Ana Sayfa Blog Sayfa 2609

Cappadox bundan sonra iki yılda bir düzenlenecek

2015 yılından beri Kapadokya’nın ilham veren coğrafyasının farklı lokasyonlarında gerçekleştirilen Cappadox, katılımcılarına müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açık hava disiplinlerini bir arada sunan Türkiye’nin ilk destinasyon festivali olma özelliğini koruyor.

Cappadox, bu yıldan itibaren 2 yılda bir düzenleneceğini ve 5.edisyonunun 2020 yılında gerçekleşeceği açıklandı. En eski yerleşimlere ev sahipliği yapmış olan Kapadokya’dan öğrenerek, dört yılın birikimiyle yola çıkan Cappadox’un yeni programı 2019 yılının sonbaharında açıklanacak. 

Programında, Türkiye’den ve yurt dışından sanatçıları bir arada ağırlayan disiplinlerarası kültür festivali Cappadox, ilk yılından beri büyük beğeni ile karşılanıyor. Sanatçılarının yanı sıra katılımcılarıyla da uluslararası bir festival haline gelen Cappadox’a bu ilginin karşılığını vermesi ve Cappadoxlu’larla birlikte güçlü bir içeriğin örülmesi amacıyla beşinci edisyonu 2020’de gerçekleşmesi üzerine hazırlıklara bu yıl içerisinde başlanıyor. 

.

(Yeşil Gazete)

PG Art Gallery’de iki yeni sergi

Pg Art Gallery16 Şubat – 15 Mart tarihleri arasında Çukurcuma’daki ana mekânın giriş katında Yonca Karakaş‘ın ikinci kişisel sergisi ‘Botanik Hastanesi’ne ev sahipliği yapıyor. Sergiye eş zamanlı olarak galerinin alt katında ise, Arie Amaya-Akkermans küratörlüğünde Cansu Sönmez ve Tuğba Çınar‘ın üretimlerinin görülebileceği ‘Sınırda’ adlı sergi yer alacak. İlk kez izleyiciye açılan alt kat yani Pg Basement, galeri programlarında yer bulamayan genç sanatçılarla birlikte yapılabilecek daha deneysel projeleri desteklemek ve teşvik etmek amacıyla oluşturulan bir proje mekânı.

Iki genç̧ sanatçı, Cansu Sönmez ve Tuğba Çınar Pg Basement’ın “Sınırda” başlıklı ilk sergisinde, kamu mimarisi, toplum yasamı, yasam ve ölümün rolü arasındaki bir dizi ilişkiyi araştırıyor. İstanbul’un sonu gelmez hafıza kaybı ve yıkım döngüleriyle ayırt edilen modern mimari tarihinden yola çıkan iki sanatçı, kentsel dönüşümlerin (banliyölerden kente, soylulaştırmadan şirketleşmeye, kamusaldan özele dönüşümlerin) nasıl aynı zamanda hafızadaki bir dönüşümü içerdiğine odaklanıyor: Kalıcı bir durum olarak yıkımın şiddeti -kent yüzyıllardır bir yıkım ve inşa halinde- evde olma olanağını belirsizleştiriyor, tam da bu yüzden geçici ve eğreti olarak algılanan sivil toplumu aşındırıyor. Hafızadaki bir değişim, hatırlanması için belgelenmediğinde zaman karsısında yitip gidiyor, unutkanlığın mekânı haline geliyor.

Simülasyondan oluşan bir Botanik Hastanesi’nde çalışan karakterlerin, zamanla konak olarak kullandıkları bu alanda belleğe ait aksak görüntüler ile düzensiz bir duruma girmeleri söz konusu.

Yapay zekâ ve belleğin birbirinden aldıkları donelerin oluşturduğu mevcut görüntülerde, hiçbir şey tam olarak düzgün bir şekilde ilerlemiyor. Gerçeklikten alınan referanslarla simülasyon alanın bu hatalarla kendini görselleştirmesi söz konusu. Çünkü̈ bellek, anılara ulaşırken hiçbir zaman lineer bir yol izlemiyor. Aksine geçmiş̧, gelecek ve şimdiden aynı anda besleniyor. “Bellek” kelimesi geçmişe ait belirli anılar olarak gösterilse de sürekli geleceği tasvir ve hayal eden bir yapı içerisinde. Karakaş’a göre; nerede olursak olalım bulunduğumuz yerde herhangi bir durum karsısında yapacağımız ilk şey, belleğimizden faydalanmak olacaktır. İnsan bellektir ve başka bir şey değil!

