Ana Sayfa Blog Sayfa 3811

Almanya’da borsada işlem gören şirketler için kadın kotası

Almanya’da koalisyon ortakları, borsada işlem gören şirketlerin denetleme kurullarının yüzde 30’unun kadınlardan oluşması konusunda anlaştı. Ancak iş dünyası kotaya tepkili.

Traders react in front of the DAX board at the Frankfurt stock exchange

Almanya’da Hristiyan Birlik partileri ve Sosyal Demokrat Parti, 2016 yılından itibaren borsada işlem gören 108 Alman şirketinin denetleme kurullarına kadın kotası uygulaması getirilmesi konusunda uzlaşmaya vardı. 11 Aralık’ta kabineden de geçmesi beklenen düzenleme, söz konusu şirketlerin denetim kurulu üyelerinin yüzde 30’unun kadınlardan oluşmasını öngörüyor.

Kadın kotasını yerine getirmeyen şirketlere ise yaptırım uygulanması planlanıyor. Yeterli sayıda kadın üyesi olmayan şirketlerin denetim kurullarında kadınlar için ayrılan koltukların daha sonra boş bırakılması öngörülüyor.

Aile Bakanı Manuela Schwesig koltukların boş kalmayacağını, bu görevi yerine getirecek çok sayıda nitelikli kadın olduğunu belirterek, “Bu yasa, iş dünyasında kültürel dönüşümün öncülüğünü de yapacağı için cinsiyet eşitliği konusunda atılmış önemli bir adım” diye konuştu.

Yeşiller’den Renate Künast, “Kadınlara tüm alanlarda gerçek bir fırsat eşitliği sağlanması için çalışmalıyız” diyerek kota uygulamanın yeterli olmadığını kaydetti.

İş dünyasından ise daha sert açıklamalar yapıldı. Alman İşverenler Birliği’nden (BDA) yapılan açıklamada, böyle bir kota uygulamasının uzmanlık nitelikleriyle ilgili belirli kriterleri yok saydığı belirtildi.

Kota uygulamasının şirketlere ve çalışanlara zarar vereceğini savunan BDA, “bir seçimin yanlış cinsiyet nedeniyle geçersiz sayılmasının anayasal açıdan da sorun teşkil edeceğini” savundu.

(DW Türkçe)

Onları niye savunamayız? – Ümit Kıvanç

AKP propaganda mekanizmasında yaşanan sarsıntı, basit bir “neler oluyor?” tartışmasından fazla gürültü koparttı. daha fazlasını da kopartmalı. Çünkü Star grubu “medya grup başkanı” ile, Star ve Akşam gazeteleri genel yayın yönetmenlerinin beklenmedik bir operasyonla aynı anda görevden alınması, bir değil birçok bakımdan anlamı olabilecek bir gelişme. İktidarın propaganda mekanizmasının gelecekteki şekillenmesine dair sunabileceği verilerin yanısıra yaratabileceği sonuçlar olabilir. Siyasî boyutu olabilir, iktidar çevresinde, hattâ “mutfağı”nda işlerin nasıl yürütüldüğüne dair önemli işaretler içeriyor olabilir, yakın geleceğe dair fikir veriyor olabilir.

Bir tek şey olamaz: Bu konunun gazetecilikle, basınla, hele basın özgürlüğüyle uzaktan yakından ilgisi olamaz. Bir vakitler gazeteci sayabileceğimiz bu insanların son birkaç yıllık angajmanları, pratikleri, neyi niye ve nasıl yaptıkları ortada. Tarafsız bir göz, Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert ve Mehmet Ocaktan’ın gazeteci sıfat ve kimliklerini kaybetmiş olduklarını teslim edecektir.

