Ana Sayfa Blog Sayfa 3707

İstanbul Adliyesi’nde silah sesleri

Berkin Elvan dosyasının savcısının öğlen saatlerinde rehin alınmasının ardından, saat 20.30’da Çağlayan Adliyesi’nden silah sesleri gelmeye başladı.

60.caglayan-adliyesi-savcı-rehin-alindi

Saat 20.00 civarında Halkın Hukuk Bürosu’nun Twitter hesabından, eylemcilerle müzakere yapan heyetin saat 20.00 civarında adliye binasından çıkarıldığı açıklanmıştı.

Eylemciler 3 polisin ismini istedi

Gazeteci Ahmet Şık, Çağlayan Adliyesi’nde Berkin Elvan dosyasının savcısını rehin alan eylemcilerle konuştu.

Cumhuriyet’te yayınlanan habere göre, eylemciler inceledikleri dosyalarda Berkin Elvan’ı vurmuş olabileceğini düşündükleri üç polisin sicil numaralarını müzakere heyetine verdiklerini ve bu polislerin kimlikleri açıklanırsa eylemi sonlandıracaklarını söyledi.

Yetkililerin Berkin Elvanı’n katillerini açıklayacağını taahhüt etmesinin ardından süreyi uzattıklarını ve İstanbul Emniyet Müdürü’nün bu nedenle medyaya açıklama yaptığı da ifade edildi.

Ahmet Şık’ın eylemciler ile yaptığı görüşmenin detaylarını Cumhuriyet Gazetesi’nden okuyabilirsiniz.

(Cumhuriyet)

İstanbul hariç 30 Avrupa kenti Paris’te iklim değişikliğine karşı biraraya geldi

30 Avrupa şehrinin belediye başkanları, 26 Mart Perşembe günü Paris’te buluştu ve iklim değişikliği ile “temiz” politikalarla mücadele için ortak vaadlerini beyan etti.

Belediye başkanları ve yetkililer, iklim için Paris Belediye Sarayı'nda bir araya geldiler.
Belediye başkanları ve yetkililer, iklim için Paris Belediye Sarayı’nda bir araya geldiler.

Anlamlı bir şekilde Aralık ayında BM iklim zirvesinin yapılacağı Paris’te buluşan belediye başkanlar, AB‘nin iklim vaadiyle uyumlu bir şekilde, sera gazı salımlarını 2030 yılına kadar %40 azaltma sözü verdiler. Sözkonusu belediye başkanları ve diğer yetkililer, ayrıca, 11 milyar Avro’yu bulan müşterek satın alma güçlerini doğa dostu alımlar yapmak için kullanmak üzere bir protokol de imzaladılar. 26 Belediye başkanınca yapılan ortak açıklamada, alım sözleşmelerinde doğa dostu, düşük-karbon üreticileri tercih için yaptıkları güç birliğinin, “pek çok zaman menfaatlerini kamu sektörüyle uyumlu hâle getiren” özel sektör üzerinde etkisi olacağını umduklarını dile getirdiler.

Belediye başkanları, “Başkentlerin ve metropollerin iklim değişikliğiyle mücadelede çabalarını artırmasının zamanı gelmiştir. Bu, kentler arasında uzmanlık ve iyi örneklerin daha sık paylaşımını ve daha yakın müşterek çalışmayı gerektiriyor.” diye açıkladılar.

Sofya, Atina, ve Lefkoşa belediye başkanları toplantıda iken, İstanbul yoktu.

(Yeşil Gazete, The Guardian)

Meksika iklim vaadini açıkladı ya Türkiye

Türkiye gibi daha az zengin bir OECD üyesi, büyük bir nüfus ve çeşitli bir ekonomiye sahip bir ülke olan Meksika, 2020 sonrası süreç için sera gazı salımlarında azaltma vaadini açıkladı bile.

Meksika, cüretkâr denebilecek iklim vaadlerini Türkiye'den önce açıkladı.
Meksika, cüretkâr denebilecek iklim vaadlerini Türkiye’den önce açıkladı.

