Ana Sayfa Blog Sayfa 3616

Diyarbakır Engelliler Meclisi’nden barış için oturma eylemi

Diyarbakır’da Kent Konseyi Engelliler Meclisi üyeleri oturma eylemi yaparak bölgedeki çatışmaların son bulmasını ve bölgeye barış havasının gelmesini istedi.

18

DHA’dan Ramazan Yavuz’un haberine göre Merkez Yenişehir İlçesi  Ofis Semti’nde bir araya gelen Kent Konseyi Engelliler Meclisi üyeleri, ’Savaşa hayır’ pankartı ile ’Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır’, ’Özgür ve engelsiz bir yaşam için savaşa hayır’, ’Ssavaşın iyisi, barışın kötüsü yoktur’, ’Silahlar sussun, ölümler dursun’ yazılı dövizleri taşıdı.

Kent Konseyi Engelliler Meclisi adına basın açıklamasını okuyan Mahmut Batgi, 40 yıldan bu yana bölgede devam eden çatışma, kan, gözyaşı ve ölümlerin yanısıra sayısız bireyin yaşamına engelli olarak devam etmesine yol açtığını söyledi. ’Savaş’ olarak nitelendirdiği çatışmaların ortaya çıkardığı ölüm ve engellilik gibi telafisi mümkün olmayan zararların görmezden gelinerek yine savaş konseptinin devreye sokulduğunu belirten Mahmut Batgi,  sözlerine şu şekilde devam etti:

“Engelsiz bir yaşam için savaşa hayır diyoruz. Savaştan çıkar sağlayanlara karşı herkesin barış cephesinde yer alarak Kürt halkı üzerindeuygulanan  katliamlara karşı seslerini yükseltmeye davet ediyoruz. Tüm bireysel ve siyasal kaygıların bir tarafa bırakılarak, bir an önce diyalog kanallarının açılması, barı dilinin hakim kılınması için bir iradenin oluşmasını  istiyoruz.” Grup 5 dakikalık oturma eylemi yaptıktan sonra sessizce dağıldı.

(Milliyet, DHA)

Yine Murat Bardakçı Yine ‘Irkçılık’ temelli ‘Nefret Söylemi’ – Ahmet Toköz

Murat Bardakçı HABERTÜRK televizyon kanalında yayınlanan ‘Tarihin Arka Odası’ Programında çoğu zaman yaptığı gibi ‘Cinsiyet Ayrımcılığı’ saldırganlığını sürdürdü ve ‘Irkçılık’ temelli ‘Nefret Söylemi’ üretmeye devam etti. Gerekçesi basitti. Program benim. Biz bu programda eğleniyoruz. Sevmeyen izlemesin. İyi bir gazeteci olduğunu iddia eden Murat Bardakçı, televizyon yayıncılığının sorumluluk gerektirdiğini ve aslında ‘kamu Hizmeti’ olduğunu unutmuş gibi yapıyordu.

15

Tarih sohbetleri tadında kurgulanan program, programa katılan beyler ve hanımefendiler tarafından –ki kendileri kendilerine böyle hitap edilmesinden hoşlanırlar sanırım- insan hakları mücadeleleri tarihinden, kadının insan hakları mücadelesi tarihinden, ırkçılık ve ırkçılığın neden olduğu felaketlerin tarihinden, vicdan özgürlüğü mücadelesi tarihinden habersiz ve bilmiyor gibi yaparak -veya gerçekten bilmiyorlardır- Padişah Vahdettin’in haremindeki hangi kadına hangi giysileri sipariş verdiği ve benzeri yüzlerce belgeye dayalı sohbetle seyirciyi, tarih felsefesinden uzaklaştırarak artık çöken ‘Muhafazakar’, ideoloji bile denilemeyecek çöplükten beslenmeye zorluyorlar. Çünkü, seyirci bu çöplükten beslenmeye devam ettiği sürece kendileri ‘Seçkin’ kalabilirler.

 

Programda olup bitenlerin daha açıklayıcı olması adına programda ‘Eğleniyoruz’ kisvesi altında beslenmemiz istenen kimi tümceleri istemeye istemeye burada aktarmak zorundayız. Programda, Alev Aslan isimli –Ki kendisini hiç tanımıyorum- bir akademisyenin ‘İlef’ dergisinde yayınlanan, “Tarihin Arkda Odası’nda Kadın” makalesi gündeme taşınıyor.

