Ana Sayfa Blog Sayfa 2981

Tarımsal atıklar elektrik enerjisine dönüşüyor!

Balıkesir’in Gönen ilçesinde 60 milyon dolarlık yatırımla hizmete giren bir tesiste, Güney Marmara, Trakya ve Karadeniz’den toplanan ekonomik değeri olmayan çeltik sapı ile ağaç kökleri gibi tarımsal atıklar yakılarak enerji üretiliyor.

Birkaç sene önce İtalya’ya yaptığı ziyarette bir enerji tesisinde çeltik saplarının yakılarak enerjiye dönüştürüldüğünü fark ettiğini söyleyen İbrahim Mutlu, Türkiye’de tarlada, İtalya’da da tesiste yakılmakta olan bu çeltik saplarıyla ilgili araştırma yaptığını belirtti.

Benzer tesisleri incelemek amacıyla Çin’e seyahat ettiğini de anlatan Mutlu, ön çalışmalardan sonra hazırladığı proje kapsamında, Gönen’de 30 milyonu AB hibesi olmak kaydıyla 60 milyon dolarlık bir tesis kurduğunu söyledi.

 

(Milliyet)

İngiltere arılara zarar veren pestisitleri tamamen yasaklıyor

İngiltere, arılara zarar veren tarım ilaçlarını (pesitisit) yasaklamaya hazırlanıyor. Açıklama Çevre Bakanı Michael Gove’dan geldi.

Bun karara varılmasında daha önceki yaklaşımlarını değiştirecek bulgularla karşılaştıklarını belirten bakan Gove, bulguların arı populasyonunun çok büyük bir kesiminin kullanılan pestisitlerden olumsuz şekilde etkilendiklerini ortaya çıkardığını söyledi. Almanya’da geçtiğimiz günlerde açıklanan uçan böceklerin %75’inin yok olduğuna dair raporun da kendisini şok ettiğini aktaran Michael Gove, tahminlerinin ötesinde bir alanın bu durumdan etkilenmiş olduğunu öğrendiğini de sözlerine ekledi.

Açıklama Çevre Bakanı Michael Gove’dan geldi

Tarım alanlarında dünyanın çok büyük bir kesiminde kullanılan pestisitler Avrupa Birliği tarafından 2013’de yasaklanmış olsa da Birleşik Krallık bu yasağın dışında kalma yolunu seçmişti.

 

(Yeşil Gazete, Guardian)

BM uyardı: “Yemen dünyanın en büyük açlık felaketiyle karşı karşıya”

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı Mark Lowcock, yardım teslimatına tekrar başlanmaması halinde, Yemen’in “milyonlarca kurbanı olabilecek” son yıllarda dünyada görülen en büyük açlık felaketiyle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu.

BM’nin insani yardımlardan sorumlu genel sekreter yardımcısı olan Mark Lowcock, Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyona, Yemen’e yönelik ablukanın kaldırılması çağrısı yaptı.

BM Güvenlik Konseyi’ndeki basına kapalı brifingden sonra konuşan Lowcock “Konseye, bu önlemlerin kaldırılmaması halinde, Yemen’de açlık yaşanacağını söyledim. Bu açlık, dünyanın son on yıllarda görmediği büyüklükte, milyonlarca kurbanı olan bir felaket olacak” dedi.

BM, Yemen’de 7 milyon kişinin açlığın kıyısında olduğunu söylüyor.

Ülke sivillerin hayatta kalması için gereken her şeyde dışa bağımlı ve şu anda ülkeye gıda, yakıt ve ilaç giremiyor.

BM’ye göre Yemen’deki iç savaşa Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun, Mart 2015’te başlayan müdahalesinde düzenlenen hava saldırılarında yüzde 60’ı sivil 8 bin 670 kişi öldü, 49, 960 kişi de yaralandı.

 

(DW Türkçe)

Kayısı üreticisi borç kıskacında: “Dış politika kayısıyı bitirdi!”