Bu konuda sayısız kanıt sunulabilir (üşenmem, biliyorsunuz, lâkin o cenahtan kulak veren olmayacağından böyle bir işe kalkışmayacağım). Sadece Karaalioğlu’nun bir ara her vesileyle tekrarladığı, “Yüzde ellinin medyası olmasın mı?” haykırışını hatırlatacağım. Bunu hangi bağlamlarda nasıl bir içerikle gündeme getirdiğine bakılması (ve %50 = parti = lider denkleminin akılda tutulması) çok aydınlatıcı olacaktır. Bu soru işin özünü içeriyordu.

Şu anda aynı propaganda mekanizmasına mensup simaların TV ekranlarından bütün gazetecileri “meslektaşlarının işsiz bırakılmasına” tepki göstermeye çağırmaları, herkesi meslekî dayanışmayı ihmal etmekle, çifte standartlılıkla, samimiyetsizlikle suçlamaları, hem samimiyetsizliğin büyüğü hem alışageldiğimiz riyakârlığın yeni bir tezahürü hem de tahammülü zor bir pişkinlik ve şımarıklıktır.

Türk basınının bir kısmının, AKP propaganda mekanizmasında gördüğümüz alçaklıkların bin beterini zamanında Genelkurmay emrinde yapmış olması bugünkü vaziyeti değiştirmiyor. Bu memlekette birilerinin Ertuğrul Özkök’ü, Yılmaz Özdil’i gazeteci sayması da iktidarın propaganda aygıtı bünyesinde yeralan kurumların işlevini, buralarda yönetici veya silahşör olarak vazife görenlerin konumunu değiştirmiyor.

(Karaalioğlu’nun yukarıda andığım çağrısı şöyle tercüme edilebilirdi: “Bizim tarafın Özkök’ü olmasın mı?” Sanırım buna kendisini aday görmüştü. Neye özendiğini söyle, kim olduğunu söyleyeyim… Belki de Karaalioğlu’nun başaşağı gidişine yolaçan, “Yeni Türkiye” merkezî propaganda mekanizmasının, askeriyeninkinde Özkök’ün sahip olduğu görece özerkliği kaldırmayışıdır; kimbilir…)

Parti propaganda aygıtının elemanı olmanın, gazetecinin “taraf tutması” veya “tavır alması”na dair meşhur tartışmayla ilgisi yok. Gazeteci kimliği taşıyan insanların, bir partinin propaganda mekanizmasında görev almalarıyla, gazeteciliklerini, karar merkezi başka bir yerde, yetkisi başkalarında bulunan bir aygıta tâbi kılmalarıyla ilgisi var.

(Gazetecilik dışındaki alanlarda iş tutan sermayedarların basın patronları oluşu da bu karar odağını tamamen başka yere kaydırdığı, başka ölçütlere tâbi kıldığı için kabul edilemez. Aydın Doğan, Ferit Şahenk veya Ethem Sancak kimlerdir ki, onlara insanların dünyada olan biteni öğrendiği kanalı denetleme, hattâ şekillendirme yetkisi verilmiştir? Hangi hakla, zihnimizi, duygumuzu, moralimizi etkileme yetkisi edinmişlerdir? Elbette bu ayrı konu, şimdi giremeyiz.)

Gazetecinin “taraf”ı, “tavrı”

Univision News’in baş habercisi (“anchorman” tabirini sevmiyorum) ve Fusion TV’nin programcısı Jorge Ramos’un Gazetecileri Koruma Komitesi’nin 2014 Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülleri Gecesi’nde “basın özgürlüğünü savunmada ömürboyu başarı” ödülü alırken yaptığı konuşma, tam da bugünlerde, New York’tan Türkiye basın âlemine bir sesleniş gibi.

“En iyi gazetecilik, tavır aldığımız zaman yapılır,” dedi Ramos, meşhur “tarafsızlık” tartışmasına kesin bir açıklık getirerek ve insanı yanıltması zor bir ölçüt koyarak,“iktidardakileri sorguladığımız zaman, yetkilerini kötüye kullanan politikacılarla karşı karşıya geldiğimiz zaman, bir adaletsizliği duyurduğumuz zaman. En iyi gazetecilik, kurbanların, en çok incinebilir olanların, haklardan yoksun olanların yanında tavır aldığımız zaman yapılır. En iyi gazetecilik, kendimizi tarafsızmış gibi göstermeyi özellikle bıraktığımız ve iktidara karşı hakikati anlatmak gibi bir ahlâkî yükümlülüğümüzün bulunduğunu kabul ettiğimiz zaman yapılır.”

