Ana Sayfa Blog Sayfa 2562

Reuters: Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir görevi bıraktı

Reuters haber ajansı, Sudan hükümet kaynakları ve bir eyalet bakanına dayandırdığı haberinde, Devlet Başkanı Ömer el Beşir’in görevi bıraktığını ve geçiş konseyinin oluşturulması için çalışmaların başladığını bildirdi. Sudan ordusunun kısa bir süre içinde “önemli bir açıklama” yapması bekleniyor.

Dubai merkezli el Hadas televizyonuna konuşan Kuzey Darfur eyaleti Üretim ve Ekonomik Kaynaklar Bakanı Adil Mehcup Hüseyin, “Devlet Başkanı Beşir görevden ayrıldıktan sonra iktidarı üstlenecek bir askeri konseyin oluşturulması için istişareler yapılıyor” dedi.

Sudan

Reuters, askerlerin Ömer el Beşir’in partisi İslami Hareket’in genel merkezine baskın düzenlediğini de bildirdi.

BBC News Afrika Editörü Fergal Keane, ordunun kısa süre içerisinde açıklama yapmasının beklendiğini aktardı.

BBC Dünya Servisi Afrika Editörü Will Ross da Sudan halkının devlet televizyonunun “ordudan önemli açıklama” olarak lanse ettiği bilgilendirmenin başlamasını endişeli bir şekilde beklediklerini bildirdi.

Protestoları düzenleyen gruplar, halktan sokaklardan ayrılmamasını istiyor.

Protestocular yalnızca el Beşir’in değil tüm bakanların görevlerinden ayrılmalarını talep ediyor.

Saruhan Oluç: YSK kayyım atayıcı oldu

HDP Parti Sözcüsü Saruhan Oluç, KHK’lı belediye başkanlarına mazbata vermeme kararı alan YSK’yı eleştirdi. Oluç, “YSK, AK Parti ve MHP tarafından tasarlanmış siyasi bir komplonun parçası haline geldi. YSK kararları için bir üst kurula itiraz hakkı bulunmuyor. Bu bir fırsatçılık. YSK seçimi kaybedenlere mazbatayı vererek kayyım atayıcı oldu” dedi.

HDP İstanbul Milletvekili ve Parti Sözcüsü Saruhan Oluç, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) “KHK’yla ihraç edilip belediye başkanı seçilenler yerine ikinci olan adaya mazbata verilecek” kararını değerlendirdi.

“YSK, seçim öncesi ve sonrası aldığı kararlarla seçimi dizayn eden bir kurul haline geldi” diyen Oluç YSK’nın partilerine “tuzak kurduğunu” söyledi. Oluç, “Seçimler öncesi yayınlayacağı bir genelge ile ‘KHK’lıların aday olmasını doğru bulmuyorum’ diyebilirdi” ifadelerini kullandı.

‘SİYASİ KOMPLONUN PARÇASI HALİNE GELDİ’

YSK hakkında eleştirilerini sürdüren Oluç, “YSK, AK Parti ve MHP tarafında tasarlanmış siyasi bir komplonun parçası haline geldi. YSK kararları için bir üst kurula itiraz hakkı bulunmuyor. Bu bir fırsatçılık. Mevzuat ve Anayasa YSK’ye seçim sonuçlarını değiştirme ve ikinci olan adaya mazbatayı verme haklarını vermiyor, seçimi yenileme hakkı veriyor. YSK seçimi kaybedenlere mazbatayı vererek kayyım atayıcı oldu”  diye konuştu.

‘SEÇİM ÖNCESİ GÜVEN İLE GÖRÜŞTÜK’

Seçimler öncesi YSK Başkanı Sadi Güven ile görüştüklerini belirten Oluç, şunları söyledi, “Bölge illerine polis ve askerlerin seçmen olarak taşınması, sandık taşıma ve birleştirme işlemlerine itiraz ettik, reddedildi. Görüşmede YSK Başkanı Güven de ‘saçma oldu’ dedi ama itiraz kararını aldı.”

‘HUKUKSUZ KARAR İÇİN ZAMAN KAZANILIYOR’

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin seçimin üstünden 10 gün geçmesine rağmen sonuçlanmadığını vurgulayan Oluç, “Bu bir kepazeliktir. Tamamen mesnetsiz iddialara dayanılarak İstanbul halkının iradesi çiğnenmektedir. 11’inci gün ve halen sonuçlar açıklanmadı. Hukuksuz zaman kazanmak ve karar almak için yapılıyor” yorumunda bulundu.

Oluç’un açıklamasının ardından HDP Merkez Yürütme Kurulu toplantısı başladı. Toplantıda YSK’nın verdiği karara karşı atılacak adımların belirlenmesi bekleniyor.

