Ana Sayfa Blog Sayfa 3018

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporu: Metan 10 yılda 10 kat arttı

Yeniden yapılan hesaplamalar, küresel hayvancılık sektöründen kaynaklanan metan gazı salımının 2011 yılında Birleşmiş Milletler’ bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin paylaştığı rapordan yüzde 11 oranında daha fazla olduğunu gösteriyor.

Yeşilist’ten Görkem Gömeç’in haberine göre BM’ye bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından düzenli olarak paylaşılan bu raporlar binlerce biliminsanı tarafından hazırlanıyor ve liderlere iklim değişikliğine karşı mantıklı karar alınması için bir yol sunuyor.

Holstein cows eat their lunch at the Dairy Cattle Facility at UC Davis. Photo taken on August 28, 2014.

Araştırmayı gerçekleştiren ABD Tarım Bakanlığı için çalışan Julie Wolf, bazı bölgelerde hayvancılık sektör rakamlarının değiştiğini ve sektörün daha büyük ve daha fazla yem tüketen hayvanlar ürettiğini belirtiyor.

Araştırmaya göre 2000 ile 2006 yılları arasında yavaşça artan havadaki metan gazı oranı son 10 yılda (2006’dan itibaren) 10 kat daha hızlı artmış. Dünya’nın atmosferik ısısı için önemli bir değişken olan metan, karbondioksitten 4 kat daha fazla ısınma potansiyeline sahip.

Bununla beraber, metan üreten kaynakların hepsini direkt olarak ölçmek mümkün değil, bu yüzden metan ölçümlerinin bir kısmı varsayımlara bağlı. Torf, sulak alanlar ve termitler gibi doğal kaynaklar dışında, insan eli ile üretilen metan gazının iki ana kaynağı var.

Birincisi kömür, petrol ve özellikle doğal gaz üretimi ve taşınması sırasında ortaya çıkan kaçaklardan, ikincisi ise inek ve koyunların midedeki gazlarından ve özellikle çöplüklerdeki organik atıkların bozulmasından kaynaklanıyor.

Et ve süt ürünlerinin tüketimiyle sorun büyüyor

Küresel ısınmaya yol açan sera gazlarının yüzde 75’ini karbondioksit, yüzde 16’sını ise metan gazı oluşturuyor. Bununla beraber Edinburg Üniversitesi’nden Prof. Dave Reay, beslenmede et ve süt ürünlerinin yeri büyüdükçe bu rakamın daha da artacağını belirtiyor.

Reay, iklim değişikliği konusunda ineklerin gaz çıkarmasının önemli olduğunu savunuyor.

Bilim insanları bu konu ile ilgili daha az metan gazı üreten ineklerin çiftleştirilmesinden, yemlere yosun katılmasına, hatta et ürünlerine ayrı bir vergi konulmasına kadar geniş bir çerçevede çözümler üretmeye çalışıyor. Bu araştırmanın ortaya çıkardığı yüzde 11 oranında daha fazla metan gazı, Paris Anlaşması’nın hedeflerini tehlikeye atabilir. Zira 100 yıllık süreçte metan, karbondioksit ile karşılaştırılınca, 28 kat daha fazla küresel ısınma yaratma potansiyeline sahip.

 

(Birgün)

“Avrupa’ya ihtiyacımız da kalmamıştır ha” – Murat Belge

Bu yazı t24.com.tr sitesinden alındı

Meclis’in açılış töreninde Tayyip Erdoğan ne zamandır işlemekte olduğu bir temayı bir adım daha ileri götürmüş; tema, Avrupa Birliği. Söz, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine artık ihtiyacının kalmadığı.

