Ana Sayfa Blog Sayfa 2479

Kaftancıoğlu davası 18 Temmuz’a ertelendi: ‘Hukuk sistemine geçmiş olsun’

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, altıyıl önceki tweet’leri nedeniyle 17 yıla kadar hapis talebiyle yargılanmasına başlandı. Reddi hâkim talebi reddedilen Kaftancıoğlu’nun ek süre istemi de uzun tartışmalar sonucu kabul edildi. Dava 18 Temmuz’a ertelendi

‘Cumhurbaşkanına hakaret, Türkiye Cumhuriyeti devletini alenen aşağılama, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek ve terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamalarıyla hakkında dava açılan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu bugün hâkim karşısına çıktı. 17 yıla kadar hapisle yargılanan Kaftancıoğlu’na destek amacıyla yüzlerce kişi de ‘Hak, hukuk, adalet’ sloganlarıyla İstanbul Adliyesi’ne geldi. Mahkeme heyetinin, Kaftancıoğlu’na savunma için ek süre verilmemesi tartışmalara neden oldu. Verilen aranın ardından savunma için ek süre verilmesi kararlaştırılarak, dava 18 Temmuz’a ertelendi. Kaftancıoğlu duruşma salonundan alkışlar eşliğinde çıktı. Kendisine “Geçmiş olsun” diyenlere Kaftancıoğlu “Hukuk sistemine geçmiş olsun” yanıtını verdi.

İstanbul’da 31 Mart’taki seçimi Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasının ardından, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Berkin Elvan’ın ölümü, Gezi Parkı eylemleri ile yolsuzluklara yönelik yıllar önce attığı tweetler yargının radarına girmişti. Kaftancıoğlu’nun avukatları, iddianamede delil olarak gösterilen sosyal medya paylaşımları arasında, sahte tweetler de bulunduğuna dikkat çekti.

Avukatlar salon dışında kaldı

Canan Kaftancıoğlu duruşmasına sadece avukatı Fikret İlkiz, milletvekilleri ve sarı basın kartı sahibi gazeteciler alındı. Aralarında Eşber Yağmurdereli’nin de bulunduğu çok sayıda avukat salonun dışında kaldı. Kaftancıoğlu’na savunma için ek süre verilmezken, reddi hâkim talebine ilişkin karar verilmeden duruşmaya devam edildiği için mahkeme salonunda tartışma çıktı. Hâkimin, avukatların duruşma düzenini bozduğunu iddia ederek salondan çıkarılacaklarını söylemesi de tepki çekti. Söz almadan konuştuğu gerekçesi ile avukat Ömer Kavili salondan çıkarıldı.

Karşı tarafın avukatı ise Kaftancıoğlu’nun tweetlerine ilişkin açıklama yaptığını ve fikrinin değişmediğini söylediğini belirtti. Avukat, reddi hakim talebinin de reddedilmesini istedi. Savunma avukatı, “Müşteki makamı iddia makamının yerine geçmiştir, katılma talebi konusunda neden bizim görüşümüzü almadınız? Usül olarak hatadır, kanun nezdinde yok hükmündedir” dedi.

Kaftancıoğlu: Suçlamaları asla kabul etmiyorum

Duruşma sonrası açıklama yapan Kaftancıoğlu şunları söyledi: “Bu sıcağın altında destek için gelenlere teşekkür ediyorum. Herkesin yapacağı daha önemli işleri varken bu davada biz bir araya gelmek zorunda kaldık. İddianamelerdeki suçlamaları asla ve asla kabul etmiyorum. 31 Mart başarısından hemen sonra suçlanıyorum. Yıllar sonra söylemlerimin dava konusu olmasının tek bir sebebi var; biz mevsimi başlıyor. Toplumsal olaylara ilişkin tepki vermemden daha doğal bir şey olamaz. İstanbul’dan yanan umut ışığı birilerini rahatsız etti. Soruşturma dosyası İl Başkanı olmamdan hemen sonra, iddianame 31 Mart’tan sonra hazırlandı. 23 Haziran seçimlerinin hemen ardından hâkim karşısına çıktım. Tüm hukuki haklarımı sonuna kadar savunacağım. Ek süre talep ettik. Her ne kadar zorlansak da… Yine yargı hızlı çalışarak 18 Temmuz’a gün verdi. Ben bu yüzden bu mevsime ‘biz mevsimi’ diyorum.”

Canan Güllü: Kadının her başarıdan sonra balyoz yemesinden bıktık

Duruşmaya katılan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü  şu değerlendirmeyi yaptı: Çok kalabalık bir izleyici grubu duruşmayı izledi. Saraylar yaptırdık, adliyeleri genişlettik ama bu duruşmada da mekansal alan yetersiz kaldı. Buram buram terleyen, kapısından içeriye girilmeyen dar duruşma salonlarında bu kalabalığa hizmet edemeyen bir sistem karşımızdaydı. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak burada bulunmamızın nedeni, kadının karar mekanizmalarında yer alması yönünde gayret gösteren bir kadın siyasetçinin altı yıl önce attığı tweet’ler nedeniyle 31 Mart sonrası yargılama konusu haline getirilmesiydi. Bu durumu kabul etmiyoruz. Madem ki suç teşkil ediyor bu paylaşımlar, altı yıl önce de suçtu. Altı yıl sonra suç olarak kabul edilmesinin arkasında 31 Mart seçimlerini kazanmak mı gerekiyor? Biz Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak kadınların karar mekanizmalarında kazandığı her başarının arkasından bir balyoz yemesinden bıktık.

