Ana Sayfa Blog Sayfa 2882

CHP ve HDP’li vekiller için 23 yeni fezleke!

TBMM’ye milletvekillerinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması için 23 yeni fezleke geldi.

Fezlekelerden 11’i CHP, 12’si HDP milletvekilleri hakkında düzenlendi. Fezlekeler arasında CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu ile HDP eş genel bakanı Buldan hakkında da birer fezleke bulunuyor.

TBMM’ye milletvekillerinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması için 23 yeni fezleke geldi. Fezlekelerden 11’i CHP, 12’si HDP milletvekilleri hakkında düzenlendi.

Gazete Duvar’ın haberine göre 15 Şubat’ta Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin arasında CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenmiş bir fezleke yer aldı. CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu hakkında düzenlenen iki ayrı fezleke bulunurken fezleke düzenlenen diğer CHP milletvekilleri Barış Yarkadaş, Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Çetin Osman Budak, Mazlum Nurlu, Namık Havutça, Bülent Tezcan, Özgür Özel, Haydar Akar ve Eren Erdem oldu.

HDP eş genel başkanı Pervin Buldan’ın da aralarında bulunduğu fezleke düzenlenen HDP milletvekillerinin isimleri ise Sibel Yiğitalp, Adem Geveri, Osman Baydemir, Sırrı Süreyya Önder, Nadir Yıldırım, Mahmut Toğrul, Dirayet Dilan Taşdemir, Dilek Öcalan, Feleknas Uca, Aycan İrmez oldu.

Meclis Anayasa Komisyonu’nda 8 Şubat 2018 tarihi itibariyle 124 milletvekili hakkında gönderilmiş 524 fezleke bulunuyor. Fezlekelerin 391’i HDP, 125’i CHP, 6’sı AKP, 2’si İyi Parti milletvekilleri hakkında düzenlenmiş durumda.

Trump’ın Başekonomi Danışmanı istifa etti

0

Donald Trump’ın Başekonomi Danışmanı Gary Cohn, çelik ve alüminyuma getirilmesi planlanan gümrük tarifeleri nedeniyle istifa ettiği Beyaz Saray tarafından doğrulandı.

Çelik ve alüminyuma getirilmesi planlanan gümrük tarifeleri nedeniyle görevinden ayrılabileceği iddia edilen Başekonomi Danışmanı Gary Cohn hakkındaki iddialar doğrulandı. Cohn’un görevini bırakacağı Beyaz Saray tarafından açıklandı.Bloomberg’in haberine göre, Trump, çelik ve alüminyuma yönelik ek gümrük vergiler hayata geçirilmesi durumunda Cohn’un istifa edebileceğini diğer danışmanlarına iletmişti.

Konuya yakın kaynaklara dayandırılan haberde, Cohn’un bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleriyle birlikte Trump’ı söz konusu gümrük vergilerini uygulamaya sokmaktan vazgeçirmeye çalıştığı öne sürüldü. Cohn’un ikna çabalarının sonuç vermemesi durumunda görevinden ayrılacağına yönelik spekülasyonlar Trump’ın sabah saatlerinde Twitter’dan yaptığı paylaşımla güçlenmişti.

Şampiyonlar Ligi’nde ilk çeyrek finalistler belli oldu

0

Şampiyonlar Ligi’nde ilk çeyrek finalistler Real Madrid ile Liverpool oldu. İlk maçlarını kazanan iki ekip de rövanşta zorlanmadan turu geçmeyi başardı.

UEFA Şampiyonlar Ligi son 16 turu rövanş maçları bu gece tamamlanan karşılaşmalarla başladı. İlk maçlarda avantajlı skorlar elde eden Real Madrid ve Liverpool, rakiplerini geçerek çeyrek finale adını yazdıran ilk takımlar oldu.

Son 16 turunun en zor eşleşmesi kağıt üzerinde Real Madrid ile Paris St. Germain (PSG) arasındaydı. Real Madrid, sahasında oynadığı ilk maçta 3-1 galip gelerek rövanşa avantajlı çıktı. Paris’te oynanan rövanşta Real Madrid tecrübesini sahaya yansıttı. Rakibin oyun kontrolünü ele geçirmesine izin vermeyen eflatun-beyazlılar, ilk yarının tamamında maça hâkim olan taraftı.