16

 

Murat Bardakçı ‘Feminist ilgiler… gülün beyler Türkçe bu hale geldi.’ Murat Bardakçı ‘Feminist yav ben daha önce söyledim. Hanımefendi Alev Hanım, eğer feministseniz estağfurullah diyeceğim. Ben feminist güzel bir kadın görmedim daha önce hepsi çirkindi. Çirkin kadın feminist olur bu memlekette.

Programda bulunan hanımefendilerden birinden itiraz geliyor ‘öyle bir kaide yok da…’ Murat Bardakçı devam ediyor. ‘Var var bir tane güzel kadın göstersenize, hepsi’ programdaki diğer beyden müstehzi bir gülüş.

Murat Bardakçı devamla ‘Güzel kadın niye feminist olsun. O güzelliğinden gelir. O ezikliğinden gelir, çirkin kadın feminist olur.’

Murat Bardakçı devam ediyor. ‘Kara feminizm mi, siyah feminizm mi bir şey varmış. Ben onun pembesini severim’

Programdaki hanımefendilerden biri ‘Bu kadar lafı nerden buluyorsunuz’ Murat Bardakçı müstehzi bir hal içinde ‘Feminizm gözüyle medya ne demektir yav. Niye ayrımcılık yapıyorsunuz.? Gel Erhan gel eziliyoruz biz bunların karşısında’

Murat Bardakçı, akademisyene ders veriyor. ‘Bu program akademik bir program değil femoş programı hiç değil. Ben burada çirkin kadın programı yapamam

Hülasa, yukarıda aldığımız diyaloglar aylardır devam eden programın beş dakikalık bölümünden. Program, muktedir olana sırtını yaslayarak din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, bölgesel farklılıklar, sosyal statü, engel durumu, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş ve benzeri her türlü ayrımcılığı körüklemeyi vicdan özgürlüğünü hiçe saymayı kendine vazife saymaktadır.

14.Ahmet Toköz

 

AHMET TOKÖZ

Avukat, İnsan Hakları Savunucusu

Üç Beş Ağaç Kervanı bu Pazar yola koyuluyor: 25 günde 22 şehirde “Doğanın talanına karşı bir sanat siperi”

Gezici sanat kumpanyası şeklinde, doğa mücadelesine dikkat çekebilmek için ” Doğanın talanına karşı bir sanat siperi” şiarı ile ilk olarak geçen sene Türkiye çapında tura çıkan Üç Beş Ağaç Kervanı, bu yıl 23 Ağustos Pazar günü zeytin ağaçlarının kesildiği Yırca‘dan yola çıkıyor.

12

Praksis Müzik Kolektifi, Merhaba Sanat Tiyatrosu ve Derme Tiyatro‘dan oluşan Üç Beş Ağaç Kervanı bu sene 1 aydan kısa bir zaman diliminde 22 şehir dolaşacak.

Üç Beş Ağaç Kervanı’nın yolculuğunu kendilerine ait facebook sayfasından adım adım takip etmek mümkün.

23 Ağustos’ta Yırca’dan yola çıkacak ve 19 Eylülde İzmir’de sonlanacak kervanın rotası ise şu şekilde:

11

Muğla, Antalya, Mersin, Adana, Dersim, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Van, Arvin, Rize, Ordu, Tokat, Sinop, Bartın, Zonguldak, Kocaeli, İstanbul, Bursa, Çanakkale, Ayvalık, İzmir.

Gezici sanat kumpanyası şeklinde, doğa mücadelesine dikkat çekebilmek için her yıl yaklaşık 30 günlük tura çıkan Üç Beş Ağaç Kervanı, gittikleri yerde pandomim, tiyatro gösterisi ve konser gibi bir dizi sanatsal etkinlik düzenliyor.

Gidilen şehirlerde etkinlikler ilk olarak meddah ve müzikle halka duyuruluyor. Sonrasında, çocuklarla yüz boyama ve drama gibi çalışmalar yapılıyor.

Üç Beş Ağaç Kervanı‘ından Ali Sesal (Merhaba Sanat Tiyatrosu), Derya Sağlam (Derme Tiyatro) ve Serdar Türkmen(Praksis Müzik Kolektifi) 15 Temmuz’da IMC Tv’de Yeşil Bülten’e de konuk olmuşlardı

Dışarıdan katılımlara açık olan kervan, bir yandan da sosyal medya üzerinden gidilen bölgenin sorunlarını ve çözüm uğraşlarını görünür kılmaya çalışıyor.

13

Kervanın mürettabatı 17 Temmuz’da da Açık Radyo‘da her Cuma günü yayınlanan Kentin Tozu programına konuk olmuşlardı.ç Programı buradan dinleyebilirsiniz.

