Ana Sayfa Blog Sayfa 2490

Araklı’daki selde ölü sayısı yediye çıktı, üç kayıp aranıyor

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Trabzon’un Araklı ilçesindeki selde hayatını kaybedenlerin sayısının yediye yükseldiğini açıkladı. Kayıp üç kişiyi arama çalışmaları sürüyor. Selde kaybolan kişilerden ikisinin daha cesedine ulaşıldığı bildirildi. Selde hayatını kaybedenlerden kimliği belirlenenler şöyle:  Araklı Belediyesi işçisi Ali Abdullah Osmanoğlu, Çamlıktepe köyü imamı Soner Özbay, Trabzon Belediyesi personeli Baki Turhan, DSİ personeli Hasan Çakar ve Mehmet Cevahir.

Trabzon Belediyesi çalışanları Erdoğan Uzun, Ali Kemal Coşkuner, Mahmut Köseoğlu, Halim Köse ve Cengiz Cevahir aranıyordu. Kimliği yeni belirlenenlerden hangilerinin bu kişiler olduğu henüz açıklanmadı.

Beytullah Bozali, Yusuf Kuloğlu, Havva Memişoğlu ve Kemalettin Aydın da yaralı olarak kurtarıldı.

Bakan Pakdemirli, ayrıca şu bilgiyi verdi: “İlk tespitlere göre 8 köy, 150 dekarlık fındık ve çay alanında hasar ve 9 büyükbaşın telef olduğu bilgisine ulaştık ama tabii ki ilerleyen gün ve saatlerde bu bilginin daha güncel bir haline ulaşacağımızı umuyorum.

Trabzon’da afet bilançosu: 90 yılda 360 can kaybı

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde 90 yıllık sürede meydana gelen 59 sel, heyelan ve taşkın olaylarında toplam 644 kişi hayatını kaybetti. Bölgede en fazla sel ve taşkın olayı Rize‘de yaşanırken, bu olaylardan en fazla ölümlü afet olayı ise Trabzon’da gerçekleşti.

Doğu Karadeniz’deki Artvin, Giresun, Rize, Gümüşhane, Ordu ve Trabzon illerinde 1929 ve 2019 yılları arasında şiddetli yağışlar nedeniyle çok sayıda heyelan, taşkın ve sel yaşandı. 90 yılda meydana gelen 59 büyük sel, heyelan ve taşkın olaylarında toplam 644 kişi hayatını kaybetti.27 sel ve heyelan olayı Rize’de yaşanırken, Trabzon’da sel ve heyelanlarda 360 kişi öldü ve en fazla ölümün yaşandığı il oldu.

1929 yılından 2019 yılına kadar Rize’de 27, Trabzon’da 15, Giresun’da 8, Artvin’de 5, Gümüşhane’de 1, Ordu’da 3 ve Artvin’de 5 olmak üzere toplamda 59 sel, heyelan ve taşkın olayı yaşandı. En çok can kaybı Trabzon’un Of ilçesinde 1929 yılında meydana gelen ve 146 kişinin hayatını kaybettiği selde yaşandı. Rize’de 222 kişi, Trabzon’da 360 kişi, Artvin’de 24, Giresun’da 27, Gümüşhane’de 3 ve Ordu’da ise 89 kişi ile toplamda 644 kişi yaşanan bu afetlerde hayatını kaybetti.

Park bekçileri, insanlarla fazla yakınlaştığı için yavru ayıyı vurdu

‘İşte bu yüzden halktan ayıları beslememelerini istiyoruz. Bu ayıya yiyecek verenlerin niyeti iyi olabilir ama ayılar asla ama asla beslenmemeli’.’

ABD’deki deki bir vahşi yaşam parkında turistlerin beslediği yavru ayı insanlara çok alışınca park görevlileri tarafından vuruldu. Independent Türkçe’nin haberine göre, Oregon eyaletindeki Hagg Lake Park’ta ziyaretçilerin besleyip birlikte fotoğraf çektirdiği siyah ayı insanlara alışınca yetkililer harekete geçti. Uzmanlar ayının insanlara alışmasının “ileride insanların can güvenliği açısından sorun yaratabileceğini” belirtti.

Oregon Balık ve Vahşi Yaşam Dairesi’nden biyologlar, ayının yol kenarına bırakılmış karışık çerez, ay çekirdeği, mısır gibi yiyeceklerle beslendiğini söyledi. Biyolog Kurt Licence, “İşte bu yüzden halktan ayıları beslememelerini istiyoruz. Bu ayıya yiyecek verenlerin niyeti iyi olabilir ama ayılar asla ama asla beslenmemeli” dedi.

