Ana Sayfa Blog Sayfa 2962

Fenerbahçe-Kalamış sahilinin imara açılmasına karşı imza kampanyası başlatıldı!

Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK), Kadıköy’deki Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nda yapılaşmaya izin veren imar planı değişikliklerini onayladı. ÖYK, ayrıca yeni kararıyla özelleştirilecek alanı 42 bin metrekare artırarak yat limanını 36 yıllığına ihaleye çıkardı. Kadıköy Belediyesi tarafından Change.org’da başlatılan “Fenerbahçe-Kalamış sahili imara açılıyor. Bu yanlıştan geri dönülsün!” başlıklı imza kampanyası 150 bin kişinin desteğini bekliyor.

Kampanya mektubuna ulaşmak için tıklayın

Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı hakkında 2011 yılında özelleştirme kararı alınmıştı. Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca hazırlanan 1/5000 ölçekli koruma amaçlı nazım imar planı değişikliği ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı değişikliği, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun kararıyla onaylandı.

Söz konusu karar 10.11.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.

Diken’den Rıfat Doğan’ın haberine göre Özelleştirme Yüksek Kurulu, daha önceki kararını şöyle düzeltti:

“İstanbul’un Kadıköy ilçesi Zühtüpaşa Mahallesi Kalamış-Fener Caddesi mevkisinde sınırları belirtilen 122 bin 648 metrekare yüz ölçümlü dolgu alanı ve 355 bin 859 metrekare yüz ölçümlü deniz yüzeyi (iki yat limanı) olmak üzere toplam 478 bin 507 metrekare yüzölçümlü, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanın özelleştirme kapsam ve programına alınması.”

Özelleştirilecek alan 42 bin metrekare arttı

Özelleştirme Yüksek Kurulu daha önce 2013 yılında, sınırları belirtilen 115.821,84 m² yüz ölçümlü dolgu alanı ve 319.306,74 m² yüz ölçümlü deniz yüzeyi (iki adet yat limanı) olmak üzere toplam 435.128,58 m² yüz ölçümlü alanın özelleştirme kapsam ve programına alınmasına karar verilmişti.

2017 yılındaki yeni kararıyla özelleştirilen alan 42 bin 833 metrekare arttırılmış oldu. ÖYK tarafından onaylanan plana göre ‘yüzen iskele’ olarak belirtilen dolgu alanlarına inşaat yapılmayacak fakat limana otopark hariç 15 bin metrekare inşaat alanı yapılabilecek.

Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararının ardından 10 gün sonra limanla ilgili yeni bir karar daha alındı.

ÖYK kararının askıya çıkması dahi beklenmeden liman 36 yıllık süreyle ihaleye çıkarıldı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın resmi sitesinde 16.11.2017 tarihinde yayınlanan Türkiye Denizcilik İşletmeleri AŞ’ye Ait Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı Özelleştirme İhalesi ve ek tanıtım dokümanlarında şöyle dendi:

“Türkiye’nin en prestijli yat limanları arasında yer alan Fenerbahçe – Kalamış Yat Limanı’nın Kıyı Kanunları çerçevesinde hazırlanan ve 5 çıpalı bir yat limanı oluşturulmasına olanak sağlayan imar planı, ÖYK’nın 6 Kasım 2017 tarihli ve 2017 / 106 no’lu kararıyla onaylanmıştır ve 10 Kasım 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.”

Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’na ilişkin plan daha önce 17 Mart 2015 tarihinde Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından onaylanmıştı.

Limanda yapılaşmanın önünü açan karar doğrultusunda 115 bin 469 metrekare büyüklükteki yat limanına otopark hariç 15 bin metrekare inşaat alanı yapılabilecek ve bu alan yeraltı otoparkıyla 36 bin metrekareye kadar yükselecekti.

Kadıköy Belediyesi plana ‘yapı, nüfus ve trafik yoğunluğunu arttırması, halkın kıyı kullanımını azaltması, kıyı siluetini bozması, 1/100.000 üst ölçekli çevre düzeni planına uygun olmaması, ekolojik dengenin bozularak yosunlaşmayı arttırması, ÇED raporunun olmaması ve hava koridorlarını kesmesi’ nedenleriyle itiraz etmişti.

Bilirkişiler karşı çıkmıştı

Özelleştirme Yüksek Kurulu, Kadıköy belediyesinin itirazını reddetmişti.

Belediye ise özelleştirme kararını Danıştay Altıncı Daire’ye taşımıştı. Konusunda uzman beş kişiden oluşan Bilirkişi Heyeti ‘Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı Koruma Planı’nı uygun bulmayıp, olumsuz yönde çok kapsamlı, her yönüyle incelenmiş bir rapor sunmasına rağmen, mahkeme bilirkişi raporunu dikkate almayıp sadece yüzen iskele alanlarının emsale katılmasına yönelik yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

Kadıköy Belediyesi itiraz edecek

Kadıköy belediyesinin itirazıyla ilgili basına bilgi veren Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından bu alanda ilk yapılan 2013 onaylı imar planına yapı yoğunluğu getirdiği için itiraz edip dava açtıklarını hatırlatarak, açılan davaya yürütmeyi durdurma kararı verildiği söylemiş ve “Yürütme durdurma kararından sonra bu yılın Mart ayında çok fazla değişiklik yapılmadan yeni bir plan devreye konuldu. (17.03.2015) Bu tarz davalarda kazansanız bile yeni planlarla yeniden sürecin devam etmesi sağlanıyor” demişti.

ÖYK tarafından 06.11.2017 tarihinde onaylanan plan, Kadıköy belediyesinin açtığı davayla iptal edilen 2013 onaylı plan ve kısmen yürütmesi durdurulan ve davası devam eden 17.03.2015 tarihli plan kararlarına dayandırılıyor. Sadece ‘yüzen iskele’ alanlarının emsale dahil alanlardan çıkarılıp özelleştirilen alan metrekaresinin arttırıldığı yeni plan askıya çıkmadığı için resmi olarak kesinleşmiş niteliği taşımıyor. Ancak Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı henüz kesinleşmeyen plana göre tekrar ihaleye çıkarılmış oldu. Kadıköy belediyesi özelleştirme kararına ve ihale kararına itiraz edecek.

Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’nın özelleştirilmesine karşı imza kampanyası

Kadıköy Belediyesi Change.org’da “Fenerbahçe-Kalamış sahili imara açılıyor. Bu yanlıştan geri dönülsün!” başlıklı imza kampanyası başlattı. 150 bin kişinin desteği bekleniyor. Kampanyanın duyurusu ile şu şekilde yapıldı:

“Selam arkadaşlar, Kadıköy Belediyesi olarak sizi yardıma çağırıyoruz.

Fenerbahçe-Kalamış sahil hattında yeni bir plan yapıldığını öğrendik.

