Ana Sayfa Blog Sayfa 275

Kayyım atanan Koza Altın’a bir onay daha: Gümüşhane’de orman ve tarım alanına maden

Sahibi Akın İpek’in FETÖ’den yargılanması üzerine 2015’te Hazine’ye devredilerek kayyım atanan Koza Altın‘a, hız kesmeden devam ettiği maden arama projeleri için verilen onaylar sürüyor.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, şirketin son olarak Gümüşhane Torul’da kurmak istediği kompleks cevher madeni için “Çevresel etki değerlendirmesi gerekli değildir” kararı verdi.

Şirket 20.76 hektarlık orman ve tarım arazilerinden oluşan alandan altın, gümüş, bakır, kurşun ve çinko çıkaracak. İşletme ömrünün 24 ay olması öngörülen 1 milyon 350 bin TL değerindeki projeyle patlatma çalışmalarının yapılacağı bölgeye en yakın yerleşim yeri ise 650 metre mesafede.

AYM, ‘üyesi olmadan örgüt adına suç işleme’ hükmünü iptal etti

Anayasa Mahkemesi (AYM), Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçunu düzenleyen hükmü iptal etti. Karar dört ay sonra yürürlüğe girecek.

Resmi Gazete‘de yayımlanan karara göre, Patnos Ağır Ceza Mahkemesi ile İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemeleri, TCK’nin 220. maddesinin “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçunu düzenleyen 6. fıkrasının Anayasa’nın 2, 13 ve 38. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek, iptali yönünde karar verilmesini talep ederek AYM’ye başvurdu.

Başvuruda, itiraz konusu kuralın kamu gücünü kullanan organların keyfi davranışlarının önüne geçecek ve kişilerin hukuku bilmelerine yardımcı olacak şekilde erişilebilir ve öngörülebilir olmadığı, kuralda belirlilik bulunmamasının hukuku devlet ile suçta ve cezada kanunilik ilkeleriyle bağdaşmadığı belirtildi.

Talebi değerlendiren AYM, itiraza konu kuralın erişilebilir nitelikte kanun hükmü olsa da  kuralın belirli olduğunun söylenebilmesi için uygulamasıyla ortaya çıkacak sonuçların da öngörülebilir olması gerektiğine vurgu yaptı; kuralın kamu otoritesinin Anayasa ile korunan temel haklara yönelik keyif müdahalesine karşı koruyucu önlem içerip içermediğinin de belirlenmesi gerektiği ifade edildi.

‘Suçun kapsamını genişletiyor’

Kuralda yer alan “örgüt adına işlenen suç” kavramından ne anlaşılması gerektiğine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinin ve işlenen suçlar arasında bir ayrım yapılmadığının anlaşıldığı dile getirilen kararda, şu ifadelere yer verildi:

“Başka bir ifadeyle, niteliğine ya da ağırlığına bakılmaksızın, herhangi bir suçun örgüt üyesi olmayan bir kişi tarafından bir örgüt adına işlendiği değerlendirildiğinde, kişiler ayrıca örgüte üye olma suçundan da cezalandırılmaktadır. Bu durum son derece ağır bir itham ve ceza öngören bir suçun kapsamını ölçütleri belirsiz olacak biçimde genişletmektedir. Yargı makamlarının da örgüt adına işlenen suç kavramını her somut olayın özelliklerine göre farklı yorumladıkları ve belirliliğin yargısal yorumla da sağlanamadığı anlaşılmaktadır.”

‘Yeterli bir gerekçeyle gösterilmeli’

Kişinin örgüt adına suç işlediğinin kabul edilmesi durumunda örgüte üye olma suçundan da cezalandırılmasının belirlilik incelemesi bakımından gözetilmesi gereken diğer bir husus olduğu belirtilen kararda, “İlke olarak kişinin silahlı örgüte üyelikten cezalandırılabilmesi için eylemlerinin sürekliliği, eşitliliği ve yoğunluğu veya bu özellikler olmasa dahi suçun niteliği ile örgütün amacına ulaşma bakımından ancak örgüt üyeleri tarafından işlenip işlenemeyeceği gözetilmeli, örgütle organik bir bağının bulunduğu ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiği yeterli bir gerekçeyle gösterilmelidir” değerlendirmesi yapıldı.