Arkaik yapının da belleğe yardım ettiği seride, var olan figürler mevcut gerçekliğin simülasyon alanındaki epigonu olmaktan öteye gidemiyor.

.

(Yeşil Gazete)

Berlin Film Festivali’nde Türkiye’den iki film

Bu yıl 7 – 17 Şubat 2019 tarihleri arasında 69.‘su gerçekleştirilen Berlin Film Festivali (Berlinale), dünyanın farklı yerlerinden yüzlerce filmi bir araya getiriyor.

Festivalde Türkiye’den de iki film yer alıyor. Burak Çevik’in yönetmenliğini üstlendiği “Aidiyet”, festivalin Forum bölümünde gösterilirken, Emin Alper’in “Kız Kardeşler” filmi, festivalin Ana Yarışma bölümünde gösteriliyor.

.

(Yeşil Gazete)

Deniz temizliğinde önemli buluş: Türkiye, verimi arttırılmış doğal emici madde üretti

Denizleri ve tatlı su kaynaklarını kirleten pek çok etken var. Su kirliliği dendiğinde herkesin aklına deniz yüzeyini kaplamış plastik atıklar gelse de, bunlar aslında arındırılması nispeten kolay atıklar sınıfına giriyor. Bir de suyun kimyasal yapısını bozan, tüketildiğinde doğaya ve insana çok ciddi zararlar veren, havzasına zarar vererek tarımı imkânsız hale getiren kirleticiler var. Bunların arasında toksik iyonlar, biyolojik kirleticiler ve çeşitli organik bileşikler geliyor. Boyalar da bu kirleticilerin önemli bir sınıfını oluşturuyor. Bazı boyalar doğrudan toksik etkili, bazıları da içeriklerinde ağır metaller ve diğer toksik bileşikleri barındırabiliyor. Hatta boya atıkları güneş ışığının temasını keserek su yaşamına dahi zarar verebiliyor.

“Kendi geliştirdiğimiz doğal bir madde”

Altınbaş Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Hakan Kaygusuz, denizlerde önemli bir kirlilik ve toksik etkiye yol açan boya atıklarının temizlenmesinde İTÜ’den Prof. Dr. Bedia Berker’in araştırma grubu ile birlikte geliştirdikleri yeni yöntem hakkında bilgi verdi. Kirleticilerin sudan giderilmesinde modern yaklaşımlardan birinin emici madde geliştirilmesi olduğunu söyleyen Dr. Kaygusuz, “Ancak buradaki kritik nokta, ürettiğiniz emici maddenin kendisinin de doğaya zararlı olmaması gereği. Yani doğayı temizleyeyim derken, sentetik malzemeler kullanarak doğayı tekrar kirletmemeniz gerekiyor. Biz de bu amaçla Altınbaş Üniversitesi olarak İTÜ’deki araştırmacılarla birlikte kendi geliştirdiğimiz doğal polimer tabanlı adsorban malzemeleri kullanıyoruz. Burada bilimsel literatüre ilk defa bizim kazandırdığımız yarı-kriyojelleşme tekniğiyle verimi artırılmış adsorbanlar üretmeyi başardık. Doğal polimerleri yine doğal bir malzeme olan kille katkılandırdıktan sonra grafen oksit denen fonksiyonel bir malzeme ile de güçlendirdik. Bunu yaparak boyaların moleküler düzeyde adsorbana tutunması verimini artırmış olduk. Böylece doğayı temizlerken yine doğadan yararlanmış oluyoruz, diyebiliriz” şeklinde konuştu.

Hakan Kaygusuz

“Doğayı doğa dostu yöntemlerle temizlemeli”

Doğayı doğal ürünlerle ve doğa dostu yöntemlerle temizlemenin önemine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Hakan Kaygusuz, “Bu tür çalışmaların Türkiye’de daha çok yapılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü artık kimyasal araştırmalarda dünyada doğa dostu ürünlere ve süreçlere geçiş başladı. Buna da bilimsel ve teknolojik tanımlarda “Yeşil Kimya” adı veriliyor. Bizim yöntemimizin avantajı, maliyetinin düşük olmasının yanında, yüksek verimliği ve yüksek yüzey alanını kolay bir üretim biçimiyle birleştirmesi” bilgisini verdi. Dr. Öğr. Üyesi Hakan Kaygusuz geliştirdikleri yöntemin prensip olarak her tür su kaynağına uygulanabileceğini sözlerine ekledi.