AKP 2002 seçim kampanyasında Avrupa Birliği üyeliğinden yana olduğunu ilan etmişti. Seçimi kazandıktan sonra bu tavrını devam ettirdi. Doğrudan temaslarda Abdullah Gül’ün yanı sıra Tayyip Erdoğan’ın kendisi de bulunmuş ve çalışmış, bu çabaların sonucunda ilişkilerde ciddi bir ilerleme sağlanmıştı. Yani, Erdoğan’ın bugün takındığı tutumun tersi bir yaklaşım söz konusuydu. Avrupa Birliği’nin o tarihlerde Türkiye’ye karşı tavrı da bugünkünden farklıydı. O zaman Türkiye’nin üyeliğini destekleyenler, örneğin Yeşiller, bugün, AKP iktidarının son birkaç yıllık performansından sonra, buna çok uzak duranlar konumuna geçtiler.

O tarihlerde, AKP’nin 2002 seçimini kazanmasından önce, AB üyeliğine karşı tavır alanlar arasında öncelikle bazı generaller dikkat çekiyordu. Zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bu havada değildi ama çok sayıda generalin takındığı tavır, Türkiye’de siyasi bir karar vermeden önce Silahlı Kuvvetler’in o konudaki tutumuna bakmayı alışkanlık haline getirmiş çevrelerde de böyle bir tavrın yaygınlaşmasına yol açmıştı. AKP iktidarına karşı en şiddetli “Kemalist-ulusalcı” muhalefet de aynı çevreler tarafından yürütüldü. Bu bir “rastlantı” değildi.

Dolayısıyla o tarihte Avrupa Birliği ile yakınlık, bir “demokrasi garantisi”ydi. Tayyip Erdoğan’ın bir üyelik taraflısı olarak görünmesinin başlıca nedeni de herhalde buydu.

Erdoğan, açılış konuşmasında “Aslına bakarsanız bizim Avrupa  Birliği üyeliğine artık ihtiyacımız da kalmamıştır” demiş. Böyle bir cümleden, bir zamanlar böyle bir ihtiyaç olduğu, ama artık kalmadığı anlamı çıkar. Tahmin ediyorum Erdoğan bunu öncelikle ekonomiyi kastederek söylüyor; ama bu sözü siyasetle sınırlandırarak yorumlamak istersek, 2002 ve sonrasında demokratik bir şemsiye olarak Avrupa Birliği’ne ihtiyaç duyulduğu, (Erdoğan’ın kendi ihtiyaç duyduğu şeyi “Türkiye’nin ihtiyacı” olarak sunması alışılmadık bir şey değil), ama iktidara sıkı sıkı sarılındığı bu günlerde ihtiyacın ortadan kalktığı yorumu yapılabilir.

Ben kendi hesabıma başından ber Avrupa Birliği üyeliğinden yana oldum ve bunu ekonomik değil siyasi gerekçelerle savundum. Türkiye geleceğini bir “demokrasi” olarak kurmaya karar verecekse, AB’ye girmelidir. Avrupa Birliği, “ulus-aşırı” özellikleri ve vaadleriyle dünyanın medeni bir “toplumsal örgütlenme” biçimini işaret eden bir birliktir. En önemli çekimi de benim için budur.

Türkiye’nin en ateşli AB taraftarlarının da bunlara pek fazla önem ya da değer vermediğini, konuyu ekonomik kazançlar çerçevesinde düşündüğünü biliyorum. Ayrıca bu da Türkiye için geçerli elbette. Erdoğan’ın bu anlamda “ihtiyaç kalmamıştır” demesini de doğru bir tespit olarak kabul etmek mümkün değil.

MÜSİAD’ın, “Anadolu Kaplanları”nın, “Müslüman Kalvenistler”in AKP iktidarının en önemli sınıfsal desteği olduğunu söylemek sanırım yanlış değildir. Avrupa’yla iş ilişkisi olanların bir çoğunun da bu kategoriler içinde yer aldığını biliyoruz. “Gümrük Birliği”nin çalışmasından genel olarak hoşnuttur v.b. Dolayısıyla onların, Cumhurbaşkanı’nın bu tavırlarından ne kadar mutlu oldukları, olacakları ilginç bir soru. Onların “ihtiyacı kalmış” olabilir.

