Ana Sayfa Blog Sayfa 2480

CHP’li Böke AKPM SOC grubunun Birinci Başkan Yardımcılığı’na seçildi

Oybirliğiyle seçilen Böke için grubun yaptığı sosyal medya paylaşımında ‘İstanbul seçimlerinden sonra bu açık bir işaret’ denildi. Böke bu göreve gelen Türkiye’den ilk parlamenter.

CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin Parlamenter Meclisi‘nde bulunan Sosyalist, Sosyal Demokrat, Yeşiller (SOC) grubunun Birinci Başkan Yardımcılığı’na seçildi. Başkanlığını Alman sosyal demokrat Frank Schwabe’nin yürüttüğü grubun Böke’den önceki başkan vekili ise Estonyalı politikacı Marianne Mikko’ydu.

SOC’un Avrupa Konseyi grubu sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda Böke’nin birinci başkan yardımcılığına oy birliğiyle seçildiğini açıkladı. Grubun sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, “İstanbul seçimlerinden sonra bu açık bir işaret, Selin Sayek Böke’yi iki sonuç için de kutluyoruz” ifadeleri yer aldı.

Böke sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda sonucu şöyle duyurdu: “Eşitlik, özgürlük, adalet, demokrasi ve barış değerleriyle büyük dayanışmayı var eden İstanbul seçimlerinin ardından, sosyalist grubun başkan vekilliğine seçilmiş olmaktan büyük heyecan ve onur duyuyorum. Her şey dayanışmayla her yerde çok güzel olacak.”

Selin Sayek Böke kimdir?

Selin Sayek Böke, 1972’de Buffalo, New York’ta doğdu. 1989’da TED Ankara Koleji’nden mezun olan Böke, Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nde lisans, Duke Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yaptı.

2003’te Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. 2007 yılında Almanya’daki Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün verdiği Küresel Ekonomide Mükemmeliyet Ödülü’nü (Excellence Award in Global Economic Affairs) kazanan dört ekonomistten biri oldu.

2010 yılında ise doçent oldu.  Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanlığı ve İktisadi ve İdari Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. Aynı yıl TÜBİTAK Teşvik Ödülü aldı.

2014’te Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi’ne seçildi. Haziran 2015 Türkiye genel seçimlerinde CHP’nin İzmir 1. bölge milletvekili adayı oldu ve meclise girdi. Kasım 2015’teki erken genel seçimlerde yeniden aynı şehirden milletvekili seçildi.

CHP Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcülüğü yaptı. 2017’de her iki görevinden de istifa etti ancak milletvekilliği devam ediyor.

Hrant Dink davası sanığı Tuncel: Vicdanım rahat

Zaman aşımı nedeniyle dokuz kişi hakkındaki mütalaanın açıklandığı Hrant Dink cinayeti davasına, sanık Erhan Tuncel’in sözleri damga vurdu: Ben kamu vicdanında beraat ettim.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin aralarında Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in de bulunduğu dokuz sanık hakkındaki dava 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıkların zaman aşımı yaklaştığı için ayrılan dosyalarına ilişkin görülen ilk duruşmada, iddia makamı mütalaasını açıkladı.

Duruşmaya Yasin Hayal Tekirdağ Cezaevi’nden, Ogün Samast Kocaeli Cezaevi’nden, Zeynel Abidin Trabzon Cezaevi’nden Erhan Tuncel, Osman Hayal ve Ersin Yolcu ise başka şehirlerden SEGBİS ile katıldı. Avukatlardan Bahri Belen ve Sebu Aslangil salonda hazır bulundu.

Mahkemede söz alan Dink ailesi avukatlarından Bahri Belen, esas hakkında beyanları sunabilmek için süre istedi. Tutuksuz sanıklardan da bazıları süre talep etti. Mahkeme heyeti ise, süre verilmesine lüzum olmadığı konusunda daha önce karar verildiğini belirterek ve davanın açıldığı günden bugüne geçen süreyi dikkate alarak süre verilmesi talebini reddetti.

Savcı örgüt üyeliğinden ceza istedi

İddia makamı dokuz kişi hakkındaki mütalaasını açıkladı. “Azmettirme” suçundan tutuksuz yargılanan Yasin Hayal’in aşırı milletçiliğiyle tanındığını belirterek Mc Donals bombalamasındaki ayrıntılara değinildi. Örgüt üyeliğinden cezalandırılması istenen sanıkların suç örgütünün hiyerarşisine dahil oldukları ifade edilirken, sanıklar hakkında FETÖ/PYD iddiasının bulunmadığı belirtildi.

