EnerjiGünün ManşetiManşet

“Bu dava siyasidir!”: Akkuyu NGS ÇED iptal davasından değerlendirmeler

0

Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) Projesi’ne itirazlar  sayesinde Türkiye’de sivil toplum örgütleri sık sık fiziken de bir araya geliyor.

Hatırlarsanız Akkuyu NGS Çevre Etki ve Değerlendirme(ÇED) raporu, iki kez  reddedilişin ardından 3 Aralık 2014 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ziyaretine denk getirilerek son haliyle 3.000 sayfa olsa da je(s)t gibi onaylanıvermişti.

Anayasaüstü niteliğiyle sivil toplumu karar sürecinin dışında tutmayı amaçlayan anlaşmanın karşısındaki direniş ise bugün hukuki boyutuyla kurum temsilcilerinden ve bireylerden oluşan 82 yurttaşın açtığı davalarla devam ediyor.  En son ÇED onayının iptaline yönelik açılmış olan bu davanın öncesinde 11 Temmuz 2016  ve 5 Aralık 2016 tarihlerinde Bilirkişi İncelemeleri gerçekleştirilmiş  nihai rapor ise mart ayında kamuoyuyla paylaşılmıştı.  Raporun bilimsel içerik taşımaması bir yana  “ÇED raporunda yazdığı gibi uygundur”  ifadeleriyle dolu olması hatta ÇED’e methiye niteliği taşıdığı  açık ve netti. Dolayısıyla ÇED İptal Davası’nın da farklı olacağı beklenmiyordu, ancak bu haber-yorum yazısıyla  tarihe not düşmek adına “Toplumsal Sonuçları olacak bir projenin siyasi Dava şeklinde görüldüğü”ne dair ortak değerlendirmeleri sunmak insani görevimiz.

Dava bu kez Mersin’de değil Ankara’da! 

Nihayet 22 Kasım günü de 40 yıllık nükleer karşıtı mücadele açısından tarihi önem taşıyan bir başka gün olarak sivil toplumu Ankara’da bir araya getirdi. Akkuyu ÇED İptal Davası’nın Türkiye Barolar Birliği(TBB), Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipler Birliği(TTB) dosyalarıyla  görülmesine 30 dakika gecikmeyle sabah 10:00’da başlandı. Gecikmenin nedeni, Davacı tarafın, nihai raporuna  itibar ve itimat  etmemesi nedeniyle bilimsel beyanlarına başvurulması için    N.Bülent Damar, Oğuz Türkyılmaz,Prof. Dr. Ali Gökmen, Prof.Dr. İnci Gökmen ile TTB Uzmanı Doç.Dr.Cavit Işık Yavuz’dan oluşan aynı zamanda her biri TMMOB üyesi olan uzman  kadronun hakim tarafından dinlenip dinlenmemesi tartışması oldu. Davacılar 11 Temmuz Bilirkişi İncelemesi’nde de Yargı tarafından atanan bilirkişilerin haricinde Nükleer Fizikçi Prof. Dr Hayrettin Kılıç’ın görüşlerinin dinlenmesi talebinde de ısrarcı olmuş ve bu ısrar neticesinde Prof. Dr Hayrettin Kılıç dinlenebilmişti.

Mahkemede ilk olarak meslek birliklerinin dava dosyaları görüldü. Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu’nun üyesi olan avukatlardan TBB adına Av. Arif A.Cangı ile  Av.İsmail Hakkı Atal,  TMMOB adına Cömert Uygar Erdem ile Av. Nurten Yakış ve Türkiye Tabipler Birliği adına Ziynet Özcelik itiraz dilekçelerini  yazılı ve sözlü olarak sundular.  Salonda davalı Rosatom Şirketi tarafının Avukatı Salih Çelen ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Avukatı Zeynep Erben, Bilirkişi incelemelerinde olduğu gibi yine Davacıların karşı tarafında yan yana konuşlandı.

ÇED iptaline ilişkin Dava süreci hukuka aykırı işliyor!  

TBB ve TTB avukatları ilk olarak Bilirkişi inceleme raporunun yanlı hazırlandığına ve neticeyi tanımadıklarını Bilirkişi incelemesinin tekrarlanmasını gerektirecek kadar geçersiz olduğuna ilişkin görüşlerini aktardı . Avukatlar, Cumhurbaşkanının ÇED Davasından bir gün önce nükleer santralin  kurulmasının engellenemeyeceğini açıkça yayın organlarından duyurmasının,  Bilirkişi İncelemelerinin nihai sonuç raporundaki yanlı kararla örtüştüğünün altını çizerek ÇED iptaline ilişkin dava sürecinin hukuka aykırı bir şekilde ilerlediğine dikkat çektiler. Av. Cangı Cumhurbaşkanının  bu ısrarının “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!” anlamı taşıdığını ifade ederek  uzmanların bilim insanlarının ortaya koyduğu tolere edilemeyecek risklerin varlığının inkar edildiğini ifade etti. Avukatlar tek tek kendi dava konularında tatminkar sonuç vermeyen, ÇED’in bir an önce onaylanarak projenin devam etmesi için verilen Bilirkişi inceleme raporuyla  ÇED’e  yönelik argümanlarını güncel verilerle tekrar yöneltti.  