Şimdi Erdoğan’ın, ihtiyaç kalmadığını söylerken kendi dünya görüşü çerçevesinde çok yanlış olduğunu söyleyemem. Siyasi demokrasi Avrupa Birliği’nde bütün bocalamalarına rağmen hâlâ birinci ölçüt. Tayyip Erdoğan’ın siyasi demokrasiden ne anladığı da ortada. Bu iki ucu uzlaştırmanın imkânı yok. Dolayısıyla Avrupa Birliği’ne yakınlık, sürekli oradan buraya bir eleştiri sağanağının yağacağı anlamına geliyor. Tayyip Erdoğan’ın dünya görüşünde de Hıristiyan Avrupa’ya (Batı’ya) dostane bir gözle bakmasını gerektiren bir şey yok. Ona göre, “ihtiyaç olmayan durum” normal, olağan durumdur. Belirli bir konjonktürde ihtiyaç vardı. Elhamdülillah geçti!

Gelgelelim, Türkiye’de birçok kişinin, bu arada AKP’ye destek olmuş ve olmaya devam etmesi beklenen birçok kişinin Avrupa ile bir alışverişi var. Bu alışverişin artarak devam etmesinden yana çok insan yaşıyor bu ülkede. Anket falan yapıldığında, “Avrupa bizi istemiyorsa, biz de Avrupa’yı istemiyoruz” üslûbunda cevaplar veriyorlar çünkü Türkiye’de konformizm bir erdemdir ve şu konjonktürde “makbul” cevabın bu cevap olduğunu biliyorlar. Ama için için düşünceleri farklı.

Bu durum Tayyip Erdoğan’ın konuyla ilgili konuşmalarına yansıyor elbette. Bu son konuşmada, önce “Bu süreci bitiren, havlu atan, vazgeçen taraf biz olmayacağız” diyor, bunun ardına “İhtiyacımız da kalmamıştır” kısmını ekliyor. Ama onu ekleyinceye kadar, daha bir yığın konuşmasıyla ve ayrıca fiilen yapılanlarla Avrupa Birliği’ni şiddetle provoke ediyor. Oradan, “Böyle bir ülkeyle AB’nin bir işi kalmamıştır” tepkisi geldiğinde “İşte onlar kesti. Biz zaten bunu önceden görmüş, söylemiştik” diyecek ve Avrupa’nın Türkiye’yi (tabii ki Erdoğan yönetiminde Türkiye’yi nasıl kıskandığı ve bu harikulade ilerleyişimizi durdurmak için nasıl kıvrandığını anlatacaktır. “Günah benden gitti” politikası Erdoğan’ın yön değiştirme kararını vermesinden beri adım adım, ama istikrarla sürüyor. Ancak, Avrupa Birliği de Erdoğan’ın bu taktiğinin –elbette- farkında ve Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’dan ibaret olmadığını da biliyorlar. Onun için,  ilginç bir oyun.

Not: Yeni vergi tasarısı açıklandığında birkaç kişi yazmış ve söylemişti. Popülizmin bilinen taktiklerindendir: Çoğunlukları tedirgin edecek bir tedbiri halkın (bizim burada “millet”in) babası konumunda olan büyük önder halk lehine düzeltir. Yeni vergi oranının açıklanmasından sonra, bu sabah, Hürriyet’te “Vergi Zammına İndirim Sinyali” başlığını gördük. Her şey olması gerektiği gibi.

Murat Belge – T24.com.tr

Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani hayatını kaybetti

IKYB’den yayın yapan Rudaw medya grubu, Almanya’da tedavi gören Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Genel Sekreteri Celal Talabani’nin 83 yaşında hayatını kaybettiğini duyurdu.