İki takım da ilk yarıda fazla pozisyon üretemedi ve devre 0-0 eşitlikle sona erdi. İkinci yarı ise golle başladı. Cristiano Ronaldo 51’inci dakikada güzel bir kafa golüyle takımını 1-0 öne geçirdi. Bu gol PSG’nin oyun düzenini de bozdu. Sinirlerini kontrol edemeyen PSG’li futbolcu Veratti, itiraz sonucu gördüğü ikinci sarı kartla 66’ncı dakikada takımını 10 kişi bıraktı.

Bu dakikadan sonra iyice rahatlayan Real Madrid de oyun konsantrasyonundan uzaklaştı. PSG, rakibinin düşüşünü iyi değerlendirdi ve 71’inci dakikada Edinson Cavani ile eşitliği yakaladı: 1-1.

Golden sonra ciddiyetini kazanan Real Madrid rakibine kalesini kapatırken hızlı hücumlarla da pozisyonlara girdi. Bu pozisyonlardan birinde, 80’inci dakikada Casemiro ile yeniden öne geçen Madrid ekibi turu da perçinlemiş oldu: 1-2.

Maçta başka gol olmayınca Real Madrid toplamda 5-2 galip gelerek ismini bir kez daha çeyrek finale yazdırdı.

Gecenin diğer maçında İngiltere’de Liverpool ile Porto karşı karşıya geldi. İlk maçı deplasmanda 5-0 kazanmanın rahatlığıyla maça çıkan Liverpool rahat bir tempoda geçirdiği maçta rakibiyle 0-0 berabere kalarak çeyrek finale adını yazdıran bir başka takım oldu.

Son 16 turu, bu gece oynanacak Tottenham-Juventus ve Manchester City-Basel maçlarıyla devam edecek.

Ankara’da sosyal medya gözaltıları

Sosyal medya paylaşımları nedeniyle Ankara’da sabahın erken saatlerinde ev baskınları yapan polis çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.

Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek yürütülen yaygın gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor.

Ankara’da bu sabahın erken saatlerinde çok sayıda eve daha polis baskınları yapıldı.

Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek aralarında HDP Milletvekili Erdal Ataş’ın danışmanı Şenol Kayaoğlu ile Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği’nden Betül Koca, Sibel Göktaş ve Duygu Doğan’ın da olduğu kişiler gözaltına alındı.

Adalar ile ilgili Koruma Planı’na yedi yıl sonra iptal kararı

İstanbul 8. İdare Mahkemesi, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin açtığı davada ‘nüfus ve yapı yoğunluğunu artıracağı’ gerekçesiyle Adalar için hazırlanan Koruma Planı’nı iptal etti.

Rıfat Doğan’ın Diken’de çıkan haberine göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi, tarafından 21 Eylül 2011 yılında onaylanan Adalar ile ilgili 1/5 bin Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’na (NİP) karşı dava açan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, planın iptal edilmesine gerekçe olarak “1. Derece doğal SİT alanlarının derecelerinin 2. Ve 3. Derece olarak belirlenmesi nedeniyle doğal sit alanlarının yapılaşmaya açılacağı, doğal sit alanının 3. Derece belirlenmesi halinde Adalar’da trafik yükünü ciddi bir şekilde artıracağı, dolgu alanlarının kamusal alanda bulunması zorunluluğuna uyulmadığı, kıyı kenar çizgisinin Kıyı Kanunu’na aykırı olduğu” şeklindeki iddiaları sundu.

Oda’nın davasını yedi yıl sonra karara bağlayan İstanbul 8. İdare Mahkemesi, 30 Kasım 2017 tarihinde oybirliğiyle kararı verdi.

“Nüfus ve yapı yoğunluğu getirecek”

Mahkeme, kararında bilirkişi raporunu baz aldı. Bilirkişi raporunda plan notlarıyla ilgili şu tespitler yer buldu:

*Dava konusu plan hükümlerinde “20. Eğimden dolayı birden fazla bodrum kat kazanılamaz. Ancak, kot tespiti ilçe belediyesi tarafından yapılan ve 2. Bodrum katı gerektiren alanlarda 2. Bodrum kat iskan edilemez ve ortak alan olarak kullanılabilir. Bina kotu, arazi köşe noktaları kesişiminin ortak noktasından alınır. Su basman kot alınan noktaya göre maksimum bir metredir. Eğimden dolayı kazanılan bir bodrum kat, emsal değerine dahil değildir.” Şeklindeki plan kararının plan bütününde nüfus ve yapı yoğunluğunu artıracağı,