Sponsor kabul etmeyen kervan, kendini bağımsız sanatçı inisiyatifi olarak nitelendiriyor. Maliyetin karşılanması için, belediyeler, demokratik kurum ve kuruluşlarla birlikte etkinlikler yapıyorlar.

 

(Yeşil Gazete, Bianet)

Savaş yenilgidir, barış istiyoruz! – Nuray Mert

Savaş yenilgidir, sonuçları çok acı bir yenilgi! Aklın yenilgisi, vicdanın yenilgisi, insanlık değerlerinin yenilgisi! Demek ki, siyaset yapıyoruz, ülke yönetiyoruz diye ortalarda dolaşanların aklı yetmemiş, vicdanı kör hırslarının önüne geçememiş, bu kadar basit; basit ama bedeli çok ağır. Savaş, insan canı üzerinden hesaplaşma, can üzerinden pazarlıktır; lanet olsun öyle pazarlığa!
Siyaset kaba güce müracaat etmeden sorun çözme becerisidir, demek ki sorun çözme ehliyetiniz yokmuş. Siyasetin kurnazlık, ucuz hesap, ayak oyunu sanıldığı yerde, sorun çözülmez, aksine büyüdükçe büyür, sonra Türk Mehmet cepheye, Kürt Mehmet cepheye! Yeniden, gencecik çocukların canı üzerinden kirli hesaplara dönüldü, hepsi bu.

Neydi çözüm süreci, neden destekledik çözüm sürecini? Kan akmadan çözmekti meseleyi, destek verememek akla, vicdana sığmazdı. Aslında pek bilmiyorduk kimin neyi nasıl çözeceğini. İktidar, “Soru sormayın, çözüm zarar görür” buyurdu, Kürtler “Sadece destek verin, gölge etmeyin, biz ne yaptığımızı biliyoruz” dedi. Bildikleri birbirlerini oyalamakmış, yanlış hesapmış, özgüven yarışı, siyaset kumarıymış. İş döndü dolaştı, fatura Anadolu çocuklarına çıktı. Bundan sonrası tufan!
Hepimiz bu tufanın savurduğu gemideyiz, susmak çare değil. Önce bunu bilelim! Şimdi, barış özlemini, talebini, çağrısını “teröre destek” diye itham ederek susturmaya çalışıyorlar. Barışmayı beceremediler, şimdi istiyorlar ki kimse “barış” deyip, tek bildikleri savaş seferberliğini gölgelemesin, yaksınlar, yıksınlar kimse ses etmesin. İstedikleri kuzuların sessizliği! İstedikleri olursa mezbaha kuyruğu uzadıkça uzayacak.

İktidar çevresi, Türkiye’nin selametini, “ulu önderi Cumhurbaşkanı olan bir zapturapt rejimi” olarak tasarlıyordu, önüne çıkan tüm engelleri ne pahasına olursa olsun ezip geçmekte kararlı. Peki, Kürtler tam da HDP seçimlerde büyük bir demokrasi zaferi kazanmışken neden silaha sarıldı? Sabırlar mı tükendi, ama neden hemen seçimden sonra tükendi? “Çatışmayı başlatan onlar değil” mi, peki neden daha önce benzer olaylar yaşandığı halde bu sefer “çatışmaysa çatışma, gelin savaşalım” kararı aldılar? Hiç olmazsa, seçim sonrası demokratik alanda neler olabileceğini beklemeleri gerekmez miydi? Neden, neden, neden HDP bu oy oranına erişmişken savaş kararı? Neden iktidar ile “savaş koalisyonu”, neden, neden, neden?

Diğer taraftan, nedir bu özerklik ilanları? Ben Kürtlerin özerklik talebini, ciddiye alınması gereken bir siyasi talep olarak gören biriyim, Kürt barış sürecinde bu hususun göz ardı edilmesinin sürece zarar vereceğini savundum, ama barış süreci içinde özerkliği tartışmak başka, çatışma içinde özerklik ilan etmek başka. Neden şimdi? Neden iktidarın topyekûn savaşı göze aldığı bir dönemde? Neden, neden, neden? Kürtler ne yapmak istediklerini bizlere anlatmalı, artık soru sormama lüksümüz yok, çocuklarımız ölüyor, ülke batıyor.

