Reuters haber ajansı, Sudan hükümet kaynakları ve bir eyalet bakanına dayandırdığı haberinde, Devlet Başkanı Ömer el Beşir’in görevi bıraktığını ve geçiş konseyinin oluşturulması için çalışmaların başladığını bildirdi. Sudan ordusunun kısa bir süre içinde “önemli bir açıklama” yapması bekleniyor.
Dubai merkezli el Hadas televizyonuna konuşan Kuzey Darfur eyaleti Üretim ve Ekonomik Kaynaklar Bakanı Adil Mehcup Hüseyin, “Devlet Başkanı Beşir görevden ayrıldıktan sonra iktidarı üstlenecek bir askeri konseyin oluşturulması için istişareler yapılıyor” dedi.
Reuters, askerlerin Ömer el Beşir’in partisi İslami Hareket’in genel merkezine baskın düzenlediğini de bildirdi.
BBC News Afrika Editörü Fergal Keane, ordunun kısa süre içerisinde açıklama yapmasının beklendiğini aktardı.
BBC Dünya Servisi Afrika Editörü Will Ross da Sudan halkının devlet televizyonunun “ordudan önemli açıklama” olarak lanse ettiği bilgilendirmenin başlamasını endişeli bir şekilde beklediklerini bildirdi.
HDP Parti Sözcüsü Saruhan Oluç, KHK’lı belediye başkanlarına mazbata vermeme kararı alan YSK’yı eleştirdi. Oluç, “YSK, AK Parti ve MHP tarafından tasarlanmış siyasi bir komplonun parçası haline geldi. YSK kararları için bir üst kurula itiraz hakkı bulunmuyor. Bu bir fırsatçılık. YSK seçimi kaybedenlere mazbatayı vererek kayyım atayıcı oldu” dedi.
HDP İstanbul Milletvekili ve Parti Sözcüsü Saruhan Oluç, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) “KHK’yla ihraç edilip belediye başkanı seçilenler yerine ikinci olan adaya mazbata verilecek” kararını değerlendirdi.
“YSK, seçim öncesi ve sonrası aldığı kararlarla seçimi dizayn eden bir kurul haline geldi” diyen Oluç YSK’nın partilerine “tuzak kurduğunu” söyledi. Oluç, “Seçimler öncesi yayınlayacağı bir genelge ile ‘KHK’lıların aday olmasını doğru bulmuyorum’ diyebilirdi” ifadelerini kullandı.
‘SİYASİ KOMPLONUN PARÇASI HALİNE GELDİ’
YSK hakkında eleştirilerini sürdüren Oluç, “YSK, AK Parti ve MHP tarafında tasarlanmış siyasi bir komplonun parçası haline geldi. YSK kararları için bir üst kurula itiraz hakkı bulunmuyor. Bu bir fırsatçılık. Mevzuat ve Anayasa YSK’ye seçim sonuçlarını değiştirme ve ikinci olan adaya mazbatayı verme haklarını vermiyor, seçimi yenileme hakkı veriyor. YSK seçimi kaybedenlere mazbatayı vererek kayyım atayıcı oldu” diye konuştu.
‘SEÇİM ÖNCESİ GÜVEN İLE GÖRÜŞTÜK’
Seçimler öncesi YSK Başkanı Sadi Güven ile görüştüklerini belirten Oluç, şunları söyledi, “Bölge illerine polis ve askerlerin seçmen olarak taşınması, sandık taşıma ve birleştirme işlemlerine itiraz ettik, reddedildi. Görüşmede YSK Başkanı Güven de ‘saçma oldu’ dedi ama itiraz kararını aldı.”
‘HUKUKSUZ KARAR İÇİN ZAMAN KAZANILIYOR’
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin seçimin üstünden 10 gün geçmesine rağmen sonuçlanmadığını vurgulayan Oluç, “Bu bir kepazeliktir. Tamamen mesnetsiz iddialara dayanılarak İstanbul halkının iradesi çiğnenmektedir. 11’inci gün ve halen sonuçlar açıklanmadı. Hukuksuz zaman kazanmak ve karar almak için yapılıyor” yorumunda bulundu.
Oluç’un açıklamasının ardından HDP Merkez Yürütme Kurulu toplantısı başladı. Toplantıda YSK’nın verdiği karara karşı atılacak adımların belirlenmesi bekleniyor.