Kararda, şu ifadelere yer verildi:

“Buna karşın itiraz konusu kural uygulandığında silahlı örgüte üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç isleyen bir kimse yönünden aranmamakta ve her iki kategorideki kimseler arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç isleyen bir kimse örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu itibarla bir kimse silahlı örgütle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle, örgütle bağlantısı açıkça ortaya konulmaksızın, işlediği suçun yanı sıra gerçek içtima hükümleri uyarınca ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılmaktadır. Bu durum, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyelerine göre daha ağır cezalarla karşılaşmasına neden olmaktadır.”

‘Temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratıyor’

Kararda işlenen suçun temel hakların kullanımıyla ilgili olması durumunda kuralda yer alan “örgüt adına” kavramının belirsizliğinden kaynaklı geniş yorumu nedeniyle ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ya da örgütlenme veya din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratıldığına da dikkat çekildi.

AYM, söz konusu kuralın kişilerin son derece ağır bir suçtan cezalandırılmalarına neden olacak şekilde geniş yorumlanmaya da müsait olduğunu; kamu otoritesinin keyfi uygulamalarını önleyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmadığı için, bu yönüyle kanunilik şartını taşımadığını da belirtti.

İtiraza konu kuraldaki “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır.” ifadesinin Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olduğuna hükmeden Anayasa Mahkemesi, TCK’nin “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçunu düzenleyen 220. maddesinin 6. fıkrasını oy birliğiyle iptal etti.

Yüksek mahkeme, kararın dört ay sonra yürürlüğe girmesini uygun gördü.

Yazar Mehmet Altan, AYM’nin söz konusu kuralla ilgili gerekçesini 2017’de ifade ettiğini hatırlatarak, “O maddeden yargılanıp hukuk giyenler ne olacak?” diye sordu.

Av. Akın Atalay ise Cumhuriyet davasında yargılanan gazetecilerin de bu maddeye dayanarak tutuklandığını hatırlattı. O zaman bu kuralın kanunsuz olduğunu görmeyenlere seslenen Atalay, “Ne oldu 2-3 yıl sonra hidayete mi erdiniz” diye sordu; Hrant Dink‘in katili Ogün Samast‘a “cemaate üye olmadan, onun adına suç işlemek”ten açılan yeni davanın da “güme gittiğini” söyledi.

G20 iklim hedeflerinden uzak: Türkiye, kritik derecede yetersiz

Tek bir G20 ülkesi bile Paris Anlaşması‘nın küresel ısınmayı 1.5C ile sınırlama ve emisyon azaltımında “adil paylarını” karşılama hedefiyle uyumlu politikalara sahip değil.

Climate Action Tracker tarafından 5 Aralık’ta yayınlanan verilere dayanan değerlendirme, liderlerin Cop28 konferansı için Dubai‘de bir araya geldiği sırada yapıldı.

Çalışmada, yüksek gelirli ülkelerin harekete geçme sorumluluklarını arttırabilecek tarihsel emisyonlar gibi hususlar dikkate alınıyor. Her ülke sera gazı emisyonlarını azaltma çabasına yaptıkları “adil pay” katkısına göre değerlendiriliyor. Ayrıca ekonomik kapasite ve refah maliyeti gibi konular da göz önünde bulunduruluyor.

Kritik derecede yetersiz olarak listelenen ülkeler. Grafiklerde yer alan pembe çizgi tarihi olarak kaydedilmiş yıllık emisyonları gösteriyor, 2030’a doğru görülen daha koyu pembe alana sahip çizgiler ise mevcut politikaya dayalı tahmin aralığına işaret ediyor. Yeşil kısım ise adil paylaşım analizine dayalı olarak, ‘iklim politikalarının kritik derecede yetersiz’den ‘Paris anlaşmasıyla uyumlu’ya kadar 2030 değerlendirmesi aralığını gösteriyor. -Kaynak: Guardian

Sekiz G20 ülkesi ‘kritik derecede yetersiz’ olarak değerlendirildi

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu sekiz G20 ülkesi (Arjantin, Güney Kore, Suudi Arabistan, Rusya, Türkiye, Kanada, Meksika ve Endonezya) sadece adil katkı payları hesaba katıldığında “kritik derecede yetersiz” olarak değerlendirildi.