Savcının mütalaası şöyle;

“Yasin Hayal’in suç örgütü kurmak ve suç işlemekten cezalandırılmasına,

Erhan Tuncelin tasarlayarak öldürmek ve kasten suç işlenmek suçundan 6 kez ayrı ayrı cezalandırılması ve ayrı ayrı indirim yapılmasına; mala zarar vermek suçundan cezalandırılmasına ve indirim yapılmasına,(Tuncel hakkındaki güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçundan zaman aşımı doldu.); azmettirme ve yardım suçundan cezalandırılmasına, silahlı suç örgütüne üye olmaktan cezalandırılmasına,

Zeynel Abidin Yavuz hakkında Dink’in öldürülmesine yardımdan cezalandırılmasına,

Tuncay Uzundal’ın silahlu suç örgütüne üye olmaktan cezalandırılmasına,

Ahmet İskender’in silahlu suç örgütüne üye olmaktan cezalandırılmasına,

Salih Hacısalihoğlu’nun üzerine atılı suçu işlemediği anlaşıldığından beraatine,

Osman Hayal’in hiyerarşik yapısına dahil olduğuna ilişkin delil elde edilemediğinden beraatine,

Ogün Samast’ın cezalandırılmasına ancak suç tarihinde yaşının küçük olduğunun dikkate alınarak indirim yapılmasına…”

‘Mağduruz’ diye savundular

Sanıklar esas hakkındaki mütalaaya karşı ise şunları söyledi:

Osman Hayal: “Ben gizli tanık yasası mağduruyum. 12. 5 yıldır bu davanın mağduruyum. Kardeşim burada yargılandığı için benim de burada olmam adil yargılanma hakkını ihlal eder durumdadır..”

Ersin Yolcu: “Ben cezamı 2007’den beri çekmiş durumdayım 10 senedir cezaevinde yatmaktayım. Bu olaydan hüküm giydim. Şu an denetimli serbestlikten faydalanarak dışardayım. Beraatimi talep ediyorum.

Zeynel Abidin Yavuz: “12 senedir yargılanıyoruz. Biz kendi aramızda konuşmuşuzdur bunu örgüt şeklinde değerlendirilecek bir durum yoktur. Bu olaya yardım da etmedim. Tetikçi falan da değilim beraatimi istiyorum.”

Ogün Samast (silahlı suç örgütüne üye olmaktan ceza): Son savunma için süre talep ediyorum.

Yasin Hayal (örgüt kurmak ve yönetmek): Söyleyeceğim bir şey yok.

Tuncel: Kamu vicdanında beraat ettim 

Erhan Tuncel: Mutlak suretle ek süre istiyorum aksi savunma kısıtlanmasıdır. Savcının hiçbir görüşüne katılmıyorum. Bu konuda defalarca savunma yaptık. Mc Donalds olayında aleyhime tüm deliller hukuka aykırı elde edilmiştir. Dünyanın hiçbir mahkemesinde istihbarat bilgilerle sanıkların tekrar dinlenilmesi yapılan yargılama sonrası delil değerlendirilmesi mümkün değildir.

Halen savcılığın toplayacağı birçok delil vardır. Benim hakkımda verilecek karar ihmal ve kasıt suretiyle öldürme suçlarını direkt etkileyecektir. Mütalaada savcının lehime almadığı birçok husus vardır. Benim vicdanım rahat, ben kamu vicdanında beraat ettim.”

Yargıdan şehir hastanesine iptal: Yapılaşma artacak, kamu yararı yok

İstanbul’un önemli hastanelerinden biri olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin şehir hastanesine dönüşümünü öngören imar planı değişikliği mahkeme kararıyla iptal edildi.

İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi arazisine yapılması planlanan şehir hastanesiyle ilgili plan değişikliğini iptal etti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Bakırköy’de yapılacak şehir hastanesine ilişkin 2017 yılında onadığı plan değişikliğiyle, içinde yakın döneme kadar cüzzam hastalarının tedavi edildiği tarihi Lepra Hastanesi ile çok sayıda tescilli ağaç ve yapının bulunduğu hastanenin yerine 800 bin metrekare büyüklüğünde ‘şehir hastanesi’nin yapılması hedefleniyordu.

İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası İstanbul şubelerinin açtığı davada daha önce şehir hastanesi yapılmasında kamu yararı olmadığına işaret ederek devam edilmesi halinde telafisi güç ve imkansız zararlar doğurabilecek nitelikte olması nedeniyle dava konusu işlem için yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

Önce yürütmeyi durdurma sonra iptal  

Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan’ın haberine göre, Mahkeme kararında “sağlık tesis alanı için tanımlanan alanda emsal=1.00 değerinin çok önemli bir yapılaşma yoğunluğu getirdiğine ve bu yapılaşmanın yoğun ağaçların bulunduğu alanda yer almasının planın olumsuz yönleri olarak ortaya çıktığına” dikkat çekmişti.

Aynı davada yeni bir gelişme yaşandı ve İstanbul 6. İdare Mahkemesi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin de içinde yer aldığı arazilere dair imar planı değişikliğine ilişkin açılan davayı karara bağlayarak, nazım ve uygulama imar planı değişikliğini 24 Mayıs tarihinde iptal etti.

Gerekçeli karar: Yapılaşma yoğunluğunu artıracak

Mahkeme kararında planın sadece yapılaşmaya odaklı olduğuna dikkat çekti. “Plan değişikliğinin; gerek parsel gerekse plan bütünlüğü açısından değerlendirildiğinde planlama teknikleri ve şehircilik ilkeleri açısından belirsizlikler ve eksiklikler içerdiği” ifade edilen mahkeme kararında “Emsal=1.00 yapılaşma koşulu verilen alanın büyüklüğünün verilmediği, sağlık tesis alanı olarak verilen 866 bin 490 metrekare büyüklük içinde hem bu tescilli alan hem de diğer kurumlara tahsisli alanların bulunduğu, tescilli alanın yaklaşık 151 bin 100 metrekare olarak hesaplanan kısmı dışarda kaldığında emsal 1=00 şeklindeki yapılaşma hakkının kalan yaklaşık 715 bin metrekare üzerinde belirlenmesi, bu alan içinde farklı kurumlara tahsisli yaklaşık 70 bin metrekare alandan kaynaklanan yapılaşma hakkının da kalan kısımda kullanılması anlamına geleceği, aksi bir düzenleme yapılmaması halinde imar mevzuatına göre yapılaşma hakkı artışı için kullanılmasının alan içindeki yapılaşma yoğunluğunu artıracağı” kaydedildi.

Kararda ayrıca yapılaşma nedeniyle artacak trafik yoğunluğu riskine işaret edilerek şu ifadeler kullanıldı: “800 bin metrekarenin üzerinde bir yapılaşmış alana sahip olacak sağlık tesisinin yaratacağı trafik çekiminin, planlarda gösterilen karayolu ulaşım sistemiyle karşılanabileceği konusunda ciddi şüpheler oluştuğu, bu büyüklükteki bir tesis için erişim olanaklarının sadece karayolu sistemine dayandırılmasının uygun olmadığı, ayrıca yine bu büyüklükteki kullanımlar için henüz planlama aşamasında kapsamlı bir ulaşım analiz yapılmasının gerekli olduğu…”

Kamu yararı yok

“Planların bahsedilen etki alanları ile değerlendirmeler içermeden sadece belirtli bir parselle ilgili kullanım ve yapılaşma kararları getirdiğine” vurgu yapan mahkeme planın kamu yararı taşımadığını belirterek şöyle dedi:

“Bu yaklaşımın planlama teknikleri şehircilik ilkeleri ve genel olarak kentin arazi kullanımı için uygun olmadığı, kamu kaynaklarının 6428 sayılı kanunda belirtilen yapım şeklinden bağımsız olarak kamuya ait taşınmaz açısından etkin verimli bir şekilde kullanılmadığı anlaşıldığından dava konusu planlamada kamu yararına şehircilik ve planlama ilkelerine uyarlık görülmemiştir.

Meslek odaları ve Bakırköy Kent Savunması, kentin önemli bir belleği olan hastanenin yıkılarak yerine ciddi bir yapılaşma getiren plana karşı birçok eylem yapmış, planın iptaline karşı 30 bin imza toplayarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmişti.

Murat Yetkin: Japonlarla Sinop Nükleer Santral projesi durduruldu

Japon Nikkei gazetesine verdiği mülakatta Erdoğan, santral projesiyle ilgili, ‘Hem maliyet hem de takvim bakımından başlangıçtaki anlaşmamızla uyum içinde olmayan bir tabloyla karşılaştık’ dedi. Şimdi gözler G-20 kapsamında ziyaret edilecek Çin’de. ‘Projeye başka bir devletle devam’ kararı verilmesi durumunda adaylardan biri Çin olabilir.

