Ana Sayfa Blog Sayfa 2447

Akkuyu NGS Türk-Rus ortaklı şirketle mühendislik, satınalma, inşaat sözleşmesi imzaladı

Mersin’de inşaatına devam edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS)’ye mühendislik, ekipman tedariki sağlayacak şirketleri tayin etmek üzere  Rus “Konzern Titan-2” A.Ş. ile Türk inşaat şirketi olan IC İçtas İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.  ortaklığıyla kurulan ortak şirket arasında Mühendislik, Satınalma ve İnşaat (EPC:Engineering, Procurement and Construction) Sözleşmesi   imzalandı . Sözleşmeye göre, Akkuyu Nükleer A.Ş iş Sahibi, Rus “Konzern Titan-2” A.Ş.* ile Türk IC İçtas İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ortaklığıyla kurulan Titan 2  İC İçtaş İnşaat Anonim Şirketi yüklenici olarak sorumluluklar üstlendi.

23 Temmuz 2019 tarihinde  Akkuyu NGS sahasında bir araya gelen Rusya Federasyonu Rosatom Devlet Kuruluşu Genel Müdürü Aleksei Lihaçev ile T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez Türkiye’nin katılımıyla Akkuyu NGS ve Titan 2 İC İçtaş İnşaat Anonim Şirketi tarafından imzalar atıldı.

Akkuyu NGS web sitesinde yayımlanan habere göre taraflar, sahada yapılan çalışmaların ilerleyişini incelemiş, santral ihtiyaçları doğrultusunda yapılacak tedariklerin yerelleştirilmesi, Türk şirketlerinin projeye katılım olanaklarını, yabancı yatırımcıların Akkuyu NGS sermayesine katılımları konularını ve Akkuyu NGS’nin Türkiye ulusal elektrik şebekesine bağlanması konularını değerlendirmiş bulunuyor.

Konu ile ilgili açıklama yapan T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Akkuyu NGS inşaatı ile ilgili tüm konularda yapılan işbirliğimizin seviyesini yüksek değerlendiriyoruz. Akkuyu NGS kurulumunu yüksek bir işbirliği ile sürdürmekteyiz. Akkuyu NGS iş planına uygun şekilde ilerliyor. Sahadaki çalışmalar, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının belirlemiş olduğu güvenlik ve işletme konusundaki kriter ve standartlara göre yapılıyor” derken Akkuyu NGS’nin benzersizliği, bu projenin Yap-Sahip Ol-İşlet (Build-Own-Operate) modeli ile gerçekleştirilmesine vurgu yaptı.

Bu tip bir anlaşmanın dünyada bir örneği daha olmadığınıBir şirketin, nükleer santralin tasarımı, yapımı, işletmesi, bakımı ve işletmeden çıkarılmasını kapsayan yaşam döngüsünün tüm aşamalarından sorumlu olduğu dünyadaki ilk deneyim sözleriyle ifade etti.

Rosatom Devlet Kuruluşu Genel Müdürü Aleksei Lihaçev ise “Türk müteahhitleri ve tedarikçileriyle ile işbirliğinin geliştirilmesine ve Türk personelinin eğitimine büyük önem veriyoruz, zira yerli uzmanlar ve şirketler santralin yaşam döngüsü sürecinde işletmenin her aşamasında yer alacaklardır”şeklinde konuştu.

Akkuyu NGS son dönemde 1. reaktörün inşaat sürecinde meydana gelen çatlaklarla, nihayet geçen hafta ise proje mühendislerinin inşaatın zorla devam ettirilmesine dönük içerden yönelttiği eleştirilerle gündem olmuştu. Detaylı haberimize buradan ulaşabilirsiniz.

*“Titan-2” Holdingi, nükleer enerji sektörü tesislerinin inşaatı alanında faaliyet gösteren bir Rus şirketler grubudur. “Konzern Titan-2” A.Ş., ana yüklenici sıfatıyla Leningrad NGS yeni ünitelerinin inşaatında da genel inşaat, montaj ve inşaat sahasındaki elektrik ve montaj işlerini üstlenmiştir. “Titan-2” Holdingi, Finlandiya’nın Hanhikivi-1 NGS inşaatında da ana yüklenici şirket olarak faaliyet yürütmektedir.

Dünya Nükleer Haberleri’nde yer alan bilgiye göre Türk tarafının inşaat işleri için ortaklık kurduğu Rus Titan 2 şirketi Hanhikivi Projesi’nin ana tedarikçilerinden. Yapımına 2013’te başlanmasına rağmen çeşitli belirsizlikler nedeniyle el değiştirerek Fennovoima Oy Şirketi tarafından üstlenilen Hanhikivi 1 reaktörünün inşaatının 2024’te tamamlanması öngörüsüne göre inşaat lisansını 2018’de alması bekleniyordu. Fakat inşaat lisans başvurusunu 2021’e ertelediği için reaktörün 2028 yılında tamamlanması bekleniyor.

Haber: Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

Hasankeyf: Yetkililer yangına seyirci kaldı

Dicle Nehri üzerinde yapılan Ilısu Barajı suları altında kalacak olan 12 bin yıllık tarihe sahip Hasankeyf’i kurtarma girişimleri sürüyor. Artı Gerçek’ten Remzi Budancir’in haberine göre Hasankeyf’te yaşanan yangın ile Ilısu Barajı kapaklarının kapatılmasına ilişkin açıklama yapan Batman Hasankeyf Koordinasyonu, insanlığın ortak kültürel mirası olan Hasankeyf’in tehdit altında olduğunu hatırlattı.

‘YANGIN 3 SAAT SÜRDÜ’

Tarihi kentte baraj nedeni ile fiziki yıkımlar yaşandığının belirtildiği açıklamada, Hasankeyf ve Dicle Vadisi mücadelesi yürütenlerin muhatap bulamadığı vurgulandı. Baraj kapaklarının deneme amaçlı kapatıldığının belirtildiği açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: “Baraj projesinin fiziki çalışmalarından kaynaklı Hasankeyf’te yıkımlar gerçekleşmiştir. Baraj projesinin verdiği zararlar devam ederken, geçen pazar günü (21.07.2019) akşama doğru kalenin üst taraflarında, nedeni henüz belirlenemeyen bir yangın başlamış ve bu yangın gecenin bir vaktinde kendi kendine sönmüştür. Yaklaşık üç saat devam eden yangın Hasankeyf’teki tahribata tahribat katmıştır.