*Büyükada’nın batı yönünde 3. Derece kısmen de 2. Derece ve 1. Derece doğal sit alanlarında planlanan “Rekreasyon ve eğlence parkı” fonksiyonu ile getirilen “F.1. Rekreasyon ve eğlence parkı başlıklı plan hükmünde: rekreasyon ve eğlence parkı alanı kentsel tasarım projesine göre bir bütün olarak planlandığında; E; 0.01 geçmemek üzere 1 katlı birden fazla yapı yapılabilir. Bu alanda yer alan mevcut turizm amaçlı kullanılan binalar ve tescilli yapılar toplan inşaat alanına dahil değildir.” Şeklindeki plan hükmünün de doğal sitler üzerinde yapılaşma baskısını ve bölgenin rekreasyon kapasitesindeki ki artışında koruma-kullanma dengesi üzerinde olumsuz etkileri olacağı, bu bağlamda Adalar ilçesi plan bütününde koruma-kullanma ve karbon ayak izine ilişkin verilere dayalı olarak rekreasyon ve eğlence mekanlarının belirlenmesi gerektiği,

“Plan hukuka uygun değil”

*Bu hususlar doğrultusunda Adalar’a ait 1/5 bin Ölçekli Koruma Planı kültürel doğal çevrenin korunması konusundaki koruma mevzuatına, şehircilik ilkelerine uygun olmadığı yönündeki kanaatinin vurgulandığı görüldüğü,

Mahkeme, bilirkişi raporundaki yapılan tespitlere itirazları da reddederek, Adalar’a ait 1/5 bin Ölçekli Koruma Planı’nın hukuka uygun olmadığını belirterek iptal etti.

“Bu plan yapılaşma baskısının bir ürünü”

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı, 2011 onanlı planın kendileri ve Adalar sakinleri tarafından yapılaşma baskısını artıracağı, artırılan yapılaşma baskısının sit alanlarına doğru ilerleyeceğini ve o SİT alanlarını bozacağı yapısal topografyasını tahrip edeceği gerekçesiyle dava edildiğini belirterek, söz konusu planın 2000’li yılların sonunda ortaya çıkan yeni neo-liberal yapılaşma yasaları ve esas olarak imar hukukundaki kırılmaların bir sonucu ve Adalar üzerindeki yapılaşma baskısının bir ürünü olduğunu söyledi.

“Hukuk geç kaldı, bakanlık Sivriada ve Yassıada’yı yapılaşmaya açtı”

Adalar’ın İstanbul’un en önemli tarihsel, kültürel ve doğal bölgelerinden biri olduğunu çevre düzeni planında Adalar’ın bütünün korunması gerekli alan olarak işaretlendiğine dikkat çeken Yapıcı, “2011 yılında onaylanan 1/5 bin ölçekli planda Yassıada 1. Derece doğal sit alanı, Sivriada 2. Derece sit alanı ve 3. Derece arkeolojik sit alanı, Tavşanadası 2 ve 3. Derece sit alanı yanı sıra Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalı ve Sedef adaları da bulunuyor. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlık eliyle Sivriada ve Yassıada bu bütünlük içinden koparıldı ve tepeden inme bakanlık planlarıyla çok ciddi bir yapılaşmaya açıldı. Yassıada sadece oranın topografyasını değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda deniz ekolojisine de ciddi zarar verdi. Bu kararlar yanlış kararlardı” dedi.

Hukukun karar almakta geciktiği için Yassıada ve Sivriada’nın 2011 planından koparılarak bakanlık eliyle yapılaşmaya açıldığını dile getiren Yapıcı, “Eğer dava açtıkları yıl yürütmeyi durdurma kararı verilmiş olsaydı belki bugün biz Yassıada ve Sivriada’yı daha doğru çözümlere ulaştırmak için şansımız olurdu. Yeni bir plan yapılacak ve müdahil olacağız. Umarız ki bu plan hem bilirkişi raporu hem de meslek odaları ve Adalar sakinlerinin söylediği ilkelere uygun şekilde yapılır ve plansız Adalar bir koruma planına kavuşur” ifadelerini kullandı.