YSK KARINA GÖRE HDP’NİN ADAYLARINA MAZBATA VERİLMEYECEK
YSK, Van Edremit-Tuşba-Çaldıran; Erzurum Tekman ve Digor Dağpınar’da sandıktan birinci çıkan HDP’nin KHK’lı başkanlarına mazbata verilmemesini kararlaştırmıştı. Diyarbakır’da Bağlar Belediye Başkanlığı seçiminde en yüksek oyu alan HDP’nin adayı Zeyyat Ceylan, öğretmen olarak görev yaparken çıkarılan KHK ile ihraç edilmişti. AKP’nin adayı Hüseyin Beyoğlu, yüzde 70 oyla seçilen Zeyyat Ceylan’ın KHK ile ihraç edildiğini belirterek mazbatanın kendisine verilmesini talep etmişti. YSK, Bağlar Belediye Başkanlığı seçimine yapılan itirazı da karar bağlayacak.
Ankara’da 16 köpeği zehirleyerek katleden Levent Ö., Musa D. ve Aydın G.’nin zehirli etleri getirme görüntüleri ortaya çıktı.
Ankara’nın Batıkent ilçesinde, sokak köpeklerini zehirli tavuk etleriyle öldürdüğü öne sürülen Levent Ö. Musa D. ve Aydın G.’nin görüntüleri ortaya çıktı. Üç kişinin zehirli etleri taşıdıkları anlar saniye saniye kaydedilmiş.
Hayvanseverlerin parklarda ve boş arazide yaptırdıkları kulübelerde beslediği sokak köpekleri, çevre sakinleri tarafından önceki gece can çekişirken bulunmuştu. İhbar üzerine Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Yenimahalle Belediyesi zabıta ekipleri bölgeye geldi. Zehirlendiği belirlenen köpeklerden 13’ünün öldüğü saptandı. Diğer köpekler ise ekipler tarafından veteriner kliniğine götürüldü. Tedaviye alınan köpeklerden 4’ü daha kurtarılamadı. Şu ana kadar 17 köpek hayatını kaybederken, 6 köpeğin klinikte tedavisi sürüyor.
Veteriner Şevki Gök, köpeklerin
tedavilerinin tamamlanıp bölgenin de tamamen temizlenmesinin ardından doğal
ortamlarına bırakılacağını belirtti. Köpeklerin zehirlendiği alanda yapılan
incelemede ise çok miktarda tavuk eti parçası ve kemik bulundu. Kemikler
toplanarak laboratuvar incelemesine gönderildi. Çevredeki güvenlik kamerası
görüntülerini inceleyen polis ekipleri, zehirli tavuk etlerinin atıldığı ileri
sürülen beyaz renkli otomobili tespit etti. Otomobilin içinde bulunduğu belirlenen üç
kişi, polis ekiplerinin çalışması sonucu yakalandı.
Sebze halinde balıkçılık yapan ve
aynı mahallede oturan Levent Ö.’nün köpeklerden rahatsızlık duyduğu, bu nedenle
de oto yıkamacılığı yapan Musa D. ve Aydın G.’ye köpekleri zehirlemeleri için
para verdiği öğrenildi.
Gözaltına
alınan şüpheliler, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra polis merkezine
götürüldü. Soruşturma sürüyor.
Yavaş: Hukuk önünde hesap verecekler
Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da sosyal medya hesabından bir
açıklama yaparak, “Yalnızlığımıza sevgileriyle ortak olan dostlarımıza zulmeden
her kim olursa olsun hukuk önünde hesap vermesi için tüm gücümüzle irade
koyacağız” dedi.
Yavaş
köpeklerin zehirlendiği akşam da bir açıklama yaparak, “Büyükşehir Belediyesi
Zabıta ve Sağlık Daire Başkanlığı bu vahşetin sorumlularının ortaya çıkarılması
ve yasal işlem yapılması için görevlendirilmiştir” diyerek olayın takipçisi
olacağını belirtmişti.
Batıkentliler eylemde: Katliama sessiz kalma
Batıkent
Dayanışma Platformu, Turgut Özal Mahallesi’nde köpeklerin katledilmesini
protesto etmek için eylem yaptı. Eyleme HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan
da katıldı. “Katiller bulunsun, cezaları verilsin”, “Hayvan susar, sen susma”, “Kanunlar
değişsin, hayvanlar sevilsin”, “İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük” sloganları
atılan eylemde basın açıklamasını platform adına Sıla Soyaslan okudu. Yasaların
hayvan haklarını değil, evlerinde hayvan besleyenlerin haklarını koruduğunu
belirten Soyaslan, mevcut yasalara göre katliamı gerçekleştiren faillerin
yalnızca para cezasıyla paçayı kurtaracaklarını vurguladı, “Sokak hayvanlarına
uygulanan şiddet, tecavüz, işkence gibi suçlara caydırıcı hapis cezası
verilmediği sürece bu katliamların önüne geçilemez. Yasalar her şeyden önce
hayvanları korumalıdır” dedi. Soyaslan şöyle konuştu: “Platform olarak bundan
sonra yaşanacak herhangi bir şiddet veya katliamda failler bizi karşılarında
bulacaklar. Hayvanları katledenler, şiddet uygulayanlar bilsinler ki onların
peşini bırakmayacağız.”