‘YANGININ NASIL ÇIKTIĞI BİLİNMİYOR’

Nerden ve nasıl ortaya çıktığı bilinmeyen yangın, kaledeki tarihi yapılara, mağaralara, eski mezarlara ve kültürel varlıklara gözle görünür şekilde zarar vermiştir. Ayrıca bu yangın canlı varlıkların yaşam alanlarını yok etmiştir. Bununla birlikte birçok canlı bu yangında yanmıştır. Yangın rüzgârın etkisiyle hızla geniş bir alana yayılmış ve yaklaşık 3 saat boyunca devam etmiştir. Bu süre zarfında yapılan müdahaleler çok yetersiz olmuş ve resmi yetkililer bu yangına seyirci kalmışlardır.

‘YANGINA MÜDAHALEDE YETERSİZ KALINDI’

Yanan alanlar, kale tarafında ve kayalık olduğundan dolayı bu alanlara ulaşabilen araç yolu bulunmamaktadır. Bundan kaynaklı itfaiye ile müdahale de yetersiz kalınmıştır. Tek bir itfaiye aracı ile müdahalenin yapıldığı yangına, havadan da destek sağlanması gerekirken bu konuda da hiçbir adım atılmamıştır. Yangından sonra yerinde incelemelerde bulunmak üzere Hasankeyf’e gidilmiştir. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için kaleye çıkıp, yerinde inceleme yapılmak istenmiştir. Ancak arkadaşlarımız, güvenlik görevlileri tarafından engellenmiştir.

‘KALEYE SADECE YETKİLİLER ÇIKABİLİYOR’

Yangından sonra yapılan görüşmelerde ve incelemelerdeki bulgularımız şu şekildedir; Hasankeyf halkı; uzun yıllardır kalenin üst taraflarında böyle bir yangının olmadığını, buraya çıkmanın yasak olduğunu ve kaleye sadece firmada çalışan işçiler ile resmi yetkililerin çıkabildiğini aktarmıştır.

‘YANGININ ÇIKTIĞI YERDE ARAŞTIRMA VE İNCELEME YAPILMALI’

Çıkan yangın sonucunda ne kadar bir alanın yandığı, tarihsel ve kültürel yapıların ne derecede zarar gördüğü bilinmemektedir. Bununla ilgili resmi kurumlar tarafından herhangi bir araştırma ve çalışma da başlatılmamıştır. Yangının yarattığı tahribatın ne düzeyde olduğunun tespit edilmesi amacıyla, konu ile ilgili bağımsız sivil toplum kuruluşlarından oluşan bir heyetin bir an önce araştırma ve incelemelere başlaması gerekmektedir.

Ilısu Barajı’nın fiziki anlamda bitirilip, suyu bir an önce tutmayı planlayan iktidar, Hasankeyf gibi on iki bin yıllık mirası ve medeniyetlere beşiklik etmiş bir yeri tüm itirazlara rağmen önemsememekte, dikkate almamakta ve yeterli duyarlılığı göstermemektedir. Bu zamana kadar yedi anıtsal eser doğal yerlerinden koparılıp başka yere taşınmış, kalenin etrafına devasa bir set örülmüş ve diğer fiziksel çalışmalarla Hasankeyf tahrip edilmiştir. Bu yangınla beraber boyutlarını dahi bilmediğimiz yeni tahribatlar meydana gelmiştir. Bu kadar yıkıma rağmen; Hasankeyf ile beraber kalan devasa büyüklükteki arkeolojik alanlar ve Dicle vadisi mutlaka kurtarılmalıdır.

Yangından sonra resmi yetkilerin yaptığı “Hiçbir tarihi eser zarar görmemiştir.” açıklamaları kamuoyunu aydınlatmamıştır. Kamuoyunun, yangının sebebi başta olmak üzere yaşanan tahribat, tarihi eserlerin durumu, yanan alan büyüklüğü vb. konularda doğru bilgilendirilmesi gerekmektedir.

‘BARAJ KAPAKLARININ KAPATILMASI İNSANLARI TEDİRGİN EDİYOR’

Yangın hakkında doğru bilgilendirme yapmayan resmi yetkililer, bu kez de hiçbir açıklama yapmadan Ilısu Barajı kapakları kapatılmıştır. Baraj kapaklarının kapatılması sonucunda birçok yerleşim yerinin ulaşım yolları sular altında kalmıştır. Sular altında kalacak çok az yerleşim yerinin taşınma işlemi gerçekleşmiş olup diğer yerleşim yerlerinde yaşam devam etmektedir. Baraj kapaklarının haber verilmeden kapatılması yerleşim yerlerinde yaşayan insanları tedirgin etmiştir. Suların yükselmesi ile birçok yerde canlıların yaşam alanları tahrip olmuştur. Baraj kapaklarını ile halk üzerinde psikolojik baskı kurulmak istenmiştir.”

Bizde sel ve soğuk dalgası, Kuzey’de ölümcül sıcaklar – Mehveş Evin

Gezegen her yerinden imdat sinyallerini veriyor. Kamuoyunun baskısı ve talebi olmadıkça da maalesef bu gidiş, giderek hızlanacak.

Temmuz sonunda olacak hava mı bu? Bir gün aşırı sıcaktan şikâyet ederken ertesi gün kapkara bir gökyüzü ve fırtınaya gözümüzü açıyoruz. Düzce’de can alan sel felaketinin ardından dün Kocaeli ve İstanbul’da yoğun yağış vardı.

Öte yandan Avrupa’da, hatta kutuplarda rekor sıcaklıklar kaydediliyor. Haziran’da Dünya’nın şimdiye kadarki en yüksek hava sıcaklıkları kayda geçti. ABD’de geçen hafta, 400 ayrı noktada rekor sıcaklıklar tespit edildi. Yüksek sıcaklıkların artık ‘yeni normal’ olmasının tehlikesine dikkat çekiliyor (CNN).

The Independent, önceki gün Kuzey Kutup bölgesinden uydudan çekilen yangın fotoğraflarını yayınladı. Dünya Meteoroloji Kurumu (WMO), 1 Haziran-21 Temmuz arasında Grönland, Sibirya ve Alaska’da yanan alanların beklenmedik olduğunu açıkladı. Yanan yerler, aynı zamanda büyük miktarlarda karbon salımına yani daha fazla küresel ısınmaya neden oldu.