Tanrıkulu: Kazanılmış seçimin hesabını soruyorlar

Sezgin Tanrıkulu soruşturmanın açıldığı ve iddianamenin hazırlandığı  tarihlere dikkati çekerek, ” Bütün bu tarihler ve iddianamenin içeriği sonuçta bu yargılamanın adil ve dürüst yapılmayacağını ortaya koydu. Bugün heyet de ilk başta ek süre vermeyerek, sonra da süre vererek tutumunu ortaya koydu. Bu dava siyasi bir davadır. Dava, 6 yıl önceki suç konusu olmayan tweetler nedeniyle açılmıştır. Amaç İstanbul’da kazanılmış seçim şahsında Canan Kaftancıoğlu’ndan hesap sormaktır. Ama başaramayacaklar” diye konuştu.

Ağbaba: Parti olarak Kaftancıoğlu’nun arkasındayız

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba da şunları söyledi: “2011 yılından beri milletvekiliyim. Maalesef sürekli adliyelerdeyiz. Yargılamaları saray hâkimleri tarafından yapılıyor. Ortada suç yok, 6-7 yıl önce atılan tweet var. Muhalefeti susturma yönelik bir hareketle karşı karşıyayız. Maalesef hâlâ FETÖ’yü kötü kopya ederek yargılamalar devam ediyor. Hafta başı Silivri’de Gezi Davası izledik. Oradaki kepazeliklerin bir yansıması da burada. CHP’yi susturmaya çalışıyorlar. Bugün de hukukun yanında yer almaya devam edeceğiz. Saray’ın adliyesi, hâkimleri CHP’yi, Canan Kaftancıoğlu’nu susturamayacak. Parti olarak da Canan Kaftancıoğlu’nun arkasındayız.”

AYM’den Deniz Yücel için hak ihlali kararı

Anayasa Mahkemesi, Türkiye’de bir yıl boyunca tutuklu kalan gazeteci Deniz Yücel’in başvurusunu karara bağladı. Yüksek Mahkeme, Yücel’in hem kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı hem de ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine hükmetti.

Türkiye’de bir yıl boyunca tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Alman ve Türk vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in başvurusunu değerlendiren Anayasa Mahkemesi (AYM) Anayasa’nın üç ayrı maddesinin ihlal edildiğine karar verdi. Yüksek Mahkeme, Yücel’in, “suç işlediğine dair makul bir şüphe olmaksızın tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gazetecilik faaliyetlerine ilişkin haber ve yazılarından dolayı tutuklanması nedeniyle de ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini” öne sürdüğünü hatırlattı.

PKK liderlerinden Cemil Bayık ile yaptığı röportaj gerekçesiyle Şubat 2017’de tutuklanan Yücel’in başvurusu üzerine, tutuklamanın hukuki olmadığı iddiası yönünden yaptığı değerlendirmede AYM, Anayasa’nın 19’uncu maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

 Somut olgu yok

AYM, bu kararına gerekçesini açıklarken “terör örgütü üyeleriyle irtibat kurmak, gazetecilik dışında başka bir amaca yönelik olarak gerçekleştirilmişse suçlama konusu olabilir” ifadesini kullandı. Mahkeme, “Bu durumda da irtibatın gazetecilik dışında başka bir amaçla gerçekleştirildiğinin somut olgularla ortaya konulması gerekir. Ancak soruşturma makamlarınca böyle bir olgu ortaya konulamamıştır” diye ekledi.

 ‘Ölçüsüz müdahale’

İfade ve basın özgürlüklerinin ihlali iddiası yönünden yaptığı değerlendirmede de ihlal tespit edildi:

“Başvurucunun tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğu görülmektedir. Hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez” hükmüne varan mahkeme, Anayasa’nın 26’ncı ve 28’inci maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verdi.

14 Şubat 2017’de kendi isteğiyle ifade vermek için gittiği emniyette gözaltına alınan Yücel, 27 Şubat 2017’de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve terör propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Yücel, 16 Şubat 2018’de İstanbul 32’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmişti.

İstanbul Caz Festivali ‘Müzikte Cinsiyet Eşitliği’ sözü verdi

Müzik sektöründe cinsiyet eşitsizliğine karşı Britanya kaynaklı Keychange Girişimi’ne katılan İstanbul Caz festivali, 2022’ye kadar programlarında yarı yarıya cinsiyet dengesini sağlama kararı aldı.