Vahşi hayvanlara verilen bazı besinlerin onları hasta edebileceğini anlatan Licence,  “Vahşi hayvanları beslemek asla iyi bir fikir değildir. Onlar kendi başlarının çaresine bakabilecek yeterlilikteler. Onları yalnız bırakıp belirli bir mesafeden izlemek her zaman daha iyidir” diye konuştu.

Polis, bazı kişilerin ayıyla çektirdikleri fotoğrafları sosyal medyada paylaşmasıyla durumdan haberdar oldu. Geçen hafta yetkililerin ormanın derinliklerine bıraktığı yavru ayı yeniden aynı bölgeye dönünce Oregon Balık ve Vahşi Yaşam Dairesi yetkilileri hayvanı vurma kararı aldı.

Ayının ölüm haberi sosyal medyada tepki çekerken birçok kullanıcı ayının neden yakalanıp başka bir bölgeye götürülmediğini sorguladı.

Washington County Şerif Ofisi’nden yapılan açıklamada, “Bu, Oregon Balık ve Vahşi Yaşam Dairesivahşi yaşam uzmanlarının herkesin güvenliği için vermek zorunda olduğu zor bir karardı. Ayının yerini değiştirmek bu vakada bir seçenek değildi. İnsanlar ayıları beslememeli. Bu çok üzücü bir durum” ifadeleri kullanıldı.

Oregon Balık ve Vahşi Yaşam Dairesi, insanlara alışan ayıların yaşadığı bölgelerin değiştirilmediğini çünkü bu hayvanların “insanlarla tehlikeli bir şekilde etkileşime girme olasılığının daha fazla olduğunu” belirtti.

27’inci İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Programı açıklandı

 27’inci İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi, 24-30 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek Onur Haftası programını açıkladı. Hafta boyunca, ondan fazla mekânda 70’in üzerinde etkinlik planlanıyor.

Etkinlikler arasında panel, atölye, parti, söyleşi, forum ve film gösterimleri yer alacak. Hafta, 30 Haziran’da Onur Yürüyüşü ile sona erecek.

TIKLAYIN – Onur Haftası programı

Erdoğan: Ordu valisinin açacağı dava, İmamoğlu’nun önünü kesebilir

Erdoğan, Kral FM’de katıldığı canlı yayında Ordu Valisi Seddar Yavuz’un, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’na seçimden sonra hakaret iddiasıyla dava açacağını; çıkacak kararın İmamoğlu’nun önünü kesebileceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı ve  AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kral FM’de katıldığı canlı yayında Ordu Valisi Seddar Yavuz‘un, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu‘na hakaret iddiasıyla dava açacağını söyledi.

15 ulusal ve 200 yerel bölgesel radyodan ortak canlı yayında Erdoğan, Ordu-Giresun Havalimanı’nda yaşanan ‘VIP krizi‘ olayında, görülecek dava sonunda verilecek kararla İmamoğlu’nu işaret ederek, “önünün kesileceğini” ifade etti: “İşi Ordu Valimiz yargıya götürmesi halinde ki götürecek, polislerimiz hakeza. Tabii bu konuda yargının vereceği kararı ben şu anda bilemem ama yargının vereceği karar bu işte önünü kesebilir.”

“İstanbul’un seçimini bir kenara koyamazsınız”

Bir dinleyicinin, attığı tek zarftaki oy pusulalarından neden sadece büyükşehir belediyesi başkanlığı seçiminin tekrarlandığına ilişkin soru üzerine Erdoğan, diğerlerine yapılan itirazların aslında sudan bahaneler olduğunu söyledi. Muhtarlık seçimlerinde sıkıntı olması durumunda, itirazın muhtar adayı tarafından yapılacağını ifade eden Erdoğan, ilçe belediye başkanlıklarında da benzer sıkıntılar yaşanmadığı için bu tür itirazlar olmadığını kaydetti.

Erdoğan, büyükşehir belediye başkanlığında ise 16-17 bin oyun çalındığını belirterek, “Burası İstanbul hiçbir şeye benzemez. İstanbul’un seçimini bir kenara koyamazsınız.” dedi.

‘Otelde görüşmenin belgeleri var’

İsmal Küçükkaya’nın moderatörlüğünde, Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım’ın katıldığı ortak canlı yayınla ilgili olarak ise Yıldırım’ın önce Uğur Dündar‘ın isminden bahsettiğini hatırlattı:

“Sonra o olmadı, tekrar bu isimler ortaya geldi. Burada da İsmail Bey’in adını ortaya attılar. Muhalif olması, olmaması bunlar önemli şeyler değil. Duruş önemli. Şimdi düşünün sen kalkacaksın programdan önce CHP’nin adayıyla ki orada da yalanlar dönüyor malum. Ama elimizde belgeler var şimdi. 45 dakika görüşme yapacaksın ve soruları kendisiyle paylaşacaksın. Şu anda elimizde onların da belgeleri var. Yani oturum esnasında bütün o kartların konulduğu kutuların, vesairelerin elimizde belgeleri var.

