ve Katılımcı Onay Sistemleri (KOS) alanlarında çalışan ulusal ve uluslararası kişi ve grupları bir araya getiren toplantı, Türkiye’deki ekolojik gıda ağlarını sağlamlaştırmayı hedefliyor.

 

Organik Pamuk için Daha Sürdürülebilir bir İş Modeli Oluşturmak

Textile Exchange & ETO

11 Ekim Cumartesi, 09:00-12:30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Organik pamuk üreticileri, kullanıcıları, tüccarları, kısacası organik pamukla ilgilenen herkesin davetli olduğu bu konferansta pamuğun geleceğinde iyi bir rol oynamak isteyenler birlikte bir yol haritası belirliyor.

 

Küresel Organik Pamuk Topluluğu Platformu Toplantısı

Textile Exchange & HELVETAS

11 Ekim Cumartesi, 14.00-17.30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Organik pamuk için piyasa analizlerinin ve yeni iş modellerinin konuşulacağı bu konferansta, aynı zamanda sürdürülebilir tarım ve kaliteli GDO tohumları-kirlilik arasındaki ilişkiler de tartışılacak.

 

Türkiye’de Organik Sektörün Önündeki Zorluklar

ETO

11 Ekim Cumartesi, 14.00-17.30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: Türkçe

Öncelikle Türkiye’de organik sektörün ulusal ve uluslararası mevcut durumu, gelişimi, yaşadığı zorluklar, yerel pazarlar, tekstil, organik ürün çeşitliliği vb. hakkında bir konuşmacı sunumu ile profil çıkarılacak olan konferansta daha sonrasında çalışma masalarında bir adet moderatör eşliğinde katılımcılar her bir grup da fikirlerini paylaşacaklardır.

 

Küresel GDO Tartışmasında IFOAM’ı Güçlendirmek

IFOAM

11 Ekim Cumartesi, 14.00-18.00, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: [email protected] adresine e-mail ile

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

IFOAM üyelerinin organizasyon örgütlenme konusunda bilgilendirileceği bu konferansta aynı zamanda GDO’ya karşı küresel ve yerel olarak neler yapılabileceği de tartışılacak.

 

Organik Su Ürünleri: Organik su ürünleri sektörünün ekonomik büyümesini desteklemek

OrAqua & IFOAM

11 Ekim Cumartesi – 12 Ekim Pazar, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: OWC kayıt sistemi /OrAqua web sitesi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Bu konferans organik su ürünleri sektörünün organik prensipler ve tüketici güveni doğrultusunda bilime dayalı düzenlemeler yapılarak nasıl geliştirilebileceği konusunu ele alacak.

 

Kırsal Kalkınma için Organik Aile Çiftçiliği ve Adil Ticaret

HELVETAS, ICEA, HIVOS, IFOAM, FiBL

12 Ekim Pazar, 09.00-17.30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: OWC kayıt sistemi

Giriş: 50€

Dil: İngilizce

Organik tarım ve adil ticaret ile ilgili olarak kalkınma gündemini ele almak ve daha geniş bir alana ulaşmak ve etki alanını artırmak için ileriye dönük gündem maddelerini oluşturmaya yardımcı olmak; farklı paydaşlar arasında işbirliğini teşvik etmek; ilham vermek, harekete geçirmek, paylaşmak ve zorluklara meydan okumak.. gibi konuların konuşulacağı konferansa tüm kırsal kalkınma politikaları ve uygulamalarıyla ilgilenen liderler ve değişim elçileri davetli.

 

Dünya Çapında Organik Tarımı Anlamak

agri benchmark

12 Ekim Pazar, 09.30-12.30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: FiBL kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Bilim adamları, çiftçiler ve danışmanlar arasında iş birliği kurmayı amaçlayan agri benchmark, bu konferansta üretim ve üretim sistemlerini, ekolojik parametreleri, üretim maliyetleri gibi konuların tartışılmasını hedefliyor.