YSK KARINA GÖRE HDP’NİN ADAYLARINA MAZBATA VERİLMEYECEK

YSK, Van Edremit-Tuşba-Çaldıran; Erzurum Tekman ve Digor Dağpınar’da sandıktan birinci çıkan HDP’nin KHK’lı başkanlarına mazbata verilmemesini kararlaştırmıştı. Diyarbakır’da Bağlar Belediye Başkanlığı seçiminde en yüksek oyu alan HDP’nin adayı Zeyyat Ceylan, öğretmen olarak görev yaparken çıkarılan KHK ile ihraç edilmişti. AKP’nin adayı Hüseyin Beyoğlu, yüzde 70 oyla seçilen Zeyyat Ceylan’ın KHK ile ihraç edildiğini belirterek mazbatanın kendisine verilmesini talep etmişti. YSK, Bağlar Belediye Başkanlığı seçimine yapılan itirazı da karar bağlayacak.


Caniler kamerada!

Ankara’da 16 köpeği zehirleyerek katleden Levent Ö., Musa D. ve Aydın G.’nin zehirli etleri getirme görüntüleri ortaya çıktı.

Ankara’nın Batıkent ilçesinde, sokak köpeklerini zehirli tavuk etleriyle öldürdüğü öne sürülen Levent Ö. Musa D. ve Aydın G.’nin görüntüleri ortaya çıktı. Üç kişinin zehirli etleri taşıdıkları anlar saniye saniye kaydedilmiş.

Hayvanseverlerin parklarda ve boş arazide yaptırdıkları kulübelerde beslediği sokak köpekleri, çevre sakinleri tarafından önceki gece can çekişirken bulunmuştu. İhbar üzerine Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Yenimahalle Belediyesi zabıta ekipleri bölgeye geldi. Zehirlendiği belirlenen köpeklerden 13’ünün öldüğü saptandı. Diğer köpekler ise ekipler tarafından veteriner kliniğine götürüldü. Tedaviye alınan köpeklerden 4’ü daha kurtarılamadı. Şu ana kadar 17 köpek hayatını kaybederken, 6 köpeğin klinikte tedavisi sürüyor.

Veteriner Şevki Gök, köpeklerin tedavilerinin tamamlanıp bölgenin de tamamen temizlenmesinin ardından doğal ortamlarına bırakılacağını belirtti. Köpeklerin zehirlendiği alanda yapılan incelemede ise çok miktarda tavuk eti parçası ve kemik bulundu. Kemikler toplanarak laboratuvar incelemesine gönderildi. Çevredeki güvenlik kamerası görüntülerini inceleyen polis ekipleri, zehirli tavuk etlerinin atıldığı ileri sürülen beyaz renkli otomobili tespit etti.  Otomobilin içinde bulunduğu belirlenen üç kişi, polis ekiplerinin çalışması sonucu yakalandı.

Sebze halinde balıkçılık yapan ve aynı mahallede oturan Levent Ö.’nün köpeklerden rahatsızlık duyduğu, bu nedenle de oto yıkamacılığı yapan Musa D. ve Aydın G.’ye köpekleri zehirlemeleri için para verdiği öğrenildi.

Gözaltına alınan şüpheliler, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra polis merkezine götürüldü. Soruşturma sürüyor.

Yavaş: Hukuk önünde hesap verecekler

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da sosyal medya hesabından bir açıklama yaparak, “Yalnızlığımıza sevgileriyle ortak olan dostlarımıza zulmeden her kim olursa olsun hukuk önünde hesap vermesi için tüm gücümüzle irade koyacağız” dedi.

Yavaş köpeklerin zehirlendiği akşam da bir açıklama yaparak, “Büyükşehir Belediyesi Zabıta ve Sağlık Daire Başkanlığı bu vahşetin sorumlularının ortaya çıkarılması ve yasal işlem yapılması için görevlendirilmiştir” diyerek olayın takipçisi olacağını belirtmişti.

Batıkentliler eylemde: Katliama sessiz kalma

Batıkent Dayanışma Platformu, Turgut Özal Mahallesi’nde köpeklerin katledilmesini protesto etmek için eylem yaptı. Eyleme HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan da katıldı. “Katiller bulunsun, cezaları verilsin”, “Hayvan susar, sen susma”, “Kanunlar değişsin, hayvanlar sevilsin”, “İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük” sloganları atılan eylemde basın açıklamasını platform adına Sıla Soyaslan okudu. Yasaların hayvan haklarını değil, evlerinde hayvan besleyenlerin haklarını koruduğunu belirten Soyaslan, mevcut yasalara göre katliamı gerçekleştiren faillerin yalnızca para cezasıyla paçayı kurtaracaklarını vurguladı, “Sokak hayvanlarına uygulanan şiddet, tecavüz, işkence gibi suçlara caydırıcı hapis cezası verilmediği sürece bu katliamların önüne geçilemez. Yasalar her şeyden önce hayvanları korumalıdır” dedi. Soyaslan şöyle konuştu: “Platform olarak bundan sonra yaşanacak herhangi bir şiddet veya katliamda failler bizi karşılarında bulacaklar. Hayvanları katledenler, şiddet uygulayanlar bilsinler ki onların peşini bırakmayacağız.”