Irak’ta iki dönem cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Talabani, 17 Aralık 2012’de başkent Bağdat’ta beyin kanaması geçirmiş, bir gün sonra ambulans uçakla Almanya’nın başkenti Berlin’e sevk edilmişti. Talabani 579 günlük tedavinin ardından 20 Temmuz 2014’te Süleymaniye’ye dönmüştü.

Talabani, en son temmuzda İran’ın başkenti Tahran’a ziyarette bulunmuştu.

Celal Talabani kimdir?

1933’te Kuzey Irak’ta doğan Talabani, 14 yaşında Kürdistan Demokratik Partisi’ne (KDP) katılmıştır. Siyasi kariyerine 1950’lerin başında KDP’nin öğrenci birliği lideri olarak başlayan Talabani, kısa zamanda parti kademelerinde yükseldi. Talabani, hukuk eğitimi almasına rağmen, siyasi olarak aktif olması sebebiyle cezalandırılmış ve mezun olamadı.

Talabani, Irak merkezi yönetimine karşı mücadelede aktif bir şekilde yer aldı. 1961’de Kasım hükümetine karşı Kürt ayaklanmasına katıldı. 1963’te Kasım’ı deviren darbeden sonra kurulan Abdülselim Arif’in hükümetiyle yapılan görüşmelerde Kürt delegasyonuna liderlik etti.

1975’te Mustafa Barzani ile arasındaki görüş ayrılıkları netleşmeye başlayan Talabani, parti ideologu İbrahim Ahmet önderliğindeki KDP içindeki bölünmelerden birine katıldı.1966’da bu grup, merkezi hükümet ile anlaşmış ve KDP’ye karşı askeri bir darbe düzenledi. Mart 1970’de bu sefer KDP ve hükümet anlaşınca, grup dağıldı.

1975’te Kürdistan Yutseverler Birliği’ni (KYB) kuran Talabani, bir yıl sonra hükümete karşı silahlı eyleme başladı. 1988’de Irak hükümeti kimyasal silah kullanmasıyla KYB’nin ağır bir yenilgi almasının ardından, Talabani Kuzey Irak’ı terketmek zorunda kalarak İran’a sığındı.

1991 Körfez savaşı ve Kuzey Irak’taki Kürtlerin merkeze karşı ayaklanmalarıyla Talabani’nin siyasi hayatında yeni bir dönem başlattı. Kuzey Irak’ta Batılı devletlerin müdahalesi ile güvenli bölgelerin kurulmasının ardından KDP ve KYB arasında kısa süren bir balayı dönemi başladı ve Kuzey Irak’ta 1992 yılında yapılan seçimlerle KYB-KDP ortak yönetimi kuruldu. İki parti arasındaki görüş ayrılıkları sebebiyle 1994’te çatışmalar yeniden başladı ve ABD ve İngiltere’nin girişimiyle iki parti arasında yapılan görüşmeler sonucunda 1998’de Washington’da barış anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma, 4 Ekim 2002’de yenilendi. Celal Talabani, Saddam’ın devrilmesinin ardından Irak Geçici Hükümet Konseyi üyesi olarak atandı.

 

(Hürriyet)

[Bir varmış Bir yokmuş] 2. Mardin Masalcılar Buluşması’nın gün gün ayrıntılı programı

Masal kent Mardin, 2. Masalcılar Buluşması’na bugün itibarı ile ev sahipliği yapmaya başlıyor . 3 – 8 Ekim tarihleri arasında bir çok masalcıyı Mardin’le, Mardinliler ile buluşmayı takip edenleri de masallarla buluşturacak bu harika organizasyonu ise Mardin Müzesi gerçekleştiriyor.

‘Hakikat Kapısı” teması ile bu yıl ikincisi düzenlenen “Mardin Masalcılar Buluşması”nda onlarca geleneksel masal anlatıcısı Mardin Müzesi’nde, okullarda, evlerde ve kentin sosyal alanlarında masallar anlatacaklar.