Bu, iklim politikaları ve taahhütlerinin asgari düzeyde veya hiç eylemi yansıtmadığı ve bu yüzyıl boyunca sanayi öncesi seviyelerin 4C° üzerinde ısınmaya yol açacağı anlamına geliyor.

Türkiye en kötü kategoride

Türkiye ve Meksika ise bu ülkelerin arasında en kötü durumda olan ülkelerden.

Buna göre; Türkiye ve Meksika’nın gelecekteki tahmini emisyon artışları hala çok yüksek. Bu nedenle Türkiye Climate Action Tracker’ın en kötü kategorisinde yer aldı.

Grafik, politika, eylem, adil paylaşım, iklim finansı gibi oylama faktörleri ve net sıfır hedefi ile orman gibi kara kullanım alanını da içerisine alan ek oylama unsurlarıyla yapılan değerlendirmeyi gösteriyor. Tüm bu faktörler göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucunda kritik derecede yetersiz olarak listelenmiş ülkeler görülüyor. - Kaynak: Climate Action Tracker
Grafik, politika, eylem, adil paylaşım, iklim finansı gibi oylama faktörleri ve net sıfır hedefi ile orman gibi kara kullanım alanını da içerisine alan ek oylama unsurlarıyla yapılan değerlendirmeyi gösteriyor. Tüm bu faktörler göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucunda kritik derecede yetersiz olarak listelenmiş ülkeler görülüyor. – Kaynak: Climate Action Tracker

Arjantinli başkan Trump’ın izinden giderken…

Guardian‘dan Ashley Kirk’in aktardığına göre; Arjantin‘in emisyonlarının 2030 yılına kadar 398 milyon metrik ton olacağı tahmin ediliyor, 1.5C uyumlu adil pay sınırı ise 191 milyon metrik ton.

Çevreciler, iklim değişikliğini “sosyalist bir yalan” olarak nitelendiren aşırı sağcı Devlet Başkanı Javier Milei‘nin geçen ay seçilmesinin ardından Arjantin’in daha da geriye gitmesinden endişe ediyor.

Arjantin’de seçimleri aşırı sağcı ve iklim inkarcısı Milei kazandı 

Donald Trump‘ın hayranı olan Milei, Trump’ın izinden gideceğini ve Arjantin’i Paris Anlaşması’ndan çekeceğini belirtti.

Benzer şekilde, Güney Kore’nin 2030 yılı emisyon seviyesi olan 654 milyon metrik ton, 1.5C uyumlu adil paylaşım senaryosundaki 235 milyon metrik tonluk sınırdan önemli ölçüde yüksek.

AB ve Birleşik Krallık ‘oldukça yetersiz’

Grafiklerde yer alan pembe çizgi tarihi olarak kaydedilmiş yıllık emisyonları gösteriyor, 2030’a doğru görülen daha koyu pembe alana sahip çizgiler ise mevcut politikaya dayalı tahmin aralığına işaret ediyor. Yeşil kısım ise adil paylaşım analizine dayalı olarak, ‘iklim politikalarının kritik derecede yetersiz’den ‘Paris anlaşmasıyla uyumlu’ya kadar 2030 değerlendirmesi aralığını gösteriyor. -Kaynak: Guardian

Çin, Brezilya, Avustralya, AB ve Birleşik Krallık “oldukça yetersiz” olarak değerlendirildi, yani politikaları ve taahhütleri, tarihsel emisyonları hesaba katıldığında 1,5C sıcaklık artışı sınırıyla tutarlı değil.

Adil paylaşım senaryosuna göre Birleşik Krallık‘ın Paris’te taahhüt edilen 1.5C hedefiyle tutarlı olabilmesi için 2030 yılına kadar 152 milyon metrik ton net negatif emisyona sahip olması gerek. Analistler, bu kadar sıkı azaltımların ülke içinde gerçekleştirilemediği durumlarda, bir ülkenin diğer ülkelerdeki emisyon azaltımlarını desteklemek için iklim finansmanı gibi önlemlerle telafi edebileceğini öne sürdü.