22 yıldır İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Caz Festivali, Britanya merkezli PRS Vakfı’nın müzik sektöründe cinsiyet eşitsizliğine karşı başlattığı Keychange Girişimi’ne katıldı.  Sektörde cinsiyet eşitsizliğine karşı siyasetçiler, sanatçılar ve müzik endüstrisini bir araya getiren Vakfın hayata geçirdiği Girişim, 2022 yılına kadar müzik festivallerinde 50:50 cinsiyet dengesi sağlamaya teşvik etmeyi amaçlıyor. Yarın 26’ncı kez müzikseverlerle buluşmaya hazırlanan İstanbul Caz Festivali de, Avrupa Birliği’nin Yaratıcı Avrupa programı tarafından desteklenen programa katılarak, 2022 yılına kadar programlarında 50:50 cinsiyet dengesini sağlamayı kararlaştırdı.

Şimdiye kadar 23 ülkeden 130’un üzerinde festival, 2022’ye kadar program şartlarını yerine getirme taahhüdünde bulundu. Dünyanın farklı ülkelerinden Keychange’e katılan yedi festival de cinsiyet dengesinin sağlanması adına adımlar atacağına dair söz verdi.

İtalya’da yardım gemisi için bir günde 100 bin avro toplandı

İtalya karasularına izinsiz giren yardım gemisi Sea-Watch için olası bir yaptırım cezasına karşı bir günde 100 bin Euro toplandı. 14 günlük bekleyişin sonunda geminin Alman kaptanı Carola Rackete, yasağı delerek limana yanaşma girişiminde bulundu.

İtalya karasularına dün izinsiz giren 42 mülteciyi taşıyan yardım gemisi Sea-Watch için yaptırım uygulaması ihtimaline karşı internette başlatılan kampanyada 100 bin avro bağış toplandı. Kurtardığı mültecilerle iki haftadır denizde bekletilen ve karaya yanaşmasına izin verilmeyen yardım gemisi, kaptanın inisiyatif alarak izinsiz İtalya karasularına girmesiyle Lampedusa adası açıklarına doğru ilerlemişti.

12 Haziran’da, Libya’dan Avrupa’ya doğru yola çıkan 53 mülteciyi kurtaran gemideki, 11 kişi acil tıbbi yardıma ihtiyaç duydukları için İtalya’ya kabul edilmişti.

Ancak İtalya’nın yeni “güvenlik kararnamesi”, izinsiz olarak kara sularına giren gemilere yaptırımlar öngördüğü için Sea-Watch, diğer 42 mülteciyle birlikte günlerce uluslararası sularda güvenli liman açılmasını beklemişti. 14 günlük bekleyişin sonunda geminin Alman kaptanı Carola Rackete, gemideki insanların güvenliğini daha fazla garanti edemeyeceği gerekçesiyle dün İtalya’nın koyduğu yasağı delerek limana yanaşma girişiminde bulundu.

BBC Türkçe’nin haberine göre, Almanya merkezli Sea Watch örgütünün İtalya Sözcüsü Giorgia Linardi de gemide intihar vakaları yaşanması riskinin bulunduğunu belirtti ve bu insanların hayatını kurtarmanın her türlü yaptırımdan daha önemli olduğunu vurguladı.

İtalya’nın göç karşıtı popülist hükümetinin bu ay kabul ettiği “2. güvenlik kararnamesi” uyarınca Sea-Watch, izinsiz olarak İtalyan kara sularına girdiği gerekçesiyle 50 bin euro’ya kadar idari para cezası ve gemiye el koyulması riskiyle karşı karşıya. Geminin kaptanı da hapis cezası alabilir.

‘İtalyanın kanunsuzlara değil, turistlere ihtiyacı var’

İtalya hükümeti, SeaWatch’a taviz verme niyetinin olmadığını gösteren sert açıklamalarda bulundu. Sivil toplum kuruluşlarının gemilerine limanları kapama politikasının mimarı olan Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini, SeaWatch örgütünü “siyasi savaş yürütmekle” suçladı. Salvini “Gemiye el koyulur ve mürettebat tutuklanırsa bundan ancak memnun olurum” dedi. Aşırı sağcı lider ayrıca “Lampedusa ve İtalya’nın para harcayan turistlere ihtiyacı var, bizim bakmak zorunda olduğumuz kanunsuzlara değil” ifadelerini kullandı.

‘Limanları açın gösterileri’

Öte yandan sol kanattaki muhalefet partileri ve Katolik Kilisesi’nden ise hükümete eleştiri ve göçmenlere destek eylemleri geldi. İtalya’nın birçok kentinde hükümete “Limanları açın” mesajı verilen gösteriler düzenleniyor.

Sosyal medyadaki bağış kampanyalarına da binlerce kişi katılarak 24 saatten kısa sürede 100 bin avronun üzerinde bağış yaptı. Linardi, “Salvini bizi finanse etmiş oldu, hiç almadığımız kadar bağış aldık, internet sitemiz çöktü. İçişleri Bakanı’na teşekkür ederiz” dedi.