 

Uygulayıcıların Araştırma Gündemi

IFOAM Teknoloji Yenilik Platformu (TIPI) / FiBL

12 Ekim Pazar, 12.30-18.30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: FiBL kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce (Türkçe tercüme)

TIPI’nın vizyonu, araştırma gündemi, yenilik ve öğrenme için eylem planının ele alınacağı ve Avrupa için stratejik araştırma gündeminin gözden geçirileceği etkinlikte, beş kıtadan çiftçiler (Afrika, Asya, Latin Amerika, Kuzey Amerika ve Okyanusya) ihtiyaç duydukları araştırma konularını belirleyecekler.

 

Dünyada Organik Hayvancılık: Güncel durum, kalkınma ihtiyaçları ve talepleri

IFOAM Hayvancılık Birliği (IAHA),

12 Ekim Pazar, 13:30-17:30, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Bu atölye dünyada Organik Hayvancılığa ilişkin mevcut durumu tanımlamayı ve katılımcılarla birlikte araştırma, eğitim, büyüme, etki alanı, piyasa ve kamu politikaları bakımından kalkınma ihtiyaçlarını ve taleplerini tartışmayı hedefliyor.

 

Daha Organik bir Dünya İçin Tohum ve Türleri Canlandırmak

Uluslararası Kırsal İlerleme Vakfı (RAFI) / Louis Bolk Enstitüsü / INRA

12 Ekim Pazar, 09:00-18:00, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Bu konferans organik tarım için yerel olarak uyum sağlamış tohum ve türlerin varlığını sağlamak için yenilikçi katılımcı yaklaşımlar geliştiren çiftçiler, sivil toplum kuruluşları ve üreticiler arasında ağ kurulmasını ve karşılıklı öğrenmeyi hızlandırmayı amaçlıyor.

 

 

Türkiye’de Bütüncül Yönetim: Doğadan İlham Alan Dahiyane Yaklaşımlarla Ekosistem Onarımcı Tarım

Anadolu Meraları (Savory Enstitüsü Gözesi) & Ormanevi Derneği

12 Ekim Pazar, 13.00-17.00, Yeditepe Üniversitesi

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: 15 €

Dil: İngilizce (Türkçe tercüme ile)

Bütüncül Yönetim‘in kurucusu Allan Savory tarafından verilecek olan bu konferansta topluluk oluşturma, toprak ıslahı ve onarıcı hayvancılık konularında Savory’nin hayatı boyunca biriktirdiği deneyimleri paylaşılacak.

 

Organik Sektörde Eğitim ve Kariyer Fırsatları – Kariyer Buluşması

Alman-Türk Çift Taraflı İşbirliği Projesi – ETO & FiBL

12 Ekim Pazar, 10:00-16:00, Ceylan Intercontinental Hotel, Taksim

Kayıt: Dünya Organik Kongresi kayıt sistemi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce ve Türkçe

Türkiye’de 26 adet ziraat fakültesi ve meslek yüksek okulu olmasına rağmen, yetenekli mezunlar tarım sektörü dışındaki sektörlere ilgi göstererek, farklı disiplinlerdeki eğitimlere veya iş fırsatlarına yöneliyor. Sonuç olarak, Türkiye’de tarım sektöründe ve dolayısıyla organik sektörde iyi eğitimli genç profesyonel eksikliği yaşanıyor. İşte tam da bu amaçla bu ön-konferans, “eğitim & iş buluşması” olarak, katılımcılara organik sektördeki ilginç fırsatları sunacak.

 

Organik Tarım ve Gıda Sistemleri: Akdeniz’de Çözülmesi Gereken Yeni Sorunlar & IFOAM ABM Genel Kurulu

IFOAM AgriBioMediterraneo (ABM)

12 Ekim Pazar, 12:00-16:00, Yeditepe Üniversitesi

Giriş: Ücretsiz

Dil: İngilizce

Akdeniz, coğrafi ve iklim özellikleri bakımından organik tarım konusu için dünyada büyük bir öneme sahip. Bu konferansta Akdeniz’in organik tarım konusundaki verimliliğinin devamı için gerekenler tartışılacak.