Bu plan, Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’nda yapılaşmanın önünü açacak. Sahile yapılacak otel ve ticaret alanı, sahilin Kadıköylüler ve halkın kullanımına kapatılması anlamına geliyor.

Biz bu yanlıştan acilen dönülmesi için tüm yasal yollara başvuruyoruz. Ama biz bunu yaparken binlerce kişinin de bizim yanımızda olduğunu göstermemiz gerekiyor.

Kalan sahillerimizi korumak, yapılaşmaya açılarak halkın elinden alınıp işletmelere verilmesini engellemek için Kadıköy Belediyesi’nin yanında olmanız dileğiyle.”

 

(Politikyol, Change.org)

Ankara Valiliği’nin LGBTİ+ etkinlikler yasağı mahkemeye taşındı

Kaos GL ve Pembe Hayat, Ankara Valiliği’nin yasak kararına karşı kararın iptali ve yürütmenin durdurulması istemli dava açtı.

Ankara’daki LGBTİ dernekleri Kaos GL ve Pembe Hayat, Valiliğin LGBTİ etkinliklerini süresiz olarak yasaklamasına karşı ayrı ayrı kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemli dava açtı.

Dernekler Valiliğin “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması”nı gerekçe göstererek getirdiği yasağın iptal edilmesini; yasak kararının telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı için de bir an evvel yürütmeyi durdurma kararı verilmesini talep ediyor.

Pembe Hayat Derneği Av. Emrah Şahin ile Kaos GL Derneği Av. Kerem Dikmen davaya dair açıklamada bulundu.

Şahin, “Ankara Valiliği’nin; LGBTİ_LGBTT Derneklerinin etkinliklerine ilişkin “süresiz yasağı”, sadece Uluslararası Sözleşmeler ve Anayasal Haklar bağlamında değil aynı zamanda karara dayanak gösterilen yerel mevzuat hükümlerine de aykırıdır. Bu nedenle biz de bu yasağın mağduru olarak Ankara İdare Mahkemesi’nde davamızı açtık.” derken Kerem Dikmen ise, “Valiliğin bu kararı şeklen LGBTİ hakları alanında çalışan derneklerin faaliyetini yasaklamıyor gibi gözükse de yarattığı sonuç itibariyle fiilen bu faaliyeti tümü ile yasaklayan bir karar. Özetle valilik, derneklere, açık kalabilirsiniz, tüzel kişiliğinize dokunmuyorum ancak burnunuzu dernek binalarının dışına çıkarmayın, elinizi üye ve aktivistleriniz dışındaki kimseye uzatmayın diyor.” şeklinde konuştu.

Avukatlar, bu kararın LGBTİ hareketinde zayıflık yaratamayacağını ise, “Türkiye’deki LGBTİ hareketini zayıflatmaya yaramayacağı açık. Çünkü bu hareket tüzüklere sığmayacak kadar geniş literatüre ve birikime, salonlara sığmayacak kadar da geniş kitlelere ulaşmış durumda. Bu tür yasaklamaların tek sonucu, LGBTİ bireyler ve topluluklar arasındaki dayanışmayı perçinlemek olur.” sözleri ile ifade etti.

 

(Kaos GL)

ABD’den, “Kuzey Kore’yi tamamıyla yok ederiz” açıklaması

ABD’nin BM Temsilcisi Haley, Güvenlik Konseyi’ndeki acil durum toplantısında tüm ülkelere Kuzey Kore’yle ilişkileri kesme çağrısında bulundu. Haley, savaş durumunda Kuzey Kore’nin “tamamıyla yok edileceğini” söyledi.

Dünyaya Pyongyang’la tüm diplomatik ve ticari ilişkileri kesme çağrısında bulunan ABD, savaş çıkması durumunda Kuzey Kore rejimini “tamamıyla yok etmekle” tehdit etti.

Kuzey Kore’nin Salı günü gerçekleştirdiği yeni balistik füze denemesi üzerine Çarşamba günü BM Güvenlik Konseyi’nde bir acil durum toplantısı düzenlendi.

Toplantıda konuşan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, “Dün Kuzey Kore’nin diktatörü dünyayı savaştan uzaklaştırmayan, aksine savaşa daha da yaklaştıran bir seçim yaptı” dedi. Haley, “Savaş çıktığı takdirde, emin olun, Kuzey Kore rejimi tamamıyla yok edilecek” şeklinde konuştu.

“Tüm ilişkileri kesin”

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley

Konsey’de yaptığı konuşmada Haley, “Tüm milletleri Kuzey Kore’yle tüm ilişkileri kesmeye davet ediyoruz” dedi. Haley, Kuzey Kore’nin en büyük ticaret ortağı olan Çin’in Devlet Başkanı Şi Jinping’e de “Kuzey Kore’ye petrol ticaretini tamamen kesme” çağrısında bulundu.

Kuzey Kore’nin denediği son füzenin ABD’nin her noktasını vurabilecek kapasiteye sahip olduğu iddia ediliyor.

ABD Başkanı Donald Trump, son füze denemesinin ardından Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’u “hasta kukla” olarak nitelemiş ve bu ülkeyi yeni “büyük” yaptırımlarla tehdit etmişti.

Daha önce en son 15 Eylül’de orta menzilli balistik füze denemesi yapan Kuzey Kore, Kasım ayında ABD tarafından “teröre destek veren devletler” listesine eklenmişti.

Washington yönetiminin Kuzey Kore’ye yönelik yaptırımları artırma hamlesine karşılık Pyongyang, ABD’nin kararının “ciddi provokasyon” olduğunu belirterek yaptırımların asla işe yaramayacağını savunmuştu.

 

(DW Türkçe)

Financial Times: Zarrab’ın rüşvet itirafı Türkiye hükümeti adına utanç verici

İngiliz Financial Times gazetesi, iş adamı Reza Zarrab’ın New York’ta süren davada eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a rüşvet verdiğini itiraf etmesinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti için utanç verici bir gelişme olduğunu yazdı.

Gazetenin internet sitesindeki Gregory Meyer imzalı haberin başlığı, “Altın tüccarı, Amerikan mahkemesinde eski Türk yetkiliye rüşvet verdiğini söyledi”.

Haberde Zarrab’ın, Çağlayan’a, İran’a yönelik yaptırımların yasa dışı yollarla delinmesine yardımcı olması için ödeme yaptığı belirtildi.

Reza Zarrab

Haberde “Hapishane kıyafetleri içinde, yanında ABD bayrağı bulunan tanık kürsüsünde ifade veren Zarrab, altın ticareti yapmak üzere Halkbank’a ilk kez yaklaştığında geri çevrildiğini söyledi. Bankanın Genel müdürü Zarrab’ı, kendi yüksek profilinden ötürü değil, eşi Ebru Gündeş’in Türkiye’de çok ünlü bir şarkıcı olması nedeniyle geri çevirdi” denildi.

Zarrab’ın bu noktada yardımcı olması için dönemin ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’dan yardım istediği hatırlatıldı.