Hayvanlara karşı işlenen suçların cezalandırılması için Meclis’te çalışma yapacağını belirten Garo Paylan da “Hayvanlara saygısı olmayanın insanlara saygısı olmaz. İnsana da hayvana da doğaya da saygı duyulan günler için mücadeleye devam edeceğiz” dedi.  

Ankara Barosu: Takipçisi olacağız

Olayla ilgili bir basın duyurusu yayımlayan Ankara Barosu da katiller ve işkenceciler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ve sürecin peşinde olduğunu belirtti. Baronun açıklamasında şu ifadeler kullanıldı: Gün geldiğinde herkes bütün hayvanların sahipli ya da sahipsiz olmasına bakılmaksızın bütün insanlığın koruması altında olduğunu, en az bizim kadar adaletin tesisinden yararlanma hakları olduğunu kabul edecek ve işte o gün daha güzel bir dünyaya uyanacağız.”

İşte kara deliğin ilk fotoğrafı!

Bilim insanları bugün düzenledikleri basın toplantısında, uzak bir galaksinin merkezinde yer alan kara deliğin çekilen ilk fotoğrafını kamuoyu ile paylaştı. Toplantıda, elde edilen bulguların Einstein’in izafiyet teorisini destekler mahiyette olduğu bildirildi.


Fotoğrafta süper kütleli kara deliğin (supermassive black hole) çekim alanına giren ışığın bükülmeleri görülebiliyor.

Bilim insanları, bugün TSİ 16.00’da tüm dünyada eşzamanlı olarak düzenledikleri basın toplantılarında, çekilen ilk kara delik fotoğrafını kamuoyuyla paylaştı. Merakla beklenen açıklama Washington DC, Brüksel, Santiago, Şangay, Taipei ve Tokyo’daki toplantılarda aynı anda duyuruldu.

Fotoğrafı çekilen kara delik, gezegenimizden 53 ışık yılı uzaklıktaki Başak (Virgo) Takımyıldızındaki M87 Galaksisi’nde bulunuyor. 40 milyar km. çapıyla güneş sistemimizden daha büyük. Güneş’in 6.5 milyar katı bir kütleye sahip dev kara delik, dünyadan da 3 milyon kat daha büyük ve 500 bin katrilyon (500 kentilyon) km. uzak. Biliminsanları mevcut en büyük kara delik olduğunu düşünüyor.

Brüksel’deki basın toplantısında konuşan Carlos Moedas, bilim tarihinin bu görüntü öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılacağını söyledi.

‘İnsanlık adına büyük bir bilimsel buluş’

Brüksel’de düzenlenen basın toplantısında konuşan Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Araştırma, Bilim ve İnovasyondan Sorumlu Üyesi Carlos Moedas, kara delik görüntüsünün insanlık için büyük bir bilimsel buluş olduğunu söyledi.

Bilim tarihinin “bu görüntü öncesi ve sonrası” olarak ikiye ayrılacağını belirten Moedas, “Bu projeye katkı sağladığı için Avrupa’yla gurur duyuyorum.” dedi. Moedas, projenin kara deliklerin varlığı hakkında görsel kanıt sağladığını anlattı.

13 teleskop 10 gün boyunca gözledi

Söz konusu kare ‘Proje EHT’ isimli proje kapsamında çekilebildi. Bilim insanları 2017 yılında EHT adı verilen proje kapsamında galaksinin merkezi Sagittarius A*’da bulunduğu belirtilen süper kütleli kara deliğin görüntülenmesi amacıyla küresel bir teleskop ağını çalıştırmaya başlamıştı. Bunun için dünyanın farklı bölgelerinde yer alan 13 teleskop kullanıldı. Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden Profesör Sheperd Doeleman yönetiminde, dünyanın farklı bölgelerindeki sekiz teleskop arasında sağlanan bağlantı sayesinde 200 kişiden oluşan bir ekip, teleskopları M87 galaksisi yönüne çevirip 10 gün boyunca merkezini gözledi. Bunu “olağanüstü bir bilimsel beceri” olarak tanımlayan Prof. Doeleman şöyle konuştu: “Bir kuşak öncesinde imkansız gördüğümüz bir şey başardık. Teknolojik gelişmeler, dünyanın en büyük radyo gözlemevleri arasındaki bağlantılar ve çığır açıcı algoritmalar sayesinde tüm bilgiler birleştirilerek kara deliklere tümüyle yeni bir pencere açıldı.”

