Ana Sayfa Blog Sayfa 2399

İklim değişikliği krizleri derinleştiriyor

2050 yılında iklim krizi yüzünden insani yardıma ihtiyacı olan insan sayısı 200 milyona ulaşacak. Eylemsizliği Bedeli başlıklı rapor, iklim krizi yüzünden derinleşen sorunlara müdahale etmek için 2030 yılından itibaren yılda en az 20 Milyar ABD Doları harcanması gerektiğini ortaya koyuyor.

Dünyanın en büyük insani yardım ağı tarafından yayınlanan yeni bir rapor, iklim değişikliğiyle bağlantılı yıkımların sonucunda her yıl insani yardıma ihtiyaç duyan kişi sayısının 2050 yılına kadar iki kat artabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Uluslararası Kızıl Haç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) tarafından dün (19 Eylül) yayınlanan Eylemsizliğin Bedeli isimli rapor, fırtına, kuraklık ve seller neticesinde insani yardıma muhtaç kişi sayısının, halihazırdaki tahmini 108 milyon kişiden yılda 200 milyon kişinin üzerine çıkabileceği konusunda uyarıyor. Raporda, kişi sayısındaki bu artışın çok büyük bir ekonomik bedeli de olabileceği, en karamsar senaryoda ise 2030 yılına kadar iklimle bağlantılı insani bedelin yılda 20 milyar ABD dolarına kadar çıkabileceği öne sürülüyor.

Birleşmiş Milletler İklim Eylemi Zirvesi öncesi açıklama yapan IFRC Başkanı Francesco Rocca, “Bu bulgular, iklim değişikliğinin dünyanın en kırılgan nüfuslarından bazıları üzerindeki mevcut ve gelecekteki etkilerini tasdik eder nitelikte” dedi. Rocca sözlerine şöyle devam etti: “Rapor, hiçbir şey yapmamanın belirgin ve korkutucu bedelini gözler önüne seriyor. Ancak, vakit artık acil eylem vakti. Erken uyarı ve ileriye dönük insani eylemi de kapsayan iklim uyumu ve afet riski azaltımına yatırım yaparak, geleceğimizin giderek artan ızdırap ve ağırlaşan insani yardım maliyetlerinin damga vurduğu bir gelecek olmasını önleyebiliriz.”

Raporda, Dünya Bankası’nın Şok Dalgaları isimli raporu ve metodolojisi temel alınıyor ve BM, EM-DAT Uluslararası Afet Veritabanı verilerinin yanı sıra IFRC’nin kendi afet istatistikleri de kullanılıyor. Rapor, bizleri bekleyenin çok belirgin bir seçim olduğunu gösteriyor. Eylemsizlikle birlikte bedellerin artması da muhtemel. Kapsayıcı ve iklim dostu kalkınmayı önceliklendiren kararlı ve iddialı eylemlere bugün başlanırsa, uluslararası insani yardıma muhtaç kişi sayısı 2030 yılına kadar yılda 68 milyona ve hatta 2050 itibarıyla 10 milyona dahi düşebilir, bu da halihazırdaki sayıyla karşılaştırıldığında yüzde 90’lık bir düşüşe tekabül ediyor.

Kızıl Haç ve Kızılay İklim Merkezi Danışmanı ve raporun başyazarlarından Julie Arrighi rapordaki bulgularla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu raporda, küresel toplum değişen iklimden kaynaklanan ve giderek büyüyen risklerin ele alınması için gereken iddiayı gösteremediği takdirde yaşanacak olası sonuçlardan bazılarını ortaya koyuyoruz. Bu raporun önümüzdeki günlerde yapılacak İklim Eylem Zirvesi sırasında ve sonrasında -emisyon azaltımı ve de öncelikle artan risklere uyum yönünde çabaların yenilenmesini de dahil olmak üzere- kapsayıcı ve iklim dostu kalkınma yatırımlarının arttırılması için gerekli ivmenin yakalanmasına yardımcı olmasını ümit ediyoruz” dedi.