Buluşma bu akşam (3 Ekim) saat 200:00’de Atatürk Kültür Merkezi’ndeki açılış konuşmaları ve masal oturumu ile başlıyor. Deniz Soruklu Evren ve Tacettin Toparlı’nın moderatörlüğünü üstlendiği masal oturumunda Porf. Dr. Nevzat Çelik, “Müze ve Masallar” konusunda bilgi sunarken masal dede olarakta bilinen üstad Yücel Feyzioğlu kendi masal macerasını, “35 yıl süren Türk yurtlarından ve Mezopotamya’dan masal derleme serüveni” başlıklı konuşmasında aktaracak. Açılışta ayrıca geleneksel masal anlatımları ev dengbejler de gecenin güzelliğine güzellik katacak.

2. Mardin Masalcılar Buluşması’nın programı ve son dakika gelişmeleri hakkında bilgi sahibi olmak için Mardin Müze Müdürlüğü’nün sosyal medya sayfasını takip edebilirsiniz.

Çok fazla vaktinizi almadan sizi 5 gün sürecek ve dillere destan olacağını da peşinen ilan etmemiz gerektiğini düşündüğümüz 2. Mardin Masalcılar Buluşması’nın gün gün programı ile başbaşa bırakalım.

İlk gün: 3 Ekim Salı

İkinci gün: 4 Ekim Çarşamba

Üçüncü gün: 5 Ekim Perşembe

Dördüncü gün: 6 Ekim Cuma

Beşinci gün: 7 Ekim Cumartesi

 

(Yeşil Gazete)

Demre’de ilk kez yetiştirilen “mucize” isimli Moringa ağacının faydaları neler?

Antalya’nın Demre İlçesi’nde tropikal kökenli, dünyanın en faydalı bitkisi olarak nitelendirilen ve ‘mucize ağaç’ olarak adlandırılan Moringa ağacı yetiştirildi. Moringa’nın üretimini yapan Aydın Çevik, “Yılda 3-5 metre uzayan, 300’den fazla sağlık sorununu çözümleyen mucize bir bitkidir” dedi.

Demre’de öğretmenlik yapan Aydın Çevik, internetten gördüğü Moringa ağacını Demre’de yetiştirmeye karar verdi. Beymelek Mahallesi’nde oturan Sami Kurt ve ailesini bu iş için ikna eden Aydın Çevik, internet yoluyla getirttiği 1200 Moringa tohumunu toprakla buluşturdu.

10 ay içinde Moringa ağaçları 2- 3.5 metreye ulaştı ve çiçek açıp tohum vermeye başladı. Kurt ailesi de yapraklarını kurutup, çay olarak içmeye, kuru yapraklarından çorba yapmaya, yaş yapraklarından salata yapmaya başladı. Aydın Çevik, Moringa ağacını deneme amaçlı 2 dekarlık alanda ürettiklerini belirterek, “Akdeniz Bölgesi’nde Moringa üretiminin artacağını umuyorum” dedi.

Moringa ağacı hem yiyecek, hem sebze hem de ilaç

*Her kısmının tüketildiği belirtilen ağacın yaprakları ve genç meyveler gıda olarak, tohumları, kabukları, çiçekleri ve kökleri ilaç olarak kullanılıyor.

*Besleyici yaprakları olan Moringa ağacının yaprakları hasat edilip kurutulduktan sonra yüzde 30 protein içeriyor. İçinde ihtiyaç duyduğumuz tüm aminoasitler, bol miktarda vitamin ve mineral yer alıyor.

*Ağaç strese ve olumsuz çevre koşullarına karşı doğal ve gelişmiş bir savunma sistemine sahip. Bu yönüyle obezite ve şekerin de aralarında bulunduğu çeşitli hastalıklara karşı insanları koruyabiliyor.