Malatyalı üreticiler hükümetten borçlarının ertelenmesini istedi. MA’nın haberine göre kayısının para etmemesi ve susuzluk yüzünden 2 milyon kayısı ağacının kesildiği Malatya’da üreticiler hükümetten borçlarının ertelenmesini istedi. Her seçim dönemi ‘su getireceğiz’ vaadinde bulunan siyasetçilere tepki gösteren üreticiler, sorunlarının çözümü için biran önce adım atılmasını istediler.

Bahçelievler Mahallesi Muhtarı Aziz Kartal, sadece kendi mahallesinde kayıtlı olan 262 bahçeden ağaçların yarısının kesildiğini belirterek, Malatya genelinde 2 milyondan daha fazla ağacın kesildiğini kaydetti.

Temel geçim kaynaklarının kayısı olduğunu belirten Kartal, her seçimde ilçeye su getirileceği konusunda vaatler verildiğini, ancak vaatlerin yerine getirilmediğini söyledi.

Dış politika kayısıyı bitirdi

Kesilip odun olarak satılan kayısı ağaçlarının da para etmediğini, üreticinin kredi borçlarını kapatmadığını belirten Kartal, çiftçinin borçlarının ertelenmesini istedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın kayısı sorununa çözüm bulmasını talep eden Kartal, “Malatya kayısısı dünyaya ihraç ediliyor. Niye el atmıyorlar bilemiyoruz. Amerika ile vize sıkıntısı, Kuzey Irak ya da Almanya ile başka sıkıntılar yaşıyoruz. Çevremizdeki tüm dış ülkelerle sorunumuz var. Kayısının para etmemesinin sebeplerinden biri de budur” diye konuştu.

Meclis gündeminde

HDP Antep Milletvekili Mahmut Toğrul kayısı üreticilerinin yaşadığı sorunları Melis gündemine taşıdı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’nın yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Toğrul, hükümetin sorunun çözümü için adım atıp atmayacağını sordu. Toğrul, Bakan Fakıbaba’nın şu sorulara cevap vermesini istedi:

* Bakanlığınıza göre kayısı ağaçlarının kesilmesinin nedeni nedir?

* Kayısı üreticilerinin Pazar sorununu çözmek için 2018 yıllı içerisinde ne gibi önlemler almayı düşünürsünüz?

* Kayısı üreticilerinin 2017 yıllı içerisinde yaşamış olduğu su sorununa yönelik bakanlığınız 2018 yıllı içerisinde nasıl bir çözüm geliştirmeyi düşünmektedir?

* Kayısı üreticilerine alan bazlı destek verilmemesinin nedeni nedir?

* Kayısı üreticisinden ucuz alınan kayısının, marketlerde ve pazarlarda yüksek fiyata satılmasının nedeni nedir?

 

(Birgün)

[Bonn 2017] İklim değişikliği konferansı COP23’te “Günün Fosili” ödülü hangi ülkelere gitti?

Uluslararası İklim Eylem Ağı (CAN International) tarafından her COP konferansında olduğu gibi bu yıl da “Günün Fosili” (The Fossil of the day) ödülleri, Bonn’da sahiplerini bulmaya devam ediyor.

1’inci gün: “Günün Işığı”

Müzakerelerin ilk gününde (6 Kasım) CAN üyeleri bir “Günün Işığı” (Ray of The Day) ödülünü ABD Başkanı Trump’a da atıfta bulunarak dünyanın tüm insanlar için daha güvenli ve yüksek refaha sahip bir yer olması için çalışacağı sözü veren herkese verdi.

2’nci gün: “Avustralya ve Polonya için kömür, kömür, kömür”

Müzakerelerin ikinci gününde ise bir değil iki “şanslı” ülke vardı. İlk ödül Pasifik’teki 14 ayrı ada ülkesinin toplam emisyonlarından daha fazla sera gazı salacak ve “Büyük Bariyer Resifi’ni yok edecek olan Adani kömür madenine onay veren Avustralya’nın oldu. İkinci ödül ise gelecek yıl COP zirvesine ev sahipliği yapacak olan ve kömüre yatırım yapmayı sürdüren Polonya’ya gitti.