Bu konuda halen bir açıklaması bulunmayan Türkiye‘nin de Paris COP21’den önce vaadini açıklaması gerek iklim aktivistlerince gerekse sözleşmenin diğer taraflarınca bekleniyor.

Meksika, 2030 yılına kadar salımlarında hiç bir şey yapmayacağı senaryoya göre %22 indirim sağlamayı, ağırlıkla kömürden oluşan siyah karbon salımlarını %51 azaltmayı, ormansızlaşma oranını %0’a indirmeyi, ayrıca salımlarının 2026 yılına kadar azami seviyeye ulaşmasını vaad ediyor. Ülke, uluslararası katılıma ve teknik yardıma göre, %22 oranını %40’a kadar yükseltmeyi müzakere edebileceğini de açıkladı.

Önde gelen ABD doğa savunma kuruluşlarından Doğal Varlıkları Koruma Konseyi (NRDC) başkanı Rhea Suh, ilk vaatte bulunan yükselmekte olan ekonomi olan Meksika’nın vaadini “cüretkâr”, yani müsbet olarak niteledi.

Aralık ayında Paris‘te yapılacak ve yeni iklim anlaşmasının sonuçlandırılması gereken Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Sözleşmesi 21. taraflar toplantısından (COP21) önce AB, Norveç ve İsviçre‘nin ardından Meksika da vaadlerini açıklamış oldu. ABD ve Çin ise aralarında vardıkları iki-taraflı iklim anlaşmasıyla resmi vaadlerinin sinyalini vermiş oldular. Şu anki süreçte ülkeler hangi noktaya göre vaadde bulunacaklarına kendileri karar veriyor, ve Meksika’nın hiç bir şey yapılmaması senaryosuna kıyasla bulunduğu vaadi, başka orta ve küçük boyutlu ekonomilerce de takip edilebilir.

Şimdiye kadarki vaadler arasında en ciddi ve ucu ucuna yeterli denebilecek olan, AB’nin 2030’a kadar 1990 seviyelerinin %40 altına inip, 2050’ye %80 altına inmeyi başarma vaadi. Gelişmekte olan ülkeler, ortak ama farklılaştırılmış mesuliyet prensipince salımlarını bir müddet ve biraz daha artırabileceklerse de, iklim değişikliğini 2 derece ile sınırlı tutmamız için tüm tarafların kayda değer vaadlerde bulunması şart.

 

(Yeşil Gazete, RTCC, The Guardian, NRDC)

Boğaziçi’nden İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimlerinde ilk sırayı alan Raşit Tükel’e destek

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, öğrencileri ve çalışanları “Demokratik, katılımcı, özgür üniversite için Raşit Tükel hepimizin rektörüdür” diyerek Prof. Dr. Raşit Tükel’e desteklerini açıkladı.

57.bogazici-rasit-tukel-destek

12 Mart’ta gerçekleşen ve 2 bin 537 oyun geçerli sayıldığı seçimlerde Prof.Dr. Raşit Tükel 1202 oyla birinci olmuştu. YÖK ise bu seçim sonucunu görmezden gelerek , İÜ Demokratik Üniversite Girişimi’nin adayı Prof.Dr. Raşit Tükel’e ikinci sıradan yer verirken 908 oy alan Prof. Dr. Mahmut Ak’ı ilk sırada, 382 oy alan Prof. Dr. Harun Cansız’ı ise üçüncü sıradan önermişti. Cumhurbaşkanının bu üç isim içinden atama yapması bekleniyor.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın da destek verdiği eylemde “Demokratik, katılımcı, özgür üniversite için Raşit Tükel hepimizin rektörüdür” pankartı açıldı.

“Üniversite’nin İradesi Bellidir, Rektör Raşit Tükel’dir” başlıklı açıklamada Yükseköğretim Kurulu’nun Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu listede Tükel’i ikinci sıraya düşürmesine tepki gösterildi.

“Üniversite’nin İradesi Bellidir, Rektör Raşit Tükel’dir” başlıklı açıklamada Yükseköğretim Kurulu’nun Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu listede Tükel’i ikinci sıraya düşürmesine tepki gösterildi.