Hayvanlara
karşı işlenen suçların cezalandırılması için Meclis’te çalışma yapacağını
belirten Garo Paylan da “Hayvanlara saygısı olmayanın insanlara saygısı olmaz. İnsana
da hayvana da doğaya da saygı duyulan günler için mücadeleye devam edeceğiz”
dedi.
Ankara Barosu: Takipçisi olacağız
Olayla ilgili bir basın duyurusu
yayımlayan Ankara Barosu da katiller ve işkenceciler hakkında suç duyurusunda
bulunduğunu ve sürecin peşinde olduğunu belirtti. Baronun açıklamasında şu
ifadeler kullanıldı: Gün geldiğinde herkes bütün hayvanların sahipli ya da sahipsiz
olmasına bakılmaksızın bütün insanlığın koruması altında olduğunu, en az bizim
kadar adaletin tesisinden yararlanma hakları olduğunu kabul edecek ve işte o
gün daha güzel bir dünyaya uyanacağız.”
Bilim insanları bugün düzenledikleri basın toplantısında, uzak bir galaksinin merkezinde yer alan kara deliğin çekilen ilk fotoğrafını kamuoyu ile paylaştı. Toplantıda, elde edilen bulguların Einstein’in izafiyet teorisini destekler mahiyette olduğu bildirildi.
Fotoğrafta süper kütleli kara deliğin (supermassive black hole) çekim alanına giren ışığın bükülmeleri görülebiliyor.
Bilim insanları, bugün TSİ 16.00’da tüm dünyada eşzamanlı olarak
düzenledikleri basın toplantılarında, çekilen ilk kara delik fotoğrafını kamuoyuyla
paylaştı. Merakla beklenen açıklama Washington DC, Brüksel, Santiago, Şangay,
Taipei ve Tokyo’daki toplantılarda aynı anda duyuruldu.
Fotoğrafı çekilen kara delik, gezegenimizden 53 ışık yılı uzaklıktaki Başak
(Virgo) Takımyıldızındaki M87 Galaksisi’nde bulunuyor. 40 milyar km. çapıyla güneş
sistemimizden daha büyük. Güneş’in 6.5 milyar katı bir kütleye sahip dev kara
delik, dünyadan da 3 milyon kat daha büyük ve 500 bin katrilyon (500 kentilyon)
km. uzak. Biliminsanları mevcut en büyük kara delik olduğunu düşünüyor.
Brüksel’deki basın toplantısında konuşan Carlos Moedas, bilim tarihinin bu görüntü öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılacağını söyledi.
‘İnsanlık adına büyük
bir bilimsel buluş’
Brüksel’de düzenlenen basın toplantısında konuşan
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Araştırma, Bilim ve İnovasyondan Sorumlu Üyesi
Carlos Moedas, kara delik görüntüsünün insanlık için büyük bir bilimsel buluş
olduğunu söyledi.
Bilim tarihinin “bu görüntü öncesi
ve sonrası” olarak ikiye ayrılacağını belirten Moedas, “Bu projeye
katkı sağladığı için Avrupa’yla gurur duyuyorum.” dedi. Moedas, projenin kara deliklerin varlığı hakkında görsel
kanıt sağladığını anlattı.
13 teleskop
10 gün boyunca gözledi
Söz konusu kare ‘Proje EHT’ isimli proje
kapsamında çekilebildi. Bilim insanları 2017 yılında EHT adı verilen proje
kapsamında galaksinin merkezi Sagittarius A*’da bulunduğu belirtilen
süper kütleli kara deliğin görüntülenmesi amacıyla küresel bir teleskop ağını
çalıştırmaya başlamıştı. Bunun için dünyanın farklı bölgelerinde yer alan 13 teleskop kullanıldı. Harvard-Smithsonian
Astrofizik Merkezi’nden Profesör Sheperd Doeleman yönetiminde, dünyanın farklı
bölgelerindeki sekiz teleskop arasında sağlanan bağlantı sayesinde 200 kişiden oluşan bir ekip,
teleskopları M87 galaksisi yönüne çevirip 10 gün boyunca merkezini gözledi. Bunu “olağanüstü
bir bilimsel beceri” olarak tanımlayan Prof. Doeleman şöyle konuştu: “Bir
kuşak öncesinde imkansız gördüğümüz bir şey başardık. Teknolojik gelişmeler,
dünyanın en büyük radyo gözlemevleri arasındaki bağlantılar ve çığır açıcı
algoritmalar sayesinde tüm bilgiler birleştirilerek kara deliklere tümüyle yeni
bir pencere açıldı.”