 

ISOFAR Genel Kurulu

Uluslararası Organik Tarım Araştırmaları Topluluğu (ISOFAR)

12 Ekim Pazar, 09.30-12.00, Yeditepe Üniversitesi

Dil: İngilizce

 

INOFO Genel Kurulu Uluslararası Organik Çiftçi Örgütleri Ağı (INOFO)      

12 Ekim Pazar, 08:30-18:30, Yeditepe Üniversitesi        

Kayıt: Etkinlik sabahı (Lütfen çiftçi örgütünüzden vekaletname getirin)

Dil: İngilizce

 

WWOOF Konferansı

World Wide Opportunities on Organic Farms (WWOOF)

17 Ekim Cuma- 20 Ekim Pazartesi, Pastoral Vadi, Fethiye

Dil: İngilizce

 

(Yeşil Gazete)

Antarktika’nın erimesi yerçekimini zayıflatıyor

Uydulardan elde edilen yeni görüntüler, Batı Antarktika’da yaşanan buzul erimesinin çok ciddi bir boyuta ulaştığını gösterdi. Buzul kaybı arttıkça, Dünya’nın yerçekim kuvvetinin de azaldığı belirtildi.Batı Antarktika’da Dünya’nın yerçekiminde yaşanan değişim bu şekilde gösterildi.

antarctica_main

Geophysical Research Letters dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, Batı Antarktika’da yaşanan buzul kaybı, Dünya’nın bu bölgedeki yerçekim kuvvetinin azalmasına neden oldu. Buzulların erimesi, Batı Antarktika’da uzaydan net bir şekilde görülen bir kütle kaybına neden olurken, bu azalma yerçekim kuvvetini de zayıflattı.
Batı Antarktika’nın yerçekimi hakkındaki bilgiler, Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) GOCE uydusu tarafından elde edildi. Bilim insanları, görevi Kasım 2013’te sona eren uydunun 2009-2012 yılları arasında elde ettiği verileri analiz etti. Alman, Hollandalı ve ABD’li araştırmacıların incelediği veriler, artan sıcak okyanus akıntıları nedeniyle buzul ve buz katmanlarındaki erimenin hızlandığını gösterdi.
ESA’nın verdiği bilgiye göre, 2011 ile 2014 arasında Antarktika’daki yıllık buzul kaybı 125 kilometreküp olarak belirdi. Batı Antarktika’nın ise 2009-2012 yılları arasında kaybettiği buzul miktarının 230 milyar ton olduğu tahmin ediliyor.
Alman Jeodezik Araştırma Enstitüsü’nden Johannes Bouman’ın başında yer aldığı araştırma ekibi, NASA ve Almanya’nın yürttüğü Grace görevindeki verileri de kullanarak Antarktika’nın toplam buzul kaybını belirlemeye çalışacak.

(Al Jazeera)

1. Homofobi ve Transfobi Karşıtı Akdeniz Sempozyumu Mersin’de

Medyadan, nefret saldırılarına; sağlık ve eğitim hakkından muhafazakarlaşmaya çok sayıda konunun tartışılacağı 1. Homofobi ve Transfobi Karşıtı Akdeniz Sempozyumu 9-12 Ekim tarihleri arasında Mersin’de yapılacak.

8 mersin_7renk_25kasim_yuruyus_...

Mersin 7 Renk LGBT Derneği, 9-12 Ekim tarihleri arasında Homofobi ve Transfobi Karşıtı Akdeniz Sempozyumu’nun ilkini düzenliyor. Mersinde yapılacak sempozyumda medyadan, nefret saldırılarına; sağlık hakkından eğitime ve sendikal haklara birçok konu tartışılacak. Sempozyumu Kaos GL ve Pembe Hayat LGBTİ dernekleri de sempozyumu destekliyor.