Destek açıklamasında, “Bizler, Prof. Dr. Raşit Tükel’in savunduğu üniversite değerlerine destek veren Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri, YÖK’ün bilim insanlarının iradesine karşı aldığı bu kararı reddediyor ve kararın hangi gerekçeyle alındığının kamuoyuna açıklanmasını talep ediyoruz. Prof. Dr. Raşit Tükel’in rektörlüğü dışındaki bir uygulamayı tanımadığımızı beyan ediyoruz.” denildi.

 

(Bianet)

Örtülü ödenek, demokrasi kalitesi ve şeffaflık bakımından durumumuz! – Vedat Özdan

Bir kulis bilgisi bilgisi: Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra da örtülü ödeneği eski usul kullanmaya devam edince Başbakanlık’tan “kanun maddesi hatırlatılarak ödeneğin hangi amaçla, kimler tarafından kullanıldığı ve harcama belgeleri” türü sorular gelmiş ve mesele Ak Saray’da “yüksek gerilime” neden olmuş! Başbakanlık tarafından “ilgili kanun maddesi hatırlatılarak bilgi ve belge prosedürünün ikmal edilmesinin amaçlandığı” cevabı verilince; bu kez Torba Kanuna bir madde ekleyerek, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’unun 24. maddesinde Başbakan’a tanınan yetkilerin aynen Cumhurbaşkanı’na da tanınması yoluna gidilerek, meseleyi kökünden çözmek istenilmiş!

Örtülü ödenek nedir, ne için kullanılmaz?

5018 sayılı Kanun’a göre: “Örtülü ödenek, kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenektir.”

Örtülü ödenek, bu amaçlar dışında ve  Başbakanın ve ailesinin kişisel harcamaları ile siyasi partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarında kullanılamaz.

Örtülü ödeneklere ilişkin giderler Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili Bakan tarafından imzalanan kararname esaslarına göre gerçekleştirilir ve ödenir.

Örtülü ödenek harcamaları, arkasında “devletin yüksek çıkarları” varsayılarak klasik bütçe denetiminin dışında tutulur.

Maliye camiasında örtülü ödenek için, “Başbakanların namusuna emanettir.” denilir.

Şu bilinmelidir ki, Başbakanlık bütçesinde var olan örtülü ödenek, Cumhurbaşkanı’nın “başkanlık sistemine geçişi talep eden AKP seçim bildirgesine destek amaçlı propaganda işlerinde” kullanılamaz!

Bütçenin hazırlanması, kabulü ve kullanımı hakkında Anayasa’da özel hükümler mevcuttur. Bu özel hükümlere uyulmaksızın, özel bir kanun maddesiyle örtülü ödeneğin, “sorumsuz” olan bir Cumhurbaşkanı’nın kullanımına sunulması da, Cumhurbaşkanlığı bütçesine aynı amaçlı ödenek tahsis etmeye imkan veren bir kanun maddesi de parlamenter sistemin esaslarıyla bağdaşmaz ve çok büyük bir ihtimalle Anayasa’ya aykırı bulunur!

Açıklık ve şeffaflık konusunda son uluslararası gelişmeler

G8 ülkeleri 2013 yılında Açık Veri Şartı (Open Data Charter) adlı bir mutabakat metni imzaladılar. Bu “şart” devletleri, kamuya ait verilerin herkesin kullanımına ücretsiz ve tekrar kullanılabilir formatta sunmak üzere “zaten açık” (open by default) bir hale getirmeyi amaçlıyor.

2014 G20 Avustralya Zirvesinde liderler, yolsuzlukla mücadelede bir araç olarak kabul ettikleri “açık veri” inisiyatifine destek verdiler.

Birleşmiş Milletler sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ulaşmak için “Veri Devrimi” yapmak gerektiğini kabul ederek, bu yöndeki çalışmalara destek veriyor.