Dev kara deliğin fotoğrafını çekme önerisini getiren Hollanda’daki Radbound
Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Heino Falcke, bbc.com’a yaptığı açıklamada
bu kara deliği “evrendeki kara deliklerin ağır siklet şampiyonu denebilecek bir
canavar’ olarak niteledi. Fackle, “Bu gördüğümüz şey güneş sistemimizden
daha büyük. Güneş’in 6,5 milyar katı bir kütleye sahip. Mevcut en büyük kara
delik olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Londra’daki UCL üniversitesinden Dr. Ziri Younsi de fotoğrafın teorik fizikçilerin ve Hollywood yönetmenlerinin tasavvur ettiğine benzediğini kaydetti. Fotoğraf çekimi projesinde yer alan Younsi, “Göreceli olarak basit nesneler olmalarına rağmen kara delikler uzay ve zamanın özüne, dolayısıyla varoluşumuza ilişkin en karmaşık sorunları gündeme getiriyor” ifadelerini kullandı. Younsi, gördükleri imgenin teorik hesaplamalarla elde ettiklerine çok benzediğini, teorik fizikçi Albert Einstein’in bir kez daha haklı çıktığını kaydetti.
Fizik kuralları devre dışı
Fotoğrafta, yoğun bir parlaklığa sahip “ateş çemberi”nin çevrelediği tam yuvarlak bir kara delik görülüyor. Bu parlaklığa, kızgın gazların deliğe düşmesi neden oluyor. Kara deliklerin çekim gücü öylesine fazla ki ışığı bile çekip yutuyor. İşte burası tüm fizik kurallarının devreden çıktığı nokta olarak görülüyor. Parlak çemberin nasıl oluştuğunu kimse bilmiyor. Ama en çok merak edilen konu, kara deliğe giren nesnelere ne olduğu.
Yüksel gösterilen 3 aday arasında ‘en nitelikli aday’ olarak gösterildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Doç. Saadet Yüksel’i AİHM’in Türkiye
yargıcı olarak seçti. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin AİHM Yargıç Seçimi
Alt Komitesi, Yüksel’in yeni AİHM yargıcı olmasını tavsiye etmişti. Komite yaptığı
açıklamada, üyelerin büyük bir çoğunluğunun Yüksel’i gösterilen 3 aday arasında
“en nitelikli aday” olarak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel
Kurulu’na tavsiye ettiklerini belirtti.
Üç aday da kriterleri karşılamak zorunda
AİHM yargıçlığı için adayların İngilizce ve Fransızca’yı çok iyi bilmesi, ‘yüksek ahlaki kriterlere sahip olması’, hukuk fakültesi mezunu veya hukuk bilgisinin yeterince verildiği siyasal bilgiler, iktisadi idari ilimler fakültelerinden birini bitirmiş olması isteniyor. Akademisyen, yargıç ve avukatlıktan gelen adaylar da seçilebiliyor. Komite, üye ülkelerin gösterdiği aday listesindeki üç kişiden birinin dahi adaylık kriterlerini taşımaması durumunda listeyi reddediyor.
Türkiye’nin iki yıl önce görev süresi dolan AİHM yargıcı Işıl Karakaş’ın yerine seçilecek yargıç için sunduğu aday listeleri üç kez ‘her üç adayın da AİHM yargıcı seçilme kriterleri konusunda birbirine yakın yeterlilikte olması koşulunun sağlanmadığı’ gerekçesiyle reddedilmişti.
Türkiye’nin gönderdiği dördüncü listede Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Esra Gül Dardağan Kibar, ODTÜ
Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi Prof. Dr. Necati Polat ve İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr.
Saadet Yüksel’in isimleri yer alıyordu.