Kendini ve mesleğini her türlü güç ve iktidar sahiplerinin çıkarlarına, buyruklarına tâbi kılanlara hitap ediyormuş gibi devam etti Ramos:

“Güç sahipleriyle uğraştığımızda bir tavır belirlemeliyiz. Ben muhabirim, senin dostun olmak istemiyorum. Güven bana, sen de benim dostum olmak istemezsin.”

Ramos konuşmasının bir yerinde, Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel’in sözünü hatırlattı: “Taraf tutmalıyız. Tarafsızlık asla kurbana değil, baskıcıya yardım eder.”

(Ramos’un konuşmasına hepimizin dikkatini çeken @ZeynepAtikkan’a teşekkürler.)

Bu yazı riyatabirleri.blogspot.com.tr/ den alınmıştır

Ümit Kıvanç

 

Ümit Kıvanç

Havuz harici basından ortak ses, “Yayın yasağına uymayacağız”

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla suçlanan 4 eski bakanın TBMM’de Soruşturma Komisyonu’na ifade vermelerinin hemen öncesinde basına getirilen yayın yasağına birçok basın kuruluşu tepki gösterdi. Cumhuriyet, Evrensel, BirGün, Yurt, Millet, Today’s Zaman gazeteleri; internet gazeteciliği yapan T24, Rota Haber, Diken, Orta Sayfa, On7Yirmi5 ve Grihat siteleri de AKP’li dört eski bakanın yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla ilgili görev yapan Meclis Soruşturma Komisyonu haberlerine yayın yasağına uymayacağını duyurdu.

27

Cumhuriyet gazetesi, BirGün ve Evrensel gazetelerinin bugünkü (27 Kasım 2014) nüshalalarında yayın yasağı protesto edildi. Cumhuriyet, halkın haber alma hakkının engellendiğini belirterek, “Yasağınızı tanımıyoruz” dedi. Evrensel gazetesi de “halkın gerçekleri öğrenme hakkının gaspedilmesi sansürdür” ifadeleri ile “Sansüre boyun eğmeyeceğiz!” açıklaması yaptı. Gazetelerinin birinci sayfasının tamamını yayın yasağı kararına ayıran BirGün ise “Aşağıdaki haberlere yayın yasağı kondu!” başlığı ile 17 Aralık sonrası gündeme oturan yolsuzluk iddialarıyla ilgili 5 haberi tekrar hatırlattı.

Cumhuriyet, Evrensel ve Birgün’ün 27 Kasım 2014 ilk sayfaları:

(T24)

 

Ali İsmail’in hayalleri için “Düşlerinde özgür dünya” kampanyası

Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin kurduğu Ali İsmail Korkmaz (ALİKEV) vakfı “Düşlerinde özgür dünya” isimli kampanya başlattı. Kampanya kapsamında Ali İsmail’in fotoğrafının olduğu tişörtler satışa sunuldu.

Kampanyaya Birsen Tezer, Mehmet Esen ve Bedri Baykam da destek verdi
Kampanyaya Birsen Tezer, Mehmet Esen ve Bedri Baykam da destek verdi

ALİKEV tarafından başlatılan kampanya kapsamında üzerinde “düşlerinde özgür dünya” yazılı ve Ali İsmail Korkmaz’ın fotoğrafının bulunduğu tişörtler basıldı. Tişörtlerde, Fenerbahçe taraftarlarının Ali İsmail için bestelediği marştan esinlenerek sekiz takımın renkleri kullanıldı.