Gazeteci-yazar Murat Yetkin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Japonların yapacağı Sinop nükleer santral projesinin durduğunu açıkladığını yazdı. Yetkin’in yetkinreport.com bloğunda aktardığına göre  Erdoğan, 28-29 Haziran tarihlerinde Osaka’da yapılacak G20 liderler zirvesine katılmak için yola çıkmadan önce Japonya’nın önde gelen gazetelerinden Nikkei’ye bir mülakat verdi. Gazetede bugün yayımlanan mülakatta, “projenin başlangıçtaki maliyet tahminlerinin ikiye katlanması üzerine durdurulduğu” yolundaki soruya cevap olarak Erdoğan, “Hem maliyet, hem de takvim bakımından başlangıçtaki anlaşmamızla uyum içinde olmayan bir tabloyla karşılaştık” cevabını verdi.

Yetkin’in yazısının ilgili bölümü şöyle: 

“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2023 hedefleri arasında saydığı Japonlarla Sinop nükleer enerji santrali projesinin durduğunu açıkladı.
Erdoğan, 28-29 Haziran tarihlerinde Japonya’nın Osaka şehrinde yapılacak G20 liderler zirvesine katılmak için yola çıkmadan önce Japonya’nın önde gelen gazetelerinden Nikkei’de 27 Haziran’da yayınlanan mülakatta, projenin başlangıçtaki maliyet tahminlerinin ikiye katlanması üzerine durdurulduğu konusundaki soruya şu yanıtı verdi:

  • Sinop nükleer enerji santrali projesinde arzu edilen noktada değiliz. Japon tarafınca hazırlanan fizibilite çalışması raporu ve maliyet analizi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız ve diğer gerekli kurumlarımız tarafından ayrıntısıyla incelendi. Hem maliyet, hem de takvim bakımından başlangıçtaki anlaşmamızla uyum içinde olmayan bir tabloyla karşılaştık.
  • Sinop nükleer enerji santralinin arzu ettiğimiz gibi ilerlememesi tabii ki üzücü. Ne var ki, Japonya ile enerji işbirliğimizi sadece nükleer enerji alanıyla sınırlamıyoruz. Japonya ile temiz kömür, yenilenebilir enerji, Ar-Ge çalışmaları, insan kaynakları gelişimi ve ulaştırma gibi çok alanda birlikte çalışabileceğimizi düşünüyoruz.

Erdoğan’ın bu sözleri, G20 zirvesinin ev sahibi Japonya Başbakanı Shinzo Abe ile Ekonomik Ortaklık Anlaşması üzerinde konuşması öncesinde Japon şirketleri ile Sinop nükleer enerji santrali projesinin artık “ilerlemediğine” dair ilk üst düzey açıklama oldu. Japon tarafından bir süredir, proje üzerinde çalışmayı bıraktıklarına ve topun artık Türk tarafında olduğuna dair açıklamalar geliyordu.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden, Ankara’daki incelemeler sonucunda, Japon-Fransız ortaklığıyla Sinop’ta nükleer santral yapımı projesinin fiilen durdurulduğu anlaşılıyor.

Gözler Çin gezisinde

Sinop’a bir nükleer santral kurulması için Türkiye Hükümeti’nin  Japonya ile yapmış olduğu anlaşmanın sona erme olasılığına dair ilk işaretlere haberimizle  dikkat çekmiştik.  Ancak Yeşil Gazete‘nin nükleer içerikler editörü Pınar Demircan, bugüne dek hükümet tarafından Türkiye kamuoyuna bir açıklama yapılmamış olmasına “projeye başka bir devletle işbirliği kurularak mı devam edilecek” sorularını beraberinde getirdiği şeklinde dikkat çekiyor. Demircan’a göre, G- 20 Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı’nın Japonya’dan sonra ikinci durağının Çin olması nedeniyle, bir ihtimal bu soru işaretleri karşılığını bulabilir zira, Türkiye’nin daha ikisi inşa edilmemişken üçüncü nükleer santralinin inşası için İğneada‘nın adı kamuoyuna telaffuz edilmiş ve en son G20 ziyareti kapsamında Çin’le Genel Nükleer İşbirliği Anlaşması imzalanmıştı.