Bu kutuların falan hepsi bunların resimleri falan çekilmiş vaziyette elimizde bunlar. Buradan soru soruluyor, hemen oradan alınıyor. Yani sen şimdi buna hazırlıklı olmamış olsan, böyle o kartı oradan nasıl çekip alacaksın? Gayet güzel hepsi yanlarında yazılmış, oradan çekiyorsun alıyorsun ve ondan sonra masada önüne koyuyorsun ve oradan aktarıyorsun. İşte bir yalan da bu. Böyle bir şey olabilir mi? Bu tamamen ahlaksızlıktır. Ahlaksızlıktır. Eğer vereceksen veya görüşme yapacaksan, mesela biz Sayın Dündar’la yaptığımız Deniz Baykal programında her iki tarafın danışmanlarını davet etmişti. Her ikisiyle görüşmeler yapmıştı ve o görüşmelerden sonra da biz programa çıkmıştık. Bu başka bir şey. Ama tek taraflı böyle bir şey yapıp ondan sonra da kalkıp dürüstlükten bahsetmek bambaşka bir şey.”

‘Kürtlerin isteyip de alamadığı hiç bir şey yok’

Erdoğan, “Muhalefet, sizin seçmene hakaret ettiğinizi iddia ediyor. Bazı çıkışlarınız seçmene mi yoksa partilere mi?” şeklindeki soru üzerine, şu değerlendirmede bulundu:

“Benim hiçbir partinin seçmenine hakaretim olmaz. Siyaseti 40 yıldır yapıyorum. Benim eleştirim teröre bulaşmış olan yöneticileredir. Özellikle HDP‘nin başındaki yöneticilerin dağ ile nasıl iş tuttuğunu, nasıl onlarla el ele olduğunu biliyoruz, değil mi? Şu anda Demirtaş, Diyarbakır’da tüm vatandaşları sokağa döküp 50’nin üzerinde vatandaşımızın ölümüne neden olan bir kişidir. Şu anda cezaevinde niye duruyor? Bunların hepsi Kandil’de teröristlerle el ele resim çektirenler, poz verenler değil miydi? Bu noktadaki bütün çağrımız onlara. Oraya oy veren vatandaşlarıma hiçbir zaman kalkıp da suç sabit olmadıkça terörist diyemem ama bunların lider kadroları maalesef teröristlerle el ele, kol kola olduklarına dair elimizde belgeler olduğu için onlarla ilgili bunu rahatlıkla söylerim. Onun için de vatandaşlarıma bu oyuna gelmeyelim, bu oyunu bozalım diyorum. Şu anda CHP’nin başındaki zat, Demirtaş’ı övüyor, savunuyor. ‘O bir demokrasi mücadelesi veriyor’ diyor, eşbaşkanı savunuyor. Ortada çok açık sabit suç delilleri var. Bu suç delilleri olduğu halde biz bunları nasıl savunuruz? Ama oy verenler için böyle bir şeyi söyleyemem. Böyle bir şey için suçun sabit olması gerekir. Onlara oy veren vatandaşlarımıza ‘Gelin iyi değerlendirelim, aynı yanlışa bir daha düşmeyelim.’ diyoruz.”

“Kürtlerin şu anda isteyip de alamadığı ne var?” sorusuna Erdoğan, “İsteyip de alamadıkları artık bu ülkede hiçbir şey kalmadı. Caddelerde, sokaklarda Kürtçe isimlerden tutun da anneleriyle, babalarıyla cezaevlerinde Kürtçe görüşme yapma imkanları yoktu. Bütün bu imkanlar artık var. Bunların hepsi ortalıktan kalktı.” karşılığını verdi.

“Ahmet Kaya’nın mezarının getirilmesi için elimizden geleni yaparız”

Erdoğan ayrıca, Paris’te sürgünde hayatını kaybeden Ahmet Kaya‘nın “mezarını getirmek için elimizden geleni yaparız” dedi. Erdoğan şunları söyledi:  Ahmet’e o otelde yaptıkları o hainliği, o ihaneti, o alçaklığı, ‘sanatçıya, sanata sevgi’ diye konuşanlar, köşelerinde yazanların o gece ne yaptıklarını da hiç mi hiç unutamıyorum.  Kendi sanatçısına sahip çıkan değil, kendi sanatçısını bu ülkeden kovana kadar ellerinden geleni yaptılar ve ne oldu, Ahmet, vatan topraklarında değil, gurbette durdu. Başbakanlığım döneminde, o zaman Kültür Bakanlığımız vasıtasıyla aslında Ahmet Kaya’nın bir nakli mekan ile kendi topraklarımıza getirilmesini de arzu ettim. Eşine de haber gönderdik. Bugün yine Ahmet Kaya ile ilgili böyle bir imkan olsa, ailesi Ahmet Kaya’nın topraklarımıza getirilmesini kabul etse, biz elimizden gelen her şeyi yaparız.”