Haberde savcıların daha sonra Zarrab’ın yaptığı ödemelerle ilgili e-posta ve belge kayıtlarını gösterdiği, belgelerde yer alan “CAG’a nakit” notunun Çağlayan’ı kastettiği belirtildi.

Financial Times’ın haberinde Çağlayan da dahil olmak üzere, Atilla dışındaki sanıkların ABD’de tutuklu olmadığı hatırlatıldı.

Gazete New York’taki davanın ABD-Türkiye ilişkilerini daha da kötü bir hale getirebileceğine dikkat çekti.

Haberde, Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil Türk yetkililerin davayı “Ankara’ya karşı bir Amerikan komplosu” olarak lanse ettikleri de hatırlatıldı.

 

(BBC Türkçe)

600 yıllık çınarlar kuruyor: İzmir Barosu altın madeniyle ilgili suç duyurusunda bulundu

İzmir Barosu, bölgenin temiz su havzası olan Menderes ilçesine bağlı Efemçukuru’nda faaliyet gösteren altın madeni hakkında suç duyurusunda bulundu. İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, “Madenden çıkarılan atıklar yaşam alanlarının çevresine yığılıyor, atık sular toprağa karışıyor, bu durum gözle görülür bir şekilde ekolojik dengeyi bozuyor. 600 yıllık çınar ağaçları kurumaya başladı” dedi.

İzmir Baro Başkanlığı suç duyurusu dilekçesinde, İzmir’in temiz yüzeysel su havzası Efemçukuru yöresindeki maden işletmesinin ağır metal kirliliği yaratacağı, böylelikle bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirleneceği, yörenin bitki ve orman örtüsünün zarar göreceği, bölgede uygulanan ekolojik tarımı sona erdireceği, kısaca ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacağına dair raporlar bulunduğunu ifade etti.

İzmir Barosu Başkanı Aydın Özcan, Efemçukuru bölgesindeki akarsuların İzmir’ in su ihtiyacını karşılayan Tahtalı Barajı, Seferihisar Barajı, Çatalca Göleti, Balçova Barajı ve Çamlı Barajı’nı beslediğini vurgulayarak, şunları söyledi:

“Buna karşın altın çıkarma faaliyetinde bulunan şirketin, cevher maddesini herhangi bir siyanürleme yapılmaksızın bölge dışına işlenmek üzere nakletmesi gerektiği halde, işletme içinde 1000 kişilik bir yemekhane ile kamufle edilen havuzlarda siyanürleme işlemi yapıldığı ihbar edilmekte. Madenden çıkarılan atıklar yaşam alanlarının çevresine yığılıyor, atık sular toprağa karışıyor, bu durum gözle görülür bir şekilde ekolojik dengeyi bozuyor, çevre kirliliğine sebep oluyor. 600 yıllık çınar ağaçları kurumaya başladı. Hazırlanan bilirkişi raporları maden işletmesinin ağır metal kirliliği yaratacağı, böylelikle bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirleneceği, yörenin bitki ve orman örtüsünün zarar göreceği, bölgede uygulanan ekolojik tarımı sona erdireceği, kısaca ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacağı ortada. İzmir’in suyunun zehirlenmesine izin vermeyeceğiz. Bu nedenle çevreyi kirletme suçu işleyen şirket sahibi ve yetkilileri ile görevlerini yerine getirmeyen kamu görevlileri hakkında görevlerinin gereklerini yerine getirmekte ihmalden dolayı suç duyurusunda bulunuyoruz.”

 

(Birgün)

Sivil toplum alanında ilk: Dijital tabanlı Ekoloji ve Kent Kütüphanesi kuruluyor

Hukuki alanda koruma faaliyetleri yürüten Ekoloji Kolektifi Derneği, kültürü ve doğayı korumanın hafızasını temsil eden koleksiyonları “dijital arşiv” standartlarına uygun bir biçimde toplumla buluşturacak bir çalışma başlattı.

Bu kapsamda Türkiye’de kent ve çevre koruma hukukunun gelişmesinde bir köşe taşı olan hukukçu Noyan Özkan’ın hukuk arşivi dijital kütüphanecilik standartlarında koleksiyon eser olarak koruma altına alınıyor.

Noyan Özkan arşivi koruma altına alınıyor

Noyan Özkan arşivinin, Ekoloji ve Kent Kütüphanesi‘nde dijital kütüphanecilik standartlarında kamuyla buluşturulmaya başlanması vesilesiyle 2 Aralık 2017 Cumartesi günü İzmir’deki Türkan Saylan Kültür Merkezi Benal Nevzat Salonu’nda bir çalıştay gerçekleştirilecek.

2 bölümünden oluşan etkinliğin panel kısmında, İzmir’in kent kültürünün şekillenmesinde önemli rol oynayan aktörlerin koruma bilincindeki hukuki çabalarına,  değerlerine ve bugünkü kent kimliğinin şekillenmesinde koruma bilincinin anlamına odaklanılacak;  bu kimliğin oluşmasında mekan, zaman ve belgelendirmenin toplumsal ve bireysel oluşum aşamalarına vurgu yapılacak.

Dijital olarak kurgulanan ve koleksiyonlar temelinde gelişecek ilk kent ve çevre kütüphanesi

Çalıştayda ise Türkiye’de koruma kültürü ve dünyadaki gelişmelerle birlikte ele alınacak. Müze, arşivlendirme, belgelendirme alanlarında artan ilginin pratik toplumsal yaşamda karşılığını bulabilmesinin yol ve yöntemleri tartışılacaktır. Bu bağlamda çalıştayda ortaya konulan fikirlerin, tartışma başlıkların toplumsal kentsel belleğin sürekliliğin sağlanmasına bir katkı sağlaması, diğer yandan da ekoloji ve kent alanında çalışan toplumsal grupların, kişilerin koleksiyonlarının görünür olmasına vesile olması amaçlanıyor.

Kütüphane aynı zamanda dijital olarak kurgulanan ve koleksiyonlar temelinde gelişecek kent ve çevre kütüphanesinin de ilk yapı taşı olacak. Dijital bir altyapı ile kurulan Ekoloji ve Kent Kütüphanesi sivil toplum alanındaki ilk örneği olacak. Herkesin katılımına açık olan etkinlik Etkinlik Ekoloji Kolektifi Derneği, Konak Belediyesi, Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu işbirliğiyle düzenleniyor.

 

ÇALIŞTAY

Doğa – Kent Bağlamında Belgelendirme Kültürü

13.00-14.00

Koruma ve Belgelendirme Kültürünün Neresindeyiz?

Nimet Özgönül – ODTÜ

Kent Belgelendirme, Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı?