*Antik Mısır’da insanlar bulanık suyu temizlemek için Moringa ağacının tohumlarını kullanırdı.

*Moringa, alüminyum veya demir tuzları kullanmadan suyun içinde yabancı maddeleri atabilir. Her ikisi de insan vücudunda zararlı etkilere sahiptir.

* Moringa tohumları suyun bulunduğu kabın dibine çöken bakterileri öldürebiliyor.

Kaynak: Zija International

(Birgün, Yeşil Gazete)

 

Tom Petty hayatını kaybetti

ABD’li efsane müzisyen Tom Petty 66 yaşında hayatını kaybetti.

Tom Petty, Kaliforniya’daki evinde baygın halde bulunarak hastaneye kaldırılmıştı. Petty, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.

Kalp krizi geçirdiği belirtilen efsane müzisyenin, hastaneye kaldırıldıktan sonra yaşam destek ünitesine bağlandığı, beyin fonksiyonlarında bir değişiklilik olmaması sonucunda yaşam destek ünitesinden alındığı kaydedildi.

20 Ekim 1950 tarihinde doğan Tom Petty, solisti olduğu “Tom Petty and the Heartbreakers” isimli müzik grubuyla 70’li ve 80’li yıllara damgasını vurdu. “American Girl”, “Free Fallin”, “Breakdown”, “Listen to Her Heart” gibi şarkıları seslendiren Petty aynı zamanda, söz yazarı, besteci ve müzik yapımcısıydı.

 

(Milliyet)

[Yeşil İşler] TEMA, İlk Fırsat’ın eğitim faaliyetlerine katılacak genç takım arkadaşları arıyor

TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı), Esas Sosyal ile İlk Fırsat Programı çerçevesinde yaptığı işbirliği kapsamında bir yıl boyunca (Ocak – Aralık 2018) tam zamanlı olarak çalışacak ve İlk Fırsat’ın eğitim faaliyetlerine katılacak genç takım arkadaşları arıyor.

İlan ile ilgili Açık Pozisyonlar ise şu şekilde

  • İdari İşler ve Satın Alma Asistanı – Son başvuru tarihi 3 Kasım 2017
  • Kaynak Geliştirme Asistanı – Son başvuru tarihi 3 Kasım 2017
  • İletişim Asistanı – Son başvuru tarihi 3 Kasım 2017

İlgili pozisyona dair aranan genel nitelikler ile iş tanımı hakkında detay bilgi almak için TEMA web stesindeki ilan sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

 

Yeşil iş ilanlarınız artık Yeşil Gazete’de

Yeşil İşler sayfamız için tklyn

 

(Yeşil Gazete, TEMA)

Osmangazi Köprüsü’nün ilk yıl bilançosu: Garantinin yarı parası vatandaşın cebinden

KARAYOLLARI Genel Müdürlüğü, CHP İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) başvurusu üzerine Osmangazi Köprüsü ve bağlantı yollarının 13 aylık verilerini açıkladı. Verilere göre Osmangazi Köprüsü’ndeki otomobil eşdeğeri araç garantisinin günlük 40 bin, yıllık 14 milyon 600 bin olmasına karşın 12 aylık ücretli araç sayısının 6 milyon 159 bin 685’te kaldığı belirlendi. Bu durumda geriye kalan tutar vatandaşın cebinden çıkmış oldu.

Hürriyet’ten Bülent Sarıoğlu’nun haberine göre 11 Temmuz 2016’da ücretli geçişe açılan köprüyü, Temmuz 2017 sonuna kadar 7 milyon 662 bin 105 otomobil eşdeğeri araç kullandı. Köprü ve bağlantı yollarının 2016 geliri, 194 milyon 776 bin 117 lira oldu. CHP’li Adıgüzel, yap-işlet-devret projesinde 12 aylık bilançonun, garanti edilen 14 milyon 600 bin otomobil eşdeğeri geçişin yarısını bile bulmadığını belirterek, 8 milyon araçlık maliyetin Hazine’den karşılanacağını belirtti.