Sempozyumun programı şu şekilde;

1. Homofobi ve Transfobi Karşıtı Akdeniz Sempozyumu

9 Ekim 2014, Perşembe, Akdeniz Belediyesi Kent Konseyi
Açılış Konuşması, 13.00 – 13.30

1.Oturum, 13.30 – 15.00 “Medyanın Ötekileri”
Karin Karakaşlı(Agos Gazetesi), Yıldız Tar(Kaos GL.org editörü), Moderatör: Baki Uğuz (Mersin Gazetesi)

2.Oturum, 15:30-17:00, “LGBT’lere Yönelik Nefret ve Mersin”,
Buse Kılıçkaya, Ahmet Toköz, Hayriye Kara, Ece Yiğit Moderatör: Yağmur Arıcan

10 Ekim 2014, Cuma, Akdeniz Belediyesi Konferans Salonu
1.Oturum, 13:00-14:30, Yerel Yönetimler,
Canan Kızılaltun (Kadıköy Belediyesi), Yüksel Mutlu (Akdeniz Belediyesi Eşbaşkanı), Tuna Şahin (Mersin 7 Renk) Moderatör: Zehra Tosun (Kaos GL)

2.Oturum, 15:00-16:30, Muhafazakarlaşma ve İnsan Hakları,
Simten Çoşar, Selçuk Candansayar, Moderatör: Ali Erol (Kaos GL)

11 Ekim 2014, Cumartesi, Akdeniz Belediyesi Konferans Salonu
1.Oturum, 13:00- 14:30, Sağlık Hakkı ve LGBT’ler,
Gülşah Şeydaoğlu, Ayşe Devrim Başterzi, Hayriye Kara (Kaos GL)

2.Oturum, 15:00-16:30, Eğitim Hakkı,
Berna Savcı, Aynur Şahin, Ayşe Panuş Moderatör: Remzi Altunpolat (Kaos GL)

12 Ekim 2014, Pazar 13:00-16:00, “LGBT Hakları Sendikal Haklardır” Forum
Kaos GL Sendika Çalışma Grubu’nun katılımı ile gerçekleşecek forum sendika temsilcilerine açıktır. Bilgi için [email protected] adresine mail atabilirsiniz.

(Kaos GL)

Çanakkale 2043 hedefi: 8 bin 500 hektar kızılçam kesilecek

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ülkenin odun hammaddesi ihtiyacını karşılama gerekçesiyle hazırladığı ‘Endüstriyel Ağaçlandırma Eylem Planı’ çerçevesinde, Çanakkale merkezinde 64.5 hektar kızılçam ormanı kesildi.

Ekran Resmi 2014-10-02 12.59.09

65 yıllık ağaçlar gitti

Çanakkale Orman İşletme Müdürü Metin Uygun, ‘mevcut şartlarda böyle bir ormanın 60-65 yılda oluştuğunu‘ itiraf edip, ‘kesilen sahayı 35-40 yıl gibi kısa sürede yeniden ortaya çıkaracaklarını’ savundu. Proje kapsamında geçen yıl da Çanakkale’de 141 hektarlık kızılçam ormanındaki ağaçlar kesilmişti.

Kesilen ağaçların bulunduğu orman, Çanakkale merkezdeki Radar Tepesi’nde bulunuyordu. ‘Çanakkale’nin en güzel ormanı‘ olarak bilinen bölgedeki proje, vatandaşın da tepkisini çekti. Proje hakkında bilgi sahibi olmayan ve Radar Tepesi mevkiinde ormanın kesildiğini gören bazı vatandaşlar, aynı ormana çok uzun yıllar sonra kavuşabilecekleri için bu tepki gösterdi.

2043’e kadar 8 bin 421 hektar kesilecek

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ysa, ağaçların ‘yerine konacağı’ görüşünde. Bakanlık, ‘Endüstriyel Ağaçlandırma Eylem Planı’nı ‘orman kaynaklarının sürdürülebilir biçimde işletilmesi ve orman endüstrisinin ihtiyaç duyduğu odun hammaddesinin karşılanması için‘ hazırlamıştı. Çanakkale Orman İşletme Müdürü Metin Uygun da, projeyi savunarak 35-40 yıl gibi ‘kısa bir sürede‘ yeniden ağaçlandırma vaat etti:

”Burada, 40 yaşın üzerindeki ağaçlar kesiliyor. Kesilen sahayı en kısa sürede hazırlayarak bu yılın sonunda veya gelecek yılın başında bölgenin yapısına uygun hızlı büyüyen türlerle ağaçlandırma yapacağız. Mevcut şartlarda böyle bir orman 60-65 yılda oluşuyor. Bu projedeki hedef, hem ülkenin odun hammaddesi ihtiyacını karşılamak, hem de kesilen sahayı 35-40 yıl gibi kısa bir sürede yeniden ortaya çıkarmak.”