Gerek Japonya gerekse yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan Japonya ile nükleer projesinden vazgeçtiğini açıklamış dahi olsa Demircan, bunun Sinop’ta bir nükleer santral kurulmasından vazgeçildiği  anlamına gelmediğini, Türkiye kamuoyuna  Sinop’ta bir nükleer santral projesinden vazgeçildiği açıklanmadıkça tehlikenin geçmiş sayılmayacağını vurguluyor.  Sinop Projesi’nin  gerçek akıbetinin, Çin kısmı dahil G20 ziyaretlerinin tamamının bitimini izleyen süreçte anlaşılacağını belirten Demircan başka bir riske daha dikkat çekiyor: “Bununla birlikte Erdoğan Japonya ile termik santral projesinden de bahsetmiş olduğu üzere 1 milyon ağacın kesildiği alana nükleer santral kurulmasa dahi bu kez bir termik santral projesi için değerlendirilmek istenebilir.”

 

Hollanda demiryolları, soykırım kurbanı Yahudilerin ailelerine milyonlarca avro ödeyecek

Hollanda demiryolu şirketinden yapılan açıklamada, onbinlerce Yahudi aileyi Nazi kamplarına taşımaları ‘şirket tarihinde kara bir sayfa’ olarak değerlendirildi.

Hollanda’nın devlete ait demiryolu şirketi Nederlandse Spoorwegen (NS), Yahudi soykırımından kurtulanlara ve hayatını kaybedenlerin ailelerine on milyonlarca avro tazminat ödeyecek. BBC’de yer alan habere göre şirket, on binlerce Yahudi aileyi Nazi geçiş kamplarına taşıyarak bugünün parasıyla milyonlarca avro kazanmış.

Savaş sırasında Hollanda’nın kuzeyinde yer alan Westerbork’dan toplama kampına 107 bin Yahudi götürülmüş ve oradan da ölümcül Auschwithz ve Sobibor toplama kamplarına gönderilmişti. Bu insanlardan sadece 5 bini hayatta kalabildi.

NS’den yapılan açıklamada bu sınırdışı transferlerin ‘şirketin tarihindeki kara bir sayfa’ olduğu vurgulandı ve şu ifadeler kullanıldı: “Tahminlerimiz birkaç bin insanın bu tazminattan faydalanabileceği yönünde. Bunların 500 kadarının soykırımdan kurtulan bireyler olduğu düşünülüyor. NS önümüzdeki yıllarda on milyonlarca avroyu tazminatlar için ayıracak.” Soykırımdan kurtulan bireylerin her birine 15 bin avro, çocuk ve dul eşlerine ise 5 ila 7 bin avro ödeme yapılacağı belirtildi.

Ailesi Auschwitz’te öldürülen Hollanda’nın ünlü futbol takımı Ajax’ta fizyoterapist olarak görev yapmış Salo Muller’in başlattığı kampanya sonrasında hayatını kaybedenleri onurlandırma kararı alan şirket, 2005 yılında 2. Dünya Savaşı sırasındaki Nazi işgalcilerine yardım ettiği için özür dilemiş fakat ne kadar tazminat ödemesi yapacağına karar verecek bir komisyonu ancak geçen yıl kasım ayında kurmuştu.

Volksktrant (soldan sağa: Salo Muller, NS Yönetim Kurulu Başkanı Roger van Boztel, tazminat komisyon başkanı Job Cohen)

Westerbork ilk kez 1941 yılında toplama kampına dönüştü ve ilk Yahudi aileler 15 Temmuz 1942’de kamptan ayrıldı. Westerbork’tan ölümcül kamplara giden son tren ise 279 Yahudi’yi taşıyordu ve 13 Eylül 1944 yılında kamptan ayrıldı.

Ekonomi gazetecileri iklim değişikliği için toplandı

İklim değişikliği konusunda farkındalık yaratmak üzere çalışmalarını sürdüren Ekonomi Gazetecileri Derneği, ‘yenilenebilir enerji’ konusundaki desteklerini teyit etti.

Ekonomi Gazetecileri Derneği iklim değişikliği konusunda çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde yapılan toplantıda, son dönemde gündeme gelen aşırı yağışların iklim değişikliği konusunda farkındalığı öne çıkardığına dikkat çekildi. Bu gelişme üzerine önümüzdeki günlerde iki önemli çalışmaya imza atılması gerektiği belirtilen toplantıda EGD Başkanı Celal Toprak şu noktaların altını çizdi:

. Öncelikle iklim, aşırı yağışlar, aşırı kuraklık gibi konular iklim değişikliği ile ilgili farkındalığın öne çıkması sağladı.