Enis Rıza Sakızlı – Belgesel Sinemacılar Birliği

Dijital Üretim Çağında Kültürel Bellek ve Kültürel Bellek Kurumları

Tolga Çakmak – Hacettepe Üniversitesi

14.00-14.45 – Katkılar

14.45.-15.00 – Ara

PANEL

İzmir Kent Belleğinde Mekan-Zaman ve Birey

15.00- 16.00

Çevre Koruma Sürecinde Avukat Noyan Özkan ve Halk

Sefa Taşkın Bergama Eski Belediye Başkanı

Hafıza Mekanlarının Korunmasında Birey, Örgütlülük ve Meydan: Kültürpark Örneği

İbrahim Arzuk İzmir Barosu

İzmir’in Taşrasında: Bergama Çevre Mücadelesi ile Kazanılan Bellek, Yiten Bellek

Arif Ali Cangı – TBB

16.00-17.00   Katkılar

Noyan Özkan Arşivinin Bağış Töreni

 

(Yeşil Gazete)

Ayvalık’ta halkın ihale ile arazi satışına karşı direnişi zaferle sonuçlandı!

Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı kırsal Çamoba, Akçapınar, Bağyüzü ve Karaayıt mahalleleri başta olmak üzere toplam 16 kırsal mahallede halkın yaşadığı arazilerin bir kısmının Hazine tarafından ihale yoluyla satışa çıkarılmasıyla ilgili CHP ve AKP Ayvalık ilçe başkanlarından köylüleri sevindirecek açıklama geldi. CHP Ayvalık İlçe Başkanı Ahmet Toker ve AK Parti Ayvalık İlçe Başkanı Hasan Kıtay, ihalelerin durdurulduğunu açıkladı.

Ayvalık’ta 16 kırsal mahallede halkın yıllardır yaşadığı ev ve arazilerinin bir bölümü, 6292 sayılı Orman Köylüleri’nin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazine’ye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun gereği tarım arazisi olarak, bir bölümü ise 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu gereği arsa statüsü ile Hazine tarafından satışa çıkarıldı. Bazı evler için 45 bin liraya ulaşan satış fiyatı ile ihalenin açık usulle yapılacak olmasına köylüler tepki gösterdi. Başta Çamoba Mahallesi’nde olmak üzere köylüler imza kampanyası başlattı. İlk etapta 2 bin 3 imza toplandı.

“Halkımızın mağduriyeti giderilmeli”

Köylerinde 11 evin satışa çıkarıldığını belirten Akçapınar Mahallesi Muhtarı Yasin Ataş, “Mahallem 450 haneli. 2011 yılında tespit oldu ama yürürlüğe geçmesi 2014-2015 yılları arasında oldu. Mahallemin yüzde 60’ı Maliye’den evlerinin, arazilerinin satışını aldı ama geri kalanı şu anda ihale edilip satışı yapılacak. Köylümüz, çok zor durumda. Köylülerimiz arasında ev ve arazisini satın alabilecek arkadaşlarımız var ama alamayacak olanlar da mevcut. Metrekareye göre evlere farklı fiyatlar belirlenmiş ama aralarında 45 bin liraya kadar olan evler var. Haksızlık oluyor. Mağduriyetin giderilmesi için imza kampanyası başlattık. 2 bin 3 imza topladık. Bu mağduriyetin giderilmesini istiyoruz” dedi.

“Ankara’dan, Kayseri’den telefonlar aldık”

70 bin liraya ulaşan ev fiyatları olduğunu ifade eden Tıfıllar Köyü Muhtarı Mehmet Karaman ise “2011 yılında başlatılan çalışmalar neticesinde tarımsal amaçlı kullanılan Hazine arazilerinin devri 15 bin lira bedelle yarısı devlet destekli olmak kaydıyla alındı. Diğer vatandaşların tarımsal amaçlı kullanmadıklarını belirtikleri arazileri, internet üzerinden açık ihale usulü ile satışa çıkarıldı. Değerler dönüm başına 45 bin liraya çıkıyor ve açık ihale usulü ile evlerinin ihaleye çıkarılması insanları rahatsız ediyor. Bu evlerin doğrudan içinde yaşayan insanlara satılması gerekiyor. Mağduriyet yaşanmakta. Bu evleri yeter ki bizlere versinler, alırız. Bugün Kayseri’den Ankara’dan telefonlar alıyoruz bu evler için” diye konuştu.

“Senelerdir oturduğum evi satışa çıkarıyorlar”

Akçapınar Köyü’nde yaşayan ve evi satışa çıkarılan Ramazan Gökçe de ihaleye tepki göstererek, şunları söyledi:

“Senelerdir oturduğum, doğduğum ev satılacak. 52 yaşındayım; şu an ‘Arazini satıyoruz’ diyorlar ama evimizi satışa sunmuşlar. 41 bin lira bedel konulmuş. bunu bizim ödeyecek gücümüz yok.”

Mağdur köylülerden Metin Atılgan da “Evlerimizi açık artırmaya çıkardılar. ‘Almak için dilekçe verin’ dediler. Bize açık artırma dilekçesi vermişler, nereden bilelim? Biz evleri kendimiz yaptık. Kendi elimizle yaptığımız evleri açık artırmaya çıkarıyorlar” diyerek, tepkisini dile getirdi.

“Köy evi bunlar, yalı değil ki”

CHP İlçe Başkanı Ahmet Toker ile birlikte Çamoba Mahallesi’ne giden CHP Balıkesir Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Mehmet Tüm de konuyu TBMM’ye taşıyıp, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin yazılı olarak cevaplaması istemiyle soru önergesi verdi. Tepkiler sürerken köylüleri rahatlatacak açıklama CHP Ayvalık İlçe Başkanı Ahmet Toker’den geldi. Toker, Milletvekili Mehmet Tüm, köylüler ve kendilerinin girişimleri sonucunda ihalelerin durdurulduğu söyledi. Toker, şunları kaydetti:

“Kırsal mahallerde, yan yana evlerden birini ev, birini tarım arazisi olarak kabul etmişler. Bir başka ilginçlik de metrekaresi biri için 16 liradan diğeri için 60-65 liradan işlem yapılmış. Halbuki köy evi burası, yalı değil ki. Köylü huzursuz olmuş. Milletvekili Mehmet Tüm ile kırsal mahallere gittik. Ben, ‘Evimi istiyorum’ diye bir metin hazırladım. Köylü imza topladı. Mağdurlarla görüştük. Vekilimiz soru önergesi verdi. Olayın duyurularak örtbas edilmesini önlemekti amaç. Çünkü birçok şey gizli saklı ihalelerle gidiyor ve sonuçta mağdur olan vatandaş, köylü oluyor. Dar gelirli kesim mağdur oluyor. Ağalara beylere bir şey olmuyor. Onlar zenginleşiyorlar. Daha sonra AKP Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu ile de görüştü vekilimiz ve Maliye Bakanlığı’nda girişimleri oldu. Dün akşam aldığımız bilgiye göre, ihale durdurulmuş. Herhalde Milletvekili Aydınlıoğlu da bu işi takip etme durumunda kaldı. Bu işin CHP teşkilatının ve Balıkesir milletvekillerinin çabası ile bu aşamaya geldiğine inanıyorum. Bu konu bize gelmeseydi, üzerinde durmasaydık ve dürtmeseydik iktidar milletvekillerinin üzerinde duracaklarını sanmıyorum. Şu an da bu mağduriyet giderildi. Umarım hep yaptıkları gibi Zeytin Yasası’nda olduğu gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürmezler. Biz bir Ayvalıklı olarak, CHP ilçe teşkilatı ve belediye olarak bu haksızlıkların karşısında duracağız. Amaç bağcıyı dövmek değil üzüm yemek. Amaç bu halkın mağduriyetini gidermek.”