Raporun tamamı için tıklayın

 

Türk Toraks Derneği: Uyarıyoruz, Türkiye iklim krizinde

Yarın değil şimdi! Çocuklarımıza bırakacağımız en iyi miras:  Yaşanılabilir bir dünya

Türk Toraks Derneği Başkanı Prof. Hasan Bayram ile derneğin Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Başkanı   Öğretim Görevlisi Dr. Nilüfer Aykaç birer açıklama yayımlayarak üyelerini 20 Eylül Küresel İklim Grevi’ne davet etti. Ortalama sıcaklık artışı sınırının 2018 yılı itibariyle aşıldığı Türkiye’nin 1980’li yıllardan itibaren ekolojik kapasitesinden daha fazla kirlettiğine dikkat çekilen açıklamalarda, ‘Yok olmamak için, sorumlulara gerekli sorumluluklarını hatırlatmak için” birlikte hareket etme gereğine işaret edildi.

Prof. Dr. Hasan Bayram’ın çağrısı şöyle:

Öksürüyor musunuz? Merak etmeyin çaresi var; Kan mı tükürüyorsunuz? Hırıltınız mı var? Kaygılanmayın sorunlarınızı azaltmak ve hatta tümüyle gidermek mümkün; Yokuş yukarı yürürken nefesiniz mi daralıyor? Biliniz ki sigarayı bırakırsanız nefesinizdeki iyileşmeyi birkaç gün içerisinde fark edeceksiniz; Yaşadığınız kentin havası çok mu kirli? Tertemiz bir hava bulamazsınız Türkiye’de ama havası daha temiz bir kente taşınabilirsiniz… Küresel sıcaklık 4 derece mi arttı? Üzgünüz elimizden gelen bir şey yok. Topluca öleceğiz. Kaçış yok. Çünkü yaşayabileceğimiz başka bir dünya yok!

Dünya ekosisteminin doğal dengesi her gün bozuluyor ve doğal kaynaklar İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için yetersiz. Çevre ve sağlık etki değerlendirilmesi yapılmadan iklim krizini tetikleyecek yatırımlar, fosil yakıt, maden işletmeleri, plansız kentleşme ve doğa tahribatı krizi derinleştiriyor.

Uzun söze de gerek yok. Daha çok tüketmek için, daha çok enerji için, daha çok maden için, daha çok yol için, daha çok araba için, daha çok uçak için, daha çok klima için, daha çok, daha çok… Daha çok için kullandığımız fosil yakıtları hızla insan uygarlığının sonunu getiriyor.

Dünya Yokoluş tehditi altında

Dr. Nilüfer Aykaç ise şu ifadelerle iklim grevine çağrı yaptı:

“Dünya nüfusunun binde 8’i, dünyanın gelirinin yüzde 45’ine el koyup doymak bilmez bir hırsla tüketip gökyüzüne dünyayı ısıtan karbondioksit salınımına neden olduğu için dünyanın tümü hem açlık, hem yoksulluk, hem de yok oluş tehdidinde. Elbette önce açlar, yoksullar ve yoksunlar yok oluş gerçeğiyle yüzleşiyor: Yakın zaman önce Zimbabwe’nin Beira kentinin yüzde doksanı iklim krizi nedeniyle gelişen afetler nedeniyle yeryüzünden silindi.

İşsizler, azınlık grupları, engelli bireyler, kronik hastalıkları olan kişiler, düşük gelirli ülkelerin yurttaşları ve yüksek gelirli ülkelerdeki yoksullar ama en çok çocuklar ve kadınlar kitlesel yok oluşun ilk kurbanları oluyor.

Ne yazık ki ülkemiz de bu krizden payını alıyor. Türkiye’nin ortalama sıcaklığı son bir yıl içerisinde 1.2°C arttı. 1980 – 2010 yılları arası ortalama sıcaklığı ile kıyaslanırsa 2018 yılının ortalama sıcaklık seviyesi 1.9°C daha yüksek.

Mevsimsel dönemler açısından kıyaslandığında ise 2018 yılı, mevsim normallerine kıyasla ilkbahar döneminde 3, kış döneminde ise 2.8 santigrat derece daha sıcak geçti.

Oysa yaşadığımız mavi gezegende yaşamın devam edebilmesi için küresel düzeyde ortalama sıcaklık artışının önümüzdeki 30 yıl içerisinde en fazla 1.5°C artması gerekiyor.