İtalya basını: Bastır kaptan

SeaWatch gerilimi bugünkü İtalyan gazetelerinin baş sayfalarında yer aldı. La Repubblica manşetten “Bastır Kaptan” başlığını atarak kaptan Carola Rackete’ye destek verdi. Gazetedeki bir yorum yazısında da Kaptan, sivil itaatsizlik eylemi nedeniyle övüldü. Il Manifesto gazetesi de, Salvini’nin de destekçileri tarafından “kaptan” olarak anılmasına üstü kapalı gönderme yaparak Rackete’nin fotoğrafının üzerine “Kaptan, benim kaptanım” manşetini attı.

İtalyan Katolik Kilisesi yönetiminin gazetesi Avvenire de hükümetin gemiye liman açmamasını eleştirerek “İnsanlık dışı blokaj” manşetiyle çıktı. Sağ yayın çizgisine sahip gazeteler ise SeaWatch gemisinin İtalya yasalarını ihlal ettiğini vurgulayarak hükümetin politikasını destekler başlıklar attı.

 

Doktorlardan iklim değişikliğine karşı sivil itaatsizlik çağrısı

‘Çevre krizi aynı zamanda bir sağlık krizidir’ diyen 1000’i aşkın doktor, Guardian’a bir mektup göndererek hükümetleri eyleme çağırdı: Kibarlık artık bir anlam ifade etmiyor ve eylemsizlik ihmalkarlıktır. Çocuklar gelecekleri adına ayaklanıyorlar. Bizim de onlarla birlikte doğrudan harekete geçmemiz gerekli.

40 profesör, kamu sağlığı alanında çalışan uzmanlar ve kraliyet kolejlerinin eski başkanlarının da aralarında olduğu 1000’den fazla doktor, çevre krizine karşı şiddetsiz sivil itaatsizlik çağrısında bulundu. Doktorlar, Guardian gazetesine yazdıkları mektupta hükümet politikalarının “çok yetersiz” olduğunu belirterek, politikacıları ve medyayı ekolojik krizin aciliyetinin gerçekleriyle yüzleşmeye ve eyleme geçmeleri çağrısı yaptı.

Mektupta şu ifadeler kullanıldı: “Duyarlı profesyoneller olarak en savunmasız toplulukları ilerleyen çevresel felaketlere sürükleyen mevcut politikaları onaylayamayız. Özellikle artan sıcaklıkların sağlık üzerindeki etkilerinden, toplumsal çöküş ve kitlesel göçten endişe duyuyoruz. Böylesi bir çöküş tehlikesi hiç beklenmedik ölçülerde fiziksel ve zihinsel sağlığa zarar verebilir.”

Doktorlar, mektuplarında İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg ve Britanya’da iklim eylemleri başlatan Yokoluş İsyanı’nın protesto eylemlerini de desteklediklerini kaydetti: “Hükümetler, çevresel çöküşü tehlikeye atan yetersiz politikaları uygularken kendi sorumluluklarını görmezden geliyorlar. Bu noktada şiddetsiz doğrudan eylem sorumlu bireyler için makul bir seçim haline geliyor.”

Sheffield Hastanesi’nden emekli bir yardımcı uzman hematolog olan ve mektup için girişimde bulunan Bing Jones, sağlık sektöründe iklim krizi konusunda giderek artan bir endişenin olduğunu söyledi.  “Bu tarz bir organizasyon konusunda uzman değilim ama birkaç hafta içinde 1000’den fazla doktor imzaladı” diyen Jones şöyle konuştu: “Kuzey Kutup bölgesindeki çoğu buzulu, birçok vahşi hayvanı ve verimli topraklarımızı kaybettik. Gittiğimiz yol 3 derece veya daha fazla bir ısınma. Kaçınılmaz zararları sınırlandırmak için şimdi harekete geçmeliyiz.”

İklim krizi hasta bir insan gibi

Mektubu imzalayan doktorlardan bazıları, iklim krizini hasta bir insana benzetiyor. Sheffield’den pratisyen hekim olan Aarti Bansal, “Gezegenin ateşi var ancak insanların aksine yaşam sistemleri çöküyor. Bu ateşin kontrolden çıkmasını engellemek için 10 yılımız var ve herhangi bir acil durumda harekete geçtiğimiz gibi bunu çocuklarımıza ve dünyadaki bütün yaşama borçluyuz” diye konuştu. Jones, “İklim krizinin belirtileri oldukça açık ve kaçınılmaz ve çözümün ne olduğunu biliyoruz. Tıbbi bir durumda bir hasta çözümü görmezden gelmez ve bizim de aynı şekilde çevresel acil durumu ve korkunç sonuçlarını görmeliyiz” dedi.

‘Şu an bizim mirasımız olacak’

İmzacılardan, Exeter Üniversitesi’nden ve İngiltere Kamu Sağlığı ve İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti’nde (NHS) sürdürülebilir kalkınma direktörü olan Dr. David Pencheon ise, “İklimsel çöküşün bilimsel ve ampirik kanıtlarının inkar edilemez” olduğunu belirtti.  Pencheon, “Hayatı yaşanabilir kılan her şey ağır risk altında. Bu şu an, bizim zamanımızda yaşanıyor ve bizim mirasımız olacak. Tarihçiler 21. yüzyılın ilk 30 yılına baktığında, ‘Her şeyi biliyorlardı ancak hiçbir şey yapmadılar diyecekler’” dedi.