(Yeşil Gazete)

Oğuz Büktel fotoğraf gösterisi: “Türkiye’nin Deniz Fenerleri” İFSAK’ta

Oğuz Büktel’in ‘Türkiye’nin Deniz Fenerleri’ fotoğraf gösterisi 14 Şubat Perşembe günü 19.30’da İFSAK, Nurettin Erkılıç Gösteri Salonu’nda yapılacak.

Gelidonya Feneri, Kumluca, Antalya

Oğuz Büktel 2016 yılında başladığı “Türkiye’nin Deniz Fenerleri” projesinde 50’ye yakın tarihi deniz fenerinin tümünü fotoğraflamış ve deniz fenerleri adlı sitede hem fotoğrafları hem de deniz feneri hikaye ve haberlerini yayınlamaktadır.

Doğa ve manzara fotoğraflarına ilgi duyan Oğuz Büktel, seyahat ve manzara fotoğrafçılığının yanı sıra yıldız fotoğrafçılığı ve uzun pozlama alanına da ilgi duymaktadır.

Üniversite yıllarında başlayan fotoğraf sevgisini, 2014 ve sonrasında katıldığı atölyeler ve eğitimlerle ciddi bir hobi haline dönüştürmüş, yedi tane karma sergiye ve çeşitli fotoğraf sunumlarına katılmış, fotoğrafları Atlas Dergisi ve çeşitli web sitelerinde yayınlanmış ve kitap kapaklarında kullanılmıştır.

.

(Yeşil Gazete)


7. Uluslararası Güzel Sanatlar Fakültesi Öğrenci Kongresi’nden çağrı

Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin düzenlediği 7. Uluslararası Güzel Sanatlar Fakültesi Öğrenci Kongresi, Türkiye’den ve dünyanın her yerinden lisans ve lisansüstü öğrenciler için gerçekleşiyor. Kongre, 18-19 Nisan 2019 tarihlerinde Maltepe Üniversitesi’nde gerçekleşecek.

Kongre için bu yıl belirlenen tema “Simülasyon”Simülasyon sözcüğü çağdaş anlamını 20. yüzyılda kazansa da etimolojik kökleri Orta Çağ’ın Latince metinlerine kadar uzanıyor. Kongre; sergi, performans, film gösterimi ve bildiri formatında katılımları kabul ediyor. Kongreye eserleriyle katılmak isteyenler için son başvuru tarihi 1 Mart 2019 olarak açıklandı.

Bildiri, tiyatro, film gösterimi özetleri ve sergi için gönderilen eserler seçici kurul tarafından değerlendirilmesi için [email protected] adresine teslim edilecek.

Çağrıda sergi katılımcılarının eser açıklamalarını, film gösterimi katılımcılarının film özetlerini göndermeleri isteniyor. Açıklamaya göre sergi için; fotoğraf ve resimler 50×70 JPEG, dijital işler ise TIFF formatında olması gerekiyor. Film gösterimi için eserlerin HD Kalite ve DVD formatında olması gerekiyor. Orijinal eserlerin JPEG hali fotoblok baskısı alınıp sergilenecek ve aynı zamanda kongre kitapçığında yer alacağı da belirtiliyor.

.

(Yeşil Gazete)

Madde 45 geri çekildi: Termik santraller filtresiz çalışamayacak

Kömürlü termik santrallerin baca gazı arıtma tesisi, kül barajı gibi çevre yatırımlarına iki yıl daha erteleme getiren Maden Kanunu Teklifi’nde yer alan 45. Madde, tüm siyasi partilerin ortak önergesi ile Maden Kanunu teklifinden çıkarılarak komisyona geri çekildi. Termik santrallerin bulunduğu illerdeki yerel grupların başlattığı kampanyada 60 binden fazla insanın temiz hava hakkı talebi de TBMM’de kabul edilmiş oldu.