Yani Türkiye’de sınır 2018 yılı itibariyle aşıldı. Çünkü Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren ekolojik kapasitesinden daha fazla kirletiyor.

Daha büyük alışveriş merkezleri yaparak, Kırsal alanın doğasını, korunması ve sayıca arttırılması gereken ağaçları maden uğruna keserek, Kent içi dikey yapılaşmayı teşvik ederek, Her yeri inşaata ve betona boğarak, Termik santraller başta olmak üzere kirli fosil sanayisine destek vererek Türkiye’yi ve dünyayı yok oluşa sürüklüyoruz.

Türkiye’de “Sıfır Gelecek Kampanyası” adı altında bir araya gelen çevre ve ekoloji örgütleri tüm dünyayla aynı anda “küresel iklim grevi” gerçekleştirecek. İklim krizine karşı somut adımların atılması talebiyle ve “Fridays for Future / Gelecek için Cumalar” dayanışma ağının çağrısıyla 20 Eylül’de başlayacak eylemler yedi gün sürecek.

Bu nedenle; yok olmamak için, sorumlulara gerekli sorumluluklarını hatırlatmak için Türk Toraks Derneği olarak üyelerimizi 20 Eylül 2019 tarihinde Türkiye ve dünyada gerçekleştirilecek iklim eylemlerine katılmaya davet ediyoruz.”

Bu cuma Küresel İklim Grevi’ne neden katılmalısın? – Bill McKibben

Yeşiller: Ekolojik yıkım yakın, iflas eden enerji sistemi değişip dönüşmeli

Yeşil Düşünce Derneği-Yeşil Ekonomi Çalışma Grubu, Türkiye’deki fosil yakıta dayalı, tekelci üretim ve dağıtım düzeninin iflas ettiğini kaydetti; Yenilenebilir Enerji Kooperatiflerinin önünün açılmasını istedi. Grup, yarınki Küresel İklim Grevi’ne de katılım çağrısı yaptı.

Türkiye’nin enerji sektöründe kurmuş olduğu tekelci üretim ve dağıtım düzeninin iflas ettiğini belirten Yeşil Düşünce Derneği-Yeşil Ekonomi Çalışma grubu, bir açıklama yayımlayarak, değişim ve dönüşüm çağrısı yaptı. Alternatif olarak Topluluk Odaklı Enerji Türetimi’ne vurgu yapan çağrıda, bu yıl bir kararname ile ortadan kaldırılan Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri’nin önünün açılması istendi.

Fosil yakıta göbekten bağlı enerji şirketlerinin borçlarını ödeyemez hale geldiği hatırlatılan açıklama metninde, hükümetin Ülkeler Arası İklim Değişikliği (IPCC) görüşmelerinde takındığı tavrın ‘aşılması’ için parlamentonun inisiyatif almasının zorunlu olduğu da belirtildi. Çağrı metninde yarınki Küresel İklim Grevi’ne tüm vatandaşlar davet edildi.

Açıklama metni şöyle:

“Yıllardan 2019, aylardan Eylül. Türkiye ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya: Ekonomi 2019 yılının 2. çeyreğinde %1.5 küçüldü, fiyatlar 12 aylık ortalamada %20 arttı, genç işsizliği ise %25 seviyesinde ve bu sene beklenen bütçe açığı 120 milyar TL… Bu ekonomik verileri takip edenlerin ise ufku iyice daralmış durumda; içinde bulunduğumuz duruma ekonomide dengelenme veya dipten çıkış diyenler var. Gerçekte ise önümüzdeki dönemde ne olabileceğini tahmin edebilmek, mümkün gözükmüyor.