ALİKEV’in başlattığı kampanyaya sanatçılar Birsen Tezer, Mehmet Esen, Bedri Baykam, Orhan Aydın, Alican Yücesoy ve Timur Acar’dan destek geldi. Sanatçılar, “Düşlerinde özgür dünya” tişörtlerini giyerek Ali İsmail Korkmaz Vakfı için bağış çağrısında bulundu.

Tişörtlerin satışı www.duslerindeozgurdunya.com sitesi üzerinden yapılıyor.

Korkmaz Ailesi yaptığı açıklamada, tişörtlerden elde edilecek gelirin Ali İsmail’in hayallerini gerçeğe dönüştürmek adına toplum yararına çalışmalar için kullanılacağı belirtildi.ALİKEV’in Ali İsmail’in yarım kalan düşlerini hayata geçirmek için kurlduğunu dile getiren aile üyeleri, “Bu vakıf ile amacımız; Ali İsmail’in yarım kalan düşlerini insanlara anlatarak, onun gibi düşünen ve faaliyetler yapan binlerce, hatta milyonlarca Ali İsmail’lere ulaşmak. Ali İsmail Korkmaz Vakfı ile öğrenciye de, yaşlılara da, doğaya da, hayvanlara da, sanatçıya da, esnafa da ulaşacak etkinlikler yapmayı planlıyor ve milyonlarca Ali İsmail’i yanımızda görmek istiyoruz” şeklinde konuştu.

(Kaos GL)

G9 Gazeteciler Platformu’ndan yayın yasağını tanımayan medyaya destek

12 meslek örgütünü bir araya getiren G9 Gazeteciler Platformu, yolsuzlukla suçlanan eski dört bakanın TBMM Yolsuzluk Komisyonu’nda dinlenmesiyle ilgili işlemlere getirilen yayın yasağı getirilmesini protesto etti.

22...

G9 Gazeteciler Platformu tarafından yapılan açıklamada Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) Türkiye Temsilciliği, Basın Yayın ve İletişim Emekçileri Sendikası (Haber-Sen), Çağdaş Gazeteciler Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Parlamento Muhabirleri Derneği, Profesyonel Haber Kameramanları Derneği, Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği, Türkiye Basın Yayın ve Matbaa Çalışanları Sendikası (DİSK-Basın İş), Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Ankara Temsilciliği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın imzaları bulunuyor.

Halk iradesinin somutlaştığı mekanı olan TBMM Komisyonu”na yönelik yasağı Türkiye tarihinde bir ilk olduğuna vurgu yapılan açıklamada, AKP iktidarının koyduğu yasağa uymayacağını duyuran medya organlarına da destek verilerek, “Hiçbir yasak ve baskının gerçeği karartamayacağını ilan ediyoruz. Halkın haber ve bilgi alma hakkına aracılık eden gazeteciler olarak haberleri vermeye devam edeceklerini açıklayan yayın organları ile dayanışma içinde olduğumuzu vurguluyor ve varsın yasaklar sizin işiniz olsun, yazmak da bizim işimiz olacak diyoruz.” denildi.

G9 Gazeteciler Platformu’nun açıklamasında ayrıca; TOMA’nın üzerinde yazanları ekranda gösterdiği gerekçesiyle 11 yıl hapsi istenen Müşerref Seçkin, 17 Aralık 2013 yolsuzluk iddialarını gündeme getirdiği için yargılanmaya başlanan İbrahim Yıldız ve Aykut Küçükkaya, bir davayı kazandığı gün hakkında bir başka dava açılan Can Dündar, Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanan Harun Çümen, yolsuzluk iddialarını yazdığı için hapisleri istenen Ahmet Meriç Şenyüz ve Mehmet Demirkaya, Aysun Yazıcı, Ali Cemal Karabudak, Barış İnce, soruşturmanın gizliliğini ihlal ve adil yargılamayı etkileme gerekçesiyle 9 yıl hapsi istenen Hüseyin Özay ve 5 ay hapis cezasına çarptırılan Özer Sürmeli’nin durumları hatırlatıldı.