3’üncü gün: “Bir adım ileri bir adım geri Fransa”

Müzakerelerin üçüncü gününde “Günün Fosili” ödülü Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın verilerine göre 58 nükleer reaktör işleten ve enerji üretiminin yüzde 72’sini nükleer santrallerden karşılayan Fransa’ya gitti. CAN üyeleri Fransa Ekoloji Bakanı Nicolas Hulot’un 2025 yılına kadar elektrik üretiminde nükleerin payının yüzde 50’ye düşürme hedefine ulaşmanın zor olacağı açıklamasını “tebrik etti”. Enerji için 2025 yılına kadar elektrik üretiminde nükleerin payını yüzde 50’ye düşürme hedefi Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un seçim vaatleri arasında yer alıyordu.

 

(Climatenetwork, Yeşil Gazete)

Avrupa’da bir ilk: Almanya “3’üncü cinsiyeti” resmen tanıdı

Alman Anayasaya Mahkemesi’nin yargıçları dün aldıkları kararda, tipik kadın veya erkek tanımına uymayan anatomik cinsiyet özellikleri taşıyan interseksüel bireylerin doğum kütüklerindeki “erkek” ya da “kadın” ibarelerinden birini seçmek zorunda bırakılmalarının ayrımcılık olduğuna hükmetti.

Şu anda yetişkin yaşta olan interseksüel bir kişinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı şikayet ve nüfus dairelerindeki uygulamanın değiştirilmesi talebi, böylece başarıyla sonuçlanmış oldu. Yasama birimlerinin 2018 yılının sonuna kadar bu konuda yeni bir düzenlemeye gitmeleri gerekiyor.

Yaklaşık 10 yıldan bu yana faaliyetlerini sürdürmekte olan Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi ise kararı tarihî olarak niteledi. Almanya Aile Bakanı Katarina Barley de kararı onaylayan isimlerden.

Bilim insanları tarafından “orta cinsiyet” ya da “üçüncü cinsiyet” olarak da tanımlanan interseksüellikte cinsiyet tam olarak belirlenemiyor. Hem erkeksi hem de kadınsı cinsiyet özelliklerine sahip olan bireylerdeki bu niteliğin onların cinsel kromozomlarından kaynaklandığı ama aynı zamanda hormonlarla da ilgili olabileceği kaydediliyor.

Federal Anayasa Mahkemesi 31 Aralık 2018’e kadar bu konuda yeni bir yasal düzenleme yapılması için yasama kurumlarına süre tanıdı. Buna göre nüfus kayıtlarında cinsiyet hanesinin ya tamamen ortadan kaldırılması ya da üçüncü bir cinsiyet hanesinin açılması hedefleniyor.

 

(Gazete Duvar)

Gazeteci Ahmet Şık 5 yıl önce açılan davadan beraat etti

Haberleri ve Twitter paylaşımları gerekçe gösterilerek 1 yıla yakın süredir tutuklu olan gazeteci Ahmet Şık’ın, Oda TV davası kapsamında 2012’de tahliye edildiğinde “Bu komployu kuranlar cezaevine girecek” sözleri nedeniyle yargılandığı dava, 5 yıl sonra beraat kararıyla sonuçlandı. Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya Şık’ın avukatı Can Atalay katıldı.

Atalay, duruşmada, “Şikayetçi olanların tümü ya tutuklu ya da firari durumdadır. Soruşturmayı yürüten polisler ve savcılar ile kovuşturma yapan herkes yönünden suç duyurusunda bulunuldu. Doğrudan beraat kararı verilmesi gerekmektedir” dedi. Mahkeme, Şık’ın üzerine atılı kamu görevlisine hakaret ve tehdit suçlarını işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden her iki suçtan ayrı ayrı beraatine hükmetti.