‘Batık sanayi’

Fakat beklenmekte olan bazı kötü haberlerin gelmeye başlaması şaşırtıcı değil. Fosil yakıta göbekten bağlanmış enerji şirketlerinin borçlarını ödeyemez hale gelmeleri gibi… ‘Erken sanayisizleşen’ Türkiye’nin ekonomisi, 57 milyar dolarlık bir fosil saatli bombasının tehdidi altında. Bu saatli bomba verilen her türlü yasal ve finansal desteğe, görmezden gelinen bütün ekolojik kıyımlara, halk sağlığındaki olağanüstü olumsuz etkisine rağmen, bir türlü kâr etmeyi beceremeyen fosil yakıtlı termik santral işletmelerinin kullandığı kredilerin, halihazırdaki 57 milyar dolarlık büyüklüğüdür. Öyle ki bu şirketler bu sene ödemeleri gereken 10 milyar dolar büyüklüğündeki kredinin ‘yeniden yapılandırması’ için bankalara başvurmuştur. İnşaat sektöründeki batık kredilerden muzdarip yerli bankaların ne yapacağı meçhul. Bu faturayı kim ödeyecek? Bütün bunların sorumlusu kim? Büyüklü, küçüklü holdinglere bol keseden enerji üretim lisansı dağıtan, yetmezmiş gibi onları teşviğe boğan, önlerine çıkan her engeli şirketler lehine düzenleme konusu yapan siyasiler, bürokratlar kimler?

Türkiye halkı iklim değişikliğinin farkında

Bu noktada ilk sözü Türkiye siyasetinin aktörlerine söylemeyi uygun buluyoruz: Türkiye’nin vatandaşlarına ve alacakları inisiyatiflere güvenmek zorundasınız! Enerji sektöründe kurmuş olduğunuz tekelci üretim ve dağıtım düzeni iflas etmiştir. Alternatif düzen mevcuttur. O da Topluluk Odaklı Enerji Türetimi’dir. Bunun için ilk yapılması gereken, bu sene bir kararname ile ortadan kaldırılan Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri’nin önünün açılmasıdır! Yapılan araştırmalar, Türkiye toplumunun iklim değişikliğinin farkında olduğunu göstermektedir. Özellikle kırsalda konuya dair farkındalık yüksek gözükmektedir. Halk, ülkesinin yaşadığı gezegenin bir parçası olduğunu fark ederken, devletin ve siyasetçilerin farkında değilmiş gibi yapması kabul edilemez! Bu bağlamda, hükümetin Ülkeler Arası İklim Değişikliği görüşmelerinde takındığı tavrın ‘aşılması’ için parlamentonun inisiyatif alması zorunludur.

Yeşil Kalkınma Politikası

Türkiye’nin en büyük sektörü olan bankacılık da kredi riskleri ötesinde sosyal ve ekolojik riskleri artık görmezden gelemez. Kaldı ki, yenilenebilir enerjinin fosil yakıtlar karşısındaki rekabet gücü yadsınamaz bir haldedir. ABD gibi karbon bağımlısı bir ülkede dahi, Nisan 2019’da üretilen yenilenebilir enerjinin payı kömürden üretilen elektrik enerjisini geçmiştir. Trendi görmemek için bakmamak veya art niyetli olmak gerekir: Resmi raporlarda dahi, ‘Yeşil Kalkınma Politikalarına’ geçmenin, 2040’a kadar Türkiye ekonomisine +%6 büyüme ve -%22 cari açık şeklinde katkı yapacağını göstermektedir. Bu noktalara yapılacak yatırımları enerji kooperatifleri ile çeşitlendirmenin, vatandaşları da yeşil dönüşüme katma arayışının, bütün dünyada hızla büyümekte olan yeşil ve sosyal finansmanla ülkenin girişimcilerini buluşturmanın, çağdaş bankacılığın temel nitelikleri haline gelmiş olduğunu hatırlatmak isteriz. Bankalar ilk etapta yenilenebilir enerji kooperatifleri konusunda net bir tavır takınmalıdır. Küresel risk endekslerinin tamamının ekolojik yıkım ihtimaline işaret ettiği zamanımızda bankalar, akılcı bir politika setinin önünün açılması için, bir yol haritası hazırlayıp, risk haritası oluşturmalıdır.

Mevcut enerji sistemi iflas etmiştir. Sorumlulardan hesap sorulacaktır. Değişim mümkündür.

Biz Yeşiller olarak değişim, dönüşüm için ısrarcıyız!

20 Eylül’de Küresel İklim Grevi’ndeyiz!”

Fast food zincirleri çocuk menülerindeki plastik oyuncukları kaldırıyor

ABD’li fast food zinciri Burger King, bundan sonra çocuk menülerinin yanında plastik oyunca hediye etmeme kararı aldı. McDonald’s da oyuncak yerine meyve veya kitap seçeneği sunacak.