Hem bu soruları soracağız, hem barış talebinde ısrar edeceğiz! Kim ne hesabı yapıyor olursa olsun, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz, bu ülkenin geleceği hepimizin geleceği, herkes hepimize izahat borçlu, sorumluluk borçlu, barış borçlu! Kimsenin ortalığı kan gölüne çevirme hakkı yok. Daha düne kadar iki taraf da, kendi üslubunca, “soru sormayın, çözüm ilerliyor, barışa gölge etmeyin” diyor veya demeye getiriyordu, şimdi ne oldu da savaşıyorsunuz? Sahi süreç boyunca ne konuşuyordunuz, ne konuda anlaşıyor, ne konuda anlaşamıyordunuz? Neden süreç bir türlü şeffaflaşmadı, demokratik kamuoyu olaydan bunca habersiz bırakıldı, neden kimsenin bu duruma fazla itirazı olmadı?

Hem bunları soracağız, hem barış isteyeceğiz, bize barış borçlusunuz! Savaş, kan revan, sıkıyönetim, olağanüstü hal, baskı istemiyoruz. İstemiyorsak, sessiz kalamayız, kalmayalım. Sesimizi kısmak bir yana, daha da yükseltelim; “çatışmalar derhal dursun!” Kim “Barış isteyen teröre destek vermiş olur” diyorsa savaşı kızıştırmak istiyor demektir, kim “bu şartlar altında barış isteyen vatan hainidir” diyorsa, o bu ülkeye; insanlarına, dağlarına taşlarına, kuşlarına, çiçeklerine ihanet içindedir. Barış istemenin zamanına muktedirler karar vermez; barış her şart altında istenir. Asıl susması, utanç içinde başını eğmesi gerekenler, barış içinde yönetmeyi, sorun çözmeyi başaramayanlardır. Oysa, en çok onların sesi çıkıyor, unutmayalım biz susmaya devam edersek, sadece o ses, yani savaş çığlıkları duyulacak!

Nuray Mert – Cumhuriyet

Öğrencilere müjde, tatil uzadı

2015-2016 yılı okulların açılışı Kurban Bayramı sonrasına ertelendi.

öğrenciÖğrencilerin ve velilerinin merak ettiği sorunun yanıtını Başbakan Ahmet Davutoğlu verdi.

Partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan Başbakan Davutoğlu, okulların açılış tarihinin 28 Eylül 2015 tarihine ertelendiğini açıkladı.

Turizmciler iç turizmin etkilenmemesi için, “Okullar Kurban Bayramı’ndan sonra açılsın” önerisinde bulunmuş, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik , konuyu Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ile görüştüklerini ve yaptıkları çalışmayı Başbakan Ahmet Davutoğlu’na ilettiklerini belirtmişti.

 

Yeşil Gazete

Dozerler geceyarısı Samistal’e girdi – Funda Gacal

Kabus devam ediyor; Yeşil Yol Projesi’nin Fırtına Vadisi’ndeki ısrarcı inşa çalışmaları dün gece yarısı dozerler ve jandarma ile tekrar başladı. Hem de hukuksal mücadele devam ederken, kimseyi dinlemeden.

Fırtına Vadisi’nde tuhaf şeyler oluyor; yağmur yüklü masalsı bulutların altında kayalar yaylalardan yuvarlanıyor, çayırlara hafriyat saçılıyor, bir yanda jandarma bir yanda halk, Yeşil Yol kabusu devam ediyor…

 

Devam eden yargı sürecine rağmen Samistal Yaylası‘nda dün gece yarısı iş makinaları çok sayıda jandarma eşliğinde  tekrar çalıştırıldı. Gece 04:03 sularında başlayan çalışmada jandarma tarafından koruma altına alınan yine dozerler oldu.

Yargı Süreci Devam Ederken

Halbu ki Yeşil Yol Projesi’nin Fırtına Vadisi ayağında yargı süreci devam ediyordu, yerel halktan gelen çok sayıda gönüllü yaylalardan bir türlü geri çekilmeyen dozerlere karşı alanda gece gündüz nöbet tutuyordu. Yaylaların kullanımı için zaten mevcutta varolan yolların iyileştirilmesi ile “Yeşil Yol” turizm planı arasındaki fark bütün kaosa rağmen anlatılmaya çalışılıyordu.