Dev kara deliğin fotoğrafını çekme önerisini getiren Hollanda’daki Radbound Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Heino Falcke, bbc.com’a yaptığı açıklamada bu kara deliği “evrendeki kara deliklerin ağır siklet şampiyonu denebilecek bir canavar’ olarak niteledi. Fackle, “Bu gördüğümüz şey güneş sistemimizden daha büyük. Güneş’in 6,5 milyar katı bir kütleye sahip. Mevcut en büyük kara delik olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Londra’daki UCL üniversitesinden Dr. Ziri Younsi de fotoğrafın teorik fizikçilerin ve Hollywood yönetmenlerinin tasavvur ettiğine benzediğini kaydetti. Fotoğraf çekimi projesinde yer alan Younsi, “Göreceli olarak basit nesneler olmalarına rağmen kara delikler uzay ve zamanın özüne, dolayısıyla varoluşumuza ilişkin en karmaşık sorunları gündeme getiriyor” ifadelerini kullandı. Younsi, gördükleri imgenin teorik hesaplamalarla elde ettiklerine çok benzediğini, teorik fizikçi Albert Einstein’in bir kez daha haklı çıktığını kaydetti.

Fizik kuralları devre dışı

Fotoğrafta, yoğun bir parlaklığa sahip “ateş çemberi”nin çevrelediği tam yuvarlak bir kara delik görülüyor. Bu parlaklığa, kızgın gazların deliğe düşmesi neden oluyor. Kara deliklerin çekim gücü öylesine fazla ki ışığı bile çekip yutuyor. İşte burası tüm fizik kurallarının devreden çıktığı nokta olarak görülüyor. Parlak çemberin nasıl oluştuğunu kimse bilmiyor. Ama en çok merak edilen konu, kara deliğe giren nesnelere ne olduğu.

Türkiye’nin AİHM yargıcı Doç. Saadet Yüksel 

Yüksel gösterilen 3 aday arasında ‘en nitelikli aday’ olarak gösterildi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Doç. Saadet Yüksel’i AİHM’in Türkiye yargıcı olarak seçti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin AİHM Yargıç Seçimi Alt Komitesi, Yüksel’in yeni AİHM yargıcı olmasını tavsiye etmişti. Komite yaptığı açıklamada, üyelerin büyük bir çoğunluğunun Yüksel’i gösterilen 3 aday arasında “en nitelikli aday” olarak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulu’na tavsiye ettiklerini belirtti.

Üç aday da kriterleri karşılamak zorunda

AİHM yargıçlığı için adayların İngilizce ve Fransızca’yı çok iyi bilmesi, ‘yüksek ahlaki kriterlere sahip olması’, hukuk fakültesi mezunu veya hukuk bilgisinin yeterince verildiği siyasal bilgiler, iktisadi idari ilimler fakültelerinden birini bitirmiş olması isteniyor. Akademisyen, yargıç ve avukatlıktan gelen adaylar da seçilebiliyor. Komite, üye ülkelerin gösterdiği aday listesindeki üç kişiden birinin dahi adaylık kriterlerini taşımaması durumunda listeyi reddediyor.

Türkiye’nin iki yıl önce görev süresi dolan AİHM yargıcı Işıl Karakaş’ın yerine seçilecek yargıç için sunduğu aday listeleri üç kez ‘her üç adayın da AİHM yargıcı seçilme kriterleri konusunda birbirine yakın yeterlilikte olması koşulunun sağlanmadığı’ gerekçesiyle reddedilmişti.

Türkiye’nin gönderdiği dördüncü listede Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Esra Gül Dardağan Kibar, ODTÜ Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi Prof. Dr. Necati Polat ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Saadet Yüksel’in isimleri yer alıyordu.

Albayrak’ın yapısal reformları: Kıdem tazminatı fonu ve kamu bankalarına senet

Ekonomi alanında hayata geçirecekleri reformların başında finansal sektörün olduğunu duyuran Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, “İlk adımımız kamu bankalarının sermaye yapılarını güçlendirmek olacak” dedi. Paket içeriğinde kıdem tazminatı fonu, zorunlu BES ve gıda alanında değişiklikler bulunuyor

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Dolmabahçe Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi’nde ‘Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’u açıkladı. ‘Reform alanları’nın başında finansal sektörü olduğunu belirten Albayrak, “İlk alan bankacılık. Reel sektörü finanse etmeye devam etmesini temin etmek en önemli önceliklerinden biridir demiştik. Tahsili gecikmiş alacaklar risk oluşturmayacak.  İlk adımımız kamu bankalarının sermaye yapılarını güçlendirmek olacak” dedi. Bakan, ilan ettiği reform konularının 2019 sonuna kadar tamamlanacağını da söyledi.