Dünyada plastik kirliliği konusunda farkındalık artarken ABD’li fast food zinciri Burger King, artık çocuk menülerinin yanında plastik oyuncak hediye etme politikasından vazgeçti.  Eski oyuncakları da geri getirme çağrısı yapan şirket, bu oyuncakların eritilerek geri dönüşüm yoluyla başka şeylere dönüştürüleceğini açıkladı.

Bir diğer fast food zinciri devi McDonald’s da çocuk müşterilerine oyuncak yerine meyve kutuları veya kitap seçeneği sunacağını açıkladı.

İki kardeş çağrı yaptı

Fast-food devlerinin bu kararında Britanya, Hampshire’de Ella (7) ve Caitlin McEwan (9) kardeşlerin Change.org’da plastik kirliliğine karşı fast food şirketlerini uyaran imza kampanyası etkili oldu. İki şirket de kız kardeşlerin çağrısı üzerine harekete geçti. McEwan kardeşler, fast food şirketlerini “ekolojik sistemi düşünmeye ve çocuklara plastik oyuncaklar vermeyi bırakmaya” çağırmıştı.

320 ton daha az plastik

Burger King, aldıkları kararla 320 ton daha az plastik kullanmış olacaklarını açıkladı. Sürdürülebilirlik örgütü Wrap‘tan Helen Bird,  fast food zincirinin kararını “cesur bir adım” olarak niteledi; “Oyuncakları şubede toplama kararı yerinde, çünkü bu atıkların ev atıklarıyla birlikte geri dönüştürülmesi mümkün değil” dedi.

Uçamaz denen yangın söndürme uçakları Teknofest’te

Geçtiğimiz ay İzmir’de yaşanan büyük orman yangınları sonrasında tartışmalara neden olan THK filosundaki yangın söndürme uçakları Teknofest’te gösteri uçuşu yaptı.

Türk Hava Kurumu’na (THK) ait CL-215 tipi yangın söndürme uçakları Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen İstanbul Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali’nde (Teknofets) bir gösteri uçuşu gerçekleştirdi. Havalimanından kalkış yaparak denizden 5.5 ton su alıp, pist kenarında belirlenen alana suyu boşaltan yangın söndürme uçağı, gösteri uçuşunu başarıyla tamamladı.

THK’ye ait söz konu uçaklar geçtiğimiz ay (Ağustos) İzmir’in Karabağlar ilçesinde başlayan ve üç gün sürdükten sonra ancak kontrol altına alınabilen orman yangınında gündeme gelmişti. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, THK uçaklarının uçamaz durumda olduğu ve bu nedenle orman yangını için kullanılamadığı iddia etmişti: “Personelimiz bu hava araçlarının içerisine emniyetli bulmadıkları için binmek istemiyor. Bu uçakları bu kadar savunanlar varsa uçaklar Ankara’da apronda duruyor. 3 tane uçak motoru arızalı şekilde duruyor 3 tanesi de yağ akıtıyor. Binmek isteyenler buyursunlar uçsunlar.”

THK yetkilileri ise uçaklarının bozuk olmadığını ve hazır halde bekletildiğini söylemiş; Temmuz ayında Muğla’nın Dalaman ilçesinde çıkan yangında Bakanlığın yardım tekliflerini kabul etmediklerini aktarmıştı. Pakdemirli’nin bu açıklamaya yanıt olarak “THK’nın verdiği sertifikaların hiçbirine güvenmiyorum” demesinden  çok kısa bir süre sonra ise pilot lisansını yine bu kurumda yenilettiği ortaya çıktı. .

Milletvekilleri tepki gösterdi

CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, söz konusu görüntüleri Twitter’dan paylaşarak “Uçamaz denilen, kuşların motoruna yuva yaptığı THK uçağı Teknofest’te yangın söndürme şovu yaptı” diye yazdı.