Demokrasinin beşiği ülkelerin açıklık ve şeffaflık karneleri

Demokrasi, devlet politikalarını şekillendirmede tüm yurttaşların ve sivil toplum kuruluşlarının eşit haklara sahip olduğu bir rejimdir.

Birleşik Krallık, ABD ve Fransa demokrasinin beşiği ülkelerdir.

İngiltere’de demokrasinin gelişimi, kralın yetkilerini halk adına sınırlayan Magna Carta’nın imzalanmasıyla başladı. Ülkede, 1265 yılında yapılan ilk seçimlerden bu yana devlet politikalarının şekillenmesinde Birleşik Krallık halkı söz sahibidir.

Avrupa’daki aydınlanma ve Akıl Çağı’nın gerçek kurucusu olarak kabul edilen Jonh Locke’a göre, devletin en yüce görevi, her insanın hakkı olan yaşam, özgürlük ve mülkiyeti korumaktır.

Demokrasi; Locke’un düşüncelerini ve Jean-Jacques Rousseau’nun toplumsal sözleşme teorisini esas alan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve  Fransız Devrimi’nin temelini oluşturan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’yle evrensel bir değer haline geldi.

Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi, sadece bir ülkenin bağımsızlığını ilan etmedi. Aynı zamanda bütün insanların özgür ve eşit olduğunu, insanların doğuştan gelen, hükümetler veya devletler tarafından bağışlanmamış ve onların keyfine tabii olmayan haklara sahip olduğunu ilan etti.

İnsan Hakları ve Yurttaşlık Bildirgesi, insanların eşit ve özgür doğduğunu, zulme karşı direnme hakkına sahip olduklarını, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını ilan etti.

İsveç, 1776 yılında yürürlüğe giren Basın Özgürlüğü Yasası’yla basının en uzun süredir özgür olduğu bir demokrasi ülkesidir. İsveç’te 1890 yılından bu yana ombudsmanlık müessesesi vardır. “Ombusman” İsveç kökenli bir kelimedir. Orijinal anlamı, kanunlara ve anlaşmalara uyulmasını halk adına gözeten kraldan bağımsız temsilci demektir. Dünyanın ilk ombudsmanı 1810 yılında İsveç Parlamentosu tarafından atandı.

World Wide Web Foundation adlı bir vakıf, ülkelerde kamuya ait verilerin hangi oranda herkesin kullanımına açık olduğuna dair bir çalışma yapmakta ve her yıl sonuçları ülkeler itibariyle Açık Veri Barometresi (Open Data Barometer) adlı bir raporla kamu oyuyla paylaşıyor.

2015 yılında ikinci baskısı yapılan Açık Veri Barometresi adlı rapora göre, resmi verilere kolay ve ücretsiz ulaşım bakımından dünyanın en açık ve şeffaf ülkesi Birleşik Krallık. ABD ve İsveç ikinci, Fransa üçüncü, Yeni Zelanda dördüncü durumda.

Liste; Hollanda, Kanada, Norveç, Danimarka, Avusturalya, Almanya, Finlandiya, Estonya, İspanya, Şili, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Kore, Japonya, İsrail… diye devam ediyor.

Türkiye’nin açıklık ve şeffaflık karnesi

86 ülkenin değerlendirildiği 2015 yılı Açık Veri Barometresi adlı rapora göre Türkiye Kosta Rika ve Malezya’yla birlikte 41. sırada.

Yunanistan, Peru, Endonezya, Arjantin, Ekvator, Hindistan ve Kolombiya bizden daha açık ve şeffaf ülkeler.

Rapor, ülkeleri 4 kategoriye ayırıyor. 1) Yüksek standartta olan ülkeler. 2) Yükselen ya da gelişen ülkeler. 3) Sınırlı kapasitesi olan ülkeler. 4) Tek taraflı insiyatifleri olan ülkeler.

Türkiye, aldığı düşük notlar nedeniyle maalesef sınırlı kapasiteye sahip ülkeler arasında sayılıyor.

Türkiye’de her geçen gün daha fazla demokrasiden uzaklşarak mı 2023 hedeflerine ulaşacak?