“Yargının büyük suçu var”

Sulukule ve Tarlabaşı’nda davaları kazanmalarına rağmen hukukun karar almakta geç kalması nedeniyle bu mahallelerde mülkiyet ve topografyanın değiştiğini ifade eden Yapıcı devamında şunları söyledi: “Hukukun yavaşlığı doğal, kültürel ve tarihsel varlıklarımızın korunmasında ciddi bir şekilde bir engel teşkil etmektedir. İdare hukuku bir kanser ve yıkım organı haline gelmiştir. Hukuksuzluğa göz yuman bir kurum haline gelmiştir. Sulukule’yi kazandık ama Sulukule diye bir yer kalmadı, Tarlabaşı’nı kazandık ama Tarlabaşı diye bir yer kalmadı. Bunda en büyük suç buna izin veren meslek insanlarının ardından yargınındır.”

Adalar’la ilgili hazırlanan alt ölçekli 1/1000’lik plan ise halen Koruma Korulu’nda onaylanmayı bekliyor.

Adalar’da 2B arazilerine günü birlik tesis yapılabileceği, butik otelciliğin ve ev pansiyonculuğunun önü açılırken zemin katlara dubleks izni getirileceği ve Adalar’ın nüfusunun beş katına çıkacağı gündeme gelmişti.

Atların sesinin duyulmadığı bir fayton hikayesi – Abdullah Onay

Adalarda fayton kalkıyor: Konunun muhatapları ile görüştük – Alper Tolga Akkuş

Adalar’da “Fayton” üzerinden oyunlar (1) – Savaş Çömlek

Fayton üzerinden oyunlar (2): Adalar’da ulaşım sorunu mu varmış? – Savaş Çömlek

İstanbul adalarının sivil toplum örgütlerinden faytonculuğa dair çözüm önerileri

 

(Diken)

Türkiye Denizler 2017 Raporu: Karadeniz giderek Akdeniz oluyor

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından “Türkiye Denizler 2017 Raporu” yayınlandı.

Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak çok sayıda Akdeniz kökenli türün Karadeniz’e girdiği belirtilen raporda, “Karadeniz giderek Akdeniz oluyor” denildi.

TÜDAV tarafından hazırlanan raporda, Karadeniz’in dünyanın en büyük oksijensiz su kütlesine sahip olduğu belirtildi.

Karadeniz’in 180-200 metre derinlikten sonra tamamen hidrojen sülfür gazıyla kaplı ve yaşamın çok sınırlı olduğu kaydedilen raporda, “Buna rağmen ülkemiz balıkçılığının yaklaşık yüzde 60’ı bu denizden sağlanır. Karadeniz, denizciler ve balıkçılar için iş ve aş kapısıdır” değerlendirmesine yer verildi.

Karadeniz’in mutlaka koruma kapsamına alınması gerektiği belirtilen raporda şöyle denildi:

“Karadeniz’in kirlenip canlı türlerinin yok olması ekonomimizi ve yakın denizlerin ekolojisini çabucak ve olumsuz etkileyeceğinden korunması gerekir. Öncelikli olarak da kara kökenli kirlenmenin önlenmesi gerekir. Bu denize gemilerden atılan katı atıkların en az yüzde 50’si yabancı gemilerdendir. Başta çöp olmak üzere kara kökenli kirlenme sorunları ile halen tam çözülememiştir ve bir an önce çözülmesi gerekir. Değişik nehirlerin bu denize getirdiği kirleticiler konusunda ayrıntılı çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Değişik yollarla gelmiş olan 94 yabancı tür bu denizimizde bulunmaktadır. Son zamanlarda balıkçılıktaki çöküş acil ve uzun vadeli tedbir almayı gerektirmektedir.”

Türkiye’nin can damarı niteliğindeki Karadeniz’in giderek Akdenizleştiği vurgulanan raporda şu ifadelere yer verildi:

“Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak daha fazla Akdeniz kökenli türün Karadeniz’e girdiği tespit edilmiştir. Halen gözlenmekte olan bu olgu Karadeniz’in Akdenizleşmesi olarak değerlendirilmekte olup bu süreç gelecekte ekosistemi olumsuz etkileyecek bir gelişmedir. Bu denizdeki hidrojen sülfür tabakası göze alındığında kirletilmemesi ve özellikle korunması gerektiği daha iyi anlaşılır.”