Kuzey Avrupa’yı yeni sıcak hava dalgaları ve yeni rekorlar bekliyor. Önümüzdeki günler için Belçika, Almanya, Lüksemburg, Hollanda, İngiltere ve Fransa’da 39 ila 42 derecelik sıcaklık uyarıları yapıldı. Sıcak hava dalgası demek hafif kalır, ölümcül sıcaklıklar söz konusu.

Ve evet, sebebi iklim krizi.

AMSTERDAM’DAN DİZEL VE BENZİNLİ ARACA VEDA

İklim bilimciler, her yeni araştırmayla tahmin edilenden daha büyük ve daha hızlı gerçekleşecek  felaketler zincirinin kapıda olduğunu kanıtlıyor.

Fosil yakıt kullanımını acilen ve radikal biçimde azaltmak, en önemli hedeflerden biri. Mesela Amsterdam, 2030’da tüm benzinli ve dizel araç kullanımı yasaklayacağını açıkladı.

Ancak hiçbir ülke iklim kriziyle tek başına baş edemez, edemeyecek. Doğanın sınırları insanın çizdiği sınırlara benzemiyor. Canlı yaşamın hepsi, birbiriyle bağlantılı.

Selahattin Demirtaş’ın önerdiği kitaplardan, Ömer Madra ve Ümit Şahin’in yayına hazırladığı ‘Açık Yeşil’den (Can Sanat Yayınları, 2019) alıntılayalım:

Dr. Thomas Lovejoy, biyolojik çeşitliliğin can alıcı önemini şöyle anlatıyor:

‘Her şey… Birkaç türün hassaslığına bağlı. Onlar giderse bütün yapıyı götürürler ve hiçbir bilimsel modelleme bunu toparlayamaz… Ekolojik sistemler, çalıştıkları sürece harikalardır, ama fünyelerinin nerede olduğunu tam olarak anlayabilmiş değiliz.’

Lovejoy, 1980’de yazdığı ‘Conversation Biology’ (Biyolojiyi Korumak) adlı kitabın önsözünde de şöyle yazmış:

‘100 binlerce tür telef olacak ve yeryüzünün canlılar kütlesinde yüzde 10-20 oranındaki bu azalma yaklaşık olarak bir insan ömrünün yarısı kadar bir zamanda meydana gelecek… Gezegenin biyolojik çeşitliliğindeki bu azalma, çağımızın en temel meselesidir.’

Gazeteci, yazar ve aktivist Dahr Jamail, denklemi şöyle kuruyor: Biyoçeşitlilik ne kadar fazla olursa bir ekosistem o kadar dirençli olur.

Ve ne yazık ki insanlar, biyoçeşitliliği hâlâ küçümsüyor, önemsemiyor. Kapının önüne çekilen özel arabalarına gösterdikleri özen ve ilginin yarısı kadar bu konuyla ilgilenseler, hayat çok farklı olacak…

Hard Kapitalizm Çağı

İnsan faaliyetleri yüzünden her gün 150 ila 200 canlı türü, bir daha asla geri dönmemek üzere yok oluyor. Bu nedenle yaşadığımız döneme artık ‘Androposen’ (İnsan) çağı dendiğini duymuşsunuzdur. Bazı düşünürler ise ‘Kapitalosen’ (Sermaye) çağı demeyi daha uygun buluyor. Çünkü asıl zararı veren, sermaye.

Dilersen buyrun, ‘hard kapitalizm çağı’ deyin…

Hard kapitalizm, insanların modern kölelik koşullarında çalışması ve gelir uçurumunun hızla açılmasından ibaret değil. Ekolojik, ekonomik, politik, sosyal olarak topyekün bir yıkıma işaret ediyor…

Geçen yazımda Türkiye’nin biyoçeşitlilik açısından ne kadar şanslı olduğuna değinmiştim. Ve hard kapitalizmle yönetilirken en değerli varlıklarına ne kadar hoyrat davrandığını anlatmaya çalıştım.

Burada bir düzeltme yapayım:

Yazımda, bazı ülkelerle Türkiye’nin karşılaştırmalı tablosunu kullandım. Buna göre ‘Türkiye, bitki çeşitliliğinde ABD ve pek çok Batı ülkesinden zengin’ demek doğru. Zaten tabloda tür çeşitliliği sayıları da karşılaştırmalı olarak vardı.

Ancak kullandığım kaynakta, tropik kuşak ve Latin Amerika ülkeleriyle karşılaştırma yapılmadığından, ‘bitki tür sayısı açısından dünya altıncısıyız’ ve ‘endemik bitki çeşitliğinde dördüncüyüz’ şeklindeki ifadelerim, yanılıtıcı oldu. Düzeltir, özür dilerim.

Türkiye doğasına dair ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenlere, Prof. Dr. Ünal Akkemik’in ‘Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları’ kitabını tavsiye ederim. Ünal Hoca’nın kitabında Türkiye’nin biyoçeşitliliği, başka ülkelerle karşılaştırmalı olarak inceleniyor. Üstelik Orman Genel Müdürlüğü sitesinden ücretsiz indirebiliyorsunuz.

Velhasıl, Dünya devletleri dev şirketlerle birlikte savaş oyuncakları ve fosil yakıt yatırımlarının peşinde koşadursun… Gezegen her yerinden imdat sinyallerini veriyor. Kamuoyunun baskısı ve talebi olmadıkça da maalesef bu gidiş, giderek hızlanacak.

Afet yerlerine, her şey olup bittikten sonra gidip ‘olay yeri incelemesi’ yapan, ‘iş başındaki’ fotoğraflarını paylaşan yetkililere duyurulur.

Mehveş Evin – Artı Gerçek

İklim Krizi yeniden TBMM’ye taşınacak

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, TBMM’de iklim krizine ilişkin verdikleri önergenin reddedilmesinin ardından açıklamalarda bulundu. Karaca, Ekim ayında önergeyi tekrar Meclis’e taşıyacaklarını açıkladı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada, Düzce’de 5 kişinin yaşamını yitirdiği sel felaketinden iki gün önce iklim krizine ilişkin verdikleri önergenin AK Parti ve MHP milletvekilleri tarafından reddedildiğini açıklamıştı.