. Bu farkındalığın iklim değişikliği konusunda en büyük faktörü olan enerji konusundaki değişim fırsata çevrilmeli.

. Türkiye yenilenebilir enerji konusunda daha sıkı bir çalışma başlatmalı. Bu konuda atılan adımlara daha fazla destek verilmeli.

. Bir değer önemli nokta SHURA’nın başlattığı enerji dönüşümü konusu. Bu konuda da SHURA ile zaman zaman yapılan çalışmaların daha sıklaştırılması önemli.

. Enerji tasarrufu konusunda, önümüzdeki dönemde çok önemli bir çalışmayı kamuoyu ile paylaşacağız. Bu çalışmayı ilgili kurumla ile birlikte yapacağız.

Toplantıda söz alan EGD Yönetim Kurulu Üyesi Serpil Alpaslan, iklim değişikliği ile ilgili çalışmalarını, oluşturacaklarını EGD Kadın Gazeteciler Platformu’na da taşıyacaklarını belirtti. Alpaslan İzmir’de yapılacak Küresel Isınma Kurultayı’nı da çok üst noktaya taşımak istediklerini söyledi.

 

Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu 2020 takviminden çıkarıldı

Dünya Bisiklet Birliği (UCI), World Tour 2020 takvimini açıklarken Türkiye Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nu takvimden çıkardığını açıkladı. UCI, Türkiye Bisiklet Federasyonu (TBF) tarafından bu yıl 56’ncı defa düzenlenecek olan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun peş peşe iki yıl 10 profesyonel takım şartını yerine getirmediği için yarışma takviminden çıkardı.

Türkiye temsil edilmiyordu

Eski başkan Emin Müftüoğlu’nun federasyon başkanlığı döneminde Türkiye, UCI yönetiminde yer alıyordu. Ancak Müftüoğlu’nun başkanlıktan gitmesiyle yeni gelen başkan Erol Büyükbakırcı döneminde UCI yönetiminde Türkiye temsil edilmiyor.

Yunanistan’da esaretten kurtarılan yunuslara özel koruma alanı kuruldu

Yunanistan, dünyanın ilk sabit yunus koruma alanını Türkiye’ye çok yakın Lipsi adasına kurdu. Yunuslara Özgürlük Platformu,  Koruma Platformu  bu girişimin, esaretten kurtarılabilecek Türkiye’deki yunuslar için de bir çözüm ve seçenek olabileceğini belirtti.

Yunanistan’da faaliyet gösteren Archipelagos Institute of Marine Conservation adlı deniz koruma enstitüsü, esaretten kurtarılan ve canlı kıyıya vuran yunuslar için harekete geçerek dünyanın ilk sabit yunus koruma alanını Lipsi Adası’nda kurdu. Bodrum’a yalnızca 60 kilometre uzaklıktaki adanın kuzeyinde, küçük ve sakin bir koyda yer alan yunus koruma alanı kıyıya vurmuş, yaralanmış ve esaretten kurtarılmış yunuslara kapılarını açacak. Uzun süren araştırmalar sonucunda kurulum için Vroulia Koyu‘nda karar kılan kurum, buraya getirilen yunusların yakın gözetim ve koruma altında tutularak güvenli bir ortamda yeniden avcılık içgüdülerini kazanmalarını ve tekrar denize dönmelerini hedefliyor.

Enstitünün araştırma direktörü Anastasia Miliou, “Dünya çapında 2.913 yunus çeşitli tesislerde, farklı amaçlarla tutsak ediliyor. Biz bu yunusların yeniden denizlere dönmesini istiyoruz. Bu hayvanların son derece zeki oldukları ve esaret altında acı çektikleri bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda,” dedi: “Biz büyük bir hedefle yola çıktık ve dünyanın ilk sabit Deniz Canlıları Koruma Alanı‘nı nihayet Lipsi’de hayata geçirdik. Aynı zamanda 2.500 yıldan bu yana yunusları koruyan bir ülkenin kültürel mirasını gelecek nesillere taşımayı ve başka ülkelere örnek olmayı amaçladık.”