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun ve yasa kapsamındaki santrallerin bulunduğu beş ilden yerel platformların siyasi parti grup başkan vekillerine yönelik başlattığı imza kampanyasına 60 binden fazla kişi katılmış, 12 Şubat günü imzalar, meclisteki tüm siyasi parti grup başkan vekilleri ve bu santrallerin bulunduğu illerin vekilleri ile paylaşılmıştı.

Meclis Genel Kurulu’nda 14 Şubat Perşembe günü (dün) görüşülen ve yılda 1100 erken ölüme neden olabilecek Maden Kanunu Teklifi’nin 45. Madde’si meclisteki tüm siyasi partilerin verdiği ortak önerge ile geri çekildi.

2013 yılında kömürlü termik santrallerin özelleştirilmesinin ardından, bu santrallerin çevre yatırımlarını tamamlamaları için 2019 yılının sonuna kadar süre tanınmıştı. Bu süre içerisinde santraller, filtre ve baca gazı arıtma sistemleri gibi çevre yatırımlarını yapmadan altı yıl boyunca zehirli gazları doğrudan havaya saldı. Madde 45’in yasa teklifinden geri çekilmesi ile, kirliliğin iki yıl daha devam etmesinin önüne geçildi. Bu sayede Çanakkale, Kahramanmaraş, Karabük, Kütahya, Manisa, Muğla, Sivas, Şırnak ve Zonguldak’ta bulunan en az 10 santral 2019 sonuna kadar tüm çevre yatırımlarını tamamlamak zorunda.

“45. Madde tekrar gündeme gelmesin”

Gamze Varol

Bulundukları bölgede hava kirliliğini ciddi oranda olumsuz etkileyen bu santrallerin çevre yatırımlarını daha fazla ertelemesine müsamaha gösterilmeyecek olmasının hava kirliliği ile mücadelede önemli bir adım olduğunu belirten Türk Tabipler Birliği adına Doç. Dr. Gamze Varol şunları söyledi:

“Bu karar bahsi geçen termik santrallerin bulunduğu illerde, başta solunum rahatsızlıkları olmak üzere kanser dahil birçok hastalığın ve erken ölümlerinin önüne geçmek için atılan önemli bir adım. Sağlık, iki yıl daha beklemez dedik, kazandık. Yetkililerin hava kirliliği konusundaki hassasiyetinin devam etmesini ve hava kirliliğine neden olan kaynakların en aza indirilmesini edilmesini istiyoruz.”

Berran Aydan

TEMA Zonguldak Temsilcisi Berran Aydan ise, “Emeklerimiz boşa gitmediği için çok mutluyuz. Bu mücadelede tüm doğa savunucusu STK’lar işbirliği içinde çalıştılar. Böylece güçlü bir kamuoyu oluşturuldu. Yaşam hakkımızı, temiz hava hakkımızı savunmak için, Madde 45’in reddedilmesi için imza kampanyamıza destek veren tüm duyarlı kişilere, doğa gönüllülerine, vekillere ve basına teşekkür ederiz” ifadelerini kullandı.

Deniz Bayram

Greenpeace Akdeniz Projeler Sorumlusu Deniz Bayram “Meclis genel kurulu, büyük bir yanlıştan döndü ve belki de Anayasa Mahkemesi’nden, Anayasa’nın 56. Maddesi’nde yer alan Sağlıklı ve Dengeli bir Çevrede Yaşama hakkının ihlali nedeni 3.kez geri dönecek bir 45. Madde düzenlemesini geri çekti. Madde bir daha gündeme gelmesin ve tüm santraller derhal yatırımlarını yaparak, hava kirliliği nedeni ile daha fazla erken ölümün nedeni olmasın” açıklamasını yaptı.

.

(T24)

Okul grevleri yayılıyor: Fransa ve İngiltere’deki öğrencilerden de ‘İklim için harekete geçin!’ çağrısı

Greta Thunberg’in Ağustos 2018’de İsveç Parlamentosu önünde başlattığı “Gelecek için Cuma Günleri” olarak anılan okul grevleri Avrupa’nın dört bir yanında giderek büyüyerek devam ediyor.

15 yaşında genç bir aktivistin kendi girişimleri ile başlattığı grevlere, her cuma binlerce çocuk, okula gitmeyerek destek veriyor. İklim için liderlerin harekete geçmesini talep eden çocuklar Hollanda, Belçika, İsviçre, Almanya, İskoçya, İrlanda, ve Avustralya’da her hafta greve gidiyor. Greta, tüm çocukları 15 Mart’ta küresel greve çağırıyor.