Uygun, 2043 yılına kadar Çanakkale genelinde toplam 8 bin 421 hektar ormanın kesileceğini de açıkladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, geçen hafta gerçekleşen BM İklim Zirvesi’nde, Türkiye’nin karbon emisyonunu düşürme planları arasında ağaçlandırma çalışmalarına hız verdiğini açıkladıktan sonra ortaya çıkan bu ağaç katliamı, kafalarda soru işareti bırakıyor.

(Diken/ Yeşil Gazete)

Çin, “Hong Kong bizim iç işimiz”

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Hong Kong’da ‘yasadışı’ olaak nitelendirdiği gösterilere katılanları sert bir dille uyardı. Washington’u ziyaret eden Wang, Hong Kong’da yaşananların Çin’in ‘içişleri’ olduğunu söyledi.Wang’ın Amerikalı mevkidaşı John Kerry de, Hong Kong yönetimine ‘itidal’ çağrısında bulundu.

4 hong kong protestolar

Çin’in, 2017 seçimlerinde aday olacak isimlere müdahale etmesine tepki gösteren öğrenciler, Hong Kong yönetimi başkanı CY Leung’un istifa etmemesi durumunda protesto gösterilerinin büyüyeceğini ifade etmişti. Göstericiler, Leung Perşembe gününe kadar görevini bırakmazsa hükümete ait binaları işgal etmeye başlayacaklarını söyledi.

Çin Dışişleri Bakanı Wang, Hong Kong’da yaşananlarla ilgili şöyle konuştu: “Hong Kong’un meseleleri Çin’in iç işlerine girer. Tüm ülkeler Çin’in egemenliğine saygı göstermelidir. Hiç kimse, hangi ülkede, hangi toplumda olursa olsun, kamu düzenini bozan bu yasadışı eylemlere izin vermeyecek.”

5 hong kongAFP haber ajansı, gece yarısı yaklaşık 3 bin göstericinin Hong Kong lideri Leung’un bulunduğu yönetim binası dışında toplandıklarını belirtti ve göstericilerden Thomas Choi‘nin şu sözlerini aktardı: “Hükümete ait tüm binaları kuşatmaya çalışıyoruz. CY Leung Cuma günü ofisine gelene kadar bekleyeceğiz. Onunla yüz yüze konuşmak istiyoruz.”

Hong Kong Öğrenci Federasyonu Genel Sekreter Yardımcısı Lester Shum, Leung’un Perşembe günü istifa etmesini umduklarını söylemişti. Shum, “Yoksa, hükümete ait diğer binaların da işgal edilmesi dahil, hareketimizi tırmandırma çağrısı yapacağız” dedi.

Demokrasi yanlısı Merkezi İşgal Et hareketinden Chan Kin-man, öğrencilere barışçıl olmaları çağrısında bulundu. Leung’a da istifa çağrısı yapan Kin-man, “Hükümetten, o hariç herkesle konuşuruz. Hong Kong’un iyiliği için istifa et” diye seslendi.

Binlerce gösterici Hong Kong’un iş merkezi Causeway Bay ve Mong Kok’taki gösteri alanlarında kamp kurdu. Çarşamba günü Tsim Sha Tsui’deki alışveriş merkezi Canton’da da gösteriler için kamp alanı açtı.