Fırtına İnisiyatifi basın açıklaması için bu akşam, 20 Ağustos Perşembe, 19:30’da Galatasaray Meydanı’na çağırıyor. İnisiyatifin haber ve duyuruları üzerinden takip edilebilir. https://www.facebook.com/firtinainisiyatifi

Hukuksal Süreç

7

Rize Doğa Turizmi Master Planı’na karşı çok sayıda yurttaş davası açılmış  Haczane Yaylası ile Huser Yaylası’nı birbirine bağlayan yolun yapımı için yürütmeyi durdurma kararı alınırken daha yukarıda yer alan Samistal ve Kavrun Yaylaları arasındaki yolun inşasına karşı dava süreci devam etmekte idi. Yine dava sonucu olarak 1/1.000lik imar planlarının sunulmasına karar verilmişti. Devam eden hukuksal sürece, yürütmeyi durdurma kararına ve yerel halkın alandaki nöbetine rağmen iki bölgedeki inşaat araçları da yaylalardan çıkartılmamış, imar planları kamuoyuna ve davacılara sunulmamış ama nasıl olduysa davaya bakan hakimin tayini çıkıvermişti.

Yeşil Yol Nereden Geçer?

9

İşte bu sorunun cevabını kimse bilmiyor. Bakanlık ve ilgili yerel yönetimler dava sonucunu hiçe sayarak 1/1.000 ve 1/5.000 ölçekli imar planlarını açıklamıyor. Halbuki bu planların hazırlanması, askıya çıkması ve kamuoyuyla paylaşılması hukuksal bir zorunluluk. Şimdiye kadar kamuoyuyla paylaşılan tek rota, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın  Rize Doğa Turizmi Master Planı’nda geçen  lejandsız, koordinatsız ve açıklamasız bir Google Maps görüntüsü. Alanda Mera Kanunu’yla önü açılan madencilik faaliyetlerinin yürütülüp  yürütülmeyeceği, yaylalarda asırlardır hayvancılık yapan insanların kiracı durumuna düşüp düşmeyeceği, 2.600 km’ye kaç petrol ofisi, kaç otel,kaç restaurant gerekeceği ise hayalimize kalmış.

Yeşil Yol Proje’sinin Yasal Dayanakları Neydi?

8

Doğu Karadeniz’deki sekiz ilin yaylalarını birbirlerine bağlamayı hedefleyen ve yaklaşık 2 bin 600 km uzunluğunda olacağı tahmin edilen Yeşil Yol projesine Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2014 yılında hazırladığı “Rize Doğa Turizmi Master Planı” çerçevesinde başlanmıştı. Doğu Karadeniz bölgesini bir turizm alanı olarak ele alan Yeşil Yol Proje’sini destekleyen diğer yasal dökümanlar arasında bölgedeki turizm yatırımlarının desteklenmesine yönelik teşvik ve programlarını içeren Kalkınma Bakanlığı’nın Doğu Karadeniz Projesi (DOKAP) Eylem Planı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Turizm Stratejisi 2023 ve Eylem Planı 2013 yer alıyor.

 

Yırca Köyü, Güneşe Dönüyor Yüzünü

Zeytin ağaçlarının yerine kömürlü termik santral kurulmasın diye başlattıkları mücadeleyi kazanan Soma’nın Yırca köylülerinin direniş boyunca dillendirdikleri temiz hava, temiz enerji isteğine, kömürsüz Yırca düşüne güneş doğdu. Uluslararası çevre örgütü Greenpeace, Yırca’nın kömürlü termik santralden elde edilen enerjiyle değil, güneşle aydınlanması için köylülerle birlikte bir kampanya başlattı: Eski Köye Yeni Enerji. İlk etapta köyün camisi ve ilkokuluna kurulacak güneş panelleri, zamanla köyün diğer ortak kullanım alanlarına ve evlere yayılacak. Kampanya başarılı olur da Yırca köyü kömürsüz aydınlanırsa, gittikçe kalabalıklaşan bir dayanışmayla büyüyen zeytin nöbeti gibi, kesilen zeytin ağaçlarının yerine yenilerinin dikilmesi gibi, bu kez güneş enerjisiyle termik santral direnişine ilham olacak. yırca kömürsüz

                                                                    (Fotoğraf: Greenpeace)

Manisa Soma’daki iki termik santral ve yaşam alanlarının hemen yanı başındaki kül barajı yüzünden topraklarında tütün yetişmez olduğunda tutundukları, yıllarca termik santralin gölgesinde, rüzgarda savrulan küllerinin içinde emekle büyütüp nihayet geçimlerini sağladıkları zeytin ağaçları bölgenin 3. termik santralini yapmak isteyen Kolin şirketi tarafından hukuksuzca kesilen Yırca köylüleri için şimdi yeniden birleşme zamanı. Termik santral direnişinin, zeytin nöbetinin başından beri Yırcalılarla omuz omuza olan ve Kolin’in 6.666 zeytin ağacını katlettikten sonra Yırca’daki termik santral projesinden vazgeçmesi üzerine zaferle sonuçlanan hukuk mücadelesini yürüten Greenpeace, Yırca’nın yüzünü güneşe dönmesi için imece çağrısı yaptı.