Greta Thunberg

En son Davos’a katılan Greta, oradan da liderlere “Evimiz yanıyor ama biz bu konuda hiçbir şey yapmıyoruz” demişti. Greta, kendini eleştirenlere uzun bir cevap yazmış ve okul grevlerine neden başladığını detaylı bir biçimde açıklamıştı.

Thunberg iklim grevlerine bu hafta itibarı ile Fransa ve İngiltere’den de katılımların başlayacak olmasına dair yaptığı açıklamada, “İngiltere’de okul grevi hareketine bu hafta bu kadar geniş katılım gösterilmesinin harika olduğunu düşünüyorum. Bir süredir, örneğin İskoçya ve İrlanda’da, okul grevi yapan birçok gerçek kahraman var. Örneğin, Holly Gillibrand ve Cork’ta unutulmaz “kral çıplak” pankartını açan gençler gibi.” diye konuştu.

Okul grevlerine İngiltere ve Fransa’da da başlanıyor

Okul grevine bugün (15 Şubat 2019 Cuma) yeni iki ülke başkentinden gençler de katılıyor. Grevler, Fransa ve İngiltere’ye de yayılıyor.

Fransa’da Paris bölgesinden başlıca üniversitelerin temsilcileri Jussieu Üniversite’sinde 8 Şubat 2019’da genel kurul toplantısında bir araya gelerek 15 Şubat 2019 itibari ile her Cuma greve çıkma kararı aldı.

Fransa’da sivil itaatsizlik eylemleri de gündemde, ve hareketin 15 Mart’ta başlaması beklenen “Gelecek için Küresel İklim Grevi” arifesinde büyüyüp, Fransa’nın diğer şehirlerine yayılması da bekleniyor.

Grev kararını alan genel kurul, 12 Şubat’ta “İklim İçin Gençlik Manifestosu” yayınlayarak, 15 Şubat’tan itibaren her Cuma günü grev yapmaya ve “hükümete ev ödevi vermek” niyetinde olduklarını açıkladı. Açıklamada, “Her Cuma, sabah yerel kurullarda toplanıp arkasından, öğleden sonra birlikte eylem yapacağız,” denildi.

İlk olarak, bu Cuma günü Çevre Bakanlığı’nın önünde bir gösteri planlanıyor. Ardından, 22 Şubat’ta Greta Thunberg trenle Paris’e gelip, Place de la République’de planlanan büyük eyleme katılarak Fransız grevcilere destek verecek.

Fransa’da 2011 “Arap Baharı”na atıf yapan gençler, “İklim Baharı” çağrısı da yapıyor.

Bir yandan “Sarı Yelekliler” hareketi devam ederken, Fransız okul grevcileri ekolojik kriz ile sosyal krizi aynı paranın iki yüzü olarak gördüklerini açıkça ifade ediyor.

Birleşik Krallık’taki eylem, İsveçli öğrenci aktivist Greta Thunberg’den esinlenerek, aralarında YouthStrike4Climate, UK Student Climate Newtwork (Birleşik Krallık Öğrenci İklim Ağı) ve UK Youth Climate Coalition’ın (Birleşik Krallık Gençlik İklim Koalisyonu) da bulunduğu çok sayıda gençlik grubu tarafından sosyal medya üzerinden örgütlendi.

Eylemin, Londra, Brighton, Glasgow, Cardiff ve Exeter dahil olmak üzere, Britanya’nın dört bir yanından 40’ın üzerinde kasaba ve şehirde gerçekleşmesi bekleniyor. Eylemin odağında ortaöğretim kurumları olsa da, üniversitelerin de dahil olduğu anlaşılıyor. Aktivistler basına yaptıkları açıklamalarda, organizatörler yarınki ilk grev için binlerce insan beklendiğini ve hareketin 15 Mart 2019’daki küresel grevde çok daha büyük bir eyleme dönüşeceğine inandıklarını belirtti.

.