 

Bire karşı iki oyla tutukluluğunun devamına…

Selahattin Demirtaş’ın 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı davada, bir sonraki duruşma, 16-17 Temmuz’da.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 142 yıl hapis cezası istemiyle yargılandığı ana davanın Sincan Cezaevi Kampüsü’nde iki gündür görülen duruşmasında “Binali Yıldırım’ın geçen hafta oy uğruna Diyarbakır’da kullandığın ‘Kürdistan’ kavramını ben yedi yıl öncesinde kullandığım için bak bugün yargılanıyorum”dedi.

‘Cemaat Binali Yıldırım’ı seviyor’

Gülen Cemaati’nin kendisinden hazzetmediğini ancak Binali Yıldırım’ı çok sevdiğini söyleyen Demirtaş, şunları söyledi:“Benim masum insanların ölümüne sebebiyet vermekten tutuklu olduğumu söyleyecek kadar şirazesinden çıkmış, yargısal süreç daha devam ederken iftira atan siyasetçileri çok seviyordu mesela Cemaat. Ben o dönemde ne demişim tekrar hatırlatayım. Çünkü aynı Cemaat savcısı bakın, Batman’daki Cemaat savcısı da ile Bingöl’deki Cemaat savcısı benzer içerikli fezlekeler hazırlamışlar. Yine fezlekenin içeriğini, konuşmamın içeriğini yazmamışlar. Çarpıtma, kumpas kopyala yapıştır yöntemi ile cemaatin sıkça kullandığı teknik ile bir fezlekeleri hazırlamışlar. Neymiş bakalım. Daha önceki konuşmaları okumuştum. Bir daha okumak istiyorum. Yıl 2012. Bana masum insanların ölümüne sebebiyet veren kişi diye hitap eden Binali Yıldırım’a bunu söylüyorum.”

‘AKP’ye destek vermedik diye ceza vereceklerse baş göz üstüne’

Duruşmaya bulunduğu Edirne Cezaevi’nden SEGBİS’le bağlanan Demirtaş şöyle konuştu: Biz ilkeli, ahlaklı, dürüst siyasetçileriz. AKP’ye destek vermedik diye bin yıl da ceza verilecekse baş göz üstüne. Şeref duyarız. Yeter ki arkamızdan kimse bize, “soyguncu, talancı, rantçı, hırsız” demesin. Yeter ki arkamızdan kimse, “bunlar haysiyetsiz” demesin… Merak ediyorum, bu fezlekeyi hazırlayan savcı tarih bilgisini nereden almış? Hukuk bilgisinden vazgeçtim. Hukuktan anlamadığı belli de. Hukuktan anlamak sadece kanun bilmek değildir. Hukukun ruhunu, felsefesini bilmek önemli. Savcı bunlardan da bihaber. Beni suçlayacaksa en azından dolu dolu bir fezleke hazırlar. “Kürdistan” dediğimde nasıl oluyor da terör progapandası yapmış oluyorum?”

‘Mursi ve bizim yaşadıklarımız utanç verici’

Demirtaş, Mısır’da darbe ile devrilen ve duruşmada ölen eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi‘nin yaşadıkları ile Türkiye’de kendilerinin yaşadıklarını karşılaştırdı, ikisi için de “utanç verici” dedi.

Benzetme yapma amacında olmadığını belirten Demirtaş, “Eminim Mursi’yi içeri atan darbeciler, yargılayan hâkimler, o ve arkadaşları içerideyken onları medyada linç edenler Mısır halkı için çok iyi şeyler yaptıklarını düşünüyorlardı” ifadesini kullandı. Hapishanede normal ölüm diye bir şey olmadığını söyleyen Demirtaş, “Özelikle siyasiler açısından hapisteki her ölüm, rejimin işlediği bir cinayettir” diye konuştu.

 ‘Gerilla deyince destekçisi olmuyorsunuz’

Demirtaş savunmasını şöyle sürdürdü: “Gerilla kavramını kullandığınızda otomatik olarak onun yanındayım, destekçisiyim demiş olmuyorsunuz. Evrensel bir kavramı silahı kullanma biçimi itibariyle kategorize etmiş oluyorsunuz. Düzensiz silahlı gruplar demektir. Savcı niye bunu terör propagandası olarak değerlendiriyor. Bu kavramı savcı beğenmeyebilir, o onun takdiridir. Ama bana suçlama olarak yöneltemez. Ben eğer kavramı şöyle kullansam‘Gerillanın silahlı eylemi yerindedir, doğrudur’ desem evet burada şiddeti terörü övmüş diyebilir savcı bana. Fakat nerede kullanmışım;‘Askerin anası da, polisin anası da, gerillanın anası da ağlamasın. Gerillanın cenazesine işkence yapılmasın, cesetleri işkence yapılmış halde ailelerine teslim edilmesin’ derken gerilla kavramını kullanmışım. Burada nerede şiddet övgüsü var? Dağa çıkmış Kürt gencinin anası da mı terörist? Zaten öyle görüyor bazı güvenlik personelleri, hükümet dahi öyle görüyor. Ben öyle görmüyorum. Onun anası babası da anadır babadır.”