Birleşik Krallık, 2030 yılına kadar 367 milyon metrik ton olacağı tahmin edilen emisyonlarıyla bu hedefin çok uzağında.

Çin, 2026 yılında 14.3 milyar metrik ton ile zirve yapacağı tahmin edilen emisyonları ile G20’nin açık ara en büyük bireysel emisyon yayıcısı konumunda.

Brezilya’da sağcı Jair Bolsonaro yönetiminde geçen dört yılın ardından İşçi Partili Luiz Inácio Lula da Silva, ormansızlaşmayı azaltma ve yerli halkın haklarını koruma vaatleriyle geçen yıl başkan seçildi.

Ormansızlaşmayı durdurma hedefleri uygulanmaya başlandı ancak ülke hala büyük bir fosil yakıt üreticisi ve çevreyi yoğun bir şekilde kirleten bir tarım sektörüne sahip.

Deniz Yıldızı, Mersinli kadınlarla buluşuyor: Akkuyu kadınlar için ne ifade ediyor?

Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında yaşam ve kent hakkı bağlamında Akkuyu Nükleer Santrali‘nin kadınlar için ne ifade ettiğinin konuşulacağı bir etkinlik düzenliyor.

‘Akkuyu Nükleer Santrali Kadınlar İçin Ne İfade Ediyor?’ başlıklı panel ve forum yarın (9 Aralık Cumartesi günü) 14.00 ve 17.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek. Programda nükleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan ve Mersin Çevre ve Doğa Derneği Başkanı Sabahat Aslan konuşmacı olacak.

Etkinlik, Mersin‘e bağlı Mezitli ilçesinde bulunan Mezitli Belediyesi Kültür Merkezi‘nde gerçekleştirilecek.  Etkinliğin programı ise şöyle:

  • Saat 14.00-15.15: Panel
  • Saat 15.15-15.30: Ara
  • Saat 15.30-17.00: Forum

2023 Dünya Nükleer Endüstrisi Durum Raporu yayımlandı

Her yıl yayımlanan Dünya Nükleer Endüstrisi Durum Raporu‘nun (WNISR2023), 2023 yılına ait değerlendirmeleri yayımlandı.

549 sayfalık raporda uluslararası nükleer endüstrinin durumu ve eğilimleri değerlendiriliyor; mevcut ve potansiyel yeni nükleer ülkelerdeki yeni inşa programlarının ve Küçük Modüler Reaktör (SMR) gelişiminin durumu ele alınıyor.

Bu yılki rapora Londra‘daki Chatham House gibi önde gelen düşünce kuruluşlarından, Nagasaki, British Columbia, Berlin Teknik ve Johannesburg üniversitelerinden uzman akademisyenlerin yanı sıra, Kanada, Fransa, Almanya, Japonya, Güney Afrika ve Birleşik Krallık’tan yedi disiplinlerarası uzman , bir veri mühendisi, çok sayıda düzeltmen ve iki sanatsal tasarımcı katkıda bulundu.

Yeni sübvansiyor mekanizmaları odakta

WNISR2023, Nükleer Enerji Ekonomisi ve Finansı üzerine, kalıcı rekabet baskılarının nükleer sektörü artan devlet desteğine güvenmeye nasıl zorladığını değerlendiren özel bir odak bölümü içeriyor.

Daha fazla odaklanılan bölümler arasında, çok sayıda yeni sübvansiyon mekanizması da dahil olmak üzere ABD nükleer politikasının genişletilmiş bir analizinin yanı sıra, devam eden bir elektrik krizinin ortasında mücadele eden Güney Afrika nükleer programının bir değerlendirmesi yer alıyor. Rapor aynı zamanda Almanya‘nın nükleer filosunun, son üç reaktörü Nisan 2023’te kapatılana kadar olan geçmişine de bakıyor ve komşu Fransa‘nın, tarihi açıdan felaketlerle dolu bir nükleer performans yılında karşılaştığı zorlukları inceliyor.

Çalışmada Rusya’nın rükleer endüstrisinin durumu ve diğer ülkelerdeki nükleer oyuncularla uluslararası karşılıklı bağımlılığın karmaşık sonuçları da ele alınıyor.