“Köylünün istediği doğrultusunda tekrar çalışma yapılacak”

AKP Ayvalık İlçe Başkanı Hasan Kıtay da 16 kırsal mahallede, yaklaşık 400’e yakın satışı kapsayan ve 4 Aralık’ta ilki 16 evin satışını içeren ihalelerin durdurulduğu kaydettiı. Kıtay, “Dün akşam itibarıyla Milletvekilimiz Ali Aydınlıoğlu ve İl Başkanımız Hasan Demirarslan’ın girişimiyle köylümüzün sıkıntılarının aktarıldığı Maliye Bakanı’mızın verdiği talimatla ihaleyle yapılacak satışlar durduruldu. Bununla ilgili köylümüzün isteği doğrultusunda tekrar çalışma yapılıp değerlendirmeye alınacak” dedi.

 

(Cumhuriyet)

TAEK’e, “Rutenyum-106″yı sorduk: Sızıntı tespit edildiyse neden bilgi verilmedi?

Geçen hafta önce Fransa ve Almanya’nın nükleer güvenlik kurumlarının ve ardından Rusya Meteoroloji Servisi’nin Avrupa ve Rusya’da radyoaktif Rutenyum 106 maddesi tespit edildiği yönünde yaptıkları açıklamaların ardından, Eylül ayı sonlarında Rusya’da Ural dağları yakınlarındaki bir nükleer tesisten havaya radyasyon salınan bir olay yaşandığı ortaya çıkmıştı. Daha sonra bu bilgi Rusya’daki nükleer tesislerin sahibi Rosatom şirketi tarafından da kısmen teyit edilmişti.

Fransa ve Rusya kaynaklı haritalarda Türkiye’nin de etkilendiğinin görülmesinin ardından Avrupa’ya kadar yayılan radyoaktif bulutun Türkiye’den de geçip geçmediği tartışması ortaya çıkmıştı. Hatta toplumda birçok kişinin radyoaktif kirlilik ihtimali nedeniyle paniğe kapıldığı da gelen haberler arasındaydı.

“Az miktarda Rutenyum 106 İstanbul ve Ankara’da ölçüldü”

Gazetemizin nükleer enerji haberleri editörü Pınar Demircan, “TAEK’e Soruyoruz: Radyoaktif bulutlar Türkiye’yi atlayarak mı ilerledi?” başlıklı haber yorumunda bu durumu detayları ile dile getirirken internet haberlerini doğrulama platformu teyit.org’da 28 Kasım Salı günü (dün) sweb itesinden bu iddiaya dair bir açıklama paylaştı.

teyit.org, “Rusya’da meydana gelen nükleer sızıntı nedeniyle radyasyon yüklü bulutlar Türkiye’yi de etkiledi” iddiası ile ilgili açıklamasında “Rusya’da sebebi bilinmeyen nükleer bir sızıntı olduğu iddiası doğru ancak radyasyon yüklü bulutların Türkiye’den geçtiği iddiası belirsiz” sonucuna varırken Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nu (TAEK) da aradıklarını, görüştükleri Türkiye Atom Enerjisi Kurumu yetkililerinin de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından Eylül ve Ekim aylarında bu konu hakkında bilgilendirildiklerini söylediklerini belirtti.

teyit.org’a göre meydana gelen sızıntının tam olarak nereden kaynaklandığının henüz bilinmediğinin altını çizen yetkililer “az miktarda da olsa Rutenyum 106 maddesinin İstanbul ve Ankara’da ölçüldüğünü” ifade ediyorlar. Maddenin nasıl taşındığının tam olarak bilinemeyeceğini dile getiren TAEK yetkilileri ölçülen değerlerin insan sağlığı açısından bir tehlike oluşturmadığını da söylüyorlar.

Fransa Nükleer Güvenlik Enstitüsü (IRSN) tarafından paylaşılan haritada sızıntının kaynağı kırmızı renk ile belirtilmiş, kırmızıdan sarıya tonlar ile etkilenen yerler ve etkilenme derecesi belirtiliyor

Oysa Türkiye Atom Enerjisi Kurumu olayın ortaya çıktığı ve kamuoyunda geniş bir şekilde tartışıldığı son bir haftadır herhangi bir açıklama yapmış değil. Toplumu nükleer konularda bilgilendirmekle görevli TAEK’in, bu kadar önemli bir konuda, üstelik ölçüm yaptıkları halde neden sustuğunu biz de merak ettik.

TAEK: Sızıntı Türkiye’yi mikron düzeyinde etkiledi

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun Ankara’daki başkanlık binası

Bunun üzerine Yeşil Gazete olarak, “Radyasyon sızıntısından haberiniz olduğu ve Türkiye’de de tespit ettiğiniz halde neden bu bilgiyi kamuoyuyla paylaşma gereği duymadınız?” sorusuna yanıt bulmak amacı ile TAEK’i aradık.

Kurumun Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi’nden gazetemize bilgi veren ve ismini açıklamayan kişi, “TAEK olarak bizim bilgi vermemiz mümkün değil ancak siz internet üzerinden edindiğiniz bilgileri paylaşabilirseniz ona dair yorumda bulunabilirim” bilgisini aktardı.

Biz de Rusya’dan Avrupa’ya doğru meydana geldiği haberlere konu olan radyasyon sızıntısı ile teyit.org’daki açıklamayı kendisine aktardık.

Kamuoyuna bilgi verme konusu TAEK Başkanı ve Bakanlık sorumluluğunda

TAEK yetkilisi, “Haberler ve teyit.org açıklamasındaki bilgi doğrudur. Çok küçük, mikron düzeyinde bir durum tespit edilmiştir” şeklinde konuştu.

Bu durumun neden kamuoyu ile paylaşılmadığını, bunun için belirledikleri bir radyasyon seviyesi bulunup bulunmadığı hakkındaki sorumuza ise TAEK yetkilisi tarafından, “Bu konuya dair bir genelge yayınlandığı için size bilgi vermem mümkün değil. Başkanımız ve ilgili bakanımız bununla ilgili kararı verebilir” yanıtını iletti.