Sanık değil, siyasi rehine olduğunu kaydeden Demirtaş, duruşmanın sonunda “ Ben hukuk ve kanun çerçevesinde tutuklu olsaydım tahliyemi talep ederdim. Siyasi rehineler tahliye talep etmezler. Ben de tahliyemi talep etmiyorum” dedi.

Karşı oyda AİHM’e atıf

Savunma sonrası mahkeme heyeti bire karşı iki oyla  Demirtaş’ın tutukluluğunun devamına karar verdi. Karşı oy kullanan üye, AHİM kararına atıfta bulunarak, “ Tutukluluk halinin devamını haklı gösteren yeni unsurlar veya deliller sunulmadığı sürece mümkün olan en kısa sürede başvuranın tutukluluğunun sona erdirme görevinin davalı devlete derhal tutukluluğa son verilmesi yükümlülüğünün  yüklenmesi nedeniyle sanığın Ceza Muhakemesi Kanununun 109’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasının a bendi gereğince dosyanın geldiği aşama itibari ile yurt dışına çıkmamak adli kontrolü uygulanmak sureti ile salıverilmesine karar verilmesi kanaatindeyim” değerlendirmesi yaptı.

Mahkeme bir sonraki duruşmayı  16-17 Temmuz tarihine erteledi.

43 yıldan 142 yıla kadar hapsi istenen Demirtaş, terör örgütü yöneticiliği yapmak,’ ‘terör örgütü propagandası yapmak,’ ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik,’ ‘halkı kanunlara uymamaya tahrik’ ve ‘suçu ve suçluyu övmek’le suçlanıyor.

KONDA, İstanbul anket sonucunu açıkladı: İmamoğlu yüzde 54, Yıldırım yüzde 45

KONDA Araştırma, pazar günü yenilenecek İstanbul seçimlerine ilişkin anket sonuçları açıkladı. 49’a 40 İmamoğlu lehine çıkan anket sonuçlarına göre, kararsızların dağılımı halinde oran İmamoğlu yüzde 54, Yıldırım yüzde 45 olarak hesaplandı.

KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır.

Önümüzdeki Pazar günü yenilenecek İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimine günler kala, KONDA Araştırma, son yaptığı kamuoyu anketi sonuçlarını açıkladı. Buna göre, Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu ve Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım arasındaki yarışta İmamoğlu önde görülüyor. Ankette, Ekrem İmamoğlu’nun oyu yüzde 49, Binali Yıldırım’a giden oylar ise 40.9 olarak ölçüldü. Kararsız veya oy kullanmayacak seçmenin oranı da 9,4 olarak yansıdı. Kararsızlar dağıtıldığında adayların oy dağılımı İmamoğlu yüzde 54, Yıldırım yüzde 45 olarak hesaplandı.

Konda Araştırma, çalışmanın künyesinde şu bilgilere yer verdi:

“Araştırma, 15-16 Haziran 2019 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle bulgularımız yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine dair 7 gün önceki eğilimleri ve tercihleri içermektedir.

Araştırma kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki 157 mahallede 3498 kişiyle hanelerinde yüz yüze görüşülmüştür. Her bir mahallede gerçekleştirilen 24 anket için yaş ve cinsiyet kotası uygulanmıştır. Örneklem, ADNKS (Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi) verilerine dayalı mahallelerin nüfus büyüklükleri ve eğitim seviyeleri verileri ile 1 Kasım 2015 Genel Seçim mahalle sonuçları katmanlandırılarak hazırlanmıştır.

Araştırma, İstanbul’un 18 yaş üstü yetişkin nüfusunu temsil eden deneklerin saha çalışmasının yapıldığı günlerdeki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tercihlerini yansıtmaktadır. Araştırmanın bulgularının hata payı, yüzde 95 güven aralığında +/- 1,8, yüzde 99 güven aralığında +/- 2,4’tür.

Yerel Seçimler sürecinde adayların belli olduğu Ocak ayından bu yana gerçekleştirilen araştırmaların bulgularının seyri, 31 Mart Yerel Seçimlerindeki İBB Başkanlık oy dağılımıyla beraber aşağıdaki grafiktedir.