Bakan Albayrak’ın açıklama yaparken kullandığı görseller, uzmanlar tarafından ‘fazla basit’ diye eleştiriliyor.

Albayrak’ın açıkladığı ‘dönüşüm programı’nın önemli maddeleri şöyle:

-Bankacılık sektöründe sermaye yapısının güçlendirilmesi kapsamında, kamu bankalarının kamu bankalarına toplam 28 milyar lira Devlet İç Borçlanma Senedi verilecek.

-Özel bankaların ihtiyaç halinde hazır tuttukları yeniden sermayelendirme planları çerçevesinde sermayeleri artırılacak. Dengelenme süreci boyunca temettü dağıtmanın ve yöneticilere yapılan nakdi prim ödemeleri sonlandırılacak.

-Ulusal veri merkezi kurulacak.

-Borç yeniden yapılandırmalarını ve icra-iflas işlemlerini daha hızlı ve etkin hale getirmek için yeni bir yasal ve kurumsal çerçeve oluşturulacak.

-Sorunlu kredilerin bir kısmı ulusal ve uluslararası yatırım fonlarına transfer edilecek.

100 milyon ve üstü riski olan şirketler bundan sonra bağımsız denetim şirketleri tarafından yapılan bir mali denetim raporu sunmak zorunda kalacak yoksa ek kredi alamayacak.

Kıdem tazminatı ve zorunlu BES

-Bireysel emeklilik sistemi yeniden yapılandırılacak. Emekliler de ‘zorunlu BES’ kapsamında girecek. Kazanca göre belirlenecek zorunlu bir BES sistemi yeniden ele alınacak.

-Kıdem tazminatı fonu ile BES’in entegrasyonu sağlanacak.

-2020’den itibaren her yıl OKS artı gönüllü BES’te en az 100 milyar TL fon biriktirilmesi, 5 yıl içinde milli gelirin yüzde 10’unu aşan bir toplam fon büyüklüğüne ulaşılması hedefleniyor.

-Sigortacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu hayata geçirilecek, Milli Reasürans Şirketi faaliyete başlayacak.

Tarımda ‘milli birlik’

Reformların en önemli adımları gıda alanında olacak. Bakan Albayrak, enflasyondaki en önemli sorunların başında gıda olduğu için yapısal reformların da en önemli ayağınının gıda konusunda hazırladığını belirtti. Buna göre;

-Sözleşmeli tarım yaygınlaştırılacak.

-Üretici ve tüketici arasında değer zinciri sağlanacak.

-Gıda enflasyonu ile mücadele için tarımda milli birlik projesi oluşturulacak.

-Kurumsal altyapılar tesis edilecek, kooperatifçiliğe odaklanılacak.

-Gıda ürünlerinin markalaşmaları sağlanacak.

-Taze meyve sebze pazarında dengeleyici unsur olması amacıyla tarım kredi kooperatifi ile sera a.ş. kurulacak.

-Sera a.ş. ile 2019’da 2 bin hektar, orta vadede 5 bin hektara ulaşılacak.

-Hal Yasası kapsamında üretici kooperatiflerinin haller içindeki payları artırılacak.

Vergiler ve bütçe

-Yeni vergi sisteminde istisna ve muafiyetler azaltılacak. Kurumlar vergisi kademeli olarak düşürülecek.

-Ulusal kredi derecelendirme şirketi kurulacak.

-Yüksek gelir gruplarının daha adil vergilendirilmesini sağlanacak.

Yargı reformu

-Güven veren ve ulaşılabilir bir yargı sistemi getirilecek.

Erdoğan: İstanbul’da işi şaibeye gidiyor, bu iptale götürür

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sandık kurulu başkanları arasında kanuna aykırı şekilde belediyenin personeli, işçi ve askerlerin bulunduğunu ileri sürdü; “İstanbul’da tespit edilenler usulsüzlük noktasında şaibeye getiriyor. Aslında samimi bir davranış olsa, bu iptale götürür” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya dönüşü uçakta gazetecilere açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı, gündemi değerlendirdi. Erdoğan “13-14 bin oyla seçim mi kazanılır” şeklindeki açıklamasına ilişkin olarak, “13-14 bin oy fark olduğu zaman seçilmez gibi bir ifade söz konusu değil. Gelin tam manasıyla itirazları ortadan kaldıralım, şaibe şu bu kalmasın, YSK da noktayı koysun, biz de öper başımıza koyarız” diye konuştu.  