(Bianet)

Soul Man Carlton J. Smith bu akşam Jolly Joker’da

James Brown, Al Green, The Temptations gibi Soul ve R&B ustalarının geleneklerini devam ettiren bir sahne sanatçısı ve besteci Soul Man Carlton J. Smith bu akşam (27 Kasım) 21:00’de Jolly Joker İstanbul‘da sahne alıyor.

CJS2...

Barry Levinson’un “Liberty Height” filminde James Brown’ı da canlandıran sanatçı şu ana kadar kendi orijinal şarkılarından oluşan 2 CD çıkarttı. Modern dönemde kadın erkek ilişkilerinin gelişimini anlatan, ““DIAGRAM OF A RELATIONSHIP” ve Tom Waits’e saygı duruşu niteliğinde, Tom Wait’s parçalarının R&B duygusu verilerek yeniden yorumladığı, ““THE SKINNYBONE TREE”  cdleri nin yanısıra sanatçı özellikle Türk hayranlarını sevindirecek yeni bir proje üzerinde çalışıyor.

“SOUL ORIENT” adı verilen bu projede ilk geldiği günden beri çok etkilendiği Türk müzisyenleri ile birlikte birlikte kendi Soul müziğini Türk müziği ile birlikte harmanlayan yeni bir Soul tarzıyla albüm kayıtlarına başladı.

(Yeşil Gazete)

Bergama altın madeninde siyanürlü kaza

Bergama Ovacık’ta yıllardır tüm hukuki engellere rağmen faaliyet gösteren altın madeninde korkulan olduğu öğrenildi. 21 Kasım Cuma gecesi madenin atık barajına siyanürlü atık çamur taşıyan boruda patlama meydana geldi. Bu kaza sonucu tonlarca siyanürlü atık maden yakınındaki dereye karıştı.

Kazanın ardından yıllardır madenin tehlikelerine dikkat çeken Ege Çevre ve Kültür platformu  Eş Sözcüleri Burçak Kahraman Uysal ve Prof.Dr Ali Osman Karababa  aşağıdaki açıklamayı yaptı.

 BERGAMADAKİ SİYANÜR KAZASI KARARTILMASIN! MADEN DERHAL KAPATILSIN!

Bilimsel raporlara ve Danıştay kararlarına rağmen yıllardır hükümetlerce çalışmasına göz yumulan, uğruna yönetmelikler hazırlanan, değiştirilen, Bakanlar Kurulu kararları alınan, açık veya gizli aflar çıkarılan Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinde ne yazık ki istenmeyen ancak beklenen oldu. 21 Kasım Cuma günü madenin ikinci atık barajına siyanürlü çamur taşıyan boru patladı. Bu kaza ile birlikte dereye karıştığı tahmin edilen  tonlarca siyanürlü bileşikler ve ağır metaller içeren atık doğada kontrolsuz biçimde çevre ve halk sağlığını tehdit ediyor.

Bugün, Bergama Ovacık altın madeninde meydana gelen kaza ile ilgili başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere sorumluluğu bulunan tüm yetkili kurum ve kuruluşları göreve çağırıyor, hukukun üstünlüğü ve bilimsel gerçekler doğrultusunda maden işletmesinin faaliyetlerinin bir an önce durdurulmasını, olası felaketler için önlem alınmasını istiyoruz.

Altıncı şirketin, cuma gününden bu yana bütün vardiyaları alarma geçirerek kazanın izlerini yok etmeye çalıştığı bilgileri geliyor. Böyle bir ortamda altın madeninin yaşanan sorunla ilgili “rutin tamir ve bakım” açıklaması yapmasını suçu karartma ve geçiştirme çalışması olduğunu düşünüyoruz. Haziran 2006 yılında Eşme ve köylerinden yaklaşık 1500 yurttaşın siyanürle zehirlendiği Kışladağ Altın Madenindeki kazanın karartılması gibi bu kazanın da karartılacağı endişesini taşıyoruz.