Fukushima Durum Raporu ise 2011 felaketinin devam eden saha içi/saha dışı zorluklarının yanı sıra vatandaşların sağlık ve tazminat talepleriyle ilgili hukuki gelişmelere ilişkin genel bir bakış sunuyor. Hizmetten Çıkarma Durum Raporu‘nda, şu anda 210’dan fazla kapalı nükleer güç reaktörünün mevcut durumunu inceliyor; bu, dünyadaki bir noktada elektrik üreten tüm birimlerin üçte birine yakın. Nükleer Enerji ve Yenilenebilir Enerji Kullanımı bölümünde de iki elektrik üretim teknolojisinin gelişim kalıpları arasındaki artan uçuruma genel bir bakış sunuluyor

Raporun Ek 1’inde de, odak bölümlerinde yer almayan, yürürlükteki tüm nükleer programların bölge ve ülkeye göre bir genel görünümünü sunuluyor.

Rapor için tıklayın 

 

[COP28] 63 ülke soğutma emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulundu

Dubai‘de devam eden Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 28. Taraflar Konferansı‘nın (COP28) altıncı gününde, 63 ülke soğutmayla ilgili emisyonları derinden azaltma taahhüdüne katıldı. Son katılanlar ABD, Kanada ve Kenya. 

Türkiye bu anlaşmaya da imza atmadı. Gıda, sağlık ve yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği taahhütlerinde de Türkiye’nin imzası yok.

Küresel Soğutma Taahhüdü, gıda ve ilaç soğutması ile iklimlendirmeyi içeren  soğutmadan kaynaklı,  iklimi ısıtan emisyonlara ilişkin dünyanın ilk kolektif girişimi.  

Anlaşma, ülkelerin soğutmayla ilgili emisyonlarını 2050 yılına kadar 2022 seviyelerine kıyasla en az yüzde 68 oranında azaltmalarını ve 2030 yılına kadar minimum enerji performansı standartlarının belirlenmesi de dahil olmak üzere bir dizi başka hedefi taahhüt ediyor.

ABD iklim elçisi John Kerry, anlaşmayla ilgili “Tüm sektörlerde soğutmayla ilgili emisyonları azaltmak, ancak sürdürülebilir soğutmaya erişimi artırmak için bir yol belirlemek istiyoruz” dedi.

1,2 insan soğutmaya ihtiyaç duyuyor

Soğutmaya ihtiyaç duyan yaklaşık 1,2 milyar insan hâlâ bu ihtiyacını gidermekten yoksun. Yükselen sıcaklıklar, artan nüfus ve artan gelirlerin etkisiyle kurulu kapasitenin yüzyılın ortasına kadar üç katına çıkması bekleniyor.

Sierra Leone‘den Freetown belediye başkanı Yvonne Aki-Sawyerr, Dubai’de konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında “Bir gecekondu mahallesi, gayri resmi bir yerleşim yeri, oluklu demirden yapılmış konutlar ve yan tarafta bir klima hayal edin” diye konuştu.

‘Refah, soğumayla mı ölçülmeli?’

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) koalisyonu tarafından hazırlanan bir rapora göre ise  tüm bu ekstra klimalar iklim krizini ikiye katlıyor ve soğutma emisyonlarının 2050 yılına kadar 4,4 milyar ila 6,1 milyar metrik ton karbondioksit eşdeğerine ulaşması bekleniyor.

Isıtma ve soğutma konusunda uzman Danimarkalı çokuluslu Danfoss şirketinin iklim çözümleri başkanı Jürgen Fischer, “İnsanlar Asya’da bir yerde üretilen çok ucuz bir klimayı 100 dolara satın alıp fişini prize takacak. Bu da enerji sistemine çok yük bindirecek ve çöküş yaşanacak” öngörüsünde bulundu.

Önümüzdeki yıllarda soğutma talebinde en büyük artışı görmesi muhtemel olan Hindistan, düne kadar bu taahhüde katılmadı. Hintli hükümet yetkilileri daha önce Reuters’e, ozon tabakasını incelten kimyasalların ve soğutmada kullanılan hidroflorokarbonların üretimini ve tüketimini düzenleyen çok taraflı Montreal Protokolü kapsamında 1992’de taahhüt edilen hedeflerin üzerinde yeni hedefler koymaya istekli olmadıklarını söylemişti.