Bu durumda TAEK’in konudan en baştan beri haberdar olduğu ve Türkiye’de Rutenyum 106 maddesi bulunup bulunmadığını anlamak için ölçümler yaptığı bir kez daha doğrulanmış oldu. Ancak bununla birlikte konunun kamuouna açıklanmaması için bir ilgili gizlilik genelgesi  yayınlandığı da anlaşılmış oluyor. Gazetemize bilgi veren yetkilinin bilimsel bir dil kullanmadan ve birim vermeden “mikron düzeyinde” kirlilik olduğunu söylemesi de konuya ne derece ciddiyetle yaklaşıldığına dair bir başka gösterge sayılabilir.

TAEK’in toplumu nükleer konularda bilgilendirme ve oluşan paniği giderme yolunda rakamlara dayanan, bilimsel ve güvenilir bir açıklama yapıp yapmayacağını hâlâ merakla beklliyoruz.

 

Haber: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

 

Bisiklet Manifestosu’nun yazarı Aydan Çelik ile tarih, edebiyat, yazarlık ve çizerlik üzerine

İstanbul deyince herkesin aklında farklı bir görüntü canlanır. Kimisinde martıların çığlık çığlığa peşine takıldığı vapurlar, kimisinde baharda şehrin dört bir yanında açan erguvanlar, kimisinde de Burgazada’dan göçen kırlangıçlar… Bir kent masalı anlatıyor olsaydık İstanbul’un tarih kokan her bir köşesi başrolde olmayı hak edebilirdi.

Abdülcanbaz ve Aydan Çelik

Geçtiğimiz ay (Ekim) raflarda yerini alan yeni kitabı için buluştuğum Aydan Çelik, kente gönül borcunu 30 yıldır bisiklet ile edindiği tecrübesi ve 3 yıl süren titiz bir tarih çalışmasıyla birleştirip İstanbul Bisiklet Rehberi “Sana Dün Bir Seleden Baktım Aziz İstanbul” ile ödemeye çalışıyor. Her gün önünden geçtiğimiz, burnumuzun dibinde olan ama hiç merak etmediğimiz, çoğu zaman sonradan fark ettiğimiz güzelliklerle buluştuğumuzda “neden buna daha önce hiç vakit yaratamadım” diyerek hayıflandığımız bu zaman diliminde yaşarken, Aydan bisiklet gibi pratik ve işlevsel bir araçla yaşadığımız kentteki farkındalığımızı arttırmamız için bize yol gösteriyor.

“Maalesef İstanbul da keçi boynuzu gibi, bazı yerlerde tahta yiyorsun bazı yerlerde de şerbet gibi”

“İstanbul’u sevmiyorum cümlesini hiç sevmiyorum, sor bakalım İstanbul seni seviyor mu?” diye soruyor Aydan. Doğup büyüdüğüm, aşk ve nefret ilişkisi yaşadığım bu kentle ilgili en ilginç İstanbul tanımlamasını da kendisinden duyuyorum: “Maalesef İstanbul da keçi boynuzu gibi, bazı yerlerde tahta yiyorsun, bazı yerlerde de şerbet gibi.”

Doğru söylüyor.

Beşiktaş’ta Küçük Mecidiye Camii’nin girişinde bulunan Yıldız Parkı bisikletçiler için şehirde nefes alabilecekleri keyifli duraklardan biri.

Kitabı yazarken İstanbul ile tüm bildiklerini gözden geçiren ve bu sayede birçok yeri yeniden görme fırsatı yakalayan Aydan, Hil Yayınları’ndan kendisine yazarlık teklifiyle gelen Güneş Öztürk’ün editörlüğünde çıkan yeni kitabının kurgusunu şu sözlerle anlatıyor.

“Kitap İstanbul’un merkezi olan Tarihi Yarımada’dan başlıyor. Kitaptaki “yumurtasız omlet” benzetmesi de oradan geliyor. Onu bir hücreye benzetiyorum. Sultanahmet Meydanı hücrenin çekirdeği, surlar ise hücrenin zarı oluyor. İstanbul’u İstanbul yaptığı söylenen ikinci yer ise doğal liman olan Haliç. Üçüncü yer de Boğaziçiydi. Aslında bu bir çeşit tarihi referansları olan coğrafya kitabı oldu. Birçok gezi kitabı mimariyi esas alır. Burada mimari kadar coğrafya da öne çıkıyor. Şehrin bütününün algılanmasını, İstanbul’da oturmayan birinin de ilgi duymasını istiyorum.”

Yahya Kemal Beyatlı

“Kitap aynı zamanda edebiyata da saygı”

Aydan çalışmasında hem tarihten hem de edebiyattan beslenmiş. Hoca Nasreddin’den Evliya Çelebi’ye, Yahya Kemal Beyatlı’dan, Sait Faik Abasıyanık’a, Aşık Ömer’den Orhan Veli Kanık’a, Nazım Hikmet’ten Can Yücel’e, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Bedri Rahmi Eyüboğlu’na dek birçok değerli isme dokunarak İstanbul’un yazarlarla ilişkisine ayna tutuyor.

“Bu kitap hem sele hem de çalışma sandalyesi üstünde yazıldı. Bisiklet birçok yeri keşfetmemi, şehri sevmemi sağladı. Selenin üzerinde kendi emeğinle bir yere geliyorsun ve o ulaştığın ya da tırmandığın yer senin ödülün oluyor. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 5 Şehir’inin İstanbul bölümü şöyle başlar: ‘Çocukluğumda bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı. –Çırçır, Kalakulak, Şifa Suyu, Hünkâr Suyu, Taşdelen, Sırmakeş… Bir gün damadı babama: -Bu onun ilacı, tılsımı gibi bir şey… Onları sayıklayınca iyileşiyor, demişti.’ Bu kitap aynı zamanda edebiyata da saygı benim için.”

“Kuzey Ormanları bugün hiç olmadığı kadar tehdit altında”

Aydan’a dünya tarihinin büyük gezginlerinden, Seyahatname’nin yazarı Evliya Çelebi’ye olan hayranlığını soruyorum.

“Evliya Çelebi’ye tutkun olmamak mümkün değil. Yapı Kredi Kültür Yayınları’nın edisyonlarına çok önem veriyorum. Günümüz çevirisiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin 10 cildi çok başarılıdır. Kendisinin büyük bir hayal gücü ve anlatı yeteneği var. Muazzam bir anlatım diline sahip. Maalesef biz Evliya Çelebi’yi bilmiyoruz. Her dönem insanlar yaşadıkları yerlerin değiştiğinden, tahrip edildiğinden şikayet eder. Mesela Kuzey Ormanları bugün hiç olmadığı kadar tehdit altında. Ama şu haliyle bile güzel. Gücüne, kondisyonuna güvenen oraya gidip görmeli, bir sürü köyde de kamp yapılabilecek yerler var.”

Bisikletçiler için İstanbul’un kuzeyindeki ayçiçek tarlaları ilham veriyor

Kamuoyunda hala tartışmaları süren Kanal İstanbul’dan bahsederken Yarımburgaz’ın İstanbul açısından tarihi ve kültürel önemini de konuşuyoruz.