Ahmet Şık, 2012’de tutuklu olduğu OdaTV davası kapsamında tahliye edildiğinde cezaevi çıkışında “Bu komployu kuranlar cezaevine girecek” ifadelerini kullanmıştı. Bu sözleri nedeniyle Şık hakkında 7 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlanmış, 39 hakim ve savcı da mağdur sıfatıyla iddianamede yer almıştı.

Davanın şikayetçisi 39 hakim ve savcıdan 28’i şu an ya meslekten ihraç ya da tutuklu ya da firari. Bu isimler arasında Şık’ın 2011’de tutuklanmasını isteyen Zekeriya Öz ve Şık’ı bir süre tutuklu yargılayan Mehmet Ekinci de yer alıyor. Ergenekon savcısı olarak tanınan Öz, bugün kaçak iken, Ekinci ise şu anda muhabirimiz Ahmet Şık’ın da bulunduğu Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Şık bu hakim ve savcıların yürüttüğü Oda TV davasından da 12 Nisan’da beraat etmişti.

 

(Cumhuriyet)

[Özel Haber] Nedir bu “homofobik GAP” davası?

Kamuoyunda “GAP davası” olarak bilinen ve çalıştığı şirketteki homofobik yaklaşımlar nedeniyle işinden ayrılmak durumunda kalan İstanbul LGBTİ gönüllüsü M.G ve İstanbul LGBTİ yönetim kurulu üyesi ve yerel yönetimler temsilcisi Ejder ile dava sürecini gönüllü muhabirimiz Irmak Keskin konuştu

***

Ejder, İstanbul LGBTİ yönetim kurulu üyesi ve yerel yönetimler temsilcisi, M.G., İstanbul LGBTİ gönüllüsü, bir araya geldiğimiz pek çok masa hep kahkahalarla geçti, bu sefer de ciddi bir mesele için konuştuk, çünkü LGBTİ+’ların uğradığı hak ihlalleri bitmiyor ve hepimizi bu şiddet döngüsünün içine çekmeye devam ediyor.

Birlikte güçlü olduğumuzu, yalnız olmadığımızı, her çıkardığımız ses ile bütün ihlallerin, şiddetlerin kabul edilemez olduğunu bir kez daha dile getirmek için 9 Kasım’da (bugün) gerçekleşecek olan davaya davet için sözü onlara bırakıyorum.

Nedir bu “homofobik GAP” davası?

Ejder: 10 yılı aşkındır Fiba Holding’e bağlı çeşitli mağazalarda görev yapan ve en son yine aynı şirkete bağlı GAP mağazasında mağaza müdürü olarak görev yapan derneğimiz gönüllüsü arkadaşımızın cinsel yönelimi öğrenildikten sonra sürekli sürgün hali yaşaması ve mağaza müdürleri toplantısında “Delikanlı ol” diyerek cinsiyetçi söylemler kullanılması istifaya götüren sürecin başlangıcı oldu.

10 Yıldır emek verdiği işinden tüm hakları gasp edilerek istifaya zorlandı.

M.G:  Gap’te 10 yıl çalışıp cinsel yöneliminin deşifre olmasıyla üst yönetim tarafından yapılan psikolojik taciz ve işten ayrılmaya zorlama baskılarına karşı 3 yıldır devam eden yasal haklarımı aramak için açılmış maddi ve manevi tazminat davasıdır.

İstanbul LGBTİ+ Derneği nasıl müdahil oldu dava sürecine?

M.G: İşten ayrılma sürecimde yaşadığım baskı ve içinde bulunduğum psikolojik durumu paylaştığım ve aktivisti olduğum derneğin davamı sahiplenmesi ve destek vermesi ile dahil olmuştur.

İstanbul LGBTİ+ Dayanışma derneği bir çağrı metni hazırlayarak imzaya açtı ve Türkiye’deki tüm LGBTİ+ dernekleri imzacı olarak basına servis ettik. Basının ilgisi oldukça yoğundu lakin memleketin değişen politik atmosferi yüzünden davamızın duyurularını biraz ötelemek zorunda kaldık.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise sürekli hakim değişikliği ile davamız oldukça uzadı. Dernek avukatı Eren Keskin‘in savunuculuğunu yaptığı davanın 5. duruşmasında artık bir karar bekliyoruz.