 

(Milliyet)

Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşaatı Nisan’da başlayacak mı?

Geçtiğimiz aylarda medyada yer alan Akkuyu Nükleer Santrali’nin temelinin atıldığı yönündeki haberler projenin inşaatının başladığı algısını yaratmıştı.

Projenin basın bürosunda yapılan açıklamada nükleer santralin inşaatının değil, tesis sahasındaki enerji bloklarının inşaatına hazırlık çalışmalarının başladığı belirtilmişti.

Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Lihaçev, Mersin’de kurulması planlanan nükleer güç santralinin inşasına Nisan ayında başlayacaklarını açıkladı.

Lihaçev, “Nisan ayının başında Akkuyu’daki arazide ‘ilk betonun’ dökülmesi planlanıyor” dedi.

İlk ünitenin 2023’te devreye alınacağı iddiası

Nükleer santral arazisindeki çalışmaların başlaması için 101 lisans gerekli olduğunu da kaydeden Lihaçev, bunların 90’ını aldıklarının altını çizdi.

Türkiye’nin ilk nükleer santrali olacak olan ve 20 milyar dolar yatırım maliyeti öngörülen Akkuyu Nükleer Güç Santrali için Ekim ayı sonuna doğru sınırlı çalışma izni alınmıştı.

Santraldeki ilk ünitenin 2023 yılında devreye alınması öngörülüyor. Ancak nükleer karşıtları inşaat 2018’de başlasa bile beş yılda tamamlanmasının çok güç olduğunu belirtiyorlar.

Sinop’ta da nükleer santral projesi

2013 yılının Mayıs ayında Türkiye ve Japonya arasında imzalanan hükümetlerarası anlaşma ile kurulması planlanan Sinop Nükleer Güç Santrali (NGS) Projesi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvuru dosyasının sunulmasının ardından proje için 6 Şubat 2018’de halkın katılımı toplantısı düzenlenmiş, ancak toplantıya girmek isteyen halk içeriye alınmamıştı.

Toplantının yapılacağı Sinop Üniversitesi Ahmet Muhip Dıranas Uygulama Oteli’ne “salon dolu” gerekçesiyle alınmayan Belediye Başkanı, milletvekilleri ve nükleer karşıtı yurttaşlar toplantı salona alınmadıkları yönünde tutanak tutmuşlardı.

 

Nükleer güç santraline hayır diyen Sinoplulara polis müdahale etti: 3 gözaltı

Akkuyu’nun “sözde” temeli atıldı: Proje yargıda, TAEK ise “bu temel o temel değil” diyor

“Bu dava siyasidir!”: Akkuyu NGS ÇED iptal davasından değerlendirmeler

Akkuyu Nükleer Santrali için “önlisans iptal davası açmak”hak kabul edildi

Sinop’a denenmemiş reaktörler denenmemiş ortaklıkla kurulacak

 

(T24, Yeşil Gazete)

Türkiye, Suriye’de 170 bin kişilik 9 kamp kuracak

Türkiye’nin, Suriye’de Fırat Kalkanı Operasyonu ile kontrolü altına aldığı bölgelerde ve İdlib eyaletinde 170 bin kişilik dokuz kamp kuracağı açıklandı.

Kızılay ve AFAD’ın Azez, Elbil, Tugli, Tel Effer, Naddah, Bardaklı ve Maşad Rufi kırsalları dahil olmak üzere kamplar için hazırlık yapmaya başladığı aktarıldı. Kampların, Afrin’e yönelik olarak devam eden Zeytin Dalı Harekâtı’nın kent nüfusun yoğun olduğu kent merkezine doğru ilerlemesiyle yaşanabilecek bir mülteci akınına karşı tedbir olarak kurulduğu da belirtildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrin’de Cinderes bölgesine yönelik operasyonların devam ettiğini, yakında kent kuşatmasına geçileceğini söyledi.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Meclis’teki grup toplantısında konuşan Erdoğan, “Harekatın bundan sonraki kısmının çok daha hızlı bir şekilde yürüyeceğine inanıyorum” dedi.

 

(BBC Türkçe)

Ziraat Mühendisleri Odası: Şeker fabrikaları zarar değil kâr ediyor!

Türkiye’de bulunan 25 şeker fabrikasından 14’ü için AKP hükümetinin “zarar ediyorlar” gerekçesi ile almış olduğu özelleştirme kararı sonrasında, ihale tarihleri verilerek özelleştirme işlemi başlatılacağı belirtildi.