Malum, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Cumhurbaşkanlığı bütçesi bir önceki yıla göre yaklaşık olarak yüzde 100 oranında artırılarak 397 milyon TL’ye çıkarıldı. Bu rakam Ahmet Necdet Sezer dönemi Cumhurbaşkanlığı bütçesinin yüzde 2100 katından fazla!

Şunu tespit edelim: Sayıştay’dan bilgi ve belge saklayan, raporlarını değiştirmesini isteyen, elindeki bilgi ve belgeleri Yasama Organı’dan, Yargı Organı’ndan, kamuoyundan ve kendi yurttaşlarından saklayan bir ülkede kaliteli demokrasiden söz edilemez!

Ve bu ülkede demokrasi kalitesi artmadıkça, değil 2023 hedeflerinin kıyısına yaklaşmak, önümüzdeki on yıl içinde dünyanın en büyük ilk 20 ülkesinde kalmak dahi zordur!

Vedat Özdan – t24.com.tr

Seçimlerimiz üzerine bir giriş – Sennur Baybuğa

Evet, tozun dumanın içinde, siyasetin tüm silahlarının çekildiği ama bu şiddet dünyasında, sürekli barıştan bahsedilen, barışı hayalleyen insanlara bir an için bile hayal kurmasına izin verilmeyen gürültülerin ortasında. Kendimi bildim bileli her seçim önemli bu ülkede, ayakkabı seçimi, okul seçimi, arkadaş seçimi, meslek seçimi, eş seçimi, restoranda yiyeceğin yemek seçimi. Belediye başkanı seçimi, muhtar seçimi, vekil seçimi. Tümü de birbirinden önemli tümü de birbirine aslında bağlı. Zira tümü de bizim bizzat kimliğimize, kişiliğimize olmak ve olmamak istediklerimizle ilgili.

Bir anaokulu çocuğunun, resim boyamayı öğrenirken mavi boyası bitti diye ağladığı ve gökyüzünü maviden başka renge boyamaktan korktuğu ülkeye Türkiye denir. Ne annesinin ve yazık ki ne de öğretmeninin gökyüzünü istediği renge boyayabileceğini söylemediği bu ülkede, ömrü boyunca mavi dışındaki renklerden korkarak büyüyen o çocuğun gözlerinden aldığımız hayal ışığını bir gün onlara tekrar vermeyi vaat ediyoruz verebilecek miyiz. Bilmiyorum.

Barış istiyoruz, biz bu ülkede yüzyıllardır aslında dönem dönem artarak dönem dönem evimizin içine kadar giren sinsice devam eden öfkelerimizden, yok etme duygumuzdan ve son kırk yıldır iyiden belirginleşen ve son kırk yılını bu ülkede öle öle bitirmeden devam eden savaştan kurtulmak istiyoruz. Gerçekten mi?

Savaşmama hali ile barış aynı şey mi bunu düşünüyorum. Silahların, tüm canlıları yok eden o makinaların ortadan kaldırıldığını düşünmek ve tahayyül etmek benim ve kızım için özlediğim iklimin tesisi için yeterli olacak mı. Siyasetin temini önünde harcadığımız kavga enerjisi ve edindiğimiz kişilik ve üzerimize oturan yeni kimlikten kurtulmayı gerçekten başarabilecek miyiz. Barışı isteyen savaşan kadınlar, barışı isteyen dilin git gide keskinleşen şiddeti ve barışın aslında kendi başına ne kadar da liberal ve küçümsenecek bir talep olduğunu gözümüze soka sokak yürüyen yüksek siyaset. Gerçekten bir sabahın meltem sükunetinde bu ülkede çocuklarımıza sakince az pişmiş yumurta yedirebilecek miyiz, bilmiyorum.

Özür dilesek öldürdüğümüz, ülkeden kovduğumuz, derinden yaraladığımız tüm insanlarla birlikte oturup ağlasak, elimizdeki ekmeğin yarısı evet sizin payınızdır desek, bunu bağırmadan desek, yavaş sesle desek, gerçekten ve karşılıklı olarak birbirimizle vicdan aynalarımızla barışabilecek miyiz mesela.