Karaca, önergenin; Türkiye’de iklim değişikliğinin nedenleri, boyutları, muhtemel sonuçları, buna ilişkin alınması gereken tedbir ve önlemler gibi soruları kapsadığını ve bunların araştırılması amacıyla meclis araştırması komisyonu kurulmasına dönük bir talep olduğunu belirterek, “CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili olarak Ekim ayında bunu yeniden gündeme getireceğim” dedi.

Araştırma komisyon önergesinde, komisyon önergesinin gerekçelerini mecliste dile getirdiğini ifade eden CHP Genel Başkan Yardımcısı özellikle iklim krizine karşı ses vermeye çalışan çocukların düşüncelerini ifade ettiğini söyledi. Konuşmasında bu önergenin neden hayati önem taşıdığını anlattığını vurgulayan Karaca, “İklim krizi sadece doğa olayı değil, aynı zamanda göç krizi, açlık krizi, çiftçi krizidir. Konuşmamda ekonomik krizin temelini oluşturduğunu, bu gerekçelerle bunu siyaset üstü düşünmek gerektiğini, her türlü siyasi egolardan arınarak bugünümüzü ve yarınlarımızı doğru planlamak için bu komisyonun mutlaka kurulması gerektiğini ifade ettim” dedi.

“Paris Anlaşması’nı Acilen Meclisten Geçirmeliyiz”

Hollanda’da Türkiye’ye dair yapılan bir araştırmada, Türkiye iklim krizine acil bir çözüm üretmezse 50 yıllık bir süreçte ciddi bir çölleşme ve açlıkla karşı karşıya kalacağını, özellikle Suriye ve Irak gibi sınır komşularından Türkiye’ye, buradan da batıya doğru bir göçün kaçınılmaz olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapıldığını hatırlatan Karaca, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı acilen TBMM’de onaylaması gerektiğini söyledi: “Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalamış ülkeler arasında bulunuyor. Ancak BM’ye üye ülkeler arasında sadece 18 ülke parlamentolarından bunu geçirip onaylamadı. Üzülerek ifade ediyorum ki o ülkelerden biri de Türkiye.”

Paris Anlaşması’nın iklim krizinin çözümüne ilişkin ülkelerin ciddi tedbirler almasına dönük düzenlemeler içerdiğini söyleyen Karaca, anlaşmanın, 2020’den itibaren orman varlığının azaltılmasının cezalandırılmasına yönelik bir tedbir içerdiğini, bunun da AK Parti’nin işine gelmediğini belirtti: “Cumhur İttifakı olduğu için MHP’de AK Parti ile birlikte hareket ediyor. Şunu da ifade etmek gerek. AK Parti’den, MHP’den ve diğer siyasi partilerden, bu önerge üzerine söz alanların tamamı Türkiye’de iklim krizinin mevcut olduğunu ve bu konuda bir tedbir alınması gerektiğini ifade ettiler. AK Parti’nin milletvekili Paris Anlaşması’nın imzalandığını ve mecliste henüz onaylanmadığını belirtti. Bu konudaki konuşmalarda hemfikir olunduğunu görüyorsunuz. Ancak iş oylamaya geldiği zaman maalesef o eller evet için kalkmadı.”

İklim krizinin sadece Türkiye’ye dair değil, küresel bir kriz olduğunun altını çizen Karaca, “O nedenle dünya ile entegre bir şekilde bu mücadelenin ortaklaşa verilmesi gerekiyor. Bu nedenle Paris Anlaşması’nın öncelikle parlamentodan geçirilerek onaylanması gerekiyor. Anlaşma, iklim krizine karşı ülkelere sorumluluk yüklerken bu krizin nedenlerin ortadan kaldırarak tedbir almaya ilişkin de maddi destekler içeren bir sözleşmedir. Bizim öncelikle yapmamız gereken iklim krizine karşı çözüm odaklı bir tablo çıkarmak ki meclis araştırma komisyonu bu anlamda çok önemliydi. İhmallerimiz neler, hangi noktalarda iklim krizine neden olan olaylar yaşanıyor, bunları engellemek için ön tedbir olarak neler yapmamız gerekir gibi soruların cevaplarını vermemiz gerekiyor.”

“Sigorta Şirketleri Sigorta Yapmıyor, Biz Ruhsat Veriyoruz”

Düzce’yi sel felaketinden sonra ziyaret ettiğini ifade eden CHP Genel Başkan Yardımcısı, “Düzce’ye gittiğimde Akçakoca, Değirmenağzı mevkiinde dere yatağa imara açılmıştı. Dere ve menfezler daraltılmış, selle birlikte gelen odun, kütük, taş ve benzeri şeyler menfez ve dere dar olduğu için su taşkınının boyutunu ve şiddetini artırarak oradaki bütün işletmeleri kullanılamaz hale getirmiş ki çok şükür o bölgede can kaybı yaşanmadı. Esmahanım köyünde de dere kenarındaki yapılaşmanın her birinin tapulu ve ruhsatlı yapılaşma olduğunu hatırlatırım. Paris Anlaşması ‘bunlara tedbir alacaksın’ diyor. Vatandaşlara sigortaları olup olmadığını sordum, hayır cevabını aldım ‘Çünkü sigorta şirketleri dere yatağında ve sel riskinin olduğu alandaki yapıları ağır risk grubunda gördüğü için sigortalamıyorlar’ diyorlar. Sigorta şirketi bunu tespit edip sigortalamıyor ancak bizler buralara ruhsat veriyoruz.”