31 Mart seçimlerinde sandığa gitmeyenlerin ve geçersiz oyların toplam oranıdır. Partilerin oy oranları resmi sonuçların seçime katılmayan seçmenler de dâhil edilerek yeniden hesaplanmasıyla elde edilmiştir.

Yüzde 9,4 kararsız veya oy kullanmayacak seçmeni orantılı bir şekilde dağıttığımızda ise Ekrem İmamoğlu’nun yüzde 54, Binali Yıldırım’ın yüzde 45 oy oranına ulaşacakları hesaplanmaktadır.

Saygılarımızla, bilgilerinize sunulur.”

 

Anormal sıcaklıklar, Grönland’daki buz tabakasının yüzde 45’ini eritti

Kuzey kutup bölgesinde sıcaklıklar normalin 4.5 derece üzerinde seyrediyor. Erken yaşanan erimeye ek olarak, Batı Grönland’daki kar örtüsü miktarı da ortalamanın altında.

Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi’nin verilerine göre Grönland buz tabakası, haziran ayında yaşanan erken erime ile rekor oranlara ulaştı. Columbia Üniversitesi’nden buzul araştırmacısı Marco Tedesco, Grönland’ın orta ve doğu bölgelerinde sıcaklıkların normalin 4.5 derece üstünde olmasının buz tabakasının %45’inin erimesine sebep olduğunu söylüyor.

Her kış buz örtüsü altında kalan Grönland’ın ortalama “erime mevsimi” haziran-ağustos ayları arasında gerçekleşir ve çoğunluğu temmuz ayında yaşanır. Haziran ayının ortalarında yaşanan bu miktarda buz erimesi ise alışılmışın dışında.

İklim Haber’den Gülce Demirer’in haberine göre, küresel ısınmanın uzun vadeli ekstrem sonuçlarından biri olarak Kuzey Kutup Bölgesi’nde sıcaklıklar normalin 4.5 derece üzerinde seyrediyor ve normalde temmuz ayında yaşanması gereken büyük oranlardaki erimeler haziranın ortalarında %45 oranında gerçekleşiyor. Buzul araştırmacısı Marco Tedesco, Grönland buz tabakasında yaşanan büyük miktardaki erimenin sıcaklıkların normalin 4.5 derece üstünde olmasından kaynaklandığını belirtiyor.

Alışılmadık erime

Erken yaşanan erime sezonuna ek olarak, Batı Grönland’daki kar örtüsü miktarı da sıcaklıklara bağlı olarak ortalamanın altında kalmış durumda.

Georgia Üniversitesi’nden Grönland iklim araştırmacısı Thomas Mote erimede yaşanan ani artış için “Alışılmışın dışında ancak beklenmedik değil” diyor. Mote, CNN’e verdiği röportajda 2012 yılında tarihte ilk kez bütün buz tabakasının erimesiyle yaşanan rekor erimeye istinaden “2012 yılında yaşanan artışlara benzer bir olay” ifadesini kullanıyor.

Danimarka ve Grönland Jeolojik Araştırması’nda klimatolog olarak çalışan Jason Box, mayıs ayının sonlarında “2019, Grönland için büyük erime oranlarının yaşanacağı bir yıl olacak” tahmininde bulunmuştu. Box, 2019 Nisan ayında alışılmadık bir şekilde, sezon erime günlerinin erken yaşandığını ve erime mevsiminin “ortalamadan ve rekor kıran erime yılı olan 2012’den üç hafta önce” gerçekleştiğini söyledi.

‘Deniz suyu seviyelerinde çok büyük artışlar olabilir’

Mevcut erime sezonu alışılmışın dışında olmakla beraber Mote 2012, 2010 ve 2007 yıllarında yaşanan büyük buzul kayıplarının altını çiziyor ve “2007 yılından başlayarak, 1990’ların sonlarından önce daha önce benzeri görülmemiş, bu büyük erime sezonlarına tanıklık ettik” diyor.

Mote, ekstrem erime sezonları yeni normalimiz haline gelirse özellikle deniz suyu seviyelerinde çok büyük artışların yaşanacağını da belirtiyor: “Grönland, son 20 yılda küresel deniz seviyesinin yükselmesinde en büyük sebeplerden biri oldu”.

 

BM: Kaşıkçı cinayetinden Suudi Arabistan sorumlu, Prens Selman hakkında soruşturma açılmalı

Soruşturma sırasında Türkiye’ye gelen BM Raportörü’nün raporunda, ‘Kaşıkçı kasıtlı ve planlamış şekilde yargısız infaza kurban gitti” denildi; cinayetten Suudi Arabistan devleti ve Prens Selman sorumlu tutuldu.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan raporda, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı‘nın öldürülmesinden Suudi Arabistan‘ın sorumlu olduğu belirtildi. Raporda, üst düzey bazı Suudi yetkililer hakkında soruşturma açılması gerektiği vurgulandı. Bu yetkililer arasında Veliaht Prens Muhammed bin Selman da bulunuyor.