Siyasetle, sokakla ve gürültüler içinde kendimizi anlatmakla uğraşırken, düşündüğüm ve hissettiğim insanla, sözü söyleyen insanın aynı olup olmadığını düşünürüm. Beni en çok korkutan şey ikisinin farklı insanlar olabileceği ihtimalidir.

Seçim dönemindeyiz ve yine çok önemli bir dönemeçteyiz, ben insanlara, bana soranlara ve kimi de sormayanlara içinde bulunduğum siyaseti anlatmaya çalışıyorum. İki türlü anlatma biçimim var birincisi iktidarın git gide otoriterleşmeyi de aşan, şirazesinden çıkan ve meclis çoğunluğunu eline geçirirse başımıza açacağı şimdiden ipuçlarını çokça başarı ile vermiş uygulamalarının bizi ne hale getireceği. Bunu anlatmakta çok mahir olduğumu söyleyebilirim.

Ama esas ve ikincisi, benim dünyamı da anlatan ve bana da ait olan şey şu ki; bu seçimi diğerlerinden benim için de ayıran bir şey hala var baktığım yerden, hissettiğim kadarı ile biz bu seçimlerde belki de hayallerimize kavuşmanın yolunu açacağız. Seçimlerle değil sonrasında, oy kullanarak yapacağımız büyük itiraz belki de bize bu şansı verecek, belki yıllar süren bu suskunluğumuzun susturulmuşluğumuzun iktidarımızın ve muhalefetin beni de içine çeken bu siyasetin tüm kitaplarını yakacağız ve belki de baştan yazabilme şansına sahip olacağız. Beni siyasette, burada tutan ve hazirana kadar tutmaya devam edecek olan tek dürtü bu. Belki de ve gerçekten yeni bir kapının önündeyiz ve her şeye rağmen o kapının arkasında bizim için güzel hayaller kurabileceğimiz yumuşak bir minder var. Sonra önümüze bakacağız. Ama o kapıyı açamazsak hiç hayalimiz bile olmayacak. Birbirimizi abartmadan ve yüceltmeden o kapıdan sonraki hayallerimize doğru birlikte yürüyeceğimizi bilerek. Ve tahammül ederek.

 

Ekoloji Kolektifi, seçim öncesi ekoloji ve kent mücadeleleri için program tartışmasına çağırıyor

7 Haziran Genel Seçimleri’ne 9 hafta kala Ekoloji Kolektifi, “Ekoloji ve Kent Mücadeleleri için Program Tartışmasına Çağrı” metni yayınladı.

21.ekoloji kolektifi

Seçim sathına girilen bu dönemde ortada elle tutulur bir siyasi program tartışması olmaması nedeniyle bu çağrının yapıldığını belirten Ekoloji Kolektifi, “Son beş yılda toplumsal muhalefetin en hareketli unsuru olan kent ve çevre mücadelelerinin seçim öncesi program tartışmalarında daha aktif olabileceğini; seçim tartışmalarını şehir ve kırdan öğrendiklerimiz ile şekillendirebileceğimizi düşünüyoruz.

Bu doğrultuda 9 maddelik bir siyasi program taslağı kaleme aldık. Tüm toplumsal muhalefet unsurlarını -özellikle de kent ve çevre hareketlerini- bu taslağı tartışmaya, taslağa katkı sunmaya davet ediyoruz. Eleştiri ve katkılarla şekillenecek sonuç programının seçim süreci siyasi tartışmaların içini doldurmasını, kent ve ekoloji sorunlarını bütünlüklü bir şekilde gündeme gelmesini ve seçime girecek parti ya da partilerce benimsenmesini umuyoruz.

Gelin seçim ve sonrası tartışmaları birlikte şekillendirelim..” diyor.