Bu işin peşini bırakmayacağını söyleyen Karaca, “CHP’nin böyle bir birimi var. Bugün iklim krizine karşı ses veren çocuklarımız var. Onlar geleceklerine sahip çıkıyorlar. 12-15 yaş arasında olan bu çocukların ‘40-50 yaşında da temiz su içebilmek istiyorum, temiz hava almak istiyorum’ gibi talepleri var. Biz siyasilerin önceliği bugünümüzü planlayarak yarınlarımızı doğru yönetmek olmalı. O çocuklara ses olmak zorundayız. Ben CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili olarak Ekim ayında yeniden bunu gündeme getireceğim. Hükümetin 10. ve 11. Kalkınma Planları’nda iklim değişikliğinden kaynaklı afetlerin sıklığının giderek arttığı ve sonuçlarının ve yıkımlarının daha da kötüleştiğine ilişkin bilgiler var. Her iki planda da buna ilişkin eylem planlarının oluşturulmasından söz ediliyor. Ancak alışkanlık şu: Bir eylem planı yapılıyor, kuşe kağıtlarla tanıtımı yapılıyor. Arkasından ise eylem planına ilişkin bir girişim, faaliyette bulunulmuyor. CHP olarak biz, iklim krizinin araştırılmasına dair bu çalışmamızı sürdüreceğiz. Bu hedefleri de hatırlatarak, bunun mücadelesini verip kamuoyu ile paylaşacağız.”

Devletlerin iklim krizine bir an önce çare bulabilmek ve yaşanacak daha ağır yıkımları önleyebilmek için üniversitelerden, bilim insanlarından, STK’lardan ciddi destek alarak el birliği ile bu konuya çözüm üretmeye çalıştıklarını hatırlatan Karaca, “Biz TBMM’den bunun boyutlarının araştırılması ve tedbirlerinin neler olduğuna ilişkin bir araştırma komisyonu kuralım teklifini bile geçiremiyoruz. Geçtiğimiz günlerde İrlanda Parlamentosu’nda benzer bir konu tartışıldı ve oylama yapılmaksızın kabul edildi. Tüm partilerin ittifakı ile kabul edildi. Biz de artık kuşe kağıtlar, pahalı lansmanlarla tanıtılan eylem planları değil, somut olarak bu sorunun çözümü noktasında tüm siyasi partilerin ortaklaşacağı bir mücadele anlayışında bizi yönetenlere, o gün o komisyonun kurulmasına hayır diyenleri bir an önce aklıselim olmaya davet ediyoruz. Gelin, Ekim ayından itibaren ilk işimiz bu olsun” dedi.

İstanbul Esenler Otogarında hukuk savaşı

Ekrem İmamoğu yönetimindeki İstanbul Belediyesinin ilk ses getirici icraatlarından olan İstanbul Otogarı otopark bölümünün İSPARK’a devredilmesine sözleşmesi 4 Mayıs’ta biten işletmeci şirket itiraz etti. Ara kararını açıklayan mahkeme, yürütmenin durdurulmasını kararlaştırdı.

Karar sonrası İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden yapılan açıklamada kararın rutin bir işlem olduğu belirtildi.

Mahkemenin İBB’ye devrini durdurduğu Esenler Otogarı’nın otoparkı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis kararıyla İSPARK’a devredilmişti. Otogar gelirinin yüzde 25’inin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) aktarılacağı ve Otogara giriş çıkışlarda ise ilk 1 saatin ücretsiz olacağı ifade edilmişti.

Uluslararası Trakya ve Anadolu Otobüsçüler Derneği ile Avrasya Terminal İşletmeleri Anonim Şirketi, belediyenin kararına itiraz etti. Devir kararının uygulanmasıyla telafisi güç zararlar oluşacağı gerekçesiyle “davalı idarenin savunması ve ara kararı cevabı alınıp ya da savunma ve ara karara cevap verme süresi geçip yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin durdurulmasına” karar verildi.

İBB’den açıklama

İBB hukukçuları, kararın rutin bir işlem olduğunu belirterek kararla ilgili tüm hukuki haklarını kullanacaklarını ifade ettiler. Hukukçular, mahkemeye gerekli bilgilendirmelerin yapılması ardından sürecin aynen işleyeceğinden emin olduklarını da vurguladılar.

2016’daki darbe girişiminin ardından “15 Temmuz Şehitler Otogarı” adı verilen otogarı işleten Avrasya Terminal İşletmeleri’nin (AVTER) sözleşmesi 4 Mayıs’ta sona ermişti. Esenler Otogarı, Metro Turizm’in patronu, cinayet suçlamasından firari Galip Öztürk’ün kızı olan Ayten Öztürk Ünal’ın patronu olduğu AVTER yönetimi altındaydı.

İmamoğlu: Yüksek teknoloji merkezine dönüştüreceğiz

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 29 Haziran’da yaptığı açıklamada, otogarın hızlıca taşınma ve dönüşmesini gerçekleştireceklerini belirterek, “Esenler Otogarı’nı yüksek teknoloji merkezine dönüştüreceğiz” demişti.

Enerji Bakanlığı kömür madenlerindeki önlemlerden şikayetçi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren madencileri görmezden gelerek yapılan kanuni düzenlemelerle maliyetlerin artmasından yakındı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2019-2023 yıllarını kapsayan stratejik plan raporunda, geçmiş planların değerlendirmesi yapıldı. Soma ve Ermenek’te yaşanan katliamlar için “2014 yılında Soma ve Ermenek’te meydana gelen elim yeraltı kömür madenciliği kazaları sonrasında yapılan kanuni düzenlemelerle yeraltı üretim maliyetleri bir anda artmış ve sektör açısından durgun bir sürecin başlamasına neden olmuştur. Öngörülemeyen kazalar ve buna bağlı olarak yapılan kanuni değişikliklerden dolayı, plan hedeflerinde önemli sapmalar meydana gelmiştir” ifadeleri yer aldı.

Cumhuriyet’ten Şeyma Paşayiğit’in haberine göre yatırım bütçesinde önemli daralmalara gidilmesinin kurumun yeni üretim teknolojilerinin uygulanması konusunda sınırlı kalmasına yol açtığı belirlendi. Tasarruf tedbirlerinin makine alımlarına da yansıdığı açığa çıktı. Yeni makine alınmaması durumunda randımanı düşük makinelerin hizmet dışına çıkarılamaması risk faktörü olarak görüldü.

TERMİK SANTRALLAR İTİRAFI: HAVA KİRLİLİĞİ YAPIYOR

İklim krizinin en önemli nedenlerinin başında gelen kömüre dayalı santrallara kamuoyunun da olumsuz baktığı belirtildi. Planda, yerli termik santralların filtre sistemlerinin hava kirliliğini önlemede yetersiz kaldığı itiraf edildi.