Bu süreçte partili milletvekillerinin şeker fabrikalarının zarar ettiği yönündeki açıklamalarına ise Ziraat Mühendisleri Odası’ndan yalanlama geldi.

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, yaptığı yazılı açıklamada, şeker fabrikalarının zarar değil kâr ettiğini söyledi.

Fabrikaların zarar değil kâr ettiği raporlandı

Türkşeker’in kamuoyuna açıkladığı 2016 faaliyet raporunda 25 şeker fabrikasının 28,2 milyon TL, şeker enstitüsünün de 2,7 milyon TL olmak üzere toplam 31,9 milyon TL zarar edildiğinin açıklandığını hatırlatan Ahmet Atalık, şunları kaydetti:

“Bu zararda çalıştırılmayan Ağrı, Alpullu (Kırklareli), Çarşamba (Samsun) ve Susurluk (Balıkesir) fabrikalarının payı çok büyük ve toplam 90,5 milyon TL’dir. Çarşamba ve Susurluk Şeker Fabrikaları 2011/2012, Alpullu Şeker Fabrikası 2013/2014 ve Ağrı Şeker Fabrikası 2014/2015 üretim yılından itibaren çalıştırılmamıştır. Çalıştırılmayan bu dört fabrika hesabın dışında tutulduğunda şeker enstitüsü dahil 21 fabrikanın kârı 103,3 milyon TL, zararı ise 44,7 milyon TL’dir. Sonuçta, sadece çalışan fabrikalar ve şeker enstitüsü üzerinden yapılan hesapta Türkşeker’e ait şeker fabrikaları 2016 yılında 58,6 milyon TL kâr etmiştir, zarar değil!”

 Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık

Şeker pancarı, hâlâ havza bazlı destekleme modelinde desteklenecek ürünler içerisinde yer almıyor

Asıl sorunun Ağrı, Alpullu, Çarşamba ve Susurluk fabrikalarının çalıştırılmaması olduğunu ifade eden Atalık, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Nedeni konusunda küçük bir araştırma yapıldığında, bu fabrikalar için çiftçimizin yeterli miktarda şeker pancarı üretmediği/ürettirilmediği sonucuna kolaylıkla ulaşılabilir. Buradan da şeker fabrikalarının zarar etmesinin kökeninde tarım politikalarındaki yetersizlikler net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Tarım Kanunu’na göre çiftçiye verilecek desteklerin milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı açıkça belirtilmektedir. Buna göre 2017 yılında çiftçiye 30,4 milyar TL destek verilmesi gerekirken, 12,7 milyar TL verilmiştir. 2018 yılı için verilmesi gereken 34,5 milyar TL iken, bütçeye konan 14,5 milyar TL’dir. Her iki yıl için verilen ve verilmesi öngörülen desteklerin milli gelire göre oranı yüzde 0,4 olmuştur. Kanunun çıkarıldığı 2006 yılından beri bu oran hep yüzde 0,4 ve yüzde 0,6 aralığında gerçekleşmiştir.

Diğer taraftan ülkemizdeki şeker fabrikalarını kapattıracak ve bir sanayi kolunu çökertecek kadar sıkıntı yaratan bir ürün olan şeker pancarı, hâlâ havza bazlı destekleme modelinde desteklenecek ürünler içerisinde yer almamaktadır.”

“Şeker fabrikaları zarar etmedi, ettirildi”

2001 yılında çıkarılan Şeker Kanunu ve bu çerçevede kurulan Şeker Kurumu‘nun “şeker üretim kotası” getirmesi sonucu şekerpancarı eken köy ve çiftçi sayılarında çok hızlı bir gerileme sürecine girildiğini vurgulayan Atalık açıklamasını şu sözlerle sürdürdü:

“Üretimi durdurulan fabrikalar özelinde konuyu incelediğimizde Ağrı Şeker Fabrikası için üretim yapan köy sayısı 2002 yılından 2016 yılına yüzde 80, çiftçi sayısı da yüzde 95 gerilemiştir. Alpullu Şeker Fabrikası için bu sayılar sırasıyla yüzde 70 ve yüzde 90, Çarşamba Şeker Fabrikası için yüzde 97 ve neredeyse yüzde 100, Susurluk Şeker Fabrikası için yüzde 72 ve yüzde 92 oranında gerilediği görülmektedir. Türkşeker’in 25 fabrikası üzerinden konuyu değerlendirdiğimizde aynı dönemler için bu fabrikalara şekerpancarı üreten köy sayısı yüzde 56 ve çiftçi sayısı ise yüzde 82 oranında gerilemiştir.