“Yarımburgaz çok önemli bir yer. Yarımburgaz Mağaraları ile okuduğum şeylerden biri Boğazlar yokken insanın varlığıydı. Bazı araştırmacılar 400 bin yıldan, bazıları 600 bin yıldan bahsediyor. Avrupa’nın en eski insan yerleşiminin orada olduğu söyleniyor. Ancak şimdi burası Kanal İstanbul’un tehdidi altında.”

Aydan’ı dinlerken aklıma yıllardır yaşadığım, eskiden Makriköy olarak bildiğim ama daha öncesinde Hebdomon ve Septimum isimleri olduğunu yeni öğrendiğim Bakırköy geliyor. Aydan yakın zamanda imara açılarak 17 bin ağacın kıyım tehlikesiyle karşı karşıya olduğu semtin son yeşil alanı olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ve bölgeyle ilgili nadir bilinen bilgiler paylaşıyor.

Rodin, Düşünen Adam

“Hastanenin bahçesinde Rodin’in ünlü düşünen adam heykeli var. Dünyada bahçesinde düşünen adam heykeli olan tek akıl hastanesi burası olabilir. Mesela Ataköy’ün adını Yahya Beyatlı koymuş. Bu çok az bilinen bir şey. İstanbul’un en güzel semtlerinden biri olan Yeşilköy’ün adını da Halit Ziya Uşaklıgil koyuyor. Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapan Murat Güvenç Açık Radyo programında anlatmıştı.”

Aydan kitaptan bahsederken Laleli’nin Türkiye’deki bisiklet tarihi açısından önemini anlatıyor. Cavit Cav’ın bu kadar önemli biri olmasının sebebi 1925’te bu semtte ülkemizdeki ilk bisiklet fabrikasını kurmuş olması. Cav, Paris (1924) ve Amsterdam (1928) Olimpiyatları’na giderken takımın kaptanlığını üstleniyor ve 1 bir numaralı bisikletin lisansı da ona ait. Yarış hayatı sona erince çocuk arabaları ve bisiklet ürettiği Laleli’deki atölyesini kuruyor. Daha sonra Ankara’ya taşınıyor. Oradan İstanbul’a geri dönüp Gayrettepe’de yeniden bir yer açınca işler yolunda gitmiyor. Cav kadavrasını Ankara Tıp Fakültesi’ne bağışlıyor. Türkiye’ye bisiklet kültürü açısından büyük katkı sağlamış birinin yalnız öldüğünü öğrenmek insana hüzün veriyor.

“Çerkez olduğumuz için atlara çok meraklıyız”

İstanbul Bisiklet Rehberi’nin oluşum sürecine katkı sağlayanlardan biri daha var. Kitabın girişinde sizi fotoğrafıyla selamlayan tatlı kedi “Lokum” Aydan’a geceli gündüzlü mesaisinde eşlik etmiş. Lokum iki yıl önce FIB hastalığı nedeniyle aramızdan ayrılsa da desteğini hatırlamamak olmazdı. Lokumdan bahsederken Aydan ilk kitabı Optimist Yayınevi’nden çıkan “Bi Tur Versene” kitabını annesi ve babasına ithaf ettiğini, bisikletle tanışma sürecini çizerliğe nasıl başladığını anlatıyor.

“Biz Çerkez olduğumuz için atlara da çok meraklıyızdır. Annem de Çerkezdir. Anne tarafımın yeğenleri jokeylik yapıyor. Babam da atlara çok düşkündü. Bisiklet ile tanışmam babamın bisikletini çalarak başladı. Bisikleti yarım pedal çevirerek öğrendim. Üniversiteyi bitirip kendi paramı kazanınca da bütçe ayırıp daha fazla yatırım yaptım. 80’li yılların başındaydı. O günden bu yana yazıyorum, çiziyorum ve biniyorum. Çizerlik ise çocukluktan geliyor. Babam esnaf olduğu için onun kese kağıtlarını alırdım ve üzerine çizerdim. Kitaptaki çizimlerim de yokuş çıkarken aklıma geliyor. Çizerin seyir defteri gibi.”

Yeşil Gazete’nin de gönüllü yazarlarından Aydan Çelik ile Beşiktaş’ta gerçekleştirdiğimiz söyleşiden

“İstanbul dediğimiz yer sonsuz bir matrikstir” diyen Aydan, hem İstanbul’da hem de Türkiye’de bisiklete binen sayısının son 10 yılda bir hayli arttığını söylüyor. Artık Türkiye’nin her yerinde bisiklet festivallerinin düzenlendiğini, bisiklet tasarlayan, yazan ve çizen biri olarak bu etkinliklere davet edilmekten dolayı duyduğu memnuniyeti anlatan Aydan, bisikleti bir muhabbet, yardımlaşma nesnesi ve gündelik hayatın demokratikleşmesi için güzel bir araç olarak tarif ediyor.

 

Aydan Çelik’in Esra Ertan ile hazırladığı Açık Radyo’daki Şeytan Arabası programından bölümleri dinlemek için tıklayınız.

Aydan Çelik’in kaleminden “Bisiklet nedir?” sorusuna cevap arayan “Bisiklet Manifestosu”nu buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

 

Aydan Çelik hakkında: 1966’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Üniversitesi’nde Heykel okudu. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti için Sedona İstanbul adından bir bisiklet tasarladı. Takip eden yıllarda Sedona Karnaval, Carraro Troya ve Manifesto adında üç bisiklet daha tasarladı. 10 yıl önce Bisiklet Manifestosu’nu yazdı. 2013’te bisiklet hakkında yazdığı ilk deneme kitabı Bir Tur Versene uzun süre çok satanlar listesinde yer aldı. 2014’te Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun 50’inci yılı için maskot Pardus’u tasarladı. Türkiye’de bisiklet sporunun geniş kitlelerce tanınmasına önemli katkı sağlayan Eurosport Türkiye’de bisiklet yorumculuğu yaptı. Esra Ertan ile Açık Radyo’da Şeytan Arabası adlı programı hazırladı. Artık yayın hayatına devam etmeyen İstanbul dergisi ile Cyclist Türkiye, Socrates ve Toplumsal Tarih dergilerinin yayın kurulu üyesidir.

 

Kitapta bulunan QR kodlar, eğim grafikleri ve haritalar okuyucuya detaylı bilgi veriyor

 

Troya, Homeros’un ünlü destanı İlyada’dan ilham alan Aydan Çelik’in Carraro Bisiklet ile birlikte yürüttüğü bir katlanır bisiklet projesi.

 

Yazı ve fotoğraflar: Merve Damcı – Yeşil Gazete

Fotoğraf ve çizimler: Aydan Çelik

6 harita üzerinden ABD’de iklim değişikliği hakkında ne düşünülüyor özeti

The New York Times’da Nadya Popovich, John Schwartz ve Tatiana Schlossberg imzası ile yayınlanan haberi Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Yaren Köse’nin çevirisi ile paylaşıyoruz.