UNEP raporuna göre, yüzyılın ortasına kadar soğutma emisyonlarını azaltma potansiyelinin neredeyse dörtte üçü G20 ülkelerinde bulunabilir.

Danfoss’tan Fischer, “Kaydolan ülkeler… artık gerçekten harekete geçiyor ve eksürdürülebilir çözümler uygulamak için endüstriyle birlikte çalışıyorlar” dedi.

En az 188 ülke; 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiyi üç katına ve enerji verimliliği oranlarını iki katına çıkarmaya yönelik başka bir COP28 taahhüdünü de destekliyor .

Soğutma taahhüdünün hedeflerinin karşılanmasına ilişkin ilerleme, yıllık BM iklim zirvelerindeki kontrollerle 2030 yılına kadar yıllık bazda takip edilecek.

Ortaöğretimdeki ‘Aile dersi’nin müfredatı belli oldu: Çocuklara ‘fıtrat’ öğretilecek

Milli Eğitim Bakanlığı‘nın (MEB), ortaokul ve liselere seçmeli dersler kapsamında eklediği “Türk sosyal hayatında aile” dersinin içeriği belli oldu. MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü ile Ortaöğretim Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan dersin müfredatı önceki gün Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın onayından geçti.

Cumhuriyet‘ten Aytunç Ürkmez’in aktardığına göre; lise düzeyinde verilecek ders kapsamında “Tarihsel süreçte Türk aile yapısı” adlı bir ünite yer alıyor. Derste aile kurmanın “fıtrata uygun olduğu” anlatılacak, ünitenin içeriğinde İslamiyet’in kabulünden sonraki dönemde aile yapısına ayet ve hadisler ışığında değinilecek.

‘Eğitimi dinselleştirme çabasının ürünü’

Gazeteci Furkan Karabay ev baskınıyla ifadeye götürüldü

Yargıdaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarını haberleştiren Gerçek Gündem editörü Furkan Karabay, sabah saatlerinde evinden alınarak polis zoruyla ifadeye götürüldü

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar‘ın HSK’ya gönderdiği mektupla kamuoyu gündemine gelen Adalet Komisyonu Başkanı Bekir Altun‘un, Karabay hakkında ‘iftira’ ve ‘hakaretten’ suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.

Polis zoruyla Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne götürülen Karabay, savcıya ifade veriyor.

Karabay’ın polis zoruyla ifadeye götürülmesine gazetecilerden tepki geldi.

Gazeteciler tepkili: Suç değil, görev!

Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Barış Terkoğlu şunları söyledi:

“Son dönemde yargıdaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarını haberleştiren ve sosyal medyada duyuran Gerçek Gündem editörü @FurkannKarabay bu sabah evinden polis zoruyla alınarak Çağlayan Adliyesi’ne götürüldü. Kendi içindeki kiri temizleyemeyen yargı, o kiri haberleştirenleri susturarak sorununu çözmeye çalışıyor!

Gazeteci Timur Soykan ise, “Yargıdaki rüşvet skandalları örtülürken bunu anlatan gazeteciler hedef oluyor. Gazeteci Furkan Karabay bu sabah evinden gözaltına alındı. Yargıdaki çürümeyi anlatmak suç değil, gazetecinin görevidir. Furkan Karabay’ı serbest bırakın” dedi.

Barış Pehlivan da “Ne güzel memleket! Bu topraklarda sadece adalet hüküm sürsün diye genç yaşta mücadele veren gazeteci, ağır iddiaların muhattapları tarafından sorgulanıyor” diye yazdı.

RSF: Polis zoruyla ifade tehdittir

Karabay’ın gözaltına alınmasının ardından Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, “Bir gazetecinin yargıdaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarını haberleştirmesi, gündeme getirmesi kimi rahatsız edebilir? Her ifade çağrısına zaten karşılık veren Gerçek Gündem editörü Furkan Karabay’ı sabah vakti evinden polis zoruyla alınması bir tehdittir” dedi.