CHP’nin Düzce raporu: Dere yatakları değiştirilmiş, ağaçlar kesilmiş

CHP’nin raporuna göre, 15 Temmuz Parkı yapımı nedeniyle dere yatağı daraltıldı, ağaçlar kesildi. İBB’nin yardım teklifi ise reddedildi. CHP’li Karaca, iki gün önce Meclis’te küresel iklim krizinin yol açtığı felaketlere karşı önlem alınması için verdikleri önergenin AKP ve MHP tarafından reddedildiğini söyledi.

Sel ve heyelan felaketi nedeniyle beş kişinin yaşamını yitirdiği, iki kişinin ise hâlâ kayıp olduğu Düzce‘de incelemelerde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, hazırladıkları raporu CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında açıkladı.

Karaca, Düzce’deki felaketten iki gün önce iklim krizine ilişkin verdikleri önergenin AKP ve MHP milletvekilleri tarafından reddedildiğini söyledi:”Bu önergede de mecliste yaptığım konuşmada da benzer düşüncelerimizi partim adına ifade ettim. Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki, AK Parti ve MHP milletvekillerinin ret oyuyla böyle bir araştırma komisyonunun kurulması engellenmiş ve reddedilmiş oldu. Dünyada iklim krizine ilişkin önemli gelişmeler yaşanmaktadır ve devletler iklim krizinin sonuçlarının ve yaratacağı tahribatın boyutlarını önleyebilmek adına üniversitelerden bilim insanlarından ve bu konuda mücadele eden sivil toplumdan görüşler almakta ve ortak önleyici tedbirleri hayata geçirmek için çalışmalar yürütmektedir. Biz ise daha TBMM’de bir komisyonun kurulmasını bile kabul etmiyor, bir komisyon kurulmasına ilişkin önergenin bile sadece siyasi gerekçelerle reddine olanak sağlanıyor. Ben bu konuyu da bizi izleyen vatandaşlarımızın takdirlerine sunuyorum. Bunu kabul etmek mümkün değildir.”

Karaca’nın açıkladığı Düzce raporundan öne çıkan başlıklar şöyle:

– Düzce’nin Akçakoca ilçesine bağlı Esmahanım köyünde yollar sel nedeniyle kapandı. Köye ulaşım ancak ikinci günde sağlanabildi. Ancak iki mahalleye hâlâ ulaşılamadı.

– Köyde elektrik ve su yok. İçme ve kullanma suyu İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tankerlerle karşılanıyor. Ulaşılamayan iki köydeki yurttaşlara ekmekler, torbalarla fırlatılarak ulaştırılıyor.

İki gün arama yapılmadı

– İlk gün arama çalışmalarının yapılmadığı, ikinci gün dört kişinin diğer yetkilileri beklediği, çalışmaların ancak üçüncü gün başladığı belirtiliyor.

– Köyde 25 ev tamamen yıkıldı. Birçok ev ve hayvan barınakları kullanılamayacak durumda. Zarar görmeyen ev, işyeri, hayvan barınağı yok.

– Köyde henüz bir kriz masası kurulmamış. Kızılay ve AFAD tarafından yapılan destekler yetersiz. Salgın hastalık riskine karşı ilaçlama yapılmadı.

İBB’nin yardım teklifi reddedildi

– İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ekipman ve insan gücü desteği yapabileceğini bildirdi. Bunun için talep yazısı göndermesi gereken valilik ya da kaymakamlık, ‘ihtiyaç olmadığını’ belirtti.

Uğurlu Köyü‘nde can kaybı bulunmuyor. Kriz masası kurulsa da Esmahanım köyünde yaşanan sorunlar burada da yaşanıyor.

– Her iki köyde de gıda, su gibi acil ihtiyaçların büyük bölümü İstanbul Büyükşehir ve Ankara Büyükşehir belediyelerince karşılanıyor.

Ekmek ve su karaborsada

– Gıda ve su ihtiyacı yeterince karşılanmadığı için Akçakoca merkezinde fahiş fiyattan su ve gıda ürünleri satılıyor.

Akçakoca Belediye Başkanı Okan Yanmaz’la da görüştüklerini belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Karaca, zarar gören 15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Parkı‘nın dere yatağında olduğuna dikkat çekti. Park inşa edilirken dere yatağının daraltıldığı ve ağaçların kesildiği bilgisine ulaştıklarını belirten Karaca, yine civardaki otellerin dere yatağında olduğu için sigorta şirketleri tarafından sigortalanmadığı bilgisini aktardı. Karaca, bu otellerdeki zararın da büyük olduğuna işaret etti.

Karaca, dere ıslahı çalışmalarına dair şu bilgileri verdi:

“Dere yatağında yapılan ıslah çalışmaları, köprü ve menfezler nedeniyle sel ile gelen suyun dereye yatağından denize tamamen tahliye olamadığı ve bu nedenle taşkına neden olarak, öncesinde dere olmayan bir hattan denize doğru aktığı görülmüştür. Göçüklerin, toprak kaymalarının yaşandığı alanlarda; dere ıslahı adı altında derelerin her iki tarafına beton duvarla set örüldüğü ve yataklarını değiştirme çalışmaları yapıldığı görülmüştür. Kentleşme sorunlarının, imar politikalarının, çarpık yapılaşmaların zararın boyutunu arttıran etkenler olduğu düşünülmektedir. Coğrafyaya uygun olamayan projelere izin verilmesi, plan hatalarına göz yumuluyor olması, imara açılmayacak yerlerin imara açılması ya da kaçak yapılaşmış olsa bile su ve elektrik bağlayarak zımni olarak bu kaçak yapıya izin verilmesi açıkça bir sorumsuzluk örneğidir.”

‘Afet bölgesi kapsamına alınmalı’

Önleyici tedbirler alınmadığı gibi afet sırasında ve sonrasında yeterli müdahale edilmemesinin zararın boyutlarını arttırdığı değerlendirmesinde bulunan Karaca, bölgenin Afet Bölgesi kapsamına alınması gerektiğini söyledi.

Karaca, çarpık kentleşmeye yol açan imar izinleri vermeye yönelik politikalardan vazgeçilmesi ve mevcut çalışmaların durdurulması çağrısı yaparken, toprak kayması riskine karşı acil tespit ve tahliye çalışması yürütülmesi gerektiğini kaydetti. Karaca, ayrıca halkın zararlarının tazmin edilmesi, eşya ve kira yardımı yapılması, biran önce sağlık taraması yapılması, elektrik, su, telefon ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlanmasını istedi.