Ekoloji Kolektifi’nin resmi sitesi ekolojikolektifi.org/ dan ulaşılması mümkün program tartışmasına çağrı metni 9 maddeden oluşuyor, işte o maddeler;

 

(Yeşil Gazete)

Fransa’da ticari bina çatılarına “yeşil olma” şartı

Fransa, ticari faaliyet gösterecek bütün yeni binaların çevre yönetmeliğine uygun biçimde inşa edilmesi şartını getirdi. Bu, yeni binaların çatılarının güneş panelleri ve bitkilerle kaplanması anlamına geliyor.

20.fransa, yeşil çatılar

Yeşil çatılar, kışın binaların ısıtılmasında ve yazın serinletilmesinde daha az enerji kullanımını sağlıyor. Ayrıca yağmur suyunu tutarak hem biyoçeşitliliğin korunmasına hemde kuşların bu çatılarda yuva yapmasına imkan sağlıyor.

Fransız ekolojistlerin çağrılarına rağmen parlamentoda kabul edilen yasa bütün binaları değil de yeni yapılacak “ticari amaçla kullanılan” binaları kapsıyor.

Yeşil çatılar en çok Almanya, Avustralya gibi ülkelerde popüler. Kanada’nın Toronto şehri de bir yasayla endüstriyel binalar ve konutlarda yeşil çatı yapılmasını zorunlu kılmıştı.

(CNN Türk)

AB’den Ermenistan’a, “Nükleer santralin faaliyetlerini durdurun”

Avrupa Birliği, Ermenistan’daki nükleer santralin faaliyetlerinin durdurulması ve erken kapatılması için ısrar ediyor.

19.ermenistan-nukleer

AB Ermenistan temsilci yardımcısı Traian Hristea, “AB -Ermenistan Doğu Ortaklığının uygulanması” sonuçlarının değerlendirildiği toplantıda yaptı açıklamada Ermenistan’daki nükleer santralin modern uluslararası nükleer güvenlik standartlara uymadığını ve en kısa sürede faaliyetinin durdurulması gerektiğini söyledi.

Hristea açıklamasında “Yeni nükleer istasyon geçerli uluslararası güvenlik standartlarına uygun olacak. Ama Ermeni hükümeti 2016 yılına kadar bu nükleer santralin çalışmaya devam edeceğini duyurdu. Bu gerçeği göz önüne alarak AB işbirliği çerçevesinde 2015 yılında bu santral test edilecek” ifadelerini kullandı.

Daha önce Ermenistan ve Rusya bu nükleer tesisin çalışmasını uzatmak için bir anlaşma imzalamışlardı. Anlaşmaya göre Rusya 270 Milyon dolar kredi ve istasyonda planlanan faaliyetlerin uygulanması için 30 milyon dolarlık bir hibe verecek.

(Dünya Bülteni)

Akkuyu için Kıbrıs Rumlarından itiraz

AKEL’in Avrupa Parlamentosu’ndaki Milletvekili Neoklis Silikiotis, Mersin’e inşa edilecek olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin insanlar için de, Avrupa Birliği için de tehdit oluşturduğunu söyledi.

18.Neoklis Silikiotis

Fileleftheros gazetesinin haberine göre Silikiotis, santralin Doğu Akdeniz ülkelerini yüksek tehlike riskiyle karşı karşıya bırakacağını belirtirken; bölgenin deprem kuşağında olması da göz önünde bulundurulduğunda, santralde herhangi bir kaza olması halinde, 90 kilometre uzaklıkta bulunan Kıbrıs’ın doğrudan etkileneceği uyarısında bulundu.

Habere göre Silikiotis, “AB Enerji Komiseri” A. Kaniete’den, santralin inşasının durdurulması için müdahale etmesini ve AB’nin, Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliğini sağlamak için ne gibi icraatlar yapacağına dair bilgi vermesini istedi.

Gazete, Kaniete’nin Silikiotis’e verdiği yanıtın hayal kırıklığı yarattığını; Kaniete’nin bu konuda söylediği tek şeyin, Avrupa Komisyonu’nun nükleer programla ilgili bir öneri sunma hazırlığı yaptığı olduğunu yazdı.

(Kıbrıs Manşet)