Teşkilatların içinde, sandıklara hakimiyet konusunda eksiklikler kusurlar olmuş olabileceğini söyleyen Erdoğan, sandık kurullarında görev aldığı öne sürülen yetkisiz kişileri hatırlattı; “Bunlar, işe usulsüzlük noktasında şaibeye getiriyor. Tabi, aslında samimi bir davranış olsa, bu iptale götürür” dedi.

‘Öyle de bir özelliğim var’

Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü açıklamalarına da değinen Erdoğan,  “Benim için, İçişleri Bakanıyla, Adalet Bakanıyla ne görüştün diyor… Ben bu ülkenin Cumhurbaşkanıyım. Ve şu anda devletin başıyım. İçişleri Bakanı da, Adalet Bakanı da benim kabinemin üyeleri. Ben onlarla her zaman her yerde her şeyi görüşebilirim ya. Ne görüştüğümü ben sana mı anlatacağım? Kaldı ki ben aynı zamanda bu partinin genel başkanıyım. Öyle de bir özelliğim var” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin ilk ‘Hak Temelli Çocuk Kitapları Festivali’ başlıyor

Ömür Kurt [email protected]

Çocuğu bir özne olarak kabul etmek günümüz toplumlarının çok alışık olduğu bir şey değil. Her ne kadar Türkiye’nin de kabul ettiği Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi dünyada en geniş kabul gören insan hakları belgesi olsa da çocuğu yetişkinlere tabi bir varlıktan ziyade hak sahibi bir özne, bağımsız bir varoluşa sahip bir birey olarak kurgulamak pek mümkün olmuyor. İşte 15-19 Nisan tarihlerinde Ürgüp’te, çocuk çalışmaları alanındaki bir grup gönüllü tarafından, Kapadokya Üniversitesi’nin katkılarıyla ve İsveç Büyükelçiliği, Çağdaş Drama Derneği gibi çeşitli kurumların desteğiyle gerçekleştirilecek olan Çocuk Kitapları Festivali, bu noktada çocuk hakları ve çocuk kitapları ilişkisini yeniden gündeme getiriyor. Festival, Türkiye’nin ilk hak temelli çocuk kitapları festivali olma şiarıyla yola çıkıyor.

Haklar Farkındalığı Yaratma Yolunda Bir Araç Olarak Çocuk Kitapları

Festival, çocuk kitaplarının çocuklarda – ve de yetişkinlerde – çocuk haklarına dair farkındalık yaratma ve çocukların kendilerini özgürce ifade etmeleri konusunda önemli bir işlev gördüğü düşüncesiyle; ‘hak temelli kitaplar’, ‘barış kültürü’, ‘çocuk hakları sözleşmesi’, ‘çocuklar için demokratik bilinç’, ‘okuma alışkanlığı kazandırma’ gibi kavramları anahtar sözcükler olarak benimsiyor. Eşitlik de festivalin diğer bir ana teması. Çocukların kitaba erişim noktasında eşit olmaları gerektiği fikrinden hareketle, düzenleyiciler festival mekânı olarak büyük şehirleri değil de küçük bir Anadolu yerleşimi olan Ürgüp’ü seçmişler.

Hem Çocuklar Hem Yetişkinler İçin Atölyeler

Festivalde tiyatro, seramik, sinema gibi sanat dalları, yaratıcı drama alanı, masallar, oyunlar ve tabii ki çocuk kitaplarının kendileri ile düzenlenecek atölyelerin; barışı konuşmak, masalların dünyasına yolculuk yapmak, doğaya bir başka gözle bakmak, çocuk haklarını ve çocuk katılımını tartışmak için birer aracıya dönüşmesi hedefleniyor. Aynı zamanda aileler, eğitimciler ve çocuk çalışmaları alanıyla ilgilenenlerin katılımıyla çocuk edebiyatı, çocuk hakları, kütüphanecilik ve okul dışındaki çocuk çalışmaları alanı gibi konularda bir çalıştay düzenlenmesi planlanıyor.

Çocuk kitaplarına haklar perspektiften tekrar bakan bu festival, ülkemizdeki çocuk çalışmaları alanına önemli bir katkı sunmaya aday görünüyor.

Festivalle ilgili daha ayrıntılı bilgi için https://www.cocukkitaplarifestivali.org/ sitesi ve bu sitede bulunabilecek olan festival sosyal medya hesapları takip edilebilir.

Varlık Fonu Akkuyu’ya ortak mı oluyor?