Bakan Kurum: 66 bina boşaltılacak

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, kuvvetli yağış sonrası sel baskını ve toprak kayması yaşanan Düzce’de incelemelerde bulundu, basın mensuplarına açıklama yaptı. Düzce’de 3 ilçe ve 45 köyde hasar tespit çalışması yapıldığını ifade eden Kurum, “Hasar tespit çalışmalarına göre, 319 az hasarlı binamız, 45 ağır hasarlı binamız, 85 yıkık ve 26 da istinat duvarı olmak üzere toplamda 475 binamız bu heyelandan, selden etkilenmiş durumda. Yine 66 binamız da heyelan riski altında” dedi.

Bölgede yapılan çalışmalara ilişkin bilgi veren Kurum, şunları söyledi: “Afet bölgesine ilişkin talep valiliğimiz kanalıyla gönderildi. Afet İşleri Başkanlığımız bu süreci çalışıyorlar. Afet bölgesi ilan edilsin edilmesin, buradaki enkaz devletimiz tarafından en kısa sürede kaldırılacak. Bölgede herhangi bir salgın riskinden arkadaşlarımız bahsetmedi. Bununla ilgili her türlü tedbiri valiliğimiz, AFAD, Kızılay ve tüm birimlerimiz almıştır.”

Britanya’nın yeni başbakanı Boris Johnson

Muhafazakar Parti’de yapılan son oylamada Johnson 92,153, rakibi Hunt ise 46,656 oy aldı. Parti lideri seçilen Johnson’un yarın başbakan ilân edilmesi bekleniyor.

Britanya’da  eski Dışişleri Bakanı ve Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, iktidardaki Muhafazakar Parti’nin lideri seçildi. Johnson yarın hükümeti kurmakla görevlendirilecek ve İngiltere’nin yeni başbakanı olacak.

Boris Johnson, Başbakan Theresa May’in görevi bırakma kararının ardından Muhafazakar Parti’nin meclis grubunda yapılan oylamalarda açık farkla ilk sırada yer almıştı. Bu oylamalarda ilk iki sırada yer alan Johnson ve Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt arasından son tercihi, Muhafazakar Parti’nin yaklaşık 160 bin üyesi yaptı.

BBC Türkçe’nin haberine göre, Johnson 92,153, Hunt ise 46,656 oy aldı.

‘Hedefim Brexit’i ve Corbyn’i yenmek’

Boris Johnson teşekkür konuşmasında, “Partinin liderlik seçiminde kararınızın ne kadar bilgece olduğunu sorgulayacaklar olacaktır. Kimsenin bilgelik konusunda tekeli yok” dedi. “Partinin iki çatışmalı içgüdüyü uzlaştırması gerekiyor: Başkalarıyla ortak çalışmak ve demokratik öz yönetim” diyen Johnson, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kampanyanın sloganı Brexit’i hayata geçirmek, ülkeyi birleştirmek ve [ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin lideri] Jeremy Corbyn’i yenmek. Şüpheyle bakanlara şunu diyorum: Ülkeyi canlandıracağız, Brexit’i gerçekleştireceğiz.”

Trump ve Erdoğan tebrik etti

ABD Başkanı Donald Trump Twitter hesabından yaptığı açıklamayla Johnson’ı kutladı. Trump, Johnson’ın “harika” bir başbakan olacağını belirtti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, Twitter’daki paylaşımında, İngiltere’nin yeni Başbakanı Johnson’ı tebrik etti. Erdoğan, paylaşımında, “Birleşik Krallık’ın 77. Başbakanı olan Boris Johnson’ı tebrik ediyor, kendisine yeni görevinde başarılar diliyorum. Bu yeni dönemde Türkiye-Birleşik Krallık ilişkilerinin daha da gelişeceğine inanıyorum.” ifadelerine yer verdi.

Johnson, muhafazakar medya organlarından Spectator’un açtığı “Erdoğan’a hakaret içerikli şiir yarışması”nın birincisi seçilmişti. Geçmişte bu derginin editörlüığünü yapan yeni Britanya Başbakanı, linç edilerek öldürülen Osmanlı İmparatorluğu’nun son Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal’in öz torunu Stanley Johnson’un oğlu.

İstifalar başladı

Boris Johnson’un seçilmesinin ardından Britanya Eğitim Bakanı Anne Milton ve Adalet Bakanı David Gauke istifa ettiklerini duyurdu. Theresa May yarın Avam Kamarası’ndaki oturum sonrası istifasını Kraliçe 2. Elizabeth‘e verecek. 93 yaşındaki Kraliçe, daha sonra Boris Johnson’ı Buckingham Sarayı‘na çağıracak ve onu hükümeti kurmakla görevlendirecek. Johnson daha sonra bakanlarını seçmeye başlayacak ve ülkenin nükleer silahlarının şifrelerini öğrenecek.

Hindistan’da ceninlere ‘cinsiyet kürtajı: 132 köyde, üç ayda hiç kız bebek doğmadı

Hindistan’ın kuzeyinde 132 köyde son üç ayda dünyaya gelen 216 bebek arasında hiç kız çocuğu bulunmadığı ortaya çıktı. Bunun üzerine ‘cinsiyete göre kürtaj’ yapıldığı şüphesiyle soruşturma başlatıldı.

Hindistan’ın Uttarakhand eyaletinde bulunan Uttarkashi bölgesinde yayımlanan resmi doğum oranları dişi fetüslere kürtaj uygulandığına dair endişe yarattı. Hükümetin de elinde bulunan verilere göre bölgede son üç aydaki 216 doğumda sadece erkek bebekler dünyaya geldi.

Yeni Delhi merkezli ANI haber ajansına göre, hiç kız çocuğunun doğmadığı 132 köy ‘kırmızı bölge’ olarak belirlendi. Bu, buradan gelecek verilerin çok daha sıkı bir şekilde inceleneceği anlamına geliyor. Hindistan, dişi fetüslere yönelik kürtajı 1994’te yasakladı ancak uygulama sürüyor. Çünkü erkek çocuklar potansiyel ‘aile reisi’ olarak değerlendirilirken, kız çocuklar ‘maddi bir yük’ gibi değerlendiriliyor. Ayrıca hâlâ bazı bölgelerde devam eden ‘geleneğe’ göre aileler kız çocukları evlendiğinde başlık parası ödüyor.