Osmangazi Köprüsü’nde geçiş ücreti otomobil, kamyonet ve minibüsler için 65 lira 65 kuruş, ikinci sınıf minibüs, kamyonet ve otobüsler için 105 lira 5 kuruş, üçüncü sınıf otobüsler için 124 lira 70 kuruş, dördüncü sınıf kamyonlar için 165 lira 40 kuruş, beşinci sınıf kamyonlar için 208 lira 75 kuruş ve motosikletler için 45 lira 95 kuruş olarak uygulanıyor.

2016’da 6 aylık dönemde elde edilen gelir 194 milyon 776 bin 117 lira oldu.

CHP’li Adıgüzel, köprüden otomobil eşdeğeri araç garantisinin günlük 40 bin, yıllık 14 milyon 600 bin olduğunu, ancak 12 ayda ücretli araç sayısının 6 milyon 159 bin 685’te kaldığını vurguladı. Adıgüzel, “Geçmeyen 8 milyondan fazla aracın parası yine vatandaşın cebinden çıkacak. Yani, vatandaş talep etmediği hizmetin bedelini cebinden ödeyecek” dedi.

 

(Hürriyet)

Barzani 1 Kasım 2017’de seçime gidiyor

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) uluslararası tepkilere rağmen parlamento ve başkanlık seçimlerinin 1 Kasım’da yapılacağını açıkladı.

IKBY Başkanı Mesud Barzani’ye yakın medya grubu, Erbil merkezli Rudaw’a açıklama yapan Bağımsız Yüksek Seçim ve Referandum Komisyonu Başkanı Hendren Muhammed, parlamento ve başkanlık seçimlerinin 1 Kasım’da yapılması için bütün hazırlıkların tamamlandığını söyledi.

Hendren Muhammed, “Bugün itibariyle bir çalışma takvimi belirliyoruz” dedi. Hendren Muhammed koalisyon halinde seçime katılmak isteyen partilerin en geç 6 Ekim’e kadar başvurularını yapması gerektiğini söyleyerek, 15 Ekim’den itibaren propaganda sürecinin başlayacağını belirtti.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi 1 Kasım 2017 tarihinde parlamento ve başkanlık seçimlerini birlikte yapmayı planlıyor. Rudaw’ın haberine göre, parlamento seçimlerine onlarca partinin katılması beklenirken, Kürdistan Bölgesi Başkanlığı görevine şimdiye kadar bir tek aday başvuruda bulundu.

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi 25 Eylül’de düzenlediği bağımsızlık referandumunda sandıktan yüzde 92 oranında “evet” oylarının çıktığını açıklamıştı.

 

(DW)

Ekolojik Arıcılık Konferansı 9 Aralık’ta İzmir’de

Türkiye’de doğa, arı ve insan dostu arıcılık yöntemlerinin yaygınlaşması için Buğday Derneği’nin AB Erasmus + Programı tarafından desteklenen “Arıları Yaşatalım” projesi kapsamında 9 Aralık 2017’de İzmir’de uluslararası bir konferans gerçekleştirilecek.

Proje ortakları Hollanda’dan Akıllı Arıcılık Vakfı (Smart Beeing Foundation), İngiltere’den Doğal Arıcılık Vakfı (Natural Beekeeping Trust)  ve Makedonya’dan Aronija Organik Ürün Üreticileri Birliği’nin de katılacağı “Ekolojik Arıcılık Konferansı”nda, sayıları korkutucu bir hızla azalmakta olan arılara destek olmak için ekolojik arıcılık yöntemleri tartışılacak.

9 Aralık’ta İzmir’de gerçekleşecek olan “Ekolojik Arıcılık Konferansı” hakkında program ve yer bilgileri ilerleyen günlerde açıklanacak.

 

(Yeşil Gazete)