Bir diğer CHP’li Vekil Murat Bakan ise “İzmir’de ormanlarımız cayır cayır yanarken Tarım Bakanı’nın ‘hurda’, ‘motoru yok’, ‘uçamaz’ dediği THK uçağı, damadın Teknofest’inde uçuyor ve 5,5 ton suyu işaretlenen alana saatte 200 km hızla bırakıyor” diyerek tepki gösterdi.

Rusya yapımı uçaklar da gösteri yaptı

THK’nın yangın söndürme uçakları tartışılırken Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli geçtiğimiz günlerde Rusya’da Be-200 tipi yangın söndürme uçaklarını test etti. Alınması düşünülen uçaklar da dün Teknofest kapsamında bir gösteri uçuşu gerçekleştirdi.

Fukuşima Nükleer Felaketi’nin davalıları yargı nezdinde suçsuz bulundu!

Japonya’da deprem ve tsunaminin bir nükleer felaketi tetikleyeceğini öngöremedikleri için 2015’den bu yana HIDANREN adı verilen davalarda hapis istemiyle yargılanan Tokyo Elektrik Şirketi’nin eski başkanı Tsunehisa Katsumata ile başkan yardımcıları Sakae Muto ile Ichiro Takekuro, beraat etti. 2011’de Tokyo’daki deprem ve tsunaminin ardından Fukuşima Nükleer Santrali‘nde meydana gelen felaketin mağduru binlerce kişi tarafından açılan dava silsilesinin başında kamuoyundan açıkça özür dilemiş olan şirket yetkilileri, tsunami olasılığını öngörmelerine rağmen risklere karşı önlem almamakla suçlanıyordu .

Hidanren davaları silsilesinde tüm ölümlerin deprem ve tsunami kaynaklı gösterilerek nükleer felaketten hiç kimsenin ölmediği iddialarına karşı sivil toplum adına davacı tarafın avukatları, sadece nükleer felaketten dolayı 44 kişinin nükleer felaket başladıktan sonra hayatını yitirmiş olduğunu geçen sene görülen ve yerinden takip ettiğimiz davayla ispatlamıştı. Davalı taraf ise sözkonusu ölümlerin görevi ihmal suçu kapsamında düşünülmemesi gerektiğini, nükleer felaketin öngörülemeyeceği şeklinde savunma yaptı.

Greenpeace tepkili

Davanın görüldüğü mahkeme salonunun dışında kararı protesto edenler, öfkelerini “Bu sonucu kabul etmiyoruz!” diyerek gösterirken, Greenpeace Japonya, Japonya’nın yargı sisteminin Fukuşima Nükleer Felaketin mağduru on binlerce insanın haklarını korumaktan uzak olduğunu açıkladı.

Dövizlerde yazan: “Hepsi suçsuz!kararı  Yanlış karardır”

Greenpeace Almanya‘dan kıdemli nükleer uzman Shaun Burnie ise aksi bir kararın Japon nükleer endüstrisi ile birlikte hareket ederek nükleer yanlısı politika izleyen Abe Hükümeti açısından felaket anlamı taşıyacağını şu sözlerle ifade etti : “Maalesef mahkemenin böyle bir karar vermiş olması sürpriz olmadı zira, 8,5 yıl önce başlayan nükleer felakette almış olmaları gerekn önlemleri almadıkları için felaketin sorumluları olanlar hala kendilerini korumakla meşgul “.

Fukuşima Nükleer Santrali 8,5 yıl önce meydana gelen deprem ve tsunaminin tetiklemesiyle 6 reaktörün üçünde oluşan tam erime radyoaktif bir felaketin yaşanmaya başlamasına neden olmuştu. 9 Şiddetindeki deprem ve peşi sıra  oluşan 14 metre yüksekliğindeki tsunami dalgaları nükleer tesiste elektrik kaynağının durmasına yol açarken reaktörlerin  soğutulmasını imkansızlaştırmıştı.

Davacılar, TEPCO yöneticileri olan Katsumata, Muto ve Takekuro’nun riskleri bilmelerine rağmen alınması gereken önlemleri almamış/aldırmamış  olmakla suçluyordu. Zira TEPCO yöneticilerine nükleer felaketin öncesinde 10 metre yüksekliğinde tsunami dalgalarının nükleer tesisi tehdit edebileceği öngörülmüş ve bu riske karşı önlem alınmazsa felaket olacağı yönünde bir uyarı yapılmıştı.  Dava sürecinde, 2002 yılında TEPCO tarafından yapılan iç denetimlerde 8,3 şiddetindeki bir depremin 15,7 metre yüksekliğinde tsunami dalgası oluşturabileceği yönünde bir raporun da bulunduğu ortaya çıktı.