BM’nin 100 sayfalık raporunu kamuoyuna, örgütün özel raportörü Agnes Callamard açıkladı.Callamard, Kaşıkçı’nın öldürülmesini “uluslararası bir cinayet” olarak niteledi. Adli tıp verilerinin de incelendiği raporda, “Kaşıkçı kasıtlı ve önceden planlanmış bir şekilde öldürülerek yargısız infaza kurban gitti. Suudi Arabistan devletinin uluslararası insan hakları hukuku kapsamında sorumluluğu bulunuyor” ifadesi yer aldı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Twitter’da paylaştığı mesajında BM’nin sorumluların hesap vermesi yönündeki tavsiyelerini “şiddetle desteklediklerini” belirtti.

‘Selman’ın yurt dışındaki mal varlıkları dondurulsun’

Geçtiğimiz yıl cinayetin ardından Türkiye’ye gelen adli soruşturma ekibinde de yer alan raportör Callamard, masumiyetini ispat edene dek, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a ekonomik yaptırımlar uygulanmasını tavsiye etti. Tavsiyelerinin başında da Muhammed bin Selman’ın yurt dışındaki mal varlıklarının dondurulması geliyor. Callamard ayrıca Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad‘da süren ve 11 kişinin yargılandığı davanın da uluslararası standartlardan uzak olduğunu ve mevcut haliyle bu davanın son bulması gerektiğini söyledi.

Guardian gazetesi, raporda, Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından yürütülen soruşturmaların da yasadışı cinayetlere ilişkin uluslararası standartlara uygun olmadığının belirttiklerini  yazdı.

BM özel raportörü Callamard geçtiğimiz yıl cinayetin ardından Türkiye’ye gelen adli soruşturma ekibindeydi.

59 yaşındaki Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı 2 Ekim’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu‘nda öldürülmüştü. BM raporunda, Türkiye’nin ve bazı ülkelerin yürüttüğü soruşturmalara istinaden Kaşıkçı’nın sakinleştirici enjekte edildikten sonra plastik torba ile boğulduğuna ilişkin istihbarat bilgilerinin ve kayıtların değerlendirildiği belirtildi. Kaşıkçı cinayetiyle ilgili suçlamaları reddeden Suudi Arabistan’dan henüz raporla ilgili bir açıklama yapılmadı.

‘Antalya’daki tarımda seralara gerek kalmayabilir’

İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “2070 yılında Antalya’da iki derecelik sıcaklık artışı bekleniyor. Antalya’nın 50 yıl sonrası bugünün Dubai’si gibi olabilir. Tarımda seralara gerek kalmayabilir” dedi.

Antalya Büyükşehir Belediyesi proje yürütücülüğünde düzenlenen ‘İklim Değişikliği ve Denizlerimiz Festivali’nde Antalya’nın deniz ve kıyılarının iklim değişikliğine adaptasyonu ve küresel iklim değişikliği konuları görüşüldü.

Antalya Kültür Merkezi’nde (AKM) gerçekleştirilen konferanslarda küresel iklim değişikliğinin etkileri başta olmak üzere Antalya’nın deniz ve kıyılarının iklim değişikliğine adaptasyonu, balıkçılık ve iklim değişikliklerinin etik ve ahlaki boyutları başlıklar halinde ele alındı. İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu küresel iklim değişikliği üzerine, CNN Türk Meteorolojisti Bünyamin Sürmeli ise iklim değişikliğinin ahlaki boyutu üzerine konuştu.

‘İklim değişikliği sadece kutup ayılarının değil tüm dünyanın sorunu’

Küresel ısınmanın dünya için aslında doğal bir süreç olduğunu, asıl sorunun hızlı ısınma olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kadıoğlu, “Sıkça karşılaştığımız hortum, sel, yangın, toprak kayması gibi afetlerin yanında hidrometeorolojik afetler de yaşanıyor. Bu afetlerin başlıca sebebi dünyayı hasta eden mikrop olarak gördüğümüz insanlar. Dünyada iklim değişikliği dediğimizde, bunu sadece kutup ayılarının sorunuymuş gibi algılıyoruz. Ancak iklim değişikliği sadece kutup ayılarının meselesi değil, tüm dünyanın meselesidir” dedi.