Türkşeker’e üretim yapan köy ve çiftçi sayısına paralel şekerpancarı ekim alanında da önemli düzeyde gerileme yaşanmıştır. Üretimi durdurulan Ağrı Şeker Fabrikası için şekerpancarı ekimi yapılan alan 2002 yılından 2016 yılına yüzde 90, Alpullu Şeker Fabrikası için yüzde 77, Çarşamba Şeker Fabrikası için neredeyse yüzde 100 ve Susurluk Şeker Fabrikası için yüzde 78 oranında küçülmüştür. Türkşeker’in fabrikaları genelinde ekim alanındaki gerileme aynı dönem için yüzde 30 düzeyinde olmuştur. Ancak, aynı dönem için şekerpancarı verimindeki artışla birlikte üretim 12,8 milyon tondan 13,1 milyon tona yükselerek yaklaşık 300 bin ton düzeyinde artış göstermiştir.

Bu veriler çerçevesinde şeker fabrikalarımızın gerçekte zarar etmeyecekleri, buna karşın mevcut politikalarla zarar ettirildikleri açıkça görülmelidir.”

1 milyon imza

14 şeker fabrikasının özelleştirmesiyle ilgili tartışmalar sürerken kararın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geri dönebileceği belirtiliyor.

Başbakan Binali Yıldırım ise özelleştirme konusunda kararlı olduklarını söylemişti.

Şeker-İş’in başlattığı ‘özelleştirmeye hayır’ kampanyasına destek amacıyla bir milyondan fazla imza toplandı.

İmzalar özellikle pancar ekiminin yapıldığı, şeker fabrikaların bulunduğu 64 ildeki ilçe ve köylerde yaşayan üreticiler, işçiler ve esnaftan toplandı.

Şeker-İş’in bir milyonu aşkın imzayla birlikte vatandaşlar ve üretici birliklerinin görüşlerinden oluşan kitabı bu hafta Erdoğan’a iletip, özelleştirmeyi durdurması için kendisinden yardım isteyeceği öğrenildi.

Şeker fabrikaları özelleştiriliyor: Cargill’e uymak! – Ayşe Çavdar

Şeker yemek mi şeker fabrikalarını özelleştirmek mi daha zararlı? – Bülent Şık

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine neden karşı çıkmalıyız? – Bülent Şık

 

(Yeşil Gazete, Sputnik)

Üniversitelerde ‘Yardımcı doçent’ ünvanı kaldırıldı

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından onaylanan kanuna göre yardımcı doçentlik kadrosu yerine doktor öğretim üyesi kadrosu geldi. Öğretim elemanları, yükseköğretim kurumlarında görevli öğretim üyeleri öğretim görevlileri ve araştırma görevlilerinden; öğretim üyeleri ise profesör, doçent ve doktor öğretim üyesinden oluşacak.

7100 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kanunla Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) bünyesinde Yönetim Kurulu oluşturulacak. Yönetim Kurulu; ÜAK Başkanı ile fen ve mühendislik, sağlık ve sosyal bilimler alanlarından üçer ve güzel sanatlar alanından bir olmak üzere 11 üyeden oluşacak.

Üyeler, farklı üniversitelerde görev yapan profesör öğretim üyeleri arasından ÜAK tarafından bir yıl için seçilecek. Süresi dolan üye yeniden seçilebilecek. ÜAK, YÖK’e üye seçmek dışındaki görevlerini Yönetim Kuruluna devredebilecek. Yönetim Kurulu, ayda en az bir defa toplanacak. Yönetim Kurulu üyelerine, Yükseköğretim Genel Kurulu üyelerine ödenen tutarda huzur hakkı ödenecek.

ÜAK, doçentlik başvurularında ilgili bilim ve sanat alanında jüriler oluşturarak adayların yayın ve çalışmalarını değerlendirip, yeterli yayın ve çalışmaya sahip olan adaylara doçentlik unvanı verecek.

 

(Cumhuriyet)