Deprem, tsunami ve nükleer felaket 20 bin kişinin yaşamını yitirmesine ve nükleer tesis bölgesinde yaşayan ve bugün bir çoğu hala dönmemiş olan yüz binlerce kişinin resmi ve resmi olmayan tahliyelerle evlerini terk etmesiyle sonuçlandı.  TEPCO şirketinin açıklamalarına göre tam erimenin meydan geldiği üç reaktörde ergimiş yakıtların reaktörden çıkarılması ve ardından bu reaktörlerin sökümü 40 yıl alacak. Ancak çoğu uzman bu sürenin çok daha uzun olacağına dikkat çekiyor.

Reaktörlerde yapılacak bu işlemlerin maliyet boyutunun ise radyoaktif kirliliğinin mağdurlarına ödenen tazminatlarla beraber 200 milyar doları bulacağı ifade ediliyor. Bunlara ilaveten nükleer santral tesisinde biriktirilerek miktarı 1 milyon 200 tona ulaşan ve balıkçılık açısından büyük tehlike oluşturan radyoaktif suyun ve diğer radyoaktif temizlik süreçlerinin riskleriyle maliyetleri de söz konusu.

TEPCO yöneticilerinin tanımlanan bilinen risklere karşı almaları gereken önlemleri almamaları nedeniyle görevi ihmalden suçlandıkları davaların açılması  iki defa delil yetersizliğinden düşürülmüş, sivil toplum tarafından davalıların hüküm giymesi için 2015 yılında dava yeniden açılmıştı.

Davacı sivil toplum adına 5700 mağdurun avukatlığını üstlenmiş olan Avukat Hiroyuki Kawai kaybeden taraf temyize gideceği için bu davaların 10 yıl kadar sürebileceğine dikkat çekerek, nihai hedeflerinin büyük bir nüfusu mağdur ederek yaşamsal tehlike arz eden nükleer santrallerin kökünü kurutmak gibi büyük bir mücadelenin başlangıcı olduğunu ifade etmişti.

(Guardian, Yeşil Gazete) 

 

CHP ‘cenazede linç’i belgesel yaptı

Kılıçdaroğlu’nun nisan ayında katıldığı şehit cenazesinde uğradığı linç girişimi, belgesel haline getirildi. Konuyla ilgili şu ana kadar yapılmış herhangi bir yasal girişim yok.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun 21 Nisan 2019’da, Ankara’nın Çubuk ilçesinde katıldığı  şehit cenazesinde uğradığı linç girişimi ile ilgili belgesel yayımlandı. CHP tarafından linç girişimi ile ilgili yasal eyleme geçilmemesi eleştirilirken, “Elimizdeki bulguları kamuoyu ile paylaşıyoruz; taşları, sopaları, demir çubukları göreceksiniz”” açıklaması yapıldı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç belgesel ile ilgili yaptığı basın açıklamasında şöyle konuştu: “Olay yerinde çekilmiş olan polis ve jandarma kayıtları, partimizin, basın mensuplarının çektikleri görüntüleri, farklı açıdan çekilmiş onlarca görüntüyü taradık. Elde ettiğimiz bulguları kamuoyu ile paylaşıyoruz. 43 dakikalık bu belgeselde şehidimizin cenazesinde teamüllere uymayan düzeni, tek bir güvenlik koridorunun bulunmayışını, kalabalık içindeki grupları işaretleriyle yönetenleri, cenaze konvoyunda atılan taşlar, sopaları, demir çubukları göreceksiniz.”

 

Erdem Gül: Faytonlar Adalar’da ulaşım aracı olmaktan tamamen çıkacak

Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül, geçtiğimiz ay yapılan ‘Ulaşım Çalıştayı’ndaki  atlı faytonlarla ilgili tartışmalara son noktayı koydu: Faytonlar ulaşım aracı olmaktan tamamen çıkacak. Bu, sürdürülebilir bir şey değil.