Erdoğan’ın ziyareti sırasında Rusya cephesinden gelen açıklama, iki ülkenin oluşturduğu ortak fonun enerji yatırımları için de kullanılacağını ortaya çıkardı. Böylece ortak yatırımın Türkiye tarafını oluşturan Türkiye Varlık Fonu, sermayedar bulamadığı Akkuyu Nükleer Santrali’ne kendisi ortak olacak

İhaleyi kazanan Kolin ve Kalyon grupları, Akkuyu Nükleer Santrali için kurulan konsorsiyumdan çekilince geriye yalnızca yüklenici olan Cengiz İnşaat kaldı. Cok sayıda çağrı yapılmasına karşın şimdiye dek yeni ortaklar bulunamadı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, beraberindeki 8 bakanla gittiği Rusya’da, Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Idlib meselesi, S-400’ler, Türk akım, Akkuyu Nükleer Santrali ve vize serbestisi konularını görüştü.

Görüşmeler sırasında Türkiye Varlık Fonu ile Rusya Doğrudan Yatırım Fonu arasında kurulan “Türkiye-Rusya Ortak Yatırım Fonu” anlaşmasının 1 milyar dolarlık bütçeyle aktif hale getirilmesi için bir anlaşmaya imza atıldığı ortaya çıktı.

T24 yazarı Mühdan Sağlam, fonun yatırım yapacağı alanlar arasında enerjinin yer almamasına karşın, konuyla ilgili yapılan planların değişmiş göründüğünü yazdı:

 “Fonun hedef alanlarının listesinde enerji yer almıyordu ya da gündeme gelmedi. Ancak anlaşma imzalandıktan sonra basına açıklama yapan Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kirill Dmitriyev, Rusya-Türkiye Yatırım Fonu’nun Akkuyu Nükleer Santrali Projesi’ne dahil olma yönünde planlarının olup olmadığı sorusuna, “evet var” yanıtı verdi. Dahası Dmitriyev, fonun enerji odaklı bazı projeleri de incelediğini sözlerine ekledi.”

Ne olmuştu?

Akkuyu Nükleer Güç Santrali Anlaşması 2010’da imzalanmış, Rus tarafı söz verdiği yüzde 51 sermayeyi koymasına karşın, Türkiyeli sermayedarlardan Kolin ve Kalyon grupları projeden çekilmişti. Yalnızca Cengiz İnşaat’in yüklenici olarak kaldığı projede, şimdiye dek yeni ortaklar bulunamadı.

Dmitriyev’in açıklaması, aktifleştirilecek ortak fon aracılığıyla, Varlık Fonu’nun, sermayedar bulamadığı Akkuyu Nükleer Santrali’ne kendisinin ortak olacağını gösteriyor.

İki ülke arasındaki ortak fonun ise, Türkiye Varlık Fonu’nun üzerine düşen miktarı ödeyemediği için geciktiği belirtiliyor. Bünyesinde THY, Ziraat Bankası, Borsa istanbul gibi değeri 40 milyar doları bulan Varlık Fonu’nun bir yandan borç ararken, bir yandan da pazartesi günü imzalanan anlaşmayla Ortak Yatırım Fonu’na 500 milyon dolar ayırması, Varlık Fonu Rusya ile fon kurmak için mi borç aradı sorusunu gündeme getiriyor. Ancak borçlanma iddialarına karşı Varlık Fonu bugüne kadar hiçbir açıklama yapmadığı için borç alındı mı, alınmadı mı, bu borç Rusya için mi kullanıldı bilinmiyor.

Yazının tamamı için, https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/04/10/varlik-fonu-akkuyuya-ortak-mi-oluyor/

Oy sayım krizi ve ekonomik reform – Gülçin Özkan

2001 reformunun en önemli özelliği karar alma mekanizmalarının bağımsız kurumlara aktarılmasıydı

Uzun süredir beklenen Yeni Ekonomi Programı 10 Nisan Çarşamba günü açıklanacak. İktidarın 2015”ten bu yana her seçim kampanyasının taahhütlerinden olan ve Türkiye ekonomisinin yeni yol haritasını belirleyeceği iddia edilen bu program hiç beklenmedik bir oy sayma krizinin tam ortasında kamuoyu ile paylaşılacak.

Böylesine önem atfedilen bir programın ciddi bir seri ekonomik reform içermesi beklenir.  Aslında Türkiye ekonomisinde reform konusunu 2007 yılından bu yana konuşuyoruz. Sadece bizde değil, dünyanın geri kalanında da çok önemsenen ve çok tartışılan bir konu ekonomik reform. Özellikle 1990’dan itibaren Avrupa’da, hem Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra serbest piyasa ekonomisine geçen ülkelerde, hem de Avrupa Birliği’nin eski üyelerinde gündemin en değişmez konularından biri bu. Benzer şekilde, yükselen ekonomilerin gelişmiş ülkeler kategorisine geçmelerini hangi reformların sağlayacağı akademik tartışmaların ve ekonomi politikalarının her zaman merkezinde olan konulardan biri.  