Ekonomi alanında hayata geçirecekleri reformların başında finansal sektörün olduğunu duyuran Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, “İlk adımımız kamu bankalarının sermaye yapılarını güçlendirmek olacak” dedi. Paket içeriğinde kıdem tazminatı fonu, zorunlu BES ve gıda alanında değişiklikler bulunuyor
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Dolmabahçe Cumhurbaşkanlığı Çalışma
Ofisi’nde ‘Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’u açıkladı. ‘Reform
alanları’nın başında finansal sektörü olduğunu belirten Albayrak, “İlk alan
bankacılık. Reel sektörü finanse etmeye devam etmesini temin etmek en önemli
önceliklerinden biridir demiştik. Tahsili gecikmiş alacaklar risk
oluşturmayacak. İlk adımımız kamu bankalarının sermaye yapılarını güçlendirmek
olacak” dedi. Bakan, ilan ettiği reform konularının 2019 sonuna kadar
tamamlanacağını da söyledi.
Bakan Albayrak’ın açıklama yaparken kullandığı görseller, uzmanlar tarafından ‘fazla basit’ diye eleştiriliyor.
Albayrak’ın açıkladığı ‘dönüşüm programı’nın önemli maddeleri şöyle:
-Bankacılık sektöründe sermaye yapısının güçlendirilmesi kapsamında, kamu bankalarının kamu bankalarına toplam 28 milyar lira Devlet İç Borçlanma Senedi verilecek.
-Özel bankaların ihtiyaç halinde hazır tuttukları yeniden sermayelendirme
planları çerçevesinde sermayeleri artırılacak. Dengelenme süreci boyunca
temettü dağıtmanın ve yöneticilere yapılan nakdi prim ödemeleri
sonlandırılacak.
-Ulusal veri merkezi kurulacak.
-Borç yeniden yapılandırmalarını ve icra-iflas işlemlerini daha hızlı ve
etkin hale getirmek için yeni bir yasal ve kurumsal çerçeve oluşturulacak.
-Sorunlu kredilerin bir kısmı ulusal ve uluslararası yatırım fonlarına
transfer edilecek.
100 milyon ve üstü riski olan şirketler bundan sonra bağımsız denetim
şirketleri tarafından yapılan bir mali denetim raporu sunmak zorunda kalacak
yoksa ek kredi alamayacak.
Kıdem tazminatı ve zorunlu BES
-Bireysel emeklilik sistemi yeniden yapılandırılacak. Emekliler de ‘zorunlu BES’ kapsamında
girecek. Kazanca göre belirlenecek zorunlu bir BES sistemi yeniden ele
alınacak.
-Kıdem tazminatı fonu ile BES’in entegrasyonu sağlanacak.
-2020’den itibaren her yıl OKS artı gönüllü BES’te en az 100 milyar TL fon biriktirilmesi,
5 yıl içinde milli gelirin yüzde 10’unu aşan bir toplam fon büyüklüğüne
ulaşılması hedefleniyor.
-Sigortacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu hayata geçirilecek, Milli
Reasürans Şirketi faaliyete başlayacak.
Tarımda ‘milli birlik’
Reformların en önemli adımları gıda alanında olacak. Bakan Albayrak, enflasyondaki
en önemli sorunların başında gıda olduğu için yapısal reformların da en önemli
ayağınının gıda konusunda hazırladığını belirtti. Buna göre;
-Sözleşmeli tarım yaygınlaştırılacak.
-Üretici ve tüketici arasında değer zinciri sağlanacak.
-Gıda enflasyonu ile mücadele için tarımda milli birlik projesi oluşturulacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sandık kurulu başkanları arasında kanuna aykırı şekilde belediyenin personeli, işçi ve askerlerin bulunduğunu ileri sürdü; “İstanbul’da tespit edilenler usulsüzlük noktasında şaibeye getiriyor. Aslında samimi bir davranış olsa, bu iptale götürür” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya dönüşü uçakta gazetecilere açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya dönüşü uçakta gazetecilerin
sorularını yanıtladı, gündemi değerlendirdi. Erdoğan “13-14 bin oyla seçim mi
kazanılır” şeklindeki açıklamasına ilişkin olarak, “13-14 bin oy fark olduğu
zaman seçilmez gibi bir ifade söz konusu değil. Gelin tam manasıyla itirazları
ortadan kaldıralım, şaibe şu bu kalmasın, YSK da noktayı koysun, biz de öper
başımıza koyarız” diye konuştu.
Teşkilatların içinde, sandıklara hakimiyet konusunda eksiklikler kusurlar
olmuş olabileceğini söyleyen Erdoğan, sandık kurullarında görev aldığı öne
sürülen yetkisiz kişileri hatırlattı; “Bunlar, işe usulsüzlük noktasında
şaibeye getiriyor. Tabi, aslında samimi bir davranış olsa, bu iptale götürür” dedi.