Ejder: Dernek gönüllümüzün Eren Keskin ile beraber 2015 yılında gasp edilen hakları için GAP mağazasına dava açtık.

İstanbul LGBTİ olarak bir  çağrı metni hazırlayarak Türkiye’deki tüm LGBTİ+ örgütlerinin imzasına açtık. Oldukça yoğun bir katılım ile kampanyamızı başlattık ve halen devam etmekte.

GAP dünyada LGBTİ+ dostu kampanyalar üretiyor, bu olay karşısında tutumları nasıl oldu?

M.G: GAP dünyanın pek çok ülkesine franchise veren bir markadır. Amerika’da eşcinsellerin de rahatlıkla alışveriş yaptığı ve çalışabildikleri bir marka olmasına rağmen Fiba holding’e bağlı Marka Mağazacılık A.Ş. bünyesindeki GAP Türkiye üst yönetiminin homofobik yapısı nedeniyle bu dava açılmıştır.

Ejder: M.G. yaşadığı bu mobbingi bölge müdürlerine ve şirketin genel müdürlerine aktarmasına rağmen istifa edene kadar bir dönüş olmadı. İstifa sonrası ise “Sana bunu hissettirdiğimiz için üzgünüz” diyerek yapılan açık baskıyı deşifre ettiler.

M.G: Amerika’daki rahatlığı ve farklı renkleri kendi bünyelerinde istemeyen zihniyetin bir belgesidir. Bu zihniyet ve yönetim tarzı böyle baskılar ve işten ayrılmaya zorlamalara neden olmaktadır ve olmaya devam edecektir.

GAP’ın marka standartları sadece ürün ve ekipman anlamında Amerika’nın istediği gibi Türkiye’de de başarıyla uygulanıyor. Bunun dışında maalesef Amerika standartlarında insan yönetimi anlayışı uygulanmıyor.

Biz bu davayı ve süreci Amerika GAP yönetimine iletmeye çalıştık ancak nasıl bir tutum sergilediklerini/ sergileyeceklerini maalesef bilemiyoruz.

Bu dava sonuçta aslında tek bir marka üzerinden ilerlemiyor, pek çok hak ihlaline de vurgu yaparak dikkat çekiyor, LGBTİ+’ların en önemli hak ihlaline uğradığı alanlardan da biri aynı zamanda çalışma hakkı. Biraz hareketin davaya yaklaşımından bahsetmek ister misin?

M.G: Davamız kişisel bir dava değildir. Hakları gasp edilen her çalışanın uğradığı haksızlık karşısında hakkını yasal yollarla araması gerekliliğinin belgeli bir örneğini teşkil ediyoruz. Sigortasız, güvencesiz çalıştırılan ve en ağır işlerin yaptırıldığı işçilerin, bitmek bilmeyen ve uzayan mesai saatleri karşılığında haklarını alamayan çalışanların, psikolojik ve cinsel tacize uğrayan kadınların, yıllarca emek verdiği ve sahiplendiği iş yerinde gelişimi, kariyer planlaması yapılmayan, hiçbir destek ve motivasyonu göremeyen emekçilerin bir nebze sesi olabilmek için bu davayı önemsiyoruz.

Ejder: Türkiye’de mobbinge karşı alınan ilk adli tıp raporu olarak aslında emsal teşkil edecek bir dava. Her alanda söylediğimiz gibi bu dava işyerlerinde tacize baskıya maruz kalan kadınların da davasıdır.

Davayı takip eden, haberdar olmayan ve böylece olmuş okuyuculara söylemek istediğin bir şey var mı?