Ekonomide reform niye zordur?

Ekonomik reform özellikle makro istikrar sorunu olan ülkelerde genellikle istikrar programları çerçevesinde ve neredeyse her zaman toplumun bir kesiminden diğerine kaynak aktarma yoluyla gerçekleştirilir. Toplumun farklı kesimlerini bu fedakârlığa ve istikrar programlarının temelini oluşturan kemer sıkma politikalarına razı etmek her zaman zor. Bu nedenle istikrar programları ya kemer sıkmanın tek çıkış yolu olarak mecburen kabul edildiği kriz dönemlerimde, ya da seçmenin günün hükümetini cezalandırma fırsatını yitirdiği seçim sonrası dönemlerde uygulamaya koyulabiliyor. Türkiye’de de 2001 krizi sonrası gerçekleştirilen reformlar bu kategoride değerlendirilebilir.

Hangi ekonomik reform?

2001 yılında ortaya konan kapsamlı reform programının beklenenin de ötesinde başarılı olduğu, üzerinde hemfikir olduğumuz nadir konulardan biri. Gerçekleştirilen mali disiplin, bankacılık reformu, merkez bankasının bağımsız bir yapıya kavuşturulması, şeffaf maliye ve bütçe mekanizmaları Türkiye ekonomisinin 2007 yılına kadar yüksek hızla büyümesinin ve enflasyon ve faizde ciddi düşüşlerin temel kaynağını oluşturdu. Bu reformlarla sağlanan güçlü ekonomik büyüme, hem eğitimde fırsat eşitsizliklerinin, hem de bölgesel gelir farklarının azalmasını sağladı.

2001 reformunun en önemli özelliği karar alma mekanizmalarının bağımsız kurumlara aktarılmasıydı.

2007’den itibaren ne yazık ki bu süreç tersine döndü; Merkez Bankası bağımsızlığının ciddi erozyona uğraması, kamu ihale kanununda yapılan yüzden fazla değişiklik (189 kez), kamu maliyesi üzerinde denetimin zayıflaması bu geriye dönüşün sadece bir kaç örneği. Onlarcası sayılabilir.

Ekonomik performans açısından 2007 sonrasının, 2002-2007’ye kıyasla ciddi bir gerilemeyi beraberinde getirdiğini biliyoruz. Örneğin, 2019 itibariyle hem enflasyon hem de faizlerde en son 2000’lerin başında tecrübe ettiğimiz yüksek rakamlara tekrar geri dönmüş bulunuyoruz.

Kurumların kalitesi ekonomi için neden bu kadar önemli?

Ekonomik ve siyasi kurumların kalitesinin ülkelerin kalkınma ve büyüme süreçlerinde anahtar rol oynadığı 1990’lardan bu yana yaygınca kabul ediliyor. Bunun en önemli nedeni kurumların kolektif yaşamın kurallarını belirlemesi, bunu yaparken de hem birey davranışları üzerine kısıt koyması, hem de ekonomik teşviklerin temelini oluşturması. Kısacası, kurumlar toplumun farklı birim ve bireylerinin etkileşiminin çerçevesini çiziyor, oyunun kurallarını belirliyor.

Ekonomik araştırmalar bu kurumlar arasında kuvvetler ayrılığı, ifade ve basın özgürlüğü, katılımcı demokrasi ve özellikle hukukun üstünlüğünün ekonomik performans ve kalkınma için hayati önem taşıdığını gösteriyor.

Aşağıdaki grafik bu konudaki araştırmalardan üç örnek sunuyor; hukukun üstünlüğü ve kişi başına düsen gelir arasındaki ilişkiyi ölçen bu üç çalışmanın sonuçları grafikte üç ayrı çizgi ile özetlenmiş. Mavi, kırmızı ve yeşil noktalar analize konu olan ülkelerin hukukun üstünlüğü endeks değerleri ile kişi başı gelir kombinasyonlarını gösteriyor. Üç çalışmanın da sonuçları hukukun üstünlüğünün yüksek olduğu ülkelerde kişi başına düşen gelirin de yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Ekonomik ve siyasi kararların öngörülebilir olması, özellikle dışa açık ve dış kaynağa bağımlı Türkiye gibi ülkelerin olmazsa olmazı. 

Sonuç olarak, her geçen gün derinleşen ve ülkede hukukun üstünlüğü ile ilgili ciddi kuşkular uyandıran oy sayma krizini en kısa sürede ve kanunların çizdiği çerçevede, şeffaf bir çözüme kavuşturamazsak, yeni ekonomi programı dünyanın en cazip teşvikler sistemini de ilan etse başarı şansımız yok.

(t24.com.tr’den alınmıştır)