‘Öyle de bir özelliğim var’
Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü açıklamalarına da değinen Erdoğan, “Benim için, İçişleri Bakanıyla, Adalet
Bakanıyla ne görüştün diyor… Ben bu ülkenin Cumhurbaşkanıyım. Ve şu anda
devletin başıyım. İçişleri Bakanı da, Adalet Bakanı da benim kabinemin üyeleri.
Ben onlarla her zaman her yerde her şeyi görüşebilirim ya. Ne görüştüğümü ben
sana mı anlatacağım? Kaldı ki ben aynı zamanda bu partinin genel başkanıyım.
Öyle de bir özelliğim var” ifadelerini kullandı.
Çocuğu bir özne olarak kabul etmek günümüz toplumlarının çok alışık olduğu bir şey değil. Her ne kadar Türkiye’nin de kabul ettiği Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi dünyada en geniş kabul gören insan hakları belgesi olsa da çocuğu yetişkinlere tabi bir varlıktan ziyade hak sahibi bir özne, bağımsız bir varoluşa sahip bir birey olarak kurgulamak pek mümkün olmuyor. İşte 15-19 Nisan tarihlerinde Ürgüp’te, çocuk çalışmaları alanındaki bir grup gönüllü tarafından, Kapadokya Üniversitesi’nin katkılarıyla ve İsveç Büyükelçiliği, Çağdaş Drama Derneği gibi çeşitli kurumların desteğiyle gerçekleştirilecek olan Çocuk Kitapları Festivali, bu noktada çocuk hakları ve çocuk kitapları ilişkisini yeniden gündeme getiriyor. Festival, Türkiye’nin ilk hak temelli çocuk kitapları festivali olma şiarıyla yola çıkıyor.
Haklar
Farkındalığı Yaratma Yolunda Bir Araç Olarak Çocuk Kitapları
Festival, çocuk kitaplarının çocuklarda – ve de yetişkinlerde – çocuk haklarına dair farkındalık yaratma ve çocukların kendilerini özgürce ifade etmeleri konusunda önemli bir işlev gördüğü düşüncesiyle; ‘hak temelli kitaplar’, ‘barış kültürü’, ‘çocuk hakları sözleşmesi’, ‘çocuklar için demokratik bilinç’, ‘okuma alışkanlığı kazandırma’ gibi kavramları anahtar sözcükler olarak benimsiyor. Eşitlik de festivalin diğer bir ana teması. Çocukların kitaba erişim noktasında eşit olmaları gerektiği fikrinden hareketle, düzenleyiciler festival mekânı olarak büyük şehirleri değil de küçük bir Anadolu yerleşimi olan Ürgüp’ü seçmişler.
Hem Çocuklar Hem Yetişkinler İçin Atölyeler
Festivalde tiyatro, seramik, sinema gibi sanat dalları, yaratıcı drama alanı, masallar, oyunlar ve tabii ki çocuk kitaplarının kendileri ile düzenlenecek atölyelerin; barışı konuşmak, masalların dünyasına yolculuk yapmak, doğaya bir başka gözle bakmak, çocuk haklarını ve çocuk katılımını tartışmak için birer aracıya dönüşmesi hedefleniyor. Aynı zamanda aileler, eğitimciler ve çocuk çalışmaları alanıyla ilgilenenlerin katılımıyla çocuk edebiyatı, çocuk hakları, kütüphanecilik ve okul dışındaki çocuk çalışmaları alanı gibi konularda bir çalıştay düzenlenmesi planlanıyor.
Çocuk kitaplarına haklar perspektiften tekrar
bakan bu festival, ülkemizdeki çocuk çalışmaları alanına önemli bir katkı
sunmaya aday görünüyor.
Festivalle ilgili daha ayrıntılı bilgi için https://www.cocukkitaplarifestivali.org/
sitesi ve bu sitede bulunabilecek olan festival sosyal medya hesapları takip
edilebilir.
Erdoğan’ın ziyareti sırasında Rusya cephesinden gelen açıklama, iki ülkenin oluşturduğu ortak fonun enerji yatırımları için de kullanılacağını ortaya çıkardı. Böylece ortak yatırımın Türkiye tarafını oluşturan Türkiye Varlık Fonu, sermayedar bulamadığı Akkuyu Nükleer Santrali’ne kendisi ortak olacak
İhaleyi kazanan Kolin ve Kalyon grupları, Akkuyu Nükleer Santrali için kurulan konsorsiyumdan çekilince geriye yalnızca yüklenici olan Cengiz İnşaat kaldı. Cok sayıda çağrı yapılmasına karşın şimdiye dek yeni ortaklar bulunamadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
beraberindeki 8 bakanla gittiği Rusya’da, Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Idlib
meselesi, S-400’ler, Türk akım, Akkuyu Nükleer Santrali ve vize serbestisi
konularını görüştü.