‘Eylemsizlik ihmalkarlıktır’

Doktorlar, iklim aktivistlerinin üç talebini destekliyor: Hükümetlerin iklim krizi hakkındaki gerçekleri söylemelerini, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) belirlediği zaman diliminde sıfır karbon emisyon hedefi uygulamalarını ve iklim ve ekoloji adaleti adına hükümetlerin halk liderliğinde ilerleyecek meclisler.

Jones, dünya çapından doktorların ve tıp uzmanlarının iklim krizine karşı harekete geçtiklerini ve acil değişim çağrısı adına güçlü sesler olabileceğini belirterek şunları söyledi: “Çevre krizinin aynı zamanda bir sağlık krizi olduğuna dair farkındalık artıyor. Doktorlar bilimsel okur yazarlar oldukları için iklim krizine dair gerçekleri ve her gün insanların sağlığı ile ilgilendikleri için krizin olası etkilerini anlıyorlar. Kibarlık artık bir anlam ifade etmiyor ve eylemsizlik ihmalkarlıktır. Çocuklar gelecekleri adına ayaklanıyorlar. Bizim de onlarla birlikte doğrudan harekete geçmemiz gerekli.”

 

Putin: Liberal değerler hükümsüz hale geldi

Sığınmacıların haklarını sorgulayan Putin, Rusya’nın homofobik olmadığını ama ‘batının eşcinselliği kucaklama hevesini’ aşırı bulduğunu söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin liberal değerlerin hükümsüz hale geldiğini, çünkü “batı ülkelerinde yaşayan birçok kişi tarafından reddedildiğini” söyledi.

Financial Times‘a konuşan Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel‘in sığınmacılara karşı liberal bir politika izleyerek çok büyük bir hata yaptığını ifade etti. Sığınmacılara karşı sert ifadeler kullanan Rus lider, “Liberal düşünce hiçbir şey yapılmaması gerektiğini varsayar. Sığınmacılar istediği gibi öldürebilir, çalabilir ve tecavüz edebilir çünkü sığınmacıların hakları korunmalı. Hangi haklar bunlar?  Her suçun bir cezası olmalı” diye konuştu.  Putin, “İşte bu yüzden liberal düşünce hükümsüz hale geldi. Halkın çoğunluğu için bir çıkar çatışması haline geldi” dedi.

Putin aynı zamanda Rusya’nın homofobik olmadığını, ama “batının eşcinselliği kucaklama hevesini” ‘aşırı’ bulduğunu söyledi.  Rus lider ayrıca liberal çevrelerin Katolik kilisesinin problemlerini kiliseyi yok etmek için kullandığını öne sürdü.

Eczacılık Fakültesi sayısı 50’yi buldu, eczacılar tepkili: Hem meslek hem halk sağlığı tehlikede

Türk Eczacıları Birliği, 2001’de sekiz olan Eczacılık Fakültesi sayısının son Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle 50’ye çıktığını bildirerek, “Bu artış akıl almazdır” dedi. Birlik YÖK’e de seslenerek, acilen eğitim planlaması yapmasını istedi.

Eczacılar bir açıklamayla fakülte sayısının 50’ye yükseltilmesine tepki gösterdi. 25 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nin resmen kurulduğunu belirten Türk Eczacıları Birliği “Böylece Türkiye7de bulunan eczacılık fakültesi sayısı 50’ye yükselmiş oldu. 2001 yılında bu sayı yalnızca sekiz idi. Bu artış akıl almazdır” dedi.

Birlikten yapılan açıklamada bu olağandışı artışın nedenleri şöyle açıklandı:

  • Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu 2018 yılı verilerine göre eczane açılabilecek yer sayısı
  • Her yıl 2 bine yakın öğrenci eczacılık fakültelerinden mezun oluyor.
  • YÖK’ün 2019-2020 yılı eczacılık fakülteleri için belirlediği kontenjan 3 bin 524.
  • Sağlık Bakanlığı Sağlıkta İnsan Kaynakları 2023 Vizyonu’na göre 2023 yılında eczacı ihtiyacı 32 bin 900.
  • Hâlihazırda eczacı sayısı 37 bin 761.

Bu sayısal verilerin durumun vahametini gözler önüne serdiği, eczacılık mesleği ve halk sağlığının tehlikede olduğunu gösterdiği belirtilen açıklamada, YÖK’ün de eğitim planlaması yapmadığını, ülkenin kaynakları ve istihdam olanaklarının düşünülmeksizin adımlar attığını ortaya koyduğu kaydedildi.

Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Eczacı akademisyeni bulunmayan, öğretim elemanları eksik, altyapısı yetersiz, fiziki ve sosyal imkânları kısıtlı, bilimsel çalışma yapmaya uygun ortamı olmayan eczacılık fakülteleri ağır bir gerçeklik olarak karşımızda dururken yeni eczacılık fakültelerinin açılması ne derece gereklidir? Ondokuz Mayıs Üniversitesi, köklü ve nitelikli bir üniversitedir. Bütün üniversitelerimizin öyle olması gerekir. Ama sağlık insan gücünün planlanmasına da ihtiyacımız yok mudur? Daha önce sorduğumuz ve maalesef yanıt alamadığımız pek çok soru ile birlikte bunun cevabını da YÖK’ten bekliyoruz.”

‘Yenisi açılmamalı, kontenjanlar düşürülmeli’

Konuya ilişkin kaygılarının yanı sıra çözüm önerilerini de defalarca dile getirdiklerini ancak görmezlikten gelindiklerini belirten eczacıların önerileri şöyle

–  Devlet, vakıf fark etmeksizin yeni eczacılık fakülteleri açılmamalıdır.

– Öğretim elemanı eksik, altyapısı bilimsel çalışma yapmaya uygun olmadığı halde açılmış olan eczacılık fakülteleri, bünyesinde bulundukları üniversite ve sanayi iş birliği ile Ar-Ge merkezlerine dönüştürülmelidir. Böyle bir imkan bulunmaması halinde kapatılmalıdır.

– Eczacılık fakültesi kontenjanları belirlenirken ülkenin kaynakları, sektörün iş gücü ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır.

– Kontenjanlar acilen azaltılmalıdır.

– Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda eczacılık alanına başarı sırası şartı getirilmeli ve ilk 60 bine giren öğrenciler eczacılık fakültelerine yerleştirilmelidir.

“Her dört gençten birinin işsiz olduğu, diplomanın işsizlik belgesi yerine geçtiği, istihdamın sağlanamadığı, gençlerimizin yarınlarından umutsuz olduğu bir ülke kaderimiz değildir, olmamalıdır” denilen açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Bizler, mesleğimizin ve ülkemizin geleceği adına endişeliyiz. Yapılan yanlışlardan dönülmediği takdirde eczacıların ciddi bir istihdam sorunu ile karşı karşıya kalacağı ortada. Gelecekte eczacılık alanında işsizlik baş gösterdiğinde, plansızca açılan eczacılık fakültelerinden mezun olacak genç arkadaşlarımız hepimizin sorumluluğunda.” Açıklamada, konuyla ilgili tüm tarafların öneri ve görüşlerinin dikkate alınmasıyla oluşturulacak bir yol haritasının önemine vurgu yapıldı.

 

Seçim ertelemesi bitti: Elektriğe yüzde 15 zam, doğalgaz zammı kapıda

23 Haziran İstanbul seçiminin ardından, bekletilen zamlar, uygulanmaya başladı. Çay, şeker ve akaryakıttan sonra elektriğe de yaklaşık yüzde 15 zam geldi, doğalgaz zammı ise sırada.

Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’nun (EPDK) bugünkü toplantısında kamu ve özel sektör üretim şirketlerinin biriken maliyetlerinin tüketiciye yansıtılmasına karar verildi. Buna göre, 1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere elektrik fiyatları konut, ticarethane ve sanayide ortalama yüzde 14.98 oranında artırıldı.

Sıra doğalgazda

Doğalgaz fiyatlarını belirleyen BOTAŞ’ın da 30 Haziran’a kadar 1 Temmuz’dan geçerli yeni tarifeleri belirlemesi gerekiyor. Şirketin doğalgaza, elektriğe yakında bir oranda ‘çift haneli’ zam yapma olasılığı güç kazandı. Şeker ve çay fiyatlarına da İstanbul seçimi sonrası yüzde 15 ila 16 oranlarında zam gelmişti.

 

İmamoğlu bir kez daha ve resmen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu 31 Mart seçimlerinden sonra AKP’nin itirazı üzerine elinden alınan mazbatasını tekrar aldı. Vali Yerlikaya’dan görevi devralan İmamoğlu, Saraçhane’de kendini bekleyen onbinlerce insana seslendi: İstanbullu, 23 Haziran’da Cumhuriyet’e ve demokrasiye olan bağlılığını tescilledi.

23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul seçimlerinde yeniden Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu, görevi resmen devraldı. Yasal itiraz süresinin de tamamlanmasıyla İl Seçim Kurulu’ndan mazbatasını alan İmamoğlu, çoğunluğu kadın olan heyetin imzasıyla mazbatayı aldığına dikkat çekti:“Bu aynı zamanda bize kamu yönetiminde, yapacağımız görevlerde cinsiyet eşitliği adına kadınların varlığı adına, kadınların toplumdaki yeri adına da değerli bir mesajdır. Bu mesajı da İstanbul’un şehremini olarak taşımaktan onur duyacağım ve bu konuda gerekeni yapacağımı şimdiden ilk günün ilk mesajı olarak paylaşmak isterim”

İmamoğlu, ailesi ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu daha sonra Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı binasına gitti. Ekrem İmamoğlu burada görevi vekaleten sürdüren Vali Ali Yerlikaya‘dan görevi devraldıktan sonra kendisini bekleyen büyük onbinlerce kişiye hitap etti.