Ekim ayından itibaren Adalar‘da atlı faytonlar kademeli olarak azaltılarak, yerine elektrikli araçların kullanılmasına başlanacak. Adalar’da uzun zamandır süren ve artan turizm baskısının da etkisiyle atların gördüğü eziyetlere odaklanan tartışmada, faytoncular ve bir kesim Adalı sürdürülebilir bir sistemin oturtulmasını talep ediyor. Havyan hakları savunucuları ve Adalıların bir kısmı ise faytonların tamamen kaldırılmasını istiyor.

Medyascope’tan Fırat Fıstık ve Ufuk Çeri’ye konuşan Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül,“Atlı faytonlar ulaşım aracı olmaktan kesinlikle çıkacak, çünkü bu sürdürülebilir bir şey değil” dedi.

 

Amazon Resifi’nde ilk insan dalışı

Fransız Guyanası’ndaki Amazon resifine yapılan ilk insan dalışında, tehdit altındaki ekosistemi tespit etmek üzere biyolojik örnekler toplandı.

Altı profesyonel dalışçı Amazon Resifi’ne yapılan ilk insan dalışını başarıyla tamamladı. Fransız Guyanası’nda gerçekleştirilen dalışta tehdit altındaki ekosistemi daha iyi anlamak amacıyla biyolojik örnekler toplandı.Üç yıl önce keşfedilen resif çok sayıda canlıya ev sahipliği yapan, biyoçeşitlilik açısından çok zengin bir bölge. Dalgıçlar,  bu bölgedeki göz alıcı güzelliği de görüntüledi.

BP gibi petrol şirketleri ve Brezilya hükümeti bu bölgeyi petrol arama faaliyetlerine açmak istiyor. Brezilya Ulusal Petrol Ajansı’na (ANP) göre Amazon Resifi’nin yakınındaki deniz tabanında 14 milyon varil petrol bulunuyor. Bu da 5.2 gigaton karbondioksite denk.

Greenpeace Brezilya’nın analizi, bölgedeki tüm petrol rezervleri yakıldığı takdirde bunun Amazon yağmur ormanlarındaki sekiz yıllık ormansızlaşmaya denk düşeceğini ortaya koyuyor.

Okyanusların üçte biri koruma altına alınmalı

Dalgıç ve fotoğrafçı Alexis Rosenfeld şöyle konuştu:  “Bu dalışlar bilhassa zorlu. Suda Amazon nehrinden gelen yoğun miktarda tortu bulunuyor, akıntılar çok sert. Bu yüzden dibe inerken neredeyse görünmüyorduk. Ama Amazon Resifi’ni görmek buna değerdi. Yaşamla dolu, biyoçeşitlilik zengini bu resif insanlar tarafından ilk kez görüntüledi ve gizemi yeni yeni çözülüyor.”

Okyanuslar iklim değişikliği, aşırı avlanma, derin deniz madenciliği, petrol çalışmaları ve plastik kirliliği nedeniyle tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında. Bilim insanları sucul yaşamı korumak ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az üçte birinin okyanus koruma alanları kapsamına alınması gerektiğini söylüyor.

Greenpeace Akdeniz Okyanuslar Proje Sorumlusu Nihan Temiz Ataş ise şunları söyledi: “Amazon Resifleri imkansızın gerçeğe dönüştüğü, 200 metre derinliğe kadar resiflerin büyüyebildiği bir alan. Ancak içinde güzelliği barındıran bu bölge Brezilya hükümeti tarafından petrol sondajına açılmak isteniyor. Eğer bu gerçekleşirse dünyanın en kritik ekosistemlerini oluşturan en büyük mangrovlar, balina ve kaplumbağa türleri yıkıcı etkilere maruz kalacak. Okyanuslar iklim kriziyle mücadele en büyük savunma mekanizmalarından biri ve daha fazla petrol sondajı demek, iklim krizinin daha da derinleşmesi demek. Bu yüzden okyanusların en az %30’unda koruma alanı oluşturacak güçlü bir Küresel Okyanus Anlaşması oluşturulmasına ihtiyaç var.”