Yasal yaptırım var

Uttarkashi  bölgesinin sulh hâkimi Ashish Chauhan, verilerin ‘şüpheli’ olduğunu belirtti ve yasadışı uygulamaların yaygın bir şekilde devam ettiğini gösterdiğini vurguladı. Chauhan, cenin ölümüne izin veren ailelerin yasal yaptırımla karşılaşacağını da söyledi. Eyalet yasama meclisi üyesi Gopal Rawat da konuyla ilgili şunları kaydetti: “Tepelerde dişi fetüslerin kürtajla alınması olayına nadiren rastladığımızdan bölgede bulunan 132 köyde kız çocuğu doğum oranının sıfır olması şoke edici. Sağlık müdürlüğünü endişe verici rakamların gerçek nedenini araştırmaya ve bunu çözmesi için ciddi bir çalışma yapmaya yönlendirdim.” Rawat ayrıca, bu eğilimi değiştirme umuduyla yetkililerin “büyük farkındalık kampanyası” başlatacağını da açıkladı.

Sosyal hizmetler görevlisi Kalpana Thakur ise hükümeti eleştirdi. Thakur, “Son üç ayda bu köylerde hiç kız çocuğu doğmadı. Bu sadece bir tesadüf olamaz. Bu, dişi kürtajının uygulandığını gösteriyor. Hükümet ve yönetim ise hiçbir şey yapmıyor” dedi.

Hükümet verisi: 63 milyon kadın eksik

2011 verilerine göre, 943 kıza karşı bin erkek çocuk dünyaya geldi. Bu oranın bazı kuzey eyaletlerinde 850’ye kadar düştüğü saptanmıştı. Hindistan hükümetinin geçen yıl hazırladığı bir rapor ise, ülke nüfusunda yaklaşık 63 milyon kadının ‘eksik’ olduğunu ortaya koymuştu. Rapor, bunun sebebini erkek çocukların tercih edilmesi olarak belirtmişti.

Geçen yıl da Hint polisi Maharashtra eyaletinde bulunan bir hastanenin yakınında 19 dişi fetüsün kürtajla alındığını tespit etmişti. Bu fetüsler yasa dışı kürtaj yaptıran bir kadının ölümünü inceleyen yetkililer tarafından keşfedilmişti.

‘Fillerin neslinin tükenmesi iklim krizini hızlandırabilir’

Nature Geoscience dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, filler ve  diğer otçul hayvanlar, bulundukları ormanlık alanlarda küçük bitkileri tüketerek, zararlı otları temizleyerek, daha çok karbon tutabilen büyük sert kabuklu ağaçların oluşmasını sağlıyor.

Bilim insanları, Afrika’daki tüm filleri yok etmenin %7 oranında daha fazla seragazının atmosfere salınmasına sebep olarak iklim krizini hızlandırabileceğini söylüyor. Filleri korumak ise durumu tersine çevirerek 34.4 milyar değerinde karbon depolama imkanı sunuyor. Nature Geoscience dergisinde yayımlanan araştırma, hayvanların varlığının seragazını daha iyi depolayan daha fazla büyük ağacın oluşmasına imkan sağladığını gösteriyor. Ancak fillerin olmadığı bir senaryoda küçük ağaçların karbon depolama miktarı azalıyor.

Orman fillerinin neslinin tükenmesi Batı ve Orta Afrika yağmur ormanlarındaki, dal ve yapraklar da dahil olmak üzere ağaçların ağırlığını içeren, “yer üstü biyokütlesinin” %7 oranında azalmasına neden olabilir. Büyük otçullar, tohumların yayılmasında hayati bir öneme sahiptir ancak fillerin yağmur ormanlarını nasıl etkilediği şimdiye kadar tam olarak bilinmiyordu. Çalışmaya göre Kongo’da ve başka yerlerde otlayan hayvanlar, küçük bitki örtülerinin temizlenmesine ve zamanla sayısı daha az olan, daha uzun yaşayan ve daha çok karbon tutan büyük sert kabuklu ağaçların oluşmasına yardımcı oluyor.

Afrika orman yapısının oluşmasında büyük önemleri var 

Fransa’daki İklim ve Çevre Bilimleri Laboratuvarı’ndan bilim insanları model simülasyonları kullanarak kilometrekare başına bir hayvanın, orman biyokütlesini hektar (0.01 kilometre) başına 60 ton oranında artıracağını açıkladı. Çalışmanın baş araştırmacısı Fabio BerzaghiThe Independent’a, bunun fazladan 3 milyar ton karbonun atmosfere salınması anlamına geldiğini söyledi.

Berzaghi ve meslektaşlarının bulgularına göre, filler ormanlık alanlarda bulunan 30 cm genişliğinden küçük bitkileri tükettiklerinde bitkiler arasında ışık, su ve alan için daha az rekabet oluyor, bu da sayıca az ancak odun yoğunluğu yüksek büyük ağaçların oluşmasına ve daha çok karbonun tutulmasına yardımcı oluyor. Fillerin olduğu bölgelerdeki toplam yaprak alanı veya gölgelik alan, fillerin olmadığı bölgelere kıyasla %70 daha fazla; dolayısıyla toprağa ulaşan doğal ışık kaynağının yaklaşık yarısı küçük ağaçların yaşamasını mümkün kılıyor.

Araştırmaya göre, filler Afrika orman yapısının oluşumunda oldukça büyük bir öneme sahip. Orman fillerinin varlığının, Afrika yağmur ormanlarının yapısını şekillendirmiş olabileceği de söyleniyor. Bu da Afrika yağmur ormanlarının yapısının, Amazon yağmur ormanlarından neden daha farklı olduğunu açıklıyor. Tahmin edilen %7 oranındaki karbon tutma miktarındaki düşüş, “büyük tohumlu ağaçların ve dağıtıcılarının yok olmasından dolayı Amerika ve Afrika’daki tropikal alan tahribatından bile fazla”.

Araştırmaya göre orman filleri ve diğer büyük otçullar tarafından sağlanan ekosistem hizmetlerinin değeri, karbon tutma politikaları; orman yönetimi ve korunması konularında yeniden değerlendirilmeli.