‘Ege’de 4 derecelik ısınma bekleniyor’

Küresel ısınmanın Türkiye ve Antalya’ya yönelik etkilerine ve alınabilecek önlemlere de değinen Prof. Dr. Kadıoğlu şu bilgileri verdi: “Devam eden küresel ısınma ile birlikte özellikle Ege bölgesinde 4 derecelik ısınma bekleniyor. 2030 yılına kadar dünyada 1 derecelik daha sıcaklık artışı bekliyoruz. Bir derece iki derece diye tabir ettiğimiz ortalama sıcaklıklar genellikle insanlar arasında küçümsenerek karşılanıyor. Bu öyle küçümsenecek bir durum değil. Hava sıcaklıkları ile halk sağlığı son derece ilişkili. Örnek verecek olursak sıcak havalarda insanlar daha fazla ishal olur. Deniz suyunda yaşanacak bir derecelik sıcaklığın balıkları nasıl kaçırdığını, Akdeniz’e sıcak denizlerden gelen balon balıklarını sıkça duymaktayız. Bu gibi durumlar Antalya’yı son derece etkileyecek, tarım sektörü için de bu geçerli. ‘Bundan 50 sene sonra Antalya’da ne ekeceğiz ne üreteceğiz?’ diye bir soru sorduğumuzda, bugün bu sıcaklık şartlarında yetişebilen ürünler belki 50 sonra yetişmeyebilir. Bunun için Uganda’nın kahve üretimi için koruma altına aldığı tarım alanlarını örnek alarak bizim de geleceğimizi planlamamız gerekiyor.”

‘Yazın insanlar Antalya’dan kaçabilir’

Değişen iklim şartları ile birlikte turizm sektöründe de değişmelerin yaşanabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Kadıoğlu, “2070 yılında Antalya’da iki derecelik  sıcaklık artışı bekleniyor. Akdeniz bölgesi yağışların da azalmasıyla her geçen yıl giderek daha kurak bir iklim haline geliyor. Bu da su sorununu beraberinde getirecektir. Şu anda mayıs ayında yapılan tarımsal sulama 2070 yılında mart ayına gerileyecek. Yani daha erken sulama yapmanız gerekiyor. Az yağış çok buharlaşmada kaçınılmaz olarak bu sonuçları doğuruyor. Daha fazla ısınan deniz suyunun yanında artık kışları da kurak geçen bir Antalya’nın 50 yıl sonrası bugünün Dubai’si gibi olabilir. Dubai’de turizm sıcak ve kurak yaz aylarında değil daha serin olan aylarda gerçekleşiyor. Neden? Çünkü insanlar o sıcaklara dayanamıyor. Benzer bir durum güney sahillerimizde de yaşanabilir. Artık insanlar yaz aylarında güney sahillerini değil daha serin olan yaylaları ve bölgeleri seçecek. Bu durumda turizm anlayışının değişmesi anlamına gelir” ifadelerini kullandı.

Küresel ısınmanın temel nedeni insanlar

Küresel ısınmanın temel sorunları, mücadele yöntemleri ve ahlaki boyutu hakkında katılımcıları bilgilendiren CNN Türk Meteorolojisti Bünyamin Sürmeli ise şunları söyledi:  “Küresel ısınmanın temel nedenleri arasında biz insanların tüketim anlayışı yer alıyor. İnsanların ihtiyaç fazlası tüketimleri, gıda israfları ne yazık ki her geçen gün atmosferimize karbondioksit salımını artırıyor, havayı ısındırıyor. Bir kişi, bir kişi gibi yaşamayınca havalar ısınıyor. O yüzden geleceğimiz için bir kişi bir kişi gibi yaşamak, bir kişinin tüketimini yapmak zorunda”.

İzmir’de Onur Haftası yasağı kaldırıldı

Mahkeme, valiliğin kararı için yürütmeyi durdurdu.

İzmir Valiliği’nin 17-23 Haziran tarihlerinde düzenlenecek 7’inci İzmir LGBTİ+ Onur Haftası yasağına karşı Genç LGBTİ+ Derneği’nin yürütmeyi durdurma istemli başvurusu yürütmenin durdurulması kararıyla sonuçlandı.

Pembe Hayat’ın aktardığına göre, Genç LGBTİ+ Derneği’nin yaptığı yürütmeyi durdurma istemli başvuru, bugün mahkemece görüldü. Etkinlik programında yer alan “Bondage Atölyesi”, “Cinsel Oyuncak Atölyesi” ve diğer etkinlikler için getirilen yasağın yürütmesinin durdurulmasına kadar verildi. 7’inci İzmir Onur Yürüyüşü için yeniden değerlendirme yapılacak.

Valilik, 14 Haziran’da web sitesi üzerinden yayımladığı açıklama ile 17 Haziran’da başlaması planlanan İzmir LGBTİ+ Onur Haftası’nın yasaklandığını duyurmuştu:
“2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ve Uygulanmasına Dair Yönetmelik ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/A-C maddeleri gereğince ilimizde yaşayan insanların  huzur ve güvenliğinin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu güvenliği ve esenliğinin sağlanması;  milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, olası şiddet ve terör olaylarının önüne geçebilmek amacıyla yapılması planlanan çeşitli etkinlikler Valiliğimizce yasaklanmıştır.”