M.G: Çalıştığınız iş yerlerlerinde size yapılan baskılara sessiz kalmayın. Görüntünüz, etnik kökeniniz, gelir düzeyiniz, ilgi alanlarınız ve yaşam tarzınız ne olursa olsun yaptığınız işi severek yapıyorsanız ve bir emek üretiyorsanız bunların sadece sizin özeliniz olduğunu ve iş performansınızla hiç bir bağlantı kurulmaması gerektiğini üstünüzdeki yöneticilerinize, amirlerinize, patronlarınıza hatırlatmanız için bu davayı sizde sahiplenmeli ve takip etmelisiniz.

 

Röportaj: Irmak Keskin

(Yeşil Gazete)

Sınır Tanımayan Gazeteciler’den Medyascope.tv’ye basın özgürlüğü ödülü

1992 yılından beri Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve TV5-Monde tarafından verilen Basın Özgürlüğü Ödülü’nün bu yılki sahipleri açıklandı. Fransa’nın Strazburg kentinde düzenlenen Dünya Demokrasi Forumu’ndaki törende; gazetecilik dalında  Tomasz Piatek (Polonya), yurttaş gazeteciliği kategorisinde Soheil Arabi (Iran), medya kuruluşu kategorisinde Medyascope.tv Basın Özgürlüğü Ödülü’ne layık görüldü. Basın özgürlüğüne önemli katkılar sunan gazetecileri ve medya kuruluşlarını onurlandırmak ve basın özgürlüğünün önemine dikkat çekmek için her yıl verilen RSF – TV5 Monde Ödülü için bu sene 18 gazeteci ya da medya kuruluşu aday gösterilmişti.

Medyascope.tv Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır Basın Özgürlüğü Ödülü’nü alırken yaptığı konuşmada şöyle konuştu:

“Medyascope’un startını 2015 yılı Temmuz ayında ‘Çünkü özgür” sloganıyla vermiştik. Bir avuç gönüllünün sokakta, evde, ofiste yaptığı, haftada birkaç saatlik periscope yayınlarıyla işe başladık. Daha sonra tamirhaneden dönüştürülmüş stüdyomuzda haftada yaklaşık 40 saat canlı yayın yapar olduk.

Şu anda ezici çoğunluğu gençlerden oluşan 30’u aşkın kişilik bir ekibiz. Yurtiçi ve dışından çok sayıda gazeteci ve yurttaş gazetecinin de katkılarıyla bağımsız, sivil ve çoğulcu bir medya platformu halini aldık. Bunun sorumluluklarının farkındayız.

Türkiye’nin durumunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Türkiye’de gazetecilik yapmanın her geçen gün daha da zorlaştığından da haberdarsınız.

Medyascope olarak amacımız, öncelikle koşullar ne olursa olsun gazeteci olarak varkalmak. Ve gazeteciliği de iyi yapmak.

Yeni teknolojilerin ve sosyal medyanın sağladığı imkanlarla gazeteciliğin geleneksel ilke ve değerlerini harmanlayarak bunu başarmaya çalışıyoruz.

RSF’nin bu ödülü, çabalarımızın boşuna olmadığını bizlere gösterdiği için çok mutluyuz.

Bu ödül, bizim daha iyi ve etkili gazetecilik yapmamız için olağanüstü bir destek ve teşvik anlamına geliyor.

Bu nedenle Medyascope’u var eden tüm çalışma arkadaşlarım adına sizlere çok teşekkür ediyorum.

Sizi mahçup etmeyeceğimize söz veriyoruz.”

 

(Medyascope.tv)

İki çevre mühendisinin ev yapımı rüzgar türbini yoksul ülkelere çare olacak!

Berlin’de iki çevre mühendisi, Berlin’deki bisiklet atölyelerinde rüzgar türbini inşa etmeyi başardı.

Bunun için sadece 400 euro harcadılar.

Immanuel Dorn ve arkadaşları elektriklerini 10 metre uzunluğunda ev yapımı bir rüzgar türbiniyle sağlıyorlar.

Bir nevi ev yapımı olan bu rüzgar türbinlerinin pek çok yoksul ülkede elektrik sorununu da çözmesi hedefleniyor.

 

(DW Türkçe)