Başta Narlıca köylüleri olmak üzere, yöre halkı endişe ve korku içindedir. Kaza ve sonuçları ile ilgili kamuoyunun sağlıklı bir şekilde bilgilendirilerek halkın kaygı ve endişesinin önüne geçilmesi ve çevre ve halk sağlığı açısından gerekli önlemlerin alınması konusunda ilgilileri uyarıyoruz.

Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel ise yıllardır madenin tehlikeleri konusunda uyarılarda bulunduklarını ve madene karşı yaptıkları mücadelelere karşılık madenin faaliyetlerine devam ettiğini söyledi.

Haklarında maden şirketi tarafından açılan davaların devam ettiğini söyleyen Erol Engel yöre halkında kanser vakalarının çok arttığını ancak yakınları madende çalışanların ücretsiz yapılacak olan sağlık taramalarından bile kaçındıklarını ifade etti. Bunun nedeninin kanser çıkarlarsa yakınlarının işten çıkarılacağı korkusu olduğunu söyledi .

Cuma gecesinden bu yana maden çalışanlarının genel bakım var denilerek çalıştırıldığını ancak yapılan çalışmanın bakım çalışmaları olmadığının altını çizdi.

Cuma gecesinden bu yana aralıksız yoğun bir şekilde çalışma yapıldığını vurgulayan Erol Engel Çevre ve Şehircilik Bakanlığı elemanlarının bölgede inceleme yaptığını, toprak ve su numunelerinin alındığını söyledi.

Yeşil Gazete

Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’na genel kurulda veto

Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu (TBESF) 4. olağan mali genel kurulu 22 Kasım günü Ankara İçkale Otelde 150 delegenin katılımıyla gerçekleştirildi. Divan Kurulu üyelerinin oluşturulması sırasında başlayan gerginlik genel kurulun bitimine kadar sürdü. Genel Kuruldabütçe  59’a karşı 82 oyla delegeler tarafından ibra edilmedi ve ana statüye göre 60 gün içinde olağanüstü genel kurula gidilecek.

Genel Kurulda yükselen tansiyon sonrası güvenlik görevileri salona geldi
Genel Kurulda yükselen tansiyon sonrası güvenlik görevileri salona geldi

 

Divan Kurulu üyelerinin oluşturulması sırasında başlayan gerginlik genel kurulun bitimine kadar sürdü. Tartışmalar nedeniyle yaklaşık 5 saatte tamamlanabilen mali genel kurulda İstanbul Yıldız Engelliler Spor Kulübü delegesi Murat Kemal Yüksel ve Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü delegesi Celal Karadoğan‘ın konuşmaları dakikalarca süren tartışmalara neden oldu. Bir önceki dönem başkanlık görevini yürüten Mustafa Veysel Gülpınar‘ın konuşması ise delegeler tarafından dakikalarca alkışlandı.

İstanbul Yıldız Engelliler Spor Kulübü delegesi Murat Kemal Yüksel ve Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü delegesi Celal Karadoğan'ın konuşmaları sırasında tansiyon iyice yükseldi
İstanbul Yıldız Engelliler Spor Kulübü delegesi Murat Kemal Yüksel ve Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü delegesi Celal Karadoğan’ın konuşmaları sırasında tansiyon iyice yükseldi

TBESF’nin mali genel kurulunda engellilere uygun bir konuşma kürsüsünün olmaması ise katılımcıların şikayetlerine neden oldu.

(Yeşil Gazete)

İTÜ Taşkışla’da Türkiye’nin İnsan Hakları Gündemi Konferansı

2. Türkiye’nin İnsan Hakları Gündemi  Konferansı 5-7 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da İTÜ-Taşkışla Kampüsü, Nezih Eldem Konferans Salonu’nda gerçekleşiyor.