yırca zafer

                                                                  (Fotoğraf: Kazım Kızıl)

Köy camisi ve ilkokulunun enerjisinin 9kW’lık güneş panelleriyle sağlanmasının maliyeti 60 bin TL. Greenpeace’in #EskiKöyeYeniEnerji başlığı altında duyurduğu kampanya ile bu meblağa okullar açılmadan önce ulaşılması hedefleniyor. Yırca’da kömürlü termik santralden elde edilen ve hem insan sağlığına, hem doğaya geri dönülmez zararlar veren, iklim değişikliğine yol açan enerjinin yerine alternatif, temiz enerji yaratmak için köye güneş panelleri kurma imecesine katılmak isteyenler ayrıntılara eskikoyeyenienerji.org adresinden ulaşabilirler.

santral değil zeytin

                                                                          (Fotoğraf: Kazım Kızıl)

Greenpeace İklim ve Enerji Kampanyaları sorumlusu Reşit Elçin, etrafı termik santrallerle çevrili bir köyün güneş enerjisiyle aydınlanmasının bir ilk olacağına dikkat çekerek herkesi Yırca’nın güneş enerjisiyle aydınlanmasına katkı sağlamaya, köylülerin temiz hava, temiz enerji hayalini birlikte gerçek kılmaya çağırdı. Kömürlü termik santralin dumanıyla, hayatlarına verdiği zararlarla çok eskiden beri tanışan köye, bir termik santral daha kurulmasın diyerek yaşam hakkını ve zeytini savunan, çevre mücadelesine ilham olan köylülerle birlikte güneş toplamaya.

Haber: Güneş Dermenci

(Yeşil Gazete)

                                         (Greenpeace Eski Köye Yeni Enerji Kampanya Videosu)

Güneş paneli ile akü tasarrufu sağlayan otobüs toplu taşımada

İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü (İETT), Türkiye’nin ilk güneş panelli şehir içi toplu taşıma aracını bu sabah 10:00’da Topkapı Garajı’nda basın mensuplarına tanıtıldı.

gunes3

İETT’nin konuya ilişkin açıklaması şu şekilde:

“Tüm filosunu çevre dostu motorlardan ve doğalgazlı araçlardan oluşturan İETT çevreye karşı sorumlu ve alternatif enerji kaynaklarına yönelik projelerine devam ediyor. İETT, BOTOBÜS  ün ardından şimdi de güneş panelli otobüsü ile çevre duyarlılığına dikkat çekmek istiyor “.

Bir otobüse pilot olarak uygulanan güneş panellerinin diğer otobüslerde de yaygınlaştırılması hedefleniyor. Tavanının 15 adet güneş paneli ile kaplandığı otobüste araç içi led ekranların, İstanbul kartların okuttulduğu validatör cihazlarının, anons sisteminin, wifi ve şarj hizmetinin, aydınlatma ve kameraların 1,5 kW saat kapasitelik güneş enerjisi ile çalıştırılacağı ve  akü tasarrufunun sağlanacağı ifade ediliyor.

gunes2

İETT’nin ilk güneş panelli toplu taşıma aracının geliştirilmesinde Proje Yöneticisi olan Fatma Nur Yılmaz , amaçlarının çevresel farkındalığı arttırmak ve özel sektörde daha kapsamlı projelerin başlatılmasını sağlamak olduğunu söyleyerek İETT’nin 1 yıldır bu proje üzerinde çalıştığını belirtti .

Yarın itibariyle toplu taşımada kullanılmaya başlanacak otobüsün ölçüm ve izleme sürecinden başarıyla  çıkması halinde seri üretimine de başlanabilecek .

 

Haber: Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

 

 

İslam Dünyasından İklim Değişikliği Deklarasyonu

Uluslararası İslami İklim Değişikliği Sempozyumu (International Islamlic Climate Change Symposium) 17-18 Ağustos tarihlerinde İstanbul’da yapıldı. İklim Değişikliği üzerine konuşmak için bir araya gelen İslam dünyası, sempozyumun sonunda İklim Değişikliği için İslam Deklarasyonu’nu yayınladı.