(Yeşil Gazete)

PSM Caz Festivali’nin 2019 programı açıklandı

“Her müziğin cazı” söylemiyle efsane sanatçılardan, yetenekli genç müzisyenlere, keşfe açık yeni isimleri ve farklı müzik türlerinin sentezini yansıtan programıyla PSM Caz Festivali, bu yıl 25 Nisan – 1 Haziran 2019 tarihleri arasında Zorlu PSM’de.

İlhan Erşahin Acoustik Trio

Caz çatısı altında; blues, elektronik, world, funk, indie, klasik, pop ve rock müziğin heyecan verici renklerini buluşturan PSM Caz Festivali’nin programı açıklandı. Festival, unutulmayacak konserlerin yanı sıra konsept partilere, değerli konukların katılımıyla gerçekleşecek panellere, farklı temaların işleneceği atölyelere ve film gösterimlerine ev sahipliği yapacak. Festival aynı zamanda geniş yelpazesiyle film ve belgesel gösterimleri, açık havada ücretsiz etkinlikler ve plak pazarı ile kültür sanat hayatında başlattığı geleneğe devam edecek.

Bu yıl üçüncü kez gerçekleşecek ve Zorlu PSM’nin her yanını dolduracak festivalin beş haftaya yayılan programında; gitar müziğinde devrim yaratan sanatçı John McLaughlin & The 4th Dimension; modern klasik müziğin en yetenekli isimlerinden Ólafur Arnalds, 2013 yılında Grammy kazanan Amerikalı trompet sanatçısı Chris Botti; dünya klasik müzik sahnesinin en değerli piyanistlerinden Fazıl Say, dünya hiti olan “Don’t Worry, Be Happy” şarkısı ile 2 Grammy ödülü kazanan efsanevi caz vokalisti Bobby McFerrin; milyonlar satan albümlerinin yanı sıra BBC Jazz Awards sahibi Madeleine Peyroux, trip-hop, rock, folk-rock, downtempo etiketli müzikleri ve yeni çıkan albümleriyle Londra merkezli ikili Morcheeba; yarım asırı aşkın kariyeri ve sayısız albümüyle dünya müziğinin efsanesi olan Enrico Macias, füzyon cazın efsane gitaristi John Scofield, Londralı modern caz grubu Portico Quartet; Alman DJ, prodüktör ve müzisyen Christian Löffler, caz ve elektronik müziğin mükemmel bileşimine sahip Belçikalı grup Stavroz ve gitarıyla harikalar yaratan gypsy müziğin efsane ismi Estas Tonne ve daha pek çok değerli isim yer alıyor.

John McLaughlin

Efsaneler aynı festivalde…

İlk iki yılında Chick Corea, Jan Garbarek, Michel Camilo & Tomatito, Ara Malikian, Dino Merlin, Bill Frisell, Miroslav Vitous, The Australian Pink Floyd Show, Stacey Kent, Scott Bradlee’s Postmodern Jukebox gibi birbirinden değerli müzisyen ve grupları konuk eden PSM Caz Festivali; üçüncü yılında da efsaneleri ağırlamaya devam ediyor. Festivalin en özel anlarına imza atacak sanatçılar arasında; gitar müziğinde devrim yaratan sanatçı John McLaughlin, modern klasik müziğin en yetenekli isimlerinden Ólafur Arnalds , 2013 yılında Grammy kazanan Amerikalı trompet sanatçısı Chris Botti, dünya klasik müzik sahnesinin en değerli piyanistlerinden Fazıl Say, dünya hiti olan “Don’t Worry, Be Happy” şarkısı ile 2 Grammy ödülü kazanan efsanevi caz vokalisti Bobby McFerrin, minimal müziğin efsane ismi Terry Riley ve oğlu Gyan Riley, caz sahnesinin kıymetli piyanisti Kerem Görsev ve ona eşlik edecek saksafon virtüözü Ernie Watts, yarım asırı aşkın kariyeri ve sayısız albümüyle dünya müziğinin değerli ismi Enrico Macias, füzyon cazın iz bırakan gitaristi John Scofield ve gitarıyla harikalar yaratan gypsy müziğin unutulmaz ismi Estas Tonne yer alıyor.