Görüşmeler sırasında Türkiye Varlık Fonu
ile Rusya Doğrudan Yatırım Fonu arasında kurulan “Türkiye-Rusya Ortak Yatırım
Fonu” anlaşmasının 1 milyar dolarlık bütçeyle aktif hale getirilmesi için bir
anlaşmaya imza atıldığı ortaya çıktı.
T24 yazarı
Mühdan Sağlam, fonun yatırım yapacağı alanlar arasında
enerjinin yer almamasına karşın, konuyla ilgili yapılan planların değişmiş
göründüğünü yazdı:
“Fonun hedef alanlarının listesinde
enerji yer almıyordu ya da gündeme gelmedi. Ancak anlaşma imzalandıktan sonra
basına açıklama yapan Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kirill Dmitriyev, Rusya-Türkiye
Yatırım Fonu’nun Akkuyu Nükleer Santrali Projesi’ne dahil olma yönünde
planlarının olup olmadığı sorusuna, “evet var” yanıtı verdi. Dahası Dmitriyev,
fonun enerji odaklı bazı projeleri de incelediğini sözlerine ekledi.”
Ne olmuştu?
Akkuyu Nükleer Güç Santrali Anlaşması 2010’da imzalanmış, Rus tarafı söz
verdiği yüzde 51 sermayeyi koymasına karşın, Türkiyeli sermayedarlardan Kolin
ve Kalyon grupları projeden çekilmişti. Yalnızca Cengiz İnşaat’in yüklenici
olarak kaldığı projede, şimdiye dek yeni ortaklar bulunamadı.
Dmitriyev’in açıklaması, aktifleştirilecek ortak fon aracılığıyla, Varlık
Fonu’nun, sermayedar bulamadığı Akkuyu Nükleer Santrali’ne kendisinin ortak
olacağını gösteriyor.
İki ülke arasındaki ortak fonun ise, Türkiye Varlık Fonu’nun üzerine düşen
miktarı ödeyemediği için geciktiği belirtiliyor. Bünyesinde THY, Ziraat
Bankası, Borsa istanbul gibi değeri 40 milyar doları bulan Varlık Fonu’nun bir
yandan borç ararken, bir yandan da pazartesi günü imzalanan anlaşmayla Ortak
Yatırım Fonu’na 500 milyon dolar ayırması, Varlık Fonu Rusya ile fon kurmak
için mi borç aradı sorusunu gündeme getiriyor. Ancak borçlanma iddialarına
karşı Varlık Fonu bugüne kadar hiçbir açıklama yapmadığı için borç alındı mı,
alınmadı mı, bu borç Rusya için mi kullanıldı bilinmiyor.
2001 reformunun en
önemli özelliği karar alma mekanizmalarının bağımsız kurumlara aktarılmasıydı
Uzun süredir beklenen Yeni Ekonomi Programı 10 Nisan Çarşamba günü
açıklanacak. İktidarın 2015”ten bu yana her seçim kampanyasının taahhütlerinden
olan ve Türkiye ekonomisinin yeni yol haritasını belirleyeceği iddia edilen bu
program hiç beklenmedik bir oy sayma krizinin tam ortasında kamuoyu ile
paylaşılacak.
Böylesine önem atfedilen bir programın ciddi bir seri ekonomik reform
içermesi beklenir. Aslında Türkiye ekonomisinde reform konusunu 2007
yılından bu yana konuşuyoruz. Sadece bizde değil, dünyanın geri kalanında da
çok önemsenen ve çok tartışılan bir konu ekonomik reform. Özellikle 1990’dan
itibaren Avrupa’da, hem Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra serbest
piyasa ekonomisine geçen ülkelerde, hem de Avrupa Birliği’nin eski üyelerinde
gündemin en değişmez konularından biri bu. Benzer şekilde, yükselen
ekonomilerin gelişmiş ülkeler kategorisine geçmelerini hangi reformların
sağlayacağı akademik tartışmaların ve ekonomi politikalarının her zaman
merkezinde olan konulardan biri.
Ekonomide reform niye zordur?