Karabay’ın gözaltına alınmasına bir tepki de DİSK Basın İş’den geldi: “Yargıda rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, Necip Hablemitoğlu cinayeti gibi önemli konularda önemli haberlere imza atan Gerçek Gündem muhabiri Furkan Karabay, bu sabah evine yapılan operasyonla gözaltına alındı. Gazetecilik suç değildir, Karabay derhal serbest bırakılsın.”

Furkan Karabay, Adalet Bakanı yardımcıları Akın Gürlek ve Hasan Yılmaz ile Anayasa Mahkemesi (AYM) Üyesi İrfan Fidan hakkındaki paylaşımları nedeniyle de ‘hakaret’ iddiasıyla yargılanıyor.

Akbelen’de büyük buluşma: Herkesi dayanışmaya çağırıyoruz

MUĞLA- Milas‘a bağlı İkizköy‘deki Akbelen Ormanı için direnişin sürdürüldüğü yeni nöbet alanında 9 Aralık saat 12.00’da büyük buluşma gerçekleştirilecek. Buluşma öncesinde İkizköylüler zeytin ağaçları, su kaynakları ve toprakları için dayanışma çağrısında bulundu:

“Akbelen’de 45 bine yakın zeytin ağacımıza rağmen madencilik faaliyetine devam ediliyor, Zeytincilik Kanunu çiğneniyor… Evlerimizde çatlayan duvarlarımıza rağmen her gün dinamitler patlatılıyor. İş makineleri 7/24 çalışmaya devam ediyor. Jandarmanın ve şirketin biz köylülere baskısı durmaksızın sürüyor. Tüm bunlara karşı biz İkizköylüler topraklarımızı satmayarak, köyümüzü terk etmeyerek, fiili meşru mücadelemiz ile direnişimizi sürdürüyoruz.

872 gündür çadırlı nöbetteyiz. Akbelen’de yaşadığımız tüm haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı buluşuyoruz. Köyümüzden, topraklarımızdan, zeytinlerimizden vazgeçmediğimizi hep birlikte göstereceğiz. Herkesi dayanışmaya çağırıyoruz!”

Ne olmuştu?

Limak, IC-İçtaş ortaklığındaki YK Enerji‘nin termik santraline linyit arzı oluşturmak için ağaçları bir bir kesilen Akbelen Ormanı için nöbet tutuluyor.

24 Temmuz’dan bu yana tutulan nöbetin öncesinde ise iki yılı aşkın bir süredir alanda zaten nöbet tutuluyordu. Kesimin ardından sert müdahaleler, gözaltılar, darp ve çeşitli engellemeler yapıldı. Jandarmanın barikat kurduğu ormandaki nöbet alanına kimi zaman hijyen için kullanılan su tankerleri, kimi zaman seyyar tuvaletler alınmadı.

Akbelen Ormanı’ın 740 dönümlük bölümündeki ağaçlar, Limak Holding ve İÇTAŞ ortalığıyla kurulan YK Enerji tarafından işletilen Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine linyit sağlayacak maden ocağı açmak için kesilmek isteniyor.

[COP28] Taahhüt edilen 700 milyon dolarlık kayıp-zarar fonu, ihtiyacın binde 2’sini karşılıyor

İklim acil durumundan en fazla sorumlu olan zengin ülkeler şimdiye kadar kayıp ve hasar fonuna toplamda 700 milyon doların (556 milyon Euro) biraz üzerinde bir meblağ taahhüt etti. Bu, gelişmekte olan ülkelerin geri dönüşü olmayan ekonomik ve ekonomik olmayan kayıplarının yüzde 0, 2’sinden daha azına denk geliyor.

COP Başkanı Sultan Al Jaber‘in zirvenin ilk gününün açılışında duyurduğu kayıp-zarar fonu, gelişmekte olan ülkelerin zorlukla kazanılmış bir zaferi olarak değerlendirildi. Bu ülkeler iklimi bozan ve çevreyi kirleten gelişmiş ülkelerin  nihai olarak fon sağlama taahhüdünün sinyalini vereceğini ummuştu.

Yıkımın bir kısmı için mali destek halihazırda devam ediyor. Ancak şu ana kadar verilen taahhütler ihtiyaç duyulanın çok gerisinde kaldı: Gelişmekte olan ülkelerdeki kayıp ve hasarın yılda 400 milyar dolardan fazla olduğu tahmin ediliyor ve bu rakam giderek artıyor. Hasarın yıllık maliyetine ilişkin tahminler 100 milyar ila 580 milyar dolar arasında değişiyor.