İlk talimat nikah için

İmamoğlu mührü teslim aldıktan sonra belediye binası önünde kalabalığa seslendi. Millet İttifakı partilerine ve genel başkanlarına, HDP’ye ve diğer partililere teşekkür eden İmamoğlu, “İsraf bitti, tasarruf başlayacak” mesajı verdi. İmamoğlu, konuşması sırasında dövizi işaret ederek, “Burada bir Trabzonsporlu ile Fenerbahçeli nikahımızı kıyın diyor. Onların nikahını kıyacağım. Alın telefonlarını…” talimatı verdi.

“Cumhuriyete ve demokrasiye inanmanın, geçmişten bugüne tüm değerlerine sahip çıkmanın keyfi içerisindeyim. Sizlerle kucaklaşmanın büyü keyfini yaşıyorum. Bugün demokrasi bayramı. Bugün İstanbul’un bayramı. Hep birlikte çok güzel işler başaracağımızın müjdecisi bugün. İstanbul’a hayırlı olsun” diyen İmamoğlu şunları söyledi:

‘Milletin iradesini hiçbir güç geri çeviremez’

“Hepinizi çok seviyorum. İyi ki varsınız. Cumhuriyete ve demokrasiye inanmanın, geçmişten bugüne tüm değerlerine sahip çıkmanın keyfi içerisindeyim. Sizlerle omuz omuza olabilmenin büyük bir keyfini yaşıyorum. Bugün İstanbul’un bayramı. İstanbul’a hayırlı olsun. Birileri saati durdurmak istedi. 31 Mart gecesi durdurmak istedikleri saati millet çalıştırdı. Milletin önünde hiç kimse duramaz. İstanbul bunu ispat etti. (Hak hukuk adalet sloganları atılıyor) Demokrasiye sıkıntı vermek isteyen bir avuç insana millet öyle bir ders verdi ki, “Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın demokrasi” dedi. Bu millete büyük bir özgüven kazandırdı.

İstanbul, 23 Haziran’da demokrasiye olan bağlılığını gösterdi. Türkiye herhangi bir Ortadoğu ülkesi değildir.

‘Eşitiz biz’

En barışçıl duygularla sandığa gitmesi bakımdan çok değerli. Ben bu şehrin 16 milyon insanına teşekkür ediyorum, hiç ayrım yapmaksızın. Hep beraber demokrasiyi hiçe sayanları bir kez daha milletçe yok saydık. Yok hükmündedir o bir avuç insan. Eşitiz biz. Zengini, fakiri eşitiz biz. Türk, Kürt herkes eşit. Rum’u, Arnavut’u, Ermeni’si milletçe biriz biz. Sünni’si, Alevi’si hep bir aradayız. 16 milyon bütün hemşehrilerime her zaman hizmet edeceğim.”

CHP’ye, Kemal Kılıçdaroğlu’na İYİ Parti’ye Meral Akşener’e, Canan Kaftancıoğlu’na, HDP’ye, Vatan Partisi adayı ve Saadet Partisi’ne, İstanbul gönüllülerine ve  seçmenlere teşekkür eden İmamoğlu,  şöyle devam etti:

“Hepinize şunu söyleyeyim: Ekrem İmamoğlu’nun size söz verdiğim gibi, İstanbul’da israf bitecek, tasarruf başlayacak. Gelir adaleti başlayacak. Hakça, hukuka uygun, eşit bir şekilde İstanbul’un nimetlerini 16 milyona paylaştıracağım. Kendimi bu şehrin insanlarına adayacağım. Sizler için gece gündüz çalışmaya söz veriyorum. Artık zaman kaybetme vaktimiz bitti. Hiçbir lüksümüz yok. Gece gündüz çalışmamız lazım.. Hepinizin bana yardımcı olmasını istiyorum. Hep birlikte çözüm üreteceğiz. İstanbul’a herkesin gönül vermesini istiyorum. Bana yardımcı olmanızı istiyorum. Hep birlikte İstanbul’da benimle beraber çalışmaya hazır mıyız? Birlikte İstanbul’u ayağa kaldıracağız. İş insanlarına sesleniyorum. İlk etapta, özellikle başta kreş kampanyamız olmak üzere çocuklara destek olmalarını bekliyoruz. Kıymetli dostlar biz bu şehrin inançlarını, kurucu değerlerini hep birlikte var edeceğiz. Şehrin her kesiminin insanlarına saygınlık kazandıracağız. Göreceksiniz, huzur ortamı inşa edeceğiz.”