                                                                       ***

Amerika Birleşik Devlerleri’nde (ABD) yaşayanlar karşı konulmaz bir şekilde küresel ısınmanın yaşandığına ve karbon salımının azaltılması gerektiğine inanıyor. Fakat pek azı bu değişikliklerin kişisel olarak kendilerine zarar vereceğinden emim durumda.

350.org’un New York’ta düzenlediği bir iklim eyleminde aktivistlerin elinde “The Climate can’t wair” (İklim bekleyemez) pankartı yükseliyor

“İklim İletişimi” konulu Yale Programı tarafından yayınlanan yeni veriler, kamuoyunun küresel ısınmaya ilişkin en ayrıntılı görüşlerini sunuyor. 

ABDliler kömür santrallerinin karbon salınımını sınırlamak istiyor. Beyaz Saray ve Kongre ise tam tersini yapabilir.

Her kongre bölgesinde, yetişkinlerin çoğunluğu var olan kömür santrallerine karbondioksit sınırlaması getirilmesini destekliyor. Ancak Kongre’deki birçok Cumhuriyetçi (ve bazı Demokratlar) Başkan Trump’a katılıyor. Trump,  Obama yönetiminin ülke çapında sera gazı salınımını azaltmayı hedefleyen planını yok etmek üzere harekete geçebilir.

Ülkede, 10 ABDliden yaklaşık 7’si kömür santrallerinin yol açtığı karbon kirliliğini düzenlemekten yana- ve yüzde 75, CO2’nin genel anlamda çevre kirletici olarak düzenlenmesinden yana. Ancak yasama yakın zamanda yön değiştirecek gibi gözükmüyor. Güney Karolina eyaletinin eski Cumhuriyetçi kongre üyesi Bob Inglis, Tea Party gibi kendini adamış savunucuların, politikacıların iklim değişikliği gibi meselelere yaklaşımını şekillendirebileceği konusuna dikkat çekiyor: ‘Bu gibiler sizi bir sonraki ön seçimde tasfiye edebilecek olanlardır.’ Inglis, 2010’da ön seçimi bir Tea Party adayı olan ve iklim ile ilgili görüşlerine saldıran Trey Gowdy’e kaybetti.

Birçok kişi iklim değişikliğinin ABDlilere zarar vereceğini düşünüyor ancak kendilerinin başına geleceğini düşünmüyor.

Birçok insan iklim değişikliğinin var olduğunu biliyor ve çoğunluk ABD’de yaşayan insanlara zarar verdiği görüşüne de katılıyor. Ancak çoğu kendilerine zarar vereceğine inanmıyor.  Bunun bir kısmı risk algısı problemi ile ilgili.

Küresel ısınma insanların baş etmekte çok beceriksiz olduğu bir tehdit biçimi: Uzun vadede korkunç sonuçları olacak bir problem, ancak kişisel düzeyde ve kısa vadede bu sonuçların çok azı açıkça görülebiliyor. İnsanlar mutlak tehlike karşında hızla savaş ya da kaç tepkisi vermeye çok yatkın ancak yavaş hareket eden ve bir nebze soyut problemlere karşı harekete geçmekte çok da istekli değiller; sonuçları nihayetinde çok vahim olsa bile. 

Teksas ve Florida iklim değişikliğine karşı savunmasız ancak sakinleri ne kadar endişelenmeleri gerektiği konusunda ikiye bölünmüş

Güneşli günde sel baskınları gibi iklim değişikliği etkileri, tüm Florida boyunca hissediliyor. Yine de, küresel ısınma endişe seviyesi, eyalette kuzey-güney arasında tam bir bölünme olduğunu gösteriyor ve bir demokrat olan Eyalet temsilcisi Kristin D. Jacobs’a göre bu basit bir Demokratlar-Cumhuriyetçiler ayrımı değil. Dört güneydoğu eyaleti -Miami-Dade, Broward, Monroe ve Palm Beach- iklim konusunda beraber çalışmak ve partiler üstü şartlarda konuşmak için gösterdikleri uyumlu çaba ile diğerlerinden ayrılıyor.

Güney ve Batı Teksas ile Körfez kıyısı, eyaletin geri kalanına göre iklim değişikliği hakkında daha fazla endişeleniyor- ve bu durumu yalnızca politika açıklayamıyor. Güney Teksas Demokratları desteklerken, Batı Teksas daha karmaşık bir yapıda. Körfez kıyısı ise Kasım 2016’da tam bir Trump bölgesiydi.

Eyaletin benzeşmez bu parçaları arasında bir ortak payda var: Artan sıcaklık, kıyı kasırgaları ve batının kuraklığı gibi değişen hava koşullarının yakıcı etkisini öyle uzun ve ciddi şekilde hissettiler ki, bazı Batı Teksas şehirleri artık atık suyu içmek için geri dönüştürmekte.

Eyalette Latin nüfus en yoğun güney ve batıda yer alıyor, bu da iklim hakkındaki görüşlerin farklılığını bir anlamda açıklayabilir. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde Kamu politikası ve Gazetecilik profesörü Roberto Suro, yaşın da bir etmen olabileceğini söyledi. Latinler ‘beyaz nüfusa göre ortalama yaşı daha genç ve Afrikalı-Amerikalılara göre ise daha da genç olan bir nüfus.’ dedi ve genç insanların iklim bilimini yaşlılara kıyasla daha geniş ölçüde kucakladığını da ekledi.

Herkes havadan bahsediyor. Peki ya iklim hakkında konuşanlar? Sadece bazı yerlerde

Görüşülen ABDlilerin yüzde 33’ü iklim değişikliğini aile ve arkadaşları ile en azından bazen konuştuklarını ve yüzde 31’i hiçbir zaman konuşmadığını söyledi. Ancak bölgesel örüntüler açıkça seçilebiliyor.

Çoğu kuraklıktan ve yangınlardan etkilenmiş olan batıda, sakinler iklim değişikliğini konuşmaya daha yatkın. New England eyaletleri (yalnızca liberal Massachusetts ve Vermont değil) ve birçok kasırganın görüldüğü koridorda yer alan kıyı bölgesi Güney Karolina iklim hakkında daha çok konuşuyor. Ancak iklim değişikliği tartışmasını birincil öneme taşımak için çok çaba sarf eden Güneydoğu Florida dışında Atlantik Kıyısının geri kalanının çoğu, artan kıyı sel baskınlarına rağmen iklim tartışmalarına girmekte isteksiz.

 

Haberin İngilizce orijinali

Muhabir: Nadya Popovich, John Schwartz ve Tatiana Schlossberg

 Yeşil Gazete için çeviren: Yaren Köse

 

(Yeşil Gazete, The New York Times)