17...2013 -2014 yılları arasında Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerinin tartışılacağı bir platform oluşturması amaçlanan konferansın ilk günü “Eğitimin Ahvali” oturumu ile başlıyor. Ardından yargının da dahil olduğu devlet kurumlarının, insan haklarına yaklaşımının  tartışılacağı “Kurumlar ve İnsan Hakları” oturumu yer alıyor. Konferansın ilk gün öğleden sonraki kısmında, Ortadoğu’daki savaş ve göçün  yarattığı tahribatın ve mültecilik durumunun yanı sıra şiddet ve ırkçılığın yeniden üretimi üzerindeki etkisinin ele alınacağı “Ortadoğu’da Savaş, Türkiye’de Mültecilik” başlıklı iki oturum var.

Ceza ve adalet ilişkisini kuramsal ve hukuki perspektiflerden değerlendiren tebliğlerin yer aldığı ikinci günün ilk oturumu “Hukukun Sınırları: Ceza, Adaleti Sağlar mı?” başlığını taşıyor. Konferans, devlet şiddeti üzerine tanıklıklıların aktarılacağı “Şiddetin Yoğunlaştığı Bölgeler” oturumu ile devam ediyor. Öğleden sonra, sistematik insan hakları ihlalleri ve bunların inkarı karşısında, adalet ve hakikat arayışının tartışılacağı  “Adalet Arayışı ve Geçmişle Hesaplaşma” ve “Hakikatleri ve İnkarı Araştırmak” başlıklı iki oturum yer alıyor.

Konferansın son günü, Gezi direnişi ile birlikte güçlü bir siyasi mecra ve araç haline gelen sosyal medya üzerinde artan baskıların tartışılacağı “İnternet, Sosyal Medya ve Sansür” oturumu ile başlıyor. İnsan hakları ihlallerinin özellikle sınıfsal boyutunu merkeze alan “Güvencesiz Yaşamak” Pazar gününün ikinci oturumu.

Konferans, üç gün boyunca tartışılan insan hakları gündeminin bir bütün olarak ele alınacağı ve mücadele yöntemleri üzerine düşünüleceği bir “Genel Değerlendirme” ile sona erecek.

Program hakkında ayrıntılı bilgi için: insanhaklarigundemi.net

Konferansın Facebook Sayfası

(Yeşil Gazete)

Cumhurbaşkanı’ndan, Ali İsmail davası sürerken esnaf tarifi, “Askerdir, gazidir, kahramandır”

4 esnafın yargılandığı Ali İsmail Korkmaz davasının Kayseri’de görüldüğü dakikalarda Ankara’da esnaflara seslenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Bizde esnaf ve sanatkar demek, ticaret yapan, alan – satan sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır” dedi.

16...

Kayseri’de görülen Ali İsmail Korkmaz davasında mütalaasını okuyan savcı, Korkmaz çökmüş bir haldeyken vurmaya devam eden polis memuru Mevlüt Saldoğan hakkında müebbet hapis cezası talep ederken, sivil sanıklardan fırıncı İsmail Koyuncu ve Ramazan Koyuncu ile Muhammet Vatansever ve Ebubekir Harlar hakkında ise 8-12 yıl hapis cezası talep etti. Mütalaada tutuksuz yargılanan sanık polis memurları Şaban Gökpınar ve Hüseyin Engin’in ise beraatını istendi.

Dava ile aynı dakikalarda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Ankara’da 4. Esnaf ve Sanatkarlar Şurası’nda konuşuyordu. Erdoğan konuşmasında esnaflarla ilgili şunları söyledi:

“Bizde esnaf ve sanatkar demek, ticaret yapan, alan – satan sırf ekonomik faaliyette bulunan insan demek değildir. Bizim medeniyetimizde, milli ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir, gerektiğinde vatanını savunan şehittir, gazidir, kahramandır.

Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hakimdir hakemdir, gerektiğinde de şefkatli kardeştir

Taksici deyip şoför deyip geçemezsiniz. O mahallenin eminidir, ağabeyidir, mahallenin bekçisidir. Bakkal deyip kasap deyip manav terzi deyip geçemezsiniz. O mahallenin adeta ruhudur. Sokağımızın semtimizin vicdanıdır. Esnafı çıkartıp aldığınızda Türkiye tarihinden geriye hiçbir şey kalmaz.”

(T24)