Yunuslar başta olmak üzere hayvanların ticari ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda esaret altında tutulması ve eğlence sektöründe kullanılması, dünya çapındaki doğa ve çevre koruma kuruluşlarının tepkisini çekmeye devam ediyor. Yunus parkları ve hayvanlı sirklerin yasaklanması için Türkiye’de çalışmalarını sürdüren Yunuslara Özgürlük Platformu da uzun süredir beklenen bu girişimin, esaretten kurtarılabilecek Türkiye’deki yunuslar için de bir çözüm ve seçenek olabileceğini belirtti.

Türkiye’deki tutsak yunuslar için en olası çözüm 

Yunus parklarının ve hayvanlı sirklerin yasaklanması ve bu tesislerdeki hayvanların koruma altına alınması için geçtiğimiz mayıs ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu‘nda konuyu göndeme getiren Platform sözcüsü Öykü Yağcı şunları söyledi: “2010’dan bu yana milletvekillerine, yerel yöneticilere, ilgili bakanlıklara ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarına, benzer bir yunus rehabilitasyon alanının Türkiye denizlerinde kurulması için çağrı yapıyoruz. Rehabilite edilemeyecek ve denize geri dönemeyecek durumda olan yunus ve balinaların ise, oluşturulabilecek deniz koruma alanında, insan etkisinden ve sömürüsünden uzak bir şekilde ömür boyu korunması yönündeki taleplerimizi dile getiriyoruz.”

Lipsi’de yerel yönetiminin de desteklediği oluşumun tam da kendilerinin talep ettiği ettiği gibi hem deniz canlılarının hem uzman veteriner hekimlerce tedavi ve rehabilite edileceği hem de hayvanlara zarar vermeden eğitim ve araştırma merkezi olarak yeni nesil deniz memelisi uzmanlarını ağırlayacağını anlatan Yağcı, “Türkiye’ye en yakın adalardan biri olan Lipsi’de dünyanın ilk sabit yunus koruma alanının açılması bu açıdan umut verici bir gelişme. Bu; Bodrum, İstanbul, Marmaris, Kuşadası ve Antalya‘daki 10 farklı tesiste gösteriye zorlanan yunuslar için büyük bir şans ve en olası çözümlerden biri olabilir” dedi.

https://www.youtube.com/watch?v=y-ihwo9hLCM&feature=youtu.be

Toplumsal Bellek Platformu’ndan Canan Kaftancıoğlu’na destek

Kaftancıoğlu, 17 yıla kadar hapis cezası istemiyle yarın hâkim karşısına çıkacak

CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu‘na “Cumhurbaşkanına hakaret, Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama, halkı kin ve düşmanlığı tahrik etmek ve terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından açılan dava yarın görülmeye başlanacak.  Toplumsal Bellek Platformu, Kaftancıoğlu’na destek olmak amacıyla bir bildiri yayımladı. Platform, “CHP İstanbul İl Başkanı olan Canan Kaftancıoğlu’na açılan dava, İstanbul seçiminin kazanılmasındaki rolü nedeniyle iktidarın seçim yenilgisini birilerine fatura etmek istemesiyle doğrudan bağlantılıdır” dedi.

Platformun açıklamasında; “Öncesinde ona dair yürütülen karalama kampanyalarını, ithamları, hatta sosyal medyada ve bir takım yandaş basında linç girişimlerini kaygıyla izledik. Bu çeşit saldırıların kendi yakınlarımızı nasıl bizden aldığını gördük. Dini ve milli değerleri bahane ederek Sabahattin Ali’den bu yana ezber ettiğimiz cinayetleri nasıl yaşadığımızı en iyi biz biliriz!” ifadelerini kullanıldı.

Kaftancıoğlu hakkında üretilen sahte içerikler delil kabul edilerek açılan davanın zamanlamasına vurgu yapan platform, “Bizim için bu dava, ailemizin bir parçasına yapılan cezalandırma istemi değildir yalnızca. Aynı zamanda bu ülkede yakınlarımız nezdinde yıllarca mücadele ettiğimiz değerlerimiz, adalet, hak, hukuk ve eşitlik arayışına karşı başlatılmış olmasıdır. …. Sonuna kadar ailemizin baş tacının yanında olacağımızı bildiririz” denildi.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

Türkiye doğal kaynaklarını dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti

Limit Aşım Günü, bu yıl Türkiye için 27 Haziran; dünya geneli için ise 29 Temmuz olarak belirlendi. Türkiye bu yıl doğal kaynakları dünya ortalamasından 32 gün önce tüketerek 2020’nin kaynaklarına borçlanmaya başladı.