(BBC Türkçe)

Öcalan: “Sürecin çökmesini istemeyen herkesi Kôbane’ye sahip çıkmaya çağırıyorum”

Abdullah Öcalan, çözüm süreci eylem planının ortaya çıktığını ve artık müzakere iradesinin önünde engel kalmadığını belitti. Öcalan, ‘Kobane’deki katliam grişimi amacına ulaşırsa hem çözüm sürecinin sonlanacağı hem de uzun sürecek bir darbenin temellerinin atılacağı’nı vurguladı.

fft81_mf1946273

Grup Başkanvekilleri İdris Baluken, Pervin Buldan ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den oluşan HDP heyeti dün İmralı Adası’nda gerçekleştirdikleri görüşmenin ardından Öcalan’ın mesajını aktardı.
Sadece bölge açısından değil, insanlığın geleceği açısından da bıçak sırtı olarak tanımlanabilecek, ciddi gelişmelerin yaşandığı günlerin yaşandığını aktaran Öcalan, yol haritasının eylem planınının da ortaya çıktığını iletti. Dün Resmi Gazete’de yayımlanan ‘Çözüm Süreci Kurulu’yla ilgili kararnameden de bahseden Öcalan, artık müzakere pratiğinin önünde hiçbir engel kalmadığını söyledi:

“Artık birincil öneme haiz olan şey bu yol haritası ve eylem planının anlamlı bir ilkeler bütünlüğü ile çerçevelenmesidir. Çünkü en ideal eylem planı bile ilkesel bir bütünlükle ele alınmazsa kuru bir metin olmaktan öteye geçemez. Bu ilkelerin belirleneceği zemin ise, başta kurullar ve komisyonlar olmak üzere müzakere organlarının oluşmasıyla mümkündür. Bu çerçevede, bakanlar kurulu kararı haline gelen müzakere iradesinin pratikleşmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır. Resmileşen bu metin doğrultusunda ve metnin içeriğine uygun olarak resmi müzakerelerin zaman kaybetmeksizin başlaması oldukça önemlidir. Ciddiyetle ve büyük fedakarlıklarla bu noktaya getirmeyi başardığımız sürecin geleceği ve selameti atılacak adımların hızı ve ciddiyetiyle doğrudan bağlantılı hale gelmiştir.”

Kobane katliam girişimi amacına ulaşırsa süreç sonlanır

“Nitekim, Ortadoğu’nun JİTEM’i olarak da ifade edebileceğimiz IŞİD gibi vahşi bir örgütün neler yapabileceğine bütün dünya tanıklık ediyor. Kobanê kuşatması sıradan bir kent kuşatması olmanın çok ötesinde, sadece Kürt halkının demokratik kazanımlarını hedeflemekle kalmayıp Türkiye’yi de yeni bir darbe sürecine sokacaktır. Bu katliam girişimi amacına ulaşırsa hem süreci sonlandıracak, hem de yeni ve uzun sürecek bir darbenin temellerini atacaktır.

Kobanê ve Rojava meselesini doğru anlamak isteyen herkes bu gerçekliği iyi kavramalıdır. Türkiye’de sürecin ve demokrasi yolculuğunun çökmesini istemeyen herkesi Kobanê’ye gereken ciddiyet ve sorumlulukla sahip çıkmaya çağırıyorum.

Devlet içinde de halen çözüm odaklı davrananlarla imha sığlığından medet umanlar arasında bir gel git yaşandığı gözlenmektedir. Çözümden yana olanların sürece ve sorunlara zamanında ve aktif müdahaleler geliştirmesi hayati önemdedir. Bu itibarla Kobanê gerçekliği ile sürecin ayrılmaz bir bütün olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatarak, herkesi büyük bedellere mal olan bu demokratik yolculuğumuz ve insanlık mücadelemizi sahiplenmeye çağırıyorum.

Kobanê başta olmak üzere Şengal, Cezaa, Rabia ve Mahmur’da vahşi IŞİD saldırılarına karşı büyük bir direniş gösteren tüm halkımızı, yine ülkenin dört bir tarafında bu direnişle dayanışma ve destek tutumunu ortaya koyan tüm çevreleri selamlıyorum.”