IMG_0617

18 Ağustos’ta yapılan basın açıklamasıyla tanıtılan İslam Deklarasyonu’nu niye yayınladıklarını Küresel İslami Yardım Kuruluşu (Islamic Relief Worldwide) Başkanı Muhammed Ashmawey şöyle açıkladı:

Biz Müslümanlar dünyamızın, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için endişeliyiz. Zaman azalıyor. Bu sene sonuna kadar Paris’te bir küresel iklim anlaşması çıkmak zorunda. Biz Müslümanlar bunun farkındaydık. Bizim dinimiz Tanrı’nın tüm yarattıklarını korumamızı salık veriyor. Bu bizim hepimizin ortak problemi, tüm inançlar tek bir dünyayı paylaşıyoruz ve biz Müslümanlar çözümün bir parçası olacağız.”

Ekoloji ve Çevre Bilimleri Islami Vakfı (Islamic Foundation for Ecology and Environmental Sciences) Kurucusu Fazlun Khalid, Müslüman çoğunun iklim değişikliğinin farkında olmadığını ve bu konuda bugüne dek pek bir şey yapmadıklarını söyleyerek

“Bu deklarasyon 1.6 milyar Müslüman’ın dikkatini çekmek, iklim değişikliğine karşı harekete geçmelerini hatırlatmak için hazırlandı. Paris’te Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde bir çok Müslüman lider, politikacı olacak. Onlara, İslami olarak İklim Değişikliğine karşı ne yapmaları gerektiğini hatırlatacak, onları yönlendirecek bir kaynak olarak hazırlandı. Politikacılar şimdiki kalkınma, büyüme hedefleriyle devam edemezler. Bu çok açık” dedi.

İslami İklim Deklarasyonu ne talep ediyor:

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Taraflar Konferansı’nı (COP) ve Taraflar Toplantısı’nı (MOP), Paris’te Aralık’ta Kyoto’nun yerini alacak anlaşma için eşitlikçi ve bağlayıcı bir sonuca ulaşmaya çağırıyor.

Zengin ve petrol üretici ülkeleri yüzyılın ortasından geç olmamak üzere mümkün olan en kısa sürede sera gazı emisyonlarını terk etmek konusunda önderlik etmeye ve daha az zengin ülkelerin fosil yakıtları mümkün olan en kısa sürede terk etmeleri için finansal ve teknik destek vermeye çağırıyor.

Hükümetleri fosil yakıt rezervinin 3’te 2’sini yer altında tutarak küresel ısınmayı 1.5 derecede sınırlamaya çağırıyor.

 

Tüm insanlığı ve liderleri  sınırlı gezegende sınırsız kalkınmanın hali hazırda gezegenin kapasitesini aştığını kabul etmeye,

Şirketleri, iş ve finans dünyasını kar odaklı faaliyetlerinin sorumluluğunu yüklenmeye ve karbon ayak izleri ile doğa üzerindeki etkilerini düşürmek için daha görünür ve aktif bir biçimde rol almaya, sosyal ve ekonomik yükümlülüklerini ödemeye çağırıyor.

 

Kadın Özgürlük Meclisi: Barış masasını biz kuracağız

kömDün Türkiye’nin her tarafından kadınlarla toplanan Kadın Özgürlük Meclisi bugün bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında” 90’larda faili meçhul”ler vardı, bugün ise siviller orta yerde insanların gözü önünde katledildiğine dikkat çekiliyor ve demokrasi çözüm ve müzakere sürecini saray darbesiyle sonlandıranlara inat kadınların barış masasını kuracağız deniliyor.

Kadın Özgürlük Meclisinin açıklaması şöyle:

Demokrasi Çözüm Ve Müzakere Sürecini Saray Darbesiyle Sonlandıranlara İnat Kadınların Barış Masasını Kuracağız…

Katledilen kadın bedenlerinin sokaklarda teşhir edildiği bir savaş sürecinden geçiyoruz. Varto’da öldürülen bir kadın gerillanın bedensel bütünlüğüne yapılan saldırı, ölüleri bile siyasetin parçası yapmaktan çekinmeyen cinsiyetçi, tekçi, milliyetçi ve militarist erkek-devlet aklının bir parçası.  “Önce kadınları vurun” diyen top yekün bir savaşın ilanı.

Tecavüz suçu işleyen dönemin komutanı Musa Çitil’in kadınları tehdit edercesine terfi ettirilerek Diyarbakır’a atanması, mecliste kadın vekilleri susturma çabaları, Bağcılar’da sosyalist bir kadının yargısız infaz edilmesi, toplu sözleşme görüşmelerinde sendikacı bir kadının konuşturulmaması, yaylalarınınranta çevrilmesine direnen Havva isimli kadının valilik tarafından tehdit edilmesi, erkek ve devlet şiddetinin kadınlara nasıl döneceğini gösteriyor. Biz bunu kadınların yıllardır birlikte verdikleri mücadeleden biliyoruz zaten.