Diablo Swing Orchestra

Her müziğin cazı, farklı türlerin buluşması

“Her müziğin cazı” söylemiyle blues’dan, elektroniğe, world’den funk’a, indie’den klasiğe, pop’tan rock’a uzanan geniş bir müzik yelpazesini programına taşıyan PSM Caz Festivali; trip-hop, rock, folk-rock, downtempo etiketli müzikleri ve yeni çıkan albümleriyle Londra merkezli ikili Morcheeba, piyanoyla harikalar yaratan Hollandalı besteci ve müzisyen Joep Beving, Alman DJ, prodüktör ve müzisyen Christian Löffler, Yeni İngiliz Caz’ın en yetenekli isimlerinden Kamaal Williams, caz ve elektronik müziğin mükemmel bileşimine sahip Belçikalı grup Stavroz, Amerikalı rap sanatçısı Akua Naru, soul grubu Ephemerals, enerjisi bir an bile düşmeyen Diablo Swing Orchestra, Portekizli folk-rock grubu Dead Combo Fransız tekno prodüktörü French 79 ve David Santos’un “tek kişilik orkestra” olarak bilinen projesi Noiserv’i konuk edecek.

Kulüp atmosferinde caz müziği: Touché

Geçtiğimiz yıl PSM Caz Festivali’nde kapılarını açan Touché, festival boyunca caz müzikseverlere kulüp atmosferinde eşsiz deneyimler yaşatacak. Touché sahnesinde yer alacak isimler arasında; Terry Riley & Gyan Riley, İlhan Erşahin Electric Quartet, İlhan Erşahin Acoustic Trio, Noiserv, Stanpolites Project Meets Okay Temiz, Ferit Odman Quintet, Önder Focan Trio feat. Şenova Ülker, Kürşad Deniz Trio feat. Sibel Köse, Ercüment Orkut Trio – Persona, Ozan Musluoğlu Quartet, Barış Demirel – Barıştık Mı / Efe Demiral ‘Uyku Pansiyon’, Geeva Flava / Bidar gibi yerli ve yabancı değerli caz müzisyenleri bulunuyor.

.

(Yeşil Gazete)

İklim bilimciler Dünya’yı yönetseydi ne olurdu?

Zeitonline‘da Maria Mast tarafından yayınlanan makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Şehnaz Güven‘ın çevirisi ile yayınlıyoruz.

***

‘’Böyle devam edemeyiz. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin en son özel raporuna göre, eğer Dünya’mız 2100’e kadar 1.5 dereceden fazla ısınırsa, geri dönülmez ve ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacağız.’’

Politikacılar ve hükümet temsilcileri 3-14 Aralık tarihleri arasında gerçekleşen iklim konferansında bir araya gelip yeniden 1.5 derecelik hedefe ulaşmanın yollarını tartıştı.

İleri gelen 9 iklim bilimciye, ‘’Eğer Dünya’mızı sizler yönetecek olsaydınız, küresel ısınmanın önüne geçmek için neler yapardınız?’’ sorusunu yönelttik. Çoklu görüşmelere gerek görmeden tek taraflı bir karar mı verirlerdi, yoksa politik çekişme mi yaşanırdı? Küresel ısınma konusunda politik uzlaşma mümkün mü? Nasıl bir önlem alınabilir?

‘’Karbondioksitin vergilendirilmesi rüzgâr ve güneş enerjisi gibi teknolojileri rekabet edilebilir kılar’’

Berlin’deki Mercator Evrensel Ortaklıklar ve Küresel Isınma Araştırma Enstitüsü (MCC) genel sekreteri Brigitte Knopf.

Brigitte Knopf

‘’Ülkelerin, şirketlerin ve insanların bedava karbondioksit salımında bulunmalarının önüne geçer, hemen her 1 ton karbondioksit başına 50 Euroluk bir vergi koyardım.

Bu yaptırım, fosil yakıt kullanımının negatif etkilerinden, (küresel ısınma, hava kirliliği, sağlık problemleri) herkesi eşit derecede sorumlu tutar. CO2 vergisinin üç tane etkisi var: Öncelikle, kömür, yağ ve doğal gaz kullanımını karbon içeriklerine göre cezalandırır.

İkinci olarak, karbondioksit ortaya çıkarmayan alternatif kaynakları (güneş ve rüzgar gibi) rekabet edilebilir kılar ve bu yönde yeni yatırımların yapılmasına yol açar.

Üçüncü ve son olarak, bu vergi hükümetlere kazanç sağlar ki ben bu kazancı kişi başına düşecek şekilde yeniden dağıtırdım. Bu yeniden dağıtım, daha fakir aileleri yüksek enerji fiyatlarından korur ve eşit bir geçiş sağlar.