‘Artık partizanlık yok, liyakat ve adalet var’

“Bugün itibarıyla trafikte korna çalmayacağız. Yolda giderken camdan dışarıya çöp atmayacağız. Yere çöp atmayacağız, atanları uyaracağız. Uygar bir şehir olacağız. Otobüste, metroda hepimiz yaşlı bir hemşehrimizi gördüğümüzde, hamileye, engelliye yerimizi vereceğiz. Uygur İstanbullular olacağız. İş ahlakına göre davranmıyorsa, belediyede başka işler peşinde koşuyorsa benim onunla işim olmaz. Liyakatı ile çalışanı başımızın üstünde tutacağız. Bizim kimseyle ayrımımız olmayacak. Biz kaynakları adil dağıtmaya geliyoruz. Şunu bilin seçimin kazananı biz değil, seçimin kazananı İstanbul ve Türkiye’dir.
Benden önce bu şehre iyi işler yapmış kim varsa teşekkür ediyorum. Biz bu şehrin yaşayanlarını barıştıracağız. Siyasette kirli dili yok edeceğiz. Partizanlığı bu binalardan söküp atacağız. Artık liyakat var, adalet var.”

İmamoğlu’nun mazbatasının iptal edilmesinin ardından İBB’deki odasından indirilen Atatürk tablosu yeniden asıldı.

‘Hatamız olduğunda bizi eleştirin’

“Hatamız olduğunda lütfen bizi uyarın. Bizi eleştirin. Bizim arkamızdan başka işler çeviren varsa onlardan da bizi koruyun. Bu şehrin insanları hizmet bekliyor. Biz ne dedik. Kişilere değil, partilere değil biz İstanbul’a hizmet etmeye geliyoruz. Tüm takımlarıyla çok güzel işler başaracağız. Her şey çok güzel olacak. Her şey çok güzel oldu. Kalın sağlıcakla…”

 

Antep’de de Onur Haftası yasak

İzmir, Antalya, Mersin ve İstanbul’un ardından Antep’te de Onur Haftası etkinlikleri yasaklandı. Aktivistlerin açıklama yapmasını engelleyen polisler “Amerika’nın oyunusunuz’ dedi

Gaziantep Valiliği, Antep’te düzenlenen Onur Haftası etkinliklerini yasakladı. Polis, ZeugMadi aktivistlerinin, Yeşilsu Meydanı’nda yapmak istediği açıklamayı da engelledi. Bunun üzerine aktivistler, açıklamayı dün (26 Haziran 2019 Çarşamba) İnsan Hakları Derneği Antep Şubesi’nde yaptı. ZeugMadi adına Yusuf Gülsevgi’nin okuduğu açıklama özetle şöyle:

“Sizler, var oluşumuzu bile bir tehdit olarak gördükçe, biz ‘Her Yürüyüşümüz Onur Yürüyüşü’ demeye devam Ediyoruz. Çocukların geleceğini karartmayı sizler iyi bilirsiniz. Bizler de bu karanlığa karşı aşkımızla mücadele etmeyi iyi biliriz!

Kendi ‘günahlarınızı’ örtmek için onurlu ve adil bir yaşam mücadelesi verenleri ahlaksız ve terörist ilan etmek sizin geleneğiniz ise tek başımıza dahi kalsak susmamak, durmamak, itaat etmemek de bizim geleneğimiz.

Sizin bu saldırganlığınızı körükleyen şeyin bizim gücümüz olduğunu biliyoruz. Türkiye’de 80’lerden beri verdiğimiz mücadelelerin sonunda, bugün sesimizin ve birlikteliğimizin güzelliğinden faydalanmaya çalıştığınızı biliyoruz.

50 yıl önce Stonewall’da polise isyan eden yoksul draglar, 90’larda Hortum Süleyman tarafından Ülker Sokak’tan sürülen seks işçisi trans kadınlar, 2015’ten beri her yıl polis saldırısına uğrayan İstanbul Onur Yürüyüşü ve bugün burada neşe ve özgürlüğümüzü haykırmak için toplanmış olan Antepli lubunyalar; hepimiz yıllardır adil ve özgür bir dünya için mücadelemizi büyütüyoruz.

“Homofobik grup saldırdı”

Yasağa dair kaosGL.org’a konuşan Gülsevgi, şunları söyledi:  “Dün (26 Haziran) saat 15:00’te Yeşilsu Meydanı’da yapmak istediğimiz LGBTİ+ yasaklarına ilişkin basın açıklaması Valilik kararı ile son dakikada yasaklandı. Valiliğin yasağına karşı hukuki süreç başlattık ancak aslında yasağın öncesi var… Geçtiğimiz günlerde Çınarlı Parkı’na kolluk güçleri tarafından sokulmadık.

Bu sebeple dün basın açıklamasından önce Park’a büyük bir gökkuşağı bayrağı astık. Bu sırada sivil polisler ‘Amerika’nın oyunusunuz, bu ibne bayrağıdır, siz bunlara geçit mi veriyorsunuz’ diyerek halkı bize karşı kışkırtmaya çalıştı. Bir anda homofobik bir grup geldi ve iki arkadaşımıza fiziksel şiddet uyguladı.”

Geçtiğimiz hafta içinde İzmir, Antalya, Mersin valilikleri de Onur Haftası etkinliklerini yasaklamış; İstanbul‘da da Onur Yürüyüşü’ne izin verilmemişti.