Ekonomik reform özellikle makro istikrar sorunu olan ülkelerde genellikle
istikrar programları çerçevesinde ve neredeyse her zaman toplumun bir
kesiminden diğerine kaynak aktarma yoluyla gerçekleştirilir. Toplumun farklı
kesimlerini bu fedakârlığa ve istikrar programlarının temelini oluşturan kemer
sıkma politikalarına razı etmek her zaman zor. Bu nedenle istikrar programları
ya kemer sıkmanın tek çıkış yolu olarak mecburen kabul edildiği kriz
dönemlerimde, ya da seçmenin günün hükümetini cezalandırma fırsatını yitirdiği
seçim sonrası dönemlerde uygulamaya koyulabiliyor. Türkiye’de de 2001 krizi
sonrası gerçekleştirilen reformlar bu kategoride değerlendirilebilir.
Hangi ekonomik reform?
2001 yılında ortaya konan kapsamlı reform programının beklenenin de
ötesinde başarılı olduğu, üzerinde hemfikir olduğumuz nadir konulardan biri.
Gerçekleştirilen mali disiplin, bankacılık reformu, merkez bankasının bağımsız
bir yapıya kavuşturulması, şeffaf maliye ve bütçe mekanizmaları Türkiye
ekonomisinin 2007 yılına kadar yüksek hızla büyümesinin ve enflasyon ve faizde
ciddi düşüşlerin temel kaynağını oluşturdu. Bu reformlarla sağlanan güçlü
ekonomik büyüme, hem eğitimde fırsat eşitsizliklerinin, hem de bölgesel gelir
farklarının azalmasını sağladı.
2001 reformunun en önemli özelliği karar alma mekanizmalarının bağımsız
kurumlara aktarılmasıydı.
2007’den itibaren ne yazık ki bu süreç tersine döndü; Merkez Bankası
bağımsızlığının ciddi erozyona uğraması, kamu ihale kanununda yapılan yüzden
fazla değişiklik (189 kez), kamu maliyesi üzerinde denetimin zayıflaması bu
geriye dönüşün sadece bir kaç örneği. Onlarcası sayılabilir.
Ekonomik performans açısından 2007 sonrasının, 2002-2007’ye kıyasla ciddi
bir gerilemeyi beraberinde getirdiğini biliyoruz. Örneğin, 2019 itibariyle hem
enflasyon hem de faizlerde en son 2000’lerin başında tecrübe ettiğimiz yüksek
rakamlara tekrar geri dönmüş bulunuyoruz.
Kurumların kalitesi ekonomi için neden bu kadar önemli?
Ekonomik ve siyasi kurumların kalitesinin ülkelerin kalkınma ve büyüme
süreçlerinde anahtar rol oynadığı 1990’lardan bu yana yaygınca kabul ediliyor.
Bunun en önemli nedeni kurumların kolektif yaşamın kurallarını belirlemesi,
bunu yaparken de hem birey davranışları üzerine kısıt koyması, hem de ekonomik
teşviklerin temelini oluşturması. Kısacası, kurumlar toplumun farklı birim ve
bireylerinin etkileşiminin çerçevesini çiziyor, oyunun kurallarını belirliyor.
Ekonomik araştırmalar bu kurumlar arasında kuvvetler ayrılığı, ifade ve
basın özgürlüğü, katılımcı demokrasi ve özellikle hukukun üstünlüğünün ekonomik
performans ve kalkınma için hayati önem taşıdığını gösteriyor.
Aşağıdaki grafik bu konudaki araştırmalardan üç örnek sunuyor; hukukun
üstünlüğü ve kişi başına düsen gelir arasındaki ilişkiyi ölçen bu üç çalışmanın
sonuçları grafikte üç ayrı çizgi ile özetlenmiş. Mavi, kırmızı ve yeşil
noktalar analize konu olan ülkelerin hukukun üstünlüğü endeks değerleri ile
kişi başı gelir kombinasyonlarını gösteriyor. Üç çalışmanın da sonuçları
hukukun üstünlüğünün yüksek olduğu ülkelerde kişi başına düşen gelirin de
yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Ekonomik ve siyasi kararların öngörülebilir olması, özellikle dışa açık ve
dış kaynağa bağımlı Türkiye gibi ülkelerin olmazsa olmazı.
Sonuç olarak, her geçen gün derinleşen ve ülkede hukukun üstünlüğü ile ilgili ciddi kuşkular uyandıran oy sayma krizini en kısa sürede ve kanunların çizdiği çerçevede, şeffaf bir çözüme kavuşturamazsak, yeni ekonomi programı dünyanın en cazip teşvikler sistemini de ilan etse başarı şansımız yok.