Bu çerçevede Davacı vekillerden Av. Cangı Akkuyu NGS’nin Suriye, Irak, Filistin ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki çatışmalar göz önüne alındığında Akkııyu NGS’nin yerinin, taşıdığı saldırıya açık bir menzilde olduğunu, kaza ve patlama gibi olası felaketler, ulusal güvenlik için büyük risk taşıdığına dikkat çekti.

“Avrupa’da bu gün tespit edilen radoaktivitenin kaynağı Akkuyu NGS Proje’sinin sahibi Rosatom’dur!”

Akkuyu NGS Projesinin sahibi Rosatom’un yetersizliklerine dair örnekler paylaşan Av.Cangı, son bir aydır Avrupa’da pek çok ülkeyi meşgul eden radyoaktif izotopların varlığına  ve bunların müsebbibinin Akkuyu NGS projesinin %51den aşağı olmayacak şekilde sahibi bulunan Rusya Devleti’nin kuruluşu olan Rosatom Şirketi’nin olduğunun anlaşıldığını söyledi. Tesisin de 29 Eylül 1957 yılında meydana gelen Mayak Nükleer Santral kazasıyla geçen ve Avrupa sınırına 30 kilometre mesafedeki bugün hala radyoaktif olarak kirli Kyshtym Şehri’ndeki Mayak Nükleer Santrali  olduğuna işaret etti.

Rosatom şirketinin başarısızlıklarından örnekler de veren Av. Cangı, geçen sene kasım ayında Rosatom’un  Akkuyu’da kurulmasını öngördüğü henüz dünyada denenmemiş VVER 1200 tipi reaktörün jenaratörünün arızalanmasına  değinerek, gerçek deneyin Akkuyu’da  kurularak gerçekleştirileceğini söyledi. Rusya’da işletmede olan reaktörlerde meydana gelebilecek tasarım ve ötesi (tahmini tasarım) senaryolarının  yetersiz olduğunu, reaktör içinde ve dışında meydana gelebilecek kazaların analizinin yapılmadığını hatta, bazı reaktörlerde hala acil durum otomatik durdurma sistemi olmadığını aktardı. Rosatom şirketinin yetersizliklerinin bu davanın konusu olmadığı iddiasıyla itiraz eden Savcının karşısında Av. Cangı  proje sahibinin yetersizliklerinin bilinmesi gerektiğini  belirterek ÇED sürecinin esasen bir  “Taahhütler manzumesi” olduğunu, bu nedenle proje sahibinin taahhütlerini yerine getirme alışkanlığı olup olmadıgının ÇED dosyasını ilgilendirdiğini ifade etti. Başta kabul edilmeyen beyanat heyet tarafından bu açıklamalarla kapsama alındı.

“Akkuyu NGS Bilirkişi raporu bilimsel değildir!”

Av. Atal ise  Akkuyu NGS’nin iklim değişikliği bağlamında oluşabilecek tehlikelere yönelik hiçbir hazırlık yapılmadığını, raporun  Bilirkişilerin tsunami ile deniz seviyesindeki önlenemez daimi yükseliş arasındaki farkı bile bilmediklerini gösterdiğini, sadece bu nedenle bile Bilirkişilerin hazırladığı raporun kabul edilemez olduğunu açıkladı.  Akkuyu NGS‘nin eski müdürü Faruk Uzel’in bile ayrıldıktan sonra yaptığı açıklamalarda “Zemin kodunun 1 metre  altında su sızmasını engeleyemeyen bir teknik altyapı yetersizdir, bu firmada çalışmaya devam etmem mümkün değil” beyanlarını  aktararak  firmanın yetersizliklerine değindi.

Avukatlar,  Akkuyu NGS’deki sahte imza skandalını  da hatırlatırken Akkuyu NGS’yi kurma planı yapan Rosatom’un hiç bir nükleer santralinde Fukuşima’daki gibi ciddi bir kaza olması durumuna  karşı altyapısal anlamda hazırlıklı olmadığını,  gerekli olan acil soğutma suyu sisteminden, yedek dizel jenaratörlerin iflası durumunda alınması gereken en son müdahale önlemlerinden bihaber olduğuna vurgu yaptı.

 “Akkuyu NGS  siyasi iktidarın diplomatik ilişkileri çerçevesinde verdiği sözdür!”