Her defasında “operasyonlar sürecek”, “ardı arkası kesilmeyecek” diyerek tehdit edenler,  kadınları korkutmak, sindirmek, sokaklardan çekmek istiyor.

90’lardaki savaş suçları, hak ihlalleriyle ilgili cezasızlık sürerken ve bütün bunlarla henüz yüzleşilmemişken OHAL’i kaldırmakla övünenler bugün halka, kadınlara kendi topraklarını yasaklıyor. Yaşam alanlarını daraltan, hatta yok eden “askeri güvenlik bölgelerinin” genişleyerek yayılması bunun göstergesi… 90’larda “faili meçhul”ler vardı, bugün ise siviller orta yerde insanların gözü önünde katlediliyor. Soruşturmalar bile hak arayıcılarının ısrarlarıyla kerhen yürütülüyor. Müzakere süreci devam ederken, IŞİD’le savaşılıyormuş gibi yapıp savaşı yeniden başlatanlar aklımızla, duygumuzla, bilgimizle, deneyimimizle dalga geçtiğini sanıyor.

Can güvenliği tehdit edilirken sosyal, siyasal ekonomik haklar kullanılamaz duruma getirilmek isteniyor. Örneğin kadınların doğrudan ücretsiz sağlık hizmetlerine erişim hakkı bile 90’lardan daha kötü bir hale gelmiş durumda. Silopi’deki sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar, çalışanların itibarsızlaştırılması bunun bir örneği.

Evet,90’larda da köyler yakılıyordu. Bugün kadınlar ateşi artık vücudunda hissediyor. “Ağaçları, börtü böcekleri, meyveleri”   yüzyıllık üzüm bağlarını yok ediyorlar.  İnsanın parçası olduğu doğa da bombaların hedefinde.

90’ları zorla yerinden etmeler, göçlerle hafızalarda tutarken,  yeniden başlatılan savaşla coğrafya insansızlaştırılıyor. Göçün nedemek olduğunu biz kadınlar çok iyi biliyoruz.

Kadınların bütün yaşam alanlarına dönük artan saldırılara karşı kadınların yan yana duruşu, birlikte oluşu hep vardı ve var olacak.

Türkiye’nin birçok yerinden gelen kadınlarla yaptığımız Kadın Özgürlük Meclis’i toplantısında Lice, Suruç, Silopi, Ardahan ve Zergele’ye giden kadınların izlenimlerini, tespitlerini konuştuk.

Toplumsal yıkımın bedelini ezilenlere, ezilenlerin de ezileni kadınlara ödetmeye çalışanlara karşı birlikte mücadele hattını güçlendirmek için kurulan komisyonlar acil eylem planlarını gündemine aldı. Takvime bağladı.

İzleme –İnceleme Heyeti’nin Lice, Suruç, Silopi, Ardahan raporları en kısa sürede bütün kadınlarla, kamuoyu ile paylaşılacak.

Barışın toplumsallaşmasının öznesi kadınlar, bu coğrafyanın her yanına sözünü duyurmaya devam edecek.

Bizleri sokaklardan çekmeye, susturmaya çalışanlara daha da güçlenerek, çoğalarak karşı duracağız.

Bu amaçla geniş bir kadın heyetiyle Muş-Varto’ya doğru Çarşamba günü yola çıkacağız. 90’larda bölgeye hapsedilen gerçekleri batıya ısrarla taşımaya devam edeceğiz.

Barış masasını yıkan iktidarın savaş oyunlarını, yalanlarını deşifre etmeye devam edeceğiz. Sivil katliamların yeniden başladığı, Suruç’ta 32 insanın öldürülmesiyle başlayan toplu katliam risklerinin yeniden yaşanabileceği günlerden geçerken, gençleri iktidar sunağında kurban isteyenlere karşı “vatan değil sevdiğim, çocuğum sağolsun” diyenlerin sesi yükseliyor. Halka savaşı “milli mücadele” olarak sunanlar, yıllarca gerçeği çarpıtan geçmişini çok iyi bildiğimiz medyaya karşı, alternatif medya ağlarını genişletiyoruz.

Yıkılan masaları yeniden kurmak için insanların iradesini gasp ederek dayatılan erken seçim sonuçlarını beklemeyeceğiz.

Demokrasi çözüm ve müzakere sürecini saray darbesiyle sonlandıranlara inat kadınların barış masasını kuracağız.

Barış biz varsak barıştır…

 

Kadın Özgürlük Meclisi (KÖM)

17. 08.2015

 

Yeşil Gazete