Gezegenin yıllık biyolojik kapasitesinin kullanıldığı ve tüketimin talebin üstüne çıktığı günü belirten Dünya Limit Aşım Günü, bu yıl Türkiye için 27 Haziran olarak belirlendi. Bu tarih, doğanın bize 2019 boyunca kullanmamız için sunduğu kaynakları, daha altıncı ayın sonunda tüketmiş olduğumuz ve kalan altı ayda 2020’den borç alacağımız anlamına geliyor.

Eğer dünyadaki herkes ortalama bir Türkiye vatandaşı gibi yaşıyor olsaydı; doğanın bir yıl içinde yenileyebildiği bu kaynakları 27 Haziran’a gelindiğinde tüketmiş olacaktı. Bu aynı zamanda mevcut tüketimi karşılamak için bir dünyaya daha ihtiyaç duyulduğu anlamına geliyor. Bir başka deyişle, iki dünya varmış gibi tüketiyoruz.

Dünya 29 Temmuz üretilenden fazlasını tüketmeye başlamış olacak

Dünya üzerindeki yenilenebilir kaynaklar ile insanların bu kaynaklara yönelik talebini değerlendiren araştırmalar yürüten Küresel Ayak İzi Ağı’nın (Global Footprint Network) verileri, dünyanın içinde bulunduğu kritik durum hakkında hiç de iyi haberler vermiyor.

İnsanlığın doğa üzerindeki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda yerine koyabileceği kapasiteyi aştığı gün olan Küresel Limit Aşım Günü, Küresel Ayak İzi Ağı tarafından bu yıl 29 Temmuz olarak saptandı. Bu tarih itibariyle insanlık, dünyanın yıl içinde yenileyebileceği kaynaklardan daha fazlasını tüketmeye başlamış olacak.WW

Her ülkenin kaynak kullanım hızı farklı olduğu için, Limit Aşım Günü ülkeden ülkeye değişiklikler gösteriyor.

Türkiye, dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti

Türkiye, bu yıl doğal kaynakları dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti. 2018’de 11 Temmuz olan ülkemizin Limit Aşım Günü, dünya ortalamasından 21 gün önceydi. Yani Türkiye her yıl, giderek artan bir hızla kaynakları dünya ortalamasından daha hızlı tüketiyor.

WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Türkiye’nin kaynaklarını dünyaya oranla daha hızlı tüketmesiyle ilgili “Ekolojik kaynakları aşırı kullanarak limit aşımına yol açmanın sonucunda ormanlar yok oluyor, biyolojik çeşitlilik kayboluyor, balık stokları azalıyor, tatlı su kaynakları yitiriliyor, topraklar erozyona uğruyor, hava kirleniyor. Atmosferde artan karbondioksitin tetiklediği iklim değişikliği, kuraklıklar, orman yangınları, aşırı yağışlar ve benzeri olaylarla kendini giderek daha belirgin bir şekilde hissettiriyor” diyerek uyarıda bulundu.

Pasinli: Devletlerin yanında insanlara da iş düşüyor

WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, Türkiye’nin Ulusal Limit Aşım Günü’nün 14 gün öne çekmesiyle ilgili yaptığı değerlendirmede “Bu durum dünyamızın ekolojik çöküşünde bizlerin de rolü olduğunu gözler önüne seren ciddi bir gösterge”dedi.

Pasinli şöyle konuştu: “Doğa sorunları genelde çok karışık ve genellikle devletlerin çözmesi gereken sorunlar olarak algılanıyor. Devletlere iş düştüğü muhakkak, ancak bireylerin, kurumların, STK’ların da sorumlulukları büyük. Bireyler olarak atığımızı azaltarak işe başlayabiliriz. Günlük hayatımızda yapacağımız ufak değişikliklerin toplama etkisi tahminimizden çok daha büyük. Kurumlar olarak, her sektörün ‘sosyal sorumluluğu’ bir proje olarak görmek yerine ‘iş yapış şeklini dönüştürmek’ olarak benimsemesini önemsiyoruz. Devletler açısından ise bir enerji devrimi yaşanması gerekiyor. Birçok ülke kömür santrallerini kapatma kararı aldı. Türkiye’de bundan sonra yapılacak yatırımların güneş ve rüzgâr odaklı olması, teşviklerin de kömürden bu alana kaydırılması çok önemli adımlar.”