Yeşil ve Sol Parti  ile müdahilleri arasında Sinop Çevre Dostları Derneği’nin de yer aldığı EGEÇEP’in  davacı olduğu dosyanın  bireysel müdahillerinden Prof. Dr. Beyza Üstün’ün  ÇED Davasına ilişkin yorumu ise davanın siyasi olduğu ve siyasi iktidarın diplomatik ilişkileri çerçevesinde Rusya’ya bir takım sözler verildiği için  nükleer santral kurmaya çalıştığı  şeklinde oldu  zira Cumhurbaşkanının Davadan önceki gün “Ne olursa olsun nükleer santrali yapacağız !” çıkışı da bu anlamı taşıyor. Bununla birlikte   Türkiye’nin nükleer klubün de bir üyesi olmayı hedeflediğini fakat nükleer klup üyesi olunca büyük devlet olunmayacağını  nükleer silah sahibi fakat  gelişmiş bir ülke olmayan Pakistan’a bakarak anlamak mümkün görüşünde olan Prof. Dr. Üstün’e göre sermayenin doğal alanlarda kısıtlı hamle imkanı kaldığı için nükleer santral projesinin hayata geçirilmesiyle nükleer atık gömü alanlarının meşrulaştırılması sözkonusu.

ÇED iptal edilmezse, durum  Danıştayın da siyasi iktidar tarafından ele geçirilmiş olduğu şeklinde okunabilir

EGECEP’in dava dosyası kapsamında müdahil olan önceden Mersin Milletvekili bu dönem İzmir HDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ise  ÇED İptali Davasının  Mersin’de değil Ankara’da görülmesinin maksatlı olduğuna dikkat çekti, bu şekilde halkın davaya olan ilgisinin ve katılımının da düşürülmesi amaçlanmış bulunuyor. Kürkçü, bu günkü ÇED Davası süresince Davacıların dinlenmesinde gerekli özenin gösterilmediğini, mahkeme salonunda Davacılar arasında farklı dönemlerde Mersin’de milletvekilliği yapan 3 milletvekilinin (CHP,HDP, MHP) Mersin’deki ilçelerde %70 e yakın bir temsil  sahip olarak mahkemede bulunmalarına rağmen dinlenme konusunda gereken alakanın gösterilmediğini sözlerine ekledi. Kısacası bu dava Akkuyu NGS hakkındaki şimdiye kadarki tüm dava konularının etraflıca ele alındığı, uzmanların, bilim insanlarının  görüşü doğrultusunda  ÇED’e  yönelik tüm itirazların bir kez daha sabırla dile getirildiği bir dava oldu. Dolayısıyla Kürkçü’ye göre bu ÇED iptal edilmezse, durum  Danıştayın da siyasi iktidar tarafından ele geçirilmiş olduğu şeklinde okunabilir.

EGEÇEP’in Davacı olduğu dosyanın bireysel müdahilleri arasında eski  İstanbul HDP Milletvekili Sabahat Tuncel ile eski İstanbul CHP Milletvekili Melda Onur da bulunuyor.

“Akkuyu Danıştayın vicdanına  kalmıştır!”

Nihayet Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı bugün Davacı tarafların ellerinden  geleni yaptıklarını, uzman görüşlerini, bilim insanlarının , toplumun tavrını en net biçimde ortaya koyduklarını, kendi vicdanlarının rahat olduğunu geriye kalan tek faktörün karar vericilerin vicdanı olduğunu ifade etti. Ancak Dr. Atıcı’ya göre ÇED raporları için 3 ay içinde dava açılmazsa ÇED’in olumlu kabul edileceği yönündeki açıklamalar siyasi iktidarın zihniyetini gösteriyor.  Yani ÇEDin iptal edilmemesi ihtimali yüksek.

Vebali ağır…Etkisi yüzbinlerce yıl sürecek!

Tüm bu aktardıklarımız çerçevesinde görüldüğü üzere Akkuyu için yeniden nefesler tutuldu, bir umutla 15 gün sonra açıklanacak netice bekleniyor. Genel olarak  davadan beklenti ÇED’in iptali olsa da  Davacı vekiller bu mahkemenin sonucunun Bilirkişi İncelemesinin nihai raporuna dayandırılmasına şiddetle karşı . Zira girişte de belirttiğimiz gibi nihai bilirkişi raporu ÇED’e methiye şeklinde hazırlanmıştı. Bu durumda Davacı vekillerin çaresizce tek temennisi Bilirkişi İncelemesinin yeniden yapılması olurken bize de başta söylediğimiz gibi tarihe not düşmek kalıyor.

Sonuç olarak, siyasi iktidarların ömürleriyle kıyaslanamayacak kadar uzun süre etkisini sürdürecek olan kansere ve genetik mutasyona yol açan nükleer kazalarla ya da işletim sürecindeki sızıntılarla, salımlarla açığa çıkan  izotopların; 100 bin de değil 1 milyon yıl muhafaza edilemesi gereken nükleer atıkların bu toprakların sınırlarına girmesine dönük bir adım daha işte bu 15 gün içinde atılabilir.  Bu adım atılırsa, siyasi iktidarın  ödeyeceği vebal büyük… Oysa bu gün ve gelecek nesillerin sağlıklı yaşam hakkını gasp etmeyecek  yaşam biçiminin olduğunu hatırlatırcasına güneş her gün yeniden doğuyor!

 

Pınar Demircan 

(Yeşil Gazete)

 

More in Enerji

You may also like

Comments

Comments are closed.