MCC araştırmalarında da gösterildiği üzere, karbondioksit kullanımı için düşük bir fiyat bile çoğu ülkede temiz suya ve sağlığa evrensel erişimi finanse edebilir. Bu, iklim politikasını bir başarı hikayesi yapar.’’

‘’Yeni sanayi tesisleri 2025’e kadar karbondioksitsizleştirilmeli’’

Niklas Höhne, Berlin’deki Yeni İklim Enstitüsü’nün idarecisi ve Hollanda’daki Wageningen Üniversite’sinde profesör.

Niklas Höhne

İklimi güvenli seviyelerde tutmak için, küresel sera gazı salımını bütün sektörlerde ve ülkelerde sıfıra indirmeliyiz.

Bu yüzden, yeni kurulmuş her şeyin emisyonsuz olmasını tavsiye ederdim. Bundan böyle, örnek olarak, yeni nesil fosil yakıt kullanan tesisler yerine yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan güç tesisleri geliştirilmeli. 2020’lerin başından itibaren sadece elektrikle çalışan arabalar veya karbondioksit salınımı gerçekleştirmeyen motorlu araçlar satılmalı. Yeni sanayi tesisleri 2025’e kadar karbondioksitsizleştirilmeli.

Sadece sıfır emisyon teknolojisinin ne zaman satılabiliceğine dair net bir tarih bile gerekli inovasyonu yönlendirebilir.

Ek olarak, bu hızlı geçişin potansiyel negatif sosyal etkilerini önlemek amacıyla finansal kaynaklar toplamak için sera gazı emisyonlarına vergi uygulardım, özellikle kömür madenciliğine veya kullanımına bağlı bölgelerde.

Şu anda uygulanan en yüksek etkiye sahip iklim politikaları, başlangıçta sadece birkaçı tarafından uygulanmasına rağmen, bu modeli izlemekte. Örneğin, seri üretime uygun ilk elektrikli arabalar ABD’nin Kaliforniya eyaletinin 1990’lı yıllarda sıfır emisyonlu araçlara kota koymasıyla için geliştirildi. Günümüzde Çin, elektrikli araçların yeni tescili için minimum kotalar koyarak otomobil üreticilerinin ürün yelpazesini genişletmeye zorlamakta ve bu geliştirilmiş araçlar daha sonra dünya pazarında satışa çıkacak.

Bir başka örnek ise: Esas olarak Almanya’da sübvanse edilen rüzgar enerjisi, şimdilerde, Çin, Hindistan ve Avustralya gibi büyük kömür rezervlerinden dolayı daha önce ilgilenmemiş olan ülkelerde bile kullanılıyor.

‘’Bütün ülkeler zararlarını hesaplamalı’’

Friederike Otto, İngiltere Oxford Üniversite’sindeki Çevresel Değişim Enstitüsü müdür vekili.

Friederike Otto

Kaliforniya’da geçen Kasım’da çıkan yangınları düşünün. Veya Avrupa ve Almanya’daki daha düşük seviyelerdeki sıcak hava dalgalarını. Günümüzdeki mevcut önlemler, bu tür olayları insan kaynaklı iklim değişimine karşı atfetmemize izin vermekte (Çevre ve Kaynakların Yıllık Değerlendirilmesi, Otto, 2017).

Ancak, iklim değişikliğinin şu ana kadar yol açtığı zarar ve kayıplar hakkında hiçbir fikrimiz yok. İyi fark edilmeyen ve genelde ‘geleceğin problemi’ olarak görülen bir sorunu çözmek çok zor. Bu yüzden bütün ülkeler belirli bir envanter oluşturmalı, bu sayede iklim değişikliğinin yol açtığı zararı açıkça görebiliriz.

Yeni Zelanda yolu gösterdi: İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık ve seller şu anda on yıl başı 120 milyon dolar zarara yol açmakta (Yeni Zelanda İklim Değişikliği Araştırma Enstitüsü ve NIWA, 2018, PDF).

.

Makalenin İngilizce Orijinali

Yazar: Maria Mast

Yeşil Gazete için çeviren: Şehnaz Güven

.

(Yeşil Gazete, Zeit Online)