Cop28’e ev sahipliği yapan Birleşik Arap Emirlikleri ve Almanya 100’er milyon dolarlık taahhüt verdi.  Daha sonra İtalya ve Fransa 108’er milyon dolar sözü verdi. Tarihsel olarak en büyük sera gazı salımı yapan ve bu yıl dünyanın en büyük petrol ve gaz üreticisi olan ABD şu ana kadar sadece 17,5 milyon dolar taahhütte bulunurken, ABD ve Çin‘in ardından üçüncü büyük ekonomi olan Japonya 10 milyon dolar teklif etti.

Muazzam ihtiyaca karşı sönük taahhütler

Yaklaşık 2000 iklim grubundan oluşan bir koalisyon olan Uluslararası İklim Eylem Ağı‘nın küresel siyasi strateji başkanı Harjeet Singh, Guardian’a  şunları söyledi: “İlk başta verilen 700 milyon dolarlık taahhütler, yıllık yüz milyarlarca dolar olarak tahmin edilen muazzam finansman ihtiyacıyla karşılaştırıldığında sönük kalıyor. Bu fonun kurulmasındaki 30 yılı aşkın gecikme, varlıklı ulusların, özellikle de tarihin en büyük kirleticisi olan ABD’nin yetersiz katkılarıyla birleştiğinde, gelişmekte olan dünyanın kötü durumuna karşı kalıcı bir kayıtsızlığın sinyalini veriyor.”

Diğer taahhütler veren ülkeler; 50 milyon dolarla Danimarka, 27’şer milyon dolarla İrlanda ve AB, 25 milyon dolarla Norveç, 12 milyon dolarla Kanada ve 1.5 milyon dolarla Slovenya.

İklim adaleti uzmanlarına göre fonlara yeni ilaveler yapılmalı ve bunlar kredi olarak değil hibe olarak verilmeli. Ancak çoğu durumda, taahhüt edilen paranın niteliği ve zamanlaması henüz çok sayıda ülkenin ayrıntı açıklamaması nedeniyle belirsizliğini koruyor.

Kampanyacılar, Birleşik Krallık’ın 60 milyon sterlinlik (75 milyon dolar) taahhüdünün ise ne yeni ne de ilave olduğunu ve zaten mevcut ve yakın zamanda notu düşürülen bir iklim finansmanı taahhüdü kapsamında olduğunu söylüyor.

Küresel stok sayımı 1.5C için önemli rol oynayacak

Aslında anlaşma, kayıp ve hasar finansmanı düzenlemelerinin oluşturulmasında yalnızca ilk adım. Ayrıntılar şu anda küresel stok sayımı (GST) müzakerelerinde tartışılıyor; bunlar dünyanın ısınmasını 1,5C ile sınırlama umudunu nasıl canlı tutabileceği konusunda önemli bir rol oynayacak.

GST, Paris Anlaşması’nın temel bir bileşeni olup uygulamayı izlemeye ve kolektif ilerlemeyi değerlendirmeye yönelik geniş ve ayrıntılı bir değerlendirme. Çıkan sonuç, ülkeler tarafından kendi beş yıllık iklim planlarına rehberlik etmek ve bunları geliştirmek için kullanılacak; bu nedenle gelişmekte olan ülkeler, ulusların kayıp ve hasara ne kadar katkıda bulunmaları gerektiği ve fosil yakıtların aşamalı olarak ortadan kaldırılması konusunda güçlü ve net bir rehberlik için baskı yapıyor.

Kayıp ve Hasar İşbirliği‘nden Julie-Anne Richards,  “Artan kayıp ve hasar, Paris anlaşmasının işe yaramadığının ve ülkelerin yukarı doğru adım atmadığının en açık göstergesidir” diyor.

GST’ye ilişkin ilk taslak metin salı günü yayınlandı. Taslak, gelecekteki ihtiyaçlar ile iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve uyum ile finansman arasında bağlantı kuruyor. Nihai metin büyük olasılıkla önümüzdeki birkaç gün içinde yayımlanacak.